17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 30 EK M 2010 CUMARTES 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Yeni Ekonomik Program Ay başında yayımlanan yeni Üç Yıllık Ekonomik Program, gelecek yıl ülkemizde oldukça sorunlu bir harcama politikası uygulanacağını göstermektedir. Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamalar da aynı yöndedir. Yeni program, eski programda 2010 için öngörülmüş bulunan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) tahminini, 1 trilyon 29 milyardan 1 trilyon 99 milyar Türk Lirası’na (ABD Doları olarak, 641’den 730 milyar dolara); kişi başına GSYH’yi 8.821 dolardan 10.043 dolara; yıllık büyüme hızını, yüzde 3.5’ten yüzde 6.8’e; dış ticaret açığını, 45.5’ten 65.8 milyar dolara; cari işlem açığını da 18’den 39.3 milyar dolara yükseltmiştir. Bu öngörülere göre, yılın ilk yarısında yüzde 10 büyüyen ekonomimiz, ikinci yarıda önemli oranda yavaşlayacak ve yılın toplamında yüzde 6.8 oranında büyüyecektir. Program, 2010’daki bu hızlanmadan sonra gelen üç program yılında ekonominin yavaşlatılmasını öngörmekte ve 2011, 2012 ve 2013’te büyüme hızının yüzde 4.5’e, yüzde 5.0’e ve yüzde 5.5 düzeylerine düşeceğini öngörmektedir. Programda öngörüldüğü ve ilk yarıda uygulandığı biçimde, yabancı para fiyatlarının düşük tutulması halinde, dışalım, program öngörülerinin üzerinde gerçekleşecek ve ekonominin bu ölçüde yavaşlaması olanağı bulunamayacaktır. 2010’da dış alım, bir yıl öncesinin yüzde 35’i fazlasıyla gerçekleşmektedir; yıl sonunda dış ticaret ve cari işlem açıkları, GSYH’nin yüzde 9’u ve yüzde 5’i düzeyine yükseldiği takdirde, 2010’daki büyüme hızının yüzde 7.5’e yükseleceğini ve ekonomi için önemli sorunlar yaratacağını sanıyoruz. Geçmiş deneyimlerimiz, ekonomimizin, bu ölçülerdeki bir genişlemenin yaratacağı yüksek iç ve dış borçlanma hızını sürdüremediğini, devlet bütçesinin, programda öngörülen dengesinin korunamadığını ve enflasyonun hızlandığını göstermektedir. 2010 yılında, ekonominin toplam döviz (cari işlemler) açığı GSYH’nin yüzde 5.4’üne yükselirken devlet bütçesi açığının yüzde 4’te tutulmasında güçlük çekilmekte ve enflasyon hızlarının yükselmesi önlenememiş bulunmaktadır. Tüketici fiyatlarındaki son ayların hızlanmasında, uygulanan ekonomi programındaki bu çelişkinin de payı vardır. Bu yıl, eski programda öngörülen bütçe açığının azaltılması yönünde önlemler alınmış ve programda açığın 50 milyar TL’den 44.2 milyar TL’ye düşürülmesi öngörülmüş bulunmaktadır. İlk dokuz aylık uygulama, bu öngörünün gerçekleşebileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, yukarıdaki program öngörüleri ve ilk altı aylık gerçekleşmelere göre, yıllık enflasyon hızı beklentileri, eski program öngörülerinin (yüzde 5.3) üstünde, yüzde 7.58.5 arasındadır. Programda 2010 yılındaki büyük genişlemeden sonra, belki de gelecek yaz ortasındaki seçimlerden başlayarak bütçe açığının hızla kontrol altına alınması, 2011 ve 2013 arasında, sırasıyla 33.5, 32.3 ve 24.4 milyar TL’ye indirilmesi öngörülmüştür. Program dönemi olan üç yılda, ekonominin döviz açığı, 42.2, 45.1 ve 47.8 milyar dolarlar düzeyinde genişlerken devlet bütçesi açığını öngörülen düzeylere indirmenin çok zor olacağı bellidir. Program döneminde döviz açığını bu düzeylerde tutarken bütçe açığının üçüncü program yılında GSYH’nin yüzde 1.6’sına indirmenin çok güç olacağı bellidir. Ekonomide bu ölçülere varan bir dış ekonomik genişleme gerçekleşirken ekonominin çok daha yüksek döviz açığı vermesi ve bu açığın finansmanı maliyetlerinin ekonominin kaldıramayacağı düzeylere sıçraması olanağı da vardır ve buna karşı önlem alınması gerekecektir. Bu ölçüde genişletici bir politika uygulaması sırasında, kamu kesimi borç toplamının, 2010 yılında GSYH’nin yüzde 42.3’ünden onu izleyen üç program yılında yüzde 40.6, yüzde 38.8 ve yüzde 36.8 düzeylerine indirilmesi olanakları da sınırlıdır. Bu iki program öngörüsü birbirini desteklememektedir. Belki de 2011 bütçesinin Meclis’teki görüşmelerinde, programın bu çelişkileri üzerinde durulacak ve bunların düzeltilmesine çalışılacaktır. [email protected] Dağ Başı Duman Atatürk’ün sözüdür: “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” 87 yıl sonra getirildiğimiz yer bir başka dö nemeci gösteriyor: Cumhuriyet kimsesiz bı raktırılmıştır. O zaman yapılacak iş, Cumhuriyet’e yeniden kimlik kazandıracak bir uzun soluklu savaşımı yeniden başlatmaktır. Bunun için, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüştürüldüğünü, artık 1923 devrimi üzerin de yapılanan sistemin başkalaştığını, özetle kar şıdevrimin tüm kurum, kural, alt ve üstyapısıyla başarıya ulaştığını kabullenmemiz gerekiyor. Bu kabulleniş, aynı zamanda tıpkı Cumhuriyet gi bi, Cumhuriyetçilerin de kimsesiz olduğunun ayrımına varılması, aynı zamanda da artık bi rilerine sırt dayanabileceğine ilişkin aldatıcı ve boş inancın aşılması anlamına gelir. “Şu bizim yanımızda, bu bizimle beraber” ya da “Nasıl olsa, o güç gelir, bizi korur” kolaycı lığından ve kendi kendini aldatıştan da sıyrıl mayı öngören bu tazeleniş, Mümtaz Soysal’ın deyişiyle “diriliş”in öncülüğünü de yapacaktır. Tazelenişin ilk adımıdır kabulleniş. Ata türk’ün Söylevi’nin başlangıcı gibidir. “Manzara i umumiyeyi” bilmeden içine dalınacak uğraş olamaz çünkü. Durumumuz bellidir, dünyanın da durumu bellidir. O zaman koşulları algılayarak, devrimci bilinci peçeleyecek hımbıllıklardan uzak du rarak, ağıtçılıktan sıyrılarak, Türk solunun de neyimine ve birikimine yaslanarak halkçı ve halkça bir atılıma gereksinimimiz vardır. Atılım içkin olmalıdır... Her bireyin gönüllü sorumlu luğunda paydaşlığı öngörmelidir. İşyerinde, ev de, dernekte, partide her bir “kimse” demok ratik, laik Cumhuriyet’in tazelenmesi için akan küçük derelere karışmalı ve ardından geniş dü dene dökülmelidir. Türk devrimi başarılmış bir örnektir. Bir da ha başarılır, başarılmalıdır, başarılacaktır da. 10. Yıl Marşı, “Yiğidim aslanım burada yatı yor” türküsü ile gün geçirmenin, ağlaşmanın, sızlanmanın, kof ve çürük güçlere güç yükle menin zamanı geçmiştir. Ne varsa, halkın kendi gücünde vardır... Kaldırın başınızı göreceksiniz, dağ başı du mandır. Dilekçe Komisyonu Salonu Aşağıdaki metin, TC Münih Başkonsolosluğu’nun duyurusudur: “Milletvekili Sayın Yahya Akman başkanlığındaki TBMM Dilekçe Komisyonu’ndan bir heyet, Almanya ziyareti kapsamında 2526 Ekim tarihlerinde Münih’te temaslarda bulunacaktır. Bu çerçevede heyetimiz, 25 Ekim Pazartesi günü saat 18.00’de Diyanet İşleri Türk İslam Birliği Mehmet Akif Camii Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek toplantıda vatandaşlarımızla bir araya gelecektir.” TBMM Dilekçe Komisyonu, başka salon bulamadı herhalde. Yine Füze Kalkanı Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül aradı. ABD’deki gazeteci dos tumuz Yılmaz Polat’ın, Türkiye’ye konuşlandı rılmak istenen füze kal kanına ilişkin gelişmele ri özetlerken, “ABD Sa vunma Bakanı Robert Gates’in, Washing ton’da yapılan Türk Amerikan Konseyi top lantısında Milli Savun ma Bakanı Vecdi Gö nül’ün ABD’ye iltifatlar yağdıran konuşmasını bile dinlemeden salon dan ayrıldığına” ilişkin saptamasının doğru ol madığını ileri sürdü. Yılmaz Polat, köşe mizde yer alan belirle melerinde füze kalkanı projesinin, NATO’nun ge leceğini ve güvenliğini içeren 5. madde çerçe vesinde Türkiye’ye yer leştirilmek üzere karara bağlandığını da aktar mıştı. Bakan Vecdi Gönül ise, NATO üyesi Türki ye’nin ittifakın kararlarına katılmasının doğallığına değinerek “Bu konuda nihai kararı Sayın Cum hurbaşkanı, kasım ayı so nunda Lizbon’da yapıla cak NATO Devlet ve Hü kümet Başkanları Zirve si’nde belirleyecek” dedi. Öyle görünüyor ki, Yıl maz Polat’ın dedikleri çı kacak; Türkiye, ABD’nin bölgedeki füze kalkanı olacak. Cumhuriyet’i kurmuş CHP’nin yö netim kadrosuna, 7 Ağustos 1935 günü “Cumhuriyetçi Memleket Ga zetesi Bartın”da yayımlanmış bir haberi sunuyoruz: “Belediye Encümeni, kadınlarımızın kılıkları hakkında önemli bir karar ver miş ve bu karar Belediye tenbihnamesi olarak ilân edilmiştir. Bu karara göre, kadınlarımızın çarşaf, peştemal gibi gayri medenî kılıklarla so kağa çıkmaları ve gerek peçe, gerek se yazma gibi şeylerle yüzlerini kapa maları yasaktır. Bu kararın tatbiki için, 14 Ağustos 1935 akşamına kadar mühlet verilmiştir. Bartın Belediyesi, bundan tam on yıl önce, yani 1926 yılının nisan ayı baş larında verdiği bir kararla ‘peştemal, destemal ve ağbani’yi yasak etmiş, bu nun için de mayıs sonuna kadar müh let vermişti. 1926 yılından beri, Bartın’da kadın kılıklarının geçirdiği tekâmül çok dik kate değer. Gençler ve yeni yetişen ler çarşafa bile rağbet etmiyerek man to, kostüm ve hatta şapka giyerek ye niliğe karşı olan isteklerini meydana koymuşlardır. Ancak, bir kısım orta yaşlı kadınlar ve ileri düşünemiyen ai lelerinin baskısı altında bulunan genç ler, bunlardan manto giyenler ise üs tüne peçe bağlamışlardı. Bir tarafta, Bartın’ın aydın kadın ve kızları en medenî bir kılıkta gezerken, öteki kısmın kara çarşafların ve sık pe çelerin altında bunalması, hele bundan sonra hiç yakışık almıyan bir keyfiyet ti. Ve zaten, kadınlarınız siyasal hakla rını da aldıktan sonra, ülkenin her kö şesinde kalan peçe ve çarşaf atıkları da yer yer sökülüp atılmağa başlanmıştır. İşte, belediyemizi harekete sevkeden durum budur.” Tarihin günce defterinden bir not dü şelim: Devrimi yapanlar, devrimi koru makla yükümlüdür... 1935’ten Örnek ‘Sarı Altın’ mı ‘Yeşil Altın’ mı? SADIK ÇELİK Zeytin hasadının başladığı bugünlerde 1 milyon 100 bin ton tane zeytin üretimi olacağı tahmin ediliyor. Bu üretimin yüzde 30’unun sofralık olarak tüketime sunulacağı, kalan yüzde 70’inin yağlığa ayrılarak bundan (5 kg. zeytinden ortalama 1 kg. zeytinyağı elde edilir) yaklaşık 160 bin ton zeytinyağı elde edileceği bekleniyor. Türkiye’deki zeytin ağaçlarının yüzde 70’inin körfez bölgesinde bulunduğu, zeytinyağı ve sofralık üretimde bu bölgenin yüzde 75 paya sahip olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de yine en kaliteli zeytinyağını, Ayvalık’ın 5 bin ton, Gömeç’in 4 bin ton, Edremit’in 6 bin ton, Burhaniye’nin 4 bin ton ile üretme kapasitesine sahip olduğunu veriler ortaya koymaktadır. Türkiye, dünya zeytinyağı üretiminde yüzde sekiz paya sahip olmasına rağmen kişi başı yıllık 1.4 lt. zeytinyağı tüketimiyle dünya sıralamasına girememektedir. Halbuki komşumuz Yunanistan’la kıyasladığımızda, orada zeytin alanları ülkemize göre az olmasına rağmen Türkiye’den daha fazla ağaç sayısıyla, daha yüksek ağaç verimliliğiyle ve kişi başı 25 litre zeytinyağı tüketimi ve dünya zeytinyağı üretiminde yüzde 15 pay ile ülkemizi çok geride bırakıyor. Ayvalık Ticaret Odası ve Ayvalık Belediyesi bu yıl ortaklaşa 6.’sını düzenledikleri Zeytin Hasat Günleri’nin ana temasını “Zeytin altından değerlidir” olarak belirlediler. Festival kapsamında yapılan söyleşilerde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Başkanı Mustafa Tan, “Ülkemizin bereketli topraklarının altında bulunan madenler geçici ama toprağın üzerinde bulunan zeytin ölümsüzdür. Her açılan maden ocağının ömrü 1015 yıl ile sınırlıyken kutsal olarak nitelendirdiğimiz zeytin ağaçları yüzyıllarca ürün verebilecek niteliğe sahiptir” dedi. Üstelik uzmanlar 1015 yıl faaliyet gösterecek madenlerin yaptığı tahribatı gidermek için harcanacak paranın, altının getirisinden çok daha fazla olacağı görüşünde. Devlete sağlanacak getirinin yüzde 1 dahi olmadığını da düşünürsek tablo daha da belirginleşerek “Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmeli” atasözünü söyletiyor. Tan, Türkiye’de ağaç başı düşen ürünün 12 13 kg. civarında olduğunu bunu 5 yıl içinde 25 kg’a çıkarmayı hedeflediklerini, 150 bin tonluk zeytinyağı üretiminin de 750 bin tona çıkarılarak ülkemizin dünyada İspanya’dan sonra ikinci büyük üretici olacağını açıkladı. Sektörün büyüyebilmesi için iç tüketimin artması gerekliliği kaçınılmazdır. Zeytinyağı üretiminin tahmin edilen kadar artması durumunda bitkisel yağların ithalatı için her yıl harcanan yaklaşık 2.5 milyar doların Türkiye’de kalmaması için hiçbir engelin olmadığını uzmanlar ifade etmekteler. Türkiye’de 41 ilde zeytincilikle uğraşan 500 bin aile olmasına rağmen zeytinin dünyaya Anadolu’dan yayıldığını, yurdumuzun zeytinin anavatanı olduğunu nüfusumuzun yüzde kaçı biliyor? Doğrudan ve dolaylı olarak 10 milyon insanı ilgilendiren ve ekonomik değeri 1 milyon dolar olan bu sektör için “Altın mı, zeytin mi değerli” sorusuna verilecek cevap çok zor değil. Madencilik Yasası’nda yapılacak değişiklikle Kaz Dağları’nda süren altın arama faaliyetleri, dünyada tek olma özelliği taşıyan 47 çeşit endemik bitki türünün, milyonlarca zeytin ağacının, zengin doğal örtünün yok olmasına, yeraltı sularının kirlenmesine neden olacaktır. Ünlü bir işadamımızın “Zeytin yüzyıllardır bu bölgenin bir varlığı. 10 milyon insanın geçim kaynağı olmasının yanı sıra tabiatın, çevrenin korunmasında çok önemli bir etken, altın başka yerlerde aranabilir, bulunabilir” diye doğaya duyarlı cevap veriyor. Bir başka ünlü işadamımız da “Altın gibi kıymetli bir maddenin karşısında değerle ölçtüğümüz zaman başa çıkabilecek başka bir emtia yoktur. O yüzden ben zeytin ağaçları ve zeytin âşıkları tarafındanım” diyerek soruya mantıklı ve romantik cevap vermektedir. Tarih boyunca bulunduğu bölgede en büyük kavga, katliam ve trajedilere sahne olan tüketilebilir değer olarak “sarı altın” yerine doğa, çevre, insan sağlığı, tarihsel ve kültürel değerleri koruyan moda tabiriyle sürdürülebilir değer olarak “yeşil altına” yatırımın daha akıllıca olduğunu işadamlarımız ifade etmektedirler. Hatta milyarder yatırımcı ve spekülatör George Soros Türkiye’de altın yerine zeytine yatırım yaparak bunu doğruluyorsa Türkiye geç kalmadan zeytinin değeri ve önemi için bir daha düşünmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bursa yöre sine özgü bir halk oyunu. 2/ Konut... Muğ la’nın Ortaca ilçesine bağlı Dalyan belde sindeki ünlü antik kent. 3/ Yelkenli ge milerde iki di rek arasına ge rilen üçgen yelken... Boru sesi. 4/ “En sinsi bir gibidir geçmeyen zaman”(Y.K.Beyat lı)... Binek hayvan larının sırtına konu lan oturmalık. 5/ Do lambaçlı, eğri büğrü, çapraşık. 6/ Rusçada “evet”... At tüyünün rengi... Bir gösterme sıfatı. 7/ Kütahya’nın Simav ilçesinde bir kaplı ca. 8/ Bir cetvel türü... Hollanda’da bir kent. 9/ Süt ve yumurtayla yapılan bir Arnavut tatlısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Adıyaman’da yerel çalgıcılara verilen ad. 2/ Muş mulaya benzer bir yemiş... Konuşmayı güçlendir mek için aralara sıkıştırılan ve karşılıksız kalaca ğı bilinen soru. 3/ Parlak kırmızı renkte bir süs ta şı... Üflemeli bir çalgı. 4/ Kurnaz, açıkgöz... Ka dastro haritalarında parseller topluluğu. 5/ Ruhça ve vücutça dayanıksız olanlar için kullanılan alay sözü. 6/ Bir meslekte kıdemce başta gelen kimse... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 7/ Hayvanlara vurulan damga... Yabancı... Fütüvvet şeyhi. 8/ De vekuşu tüyü... Genişlik. 9/ Hatay ilinde bir ırmak... Canlı, parlak ve koyu pembe renk. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D İ R İ L İ Ş D İ D O L Ş A T O R O Z E T H O N İ L E T İ Ş İ M L T İ R E A K İ Ş Ş E B E K E Ş A H İ E L S T O M A K O M D O N K E S M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle