23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Haydarpaşa Garı, 1970’li yıllarda Anadolu’nun İstanbul’a açılan kapısıydı. Anadolu insanı, Haydarpaşa Garı’nı sinemada ilk kez 1974 yılında, yönetmen Ertem Eğilmez’in “Köyden İndim Şehre” filminde gördü. Bu filmden öteye göçün simgesine dönüşen Haydarpaşa, taşı toprağı altın kente göç hayali kuranlar için İstanbul’la özdeşleşti. Köyden şehre inenlerin hepsi Ertem Eğilmez’in göçmenleri Metin Akpınar, Zeki Alasya, Kemal Sunal kadar sevimli olmasalar da kuşkusuz onların rol yaptıkları kadar masum ve cahildiler. Ama ne Haydarpaşa’yla özdeşleştiler, ne İstanbul’la. Üstelik, salt göçenler değil, göçenlerden doğanlar bile varlığını koruyacak kadar sevmedi, benimsemedi İstanbul’u. Bu eşsiz coğrafyayı, olağanüstü tarihi, ancak kendi alıştıklarına, kendi bildiklerine, daha çok da bilmediklerine benzetecek kadar sevdiler. Ticareti biliyorlardı. Tarih turizmini hem bilmiyor, hem de uzun yoldan parayı, kuşaklara kalacak yatırımı iplemiyorlardı: Göçerliğin derme çatmacı geçiciliğinde, nasılsa onlardan “sonrası tufan”dı. İnşaat bilmeyen, kaldırım döşemekten aciz, tarihi onarım nedir sorusuna bile yanıt veremeyecek kadar cahil ve sığ girişimciler, Haydarpaşa Garı’nı yasadışı, gizli gizli “onarırken” yaktılar. Haydarpaşa Garı, İstanbullu olamayan İstanbulcular tarafından AVM yapılmak için yakıldı! Haydarpaşa’nın çatısını tutuşturanların hiçbiri, kendisinin değilse ana babasının İstanbul’a ilk kez Haydarpaşa’da ayak bastığını, RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Haydarpaşa Ucuz, Kadir Başkan Pahalı kendi tarihini yok ettiğini düşünmedi. Böyle bir düşünceyi geliştirecek kent bilincini asla edinmedi. Zaten kentli de olmadı. Hiç. İstanbul gibi bir kentin tarihini, ancak kendi göçer geçmişini unutturmak isteyen eski göçer, sonradan yerleşikler silmeye cesaret eder. Ve ediyorlar. Oysa geçmişi olmayanın geleceği yoktur. Geçmişi anımsayanları da gelecek unutur... Ve Haydarpaşa Garı yanarken... 15 milyon nüfus ve 18 milyar TL’lik bütçesine karşın TEK bir itfaiye helikopteri olmayan Böyük Höyük İstanbul’un Artvin doğumlu Belediye Başkanı Kadir Topbaş da yurtdışındaydı. Raslantıya bakınız ki Haydarpaşa Garı’nın çatısı devrilip gövdesi Marmaray’dan sonra ve ancak AVM’liğe yarayacak harabiyete hazırlanırken; İstanbul’a itfaiye helikopteri alamayan Kadir Topbaş, Mexico City’de Birleşik Kentler ve Yerel Yönetimler Birliği (UCLG) başkanlık payesi almış bulunuyordu... Bu Birleşik Kentler ve Yerel Yönetimler Birliği neyin nesidir, nasıl başkan olunur diye bir bakayım, dedim. Dış basında hemen hiç sözü edilmediği için aslında uzunca bakmak, epeyce aramak zorunda kaldım. Ama sonunda buldum: United Cities and Local Government diye açılan UCLG, İspanya’nın özerk bölgesi, Katalunya yerel yönetimi tarafından 2004 yılında kurulmuş. Zaten merkezi de Barcelona ve resmi sitesinde Katalanca, çok konuşulur diller statüsünde yer alıyor. Bilmem vereceğim haber İstanbul Belediye Başkanlığı’nın Başbakanlık’a taşıdığı Sayın Erdoğan’ın hoşuna gider mi, UCLG’nin başlıca amacı yerel yönetimlerin merkezi hükümetlere karşı ve uluslararası planda ağırlığını arttırmak ve yerel yönetimde, kurucusu Katalunya’yı örnek alan bir özerkliği sağlamak... UCLG’nin kurulduğundan beri, yani Kadir Topbaş’tan önceki ilk ve tek başkanı Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoe. Neden derseniz, 2001 yılında belediye Başkanı seçildiğinden beri sağ iktidarlarla çevrili sosyalist partili Delanoe, elbette özerklik peşinde ve böyle bir başkanlık, hem Fransa’daki iktidara Katalanca nanik yapmak anlamına geliyor, hem de sosyalistçe bir dünya dayanışması... Çünkü UCLG’ye üye kent olmak için sayın seyirciler, yıllık bir ücret ödeniyor! Bu yıllık ücret, her üye kent için nüfus başına ve kişi başına düşen milli gelire orantılı belirleniyor. Pazarlığı da Barcelona’da yapılıyor, kimin ne ödediği pek gizli tutuluyor... Bendeniz çok uğraştım, Paris kentinin 2007 yılında UCLG’ye 994 bin 241 Avro üyelik aidatı ödediği bilgisine bir biçimde ulaştım. Paris’in nüfusu, 2 milyon 193 bin 31 kişidir. Banliyöler, Paris Belediyesi’ne bağlı değildir. Yukardaki tutar, Paris’in 2007 üyelik aidatı için UCLG’ye nüfus başına yaklaşık 0.45 Avro ödediği anlamına geliyor. Şimdi merak ediyorum: Acaba İstanbul, Birleşik Kentler ve Yönetimler Birliği UCLG’ye yıllık kaç para aidat ödüyor? Sayın Kadir Topbaş acaba 10 milyon nüfus üzerinden mi pazarlık yaptı, yoksa 15 milyon üzerinden mi? Kadir Topbaş’ı UCLG başkanlığına taşıyan üyelik aidatına, bizler adam başı kaç para katkıda bulunduk acaba? kirikkanat@mgkmedya.com www.minekirikkanat.com “Bir hücre ile bir mezar arasındaki tek fark, boyutlarıdır.” ELLEN GLASGOW (18731945) PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Etekteki Yalan Taşlar Bizim Başbakanımız kararlı adamdır, öyle WikiLeaksmiş, MikiLeaksmiş pabuç bırakmaz. Nitekim Libya’ya giderken havalimanında, “Hele eteğindeki taşları bir döksün, bakarız,” demiştir. Bizler ise sabırsız insanlarızdır, etekteki 7 bin 918 taştan henüz bir avucu dökülmüşken ortalığı velveleye vermişizdir. Oysa Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi’nin merkezine gönderdiği, “kripto” denen birtakım gizli yazıların Başbakanımız için bir “kıymeti harbiyesi” olabilir mi? Dökülen taşların bir avucu bile bunun olabilmezliğini ortaya koymuştur. Güncel durum aşağıdaki gibidir. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün kabine arkadaşı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için “tehlikelidir” dediği doğru değildir. Vecdi Gönül bu savı yalanlamıştır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kesinlikle bir “yeni Osmanlıcı” değildir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton kendisinden bizzat özür dilemiştir. Hikmet Çetinkaya dilediği kadar açıklama beklesin! Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı olduğu savı üzerinde durmayı gerektirmeyecek kadar önemsizdir. Hiç böyle şey olabilir mi? Başbakan’ın çevresinde “kifayetsiz ve kibirli” danışmanlar olduğu savı da doğru değildir. Başbakan’ın eski danışmanlarından Akif Beki evvelki gün Radikal’deki köşesinde “bunun böyle olmadığını”, asıl kifayetsiz ve kibirli olanın ABD olduğunu yazmıştır. Birlikte okuyalım: “Bugün mahrem evrakına sahip olamayan, yarın bayrağına nasıl sahip çıkacak. Elden ele dilden dile dolaşan o belgeler, devletin namusudur çünkü. Kim kifayetsiz, kim kibirli, kim beceriksiz, kim dalkavuk buyurun WikiLeaks’ten okuyun.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan arasında bir “çekişme” yoktur, olmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı da zaten “Kadim dostluğumuzu hiçbir şey bozamaz” demiştir. ABD’li büyükelçi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İham Aliyev’in sözlerini de yanlış anlamıştır. Aliyev’in Rusya ile petrol hattı anlaşmasını Türkiye’yi saf dışı ederek önemsizleştirmek için yaptığı savı asılsızdır. Hele, “Tayyip Erdoğan’dan hiç hazzetmiyorum!” dediği tümüyle yalandır. Türkiye’nin İran’a yakınlaşması abartılmaktadır. Bu sav da, Türkiye’nin hiçbir zaman Avrupa Birliği’ne üye olamayacağı kanısı da ABD’li diplomatların sığlığına verilmelidir. Aynı şekilde Suudi Arabistan ve Ürdün krallarının ABD’den İran’ın tepesine binmesini, güç kullanarak dize getirmesi istemi de asılsızdır, bu da ABD diplomatlarının bir uydurmasıdır. Doğru olan Ortadoğu’nun, Türkiye’nin öncülük ve önderliğinde bir “barış ve huzur adası”na dönüştürüldüğüdür. Görüldüğü gibi ortada telaşlanacak bir durum yoktur. Yalancılar, kendi yalanlarında boğulacaklardır. Biz kendimizle, özellikle de bizi yönetenlerle övünmeyi sürdürelim. Bakın, Başbakanımız geçen hafta Lübnan’da “Yılın Devlet Adamı Ödülü”nü aldı. İki gün önce de kendisine Trablusgarp’da düzenlenen Avrupa BirliğiAfrika Zirvesi’nde Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi tarafından “İnsan Hakları Ödülü” verildi. Başbakan’ın, Libya gibi bir özgürlük ve demokrasi bahçesinin, bir insan hakları cennetinin liderinden böylesine değerli bir ödül alması hepimizi onurlandırdı. Kendisi de yaptığı teşekkür konuşmasında bunu dile getirdi, “Şahsımdan ziyade, ülkem ve milletim adına teslim aldığım bu ödülün, bölgesel ve küresel ölçekte, insan hakları noktasındaki mücadelemizi teşvik edeceğinden emin olabilirsiniz” dedi. Bir insan hakları savaşımcısı olarak o anda mutlaka “Silivri Zulümhanesi”nde aylardır neden yattıklarını bilmeden yatanları, üniversite yerleşkelerinde kendisini protesto ettikleri, TBMM’de pankart açarak parasız eğitim istedikleri için hayatı karartılan öğrencileri anımsamıştır. Sevgili okurlar, bu yazıyı dilerseniz tersten de okuyabilirsiniz. Etekteki tüm taşlar dökülse de, biz olduğumuz gibi kaldıkça durum yine değişmeyecektir. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’na: “1941 baharında saat on beş. Merdivenlerin üstünde güneş Yorgunluk ve telaş Bir adam Merdivenlerde duruyor Bir şeyler düşünerek.” Dizeleriyle yansıyan Haydarpaşa Garı’dır yakılan... Çatısı kül edilip, gövdesi çökmeye bırakılan; Attilâ İlhan, Bekir Sıtkı Erdoğan, Şükran Kurdakul, Selim İleri’nin Haydarpaşa’sı... Canım Memet Baydur’un Kadın İstasyonu’nu yazdığı garı, Marsilya Toursky Tiyatrosu’nda bir Ermeni ustaya kurdurduğu dekorun aslını yaktılar! Fotoğraf: Daniel COLAGROSSI ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ ‘Yeni’ CHP ve Kültür Emre Kongar’ın “Yeni CHP ve Kılıçdaroğlu” yazılarındaki “6 ok”la ilgili şu vurgulaması “tarihsel”di: “Bugün sözde demokratların, sahte liberallerin ‘Jakobenlik’le, ‘tepeden inmecilik’le, hatta utanmadan ‘faşistlik’le suçladıkları bu Altı Ok, Türkiye’yi Tek Parti Yönetimi’nden Çok Partili Rejim’e taşıyan CHP’nin özüydü.” (Cumhuriyet14 Kasım 2010) Kongar, “CHP’nin ilk yenilenme hareketi, Çok Partili Düzeni; ikinci yenilenme hareketi de çağdaş 1961 Anayasası’nı gerçekleştirdi” dediği yazısında özetle laşma sürecinin tarihsel ve değişmez ilkelerini içeriyor… Bugün de önemini korumasının nedeni, aynı cumhuriyetin aynı “güvence”lerle yaşatılmasına yönelik sorumlulukların “artarak” sürmesidir. Ancak değişen koşullarda, hele ki şu “yabancılaşma” ve “yabancılaştırma” politikalarına karşı, 6 oka eklenecek yeni ilkeler arasında “kültür”ün akla bile gelmemesi, düşündürücü bir ihmal değil midir? “Atatürk’ün kurduğu parti”nin, Ulu Önder’in “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” tanımını ne programına, ne de “yeni” okları arasına alması; hatta Kongar’ın yazılarında bile tek bir “kültür” sözcüğünün geçmemesi, önemsiz sayılamaz! Gazi’nin bu vurgulaması, Anadolu’daki tarihselkültürel zenginliğin, cumhuriyeti yaratan “ortak vatanseverlik” ve “ortak ulus bilinci”yle yoğrulmuş olmasının ürünüydü. Nâzım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı”nda betimlediği Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve diğer tüm “Anadolu insanAtatürk, C.H.Fırkası’nın 1935 ları”nın binyıllardan kurultayında... gelen “ortak yaşanmışlıklar”ını “kutsayan” bir şunları da belirtti: “1977 seçimlerinde vurgulamasıydı. Günümüzde uluslararası söCHP’yi iktidara taşıyan program ise klasik Altı Ok mürgeciliğin “etnik ayrıştırilkesine eklenen altı tane da ma”yı sürekli kışkırttığı bir ha çağdaş ilkeye dayanıyor dönemde; hatta ülkeyi yönedu: 1) Özgürlük 2) Eşitlik tenler, “alt kimlik” söylem3)Dayanışma 4) Emeğin üs leriyle bu ayrıştırmaya hizmet tünlüğü ve bütünlüğü 5) Ge eden sözde “demokratik açılişmenin bütünlüğü ve et lım”cılık içindelerken “yeni” kinliği 6) Demokratikleş CHP ilkeleri arasında “Aname… bu ilkeler küreselleşen dolulu olma” kültürünün hiç dünyanın sorunlarıyla kar ama hiç anımsanmaması hayşı karşıya olan bugünkü de ret(!) vericidir. Ayrıntıları gelecek yazılara ğişen Türkiye’de geçerlidir.” (Cumhuriyet16 Kasım bırakarak sözün özünü söylersek; “Cumhuriyetimizin 2010) Bu yazılarıyla, CHP’nin temeli” olan kültürel özgün“değişimleri gözetmedi”ğini lüklerimizin ortak Anadolu söyleyenlerin “cehalet”leri kimliğini önemsemeyen, poni ya da “kötü niyet”lerini litikasını “gelenekten gelesergileyen Kongar’a CHP’li ceğe erdemlerimiz”le bütünler teşekkür ettiler mi bilmi leştirmeyen, çağdaşlığı “Bayorum. Benimse, sevgili tı”cılığın sömürgeci tuzakla“Kültür Müsteşarı”ma iç rından kurtararak “kendi” deten bir serzenişim var ki hak ğerlerimizle buluşturmayan vereceğinden eminim... O da bir siyaset, halkımızı “öz”üne “kültür”ü göz ardı edilmiş ol yabancılaştıran “dincilik hedefli dışa bağımlı modernması... ci”liğin sözde muhafazakâr Atatürk’ün tanımı kandırmacasından kurtarmak “6 ok”, elbette ki cumhuri için gereken inandırıcılığa da yetin kuruluş ve kurumsal kolay kavuşamayacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Çiğ sütle yoğurt 1 karıştırılarak pişirmeden yapılan bir 2 tür yiyecek. 2/ Ge 3 milerde türlü işler 4 de kullanılan bir tür demir halka... Yün 5 den dövülerek ya 6 pılan kalın ve kaba 7 kumaş. 3/ Önceden verilen güvence pa 8 rası... Dinsel tören 9 niteliğindeki Alevi1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bektaşi oyunu. 4/ Eli işe yatkın, becerikli... Ayak 1 S Ö Ğ Ü R M E E kabı çekeceği. 5/ Sincap. 2 U Z MU A V İ N 6/ Hayvanlara vurulan 3 V P İ T İ K İ damga... Kumarda ortaya 4 L İ S T E Ç İ R sürülen para. 7/ Petrol 5 A N İ R A Z den damıtılan bir ürün... 6K A K İ K U D U Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir. 8/ Bit 7 İ Y O N O S F E R E Z A N U R A kilerden elde edilen ilaç... 8 MA N K E N Doğruluğu sınanmadan 9 O T benimsenen düşünce. 9/ Büyük Okyanus’un güneydoğusunda zaman zaman görülen akıntı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İtalya’ya özgü, espresso kahvesi ve sütle hazırlanan bir içecek. 2/ Avcının av beklemek için taş yığınlarından yaptığı pusu... Tanrıtanımaz. 3/ İran’da tarihi bir kent... Beyaz etli bir balık. 4/ Yabancı.. Pokerde, birbirini izleyen değişik renkteki beş karta verilen ad. 5/ Örnek alınacak söz... Bayağı, sıradan. 6/ Bir işe gönlü olma; rıza... Bir sayı. 7/ Adı hemen akla gelmeyen ufak ve değersiz şeyler için kullanılan sözcük. 8/ Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan ucu sivri takoz... Bir şeyin fiyatını arttırma. 9/ Atlas Okyanusu’nda bir takımada ve ülke. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle