17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 12 EK M 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET HAYIR OKTAY AKBAL Geriliklere Koşar Adım! Ben utanıyorum! Ama onlar utanmıyorlar... 21. yüzyılın neredeyse ortalarına geliyoruz. Türkiye de başörtüsü kavgası bitmiyor... Kızlarımız, kadınlarımız başlarını nasıl kapatacaklar; saçlarını, gerdanlarını nasıl saklayacaklar? Okullara, üniversitelere hangi giysilerle girip çıkacaklar? Mustafa Kemal, zamanında çözümlemişti. Kadınlara seslenmişti! Saklamayın kendinizi, açın gözlerinizi, yaşamayı sevin anlamına gelen sözlerle... Benim çocukluğum Şehzadebaşı nda geçti. Herkes bilir, oldukça muhafazak r bir yerdir. Şehzade Camisi nin avlusunda oynardık. Ramazanda camiye de giderdik yakınlarımızla. Sokaklarda çarşaflılar oldukça azalmıştı, başını sımsıkı kapatanlar da öyle. Yıllar geçtikçe çarşaf ortadan kalktı, başını örtmek de azaldıkça azaldı... Kadınlarımız özgürce yaşamayı, öğrenim görmeyi, kadınerkek eşitliğini anlamaya başladı. Evet, Atatürk ün yaşadığı yıllardaydık... Herhangi bir devlet baskısı yoktu. İsteyen başını örterdi, isteyen çarşaf giyerdi, kimse karışmazdı. Ama zamanla bu gibiler baktılar ki dünya değişmiş, yavaş yavaş uygarlaşmaya başladılar. Ne zamana kadar mı? 1949 daki CHP iktidarının son günlerine kadar. Derken Arapça ezana dönüş, imam mekteplerinin açılışı, din derslerine başlamak... Hele DP iktidarı, geriliklere kapıyı büsbütün açtı. Halkevleri ni kapatmak, Atatürk devrimlerine bambaşka bir anlam vermeye kalkışmak, çağdaş uygarlıklardan kopmak... Ama AKP iktidara gelir gelmez, geçmişi unutmak, unutturmak; Osmanlı nın kötü alışkanlıklarına dönmek, çağdaş uygarlığın gereklerine sırt çevirmek; çarşafa, başörtüsüne özgürlük vermeye kalkışmak; tüm uygar dünyanın ortadan kaldırdığı, kadını köleliğe yakıştıran bir tutumu yeniden canlandırmak hevesleri... Geldik 2010 a.. yeniden başlamaz mı başını örtersin örtmezsin kavgası!.. Bazı semtlerde başı açık olanlara kötü gözle bakmak, başını sımsıkı kapatanlara övgüler düzmek, Türk toplumunda Atatürk ün kazandırdığı çağdaş uygarlık düzenini bozmak!.. Utanıyorum, hele CHP yeni başkanı da bu başörtüsü sorununa karışmaya başlayınca... Tayyip Bey in Gelin ey CHP liler, birleşip şu başörtüsü konusunu kökünden halledelim sözlerini de duyunca... Bütün uygar dünya ilkelliklere son vermek yarışında, biz ise geriliklere yeniden kavuşmak telaşında!.. Yıl 1923... Türkiye nüfusu 11 milyon... Okumayazma bilen 1 milyon... abece den habersiz 10 milyon... Okumayazma bilmenin bile ayrıcalık olduğu bir ülkede öğretmen ne demek?.. Yanmış, yıkılmış, tükenmiş, sermayesiz, fabrikasız, mühendissiz, mimarsız, susuz, elektriksiz, yolsuz, barajsız, k ğıtsız, kitapsız, burjuvasız, proletaryasız, üniversitesiz, doktorsuz, uzmansız, bankasız bir ülkede öğretmenlik yapmanın anlamı ne olabilir?.. Cumhuriyet ilan edildiği gün, öğretmenin bilincine bir ışık düşer; öğretmen sezgisiyle kavrar ki Anadolu devriminde o artık bir neferdir. Hukuk devrimi, yazı devrimi, dil devrimi, kültür devrimi, kadın hakları devrimi, laiklik devrimi, tek sözcükle: Aydınlanma devrimi... Aydınlanma devrimi, ama nasıl?.. Burjuvasız, proletaryasız, fabrikasız Aydınlanma Devrimi olur mu?.. Avrupa da kulun bireye, tebaanın yurttaşa dönüşümü kilise şeriatına karşı savaşımla gerçekleşmişti; sanayiden yoksun tarım toplumunda şeriatçıya karşı kim Aydınlanma yı savunacaktı?.. Mustafa Kemal: Öğretmen.. diyordu. Dünyada eşi emsali görülmeyen bir devrim yaşanıyordu; eğitim seferberliğiyle Aydınlanma yı yeni kuşaklara aşılamak işlevini öğretmen üstlenmişti. Tarım toplumunun ideolojisi dinseldir; demokrasi, sanayisiz coğrafyada boy atamıyor. Yarım yüzyıllık yaşam bunu bize öğretti: İkinci Dünya Savaşı ndan sonra Türkiye, çok partili rejime geçti; ama, demokrasiye geçemedi. Çok partili rejimde sandığa ağırlığını koyan toprak ağası, aşiret reisi, derebeyi, eşraf ve mütegallibe için en büyük düşman, köy çocuklarını aydınlatmaya çalışan öğretmen değil miydi!.. Öğretmen komünistti... Zındıktı... Öğretmen ezildi, horlandı, dışlandı, süründürüldü, sürüldü, yok edildi... Nereye dek?.. 1991 de Sovyetler çökünce komünizm tehlikesi karabasanından kurtulan toplumun gözleri açıldı; gerçek tehlikenin yakın tehdidi saptandı: İrtica!.. Ve öğretmen anımsandı... İş işten geçmemiş miydi?.. Hayır... Sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulamasıyla ülke zorlu bir süreç sonunda kendisine gelebilirdi. Cumhuriyet devriminde öncü rolü oynayan öğretmene, yeniden iş düşüyordu. Ancak iş bu kez değişik... 500 bin öğretmen var... Öğretmen, sendikal örgütlenmeyle gücünü pekiştirebilirse yeniden var olacak; yeniden yaşamını düzenleyecek; kimliğini yeniden kazanacak:.. Bu güç iş başarılabilir mi?.. Başarılır; yeter ki öncü öğretmen, ülkenin ve dünyanın yeni koşullarını kavrayabilsin; öğretmen için yıldızın yeniden parladığını görebilsin... 24 Kasım 1998 tarihli yazısı K atolik Kilisesi nin başı Papa 16. Benediktus laiklikten ra hatsızdır. Bu şaşırtıcı değil dir. Çünkü kilise kesin kural lara, seçilmiş ayrıntılı değer ve normla ra, laiklik ise çoğulculuk, ötekine saygı, bireyin tam özgürlüğü gibi ilkelere da yanmaktadır. Bu nedenledir ki Papa ya göre Hıristiyanlığa ve Katolik kimliğine yönelik en kayda değer tehlike laikliktir. Papa, Katolik dünyasına gittiği yerlerde aynı iddiayı gündeme getirerek bu doğ rultuda uyarılarda bulunmaktadır. Son dış gezisi İngiltere ziyareti sırasında da din ve inanca vurgu yaparak ...laikliğin hiçe saydığı, hatta hoşgörü dahi gös termediği geleneksel değerler ve kül türel ifadelere saygının korunması... gerektiğinden bahsetmiştir. Papa, laikliğe karşı bir mücadele için de olmasını nasıl izah etmektedir? Va tikan, önce devlet ve kilise işlerinin bir birinden ayrılmasının din açısından ye ni bir özgürlük alanı yarattığını, top lumların çağdaş ve çokkültürlü olmaya çalışmalarının doğru bir yönelim oldu ğunu teslim etmekte, bilim ve din ara sındaki çatışmanın da onarılması gerek tiğini belirtmektedir. Fakat Papa, de vamla, farklı değerler sistemi ve etik yaklaşımlar karşısında, Hıristiyanla rı inançlarının özüne sahip çıkmaya çağırmaktadır. Zira Papa ya göre laik ba kış açısı insan hayatının anlamı hakkın da kargaşaya yol açabilmekte ve dini inançların kamusal alandaki rolü nü azaltmaktadır. İngiltere ziyaretinde, İngiliz halkının Tanrı yı yok etmeye çalışan Nazilere karşı savaştığını, ancak ateist akımlardan ders çıkartırken, Tan rı nın, dinin ve faziletin kenara itilmesinin toplumları cendereye soktuğunun ve körlettiğinin de hiçbir zaman unutulma ması gerektiğini dile getirmiştir. Papa 16. Benediktus, bu savını daha da ileriye gö türerek, laik bir dünyada Katolik ca miasının diğerleriyle diyalog arayışını sürdürmelerini, bununla beraber, gerek tiğinde şahadet i göze almaları gere kebileceğini dahi öğütleyebilmektedir. Katolik Kilisesi nin başı, durumu ne redeyse bir ölümkalım çatışması olarak algılamakta ve takdim etmektedir. Dün yada 1.2 milyardan fazla Katolik oldu ğuna göre, Papa nın laikliğe yönelik mesajlarının bulundukları ülkelerin siyasi ve toplumsal dinamikleri bakımından önemli anlam ve sonuçları olabileceği ni düşünmemiz gerekir. Ancak burada konumuz Vatikan değildir. Amacımız, Papa nın laiklik konusundaki duyarlılı ğının Türkiye de olup bitenler karşı sındaki anlamını irdelemektir. Her şeyden önce Papa 16. Benedik tus un iki temel yanılgı içinde olduğunu belirtelim. Biri, laikliğin Katolik Kilisesi dahil, hiçbir din veya inanca karşı bir teh like oluşturamayacağı, aksine laikliğin dinlerin ve tüm inançların gerek za man, gerek mek n itibarıyla, evrensel te minatı olduğu gerçeğidir. İkincisi, gü nümüzde sorunun laik anlayış ve bakış açısının yükselişi değil, dinlerin ideolo jilere dönüştürülmekte olması, bireyin hem özel, hem kamusal alandaki yaşa mının dini öğelere göre düzenleme iddia ve çabaların tırmanmakta olmasıdır. Ama yanılgıları bir kenara, acaba Papa Türkiye deki gelişmelere laiklik açısın dan baktığında ne gibi sonuçlar çıkar maktadır? Çünkü ülkemizde hem özel, hem kamusal planda İslami kural ve normların kapsama ve uygulama alanı nın son yıllarda giderek genişlemekte ve laiklik ilkesine meydan okumaların art makta olduğu bir gerçektir. Cumhur başkanı Sayın Abdullah Gül laiklik kavramına bakış açımızı gözden geçir me gereğinden söz etmektedir. Yeni anayasa hazırlıklarının başlamakta ol duğu şu sıralarda Türk demokrasisinin yapışık ikizi olan laiklik ilkesinin akıbeti hayati önem taşımaktadır. Laiklik ilkesinin eşitleyici, kucaklayıcı ve toparlayıcı niteliğini ortaya daha iyi çıkarmak için evrensel içeriğinin daha sempatik hale getirilmesi yararlı olacaktır. Ancak yeni anayasa, AKP nin dünya ve toplumsal yaşam anlayışına uygun bir içerikle yazıldığı takdirde, bundan en faz la laiklik ilkesi olumsuz olarak etkile necektir. Türkiye yi izleyen Batılı çevrelerin ağır bir yanlışına dayalı tutumları da ikti dardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ni AKP laikliğin içini boşaltıcı adımla rında adeta cesaretlendirmektedir. AKP ye alkış tutan Batılılar, Türkiye de laikliğe sahip çıkanları sadece eski asker bürokrasi seçkinleri olarak görmekte, ya ni laik güçleri antidemokratik, gelenek sel devlet düzeninin devamından yana olan tutucu bir etken olarak algılamak tadırlar. Diğer bir deyişle, Batılılar AKP nin laikliğe aykırı uygulamalarını da adeta bir demokratik reform olarak de ğerlendirmektedirler. Batı nın bu derin gafletinin maliyeti büyüktür. İcraatları nın Batı dünyasından da destek bulduğu inancıyla AKP iktidarı dini ölçüleri ka musal alanın her köşesine genişletme po litikasını ısrarla sürdürmektedir. Ba tı nın yanlışlığı Türkiye de laikliğin as keri, siyasi veya inanca dayalı her türlü vesayetin önündeki gerçek set olduğu, eşitliğin ve özgürlüklerin asıl kaynağını oluşturduğunu anlamamasıdır. Netice olarak, Batı nın aymazlığı, Papa nınki gi bi laiklik karşıtı tutumlar, Batı daki la ik güçlerin sessizliği Türkiye yi bu açı dan olumsuz etkilemektedir. 12 Eylül referandum sonucu AKP için bir güven tazelemesi olmuştur. 2011 genel seçimlerini de beklenildiği gi bi kazandığı takdirde, AKP önce yeni anayasayı istediği gibi yapacak, muhte melen başkanlık sistemine geçişi sağla yarak, bilinen politikalarını denetimsiz sürdürebilecek ve netice olarak Türk de mokrasisi çok farklı bir evreye girecek tir. Bu yeni evrede, laik temeli giderek zayıflayan, İslam dininin kapsama ala nının sürekli genişlediği bir Türkiye ye bakmakta olduğumuzu bilmeliyiz. An cak yine bilmeliyiz ki bireyler arasında inanç, düşünce ve değerler açısından ger çek eşitliği sağlayan, bizler ötekiler ayı rımını ortadan kaldıran laik zemindir. O olmadıkça hukukun üstünlüğüne ve erk ler ayrımına dayalı demokrasinin yaşa ması da mümkün değildir. Papa, şik yetçi olduğu laikliğin değerini anlamak isti yorsa gelip Türkiye deki gelişmeleri iz lemesinde yarar vardır. Papa ya Türkiye Dersleri... Faruk LOĞOĞLU Emekli Büyükelçi 12 Eylül referandum sonucu AKP için bir güven tazelemesi olmuştur. 2011 genel seçimlerini de beklenildiği gibi kazandığı takdirde, AKP önce yeni anayasayı istediği gibi yapacak, muhtemelen başkanlık sistemine geçişi sağlayarak, bilinen politikalarını denetimsiz sürdürebilecek ve netice olarak Türk demokrasisi çok farklı bir evreye girecektir. PENCERE Yeniden Öğretmen...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle