23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3  KASIM  2010  CARŞAMBA CUMHURİ YET SAYFA 19 AKP  iktidarı, hakkaten vesselam  özgünlük  şampiyonu bir hükümet. Hiçbir  ülkede benzeri görülmeyen, en az  da Türkiye'nin  aday  olduğu  AB'nin örnek aldığı  işler  yapıyor, dünyatarihinde  "ilk"\ ere  "ilkler" katıyor. Demokrasiyi  geçtik, benim bildiğim diktatörlüklerde bile Milli Eğitim  bakanları,  hangi soylu  amaca  ve yardıma  ilişkin olursa olsun, okullardan  para toplamaz.  Hem  bakan unvanına,  hem de devlet ciddiyetine yakışmaz... Eğer okullarda ve çocuklara "yardımseverliği"  öğretmek amacıyla  bir  bağış toplanacaksa,  bu işlevi öğretmenler üstlenir. En  fazla okul yönetimi  bir yardım kampanyası  açar... MEB ve  Bakanı, öğrencilere örneğin  lavabonun  kırılıp çocukların altında  kalarak ölmediği sağlamlıkta;  suyu akan, ışığı yanan, soğuktan donulmayan  okuilar, yeterli sayıda ve yetkinlikte öğretmen, araç, gereç, kitap  sağlamak, eğitimin düzeyini  yükseltmekle yükümlüdür.  Başka  bir deyişle, almak  için değil, vermek  için vardırlar. RÖVEŞATA MINE G.  KIRIKKANAT taşıma  araçlarına. Getir götür işi, yani. • •• Ama  benim  kafamı kurcalayan  "iş",  başka: Pakistan'a  canla  başla  bağış toplayan AKP'liler, nedense bu paraları  illaki elleriyle götürüp vermekte  ısrarlı. Haksız da sayılmazlar, çünkü  Pakistan gırtlağına  kadar  yolsuzluğa batmış  bir ülke. Bizzat teslim edilmeyen  yardımlar, felaketzedelere  ne tam  ne yarım  ulaşabiliyor. 11 Eylül 2010  itibarıyla, Türkiye'nin  Pakistan'a  para bağışı  140 milyon TL  olarak açıklandı. Acaba  Kızılay'ın bölgedeki  malzeme  yardımları, anahtarları  dağıtılan  evler falan, bu  tutarın  içinde mi, dışında mı? Y a  elden götürülen  paralar, çek  olarak  mı  dağıtılıyorlar, yoksa  nakit  mi? Eğer  çek  dağıtılıyorsa, yolsuzluk  batağı  Pakistan bankaları  bu yardımların  ne kadarını  ödüyor yoksul ve  cahil halka?  Y ok  nakit  dağıtılıyorsa, bunca pardım  parası cepte taşınmayacağına  göre, kaç sandıkta,  nasıl yolculukediyor? Bir  de...  Türkiye'den götürülen tutarla,  Pakistan'a getirilen tutarın denkliğini  kim denetliyor? Ülkemizde  ansızın patlak veren  bağışçılık  salgınında, bunca toplu gayret ve yaygın heves,  bana fena halde, her götürünün bir getirisi olabileceğini  düşündürüyor. kirikkanat@mgkmedya. com www. minekirikkanat. com Getir Götîir  İ şleri papuç, yırtık  kazakla  okula giden çocukların fukara velileri, eğer parayı  bulurlar da bağışlamak  isterlerse, özel  zarflara  koyup ağzını güzelce  kapatacak.  Bakanın ifadesine göre bu zarflar, "ilçelerimizde oluşturulan komisyonlar  huzurunda açılacak ve en kısa sürede yardım  bekleyen kardeşlerimize ulaştırılacak"... Mektubu okuduğumda, Türkiye'nin  önlenemez yükselişinde "haber"\ n dünden  bugüne nasıl tepetaklak olduğunu keşfettim: Sekiz yıl önce, okul yönetimlerinin  velilerden "bağış"  adı  altında topladıkları  kayıt  paraları haberdi,  ülkemizde. Artık,  Milli Eğitim  Bakanı, bizzat   "bağış"  topluyor.  Hem de ne okul, ne öğretmen, zaten  ne de öğrenci  ihtiyaçları için... Pakistan'a  götürülecekcak  paralar  bunlar... Nimet Çubukçu,  aslında partisinin  "yufka yürek trendi"ne  geç atladı.  Filistin'e duyarlılık  seli sırasında  akıl edemedi;  Emine  Hanım "papatyalık"\ an emekli "kasımpatılar"öan  Pakistan'a  4 milyon dolar toplayınca  uyandı! "Iktisatçı, dünkü öngörüsünün bugün neden gerçekleşmediğini yann açıklayabilecek uzmandır." Laurence J.  Peter (1919 1990) PANO DENİ Z  KAVUKÇUOĞLU Gözlerim Mustafa Balbay'ı Arıyor "Tutuklandığımda Deniz emekliyordu ve henüz dişleri çıkmaya başlamıştı. Yağmur'un büyümesini adım adım izlemiş, yazmıştım. Deniz'i de öyle bir heyecanla bekliyordum. Olmadı... Mayıstaki açıkgörüşte ağzında altı diş saydım. Temmuzda usul usul yürümeye başladı. Görüş salonunda birlikte 8 10 adım attık. 2010 başında iyice afacanlaşmıştı. Açık görüşte, kapalı görüşte eğer uykuda değilse ortamın belirleyicisi oluyordu. İ lk oyunlarımız kapalı görüşte cama vurmaca çeşitleri oldu. En güzel oyunumuz Nisan 2010 açık görüşündeydi.  Kollarından tuttum,  ayaklarıyla vücuduma tırmanmaya başladı.  Tırmandı, tırmandı, göğsüme kadar gelince belinden tuttum, takla atma hareketiyle göğsümden yüzüme doğru adımladı.  Tabanlarını burnumda, alnımda hissetmek ne  güzeldi. Derken telefonu keşfetti.  2010 Mayıs ayının ilk kapalı görüşünde, camın arkasında  ben,  elindeki telefonda sesim... Arada cama vurdu, vurdu... Artık pencereyi de iyice anlamış,  keşfetmiş olmalı ki,  cam bölmenin iki yanında açıp kapama kolu aramaya başladı. Bulamayınca sinirlendi,  cama  vurdukça vurdu... Ağlamasa o kadar hüzünlü olmayacaktı. Görüp dokunamamanın acısını yüksek hissettiğim anlardan biriydi. Burun  direği sızlamasının tarifi böyle de yapılabilir." • •• Oysa bizim  ellerde  Bakan Nimet Çubukçu,  görev tanımını tersine çevirerek dünyatarihinde  bir   "ilk"e imza attı ve öğrenci  velilerine gönderdiği  mektupla  Pakistan sel felaketzedeleri  için yardım kampanyası  başlattı  (25 Eylül 2010,  Basın).  Üstelik,  incetarifi de ihmal etmedi: Türkiye'nin daha yüz  binlercesi  yarım • •• Ama  İ stanbul  Belediye Başkanı  KadirTopbaş,  Filistin, Gazze falan,   "trend"\ n başından  beri uyanık. 0  da üzerine  "Şimdi  hattımız Pakistan"  yazılı İ ETT ve  özel halk otobüsleri dolaştırıyor,  bu otobüslerin bilet  paralarını götürecek cakmış, felaket bölgesine. Raslantıya bakın  ki  basında çıkan  bu haberden sadece bir gün sonrası, yüzde  10 zam getirdi İ stanbul'daki toplu risto'nun öğrencisi  Büyük İ skender,  dünyayı  fethe çıktığında  kendisine  dünyayı öğreten filozofla  hep yazışır. İ şte o mektuplardan birinde, Aristo'ya  sorar: "Fethettiğim  topraklardaki toplumları  egemenliğim altında  tutmak için neler yapmalıyım? Ülkenin ileri gelenlerini sürgüne  mi  göndereyim? Ülkenin ileri gelenlerini hapse mi  atayım? Ülkenin ileri gelenlerini kılıçtan  mı  geçireyim?" Tüm  çağların en  büyük düşünürü, tüm çağların  en büyük fatihini şöyle  yanıtlar: "Sürgünde  toplanıp sana başkaldırırlar. Hapishaneler  kinlerini büyütür  ve biler. Onlardan sonraki kuşaklar intikam hırsıyla büyür,  tahtını sallar. Onların arasına nifak tohumları  ekeceksin. Birbirlerine  düşünce,  kendini hakem  olarak kabul ettireceksin.  Ama  anlaşmaya giden  bütün  yolları tıkayacaksın..." A • •• Y ukarıdaki satırları  M ustafa Balbay'ın yeni çıkan, okumaya  başlayıp  elimden bırakamadığım   "Silivri Toplama Kampı  ZULÜMHANE"  adlı kitabından aktardım. Balbay 608 gündür  "Zulümhane"de tutuklu. Neden, niçin, niyetutulduğunu bilmeden yatıyor. Adam  mı vurmuş?  Bir yere bomba mı koymuş?  Silah  mı kaçırmış?  Teröristlere yataklık  mı yapmış?  Tümüne  hayır! Salt  iyi bir gazeteci olduğu, merak eden, araştıran, öğrendiklerini okurlarıyla  paylaşan  bir gazeteci olduğu için yargılanıyor.  608 gündür acı çektiriliyor. Savcıya göre arkadaşımız bir darbeci; darbe yapıp  hükümeti devirecek, devlet erkine el koyacak. Peki, bunu kimlerleyapacak?  Bu sorunun yanıtını birlikte yattığı  kişilere bakarak verebiliyoruz:  İ ki gazeteci, iki bilim adamı  ve üniversite  rektörü, bir parti başkanı, üç de teğmen! Y a  generaller, albaylar?  Onlar yok, onlar  dışarıda! Özü  dram olan bir komedi. ÇED  KÖŞESİ OKTAY  EKINCI H AYVAN LAR   ISMAIL GÜLGEÇ A/NI  HAZII? MAMAVI HAPIM  W'\ IV\ UW \C\H  M AKΠAyi  \ WUr\ H\ 'Onur Yazan'mızm Onuru TÜYAP'm  29.  İ stanbul  Kitap  Fuan'nda onur yazarı olan mimar  Doğan  Kuban'la 90'larda İ stanbul Koruma  Kurulu'nda  birlikteydik.  Prof. Kuban başkanlığmdaki kurulumuzdan, bakanlıkça öncelikle istenen, Boğaziçi'ndeki imar  yasağmı  delmek üzere yaygınlaşan ve bilim dışı  projelerle  üretilen "sahte  tarihi konaklar"m  önüne geçmekti... Doğan Hocamız olmasaydı, o  "hayali" eski eserlerin uydurma restitüsyon  (canlandırma) projelerine  "h ayır"  derken kim bilir  nasıl  zorlanırdık..  çünkü bu gibi "akademik" birikim ve bilimsel araştırmalar gerektiren  restitüsyonlarm, herhangi bir  mimarlık bürosunda değil, "üniversite  döner  sermaye"lerinde hazırlanması, kurulda "güvenilirlik" duygusu yaratması açısmdan alışkanlık haline gelmişti... Hangi kurul, üzerinde  "üniversite damgası" bulunan  bir projeye  "aslında  olmayan bir  tarihi bina yaratıhyor" diyebilirdi? Kuban'm  bilgeliğinin  ve aşılamaz  "akademik  dürüstlüğü"nün eşsiz katkısıyla,  çoğu, üniversite damgalı "hayali restitüsyon"ları  reddederken, onlara imza atmış akademisyenlerin  "hoca"sı olarak mimarlık eğitimindeki efsanevi varlığmı kurulda da sürdürmüş oluyordu... Bugün Boğaziçi'nde, sözde eski eser olan sahte konaklarm artık yapılamıyor  olması, dönemin kurul  üyelerinin de  en  gururlu  anılarma önderlik  eden   "Doğan Kuban onuru" nun ürünüdür. Mimarlık ve akademik  etik açısmdan  buna benzer sayısız  örnekle bütünleşmiş bir yaşam, tarih ve kültür dünyamıza tanımlanamaz  değerdeki  "kitaplar" zenginliğini armağan etmiştir. Bu  eşsiz üretkenlik, hasretini çektiğimiz "Cumhuriyet öğretmenliği"nden  gelmektedir... Mimarlık, şehircilik ve kültür  dünyamız, yaşamı boyunca  mesleğinin ve bilimin onur abidesi olmuş hocamızı anımsayan ve anımsatan TÜYAP'a ne  kadar  teşekkür  etse  azdır... Kİ M  Kİ M E  DUM  DUMA  BEHIÇAK behicakGyahoo.  com.  tr • •• jstanbul Kitap Fuarı tüm coşkusuyla sürüyor. TÜY AP Fuar ve Kongre Merkezi dört gündür on binlerce kitapseverle dolup dolup taşıyor. Pazar akşamına  kadar 400 binin üzerinde  ziyaretçinin katılımı bekleniyor. Balbay'ın  yukarıda sözünü ettiğim kitabı fuarda en çok satılan  kitaplardan biri; bir haftada dördüncü basımı yapılmış.  Cumhuriyet Kitapları standının  önünden hergeçtiğimde orada olmadığını  bilmeme karşın gözlerim onu arıyor. Şimdi  burada olsaydı önündeki  kuyruğun sonu görünmezdi, diyorum. Balbay, binlerce okuruyla buluştuğu kitap fuarlarının yıldızlarından biriydi.  "Dava",  yalnızca ailesini, yakınlarını,  dostlarını değil, on binlerce okurunu da onun sevecenliğinden, sıcaklığından,  gözlerinin  ışıltısından yoksun bıraktı. Ah, diyorum, Silivri yargıçları, ikisi değil, tümü ellerini vicdanlarına  koysalar,  vicdanlarıyla mantıkları  arasmda bir köprü kurup  Balbay'ı serbest bıraksalar. O da çıkıp fuara gelse, hep olması gereken yerde olabilse ne güzel olur. Hayal işte, ama kimi hayaller gün gelip gerçeğe dönüşmezler  mi? O gün niçin bu gün olmasın? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Çİ ZGİ Lİ K  KÂMİ L MASARACI kamilmasaraci@gmail.  com B U L M AC A  SEDATYAŞAYAN SOLDANSAGA: 1 2  3  4  5  6  7  8 1/   Ege Bölgesi'nde yetişen ve taze ola  1 rak  tüketilen bir in   2 cir  cinsi. 2/   Kalm ve  „ kaba bir kumaş türü...  M ardin'in  bir  4 ilçesi.  3/   U zun  ve yırtmaçlı  bir  etek. 4/   Şarkı,  türkü...  " Kaynar  suda kabu   7 ğuyla  az  pişirilmiş 0  I yumurta;  rafadan. 5/   Kuru,  sıska...  " Tantal elementinin simgesi.  6/   P eygam berleri Hud'u dinlemedikleri için Tanrı tarafindan yok edilen kavim...  Erzincan'm Kemaliye ilçesinin eski adı.  II Önemli bir kişiyi yolculuğu sırasında koruyan  konvoy... Olumsuzluk belirten bir  önek. 8/   Bir soru sözü... Romanya'nm plaka imi... G ümüş  elementinin  simhetiyatrosu ©mynetcom gesi.  9/   Endonezya'da,  tarihin  en büyük  püskürmesine (1883) sahne olan etkin yanardağ. YUKARIDAN  AŞ AĞIYA: 1/   M uğla yöresine özgü bir tür  ciğer yemeği. 2/  Saban  demiri ya da  pullukla açılan su yolu... İ çine başka bir sıvı karıştırılmamış içki. 3/   Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan... Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu.  4/   Tanrılar tarafindan kendisine emanet edilen kutuyu merakına dayanamayarak açan ve umut dışında  bütün  kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden olan mitoloji kahramanı. 5/   Kas... Satrançta özel bir  hareket. 6/   Büyüklük, irilik. II   Uzak... Satrançta bir  taş.  8/   İ lgi eki... Artvin'in Borçka  ilçesinde bir kaplıca. 9/  Süsüne düşkün kadın. Farklı Bir 'Sevinç'... Herkesin ortak kanısı olarak "kendine en yakışan" gazetede yazmaya başlayan; admı Atatürk'ün koyduğu ve  amacı  "Cumhuriyet  Devrimleri"ni  korumak  olan  gazetemizin yeni yazarı Bekir Coşkun'un  gelişine  sevincim "farklı"dır..   çünkü sadece cumhuriyetin  değil,  yaşam kaynaklarımızm  da  yılmaz bekçisidir... Özellikle  çevre değerlerimizin  korunmasma yönelik yazılarını  nasıl "sarılası" duygularla  okuduğumu; ama  o anda sanlamamanın   " hayıflanma"sını bir  ben bilirim, bir de  yine ben... Gerçi, gazetemizin  tüm  yazarlan ve muhabirleri, doğaya ve kültüre karşı işlenen suçları sorgulayan yazı ve  haberleriyle  ödül üstüne ödül alıyorlar... Cumhuriyet'in genel  yaym politikasmda  da çevrenin  korunması en çok önemsenen   "toplumsal  yükümlülük"ler arasmda..  çünkü  bu adeta bir "vatani görey"... Ülkemizi "yurdumuz" yapan,  yurdumuzu da  "ülkemiz"  kılan  zenginliklerimizi akıl almaz bir aymazlık içinde "pazarlayan"ları sorgulamak, ulusal ve  insani  sorumluluklann  en  kutsallan arasmdadır. Ama  böyle bile olsa, yeşile, ağaca, suya, toprağa, hayvanlara ve  tüm  canlılara  göz  dikenlere karşı  Bekir  Coşkun'un ödünsüz  duruşu  ile  kesintisiz mücadelesi  artık Cumhuriyet'te doruğa çıkacağma  göre,  yıllardır aynı  kararlılığın simgesi  olmak  için tatil  bile yapmadan  "görev"mi  sürdüren  ÇED  KÖŞESİ  sevinmesin de kim sevinsin? Cumhuriyet yönetimine, genel  yayın yönetmenimiz sevgili İ brahim Yıldız'a ve  yüz akımız  Bekir Coşkun'a, bu  "tarihsel buluşma"yı sağladıkları için binlerce teşekkür... H ARB İ   SEMİ H POROY HAYAT  E P İ K   Tİ YATROSU   MUSTAFA BILGIN m yifh^ I  I  I  1  I  1  I  I  1  I u C  M  B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle