23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 IŞIL ÖZGENTÜRK Evren’in ince hesapları Halkı terör ve anarşiyle kandıran Evren basına kapalı yaptığı toplantıda “gelecek planlarının” ipuçlarını verdi: Yeni anayasayı biz yapacağız, profesörler değil. Sendikalar devlet içinde devlet, bir rezalet. Milletin başına ne geldiyse aydın kesimden geldi. Süleyman Demirel’in 1990’da yerden yere vurduğu, Çankaya’ya çıkmak için 12 Eylül darbesini tezgâhlamakla suçladığı Kenan Evren, “Milletin başına ne gelmişse okumuş dediğimiz aydın zümreden gelmiştir” dediği konuşmayı darbeden iki ay sonra (askerlere) 18 Kasım 1980’de basına kapalı yaptı. “Onlar” dediği aydınların “temiz halkımızı sömürdüğünü” söylüyor. Uzun uzun neden darbe yapmak zorunda kaldıklarını, bazı parlamenterlerin gelip kendilerine “Bu Meclis tefessüh etmiş, iş yapmaz” dediklerini anlatıyor. 27 Mayıs anayasasının sonradan “68’de tamamen kokusunun çıktığını” ve “Anayasanın Meclis yoluyla yapılamayacağı tecrübesini edindiğimiz için bizzat parlamenterlerin kokuşmuş dedikleri Meclis’i dağıttıklarını” açıklıyor. Amaçlarının ülkeyi kan gölüne çeviren terör ve anarşinin kökünü kazımak olmadığını 1. Ordu’daki kapalı, izleyenlerin kıtalarında anlatmalarını istediği konuşma... ...darbenin ülkeyi kan gölüne çeviren terör ve anarşinin kökünü kazımak değil... kendi anlayışlarına göre yeni bir devlet düzeni getirmeyi amaçladığını açığa çıkarıyor. Terör ve anarşiden bıkmış, acılar çekmiş halk ise darbenin terör ve anarşiye son vermek amacıyla gerçekleştirildiğine inanmış, inandırılmış... Evren ve arkadaşlarının yeni bir devlet düzeni ve demokrasi hesaplarını bilmeden 12 Eylül’ü destekliyor. Kenan Evren, kamuoyuna mal olmamış “Neler yapacağız?” ara başlığını taşıyan bölümü, 12 Eylül’ün önceden saptanan amaçlarını açıklıyor. Şöyle: 1. Anayasa hazırlanacak: Bunun esaslarını biz hazırlayacağız. Kurucu Meclis’e sunacağız. Yoksa 61 Anayasası gibi profesörler otursun hazırlasın diyemeyiz. 2. Seçim Kanunu: Ben hiç rey kullanmadım. Delegelerin para ile seçtikleri adaylara rey vermem. Para ile satılmış delegeler sırayı tespit ediyor. Vatandaşlık görevi diyorlar. Bu seçim sistemi ile vatandaşlık görevi olmaz. 3. Siyasi Partiler Kanunu: Partiler kanunu bir rezalet, partilerde diktatörler var. Bütün yetki liderlerde. Ölünceye kadar lider, çünkü o il başkanlarını seçiyor. İl başkanları da onu; al gülüm ver gülüm. Cumhurbaşkanı bile 7 yıl için seçiliyor. Anayasa Mahkemesi’nin başkanı, üyeleri; Danıştay’ın başkanı, üyeleri; Yargıtay’ın başkanı, üyeleri, seçildi mi, yaş haddine kadar tamam... Olmaz. Bizdeki gibi statü getireceğiz. Bir sisteme bağlandığı içindir ki asker müessesesi bozulmuyor. Onları da böyle sisteme bağlamak istiyoruz. Cumhurbaşkanı seçemediler. NATO toplantısında bir orgeneral arkadaşıma sordum, böyle 2 ayda cumhurbaşkanı seçemeyen ülke var mı diye, gülerek şampiyonsunuz dedi. Nihayet bir şeyde şampiyon olabildik. 4. Dernekler Kanunu: Tam dernekler enflasyonu var. Türkiye’de 48 bin dernek sayısı çıktı. Devlet hesaplarını kontrol edemiyor. Tüzükleri belli fakat bütün uğraşları siyasi. DGM kanunu çıkarılacak. Bir mühendisler derneği başkanı çıkıp yaygarayı basıyor. Sendika başkanı beyanat veriyor. Nasıl beyanat? Devleti başınıza yıkarız diye.. cevap veren yok. 5. Üniversiteler Kanunu: İlmi özerklik diyorlar. Peki profesör çıkıp komünizm propagandası yapıyor. İlim nerede? Devletin karışmadığı yer özerk olur mu? Şimdi bütün tıp fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı İstanbul Tıp Fakültesi’nde okuyan öğrenci sayısına eşit fakat profesör yok. 6. Sendikalar Kanunu: Bir rezalet. Devlet içinde devlet. Hesap sorulmaz. İşçiden paralar alınmış, kendileri keyif sürmüş. Birçok melanetleri çıkıyor. 7. Dokunulmazlık: Dokunulmazlık Meclis’tedir. Meclis’ten çıkınca vatandaş olmalı. Layezal olursa herkese kafa tutar ve kanuna karşı gelir. Yaptığı kanunu kendisi çiğner. 8. RadyoTelevizyon: Açıktan açığa komünizm ve din propagandası yapılıyordu. Düzeltilecek ve devlet kuruluşu haline getirilecek. Dinin politikaya alet edilmesine karşıyız. İlla namaz kılacaksın, illa oruç tutacaksın.. peygamberimiz bile böyle dememiş. Zorlamamış. Dinimiz yüce dindir. Zorlama yok. Ama yobazlar yapıyor. Çok Humeyni’ler çıktı. 12 Eylül çoktan kararlaştırılmıştı ama 6 Eylül Konya Mitingi tuzu biberi oldu. Allah bize yardım etsin. Yerli Dizi Yersiz Uzun Bizim on yıllık film atölyesinde en sık rastladığım sorulardan biri şudur: “Biz dizileri izliyoruz, sizin bize öğrettiğiniz her şeyin aksi yapılıyor. Uzun uzun yakın planlar var, bir araba hiçbir yere çarpmadan belki yarım dakika yolda ilerliyor, oyuncular ikide bir geçmişlerini müzik eşliğinde bir klip gibi anımsıyorlar.” Cevabı çok zor bir soru. Kısaca şöyle demem gerek: “Arkadaşlar dizi yazacaksanız benim size öğrettiklerimi unutun!” Evet, ne yazık ki, az sonra anlatacağım nedenlerle işin piri pek çok senaryo yazarı, bildiklerini unutup, dizi senaryosu yazıyorlar. Çünkü sadece, evet sadece, bir haftada 90 dakikalık bir bölüm yazmak zorundalar. Bu bir uzun film zamanı, yani en az bir buçuk ayda yazılabilen 90 dakikayı onlar yedi gün içinde yazmak zorundalar. Çünkü, ne olduğu hiçbir zaman tam anlaşılamayan reyting sayesinde, 34 kez yayımlanıp gerisi getirilmeyen diziler nedeniyle tam bir dizi çöplüğüne dönen ülkemizde, yazdıkları dizinin en azından 13 bölüm oynaması gerekiyor. Onlar yazmak zorundalar, büyük bir sorumluluk altındalar; set ekibinin, oyuncuların, kısaca dizinin yaşaması, sayıları neredeyse yüze varan insan için de hayati bir zorunluluk taşıyor. Çünkü hayatlarını ona göre planlıyorlar; hadi dizi kalktı, iş bitti. Dizi izleyenler biliyor; diziler 90 dakikada da bitmiyor, neredeyse 120 dakika dizi izleniyor, arada tam üç kez sekiz dakikalık reklamlar giriyor. Büyük çoğunluk (ben bu arada işverenlerin reklamlarının gerçek işlevini görüp görmediklerini nasıl ölçümlediklerini merak ediyorum) bulaşığını yıkıyor, ortalığı topluyor, olmadı bir başka kanala geçiyor. Diyeceksiniz ki, reklamlar tüm kanallarda aynı dakikalarda veriliyor. Öyle mi, reklam vermeyen ve yabancı diziler oynattıkları için dizileri 47 dakikada efendice biten kanallar var, oralara geçiliyor. Özerk bir kurum olduğu iddia edilen ve her şeye karışan RTÜK, 20 dakikada bir 8 dakika reklam kuralı getirdi ve işin ucu kaçtı. Artık yapımcılar birer taşeron gibi çalışıyorlar, tüm kuralları işvenler ve kanal koyuyor. Varsın dizi 120 dakika olsun, dramatik yapı diye bir şey kalmasın, göz süzmeler, dolgu sahneler çoğalsın; yeter ki para gelsin. Sonuç, tüm sektörde bir kölelik düzeni. 90 dakikalık bir senaryo metnini 120 dakika çekmek, montaj yapmak ve seyirciye sunmak, set işçilerinin, montajcıların çoğu sigortasız kaç saat çalıştıklarını hiç düşündünüz mü? Çalışma saatleri 1820 saati buluyor; oysa bizim de kabul ettiğimiz Uluslararası Çalışma Örgütü şöyle diyor: “8 saat, rızaya göre de 3 saat mesai.” Avrupa’da, Amerika’da bir set işçisini, bir ışıkçıyı sekiz saatten fazla çalıştıramazsınız, sendikası kapınıza dayanır. Yabancı bir ekiple çalışan bir yönetmen şöyle anlatmıştı: “Her şeyi hazırladık, tam dört saat ışığın kurulmasını bekledik. Her şey tamam, tam gün batımı; birden ışıkçılar işleri bıraktılar, çünkü sekiz saatleri dolmuştu. Yapacak bir şey yoktu. Çekim ertesi güne kaldı.” Peki dizi senaryosu yazanlar kaç saat çalışıyorlar, işte bunun ölçüsü yok. Çünkü haftanın yedi günü, bence 24 saat çalışıyorlar. Yazma işinden söz etmiyorum, dizinin kurgusu için, kim nereye gidecek, kim ölecek, kim kalacak, kim kimi sevecek... Evet, tüm bunları sürekli düşünmek zorundalar. Bu arada dolgu sahneleri de. İşte tam bu nedenlerle Senaryo Yazarları Derneği (Sender) tüm meslek örgütlerine de çağrı göndererek 8 Kasım Pazartesi günü Beyoğlu’nda bir eylem gerçekleştirdi ve hükümet yetkililerine, kanal sahiplerine, reklam veren işverenlere sektörün içinde bulunduğu darboğazı ve kölelik düzenini anlatan metinler yolladı. Diyeceksiniz ki, devenin neresi düzgün ki, şimdi kim bu konuyla ilgilenir... İlgilenecekler, çünkü tıkanma noktası diye bir şey vardır ve kanalları şöyle bir gezenler, dizilerdeki tıkanma noktalarını hemen görebilirler. Pek çok dizi gene çöplüğe gidecek, çünkü kalite bazen herkese gereklidir; tıpkı hukuk gibi. Peki Senaryo Yazarları Derneği’nin bu konudaki önerisi ne: Avrupa Birliği’nin 1989’da kabul ettiği, dizi sürelerini, reklam gibi konuları düzenleyen “Sınır Aşırı Televizyon Direktifi” var. Bu düzenlemede televizyon dizilerinin süresi, 12 dakikası reklam olmak üzere, 60 dakikadır deniyor. Türkiye bunu AB’ye uyum çerçevesinde 1992 yılında kabul etti. Bir süre uygulandı da. Ama korkunç rekabet, durumu bu hale getirdi. Şimdi yeniden kabul edilen bu konunun konuşulması gerek, yerine getirilmesi gerek. 48 dakikada biten bir dizi yazmak hem yazanı, hem çekeni hem de seyredeni rahatlatır ve reklamları daha çok izlenir kılar. Şimdi sırada tüm sektörün bu işe omuz vermesi gerekiyor. Slogan ise çok güzel: “Tadında bırakalım, yerli dizi yersiz uzun.” isilozgenturk gmail.com Ecevit ve Demirel Hamzaköy’den dönüyor. Siyasetçileri karaladı Evren’in Kasım 80’de kapalı toplantıda açıkladığı programın önemli bir maddesini beşli cunta yaklaşık bir yıl sonra açıkladı. Kamuoyu bu hazırlıklardan öylesine bilgisizdi ki; “Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun”u beklenmeyen darbe diye adlandırdı. Evren, “Bu haberin bomba gibi etki yapacağını biliyorduk” diyor. Konya’daydık. Hasan Cemal’le, Evren’in halka konuşmasını izliyorduk. Partileri kapatmış! Övünerek, tabii siyasetçileri karalayarak konuşuyor. “Onlar tencereyi pislettilerdi. Biz temizledik. Yeniden tencereyi verelim, yeniden pisletsinler, istedikleri bu” diyordu. (15 Ocak 1981) Haberi ve olanağı kadaryorumunu gazeteye yetiştirmek için merdivenlerden koşarak inerken Hasan sordu: “Ne diyorsun konuşmaya?” “Şimdi olanlar oldu. Tam bir cephe aldı karşısına” dedim. Zira Ekim 1981’e kadar partilerin kapatılacağına işaret eden bir haber, bir söylenti yoktu... Demokrasiye dönülünce Adalet Partisi ve CHP gibi partilerin kaldıkları yerden siyasete devam edecekleri sanısı vardı. “Yeni politikacılar çıkar.” Gerekçesi hazırdı: “27 Mayıs’ta Demokrat Parti kapatıldı. Adnan MenderesBayar ve arkadaşları siyaset dışına itildi. Ne oldu? Yeniler çıktı. şte Demirel, işte Ecevit! Bu yeni dönemde de yeni partiler kurulacak, yeni siyasetçiler çıkacak!” Yeni partiler çıktı, yeni isimler siyasete girdi, ama... 12 Eylül’ün 10 yıl siyaset yasağı getirdiği isimler Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş, yasak süresi dolmadan tekrar fiili siyasete döndüler. Başbakan oldular. Cumhurbaşkanı seçildiler! Evren, “Aynı partilerle seçime gidilmesinin yine 12 Eylül 1980 öncesi gibi etki yapacağını biliyorduk” diyor ve parti liderleriyle ilgili görüşlerini açıklıyordu: “CHP ilk günden itibaren daima bizim karşımızda oldu. Ecevit doğru yolu kendiliğinden bulur dedik. Bir süre ses çıkarmadık, aldığımız kararları acı acı tenkit etti. Elbette buna müsaade edemezdik.” (Cüneyt Arcayürek’in 1996’da yayımladığı “Hapishanedeki Ecevit” kitabı, Evren yönetiminin CHP liderine“müsaade ve müsamaha etmediğini” kanıtlayan bilgi ve belgeleri içeriyor. Evren, Demirel için konuşuyor: “AP Genel Başkanı Süleyman Demirel daha akıllı fakat sinsice faaliyetlerini sürdürüyor. Partililerle görüşmelerini evinde yapmak suretiyle teşkilatına gerekli direktifleri vermeye devam ediyor. Ancak gözle görünür suç işlemiyor. Kurnazca hareket ediyor. Evine giriş çıkışları yasak edebilir, telefon konuşmalarına da mani olabiliriz. Fakat bu yolu tercih etmeyi doğru bulmadık.” Oysa Demirel’in yanına kimlerin girip çıktığını Güniz Sokak’taki evinin çevresindeki binalara yerleştirilen polisler günü gününe, saati saatine saptayıp “ilgililere” bildiriyorlardı. MSP Genel Başkanı Erbakan ile MHP Genel Başkanı Türkeş mahkemeye verildikleri için Evren; “bu iki partinin siyasi faaliyetlerinin ‘şimdilik’ göze çarpmadığını” söylüyordu. YEN LER ÇIKAR 1982 Anayasası ile 4 parti liderine 10 yıl siyaset yasağı getirildikten sonra TBMM binasında çalışan Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık’a; “demokrasiye geçiş sürecinde siyasetçi kıyımının ne ölçüde doğru olduğunu” sordum. Duraklamaksızın yanıtladı: yüzünden çıkarılmadı. Saydıklarım yapacaklarımızın hepsi değil. Daha çok iş var. Bize itimat edin, güvenin. Diğer kanunları da muhakkak çıkartacağız. Politikaya girmeyin. Münakaşa etmeyin. Yapılacak çok iş var, hepsini bir anda yapmaya kalkarsak hepsi yarıda kalır. Sıklet merkezi prensibi ile halledeceğiz. Memnun olmayanlar çok. Gocunanlar çok. Parlamenterler bir an önce bunlar gitse de biz gelsek diyorlar, yağma yok. Düzeltmeden gitmeyeceğiz. Avantajlı gruplar memnun değil. Bunun için yönetimi kötü göstermeye çalışıyorlar. 27 Mayıs gibi bir emekli kitlesi yaratılacakmış. Yalan. Konsey üyeleri arasında ve hükümetle konsey üyeleri arasında anlaşmazlık varmış. Yalan. İşe başladığımızdan beri birlik ve beraberlik içinde, kaya gibi, demir gibi sapasağlamız. Onun için asker başbakan getirdik. Zaten karar safhasında o Deniz Kuvvetleri Komutanı idi. Beynelmilel kuruluşlar araya girmeye 9. Vergi Kanunu: Partiler kavgası çalışıyorlar. Daha doğrusu bunları araya sokarak korkutmaya çalışıyorlar. Mesela Af Örgütü... Biz milletin istediğini yaparız başka milletlerin değil. O takdirde onların isteği tam bağımsızlık olmaz. Örgütün hangi ideolojiye hizmet ettiğini biliyoruz. Fransız Komünist Partisi başkanı milletvekili, bana mektup yazıp Diyarbakır Belediye başkanının niçin tutuklandığını soruyor. Cevap bile vermedim. Solun üzerine değil, sağın üzerine yürüyorlar deniyor. Biz ayrım yapmayız. Harekât komünistlere karşı yapıldı. Ama devletin yerine hareket edip suç işleyen militanlar varsa onları da adalete teslim ederiz. Biz yeni mahkeme kurmadık. Suçlara normal mahkemeler bakıyor. Kapana kısılan aslan gibi sağa sola saldıracaklar. Yalan uyduracaklar. Bize güvenin, böyle davrananlara cevap verin. Ben sizlerle açık konuştum. Gizli yorumumuz yok. Halkın sevgisinde azalma yok. Halk biliyor. Her yerde bizi coşku ile karşılıyorlar. Sevgiyi nasıl kaybederiz? Yanlış hareket yaparsak. Hepimiz çok hassas olmalıyız. YARIN: KANLI RAKAMLAR C MY B C MY B Halkı tedirgin eden hareketlerden sakının. İdam verilince halk seviniyor. Tatbik edince ferahlıyor. Şimdi biraz ara verildi. Halk tedirgin oluyor. Bu bakımdan daha çok çalışmasını rica ediyorum. Acelecilik milletimizin vasfıdır. Ama her şeyin yapılmasını istemeyin. Ekonomik durum: Uzun zamandan beri hata, hata üstüne geldik. Ve şu anda 160 milyar açık var. Alınan tedbirleri ters çeviremeyiz. Yol değiştirilemez, semeresini 4 yıldan önce veremez. Gerekli yardımları alıyoruz. NATO’dan çıkarsak ekmeklerine yağ süreriz. O zaman Rusya’dan mı yardım alalım? NATO’da olmasaydık başımıza ne çoraplar örülürdü. TSK’nin modernize edilmesi için yeterli yardım alıyoruz. Milletçe feragatlı olacağız. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ DSP’liler 25. yılı kutlayacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Demokratik Sol Parti’nin (DSP) kuruluşunun 25. yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlanacak. DSP’den yapılan yazılı açıklamada, DSP Genel Başkanı Masum Türker, DSP Başkanlık Kurulu üyeleri, Parti Meclisi üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri ve partililerin, bugün saat 11.00’de Anıtkabir’de ulu önder Atatürk’ün ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kabrine çelenk koyacağı belirtildi. Türker başkanlığındaki DSP heyeti 11.30’da Devlet Mezarlığı’nda Bülent Ecevit’in kabrini ziyaret edecek. Türker, aynı gün saat 12.30’da da İçkale Otel’de Parti Meclisi toplantısının açılışında konuşacak ve DSP’nin doğum günü pastasını kesecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle