15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 KASIM 2010 SALI CUMHURİYET DİZİ SAYFA 9 Demirel mektuplarında ‘Çankaya’yı tutanların’ kanun tanımazlığına dikkat çekiyor HAYAL ve GERÇEK ‘Bir devrin ayıbı bu’ KÜRŞAT BAŞAR İçinizi Gösteren Gözlük Çocukluğumuzun şehir efsanelerinden biri de “insanları çıplak gösteren gözlük” efsanesiydi. Bir zamanlar dolandırıcıların işi olan bu efsane şimdilerde gerçeğe dönüşüyor. Amerikalılar, son günlerde havaalanlarında kullanılmaya başlanan ve sayıları giderek artan yeni nesil tarayıcıları tartışıyor. Bu tarayıcılar tüm vücudu üç boyutlu ve çıplak olarak gösterdiği ve az da olsa radyasyon yaydığı için tepki çekiyor. Yolcular, önümüzdeki yıl havaalanlarında sayısı bini bulacak olan bu cihazların güvenlik bahanesiyle özel hayata müdahale olduğunu savunuyor. ABD Ulaşım Güvenlik Kurumu, sıradan tarama cihazlarının daha önce olduğu gibi kimi zaman canlı bombaları bile atlayabildiğini söyleyerek uygulamayı sürdürürken, Obama, tepkileri haklı bulduğunu açıkladı. Cumhuriyetçi Parti üyesi bir senatör de yolcuların mahremiyetini korumayı amaçlayan bir yasa tasarısını kongreye sundu. Güvenliği öne çıkartanlar, yeni cihazların alanlarda beklemeyi de azaltacağını aksi halde röntgenden geçenlerin elle kontrol edildiğini, bunun da bir anlamda yolcuları taciz anlamına geldiğini söylüyorlar. Aslında bu tartışma bir yana, son yıllarda giderek gelişen teknolojiyle ve güvenlik saplantısıyla birlikte insanlar sürekli denetleniyor. Bir zamanlar çokça adı anılan “Big Brother” aslında gerçekleşmiş gibi görünüyor. Bankalarda, alışveriş merkezlerinde, otellerde, işyerlerinde, sokaklarda, evlerde, istasyonlarda, alanlarda, ulaşım araçlarında kısacası akla gelecek her yerde kameralar insanları izliyor. Gelişmiş kentlerde polis merkezlerindeki kameralar yakında en ücra sokakları bile ayrıntılı biçimde izleyip kaydediyor olacak. Bu bir yandan gerçekten güvenlik açısından önemli bir gelişme sayılırken öte yandan kişisel mahremiyet açısından son derece tartışmalı bir durum yaratıyor. Hiçbir suç işlemediğiniz halde bütün hayatınız gözetim altına girmiş oluyor. Gelişmiş teknoloji hayatımıza girdikçe, bilgisayarlar, internetteki iletişim, cep telefonları aynı anda bütün hayatınızı kayıt altına alıyor. Güvenlik birimlerinde hatta belli teknik kurumlarda, şirketlerde çalışanlar bile çok özel kişisel bilgilere ulaşabilir hale geliyor. Geçmişte belki çok özel bir biçimde ve ancak belli insanlar için gizli istihbaratın yapabileceği çalışmalar artık son derece sıradan ve kolay bir biçimde yapılabiliyor. Belki şimdiye kadar daha çok belli kişiler için belden aşağı vurmak amacıyla kullanılsa da aslında şirketler, kurumlar, gizli bilgiler, parasal ilişkiler boyutuyla düşünüldüğünde bu durumun çok daha ciddi sonuçları olduğu ve olacağı kuşkusuz. Bu verilerin kötü niyetle kullanılması ya da dışarıdan başkaları tarafından çalınması (ki özellikle internet ortamında sıkça rastlanan bir durum) gelecekte mahremiyet ve kişisel hayatların dokunulmazlığı tartışmalarını arttıracak. [email protected] ‘ “Sizinle, Ankara’da aylarca önce, bir jurnal, haset, nifak ağının örüldüğünü (Güniz Sokak düşmanlığı), üzerinde devamlı çalışıldığını, bunun, sonunda ‘sürgüne’ veya ‘tecride’ veya başka bir kötülüğe dönüşebileceğini konuşmuştuk. Daha doğrusu böyle ihtimallerden ben bahsetmiştim. Anayasa referandumunun yüzde 92 ‘evet’le neticelenmesi ülkeyi yönetenlerin frenlerini patlatmış, ‘milletin ülkeyi idare hakkını kendilerine verdiğini’ zannetmelerine sebep olmuştu. Aslında, anayasa referandumu ile 864 rakımlı tepe ele geçirilmiş (biliyorsunuz bu yanlıştır ama biz, yapılanın da yanlış olduğunu ima ve ifade için böyle kullanırız), ‘Çankaya’ iktidarı meydana gelmişti. Aslında, Filipinler’de Marcos, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Yunanistan’da Papadopulos sırasıyla yüzde 91, yüzde 99, yüzde 92 oyu referandumda sağlamışlardı. Çünkü, hayır demek suç, cezayı mucib, evet demek mecburiyet olunca başka netice çıkmayacağını bu misaller de gösteriyordu. Batı’da ise hiçbir meselede yüzde 90 gibi bir çoğunluğu bir araya getirmek imkânı olmadığı için (yani iş serbest olursa, yüzde Demirel Güniz Sokak’taki evinde... 90 çoğunluk sağlamak akla, mantığa, insan tabiatına aykırı düşer) varsa vicdanehli bunun gücüne inanmaz. Çankaya’nın ele geçirilmesi, da manı’nı takiben Abdülmecit bunlardan ha sonra eski siyasi kadrolara yasaklar ge daha ileri hareket etti. Abdülmecit tirilmesi ile iktifa olunmadı. Çünkü bu “yasal maddeler uygulanmadan hiç yüzde 92 bunlara yetmedi. Hükümet ve kimse hakkında iyi veya kötü bir hüMeclis de millete bırakılmamalı idi. küm vermeyeceğine vallahi” diyerek Üçü beraber (Çankaya, Meclis, hükümet) yemin etti. İnsan Hakları Beyannamesi’nin 9. ancak yeterdi. Akıl hocaları, bir devlet partisi kurul maddesi ise; “Hiç kimse hâkim kararı olmadan masını Merkez Partisi adında salık tutuklanamaz, alıkonulamaz, sürüleverdiler. Bunu kim destekleyecekti: AP’ye oy mez” diyordu. Zincirbozan bir devrin ‘ayıbı’dır. Buvermiş seçmenleri buraya ciroya kalkan cüce komisyoncular türedi. Gidip gel nu yapana da yaptırana da şeref getirmez. meler oldu. Sonunda yine Güniz Soka Ayrıca görevlilere kanunsuz emir uyguğı karşılarında gördüler. Muslihane yak latmaktadırlar. Türk Ceza Kanunu’nun laştılar. Kendilerine; ‘Ben demokra 179, 185, 439. maddelerindeki suç iştım, demokrasiye uygun olmayan hiç lenmiştir. bir hareketin içinde olmam; hem böy‘Bu burada le bir şey çok yanlıştır. Ülkeye de, ülkeyi idare edenlere de hiçbir yararı bitmez, başlar’ yoktur. Millet bundan sonrasında serHiç insan kendi yaptığı anayasayı bir best bırakılmalıdır’ denildi. yıl geçmeden çiğner mi? Bu anlatılmaya çalışıldı: Güniz Sokak Diktatör, “Kanun da anayasa da AP’yi ciroya, devre, daha doğrusu ‘al se benim, ne istersem onu yaparım” dinin olsun’ demeye yanaşmıyordu. Tut yordu. turmuştu. Millet hâkimiyeti üstünlüğü, “Nulla poena sine Lege” cümlesi millet iradesi üstünlüğü, hürriyet, ser Roma’nındır. “Kanun suç saymadıkça bestiyet, hak, adalet diyor başka bir şey hiçbir fiil cezayı gerektirmez” demekdemiyordu. tir. “Suç yoksa ceza yoktur” demektir. Hal böyle olunca, akıl hocaları, ‘Bu işi Zincirbozan’da suç yoktur. İtham yokserbest bırakırsanız öyle bir Parla tur. Şimdiye kadar kimseye, “Şu suçu işmento gelir, sizin geçen 3 senede yap lediniz, savununuz kendinizi” deniltıklarınızı didik didik eder’ diyorlardı. memiştir. Ama ceza vardır. Yargısız, suçÖyle ise Çankaya’nın elinde bir meclis suz, savunmasız bir ceza. ve hükümet olmalı idi. Bu bir insanlık ayıbıdır. Bugünün yaEsasen, her ikisi de birer dekor mal rını var. Filanca veya falancayı hükümet zemesi olacaktı. İktidar zaten vardı. veya milletvekili yapmaya niye mecbursunuz? Devlet gücünü filanca veya fa‘Görevliler kanunsuz lanca için kullanırsanız bu zarar verdikemir uyguluyor’ lerinize garaz olmaz mı? 67 il 500 ilçede teşkilat kurmuş SO1400 kişi kadrolu, Riyaseti Cumhur Genel Sekreterliği kuruluyordu. Büroların DEP, 67 il 500 ilçede yirmi beş günde teşkilat kurmuş Doğru Yol, 28 kurucuyapılmasına çoktan başlanılmıştı. O zaman, Güniz Sokak üzerinde teh sunu tasdik etti, 2 tane etmedi, 25 kuruditler başladı. “Çankaya” kavgası 13 cusunu tasdik etti, 3 tanesini etmedi diMart 6 Nisan 1973’te de yapılmıştır. O yerek seçime girememiş değil, soktuzaman da tehditler olmuştu. Ama Mec rulmamış, hile ile desise ile sokturullis zemini vardı. O mücadeleyi millet ta mamış olursa, buna ‘seçim’ mi denecek rafı kazanmış, “cülus” önlenmiş, devletin yoksa ‘sayım’ mı, ‘sandık turnikesi’ “ulufe” şeklinde yağmalanmasına mahal mi? Niye milyonları temsil eden bu kubırakılmamıştı. Bunun da intikamı alın ruluşların etmiyorsa bırak girsin ne zararı olacak millet iradesini tecelli ettirmalı idi. Bir grup “tepeden inmeciler,” bir ne mesini engelliyorsun? Ayıp değil mi? Oyvi “paraşüt takımı” türemiş, Demirel ları sandığa girmeden çalmakla, sandıksöz sahibi olursa kendilerine izzet ikbal tan çıkarken çalmak arasında ne fark var? yollarını kapar şeklinde düşünüyor, fır Filanca veya falancaya meydanı boş bısat bu fırsattır, Demirel’i jurnal edelim, rakmak için mi? O halde, o adamlara ‘hak etmedikleezdirelim, bize yol açılsın diye habire gayret sarf ediyorlardı. Bunlar aslında ri’ bir şeyi vermiş olmakla, onu sağlahaksız da değillerdi. Sahtekârlıkla, zor makla kendini ve onları ne duruma dübalıkla mevki, makam yağmasını, çapulu şürüyorsun? Bugünün yarını vardır ve başarabilirlerse yine kıyamete kadar Türkiye kimsenin müstemlekesi değildir. Bize gelince, başımız bulutlara değekendileri ile uğraşılacağını bilirlerdi. Demirel, elinden Meclis alınmış, hü cek kadar diktir. Hürriyet, hak, serbestikümet alınmış, parti alınmış, siyasi hak yet, millet iradesi üstünlüğü, demokratik ları alınmış, her hareketi tarassut altında, cumhuriyet demeye devam ederiz. Eğer son nefesimize kadar, kelimeyi kendi ülkesinde adeta ‘menkub’ iken bu şahadet getirme noktasına kadar devam yetmedi. “Sürgün edilmeli” idi. Bu da oldu. Velhasıl 2 Haziran 1983 etmezsek namerdiz. Zulmün sonu yoktur. Allah’ın laneti zaakşamı, Zincirbozan üsera kampına, çalimlerin, haksızların, gasıbların üzeriğın Bekirağa bölüğüne, iltihak ettik. Bu suretle Türkiye’yi yönetenler ken nedir. “Avazei cihana Davut gibi sadi yaptıkları anayasayı çiğnediler. İnsan lınacağı gün” gelecektir. Türkiye’nin varacağı yer ‘istibdat’ olHakları Beyannamesi’ni çiğnediler. Bunun bir nevi “adam kaldırma maz. Ancak hürriyetçi demokrasi olur. dan” ve “Aldo Moro” olayından farkı Öyle ise eninde sonunda milletin zaferi ile neticelenir bu iş. Zaman bizim bu kayoktur. 60 senelik Cumhuriyet tarihinde em fese sığmadığımızı gösterecektir. Allaha şükür ki, onun için varız. sali olmayan bir keyfilik örneği verdiBu burada bitmez, başlar.” ler. Hem de seçime giden Türkiye’de, demokrasiye ne kadar inançlı oldukla1 Eylül 1983 rını söyleyerek, 1839 Tanzimat FerZincirbozan Çanakkale ‘Batı’yı rahatsız etmeyecek bir idare olsun da nasıl olursa olsun’ “Zincirbozan kafesinden dışarıya bakıldığı zaman olup bitenleri akılla, mantıkla, izanla bağdaştırmak mümkün değildir. Hakla, adaletle, devlet ciddiyeti ile bağdaştırmak ise hiç mümkün değildir. Hangi parmaklar, hangi rüzgârlar bizi önüne katmış götürüyor, nereye götürüyor, şaşılacak iştir? 12 Eylül, 3 gün sonra üç yılını dolduruyor. Ondan önce 2 yıl da sıkıyönetim var. Eder beş yıl. Anarşi, askeri müdahalenin sebebi olarak gösterildi. Ne oldu? 6000 cinayet var. 5000 soygun, 4500 hapishane kaçağı ve 150 sabotaj. Kime ne yapmışlardır? Hani ceza? Veya suçu yoksa niye tutarsın bu adamları hapishanelerde? Bugün Savarona önümüzden geçti. “Savarona’yı ateşe verenlere acaba ne yaptılar?” diye düşündüm. “Bunlar kimlerdi? Bunlardan sorumlu kimlerdi?” diye düşündüm. Merhum Nihat Erim’in alçakça kurşunlanmasının üzerinden nerede ise dört sene geçti. Nihat Erim’i katledenlere ne oldu? Tabii bunlar, “günde 20 kişinin öldürüldüğü bir ülkede” diye başlayıp Türk demokrasisinin hançerlenmesine giden yolda kraldan ziyade kralcı birtakım kişi ve mihrakların bugün umurunda değildir. ‘Çankaya partileri’ ki hiçbirisi demokrat deÇankaya’yı tutanların maksadı ortaya çıkmıştır. Çankaya onlara yetmemiştir. Meclis ve hükümet müesseseleri de onların tam kontrolünde olmalıdır. Bu ‘iç güvesi’nin bütün foyası kısa zamanda ortaya çıkacaktır. Üstündeki boya dökülecek, altındaki teneke sırıtacaktır. “Hepsi benim, her şey benim, kanun da, anayasa da benim. Çankaya da, Meclis de, hükümet de benim!” Bir müddet için Meclis ve hükümeti icara verecektir. Halbuki o müesseselerin hepsi milletin hakkı idi. Eninde sonunda yine öyle olacaktır. Uzun lafın kısası, devlet yağmasında Çankaya’yı tutanlar, Meclis’i ve hükümeti millete bırakacak yerde, bir süre için TRT, Kızılay takımlarına ariyet olarak vermektedirler. 12 Eylül’ün maksadının anarşi önlemek olmadığı, esas maksadının, bizim Neşet Tanrıdağ’ı, Hamdi Maden’i, Yavuz Onursal’ı, Ferit Melen’i milletvekili ve Meclis ve hükümet yapmak olduğu çıkıyor meydana. Kısa kısa... Kısa kısa... 3 eski vekil yaşamını yitirdi: 13. dönem Çanakkale milletvekilleri Muammer Baykan, eski Kayseri Milletvekili Şevket Doğan ve 17. dönem Aydın Milletvekili ve Cumhuriyet Senatosu Aydın üyesi Halil Nüzhet Goral yaşamını yitirdi. Goral için bugün TBMM’de tören düzenlenecek. Baykan da perşembe günkü törenin ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecek. Erdoğan rektörlerle görüşecek: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Dolmabahçe Buluşmaları” kapsamında rektörlerle bir araya geleceği bildirildi. Erdoğan, 28 Kasım’da bazı rektörlerle İstanbul’da görüşecek. Erdoğan 5 Aralık’ta da geri kalan rektörleri kabul edecek. Kenan Evren’e suç duyurusu: Manisa’nın Saruhanlı ilçesi Gözlet köyünde yaşayan çiftçi Toker Esendağ (76), 1980 darbesinin ardından 18 yaşında tutuklanan oğlu Halil Esendağ’ın 21 yaşındayken 5 Haziran 1983’te İzmir Buca Cezaevi’nde idam edildiğini belirterek idam kararını onaylayan Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Arınç’a mükerrer oy sorusu: CHP Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, TBMM Genel Kurulu’ndaki oylamada 2 kere mükerrer oy kullanıp kullanmadığını sordu. Öztürk “Doğru ise Meclis Başkanlığı yapmış, haktan ve hukuktan söz eden birisi olarak bu hileye neden başvurdunuz” diye sordu. Rüşvet soruşturmasında tutuklama: Bir fuarcılık şirketi ile İstanbul Dünya Ticaret Merkezi arasındaki davayla ilgili rüşvet iddiaları konusunda başlatılan soruşturma kapsamında eski Yargıtay çalışanı Gülhanım Kızıltaş tutuklandı. Kızıltaş, daha önce gözaltına alınarak serbest bırakılmış, savcılar karara itiraz etmişti. ‘TTB ‘sniper’sa bakanlık ‘terminatör’: Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu, “TTB sniper gibi sipere yatıp alnından vurayım mantığıyla davranıyor” diyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a tepki gösterdi Bilaloğlu, “TTB sniper gibi bekliyorsa bakanlık hekimlere yönelik terminatör gibi davranmaktadır” ifadesini kullandı. Enerjinin rotası Ankara’da çiziliyor: Enerji piyasasının aktörleri, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’nun (EPDK) 9. kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir araya geliyor. ‘Enerji’, “2030 Yılına Doğru Enerji Politikaları ve Enerji Düzenlemelerinin Geleceği Kongresi”nde tüm yönleriyle ele alınacak. 2526 Kasım arasında Ankara HiltonSa Otel’de düzenlenecek olan kongrede enerji politikaları tüm yönleri ile akademisyen, işadamı ve bürokratlarca masaya yatırılacak. Sonu milletin zaferi ile biter Daha derine ineceğim ama, muazzebim. Musluğu açamıyorum. Çankaya bizim, Meclis sizin diye bu adamlarla acaba daha evvel bir söz mü kestiler diye düşünüyor insan. Gerçi, bunlar hiçbir sözlerini tutmamışlardır. 12 Eylül günü ve daha sonrası söylediklerinin de hiçbirini tutmamışlardır. Bunların Atatürk’le hiçbir ilgileri yoktur. Bunların, millet iradesinin tecellisini engelleyerek çıkaracakları bir Meclisi yaşatmaları mümkün değildir. Hep böyle gidecek değil ya! Türkiye hep mi susacak? Hiç mi konuşmayacak? Bugünün aktörleri bakalım o zaman nereye sığınacaklar? Tabii İran ve Afgan’dan sonra, Yunanistan ve İsrail (ki Batı’nın yavrularıdır), rahatsız etmeyecek bir idare olsun da nasıl olursa olsun! Ah bu kazık! Ne kötü kazıktır bu. Acaba hürriyet, Amerikalı, İngiliz, Alman halkının hakkı da benim milletimin hakkı değil mi? Sonu, milletin zaferi ile biter. Zincirbozan’da, ağaçlar var. Pek azı dik kalabilmiş. Rüzgâr hep doğudan esiyor, devamlı da esiyor. Ağaçların çoğu yatmış. Koskoca kavak ağaçları, çamlar, çınarlar yatmış. Bir garip. Ama dik duranlar da var. Bir güzel, bir vakur, bir haysiyetli. Rüzgâra dayanabilmek zor bile olsa, mümkündür. Herkes bildiği yola gitmiş, inceldiği yerden kopsun. Biz bildiğimiz yoldayız. Türk milletine reva görülen muamele gurur kırıcıdır. Sonu iyi olmaz. Hiç olmamıştır. Detay yani ayrıntı lazımdır. Çoktur. O günlere gelinecektir. Kavga sahibinindir. Gülünç bir manzara ortaya çıkmıştır ama ümit veren pek çok işaret var. 8 Eylül 1983 Zincirbozan Çanakkale Not : Zincirbozan rehineleri 100’üncü gününü dolduruyor. Olayın kendisi suç, 100 gün suç, her geçen gün suçtur. Sakinler, morallerini yüksek tutuyor. Metanet devam ediyor.” ğildir, muvazaadır milletin partileri değildir. Seçim neticesi ne olursa olsun değildir. Çünkü seçim denildiği zaman ‘serbest ve hür seçim’dir kasdolunan. Yoksa millet iradesinin tecellisini açık ve aleni şekilde hile ve desise ile çarpıttıktan sonra bunun ne kirliliği kalır ne de serbestliği. “Türk demokrasisini yeniden sıkıntıların içine düşmeken kurtaracağız” gibi bir demagoji ile Çankaya’yı tutanlar, şimdiden Meclis ve hükümeti birilerine vermişlerdir. Seçim ‘sureta’ damgasını yemiştir. Şimdiden kendilerini iktidar ilan edenlere baktıkça insan, bunların “Türkiye’nin yeni tip politikacıları” diye hüzne kapılmaması elde olmuyor. Bunlar eski elbiseyi tornistan yaptırıp yeni diye giymekten başka bir şey değildir. Anarşi azalmıyor Buradan bir netice çıkarmak istiyorum. Anarşi, anlaşılıyor ki yine geriye kalıyor. Askeri idare gerçi iktidarı bırakıyor değil ama tepesi generallerden ibaret sivil idare oluyor. Yarın: Ecevit geleceği görüyor C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle