Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 2 EK M 2010 CUMARTES  2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER  AÇI  MÜMTAZ SOYSAL  Savarona, Nereye?  GÖCEK TEN kalkacak Savarona tekrar Deniz  Kuvvetleri ne gitmelidir.  Ama, önce denizlerin en kirlisine demir atıp  orayı geçici olarak biraz daha kirletme pahasına  da olsa, iyice sabunlanarak yıkanmalı,  deterjanların en güçlüsüyle temizlenerek her  köşesine DDT türünden ne toz varsa serpilmeli  ve Gölcük Tersanesi ne böyle bir işlemden  sonra alınmalı.  Büyük kurtarıcının anısına ve ulusun  özverisine sürülen leke ancak böyle silinir belki.  Gemi kuru havuzda boyaların en beyazıyla  boyanmalı, ardından tören bayraklarını donanıp  Gelibolu nun Anzak koyu ve İzmir in  Kordonboyu açığına demirleyip bir süre zafer  rüzg rlarının esintisinde dinlendirilmelidir.  Fantezi düşünceye ciddi nedenler eklemeden  olmaz.  Birincisi, bundan sonra izlenecek yolun bir an  önce kesinleştirilmesi ve sorunu büsbütün  çirkinleştirecek dalgalanmaları önleyici bir  rotanın çizilmesidir. Rotası belirlenmemiş  gemiye hiçbir rüzg r yardımcı olamaz. Elbet,   Deniz Kuvvetleri ne dönsün  demekle  kalınmamalı, bu tercihin hukuksal ve parasal  gerekleri yerine getirilmelidir.  İkincisi, süreklilik. Telaşla gemiyi herhangi bir  bakanlığa ya da kuruluşa bağlamak, büyük  kurucunun titizlikle korunması gereken anısını  sonradan siyasal rengi değişebilecek rastgele  bir yere teslim etmek demektir. Ona kendi  bağrından çıkaran ordunun denizci kanadı en  sağlam ve kalıcı yuva olacaktır.  Üçüncüsü, herhangi bir tekneyi denizde  sürekli yüzer tutmak, bilen bilir, ancak denizi  sevenin baş edebileceği bir güçlüktür. Deniz  kıyısına yakın yere bırakılmış bir arabanın  başına gelenlerin daha kötüsü karaya çekilen  ya da rıhtımda hareketsiz duran geminin başına  gelir. Araba gibi gemi de arada bir  gezdirilmelidir; yoksa bakımı daha güçleşir.  Kaldı ki, bakım için belirli sürelerle havuzlanarak  özellikle sualtı kesiminin gözden geçirilmesi  gerekecektir. Bu işi de en iyi, herhalde Kara ya  da Hava değil, Deniz Kuvvetleri yapar.  Dördüncüsü, denizcilik eğitimine yönelik  okullarda ve savaş gemileriyle manevralarda  gerekli bilgi ve becerileri edinmiş genç deniz  subaylarının böyle bir gemiyle ara sıra dış  limanları dolaşmaları kadar yararlı ve anlamlı bir  etkinlik olabilir mi? Dünyaya açık olmak ve  dünyayı bilmek denizciliğin temel niteliklerinden  olduğuna göre, kendisi başlıbaşına  müze  olan  ve hem eğitime elverişli hem de dış  görüntüsüyle başkalarını imrendirebilecek  durumda olan bir gemiyi müze görevine  mahkum etmek kadar büyük haksızlık olamaz...  Nedenler saymakla bitmiyor. Onları  tartışmak, bir çeşit  deniz kültürüne giriş   sayılacağı için, toplumun  kara  ağırlıklı  niteliğini değiştirmeye de yarayabilir.  Savarona yı kirli çağdaşlığın çirkefinden  arındırarak denizde ve dolaşır tutmak, devrimci  Mustafa Kemal in  muasır medeniyet seviyesi  üstüne çıkma  hedefine etkin ve doğru  bakmanın simgesi niçin olmasın?  mumtazsoysal@gmail.com  PENCERE  Ekonomik Kriz  Mintarafillah mı?..  Feryat, figan, SOS, imdat sesleri, eyvah  battık, boğuluyoruz, yetişin, kurtarın çığlıkları...  Kim kurtaracak?..  Devlet Baba!..  Kimi kurtaracak?..  Ezilen, sürünen, yarı aç yarı tok yaşayan,  gün geçtikçe yoksullaşan işçiyi mi, köylüyü  mü, küçük memuru mu, emekçiyi mi, emekliyi  mi?..  Yok canım, ezilen yurttaşın hakkını  savunmak  Üçüncü Dünya solculuğu  ya da   dinozorluk  değil mi?..  Devlet Baba kimi kurtaracak?..  Patronu!..  Peki, Devlet Baba zora dara düşen patronu  kurtarsın; ama, neoliberalizmin raconunda  böyle bir şey var mı?..  Yok!..  Ancak.. beni kurtar diye feryat edenler  Devlet Baba ya diyorlar ki:    Ne yapalım kriz patladı.   Neden patladı bu kriz?.. Deprem, taşkın,  kasırga, El Nino gibi bir şey mi bu?.. Yoksa  kriz bizim ekonomiye Allah tarafından mı nazil  oldu?.. Bir kodamanın neoliberalizm  tapınağındaki günah hücresine girip bu işin  sırrını papaza fısıldaması mı gerek?..  Neoliberalizmin Türkiye deki patronu bir süre  önce Çankaya dan seslenmişti:    Sosyal devlet öldü.   Ne oluyor?.. İşsiz, evsiz barksız, yoksul,  güçsüz yurttaş için ölen  sosyal devlet ,  mezarında hortlayıp patronları kurtarmak için  mi canlanıyor?..  Ya KİT ler?..  KİT ler Devlet Baba nın sırtında kambur  sayılıyordu; bu durumda ne olacak?.. Krizden  ötürü Devlet Baba ya yüklenen özel şirketleri  de özelleştirmek mi gerekecek?..  Küreselleşmede  ulus devlet e düşen işlev  ne?.. Devlet sermayeye özgürlük tanıyıp  emeğin jandarması olacak!.. Çoğunluğu  Amerika da bulunan altmış ÇUŞ  Çok Uluslu  Şirket  yeryüzü parasal egemenliğinde  imparatorluk hanedanına dönüştü.  Yeryüzünde en zengin üç kişi, kırk sekiz en  yoksul ülkenin toplam ulusal gelirinden daha  büyük parasal güce sahip. Dünya nüfusunda  en zengin yüzde 20 yi oluşturan kesimin geliri,  en yoksul yüzde 20 yi oluşturan kesimden  1960 ta 30 kat yüksekti; bu sayı 1995 te 82  kata tırmandı.  Aklı başında hiçbir kimse bu tür bir dünya  düzenine  evet  diyemez; çağdaş bir insan  böyle bir ekonomik düzenin  küreselleşmesinden hayır gelmeyeceğini  bilmez mi?..  Dünya ekonomisindeki krizin nedeni akıl dışı  düzenden kaynaklanıyor. Bu ilkel düzenin  Anadolu coğrafyasındaki bunalımını yaşıyoruz.  İnsan mı ekonomi içindir..  Ekonomi mi insan için?..  İnsanları acımasız bir çarkın dişlilerinde  öğüten ekonomik düzeni uygarlığın aşması  gerekiyor. Dünyamızda geçerli parasal  egemenliğin padişahları bugün karar verseler,  yeryüzünde ne aç kalır ne de yoksul!.. Dünya  çapında sağlık ve beslenme gereksinimi için  13 milyar dolar yeterlidir ki bu para Amerika ve  Avrupa nın bir yıllık parfüm gideridir.  20 nci yüzyılda iki savaş ve iki ekonomik kriz  geldi geçti. Yaşadığımız kriz de geçecek; ama,  gözleri açmaya yetecek mi?..   12 Aralık 1998 tarihli yazısı   B  ir siyasal partinin gücü özellikle  programının yeterliliği, inandırı  cılığı, ülke sorunlarına somut çö  zümler getirmesi, örgütün güçlü  lüğü, temel konularda yaklaşım  birliği ve kadrosunun yaygınlığı, etkinliğiyle  ölçülür. Bu üç konu birbirini destekleyen ve  birbirinden güç alan öğelerdir. Birinin güç  süzlüğü ve yetersizliği, öbürlerini de olumsuz  yönde etkiler.  Bu yazımda güncelliğini koruyan bir konu  da, genelde siyasal kadro sorunu üzerinde dur  mak ve özelde de bu alanda CHP nin duru  munu irdelemek istiyorum.  Sayın Ali Sirmen 14 Eylül 2010 tarihli ya  zısında, 12 Eylül referandum sonuçları Kemal  Kılıçdaroğlu nun yakaladığı ivmenin önem  li olduğunu göstermiştir, fakat bu yeterli de  ğildir diyor ve CHP oylarının yıllardır yerin  de saymasının örgütlenme modelinden kay  naklandığını vurguluyarak şu konuyu öne sü  rüyor: 1973 yılında dağa taşa  Başbakan Ece  vit  yazarak Karaoğlan a iktidar yolunu  açan dinamik parti kadrosundan çok uzakta  olan bugünkü CHP, otuz yıl önceki dinamiz  mini yakalayıp, aşmak ve güçlü, etkin bir kad  ro oluşturmak zorundadır. Sirmen, CHP nin  sorununun liderlik değil, kadro sorunu ol  duğunun altını çiziyor. Sayın Sirmen in gö  rüşlerine katılıyorum.  Aristo ya göre insan siyasi bir yaratıktır ve  onu öbür tüm yaratıklardan ayıran temel nitelik  de insanın siyasi oluşudur.  Doğru  hiçbir ki  şi ya da kuruluşun tekelinde olmadığına göre,  doğruyu bulmakta insanların her konuda, bu  bağlamda siyasal konularda da düşüncelerini  belirtmesi, bu doğrultuda örgütlenebilmesi  demokratik düzenin vazgeçilmez önkoşulla  rıdır.  Çağdaşlaşma çabası içindeki toplumlarda ön  derliğin çok önemli bir işlevi vardır. Ancak si  yasal bir örgüte de dayanmadan topluma yön  vermek, önemli atılımların toplumca benim  senmesini sağlamak olanak dışıdır. Bu nedenle  çağdaşlaşma doğrultusundaki siyasalarda bir  önder kadar bir siyasal örgüte de gereksinim  vardır. Örgütleşme, siyasal iktidara ulaş  manın önkoşullarından biridir. Siyasal ör  gütleşme ise, siyasal partiyi gerekli kılar.  Atatürk dönemi  Atatürk büyük bir komutan, devlet kurucusu  ve inanmış bir devrimcidir. Ancak Atatürk, ay  nı zamanda usçu ve güçlü bir siyasacıdır. Bu  nedenle devrimin oluşumu ve uygulama sü  recinde birlikte olduğu, birlikte hareket ettiği,  dayandığı ve danıştığı bir kadrosu vardır. Bu  kadro İsmet İnönü, Mahmut Esat Bozkurt  gibi sağduyu sahibi, ayağı yere basan ve ay  nı zamanda devrimci atılımlara katkıları olan  kişilerden oluşmaktaydı. Diyebiliriz ki, Ata  türk döneminde siyasal yaşamın hem ilerici  hem de istikrarlı olması önemli ölçüde  önder  kadrosu nun ulusallığından, dinamizmin  den, kararlılığından, tutarlılığından ve yüksek  niteliğinden kaynaklanıyordu. Atatürk ve  onun  devrimci kadrosu nun özellikleri, si  yasal sistemin alabilirliğini  kapasitesini  art  tırıcı ve çağdaşlaşmayı hızlandırıcı bir öğey  di. Bu kadro amaç ve araçta birlik içindeydi.  Amaç çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktı.  Araç ise ulusal güce, us a ve bilime dayana  rak cumhuriyetçi, halkçı, ulusçu, devletçi, la  ik ve devrimci ilkeler doğrultusunda çalışmak  ve çaba göstermekti. Ancak hemen belirtmek  gerekirki o dönemde siyasal istikrarın varlığı  yalnızca önderlik özelliklerinin üstün nitelik  lerine bağlanamaz. Çünkü o günkü Türkiye de  halk yeterince bilinçlenmemişti. Henüz çağdaş  bir toplumun sınıfsal yapısı oluşmamıştı. Hü  kümet halktan gelen isteklerin, yoğun özlem  lerin baskısında değildi. O yıllardaki birlik ve  istikrarın  önder kadro nun özellikleri dışın  da da nedenlere dayandığını ve ülkenin henüz  çağdaşlaşmanın bazı aşamalarına ulaşmamış  olmasına da bağlı olduğunu Barbara Ward şöy  le dile getiriyor:  Tek parti sistemine karşın  Türklerin özgürlüklerine sahip oluşlarını,  onları birleştiren ülkü birliğinde aramak ge  rekmektedir. Batı da genellikle varsayılan  bir konuda, partiler arasındaki büyük ay  rılıklar, toplum yapısındaki derin farklı  lıkları yansıttığı oranda  örneğin, Fransa da  komünist sol ile tutucu sağ arasında hiçbir  zaman kapanmayacak olan ayrılık  demo  kratik sistem kolay işleyemez bir duruma  gelmektedir. Birlik sağlayarak özgürlük ya  ratan tek bir parti ile acaba Türkler de  mokrasi konusunda yeni bir örnek mi ge  tirmiş oluyorlar? Ancak herhalde, gerçek,  bu kadar yalın da değildir. Türkiye deki bir  lik bir yönden gönenç içinde çağdaşlaşmış  ulusçu bir cumhuriyet yönetimi yaratma ko  nusundaki ortak amaçtan doğmakta, öte  yandan ise Batı da sanayileşmiş toplumla  rın karşılaştığı sorunların Türkler için he  nüz yarınların sorunları olmasından doğ  maktadır.   1   Bugünkü Türkiye  Barbara Ward ın sözünü ettiği yarınlar bu  gündür. Çağdaş bir toplumun sınıfsal yapısı  nın ana hatlarıyla ortaya çıktığı ülkemizde si  yasal kadroların oluşmasında geçmişe göre çok  daha fazla sorunlarımız olduğu kadar çok  daha geniş olanaklarımız var. Siyaset ortaklaşa  oluşturulur.  Yalnızca belirli kesimlerin tekeline bırakı  lamayacak kadar da bir ülkenin bugünü ve ya  rını için yaşamsal bir uğraştır.  Hiçbir örgüt siyasal partiler kadar her top  lumsal katmandan ve kesimden insanların bir  arada çalışmasına olanak vermez. Bu neden  le oluşturulan parti kadrolarının seçkinci  özellikler taşıması gerekmez. Aydın mı, halk  adamı mı? Dürüstlük mü, beceri mi daha  önemli? Daha çeşitli nitelikler de sıralayabi  liriz. Bunların hepsi önemli ve gereklidir  çünkü demokrasilerde insanlar ve değerler eş  değerdedir.  Gerçek demokrasilerde  değerler  hiye  rarşisi yoktur. Bu da aydının siyasal yaşamda  yapıcı işlevini küçümsemek anlamına gelmez.  İşçi ya da köylü, ya da düşünür olmak eşde  ğerdedir; hepsinin bir siyasal partinin bünye  sinde yeri ve payı olmalıdır.  CHP gibi özellikle sol eğilimli siyasal par  tilerimizin kadrosu ve örgütü ülkemizin top  lumsal katmanlarını, kadınlarımızı ve genç  lerimizi en iyi bir biçimde bünyesinde örgüt  lemeye, bu doğrultuda kadrolarını oluşturmaya  özen göstermelidir. A.D. Lindsay, yalın bir dil  le  Uzmanlar her zaman ayakkabının ne  resinin vurduğunu bilemez, sundukları re  çeteler her zaman sorunları çözemez  2  di  yerek halkaydın bütünleşmesinin, işbirliğinin  önemini, halk adamının da siyasa oluşturma  ya katılma gereğini vurgulamaktadır.  Bugünkü siyasal yaşamımızda öne çıkan  eleştirilerden biri güçlü bir muhalefetin oluş  mamış olduğu doğrultusundadır. Bir siyasal  partinin programı, örgütsel yapısı kadar,  kad  rosu  da sürekliliğini, inandırıcılığını ve ya  pıcılığını etkileyen özelliklerdir. Ülkemizde en  uzun geçmişi olan ve çağdaşlaşma atılımları  nın itici gücünü oluşturmuş bir parti, CHP nin  son 30 yıldır kadro yetersizliği ve parti örgü  tünün dinamizmini yitirmesi nedenleriyle top  lumdaki gücü azalmıştır.  Kemal Kılıçdaroğlu nun CHP nin genel  başkanlığına gelmesi son aylarda CHP poli  tikalarına bir canlılık getirmiştir. Ancak tek bir   kişi den gerekli tüm atılımları gerçekleştir  mesi beklenemez. CHP de  kadro  sorunu  temelde henüz çözülmüş değil. Kılıçdaroğlu dı  şında halk nezdinde etkili olabilecek bir siya  setçi yok. Bir başka deyişle etkin, saygın bir  ikinci adamlar grubu yok. Tüzükte tek adam  lığı güçlendirmek için yapılan değişiklikler h   l  duruyor. Değişim olmadıkça örgüt bugün  kü gibi zayıf kalacak. Beklentiler, kadınların,  gençlerin ve işçi kesiminin, halk adamının bu  kadroda daha yaygın bir biçimde yer alması  doğrultusundadır. Politikanın yalnızca iktidarın  elde edilmesi ve onun sağladığı yararların pay  laşılması olarak görülmemesi gerekir. Politi  kanın amacı, temelde çıkar ve düşünce fark  lılıklarından doğan iktidarı elde etmeye yönelik  çatışmaya indirgenmemelidir.  Politika aynı zamanda ülkenin büyük so  runlarına eğilme işlevini de görür. Politika yal  nızca kuvvet, iktidar, gerçekler gibi boyutla  rıyla da ele alınmamalıdır. Bluntchli nin de be  lirttiği gibi politika gerçekçi olmalıdır; politi  ka idealist olmalıdır. İşte birbirini tamamladığı  zaman doğru, birbirinden ayrıldığı zaman  yanlış olan iki ilke. Siyasal partilerimizde  oluşmuş ve oluşacak kadroların politikayı  bu açıdan da değerlendirmelerinin hem ül  kemiz ve hem de partilerimiz açısından sa  yısız yararları olduğu inancını taşıyorum.   1  Barbara Ward; Turkey. London: Oxford  University Press, 1942, s. 59.   2  A.D. Lindsay, The Modern Democratic  State. London: Oxford University Press, 1947,  s. 270.  Siyasal Partilerde Kadro Sorunu  Prof. Dr. Suna KİLİ  Politikanın yalnızca iktidarın elde edilmesi ve onun sağladığı yararların  paylaşılması olarak görülmemesi gerekir. Politikanın amacı, temelde  çıkar ve düşünce farklılıklarından doğan iktidarı elde etmeye yönelik  çatışmaya indirgenmemelidir.   Tarih tekerrürdür   diye boşuna dememişler.  Bir süredir acı deneyim  lerle buna tanık olmakta  yız. Emekli Org. Çetin  Doğan,  Ateşi ve İhane  ti Gördük  kitabında,   Koşullar, Mütareke yıl  larının sanki yirmi bi  rinci yüzyıl versiyonu   diyor.  Kitabının sunuştan son  raki bu ilk yazısını, bugün  değil 5 Ocak 2004 tarihin  de kaleme almış. Siliv  ri de yargılanacağını aklı  nın ucundan bile geçirme  diği bir tarihte yazdığı bu  makalesinin üzerinden al  tı yıl geçmiş; söz, güncel  liğini tüm kötü koşulla  rıyla ne yazık ki doğrulu  yor. Aynen değerli araş  tırmacı yazar, eski büyük  elçi Bilal Şimşir in  Mal  ta Sürgünleri  adlı kita  bında aktardığı gerçekler  de olduğu gibi.  Evet tarih tekerrürdür!..  Değişen sadece tarihi ya  zan oyunculardır,  ülke  miz bağlamında  oyun ye  ri ve gerçekler aynı, sade  ce oyuncular farklıdır. Şöy  le ki: Dün Mondros Müta  rekesi nden sonra Osman  lı topraklarının sahnesinde  İngilizler vardı, bugün  Cumhuriyetin Türkiye  si nde Amerika. Dün Os  manlı toprakları, askeri iş  gal ve kuşatma altındaydı,  bugün silahsız, ekonomik  kuşatmaya teslim olmuş  durumdadır.  Hiç değişmeyen oyun  dün olduğu gibi bugün de  aynen sahneleniyor. Dün,  zayıf gördükleri Osmanlı  Türkiyesi ni parçalamak  isteyen güçler vardı; bu  gün, AB, demokrasi ve  darbe söylemlerinin arka  sına sığınan yeni bölücü  ler... Dün, İngilizle işbirli  ği içinde olan devlet erk   nı,  Padişah Vahdettin,  Damat Ferit Paşa gibi   bugün AB ye Amerika ya  boyun eğen bir hükümet.  Dün, işgalci İngilizlerle,  Yunanla işbirliği içinde  olan gazeteciler, yazarlar  ve basın vardı  Bugün,  isim vermeme gerek yok,  birileriyle işbirliği aynen  sürmekte. Dün, yanar dö  ner örneği büyük isimler  vardı  Bir İngilizden ya  na, sonra sözde özüne dö  nen Sadrazam Sait Ha  lim Paşa örneğinde oldu  ğu gibi  Bugün, soldan  sağa, sağdan sola, ortadan  tepeye dönen, dünü arata  cak çoklukta zatı muhte  rem..  Ve geliyoruz Malta Sür  günleri nden Silivri sür  günlerine.. Dün, Mondros  Mütarekesi ne ve İngiliz iş  galcilerine karşı kim varsa,  ordu mensupları, subay  lar, generaller, paşalar, ya  zarlar, akademisyenler, ga  zeteciler, devlet memurla  rı, mebuslar  insan ve su  bay avı  operasyonlarıyla  hepsi soluğu Malta da al  mıştı.  Dün, amaç, işgale ve  kuşatmaya ve tehlikeye  düşen bağımsızlığa karşı  başlatılan Kurtuluş Sava  şı nı  boğmak  sindir  mekti. Bugün, iktidara kar  şı olan, Cumhuriyet kaza  nımlarına, rejime sahip çı  kan kim varsa Silivri de  sürgünde. Subaylar, gene  raller, askerler, yazarlar,  akademisyenler, bilim  adamları.  Dün, Malta ya sürülen  lerin, sorgusuz sualsiz öz  gürlükleri elinden alın  mıştı.  İnsanlar keyfi ola  rak tutuklanmışlar, bir  iki yıl yargılanmadan ce  zaevlerinde tutulmuşlar  dır. Sorguya çekilme  mişler, mahkeme önüne  çıkarılmamışlardır. Suç  lu idiyseler yargılanma  ları, suçsuz idiyseler sa  lıverilmeleri gerekirdi.    Malta Sürgünleri, s.523   Bugünü ise hepimiz bili  yoruz. Silivri sürgünlerinin  yargılanmadan uzun süre  dir cezaevinde tutuklu ol  duklarını... Dün,  Malta  olayı hukuksal değil, si  yasal bir olaydı. İngilizler  adalet peşinde değil, çı  karlar peşinde koşmuş  lardı.   Malta Sürgünleri  sayfa 524  Bugün de so  runun adalet değil, siyaset  olduğunu artık bilmeyen  kalmadı.  Dün, Malta sürgünleri  için üç sınıf suç söz konu  su edilmişti:  İngiliz savaş  tutsaklarına kötü dav  ranmak, Ermeni kırımı  ve Mondros Mütareke  si ni çiğnemek.  Ama ne  subayların suçlandığı bi  rinci grupta, ne Ermeni kı  rımında suç delili buluna  bildi. Türk Kurtuluş Sava  şı, ulusal nitelik kazanınca  da  Mütareke anlaşma  sına karşı direnmek  su  çuyla yargılanmanın da bir  anlamı kalmadı.  Malta  Sürgünleri s. 523  Sonuç  ta İstanbul hükümetine kar  şı Ankara da kurulan mil  li Meclis in zorlu ve uzun  girişimleriyle Malta sür  günleri özgürlüklerine ka  vuştu.  Bugün, karmaşık bir  suçlama ağı içinde mah  kemeleri devam eden Si  livri sürgünleri için de he  men hemen hiçbir suçla  manın kanıtı bulunamıyor.  Onların da özgürlüklerine  kavuşmalarının zamanı gi  derek yaklaşmaktadır.  Malta Sürgünleri ni Okumanın Zamanı  Deniz BANOĞLU   CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 2 EK M 2010 CUMARTES  2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER  AÇI  MÜMTAZ SOYSAL  Savarona, Nereye?  GÖCEK TEN kalkacak Savarona tekrar Deniz  Kuvvetleri ne gitmelidir.  Ama, önce denizlerin en kirlisine demir atıp  orayı geçici olarak biraz daha kirletme pahasına  da olsa, iyice sabunlanarak yıkanmalı,  deterjanların en güçlüsüyle temizlenerek her  köşesine DDT türünden ne toz varsa serpilmeli  ve Gölcük Tersanesi ne böyle bir işlemden  sonra alınmalı.  Büyük kurtarıcının anısına ve ulusun  özverisine sürülen leke ancak böyle silinir belki.  Gemi kuru havuzda boyaların en beyazıyla  boyanmalı, ardından tören bayraklarını donanıp  Gelibolu nun Anzak koyu ve İzmir in  Kordonboyu açığına demirleyip bir süre zafer  rüzg rlarının esintisinde dinlendirilmelidir.  Fantezi düşünceye ciddi nedenler eklemeden  olmaz.  Birincisi, bundan sonra izlenecek yolun bir an  önce kesinleştirilmesi ve sorunu büsbütün  çirkinleştirecek dalgalanmaları önleyici bir  rotanın çizilmesidir. Rotası belirlenmemiş  gemiye hiçbir rüzg r yardımcı olamaz. Elbet,   Deniz Kuvvetleri ne dönsün  demekle  kalınmamalı, bu tercihin hukuksal ve parasal  gerekleri yerine getirilmelidir.  İkincisi, süreklilik. Telaşla gemiyi herhangi bir  bakanlığa ya da kuruluşa bağlamak, büyük  kurucunun titizlikle korunması gereken anısını  sonradan siyasal rengi değişebilecek rastgele  bir yere teslim etmek demektir. Ona kendi  bağrından çıkaran ordunun denizci kanadı en  sağlam ve kalıcı yuva olacaktır.  Üçüncüsü, herhangi bir tekneyi denizde  sürekli yüzer tutmak, bilen bilir, ancak denizi  sevenin baş edebileceği bir güçlüktür. Deniz  kıyısına yakın yere bırakılmış bir arabanın  başına gelenlerin daha kötüsü karaya çekilen  ya da rıhtımda hareketsiz duran geminin başına  gelir. Araba gibi gemi de arada bir  gezdirilmelidir; yoksa bakımı daha güçleşir.  Kaldı ki, bakım için belirli sürelerle havuzlanarak  özellikle sualtı kesiminin gözden geçirilmesi  gerekecektir. Bu işi de en iyi, herhalde Kara ya  da Hava değ
            
    
