15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 18 CUMHUR YET 14 KASIM 2010 PAZAR büyüyüp serpilecek bir Kendi haline bıraksanız ağacı insan eliyle cüceleştirmek ustalık isteyen bir sanat olup, hem yapımına, hem de yapıtına aynı adı verir: Bonsai. Çinlilerin başlatıp Japonların zirveye taşıdığı bir uzmanlıktır, ağaç cüceltmesi. Kararlı ve düzenli bir budama gerektirir. Budama işlemi ağaç ölmesin diye yıllara yayılır. Bahçıvan filizlenen her yaprağı dörtte üç oranında keser. Zaten küçük seçilen, saksının içine tıkılan ağacın kökleri her uzadığında doğranır. Ancak bu işlem, ağaç için ağır bir travmadır, hatta bazen ölümcül sonuçlar verir. Bonsai ustası, ağacı fazla hırpalamamak için köklerini sadece ilkbahar ve sonbahar başında budar. Fotoğraf: Ali Arif ERSEN RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Toplum Mühendisliğinde ‘Bonsai’ Mucizesi heyeti” ve “politbüro” başlığı altında toplayan bendeniz; Deniz Baykal’ın salt parti bahçesinde değil, Türkiye’nin siyasal bahçıvanlık tarihindeki ilk Bonsai mimarı, Önder Sav’ın da ilk Bonsai mühendisi olarak demokrasinin olmazsa olmazı muhalefetin “ana”lığını üstlenen bu partinin artık Bonsai’likten kurtulmuş olmasını diliyorum. CHP’den hapsedildiği saksıyı kırmasını, köklerini yurt toprağına özgürce yayıp derinlerde genişletmesini, dallarını gökyüzüne salıp yapraklarını açmasını, her budağından yeni filizler sürmesini istemek, Türkiye’de her gerçek demokratın hakkı ve beklentisi olmalı! Yeni yönetime gelinceye kadarki yirmi yıllık ufalma sürecinde CHP’nin kimler tarafından, niçin budandığı öylesine açık ki, kimse çıkıp “AKP büyüdüğü için CHP küçüldü” diyemez. Ama tersi ileri sürülebilir: Serpilip gelişmeye önem veren, hatta bazen şişirmeye varan Sekoya mühendisliğinin ürünü iktidar partisi, CHP küçüldükçe büyümüş, sosyal demokratların boşalttığı alanı doldurup kök salmıştır. Ne var ki AKP iktidarı da kafalara Bonsai mühendisliği yapıyor ve fikir budamak, zihin küçültmekte usta. Akıl nasıl ufalır? Elbette Türkiye’de böyle bir sanatın “botanik” anlamda yokluğuna karşın, politik anlamda CHP’nin başarılı bir Bonsai örneği olduğu söylenebilir. Mimarı Deniz Baykal, mühendisi de Önder Sav sayılır. CHP’yi öldürmeden küçültmeye el ele yirmişer yıl emek verip, her taze filizini özenle doğramış, her kök sürgününü dikkatle budamış; koca bir çınar olması gereken partiyi kendi avuçlarına sığacak bir saksıda, bitkisel yaşamdan çıkarmamayı başarmışlardır! Ta ki biri ilkbahar, biri sonbahar sürgününde kendileri budanana kadar... CHP’nin eski MYK üyelerini ilk kez 2007 yılında “ihtiyarlar anılmayı hak ettiklerini düşünüyorum. Umarım budamaktan emekli olacakları zamanın geldiğini anlamışlardır. Umarım CHP, artık ne onların, ne de bir başkasının makasına vurulur! CHP’nin yeni yönetiminde çok güvendiğim isimler de var, güvenip güvenilmeyeceğini henüz bilmediğim ve hiç güvenmediklerim de... Ama Türkiye’nin yaşamsal bir fonksiyonunu, çünkü eğitimi cücelterek... Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010 yılında toplanıp “2023 vizyonunu” belirleyen Milli Eğitim Şurası’nın, 866 üyesinden sadece 60 kadarını kadınlar oluşturdu. Ve sadece 13 öğrenci şuraya katıldı. 800 erkek üyenin de 2023 için: “Anaokuldan itibaren zorunlu din dersinin yanı sıra seçmeli din dersi görecek kızlarla erkeklerin beden eğitimini ayrı ayrı yapacakları... 13 yıllık kesintili eğitimle Kuran kursları ve imam hatip ortaokullarına yeşil ışık yakacakları... Öğrencilere Allah bilincinin verileceği ve temel değerlerin İslami terminolojiyle anlatılacağı” bir Türkiye hayal ettikleri anlaşıldı. Bunca erkeğin vitrindeki kadın temsilcisi Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da alınan “erkekçe” kararları, “Yapılacak çalışmalara ışık tutacak” diye alkışladı. Sorarım size, bu ışık aydınlatır mı? Bu vizyon 2023 Türkiye’sini yüceltir mi, cüceltir mi? Toplumun yarısını oluşturan kadınlara, türbana da sarınsalar çarşafa da dolansalar “yöneticilikte yarıya yarıya olmak” hakkını vermeyen, hakkını arayan kadınları budayan bu şanlı erkeklik, kafa daraltma, akıl küçültme bahçıvanlığı değilse nedir? Yarısı bastırılan, yapraklarının köklerinin yarısı budanan bir toplum, Bonsai mi olur, Sekoya mı? [email protected] www.minekirikkanat.com “Çocuğu kuşatmaya ala çevreye, aile çevresi de n nir.” George Bernard SHAW PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Liberal Bir Bilim Kadını Adını not etmeyi savsaklamışım o liberal bilim kadınının. Geçen akşam Mine Kırıkkanat’la birlikte Habertürk TV’nin canlı yayınına çıkmıştı. Ekranda çok görünenlerden biri değildi, ya da ben rastlamamışım. Kızıla yakın renkte saçları, yazar Astrid Lindgren’in ünlü kahramanı Pippi Langstrumpf’un başının iki yanında yere koşut dikelen örülü saçlarının çözülmüş, kabarmış halini andırıyordu. İri gözlerini devirerek konuşan, şık giyimli, “profesör” unvanlı bir kadındı. Daha ilk sözlerinden, “entelektüel” birikime büyük önem ve değer verdiği anlaşılıyor, bu da izleyenleri haklı olarak bu bağlamda bir beklenti içine sokuyordu. Karşısında Sevgili Mine gibi doğru bildiğini “dan dan” konuşan biri olması kendisi için büyük şanssızlıktı. Eveliyor, geveliyor, devekuşu kovalıyor, fakat bir türlü giderek sabırları taşan izleyicilerin beklentilerini karşılayacak noktaya gelemiyordu. Konu “türban”dı. Mine, son zamanlarda ilkokullara inme eğiliminin ülkenin dört bir yanında görülen somut örneklerinden söz edince sıkışmış, “Bu da nereden çıktı?” türünden sorularla dünyadan habersiz bir şaşkın rolüne bürünmüştü. Mine ise bastırdıkça bastırıyordu. Liberal bilim kadını bakmıştı ki böyle olmayacak, “Ben buraya tartışmaya gelmedim, bir entelektüel olarak sormaya, sorgulamaya geldim!” demişti. İzleyiciler de zaten bu sözlerinden sonra onun bir “entelektüel” olduğunu anlamışlardı. Ne var ki entelektüelliği Mine’nin hayatın içinden, somut görüntülerden, yaşananlardan hareketle tam isabet tutturduğu salvo atışlarını karşılamaya yetmiyordu. Bir iki kez karşı atış denedi, ıskaladı. Olmuyordu. Bunalmıştı. “Sizin entelektüel düzeyiniz beni anlamanıza yetmiyor!” dedi, fakat bu sözleri bir gülümseme dışında karşılık bulamadı. Ve o da sonunda, “Ben, türbanı insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde ele alıyorum” diyerek tüm öbür türbancı “sözde” liberallerin yaptığı gibi “hak ve özgürlükler” limanına sığındı. O da benzerlerinin düştüğü yanılgıya düşüyor, “hak ve özgürlükleri” savunmanın liberallerin tekelinde olduğunu düşünüyor, “eşitlikçilik”ten soyutlanmış hak ve özgürlüklerin son çözümlemede bir anlam ifade edemeyeceğini aklına bile getirmiyordu. Entelektüel düzeyi ancak bu kadarına yetiyordu türbanı savunan, frapanliberal bilim kadınının. Mine, kadına, “Siz Patagonya’da mı yaşıyorsunuz?” diye sorarken haklıydı. Ayaklarının bu topraklara basmadığı o kadar açıktı ki. Liberal bilim kadınının argümanlarını duydukça, “Üniversitelerde türbana bir itirazım yok!” diyenler bile bu görüşlerinden çark edebilirlerdi. Bilim kadını bocaladıkça Mine salvolarını sıklaştırıyordu. Dünya kadın hareketinin başlangıç tarihi olarak kabul edilen 8 Mart 1857’den günümüze köprüler kurduktan sonra, “Kadınerkek eşitliği hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. Kadın yine eveledi, geveledi, devekuşu kovaladı, sonunda, “Bu soruya cevap vermeyeceğim” dedi. Entelektüel düzeyi bu denli basit soruları yanıtlamasına “tenezzül” etmeyecek derecede yüksekti liberal bilim kadınının! İncir çekirdeğini doldurmayan boş lafların dayanılmaz rahatlığına alışmış, bilimi hayatın dışında gören o “entelektüel” olma savındaki okumuş yazmışların bildik huzursuzluğu çökmüştü üzerine. Ne yazık ki üniversitelerimizde, yüksekokullarımızda bu türden “liberal” öğretim üyelerinin sayısı artıyor. Çocuklarımızı bunlar eğitiyor. Çocuklarımız, bir Avrupa üniversitesinin kapısından bile geçemeyecek bu YÖK ürünü sözde “bilim insanlarının” derslerini “bilim” sanarak izliyorlar. Yazık! [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com zgür düşünceyi budayanlara, gelecek kuşakların kafalarıyla birlikte ufkunu daraltanlara karşı bu ülkeyi hâlâ yaşanılır kılan insanlar da var! Kitabın başlığı, “Ben Hasta Değilim”*. Hepsi doktor 67 bilim insanı, Prof. Dr. Aysel Ekşi’nin editörlüğünü üstlendiği kitapta, yaşamlarını adadıkları çocuklara ilişkin araştırma ve gözlemlerini yazmışlar. 791 sayfalık belgesel, uzmanlaşmak isteyen bilimciler için referans oluşturan bir yapıt. Türkiye’de bir toplumun geleceği demek olan çocuk sağlığı ve hastalıklarının psikososyal yönü hakkında, ilk kez bu kapsamda bir çalışma yayımlandı. Çocuklarını anlamak, gençlerde fiziksel hastalıklara ya da ruhsal travmalara yol açan nedenleri ortadan kaldırmak isteyen ebeveynlerin de yararlanması gereken bir başvuru kitabı. Bu eseri yayına hazırlayan ve Türkiye’ye kazandıran olağanüstü insan, Cumhuriyet soylu, bilim insanı Prof. Dr. Aysel Ekşi’ye insanlık adına teşekkür ederim. *Nobel Tıp Kitapevleri, 2010 Ö ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Çakırhan’ın Doktorası 10 Ekim 2008’de 98 yaşında münden önceki kimi etkinlikyitirdiğimiz Nail Çakırhan’a, lerde dile getirmiş; hatta tüm geçenlerde Muğla Üniversite Türkiye üniversitelerindeki si’nde (MÜ) yapılan bir tören tüm mimarlık okullarının Çale, “fahri doktora” unvanı ve kırhan’la öğrencilerini buluşturmaları gerektiğinin de altını rildi. Çakırhan’ın 1983’te aldığı çizmiştik. Ne var ki, örneğin Japonlar, “Ağa Han Mimarlık Ödülü”nden sonraki bu en anlamlı dünyaca ünlü “alaylı” mimarödül, eşi Prof. Halet Çambel’e ları Tadao Ando’yu üniversitakdim edilirken Rektör Prof. telerinde mimarlık “öğretDr. Şener Oktik de görev dö men”i olarak kabul ederken; nemini herkesi mutlu eden bir bizim, dünyanın alkışladığı “vefa borcu”nu ödeyerek ta Nail Çakırhan’ı bir konferans için bile olsa üniversimamlamış oluyortelere davet etmemedu... miz hazin değil miyMÜ’nün Cumdi? hurbaşkanı Gül taMimarlar Odası İsrafından atanan tanbul Büyükkent Şuyeni rektörü Prof. besi’in 90’lardaki Dr. Mansur Har“mimarlık adına temandar, Muğlalışekkür” ödülü ve ilerlar arasındaki unleyen yıllardaki savanı “Bizim Komünist Nail” olan N. Çakırhan ve hiplenmesi de olmaÇakırhan için aynı H. Çambel (2007) sa, mimarlık camiası adına hemen hiçbir kararın alınmasına önderlik eder miydi bilemeyiz yakınlık gösterilmemiş olacakama Prof. Adnan Diler’in tek tı... Bu nedenle, MÜ’nün, ölülifini uygun gören üniversite yönetimini alkışlayanlar ara münden 2 yıl sonra, yılların ihsında kentin tanınmış kimsele malini giderebilmiş olması elriyle belediye yöneticilerinin bette ki çok gecikmiş bir karar de bulunması ise bu doktora bile olsa da insanın yüreğine su nın sadece akademik kesim serpiyor. Prof. Oktik ve kadroiçin değil, yöre halkı için de ta suna teşekkür ediyor, yeni rektörden de Muğla’nın tüm deşıdığı değeri gösteriyordu... Aslında MÜ’nün Çakırhan’a ğerlerine sahip çıkılan bir MÜ sahip çıkma dileğimizi, ölü yönetimi bekliyoruz... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN ‘Vale Kuyruğu’ Bu duruma, en yoğun olan “dönüş” saatlerinde 2 hatta 3 personel gerekirken, ödeme bankosunda “sadece tek bir görevli”nin bulunması neden oluyordu... Kuyruk uzadıkça uzarken, banka memurunun “Fatura adınıza mı olsun” sorusuna “Fatura değil arabamı istiyorum” diyenler, havaalanından “bir buçuk saat sonra” ayrılabildiler... Konuyu dertleşBir saat uçtular, bir saat valeyi tiğim bir dostum, beklediler... (Ceren Çerezci) 8 Kasım’da İzmir’den İstanNe var ki geçen gece Ata bul’a 17.00’de kalkması getürk Havalimanı’nda araba reken THY uçağının 18.40’ta larını teslim almak isteyenler, kalktığını; Atatürk Havalisadece “ücret ödeme işlemi” manı’na ise 19.30 yerine için 45 dakikayı aşkın “sıra” 20.10’da ancak “inebildi”ğibeklemek zorunda kaldılar. ni de söylemesin mi? Bakalım valeciler ve THY Bir bankanın kredi kartıyla indirimli vale hizmetinden ya yönetimi bu “çağdışı”lıklarırarlanmak isterlerken, nere nı nasıl açıklayabilecekler? deyse “seyahat süresi kadar vale kuyruğu”ndaydılar... [email protected] İstanbul’daki otopark sorunu “vale servisi” sektörünü geliştiriyor; hele havaalanında müşterisi daha fazla... Aracınızı giriş kapısında valeye teslim ediyor, dönüşte de çıkış kapısından alıyorsunuz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Gemi omur 1 gasının baş ve kıç tarafından 2 yukarıya uza 3 nan ağaç ya da 4 demir direklerden her biri. 2/ 5 Kulak iltihabı... 6 Yunan mitolo7 jisinde aşk tanrısı. 3/ “Her 8 içinde seyredi 9 lir başka bir ci1 2 3 4 5 6 7 8 9 han” (Y. K. Beyatlı)... Bir geminin başka bir 1 A N J E L İ K A gemiden ya da kıyı 2 L A O S B A R K dan açılması. 4/ Tü 3 B İ T B İ L A R mör... Kısa kıllı bir av 4 A R A B A Ş I A köpeği. 5/ Rize ilinde 5 R A A D K İ K bir yayla... Eldiven 6D A L E T L A ve giysi yapımında 7 A R K A A F E T kullanılan bir tür yuNO muşak deri. 6/ Dü 8 K A Y N A K F A S A Y Ç A rüst, iyi ahlaklı... İl 9 kel bir silah. 7/ Tropikal Amerika’da yaşayan iri gagalı bir kuş... Yüce, yüksek. 8/ Kastamonu’nun bir ilçesi... Kısa çizme. 9/ Hayvanın eskiyen nallarını onarma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Domuz... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 2/ “Denizayısı” da denilen bir fok cinsi... Sınır nişanı. 3/ Alanya ilçesinde bir akarsu, mağara ve barajın ortak adı... Macaristan’da üretilen ünlü bir şarap. 4/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Çok durgun deniz ve hava. 5/ Hicap... İki tarla arasındaki sınır. 6/ Akdeniz’in batısında görülen bir rüzgâr... Yabancı. 7/ İri taneli bezelye... Kadastro haritalarında parseller topluluğu. 8/ Bir renk... “Yalan söz” anlamında argo sözcük. 9/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle