Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                CMYB  C M Y B  SAYFA CUMHUR YET 19 EK M 2010 SALI  6 HABERLER  KCK TM davasının ilk duruşmasında sanıklar savunmalarını ‘anadilde yapma’ talebinde bulundu  Yoklamaya Kürtçe yanıtMAHMUT ORAL  DİYARBAKIR  KCK TM da  vasının ilk oturumunda sanıklar  mahkeme heyetinin yoklamasına  Kürtçe “Amade me (hazırım)” ve  “Ez li virim (buradayım)” yanıtıyla  karşılık verdi. Sanıklardan Hatip  Dicle, “Keşke bu duruşma olma  saydı” diyerek sözlerine başlarken,  avukatlar ise mahkemeden iddiana  menin iadesini talep etti. Tahliye ta  leplerini reddeden mahkeme, du  ruşmayı bugüne erteledi.  PKK’nin şehir yapılanması olduğu  gerekçesiyle KCK TM’ye yönelik  düzenlenen operasyonda gözaltına  alınan aralarında sendikacılar, belediye  başkanları, BDP yöneticisi, il ve ilçeler  ile belediye meclisi üyeleri, sendika  lar ve insan hakları derneği yönetici  leri ile avukatların da bulunduğu da  va dün Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mah  kemesi’nde başladı. “Devletin birli  ğini ve bütünlüğünü bozmak, örgüt  üyesi olmak, örgüte yardım etmek”  suçlamalarıyla yargılanan sanıklar  dan tutuklu olan 103’ü bulundukları  Diyarbakır D ve E tipi cezaevlerinden  ringlerle geniş güvenlik önlemleri al  tında adliyeye getirildi. Zanlılar yol bo  yunca zırhlı araçtan parmaklarını çı  kararak zafer işareti yaptı.  Salon dar geldi  Diyarbakır Adliyesi’nin ortasında  kalan kare şeklindeki alanın özel  mahkeme salonuna dönüştürülme  siyle oluşturulan yeni salon da yeter  siz kaldı. Sıkışıklık nedeniyle avukatlar  ve izleyicilerin bir türlü yerleşememesi  nedeniyle duruşma geç başladı. Mah  keme heyeti, sanıkların isimlerini tek  tek okuyarak yoklama yapınca, sa  nıklar sıraları geldiğinde “Amade  me (hazırım)” ve “Ez li virim (bu  radayım)” yanıtı verdi. Tutuklu tüm  sanıklar hazır bulunurken, tutuksuz sa  nıklardan yalnızca 19’u oturuma ka  tıldı. Davanın bir numaralı sanığı  Sabri Ok dahil olmak üzere 19 kişi de  firarda olduğundan oturuma katılma  dı. Yoklamanın ardından ilk sözü  tüm sanıkların müdafii olan Diyarba  kır Barosu Başkanı Mehmet Emin  Aktar aldı. Zaman kaybı olacağı için  iddianamenin tamamının okunma  masını talep eden Aktar, özetinin  açıklanmasını istedi, müvekkillerinin  politik kimlikleri doğrultusunda sa  vunma yapacaklarını dile getirdi.  ‘Keşke bu dava olmasaydı’  Sanıklar adına genel bir değerlen  dirme yapmak ve ortak talepte bu  lunmak üzere söz alan ve cezaevinde  kaldığı sürede sakal bıraktığı görülen  eski DEP Milletvekili Hatip Dicle de  konuşmasına “Keşke bu yargılama  olmasaydı” diyerek başladı. Davanın  temelinde Kürt sorununun çözüm  süzlüğünün yattığını savunan Dicle,  “Bir musibetten bin hayır çıkar.  Umarım bu yargılamadan da hayırlı  bir sonuç çıkar” dedi.  Yoklamaya Kürtçe yanıt vermele  rinin mahkeme heyetine yönelik bir ta  vır olmadığını ifade eden Dicle, in  sanların anadillerini konuşmasının  doğal bir hak olduğunu, sanıkların tüm  mücadelesinin Kürt kimliği ve dilini  kullanmak olduğunu söyledi. Dicle, sa  vunmalarını Kürtçe yapmalarının  mahkemeye yönelik bir dayatma ol  madığının altını çizerek bu konuda  mahkemeden anlayış istedi.  ‘Şiddet değil demokrasi’  Sanıkların 47’sinin 10 ay üstü, 6’sı  nın 20 ay üstü cezaevinde kaldığını be  lirten Dicle, “Resmi dil olarak Türk  çeyi kabul ediyoruz. Kardeş dili  seviyoruz. Ama kendi dilimizi kul  lanmak da bir haktır” diye konuş  tu. Kürt sorununun çözümü için, şid  det yerine demokratik yöntemlere ge  çilmesi gerektiğini dile getiren Dicle,  demokratik yöntemin kullanılması  için sivil itaatsizlik eylemlerinin ge  rekliliğini vurguladı.  Dicle, “Sivil itaatsizlik kullanıldığı  için eğer devlet bizi buraya getirip  yargılamazsa silahlı şiddetin alanı  daralacak, demokratik yöntemin  önü açılacaktır” dedi.  Müdafi Tahir Elçi de Türkiye’nin  taraf olduğu sözleşmelerin anadil kul  lanımı ile ilgili maddelerini örnek  verdi. Elçi, sanıkların Kürtçe savun  maya ilişkin sanık dilekçelerini mah  kemeye sundu. Avukatlardan Ercan  Kanar iddianamenin hukuka aykırı ol  duğunu, sanıkların CHP, AKP ve  MHP’lilerin parti çalışmalarının ay  nısını yaptığını, yargılanmanın siya  si olduğunu söyledi. Kanar, duruşmada  tercüman bulunmasını talep etti.  ‘Yasal etkinlik yasadışı oldu’  Öğleden sonraki oturumda ise avu  katlar iddianamenin iadesini istedi. Sa  nık müdafiilerinden Meral Danış  Beştaş, 26 sayfalık savunma yaptı. Da  nış, “İddianameyle yasal olan et  kinlikler yasadışına itilmiştir” dedi.  Danış, davanın “Kürtlerin eşit yurt  taş davası” olarak kabul edilip edil  meyeceği davası olduğunu söyledi.  Müdafi Eşber Yağmurdereli de da  vanın kamu adına açıldığını, ancak  yargılananların da kamu adına faali  yet yürüten kişiler olduğunu, bunun bir  çelişki olduğunu söyledi.  Mahkeme, tahliye talebini redde  derek duruşmayı bugüne erteledi.  1600 polisin görev yaptığı adliye çevresinde zaman zaman gerginlikler de yaşandı  5 bin kişi gösteri yaptı  DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu)   151 sanıklı KCK Türkiye Meclisi davası,  geniş güvenlik önlemleri altında başladı.  Adliye çevresindeki tüm yollar trafiğe kapa  tılırken, güvenlik için 1600 polis görevlen  dirildi. Yüzlerce yerli ve yabancı delegas  yon üyesinin yanı sıra binlerce kişi de adliye  çevresinde toplandı.  Aralarında siyasetçiler, sivil toplum kuru  luşu temsilcileri ve belediyeler ile il özel  idarelerinin meclis üyelerinin de bulunduğu  KCK TM davasını izlemek için BDP ile  DTK’nin günlerdir hazırlığını yaptığı çadır,  Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iti  razı üzerine söküldü. Günler öncesinden ad  liye çevresinde demir perde ile güvenlik ala  nı oluşturan polis, adliyeye girmek isteyen  leri didik didik aradı. Adliyeye cep telefon  ları, bozuk para veya çakmak benzeri hiçbir  şeyin sokulmasına izin verilmedi.  Davayı izlemek için İtalya’dan gelen sa  vaş karşıtı 7 kişilik bir grup ise, hep bir  ağızdan söyledikleri “Çav Bella” şarkısıyla  ilgi odağı oldu. Polis grubun adliye önünden  uzaklaşmasını istedi. Çevredekiler “Baskı  lar bizi yıldıramaz” sloganıyla gruba des  tek verdi. Büyükşehir Belediye Başkanlığı  önünde toplanan yaklaşık 5 bin kişi, Elazığ  Caddesi’ni trafiğe kapatınca, önlem alan çe  vik kuvvet ekipleri müdahale etmek için ha  rekete geçti. Bu sırada İtalyan grup, ellerin  deki pankartla polislerin önünü kapattı. BDP  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de  devreye girip polis amirleriyle tartıştı. Tar  tışma sırasında emniyet müdürlerinin verdi  ği talimatla çevik kuvvet ekipleri çekildi.  ‘İradeyi kırmaya yönelik uygulama’  BDP Genel Başkanı Selahattin  Demirtaş, milletvekilleri, belediye başkan  ları da sabahın erken saatleriyle birlikte adli  yeye geldi. Demirtaş ile BDP eşbaşkan Gül  tan Kışanak, Demokratik Toplum Kongresi  (DTK) Başkanı Ahmet Türk ile yardımcısı  Aysel Tuğluk ve eski DEP Milletvekili  Leyla Zana duruşmayı izledi. Adliyeye gir  meden kısa bir açıklama yapan Demirtaş,  “Arkadaşlarımız 18 aydır sorgusuz sual  siz cezaevinde tutuluyor. Bizim için öz  gürlüğün 1 saniyesi bile değerlidir. 18  ayın ardından inşallah dava sonucunda  hepsi beraat edecektir. Ama bu 18 ayın  hesabını kim verecektir” dedi. Türk de da  vayı “iradeyi kırmaya” yönelik uygulama  olarak değerlendirdiklerini belirtti.  BİLİM ve SİYASET  ORHAN BURSALI  Yargı AKP’leşirken...  Yüksek yargı, beklendiği gibi tamamen AKP’nin  eline geçti. Bu mesele referandum kampanyasında  iyi anlatılabildi mi? İşte tartışacağımız bir temel  konu daha. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyayı  iktidar ve Erdoğan ekseninde, tıpkı bir seçim  kampanyası havasında ve özünde sürdürmesi  doğru muydu? Bana doğru gibi gelmişti, ancak  yeniden değerlendirince, kampanya ekseninin  yanlış olduğunu düşünüyorum.  Onlarca kentte düzenlenen mitinglerin, sanki,  Kılıçdaroğlu’nun “CHP Başkanlığı rüştünü  kanıtlama” amacına yönelik olduğu ileri sürülebilir.  Şüphesiz ki, anayasa değişikliklerinin Türkiye’ye ve  demokrasiye vereceği zararlar da anlatıldı, ama  miting konuşmalarının içerikleri analiz edilirse,  bunun ve inandırıcı gücünün yetersiz kaldığı  görülecektir.  Oysa, Türkiye’nin en önemli güncel meselesi,  anayasa değişikliğinin önlenmesiydi. Mitinglerin,  konuşmaların tamamı, bu değişiklikleri madde  madde açıklamaya, lime lime etmeye, tehlikenin  büyüklüğünü vurgulamaya yönelik olmalıydı.  İktidar ve Erdoğan başka, ama anayasa değişikliği  ise bambaşkaydı. Referandumdan hayır çıksa bile  iktidar düşmeyecekti! Verilecek mesaj “İktidarı  destekleyebilirsiniz, ama anayasa değişikliğini asla”  olmalıydı... Bu, “Yetmez ama evet”, “Anayasaya  evet, iktidara evet değildir”in tam tersini savunmak  olacaktı...  Kampanya, iki liderin güçlerinin oranlamasını  belirleme biçimine büründü ve bence sonuç da  bunu gösterdi!  Ali Dibocular Adalet üzerinde tam bir  tahakküm kurdular.  Sonuçlar, iktidarın yargı ve adalet üzerinde ne  kadar büyük etkisi ve baskısı olduğunun kanıtıdır.  Gerisi palavradır: Demokrasi kaybetmiştir ve  referandumda evet diyenlerin hepsi hem  sorunludur hem de sorumlu!  CHP yazılarına tepkilere gelince...  “14 Ekim Perşembe günü bilim siyaset yazınız,  özür dileyerek yazıyorum, haksız ve önyargılı  değerlendirmelerle dolu. CHP’nin sütten çıkmış ak  kaşık olduğunu kimse iddia edemez, ama sizin ima  ettiğiniz gibi boş un çuvalı da hiç değil. Lütfen sekiz  yıldır nasıl bir yönetim altında yaşadığımızı,  ekonomik, sosyal, politik, bilimsel, etik değerlerde  neler kaybettiğimizi.. hatırlayın. CHP şu aşamada  yönetim ve bilgi eksikliklerini telafi için büyük bir  çaba içinde... Bütün gerici takım ve yalaka takımla  yıllardır Türkiye’yi soyup soğana çevirenlere iyi  niyetle de olsa tüyo vermemek ve de CHP’ye  elimizden geldiğince somut yollar yöntemler  önermek daha yararlı olur diye düşünüyorum.”  (Sayın okur, zaten yaptığımız o; tüyo vermemeye  gelince, bu bende saklı bir gizli bilgi mi ki?!)  “Geniş kitlelerin ortak düş ve endişelerini dile  getirdiniz. Türban CHP’nin sorunu değil. Parti  olarak; anayasa, yasalar ve yüksek yargı organları  kararları dururken türbanı nasıl çözebilirsin.. O  zaman türbanlı doktor, türbanlı savcı da olacak  demektir. Cumhuriyet gazetesini protesto etmeleri  kendileri için bir kayıptır. Çünkü Cumhuriyet bir  okuldur. Siyasetten sanata ve spora kadar... Onlar  alışmışlar bol resimli magazin ağırlıklı gazetelere...”  “Hem daha önceki hem de dünkü yazınızı  okudum. Ve söylediklerinize katılıyorum. Boşuna  söylememişler, doğru söyleyeni dokuz köyden  kovarlar, diye. Ben Cumhuriyet gazetesi portalını  sürekli izlerim, bir fikrim varsa yorum yazarım. Ne  zaman CHP’yi eleştiren bir şey yazsam,  yorumlarıma katılmayanların sayısı artıyor. Ama  diğer durumlarda ne yazsam yorumlarım yüksek  puanlar alıyor... Millet bu iktidardan kurtulmak için  bir umut ışığı görmek istiyor. Oylar bölünmesin diye  CHP’ye oy veriyorum.”  “CHP yazılarının ne kadar isabetli olduğu, gelen  tepkilerden anlaşılıyor. CHP’nin öncelikle şu  sorulara cevap vermesi gerekmiyor mu? AKP’ye  kızıyoruz diye illa CHP’ye mi oy vermemiz  gerekiyor? Hele her gün AKP çizgisine biraz daha  yakınlaşıyorsa... CHP bize (halka) ne vaat ediyor.  Hangi reformları, iyileştirmeleri yapacak? Bu  konulara girmeden, gelince yönetiriz demek kolay.  Tabii yönetirler. Hiçbir şey yapmazsan, ABD, AB,  IMF çizgisinde kalırsan bu devlet (her devlet gibi)  zaten kendi kendini yönetiyor, değil mi?”  Konu sürecek...  obursali@cumhuriyet.com.tr  TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr  www.mehmetfarac.com  Dikkatinizi çekti mi acaba; KCK  duruşmasının başlamasından 24 saat önce  Başbakan Erdoğan’ın Kızılcahamam  kampında yaptığı açıklama, BDP’ye yönelik  sıradan bir tepki değildi... Erdoğan’ı o denli sert  konuşturan gerekçe yalnızca fiyaskoya  dönüşen Kürt açılımının çöküşünü değil,  hükümetin devletin çeşitli birimleri üzerinden  İmralı ile yürüttüğü diyaloğun sonunu da  gösteriyor. Gelin; diyalogdan restleşmeye  giden yolda neler yaşandığına göz atalım...  AKP iktidarı 13 ay önce “Kürt açılımı”  adını verdiği planı gündeme getirdiğinde,  bunun havanda su dövmekten ileri  gitmeyeceğini söylemiştim... Çünkü Kürt  siyasetinin geldiği nokta, AKP iktidarının yanıt  verebileceği bir pozisyonda değildi... Çünkü  BDPPKK çizgisinin dayattığı beklentinin  göbeğinde, Öcalan’ın geleceğinin ne olacağı  sorusu da vardı!..  AKP işte böylesine tehlikeli bir beklentiye  yanıt veremezdi. Üstelik iktidar partisi, Kürt  meselesinin çözüm merkezinde BDP’yi de  görmek istemiyordu!..  Diyalog hattı!..  Ne yazık ki sonuç beklendiği gibi oldu.  AKP’nin adını sonradan “demokratik açılım”  diye değiştirdiği plan üzerinde yürütülen  tartışmalar sonuç vermedi. Üstelik olay  yalnızca Kürt meselesinin üzerine çöken bir  kısırdöngüye takılmakla kalmadı,  Güneydoğu kaynaklı siyasetin dilini de  sertleştirdi.  İktidar bu başarısızlık üzerine 6 ay kadar  önce ikinci planı gündeme getirdi. Dışişleri  Bakanı Davutoğlu, Kuzey Irak’ta çeşitli  temaslarda bulunurken son iki ayda ise İmralı  diyaloğu yoğunlaştırıldı.  Hükümetin MİT ve diğer bazı stratejik  kurumlar üzerinden yürüttüğü diyaloğu  PKK’nin Kandil Dağı’ndaki sorumlusu Murat  Karayılan açıklayınca, kamuoyunda büyük  tartışmalar yaşandı. Bu tartışmalara rağmen  hükümet yöneticileri, önceleri reddetikleri  diyaloğu daha sonra kabul etmek zorunda  kaldı.  BDP’nin hataları!..  AKP’nin İmralı ile görüşmeleri kabul etmesi  BDP’yi daha da pervasızlaştırdı. Hükümet,  Türk Bayrağı’nın yanına PKK flaması  asılması isteği, özerklik tartışmalarının  federasyona kadar uzatılmasının  kamuoyunda tepki çekmesi üzerine İmralı  diyaloğuna fren yaptırdı.  Hükümet frenle de yetinmeyerek rotayı sınır  dışına yöneltti ve bu şekilde ciddi bir manevra  yaptı. AKP, son haftalarda, Irak, ABD ve  özellikle Suriye ile PKK konusundaki  temaslarını yoğunlaştırarak iç politikadan  umudunu kestiğini gösterdi!..  İmralı’da yatan Öcalan, AKP’nin yüzünü dışa  dönmesini şöyle yorumladı:  “Yürütülen son uluslararası diplomasi,  örgütün tasfiyesine yönelik bu çalışmalar şu  sonucu doğuruyor. Türkiye üzerinde hesabı  olanlar, yani bazı dış ülkelergüçler henüz bu  sorunun çözümüne hazır değiller. Bir çözümün  olması onları hazırlıksız yakalayacaktı, yani  anlaşıldı ki buna henüz hazır değiller.”  Peki, devletİmralı diyaloğunun  zayıflamasının nedeni yalnızca BDP’nin  siyasi beklentilerini yükseltmesi miydi?..  Kesinlikle hayır... AKP’nin Öcalan üzerinden  aradığı diyalog zemini, yine bizzat Öcalan’ın  bulunduğu zeminin tehlikeleri nedeniyle  geçilmez oldu!..  mralı’nın zemini!..  PKK lideri kendisiyle konuşan her devlet  yöneticisine, “Peki ben ne olacağım” sorusunu  yöneltti!.. 10 kadar hastalıkla boğuştuğundan  yakınan ve 11 yıldır cezaevindeki hücresinde  tek başına yatan Öcalan, Kürt siyasetini  cezaevinden daha fazla yönlendiremeyeceği ve  PKK’yi frenleyemeyeceğinden yakındı...  Öcalan’ın bu çıkışı, anadilde eğitim, Kürt  kimliğinin tanınması gibi PKKBDP çizgisinin  son dönemde yoğunlaştırdığı beklentilerin bile  önüne geçti.  Öcalan’ın avukatları aracılığıyla PKK ve  BDP’ye yön vermesinden zaten rahatsız olan  AKP ise İmralı sularında daha fazla  bocalamaktan kaçındı!..  Top KCK’de!..  Öcalan’ın geçen çarşamba günü avukatları  aracılığıyla yaptığı açıklamalar da, devletİmralı  diyaloğunun kopma noktasına geldiğini  kanıtladı. İşte Öcalan’ın son sözleri... Okuyunuz  ve de meselenin nasıl kilitlendiğini görünüz:  “Ben aslında daha evvel çekiliyordum.  Ancak, 2006’da benden barış için yardım  istediler. Ben de ateşkes çağrısında bulundum.  Şimdi daha iyi anlıyorum ki 2006’daki aslında  bir tasfiye planıymış. Ben 31 Ekim’in sonuna  kadar eğer çözüm amaçlı gelmezlerse kellem  de gitse bundan sonra karışmayacağım. Bu  oyuna gelmeyeceğim, bana çözüm temelinde  gelmezlerse hiçbir açıklama da yapmayacağım.  Eğer bana çözüm amaçlı gelirlerse de ben o  zaman kendi görüşümü belirtirim. 31 Ekim’e  kadar bekleyeceğiz, ondan sonra ben yokum,  aradan çekileceğim ve artık süreci KCK  götürecektir.”  Öcalan mektup bekliyor!..  Devlet yetkilileriyle yaptığı son görüşmede  biri “güvenlik” diğeri ise “demokratik haklar”  başlıklı iki protokol yapılmasını öneren  Öcalan’ın Başbakan ve Kandil’deki KCK  sorumlusu Karayılan’a yazdığı mektuplara da  henüz yanıt verilmedi. Öcalan’ın tepkisini  sertleştirmesinin bir nedeni de bu  yanıtsızlık!..  Peki, hem PKK’nin hem de kendisinin tasfiye  edileceği endişesi yaşayan Öcalan gerçekten  aradan çekilebilir mi?.. Devletİmralı diyaloğu  kopma noktasına gelse de Öcalan’ın şu  ortamda aradan çekilmesi söz konusu  olamaz! Daha önce de iki kez “aradan  çekilirim” diye açıklama yapan PKK lideri, her  aşamada kendini karar merkezine itti!..  Öcalan’ın hükümetle satranç oynamaya devam  ettiği görülüyor!..  Halat kopuyor!..  Gelelim son günlerdeki tartışmaların ulaştığı  noktaya… Hükümetin sınır ötesi operasyon  tezkeresini çıkarması, PKK konusunda Suriye  ile diyaloğu geliştirmesi ve son olarak  Erdoğan’ın Diyarbakır’da başlayan KCK  duruşmasından bir gün önce BDP’yi sert  biçimde hedef alması, Ankaraİmralı arasındaki  köprünün halatlarının iyice zayıfladığını  gösteriyor.  Evet... “Orta yoğunluklu savaş kapıdadır”  şeklinde konuşarak hükümete aba altından  sopa da gösteren Öcalan belli ki Erdoğan’ı  çok öfkelendirdi!..  Peki süreç nereye gidiyor; PKK’nin 31  Ekim’de eylemsizlik kararını bitirmesi halinde  Öcalan kısa süreli olarak geri çekilecek ve  KCK’nin yapacağı atağı bekleyecektir.  PKK’nin önceki gün bir karakolu basması  göz önünde bulundurulursa, örgüt 1  Kasım’dan itibaren şiddeti yeniden bir  dayatma yöntemi olarak kullanacağının  sinyallerini verdi!..  Yani anlayacağınız, İmralıKandilAnkara  arasında gizlice oynanan satrançta hem  tahtanın konulduğu zemin değişiyor hem de  taşlar başkalarının eline geçiyor!..  Korkutan sahneyi ise halen PKK yazıyor.  Çünkü silah halen onların ellerinde!.. 1  Kasım’dan itibaren Güneydoğu’yu ve tabii ki  tüm ülkeyi kaotik bir süreç bekliyor!..  İmralı Köprüsünün Halatı Koptu mu?..  STANBUL’DA DAVAYA  DESTEK EYLEM  İstanbul Haber Servisi  Barış ve Demo  kratik Çözüm Platformu üyeleri, Diyarba  kır’da başlayan KCK davasında tutuklu bulu  nanlara destek vermek amacıyla Sultanahmet  Adliyesi önünde bir araya geldi.  Platformun sözcüsü Muzaffer Kaya, KCK  operasyonu ile Kürt siyasetçiler üzerinde bas  kı oluşturulduğunu belirterek “Demokratik  açılımdan, Kürt özgürlük hareketinin tasfi  yesi çıktı” dedi. Başbakan Tayyip Eroğan’ın  “Diyarbakır Cezaevi’ni yıkacağız, yerine  yenisini yapacağız” sözlerini eleştiren Ka  ya,“Onların ‘iyi şeyler olacak’ dedikleri iyi  zindanlar ve iyi kelepçelerden başka bir şey  değildir. Tutuklu bulunanlar derhal serbet  bırakılsın” diye konuştu.  ‘Başbakan umut değil endişe veriyor’  Hükümetin Kürt açılımından bahsetmesine  karşın operasyonlarda 2 bin kişinin cezaevleri  ne konduğunu söyleyen Kaya, “Bunca yaşa  nan acıdan sonra artık hükümetin ‘demo  kratik açılımın süreceği’ açıklaması, halkla  rımızda umut değil olsa olsa endişe yarat  maktadır. Çünkü demokratik açılım halk  larımızın zihninde zulümle eşanlamlı hale  gelmiştir” dedi. Grup olaysız dağıldı.  BDP L B NASINA  MOLOTOFKOKTEYL  İstanbul Haber Servisi  BDP İstanbul İl  Binası’na dün sabaha karşı molotofkokteyli  atıldı. Saldırıyla ilgili bir kişi gözaltına alındı.  Partililer, KCK davasının başladığı gün ger  çekleşen bu saldırıyı protesto etti.  Taksim’de bulunan BDP il binası önünde  toplanan BDP’liler, “Başbakan konuştu, ba  rış molotoflandı” pankartı açıp “Baskılar bi  zi yıldıramaz” sloganları attılar.  Saldırının bireysel bir saldırı olmadığı be  lirten BDP il eşbaşkanı Çiğdem Kılıçgün  Uçar, “Başbakan’ın partimizi terör örgütü  gibi hedef göstermesinin ardından saldırı  yaşanmıştır” dedi. Kürt sorunuyla yüzleşmek  ten korkan bir hükümetin Türkiye’nin hiçbir  sorununa çare bulamayacağını ifade eden Kı  lıçgün Uçar, “Saldırının arkasındaki faille  rin bulunmasını istiyoruz” diye konuştu.  ‘Milliyetçi duygularla yaptım’  Polis ekipleri, saldırıya karıştığı öne sü  rülen aracı saldırıdan 6 saat sonra Beyoğlu  İplikçi Fırın Sokak’ta durdurdu ve Ş.M’yi  gözaltına aldı. Sorguya alınan şüpheli, mer  keze götürülürken gazetecilerin soruları  üzerine saldırıyı “milliyetçi duygularla  gerçekleştirdiğini” söyledi.  Günler öncesinden  adliye çevresinde de  mir perde ile güvenlik  alanı oluşturan polis,  duruşmayı izlemek is  teyenleri sıkı bir ara  madan geçirdi.   
            
    
