17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sayı 15 CMYB C M Y B 23 EK M: Türk’ün “BEYAZ”ına kafayı takan ve günlerdir “Beyaz Türkler” yazıları yazan Ertuğrul Özkök beyefendi’ye bir “AK TÜRK” kalem olarak bir kez daha diyorum ki, bu ülkenin saçlarına düşenlere “beyaz” değil “ak” denir. Ak tehlikesizdir, kokusuzdur, kokmaz ama bulaşır. Beyaz ise tehlikelidir. Örneğin beyaz denince akla “beyaz peynir” gelebilir, bunun ardı kavun ve derken rakıdır!..Sadece alkol mü, beyaz aslında uyuşturucu çağrışımı da yapar. Beyaz dediğin maldır. Bünyeye zararlıdır. Ak ise bir pazarlama harikasıdır. Bünyeye yarar sağlar. Bu ülke anamızın “ak sütü” gibi güzel güzel pazarlanmaktadır. Ayrıca artık hayatımızdan çıkarmamız gereken şu 3 beyazı da unutmayalım; tuz, şeker ve laiklik!.. Bu 3 beyazın yerini pek yüce, değerli başbakanımızın da her nikahta dediği gibi en az 3 çocukla doldurabiliriz. Daha önce de dediğim gibi; AK’lı olanın HAKLI olduğu bir düzendeyiz artık!.. 25 EK M: Türbanı çözmeye çalışanları gerçekten anlayamıyorum. Çünkü benim bildiğim türban çözülünce zaten sorun başlar. Çünkü türbanın çözülmesi demek bağlanmaması, başın açık kalması demektir. Böylece saç görülür. İşte böylesi bir vaziyette bazı yüzde 42 niyetliler: “Bak türban düştü, saç görüldü” bile diyebilirler. O yüzden türbanı çözmeyelim canım kardeşim, bırakalım bağlı kalsın yaaa!.. 26 EK M: Mustafa Balbay sözde içerde ama tutmuş kitap yazmış. Demek ki fazla içerde değil. Bu ülkede öylesine ak, öylesine yüksek bir demokrasi var ki, içerdekiler bile kitap yazabiliyor. Şu özgürlük ortamı nerde var?.. Peki Balbay dışarıda olsa ne yapacaktı? Gene kitap yazmayacak mıydı?.. O halde içerde olmasında bir sorun var mı?.. 27 EK M: Yücelerden yüce, değerli Başbakanım, malum ak güzel ülkemizde yerin telekulağı var, danışmanlarınızın yazılarımı okuduğunu duydum geçen gün, şimdi onlara soruyorum: acaba uçağınızdaki ilk gezide boş koltuk var mı?.. Şimdiden yer ayırtmak istiyorum, kahvaltı beni kesmedi, uçak zamanım geldi de geçiyor, bütün yandaş kalemler uçağınızda bana tur üstüne tur bindirdi, bu durum yandaş bir kalem olarak bana çok koyuyor. Bir eksiğim varsa lütfen danışmanlarınız şahsıma iletsin, elimde fazla yağ var, acayip bal var ama henüz kaymak yapamıyorum yaaaaa!.. 29 EK M: İhtiyar 87 olmuş!.. Şu tek dişi kalmış ihtiyarın o laik saçlarına öylesine “ak” düştü ki bir daha iflah olmaz!.. Yaaa zaten şu tarihi oldum olası sevemedim gitti kardeşim!.. 29 Ekim’lerde günümde değilim ben!.. Günlüğüme bile bir şey yazmak gelmiyor içimden!.. Hem zaten biz yandaş medya olarak bunun ikincisini söylemiştik. Eh ikincisi de 12 Eylül 2010’da kuruldu diyebiliriz. Sahi 12 Eylül dedim de şu ara bir 29 EKİM’le hesaplaşma” yazısı yazsam tam zamanı yani!.. Spiker Olmak İstiyorsan Yarışacaksın Güzellik Kraliçesi denilince, aklıma ülkemizin ilk güzellerinden Mübeccel’in doldurduğu taş plak geliyor: “Türkiye Güzeli Mübeccel’im Ben”. Kraliçenin şarkısı şöyle başlıyordu: “Soruldu fikirler hep birer birer İsmimin üstünde toplandı reyler Güzelsin dediler bana hakemler Birinci olarak beni seçtiler.” Şarkının sonunda, bir yıl öncesinin kraliçesi söze karışıyor, Mübeccel’e pek böbürlenmemesini söylüyor, “Senin de ufkunda hüsrandır her şey!” diyordu. Şimdi galiba “her şey hüsran” değil. Yarışmayı kazanan köşeyi dönüyor. Unutmuyorum, bir Güzellik Kraliçesi seçiminde “ilk on”a kalanlardan birine yarışmaya neden katıldığı sorulmuştu. Kraliçe adayı, “Ben eczacıyım,” dedi. “Eczacılık Fakültesi mezunuyum. Haber spikeri olmak istiyorum. Yarışmaya onun için katıldım.” Durum biraz karışık... Yoksa her şey yerli yerinde de, benim kafam mı karışık? Eczacı, haber spikeri olmak istiyor. Onun için güzellik yarışmasına katılıyor! Benim bildiğim, haber spikeri olmak isteyen, bu işin eğitimini alır, belirli bir çıraklık döneminden sonra mikrofon başına ya da kamera karşısına geçer. Kraliçe adayının mantığıyla yola çıkarsak, gençlere şöyle önerilerde bulunabiliriz: Her şeyden önce, yapmak istediğiniz işin eğitimini almaya sakın kalkışmayın. Anlaşılan bu yarışmalar eğitimden daha önemli. Sözgelimi, kalp cerrahı olmak istiyorsanız hemen Popstar yarışmasına katılın. Yolunuz açılır; hele son ikiye kalırsanız cerrahlık garanti! Tapukadastroda çalışmak isteyenler için Dans Eder misin yarışması ne güne duruyor! Ama mutlaka eğitim almak istiyorsanız ve gönlünüzde sinema ya da tiyatro oyunculuğu yatıyorsa, iki gün Otelcilik Okulu’na gidin. (Herhangi bir Cumartesi Hukuk Fakültesi’nin önünden geçseniz de olur.) Sonra her gece cinlerle uzun eşek oynadığınızı söyleyin. Bütün haber kanalları peşinize düşecektir. Büyükelçi olmak istiyorsanız, Ziraat Fakültesi’ne gidin. Mezun olduktan sonra, tuttuğunuz futbol takımının antrenmanlarını dört ay izleyin. Elektronik mühendisi olmak istiyorsanız, BiçkiDikiş kurslarını bitirin, bir kuru yemişçi dükkânı açın, kabak çekirdeği satışlarına ağırlık verin. Cem Ceminay’ın deyimiyle, “Canım Türkiye’m!” [email protected] “Zahmet Etme, Ağabey...” Sinema salonları, çocukluğumda, ilkgençliğimde, Nasreddin Hoca’larla dolu olurdu. Beyazperdeye lâf atılırdı boyuna. Hele taksitle satış yapan Rıdvan Umay mağazasının reklâmlarında hiç şaşmazdı bu. Kamera karşısına sıralanmış mayolu on kız, parmaklarını sallayarak, “Rıdvan Umay, Rıdvan Umay, Rıdvan Umay” derlerdi. Ama onlar tam parmaklarını sallamaya başlayacakları anda, salondan biri mutlaka bağırırdı: “Sizi kim... öptü?” Aşağıdaki gerçek olay fıkrayı aratmıyor. Haldun Taner anlatmıştı. Sinemada bir yerli film gösteriliyor. Baş rolde dönemin ünlü jönü Muzaffer Tema. Ama filmde senkron kaymış. Biri ağzını açıp kapatıyor. Çıt yok. Ses iki saniye sonra duyuluyor: “Merhaba...” Ya da durup dururken paaat diye bir gürültü. Görüntü arkadan geliyor: Çarpılarak kapatılan bir kapı... En duygulu sahnelerden birinde Muzaffer Tema keman çalacak. Masanın üstünde duruyor keman. Muzaffer Tema yaklaşıyor. Elini uzatıyor... Tam o sırada balkondan bir ses: “Sen zahmet etme, ağabey, o kendi kendine çalar!” C HAN DEM RC  yürü ye kulum  saatim yok, telefonun da şar zı bitti, zamansız yakalan dım  önce sağlık ama fişinizi alın  yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman yangını gibi kalleşçesine  özel kelam müdürü  zamanın boşluğuna çöp atmayın  karar organı nakli  iyköğyetimde tüyban  istanbul'da 5000.000 minare  karşıdan karşıya geçerken önce gök ku şağına, sonra ay ışığına, sonra da yıl dızlara bakın  bu ay eve kaç tane kıyma girdi  sen ne güzel rezidans komşumuzdun fahriye abla  platonik aşığın uzaktan ku mandası olmalı  benim sana bir can simidi borcum var  bana bir acılı gün dostu  dinle benden ne dinlersen  pentagon'da uçan kuş olsam  alın yazımı ıngilizceye çevirdim  ölümlü denyo  şeyhler arası yolculuk  pilot kızarsa zorunlu serzeniş yapar  buradan bir yatlı geçti  hattını helal et  aşkta kaybeden, kumarda da kaybedi yorsa sayısal loto oynasın  hızlı yaşa genç öl! cesedin, ülkenin sos yal gerçeği olsun Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da “Body WorldsOrijinal Vücut Dünyası, Yaşam Döngüsü” isimli sergiyi gezdi. Sergide özel bir yöntemle çürümesi engellenen gerçek insan bedeni parçalarından yapılmış eserler sergileniyor. Gül, beden parçaları sergisinde Gül, beden parçaları sergisinde Gül, beden parçaları sergisinde Gül, beden parçaları sergisinde Gül, beden parçaları sergisinde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle