Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 30 EK M 2010 CUMARTES  16  GÖRÜŞ  Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN  Yeni Ekonomik Program  Ay başında yayımlanan yeni Üç Yıllık Ekonomik  Program, gelecek yıl ülkemizde oldukça sorunlu  bir harcama politikası uygulanacağını  göstermektedir. Merkez Bankası’ndan yapılan  açıklamalar da aynı yöndedir.  Yeni program, eski programda 2010 için  öngörülmüş bulunan gayri safi yurtiçi hasıla  (GSYH) tahminini, 1 trilyon 29 milyardan 1 trilyon  99 milyar Türk Lirası’na (ABD Doları olarak,  641’den 730 milyar dolara); kişi başına GSYH’yi  8.821 dolardan 10.043 dolara; yıllık büyüme hızını,  yüzde 3.5’ten yüzde 6.8’e; dış ticaret açığını,  45.5’ten 65.8 milyar dolara; cari işlem açığını da  18’den 39.3 milyar dolara yükseltmiştir. Bu  öngörülere göre, yılın ilk yarısında yüzde 10  büyüyen ekonomimiz, ikinci yarıda önemli oranda  yavaşlayacak ve yılın toplamında yüzde 6.8  oranında büyüyecektir.  Program, 2010’daki bu hızlanmadan sonra  gelen üç program yılında ekonominin  yavaşlatılmasını öngörmekte ve 2011, 2012 ve  2013’te büyüme hızının yüzde 4.5’e, yüzde 5.0’e  ve yüzde 5.5 düzeylerine düşeceğini  öngörmektedir. Programda öngörüldüğü ve ilk  yarıda uygulandığı biçimde, yabancı para  fiyatlarının düşük tutulması halinde, dışalım,  program öngörülerinin üzerinde gerçekleşecek ve  ekonominin bu ölçüde yavaşlaması olanağı  bulunamayacaktır. 2010’da dış alım, bir yıl  öncesinin yüzde 35’i fazlasıyla gerçekleşmektedir;  yıl sonunda dış ticaret ve cari işlem açıkları,  GSYH’nin yüzde 9’u ve yüzde 5’i düzeyine  yükseldiği takdirde, 2010’daki büyüme hızının  yüzde 7.5’e yükseleceğini ve ekonomi için önemli  sorunlar yaratacağını sanıyoruz. Geçmiş  deneyimlerimiz, ekonomimizin, bu ölçülerdeki bir  genişlemenin yaratacağı yüksek iç ve dış  borçlanma hızını sürdüremediğini, devlet  bütçesinin, programda öngörülen dengesinin  korunamadığını ve enflasyonun hızlandığını  göstermektedir. 2010 yılında, ekonominin toplam  döviz (cari işlemler) açığı GSYH’nin yüzde 5.4’üne  yükselirken devlet bütçesi açığının yüzde 4’te  tutulmasında güçlük çekilmekte ve enflasyon  hızlarının yükselmesi önlenememiş bulunmaktadır.  Tüketici fiyatlarındaki son ayların hızlanmasında,  uygulanan ekonomi programındaki bu çelişkinin  de payı vardır. Bu yıl, eski programda öngörülen  bütçe açığının azaltılması yönünde önlemler  alınmış ve programda açığın 50 milyar TL’den  44.2 milyar TL’ye düşürülmesi öngörülmüş  bulunmaktadır. İlk dokuz aylık uygulama, bu  öngörünün gerçekleşebileceğini göstermektedir.  Bununla birlikte, yukarıdaki program öngörüleri ve  ilk altı aylık gerçekleşmelere göre, yıllık enflasyon  hızı beklentileri, eski program öngörülerinin (yüzde  5.3) üstünde, yüzde 7.58.5 arasındadır.  Programda 2010 yılındaki büyük genişlemeden  sonra, belki de gelecek yaz ortasındaki  seçimlerden başlayarak bütçe açığının hızla  kontrol altına alınması, 2011 ve 2013 arasında,  sırasıyla 33.5, 32.3 ve 24.4 milyar TL’ye indirilmesi  öngörülmüştür. Program dönemi olan üç yılda,  ekonominin döviz açığı, 42.2, 45.1 ve 47.8 milyar  dolarlar düzeyinde genişlerken devlet bütçesi  açığını öngörülen düzeylere indirmenin çok zor  olacağı bellidir. Program döneminde döviz açığını  bu düzeylerde tutarken bütçe açığının üçüncü  program yılında GSYH’nin yüzde 1.6’sına  indirmenin çok güç olacağı bellidir. Ekonomide bu  ölçülere varan bir dış ekonomik genişleme  gerçekleşirken ekonominin çok daha yüksek döviz  açığı vermesi ve bu açığın finansmanı  maliyetlerinin ekonominin kaldıramayacağı  düzeylere sıçraması olanağı da vardır ve buna  karşı önlem alınması gerekecektir. Bu ölçüde  genişletici bir politika uygulaması sırasında, kamu  kesimi borç toplamının, 2010 yılında GSYH’nin  yüzde 42.3’ünden onu izleyen üç program yılında  yüzde 40.6, yüzde 38.8 ve yüzde 36.8 düzeylerine  indirilmesi olanakları da sınırlıdır. Bu iki program  öngörüsü birbirini desteklememektedir.  Belki de 2011 bütçesinin Meclis’teki  görüşmelerinde, programın bu çelişkileri üzerinde  durulacak ve bunların düzeltilmesine çalışılacaktır.  maaysan@superonline.com  Dağ Başı Duman  Atatürk’ün sözüdür:  “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.”  87 yıl sonra getirildiğimiz yer bir başka dö  nemeci gösteriyor: Cumhuriyet kimsesiz bı  raktırılmıştır.  O zaman yapılacak iş, Cumhuriyet’e yeniden  kimlik kazandıracak bir uzun soluklu savaşımı  yeniden başlatmaktır.  Bunun için, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin  dönüştürüldüğünü, artık 1923 devrimi üzerin  de yapılanan sistemin başkalaştığını, özetle kar  şıdevrimin tüm kurum, kural, alt ve üstyapısıyla  başarıya ulaştığını kabullenmemiz gerekiyor. Bu  kabulleniş, aynı zamanda tıpkı Cumhuriyet gi  bi, Cumhuriyetçilerin de kimsesiz olduğunun  ayrımına varılması, aynı zamanda da artık bi  rilerine sırt dayanabileceğine ilişkin aldatıcı ve  boş inancın aşılması anlamına gelir.  “Şu bizim yanımızda, bu bizimle beraber” ya  da “Nasıl olsa, o güç gelir, bizi korur” kolaycı  lığından ve kendi kendini aldatıştan da sıyrıl  mayı öngören bu tazeleniş, Mümtaz Soysal’ın  deyişiyle “diriliş”in öncülüğünü de yapacaktır.  Tazelenişin ilk adımıdır kabulleniş. Ata  türk’ün Söylevi’nin başlangıcı gibidir. “Manzara  i umumiyeyi” bilmeden içine dalınacak uğraş  olamaz çünkü.  Durumumuz bellidir, dünyanın da durumu  bellidir. O zaman koşulları algılayarak, devrimci  bilinci peçeleyecek hımbıllıklardan uzak du  rarak, ağıtçılıktan sıyrılarak, Türk solunun de  neyimine ve birikimine yaslanarak halkçı ve  halkça bir atılıma gereksinimimiz vardır. Atılım  içkin olmalıdır... Her bireyin gönüllü sorumlu  luğunda paydaşlığı öngörmelidir. İşyerinde, ev  de, dernekte, partide her bir “kimse” demok  ratik, laik Cumhuriyet’in tazelenmesi için akan  küçük derelere karışmalı ve ardından geniş dü  dene dökülmelidir.  Türk devrimi başarılmış bir örnektir. Bir da  ha başarılır, başarılmalıdır, başarılacaktır da.  10. Yıl Marşı, “Yiğidim aslanım burada yatı  yor” türküsü ile gün geçirmenin, ağlaşmanın,  sızlanmanın, kof ve çürük güçlere güç yükle  menin zamanı geçmiştir. Ne varsa, halkın  kendi gücünde vardır...  Kaldırın başınızı göreceksiniz, dağ başı du  mandır.  Dilekçe  Komisyonu  Salonu  Aşağıdaki metin, TC  Münih  Başkonsolosluğu’nun  duyurusudur:  “Milletvekili Sayın  Yahya Akman  başkanlığındaki TBMM  Dilekçe  Komisyonu’ndan bir  heyet, Almanya ziyareti  kapsamında 2526 Ekim  tarihlerinde Münih’te  temaslarda bulunacaktır.  Bu çerçevede  heyetimiz, 25 Ekim  Pazartesi günü saat  18.00’de Diyanet İşleri  Türk  İslam Birliği  Mehmet Akif Camii  Konferans Salonu’nda  gerçekleştirilecek  toplantıda  vatandaşlarımızla bir  araya gelecektir.”  TBMM Dilekçe  Komisyonu, başka  salon bulamadı  herhalde.  Yine Füze  Kalkanı  Milli Savunma Bakanı  Vecdi Gönül aradı.  ABD’deki gazeteci dos  tumuz Yılmaz Polat’ın,  Türkiye’ye konuşlandı  rılmak istenen füze kal  kanına ilişkin gelişmele  ri özetlerken, “ABD Sa  vunma Bakanı Robert  Gates’in, Washing  ton’da yapılan Türk  Amerikan Konseyi top  lantısında Milli Savun  ma Bakanı Vecdi Gö  nül’ün ABD’ye iltifatlar  yağdıran konuşmasını  bile dinlemeden salon  dan ayrıldığına” ilişkin  saptamasının doğru ol  madığını ileri sürdü.  Yılmaz Polat, köşe  mizde yer alan belirle  melerinde füze kalkanı  projesinin, NATO’nun ge  leceğini ve güvenliğini  içeren 5. madde çerçe  vesinde Türkiye’ye yer  leştirilmek üzere karara  bağlandığını da aktar  mıştı.  Bakan Vecdi Gönül  ise, NATO üyesi Türki  ye’nin ittifakın kararlarına  katılmasının doğallığına  değinerek “Bu konuda  nihai kararı Sayın Cum  hurbaşkanı, kasım ayı so  nunda Lizbon’da yapıla  cak NATO Devlet ve Hü  kümet Başkanları Zirve  si’nde belirleyecek” dedi.  Öyle görünüyor ki, Yıl  maz Polat’ın dedikleri çı  kacak; Türkiye, ABD’nin  bölgedeki füze kalkanı  olacak.  Cumhuriyet’i kurmuş CHP’nin yö  netim kadrosuna, 7 Ağustos 1935  günü “Cumhuriyetçi Memleket Ga  zetesi Bartın”da yayımlanmış bir haberi  sunuyoruz:  “Belediye Encümeni, kadınlarımızın  kılıkları hakkında önemli bir karar ver  miş ve bu karar Belediye tenbihnamesi  olarak ilân edilmiştir.  Bu karara göre, kadınlarımızın çarşaf,  peştemal gibi gayri medenî kılıklarla so  kağa çıkmaları ve gerek peçe, gerek  se yazma gibi şeylerle yüzlerini kapa  maları yasaktır. Bu kararın tatbiki için,  14 Ağustos 1935 akşamına kadar  mühlet verilmiştir.  Bartın Belediyesi, bundan tam on yıl  önce, yani 1926 yılının nisan ayı baş  larında verdiği bir kararla ‘peştemal,  destemal ve ağbani’yi yasak etmiş, bu  nun için de mayıs sonuna kadar müh  let vermişti.  1926 yılından beri, Bartın’da kadın  kılıklarının geçirdiği tekâmül çok dik  kate değer. Gençler ve yeni yetişen  ler çarşafa bile rağbet etmiyerek man  to, kostüm ve hatta şapka giyerek ye  niliğe karşı olan isteklerini meydana  koymuşlardır. Ancak, bir kısım orta  yaşlı kadınlar ve ileri düşünemiyen ai  lelerinin baskısı altında bulunan genç  ler, bunlardan manto giyenler ise üs  tüne peçe bağlamışlardı.  Bir tarafta, Bartın’ın aydın kadın ve  kızları en medenî bir kılıkta gezerken,  öteki kısmın kara çarşafların ve sık pe  çelerin altında bunalması, hele bundan  sonra hiç yakışık almıyan bir keyfiyet  ti. Ve zaten, kadınlarınız siyasal hakla  rını da aldıktan sonra, ülkenin her kö  şesinde kalan peçe ve çarşaf atıkları da  yer yer sökülüp atılmağa başlanmıştır.  İşte, belediyemizi harekete sevkeden  durum budur.”  Tarihin günce defterinden bir not dü  şelim:  Devrimi yapanlar, devrimi koru  makla yükümlüdür...  1935’ten Örnek  ‘Sarı Altın’ mı  ‘Yeşil Altın’ mı?  SADIK ÇELİK  Zeytin hasadının başladığı  bugünlerde 1 milyon 100 bin  ton tane zeytin üretimi  olacağı tahmin ediliyor. Bu  üretimin yüzde 30’unun  sofralık olarak tüketime  sunulacağı, kalan yüzde  70’inin yağlığa ayrılarak  bundan (5 kg. zeytinden  ortalama 1 kg. zeytinyağı  elde edilir) yaklaşık 160 bin  ton zeytinyağı elde edileceği  bekleniyor.  Türkiye’deki zeytin  ağaçlarının yüzde 70’inin  körfez bölgesinde  bulunduğu, zeytinyağı ve  sofralık üretimde bu bölgenin  yüzde 75 paya sahip olduğu  tahmin edilmektedir.  Türkiye’de yine en kaliteli  zeytinyağını, Ayvalık’ın 5 bin  ton, Gömeç’in 4 bin ton,  Edremit’in 6 bin ton,  Burhaniye’nin 4 bin ton ile  üretme kapasitesine sahip  olduğunu veriler ortaya  koymaktadır. Türkiye, dünya  zeytinyağı üretiminde yüzde  sekiz paya sahip olmasına  rağmen kişi başı yıllık 1.4 lt.  zeytinyağı tüketimiyle dünya  sıralamasına girememektedir.  Halbuki komşumuz  Yunanistan’la  kıyasladığımızda, orada  zeytin alanları ülkemize göre  az olmasına rağmen  Türkiye’den daha fazla ağaç  sayısıyla, daha yüksek ağaç  verimliliğiyle ve kişi başı 25  litre zeytinyağı tüketimi ve  dünya zeytinyağı üretiminde  yüzde 15 pay ile ülkemizi çok  geride bırakıyor.  Ayvalık Ticaret Odası ve  Ayvalık Belediyesi bu yıl  ortaklaşa 6.’sını  düzenledikleri Zeytin Hasat  Günleri’nin ana temasını  “Zeytin altından değerlidir”  olarak belirlediler. Festival  kapsamında yapılan  söyleşilerde Ulusal Zeytin ve  Zeytinyağı Konseyi (UZZK)  Başkanı Mustafa Tan,  “Ülkemizin bereketli  topraklarının altında bulunan  madenler geçici ama  toprağın üzerinde bulunan  zeytin ölümsüzdür. Her açılan  maden ocağının ömrü 1015  yıl ile sınırlıyken kutsal olarak  nitelendirdiğimiz zeytin  ağaçları yüzyıllarca ürün  verebilecek niteliğe sahiptir”  dedi. Üstelik uzmanlar 1015  yıl faaliyet gösterecek  madenlerin yaptığı tahribatı  gidermek için harcanacak  paranın, altının getirisinden  çok daha fazla olacağı  görüşünde. Devlete  sağlanacak getirinin yüzde 1  dahi olmadığını da  düşünürsek tablo daha da  belirginleşerek “Atılan taş  ürkütülen kurbağaya  değmeli” atasözünü  söyletiyor. Tan, Türkiye’de  ağaç başı düşen ürünün 12  13 kg. civarında olduğunu  bunu 5 yıl içinde 25 kg’a  çıkarmayı hedeflediklerini,  150 bin tonluk zeytinyağı  üretiminin de 750 bin tona  çıkarılarak ülkemizin dünyada  İspanya’dan sonra ikinci  büyük üretici olacağını  açıkladı. Sektörün  büyüyebilmesi için iç  tüketimin artması gerekliliği  kaçınılmazdır. Zeytinyağı  üretiminin tahmin edilen  kadar artması durumunda  bitkisel yağların ithalatı için  her yıl harcanan yaklaşık 2.5  milyar doların Türkiye’de  kalmaması için hiçbir engelin  olmadığını uzmanlar ifade  etmekteler.  Türkiye’de 41 ilde  zeytincilikle uğraşan 500 bin  aile olmasına rağmen zeytinin  dünyaya Anadolu’dan  yayıldığını, yurdumuzun  zeytinin anavatanı olduğunu  nüfusumuzun yüzde kaçı  biliyor? Doğrudan ve dolaylı  olarak 10 milyon insanı  ilgilendiren ve ekonomik  değeri 1 milyon dolar olan bu  sektör için “Altın mı, zeytin mi  değerli” sorusuna verilecek  cevap çok zor değil.  Madencilik Yasası’nda  yapılacak değişiklikle Kaz  Dağları’nda süren altın arama  faaliyetleri, dünyada tek olma  özelliği taşıyan 47 çeşit  endemik bitki türünün,  milyonlarca zeytin ağacının,  zengin doğal örtünün yok  olmasına, yeraltı sularının  kirlenmesine neden olacaktır.  Ünlü bir işadamımızın “Zeytin  yüzyıllardır bu bölgenin bir  varlığı. 10 milyon insanın  geçim kaynağı olmasının yanı  sıra tabiatın, çevrenin  korunmasında çok önemli bir  etken, altın başka yerlerde  aranabilir, bulunabilir” diye  doğaya duyarlı cevap veriyor.  Bir başka ünlü işadamımız da  “Altın gibi kıymetli bir  maddenin karşısında değerle  ölçtüğümüz zaman başa  çıkabilecek başka bir emtia  yoktur. O yüzden ben zeytin  ağaçları ve zeytin âşıkları  tarafındanım” diyerek soruya  mantıklı ve romantik cevap  vermektedir.  Tarih boyunca bulunduğu  bölgede en büyük kavga,  katliam ve trajedilere sahne  olan tüketilebilir değer olarak  “sarı altın” yerine doğa,  çevre, insan sağlığı, tarihsel  ve kültürel değerleri koruyan  moda tabiriyle sürdürülebilir  değer olarak “yeşil altına”  yatırımın daha akıllıca  olduğunu işadamlarımız ifade  etmektedirler. Hatta  milyarder yatırımcı ve  spekülatör George Soros  Türkiye’de altın yerine  zeytine yatırım yaparak bunu  doğruluyorsa Türkiye geç  kalmadan zeytinin değeri ve  önemi için bir daha  düşünmelidir.  KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr  HARBİ SEMİH POROY  UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com  HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ  sadik.celik@keyveni.com.tr  BULMACA SEDAT YAŞAYAN  SOLDAN SAĞA:  1/ Bursa yöre  sine özgü bir  halk oyunu. 2/  Konut... Muğ  la’nın Ortaca  ilçesine bağlı  Dalyan belde  sindeki ünlü  antik kent. 3/  Yelkenli ge  milerde iki di  rek arasına ge  rilen üçgen  yelken... Boru sesi.  4/ “En sinsi bir   gibidir geçmeyen  zaman”(Y.K.Beyat  lı)... Binek hayvan  larının sırtına konu  lan oturmalık. 5/ Do  lambaçlı, eğri büğrü,  çapraşık. 6/ Rusçada  “evet”... At tüyünün  rengi... Bir gösterme  sıfatı. 7/ Kütahya’nın Simav ilçesinde bir kaplı  ca. 8/ Bir cetvel türü... Hollanda’da bir kent. 9/  Süt ve yumurtayla yapılan bir Arnavut tatlısı.  YUKARIDAN AŞAĞIYA:  1/ Adıyaman’da yerel çalgıcılara verilen ad. 2/ Muş  mulaya benzer bir yemiş... Konuşmayı güçlendir  mek için aralara sıkıştırılan ve karşılıksız kalaca  ğı bilinen soru. 3/ Parlak kırmızı renkte bir süs ta  şı... Üflemeli bir çalgı. 4/ Kurnaz, açıkgöz... Ka  dastro haritalarında parseller topluluğu. 5/ Ruhça  ve vücutça dayanıksız olanlar için kullanılan alay  sözü. 6/ Bir meslekte kıdemce başta gelen kimse...  Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 7/ Hayvanlara  vurulan damga... Yabancı... Fütüvvet şeyhi. 8/ De  vekuşu tüyü... Genişlik. 9/ Hatay ilinde bir ırmak...  Canlı, parlak ve koyu pembe renk.  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9  D İ R İ L İ Ş D  İ D O L Ş A T O  R O Z E T H O N  İ L E T İ Ş İ M  L T İ R E A K  İ Ş Ş E B E K E  Ş A H İ E L S  T O M A K O M  D O N K E S M E  1 2 3 4 5 6 7 8 9  1  2  3  4  5  6  7  8  9   
            
    
