16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 19 EK M 2010 SALI 6 HABERLER KCK TM davasının ilk duruşmasında sanıklar savunmalarını ‘anadilde yapma’ talebinde bulundu Yoklamaya Kürtçe yanıtMAHMUT ORAL DİYARBAKIR KCK TM da vasının ilk oturumunda sanıklar mahkeme heyetinin yoklamasına Kürtçe “Amade me (hazırım)” ve “Ez li virim (buradayım)” yanıtıyla karşılık verdi. Sanıklardan Hatip Dicle, “Keşke bu duruşma olma saydı” diyerek sözlerine başlarken, avukatlar ise mahkemeden iddiana menin iadesini talep etti. Tahliye ta leplerini reddeden mahkeme, du ruşmayı bugüne erteledi. PKK’nin şehir yapılanması olduğu gerekçesiyle KCK TM’ye yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan aralarında sendikacılar, belediye başkanları, BDP yöneticisi, il ve ilçeler ile belediye meclisi üyeleri, sendika lar ve insan hakları derneği yönetici leri ile avukatların da bulunduğu da va dün Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mah kemesi’nde başladı. “Devletin birli ğini ve bütünlüğünü bozmak, örgüt üyesi olmak, örgüte yardım etmek” suçlamalarıyla yargılanan sanıklar dan tutuklu olan 103’ü bulundukları Diyarbakır D ve E tipi cezaevlerinden ringlerle geniş güvenlik önlemleri al tında adliyeye getirildi. Zanlılar yol bo yunca zırhlı araçtan parmaklarını çı kararak zafer işareti yaptı. Salon dar geldi Diyarbakır Adliyesi’nin ortasında kalan kare şeklindeki alanın özel mahkeme salonuna dönüştürülme siyle oluşturulan yeni salon da yeter siz kaldı. Sıkışıklık nedeniyle avukatlar ve izleyicilerin bir türlü yerleşememesi nedeniyle duruşma geç başladı. Mah keme heyeti, sanıkların isimlerini tek tek okuyarak yoklama yapınca, sa nıklar sıraları geldiğinde “Amade me (hazırım)” ve “Ez li virim (bu radayım)” yanıtı verdi. Tutuklu tüm sanıklar hazır bulunurken, tutuksuz sa nıklardan yalnızca 19’u oturuma ka tıldı. Davanın bir numaralı sanığı Sabri Ok dahil olmak üzere 19 kişi de firarda olduğundan oturuma katılma dı. Yoklamanın ardından ilk sözü tüm sanıkların müdafii olan Diyarba kır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar aldı. Zaman kaybı olacağı için iddianamenin tamamının okunma masını talep eden Aktar, özetinin açıklanmasını istedi, müvekkillerinin politik kimlikleri doğrultusunda sa vunma yapacaklarını dile getirdi. ‘Keşke bu dava olmasaydı’ Sanıklar adına genel bir değerlen dirme yapmak ve ortak talepte bu lunmak üzere söz alan ve cezaevinde kaldığı sürede sakal bıraktığı görülen eski DEP Milletvekili Hatip Dicle de konuşmasına “Keşke bu yargılama olmasaydı” diyerek başladı. Davanın temelinde Kürt sorununun çözüm süzlüğünün yattığını savunan Dicle, “Bir musibetten bin hayır çıkar. Umarım bu yargılamadan da hayırlı bir sonuç çıkar” dedi. Yoklamaya Kürtçe yanıt vermele rinin mahkeme heyetine yönelik bir ta vır olmadığını ifade eden Dicle, in sanların anadillerini konuşmasının doğal bir hak olduğunu, sanıkların tüm mücadelesinin Kürt kimliği ve dilini kullanmak olduğunu söyledi. Dicle, sa vunmalarını Kürtçe yapmalarının mahkemeye yönelik bir dayatma ol madığının altını çizerek bu konuda mahkemeden anlayış istedi. ‘Şiddet değil demokrasi’ Sanıkların 47’sinin 10 ay üstü, 6’sı nın 20 ay üstü cezaevinde kaldığını be lirten Dicle, “Resmi dil olarak Türk çeyi kabul ediyoruz. Kardeş dili seviyoruz. Ama kendi dilimizi kul lanmak da bir haktır” diye konuş tu. Kürt sorununun çözümü için, şid det yerine demokratik yöntemlere ge çilmesi gerektiğini dile getiren Dicle, demokratik yöntemin kullanılması için sivil itaatsizlik eylemlerinin ge rekliliğini vurguladı. Dicle, “Sivil itaatsizlik kullanıldığı için eğer devlet bizi buraya getirip yargılamazsa silahlı şiddetin alanı daralacak, demokratik yöntemin önü açılacaktır” dedi. Müdafi Tahir Elçi de Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelerin anadil kul lanımı ile ilgili maddelerini örnek verdi. Elçi, sanıkların Kürtçe savun maya ilişkin sanık dilekçelerini mah kemeye sundu. Avukatlardan Ercan Kanar iddianamenin hukuka aykırı ol duğunu, sanıkların CHP, AKP ve MHP’lilerin parti çalışmalarının ay nısını yaptığını, yargılanmanın siya si olduğunu söyledi. Kanar, duruşmada tercüman bulunmasını talep etti. ‘Yasal etkinlik yasadışı oldu’ Öğleden sonraki oturumda ise avu katlar iddianamenin iadesini istedi. Sa nık müdafiilerinden Meral Danış Beştaş, 26 sayfalık savunma yaptı. Da nış, “İddianameyle yasal olan et kinlikler yasadışına itilmiştir” dedi. Danış, davanın “Kürtlerin eşit yurt taş davası” olarak kabul edilip edil meyeceği davası olduğunu söyledi. Müdafi Eşber Yağmurdereli de da vanın kamu adına açıldığını, ancak yargılananların da kamu adına faali yet yürüten kişiler olduğunu, bunun bir çelişki olduğunu söyledi. Mahkeme, tahliye talebini redde derek duruşmayı bugüne erteledi. 1600 polisin görev yaptığı adliye çevresinde zaman zaman gerginlikler de yaşandı 5 bin kişi gösteri yaptı DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) 151 sanıklı KCK Türkiye Meclisi davası, geniş güvenlik önlemleri altında başladı. Adliye çevresindeki tüm yollar trafiğe kapa tılırken, güvenlik için 1600 polis görevlen dirildi. Yüzlerce yerli ve yabancı delegas yon üyesinin yanı sıra binlerce kişi de adliye çevresinde toplandı. Aralarında siyasetçiler, sivil toplum kuru luşu temsilcileri ve belediyeler ile il özel idarelerinin meclis üyelerinin de bulunduğu KCK TM davasını izlemek için BDP ile DTK’nin günlerdir hazırlığını yaptığı çadır, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iti razı üzerine söküldü. Günler öncesinden ad liye çevresinde demir perde ile güvenlik ala nı oluşturan polis, adliyeye girmek isteyen leri didik didik aradı. Adliyeye cep telefon ları, bozuk para veya çakmak benzeri hiçbir şeyin sokulmasına izin verilmedi. Davayı izlemek için İtalya’dan gelen sa vaş karşıtı 7 kişilik bir grup ise, hep bir ağızdan söyledikleri “Çav Bella” şarkısıyla ilgi odağı oldu. Polis grubun adliye önünden uzaklaşmasını istedi. Çevredekiler “Baskı lar bizi yıldıramaz” sloganıyla gruba des tek verdi. Büyükşehir Belediye Başkanlığı önünde toplanan yaklaşık 5 bin kişi, Elazığ Caddesi’ni trafiğe kapatınca, önlem alan çe vik kuvvet ekipleri müdahale etmek için ha rekete geçti. Bu sırada İtalyan grup, ellerin deki pankartla polislerin önünü kapattı. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de devreye girip polis amirleriyle tartıştı. Tar tışma sırasında emniyet müdürlerinin verdi ği talimatla çevik kuvvet ekipleri çekildi. ‘İradeyi kırmaya yönelik uygulama’ BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, milletvekilleri, belediye başkan ları da sabahın erken saatleriyle birlikte adli yeye geldi. Demirtaş ile BDP eşbaşkan Gül tan Kışanak, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Başkanı Ahmet Türk ile yardımcısı Aysel Tuğluk ve eski DEP Milletvekili Leyla Zana duruşmayı izledi. Adliyeye gir meden kısa bir açıklama yapan Demirtaş, “Arkadaşlarımız 18 aydır sorgusuz sual siz cezaevinde tutuluyor. Bizim için öz gürlüğün 1 saniyesi bile değerlidir. 18 ayın ardından inşallah dava sonucunda hepsi beraat edecektir. Ama bu 18 ayın hesabını kim verecektir” dedi. Türk de da vayı “iradeyi kırmaya” yönelik uygulama olarak değerlendirdiklerini belirtti. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Yargı AKP’leşirken... Yüksek yargı, beklendiği gibi tamamen AKP’nin eline geçti. Bu mesele referandum kampanyasında iyi anlatılabildi mi? İşte tartışacağımız bir temel konu daha. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyayı iktidar ve Erdoğan ekseninde, tıpkı bir seçim kampanyası havasında ve özünde sürdürmesi doğru muydu? Bana doğru gibi gelmişti, ancak yeniden değerlendirince, kampanya ekseninin yanlış olduğunu düşünüyorum. Onlarca kentte düzenlenen mitinglerin, sanki, Kılıçdaroğlu’nun “CHP Başkanlığı rüştünü kanıtlama” amacına yönelik olduğu ileri sürülebilir. Şüphesiz ki, anayasa değişikliklerinin Türkiye’ye ve demokrasiye vereceği zararlar da anlatıldı, ama miting konuşmalarının içerikleri analiz edilirse, bunun ve inandırıcı gücünün yetersiz kaldığı görülecektir. Oysa, Türkiye’nin en önemli güncel meselesi, anayasa değişikliğinin önlenmesiydi. Mitinglerin, konuşmaların tamamı, bu değişiklikleri madde madde açıklamaya, lime lime etmeye, tehlikenin büyüklüğünü vurgulamaya yönelik olmalıydı. İktidar ve Erdoğan başka, ama anayasa değişikliği ise bambaşkaydı. Referandumdan hayır çıksa bile iktidar düşmeyecekti! Verilecek mesaj “İktidarı destekleyebilirsiniz, ama anayasa değişikliğini asla” olmalıydı... Bu, “Yetmez ama evet”, “Anayasaya evet, iktidara evet değildir”in tam tersini savunmak olacaktı... Kampanya, iki liderin güçlerinin oranlamasını belirleme biçimine büründü ve bence sonuç da bunu gösterdi! Ali Dibocular Adalet üzerinde tam bir tahakküm kurdular. Sonuçlar, iktidarın yargı ve adalet üzerinde ne kadar büyük etkisi ve baskısı olduğunun kanıtıdır. Gerisi palavradır: Demokrasi kaybetmiştir ve referandumda evet diyenlerin hepsi hem sorunludur hem de sorumlu! CHP yazılarına tepkilere gelince... “14 Ekim Perşembe günü bilim siyaset yazınız, özür dileyerek yazıyorum, haksız ve önyargılı değerlendirmelerle dolu. CHP’nin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu kimse iddia edemez, ama sizin ima ettiğiniz gibi boş un çuvalı da hiç değil. Lütfen sekiz yıldır nasıl bir yönetim altında yaşadığımızı, ekonomik, sosyal, politik, bilimsel, etik değerlerde neler kaybettiğimizi.. hatırlayın. CHP şu aşamada yönetim ve bilgi eksikliklerini telafi için büyük bir çaba içinde... Bütün gerici takım ve yalaka takımla yıllardır Türkiye’yi soyup soğana çevirenlere iyi niyetle de olsa tüyo vermemek ve de CHP’ye elimizden geldiğince somut yollar yöntemler önermek daha yararlı olur diye düşünüyorum.” (Sayın okur, zaten yaptığımız o; tüyo vermemeye gelince, bu bende saklı bir gizli bilgi mi ki?!) “Geniş kitlelerin ortak düş ve endişelerini dile getirdiniz. Türban CHP’nin sorunu değil. Parti olarak; anayasa, yasalar ve yüksek yargı organları kararları dururken türbanı nasıl çözebilirsin.. O zaman türbanlı doktor, türbanlı savcı da olacak demektir. Cumhuriyet gazetesini protesto etmeleri kendileri için bir kayıptır. Çünkü Cumhuriyet bir okuldur. Siyasetten sanata ve spora kadar... Onlar alışmışlar bol resimli magazin ağırlıklı gazetelere...” “Hem daha önceki hem de dünkü yazınızı okudum. Ve söylediklerinize katılıyorum. Boşuna söylememişler, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar, diye. Ben Cumhuriyet gazetesi portalını sürekli izlerim, bir fikrim varsa yorum yazarım. Ne zaman CHP’yi eleştiren bir şey yazsam, yorumlarıma katılmayanların sayısı artıyor. Ama diğer durumlarda ne yazsam yorumlarım yüksek puanlar alıyor... Millet bu iktidardan kurtulmak için bir umut ışığı görmek istiyor. Oylar bölünmesin diye CHP’ye oy veriyorum.” “CHP yazılarının ne kadar isabetli olduğu, gelen tepkilerden anlaşılıyor. CHP’nin öncelikle şu sorulara cevap vermesi gerekmiyor mu? AKP’ye kızıyoruz diye illa CHP’ye mi oy vermemiz gerekiyor? Hele her gün AKP çizgisine biraz daha yakınlaşıyorsa... CHP bize (halka) ne vaat ediyor. Hangi reformları, iyileştirmeleri yapacak? Bu konulara girmeden, gelince yönetiriz demek kolay. Tabii yönetirler. Hiçbir şey yapmazsan, ABD, AB, IMF çizgisinde kalırsan bu devlet (her devlet gibi) zaten kendi kendini yönetiyor, değil mi?” Konu sürecek... [email protected] TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] www.mehmetfarac.com Dikkatinizi çekti mi acaba; KCK duruşmasının başlamasından 24 saat önce Başbakan Erdoğan’ın Kızılcahamam kampında yaptığı açıklama, BDP’ye yönelik sıradan bir tepki değildi... Erdoğan’ı o denli sert konuşturan gerekçe yalnızca fiyaskoya dönüşen Kürt açılımının çöküşünü değil, hükümetin devletin çeşitli birimleri üzerinden İmralı ile yürüttüğü diyaloğun sonunu da gösteriyor. Gelin; diyalogdan restleşmeye giden yolda neler yaşandığına göz atalım... AKP iktidarı 13 ay önce “Kürt açılımı” adını verdiği planı gündeme getirdiğinde, bunun havanda su dövmekten ileri gitmeyeceğini söylemiştim... Çünkü Kürt siyasetinin geldiği nokta, AKP iktidarının yanıt verebileceği bir pozisyonda değildi... Çünkü BDPPKK çizgisinin dayattığı beklentinin göbeğinde, Öcalan’ın geleceğinin ne olacağı sorusu da vardı!.. AKP işte böylesine tehlikeli bir beklentiye yanıt veremezdi. Üstelik iktidar partisi, Kürt meselesinin çözüm merkezinde BDP’yi de görmek istemiyordu!.. Diyalog hattı!.. Ne yazık ki sonuç beklendiği gibi oldu. AKP’nin adını sonradan “demokratik açılım” diye değiştirdiği plan üzerinde yürütülen tartışmalar sonuç vermedi. Üstelik olay yalnızca Kürt meselesinin üzerine çöken bir kısırdöngüye takılmakla kalmadı, Güneydoğu kaynaklı siyasetin dilini de sertleştirdi. İktidar bu başarısızlık üzerine 6 ay kadar önce ikinci planı gündeme getirdi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kuzey Irak’ta çeşitli temaslarda bulunurken son iki ayda ise İmralı diyaloğu yoğunlaştırıldı. Hükümetin MİT ve diğer bazı stratejik kurumlar üzerinden yürüttüğü diyaloğu PKK’nin Kandil Dağı’ndaki sorumlusu Murat Karayılan açıklayınca, kamuoyunda büyük tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalara rağmen hükümet yöneticileri, önceleri reddetikleri diyaloğu daha sonra kabul etmek zorunda kaldı. BDP’nin hataları!.. AKP’nin İmralı ile görüşmeleri kabul etmesi BDP’yi daha da pervasızlaştırdı. Hükümet, Türk Bayrağı’nın yanına PKK flaması asılması isteği, özerklik tartışmalarının federasyona kadar uzatılmasının kamuoyunda tepki çekmesi üzerine İmralı diyaloğuna fren yaptırdı. Hükümet frenle de yetinmeyerek rotayı sınır dışına yöneltti ve bu şekilde ciddi bir manevra yaptı. AKP, son haftalarda, Irak, ABD ve özellikle Suriye ile PKK konusundaki temaslarını yoğunlaştırarak iç politikadan umudunu kestiğini gösterdi!.. İmralı’da yatan Öcalan, AKP’nin yüzünü dışa dönmesini şöyle yorumladı: “Yürütülen son uluslararası diplomasi, örgütün tasfiyesine yönelik bu çalışmalar şu sonucu doğuruyor. Türkiye üzerinde hesabı olanlar, yani bazı dış ülkelergüçler henüz bu sorunun çözümüne hazır değiller. Bir çözümün olması onları hazırlıksız yakalayacaktı, yani anlaşıldı ki buna henüz hazır değiller.” Peki, devletİmralı diyaloğunun zayıflamasının nedeni yalnızca BDP’nin siyasi beklentilerini yükseltmesi miydi?.. Kesinlikle hayır... AKP’nin Öcalan üzerinden aradığı diyalog zemini, yine bizzat Öcalan’ın bulunduğu zeminin tehlikeleri nedeniyle geçilmez oldu!.. mralı’nın zemini!.. PKK lideri kendisiyle konuşan her devlet yöneticisine, “Peki ben ne olacağım” sorusunu yöneltti!.. 10 kadar hastalıkla boğuştuğundan yakınan ve 11 yıldır cezaevindeki hücresinde tek başına yatan Öcalan, Kürt siyasetini cezaevinden daha fazla yönlendiremeyeceği ve PKK’yi frenleyemeyeceğinden yakındı... Öcalan’ın bu çıkışı, anadilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması gibi PKKBDP çizgisinin son dönemde yoğunlaştırdığı beklentilerin bile önüne geçti. Öcalan’ın avukatları aracılığıyla PKK ve BDP’ye yön vermesinden zaten rahatsız olan AKP ise İmralı sularında daha fazla bocalamaktan kaçındı!.. Top KCK’de!.. Öcalan’ın geçen çarşamba günü avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamalar da, devletİmralı diyaloğunun kopma noktasına geldiğini kanıtladı. İşte Öcalan’ın son sözleri... Okuyunuz ve de meselenin nasıl kilitlendiğini görünüz: “Ben aslında daha evvel çekiliyordum. Ancak, 2006’da benden barış için yardım istediler. Ben de ateşkes çağrısında bulundum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki 2006’daki aslında bir tasfiye planıymış. Ben 31 Ekim’in sonuna kadar eğer çözüm amaçlı gelmezlerse kellem de gitse bundan sonra karışmayacağım. Bu oyuna gelmeyeceğim, bana çözüm temelinde gelmezlerse hiçbir açıklama da yapmayacağım. Eğer bana çözüm amaçlı gelirlerse de ben o zaman kendi görüşümü belirtirim. 31 Ekim’e kadar bekleyeceğiz, ondan sonra ben yokum, aradan çekileceğim ve artık süreci KCK götürecektir.” Öcalan mektup bekliyor!.. Devlet yetkilileriyle yaptığı son görüşmede biri “güvenlik” diğeri ise “demokratik haklar” başlıklı iki protokol yapılmasını öneren Öcalan’ın Başbakan ve Kandil’deki KCK sorumlusu Karayılan’a yazdığı mektuplara da henüz yanıt verilmedi. Öcalan’ın tepkisini sertleştirmesinin bir nedeni de bu yanıtsızlık!.. Peki, hem PKK’nin hem de kendisinin tasfiye edileceği endişesi yaşayan Öcalan gerçekten aradan çekilebilir mi?.. Devletİmralı diyaloğu kopma noktasına gelse de Öcalan’ın şu ortamda aradan çekilmesi söz konusu olamaz! Daha önce de iki kez “aradan çekilirim” diye açıklama yapan PKK lideri, her aşamada kendini karar merkezine itti!.. Öcalan’ın hükümetle satranç oynamaya devam ettiği görülüyor!.. Halat kopuyor!.. Gelelim son günlerdeki tartışmaların ulaştığı noktaya… Hükümetin sınır ötesi operasyon tezkeresini çıkarması, PKK konusunda Suriye ile diyaloğu geliştirmesi ve son olarak Erdoğan’ın Diyarbakır’da başlayan KCK duruşmasından bir gün önce BDP’yi sert biçimde hedef alması, Ankaraİmralı arasındaki köprünün halatlarının iyice zayıfladığını gösteriyor. Evet... “Orta yoğunluklu savaş kapıdadır” şeklinde konuşarak hükümete aba altından sopa da gösteren Öcalan belli ki Erdoğan’ı çok öfkelendirdi!.. Peki süreç nereye gidiyor; PKK’nin 31 Ekim’de eylemsizlik kararını bitirmesi halinde Öcalan kısa süreli olarak geri çekilecek ve KCK’nin yapacağı atağı bekleyecektir. PKK’nin önceki gün bir karakolu basması göz önünde bulundurulursa, örgüt 1 Kasım’dan itibaren şiddeti yeniden bir dayatma yöntemi olarak kullanacağının sinyallerini verdi!.. Yani anlayacağınız, İmralıKandilAnkara arasında gizlice oynanan satrançta hem tahtanın konulduğu zemin değişiyor hem de taşlar başkalarının eline geçiyor!.. Korkutan sahneyi ise halen PKK yazıyor. Çünkü silah halen onların ellerinde!.. 1 Kasım’dan itibaren Güneydoğu’yu ve tabii ki tüm ülkeyi kaotik bir süreç bekliyor!.. İmralı Köprüsünün Halatı Koptu mu?.. STANBUL’DA DAVAYA DESTEK EYLEM İstanbul Haber Servisi Barış ve Demo kratik Çözüm Platformu üyeleri, Diyarba kır’da başlayan KCK davasında tutuklu bulu nanlara destek vermek amacıyla Sultanahmet Adliyesi önünde bir araya geldi. Platformun sözcüsü Muzaffer Kaya, KCK operasyonu ile Kürt siyasetçiler üzerinde bas kı oluşturulduğunu belirterek “Demokratik açılımdan, Kürt özgürlük hareketinin tasfi yesi çıktı” dedi. Başbakan Tayyip Eroğan’ın “Diyarbakır Cezaevi’ni yıkacağız, yerine yenisini yapacağız” sözlerini eleştiren Ka ya,“Onların ‘iyi şeyler olacak’ dedikleri iyi zindanlar ve iyi kelepçelerden başka bir şey değildir. Tutuklu bulunanlar derhal serbet bırakılsın” diye konuştu. ‘Başbakan umut değil endişe veriyor’ Hükümetin Kürt açılımından bahsetmesine karşın operasyonlarda 2 bin kişinin cezaevleri ne konduğunu söyleyen Kaya, “Bunca yaşa nan acıdan sonra artık hükümetin ‘demo kratik açılımın süreceği’ açıklaması, halkla rımızda umut değil olsa olsa endişe yarat maktadır. Çünkü demokratik açılım halk larımızın zihninde zulümle eşanlamlı hale gelmiştir” dedi. Grup olaysız dağıldı. BDP L B NASINA MOLOTOFKOKTEYL İstanbul Haber Servisi BDP İstanbul İl Binası’na dün sabaha karşı molotofkokteyli atıldı. Saldırıyla ilgili bir kişi gözaltına alındı. Partililer, KCK davasının başladığı gün ger çekleşen bu saldırıyı protesto etti. Taksim’de bulunan BDP il binası önünde toplanan BDP’liler, “Başbakan konuştu, ba rış molotoflandı” pankartı açıp “Baskılar bi zi yıldıramaz” sloganları attılar. Saldırının bireysel bir saldırı olmadığı be lirten BDP il eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Başbakan’ın partimizi terör örgütü gibi hedef göstermesinin ardından saldırı yaşanmıştır” dedi. Kürt sorunuyla yüzleşmek ten korkan bir hükümetin Türkiye’nin hiçbir sorununa çare bulamayacağını ifade eden Kı lıçgün Uçar, “Saldırının arkasındaki faille rin bulunmasını istiyoruz” diye konuştu. ‘Milliyetçi duygularla yaptım’ Polis ekipleri, saldırıya karıştığı öne sü rülen aracı saldırıdan 6 saat sonra Beyoğlu İplikçi Fırın Sokak’ta durdurdu ve Ş.M’yi gözaltına aldı. Sorguya alınan şüpheli, mer keze götürülürken gazetecilerin soruları üzerine saldırıyı “milliyetçi duygularla gerçekleştirdiğini” söyledi. Günler öncesinden adliye çevresinde de mir perde ile güvenlik alanı oluşturan polis, duruşmayı izlemek is teyenleri sıkı bir ara madan geçirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle