19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 EVET BİR GÜN SONRA?.. öşk’te Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Yalçın Doğan’ı kabulünde “yasaklarla ilgili bir soruya” bir soruyla yanıt verdi: “Sen bu konuda ne düşünüyorsun?” Yalçın, “yasakların kalkmasında hiçbir mahzur olmadığını” söyledi: “Ancak” dedi, “halkın büyük çoğunluğu onların arkasından gitmeyebilir.” Evren, “Evet, ben de aynı kanaati taşıyorum. Halkın büyük çoğunluğunun bunların arkasından gitmeyeceğine inanıyorum.” Yasaklı dört parti lideri, partilerinin başına geçerlerse 12 Eylül öncesine dönüleceğinden kuşkulanıyor. Yasakların kalkmasına taraftar olduğunu belirtiyor Yalçın’a, yazmamasını söylüyor. Meslek kuralı. Yalçın da yasakların kalkmasına Evren’in karşı olmadığını yazmadı ama… K ..ve başka oyunlar sahnede Eylül 1986. Ara seçimlerde 11 milletvekili seçilecek. Yasaklı yasaksız her partiden siyaset adamı propaganda için yollarda. Ara seçim yasaklıkların daha ön plana çıkmalarını sağladı. ANAP 6, DYP 4, Sosyal Halkçı Parti (SODEP) 1 milletvekilliği kazandı. DYP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk Samsun’dan, İzmir’in büyük coşkuyla karşıladığı Erdal İnönü İzmir’den parlamentoya girdi... DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Zaman Öyle Bir Geçiyor ki... Liderler, partilerinde muhalif ses çıkmamasından mutlu olurlar. Bu mutlulukları, Meclis gruplarının her hafta açkapa yöntemine otomatik olarak bağlandıkları için, ülke sorunlarını da, kendi iç düzenlerini de dile getirmeyi unutarak, liderin haftalık vaazlarını dinlemek ve onaylamakla sürer gider. Tıpkı dün Yüksek Askeri Şura nedeniyle Başbakan’ın katılamayacağı gerekçesi neden gösterilerek ertelenen iktidar partisi grubu gibi. Ve yine salı günleri, iktidar partisinin eleştirilmesi dışında başka konu bilmeyen CHP, MHP ve BDP’li milletvekillerinin yaptıkları gibi. Oysa eşyanın tabiatında, üç kişinin bulunduğu bir toplulukta farklı görüşlerin bulunması kadar doğal bir şey olmaması gerekir. Milletvekili, kendisini lidervekili olarak görmeyi içine sindirmemeye bir kez alışsa, seçim bölgesinden başlayarak nelerin olumlu gittiğini, nelerde yanlış yapıldığını ayırmasını bilerek ve onları kulislerde değil, resmi toplantılarda açıklayarak daha saygınlık kazanacaktır. 28 “Diğer konu” yeni gelişmelerle gündemdeki yerini koruyordu: Yasaklarla ilgili anayasa engelini birden Turgut Özal ortaya attı: “Önce Sayın Cumhurbaşkanı ile 175. madde üzerinde anlaşmamız lazım” dedi. 175. madde, anayasa değişikliğinin nasıl yapılacağını düzenleyen maddeydi.. Bir anayasa maddesini değiştirebilmek için 175. madde gereğince Millet Meclisi’nde üçte iki çoğunluk sağlamak gerekiyordu. Özal ise (Meclis aritmetiğine göre 201) salt çoğunluk koşulunu yeterli görüyordu. ANAP lideri Başbakan Turgut Özal, bu öneriyle anayasa değişikliğini yapıp yapmamayı kendi iradesine (ANAP çoğunluğuna) bağlamak istiyordu. Zira Millet Meclisi’nde çoğunluk (212) ANAP’taydı! Demirel de Cindoruk da yasakların kalkmasını sağlayacak her şeye razı idiler.. Bülent Ecevit daha başka görüşteydi. Özal’ın önerisine karşı, “Anayasada böyle bir şey yok. Cumhurbaşkanı’nın da böyle bir şey teklif ettiğini sanmıyorum” diyordu. Ara seçimlerde Turgut Özal, Demirel ve Ecevit’e 12 Eylül öncesini anımsatarak saldırdı. Ecevit ise Özal’a “Friedmancı anarşist” diye yükleniyordu. Demirel ise Özal’a “Pişman ederim” diye sesleniyor, İnönü ise Özal’a “kışkırtıcı” diyordu. Seçim propaganda konuşmalarını izleyen Evren’de Demirel’le ilgili duygularında değişiklik yoktu, şöyle diyordu: “Demirel bu... İktidardaki Demirel başkadır, muhalefetteki Demirel başka, yasaklı Demirel bambaşka...” Asıl kaynak AKP’de olursa Bu görüşleri bugünkü yazının ana konusu olarak belirlememin nedeninin, son günlerin birçok ülkeyi olduğundan daha fazla Ankara’yı ilgilendiren ünlü WikiLeaks olayının doğrudan kaynağına inmek isteği olduğunu söylemeliyim. O kaynağın, ABD’li bir diplomatın Ankara’da görev yaptığı dönemde kendisine doğrudan AKP’li milletvekileri ya da Erdoğan’ın yakın danışmanları tarafından aktarılanlardan oluştuğu biliniyor. Ve yalanlanamıyor. Nasıl yalanlansın ki? Ya eloğlu isim isim açıklamalarını sürdürür, listesini daha da zenginleştirirse? Otoriter Başbakan’ın, grubunda ve parti örgütünde son derecede rahat hareket etmesinden doğan özgüveni, aslında sekiz yıldır esaslı bir kabine değişikliği yapmasını önledi. Ama önlemeden kırgın hatta küskün olanlar, katıldıkları kokteyllerde, yanlarına gelen yerli yabancı gazetecilerle de, hatta yemek davetlerini geri çevirmedikleri diplomatlarla da neleri, nereye kadar paylaştıklarını, belki bu belge zinciri açıklandıkça daha somut olarak anlayacaklardır. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başbakanı arasında, seslendirilen “kardeşim Abdullah”lı anlatımların, Ankara’dan öteki başkentlere gönderilen kriptolarda çok farklı olarak yorumlanmış olması, elbette Abdullah Gül’ün dün de söylediği gibi omuz omuza çalışmalarını engellemez. Ama Çankaya ile Keçiören arasında zaman zaman anafor esintisi olduğunu belirten siyasi meteorolojiyi de iyi haber aldığı için övgüye değer görür. Bu raporları öğrenmemiz için, illa bir yabancı internet sitesinde nelerin yazıldığını öğrenmek ve daha nelerin sırada olduğunu bilmeye gerek yok ki. Sayın Gül ile Sayın Erdoğan, beraber çıktıkları bu uzun yolculuk sonunda, ülkelerinin en önemli iki kilit noktasına ulaştılar. Şimdi, kendi mefistolarının dürtüsü ile gerçek gücün kimde olduğunu sorgulamaktan vazgeçemiyorlar. O TV dizisinde de söylendiği gibi “zaman öyle bir geçiyor ki” eski dostlar, sadece sevilen bir Türk müziği şarkısının adı olarak biliniyor. Bay XXXX, o sorgulamanın en yakın tanığı olarak, 7 bin 918 belgeyi nakde çevirmekten başka bir şey yapmıyor. Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] YEŞİL IŞIK YAKIYOR 16 Ağustos 1986’da Yalçın Doğan’a yazma dediğini Güneri Civaoğlu’na söylüyor ve Civaoğlu bu büyük haberi patlatıyor. Evren, bir gazeteciye koyduğu yasağı bir başka gazeteciye uygulamadığını anılarında itiraf ediyor: “Evvelki gün Güneri Civaoğlu ile yaptığım konuşma dünkü Güneş gazetesinde çıkınca bugün de Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Yalçın Doğan’ın aynı konuyla ilgili bir yazısı neşredildi. (Şu itirafa bakın:) Meğer ben 7 Mayıs 1986 günü Yalçın Doğan’la konuşurken aynı konuyu (yasakların kalkmasına karşı olmadığımı) ona da söylemişim. Ama henüz zamanı erken bulduğumdan neşredilmemesini tembih etmişim. O da bugüne kadar beklemiş.” Demirel’in titizlikle üzerinde durduğu bir başka gelişme, olumlu sonuç veriyor. MDP’nin feshinden sonra partisiz kalan milletvekillerinden 20’si DYP’ye katılıyor ve DYP, Meclis’te grup kuruyor. Özal da yumuşadı ama.. 9 Ekim 1986 Perşembe günü Köşk’e çıkan Özal, Evren’i şaşırtan bir konuşma yaptı. Özal, Evren’e ara seçim sonuçlarını irdelerken kendini vurgun yemiş dalgıca benzetti ve: “Siyasi yasakların bir memleket meselesi haline geldiğini, bu meseleyi artık halletmek gerektiğini” söyledi... Ufak bir koşulu vardı. Yasayı Meclis’ten 2/3 çoğunluğu bularak geçirmek olanaksızdı. Önce anayasanın 175. maddesini salt çoğunluğa çevirecek biçimde değiştirmek gerekiyordu... Sonra 4. madde kaldırılabilirdi. Üstelik 2/3 çoğunlukla yasa kabul edilirse Cumhurbaşkanı referanduma giderdi. Oysa 175. madde yasa salt çoğunlukla kabul edilirse Cumhurbaşkanı “isterse” referanduma götürebilirdi! Evren düşünüyordu. “Özal’ın 175. madde ısrarını kabul etmesem, kamuoyuna ‘Ne yapayım... 2/3 çoğunluğum yok. Salt çoğunluğu (201) önerdim. Evren kabul etmedi’ diyerek işin içinden sıyrılacak… Yasakların kaldırılmasını benim engellediğimi söyleyecek.” Ekim sonlarında Evren’in hâlâ 175. maddeyle ilgili Özal’ın önerisine sıcak bakmadığı söyleniyordu. Özal direniyor, Evren 201’e karşı çıkıyordu. 29 Eylül’den ekim ortalarına kadar çeşitli söylentiler yayıldı. Söylentilerin birinde Demirel’in cumhurbaşkanı olacağından söz ediyordu. Hayli tuhaf bir söylentiydi. Daha yasaktan kurtulmamış, kurduğu partinin seçimde alacağı olası sonuç bile ortada yok. Özel bir görüşmede söylentiden söz ettiğimde, baktım Demirel reddetmiyor; “Cumhurbaşkanlığı verilirse almam denilemez” diyor. Metin Toker’in bir sözünü anımsadım: “Burası Türkiye” demişti: “Hiç belli olmaz. Bakarsın Demirel yine başbakan. Belki de cumhurbaşkanı… Ama yine ihtilal olur, bu da bir olasılık.” 7 Kasım 1986. Cumhurbaşkanı Evren, bugün üç muhalefet partisi lideri ile birer saat görüştü. DYP Genel Başkanı Cindoruk, zal ile ilişkilerimiz kesik. Emel Altuğ anlattı. Bir basın toplantısında bir soru yönetilmiş, herhalde tersine gelen bir soru. Özal birden hiddetle “Kim soruyor?” demiş. Emel de “Ben” deyince yumuşamış. Emel de KAFAYI BİZİMLE BOZDU Ö EVREN’DEN İNÖNÜ’YE ODEP genel başkanlığına seçildikten sonra Çankaya’ya çıkan Erdal İnönü’ye Evren, yasakları kaldırma görevinin Millet Meclisi’nde olduğunu söyledikten sonra şöyle diyor: “Bir süre önce Turgut Özal’a aynı konuyla ilgili bir soru yönelttim. Siyasal yasakların kalkmasına karşı olduğumu söyledim. Ancak şayet böyle bir şey yaparsanız, yani 4. maddeyi kaldıran yasayı Millet Meclisi’nden geçirecek olursanız halka giderim.” Özet: Referanduma başvururum! Peki Özal, Evren’in bu yanıtını nasıl karşılıyor: Evren, Erdal İnönü’yü bu konuda da aydınlatıyor: “Özal bu cevabımdan memnun olmuş göründü ve ‘Halka giderseniz kazanırsınız’ dedi.” Bu yazılı belge niteliğindeki açıklamalar iki gerçeği anlatıyor: 1) Çankaya ile Başbakan, yasakların kalkmaması konusunda fikir birliği içindedir. 2) Yasakları kaldıracak yasa Millet Meclisi’nde görüşülüp kabul edilirse cumhurbaşkanı yasayı referanduma götürecektir. 3) Halk referandumda yasakların kalkmasına hayır diyecektir. S di ki; “Toplantıdan sonra soruyu Cüneyt sordu sandınız değil mi?” diye sormuş Özal’a, “Evet demiş.” ANAP kongresiydi. Konuşurken Özal birden gazetecilerin bir partizan gibi hareket ettiğini söylemeye ve örnek olarak Silifke belediye seçimlerindeki kimi olaylara beni ve rahmetli Teoman Erel’i de katarak anlatmaya başladı. Söyledikleri baştan aşağı palavraydı. Bir gece çingene mahallesine ANAP’tan bir grup gitmiş ve para ve yiyecek dağıtmaya başlamışlar; ben ve Teoman da olayı izlemeye gitmiştik. Çingene mahallesinde iktidar partisinin seçimden önce AKP iktidarının bugün yaptığı gibi para ve yiyecek dağıtması bir skandaldı. CHP, olayı öğrendi, doğal olarak sorun yaptı, kamuoyuna duyurdu. Özal ana muhalefeti bizim kışkırttığımıza inanıyordu.. Uzakdoğu gezisinde “partizan gazeteciler, sol amigolar” diye söz etmişti. Uğur Mumcu “Adam bizimle kafayı bozmuş” diye Özal’in bize karşı duygularını özetliyordu. Güneri Civaoğlu ile Özal’ı Güneydoğu’da izlemiş, dönüyorduk. Bir yerde mola verdik. Özal’a yakın bir gazeteci yanımıza geldi, söyleşirken benimle ilgili bir olay anlattı: “Özal’ın yanında imiş. Geziye davet edeceği gazetecilerin listesini getirmişler. Senin ismini görünce çıkarın listeden, dedi ve sonra ölümümü isteyen Emin Çölaşan’dır. Bana düşman olan Cüneyt Arcayürek’tir dedi.” Silivri’deki partizanlığı bize mal ettiğinde nasıl güldümse… bu olaya da bir o kadar güldüm! Yerel Medya Eğitim Semineri sonuçları ‘138’inci sırada yer almamız endişe verici’ İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung tarafından yerel gazeteler ve gazetecilerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla hafta sonu Nippon Otel’de gerçekleştirilen Yerel Medya Eğitim Semineri sonuçları açıklandı. Zirvede, Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü sıralamasında 138. sırada yer almasının endişe verici olduğu vurgulanarak basın ve düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması istendi. Türkiye genelinde 61 ilden 100’e yakın gazeteci ve cemiyet başkanın katıldığı Yerel Medya Eğitim Semineri sonuçları açıklandı. TGC tarafından açıklanan sonuç bildirgesinde özetle şu görüşlere yer verildi: “Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü sıralamasında 138’inci sırada yer alması endişe verici. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı bu alandaki normlar AB standartlarına ulaştırılmalı. 23 gazetecilik meslek örgütü tarafından ‘Gazetecilere Özgürlük Platformu’ adı altında başlatılan örgütsel dayanışma ve işbirliği genişletilerek diğer mesleki sorunlar karşısında da ortak hareket ve eylem kültürünü oluşturmalı. Gazeteciler, 212 sayılı yasayla değişik 5953 sayılı Basın İş Kanunu hükümlerine uygun olarak çalıştırılmalı ve yasal iş güvenceleri ile tüm hakları sağlanmalı. Yıpranma hakkı ve benzeri kazanılmış hakları ellerinden alınan basın mensuplarının bu hakları derhal iade edilmeli. Sedikal örgütlenme önündeki engeller kaldırılmalı. Yerel medyanın önemli, bir kesimini oluşturan televizyon ve radyolarla ilgili destek modelleri araştırılmalı ve geliştirilmeli. Gazete, radyo ve televizyonların reklam gelirlerinden alınan yüzde 18 oranı yüzde 8’e çekilmeli.” Evren’e bir yuvarlak masa toplantısı önerdiğini, Özal şayet Meclis’te siyasal yasaklar yasasının görüşülmesini kilitlerse Evren’in ne yapacağı sorusuna “Cumhurbaşkanı vaat buyurdu” demekle yetindi. EvrenCindoruk görüşmesi ile ilgili önemli bilgiyi Demirel’den aldım: “Cindoruk, Evren’e siyasal yasakların sonuçlandırması gerektiğini söyledi. Evren de Cindoruk’a ‘Bu iş 1987’de biter’ demiş.” Lider görüşmelerinden sonra Çankaya basına yaptığı açıklamada; Cumhurbaşkanı’nın yasakların kalkmasına karşı olmadığı ama yetkinin TBMM’de olduğunu bildiriyor. Şayet ANAP direnirse Cumhurbaşkanı’nın hakemlik yapacağına değinilmiyordu. Demirel 21 Kasım’da bana “Evren yetki TBMM’dedir diyerek yasaklardan sıyrılamaz” diyordu. Aksi halde meydanlara çıkacağını, yasaklar sorununun Türki YARIN: DEMİREL FIKRASI C MY B C MY B ye’nin sorunu olduğunu, 4. maddeyi başımıza saranın Evren olduğunu, şimdi bu maddenin kaldırmak onun görevi olduğunu halka anlatacağını söylüyordu. Çankaya’yı ziyaret edenler, yasakların kalkmasını Evren’in gerçekleştirmesi telkin ediyor, Evren ise sorunun TBMM’de çözüleceğinde ısrar ediyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle