18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 009 yõlõnda Ergenekon davasõnõn dalgalarõ sürdü. Mayõs 2009’da 12. dalga gerçekleştirildi ve Baş- kent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Cumhuriyet ga- zetesi yazarõ Prof. Dr. Erol Manisa- lı, eski Uludağ Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, eski Malatya-İnönü Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, eski 19 Mayõs Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay tutuklandõlar. Çağdaş Yaşamõ Destekleme Derneği Genel Başkanõ Prof. Dr. Türkan Saylan’õn ve Yargõtay Onursal Başsavcõsõ Sabih Kanadoğlu’nun evi arandõ. Bu gözaltõna almalar, tüm toplum- da bir titreme yarattõ. Ne oluyoruz so- rusu daha yüksek perdeden sorulma- ya başlandõ. AKP’yi destekleyen yandaş med- yanõn yazarlarõ bile bu durumu sor- gulamaya başladõlar. Hele, Çağdaş Ya- şamõ Destekleme Derneği Genel Mer- kezi’nin basõlarak, derneğin verdiği burslarla ilgili bilgisayarlara el ko- nulmasõ bardağõ taşõran bir damla haline geldi. Türkiye’deki 57 baro başkanõ ve önde gelen ceza hukuku hocalarõ bir ilan vererek temel hak ve özgür- lüklerin güvencesi olan hukuk dev- letinin korunmasõ yönünde destek verdiler ve Ergenekon uygulama- larõnõ eleştirdiler. Ergenekon davasõ ile ilgili olarak yapõlan özel dinlemeler ve ortam din- lemeleri ciddi olarak ele alõndõ ve eleş- tirildi: Gazeteci, Mustafa Balbay ve Tun- cay Özkan, eski Belediye Başkanõ Dr. Gürbüz Çapan, İşçi Partisi Genel Başkanõ Doğu Perinçek, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Prof. Dr. Emin Gürses ve daha birçoklarõ hâlâ tutuklu olarak Silivri Cezaevi’nde yatmakta- dõrlar. Bu arada, eski Genelkurmay Baş- kanõ Hilmi Özkök alõşõlmõşõn dõşõn- da konuyla ilgili olarak İzmir’e özel olarak giden savcõlar tarafõndan sor- gulandõ. Ayrõca üç eski kuvvet ko- mutanõ Aytaç Yalman, Özden Ör- nek ve İbrahim Fırtına’nõn sorgularõ Beşiktaş Adliyesi’nde yapõldõ. Davada savunmasõnõ yapan Bal- bay’õn söylemi bir slogan olarak tut- tu ve belki de yõllar boyunca Ergene- kon’la birlikte anõmsanacaktõr: “Ben gazeteciyim, buradayım, darbeyi yapacak olanlar nerede?” AKP - Basın İlişkileri 2002 yõlõndan bu yana yedi yõlõ aş- kõn süredir iktidarda olan AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’õn basõna karşõ tu- tumu artõk iyice biliniyor. Karikatüristlere, kendisini eleştiren basõn mensuplarõna karşõ dava açan Başbakan Erdoğan’õn Doğan Gru- bu’na karşõ tutumu tarihe not düşüle- cek niteliktedir. Başbakan Erdoğan, en sert tepkiyi Doğan Grubu’na karşõ verdi, önce açõkça bu grubun gazetelerinin satõn alõnmamasõnõ istedi. Daha sonra Doğan Grubu’na oran- tõsõz vergi cezalarõ kesildi. Doğan’a uygulanan 5 milyarlõk (4-5 milyar dolar olarak kabul edi- liyor) vergi cezasõ bütün dünyada konuşuluyor. AB Raporu: Ekim 2009’da AB ilerleme rapo- runda Doğan Grubu’na verilen ceza- nõn orantõsõz olduğu belirtildi ve şöy- le denildi: “Orantısız vergi cezası, grubun ekonomik olarak yaşamını zorlaştırmıştır ve bu basın özgür- lüğü ilkelerini olumsuz yönde etki- lemiştir.” Dünyanõn önde gelen gazeteleri bu vergi cezasõ üzerinde ciddi yazõ- lar yazdõlar. Newsweek, bu ağõr ver- gilerin ve davalarõn daha derin so- nuçlarla AKP için geri tepebileceği yorumunu yaptõ. Aralõk ayõ başõnda, Dünya Gazetecileri ve Gazete Ya- yõncõlarõ Birliği’nin (WAN) Hindis- tan’õn Haydarabad kentinde yapõlan 62. Büyük Kongresi’nde “Doğan Grubu”na verilen vergi cezasõ ele alõ- nõp, tartõşõldõ. Dünyanõn dört bir ya- nõndan bu kongreye gelen gazeteci- ler yayõmladõklarõ bildiride “AKP iktidarının vergi dosyasının kasıt- lı olduğuna ve Doğan Grubu’nu susturmayı amaçladığına inanıyo- ruz” ifadelerini kullandõ. WAN, dünyada basõn özgürlüğünün kõsõtlandõğõ ülkeler olan Çin, Rusya, Küba ve Pakistan’õn yanõnda Türki- ye’yi de kõsõtlõ listesine aldõ. AKP-Yargı organı ilişkileri AKP’nin öteden beri yüksek yargõ organlarõna karşõ olumsuz tavõr ser- gilediği bilinmektedir. Adeta yüksek yargõ organlarõ ile siyasal iktidar ara- sõnda bir kavga sürüyor. Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 2009 yõlõ toplantõlarõnõn sancõlõ geçtiği, Adalet Bakanõ ve bakanlõk müsteşa- rõnõn kurulun asli üyeleriyle özellik- le yargõç atamalarõ konusunda ters düştükleri gazetelere geçmiş bulunu- yor. Hatta, AKP’nin HSYK’nin ya- põsõnõ değiştirmek için yasa tasarõsõ ha- zõrladõğõ da bilinmektedir. 12 Kasõm’da, gündeme büyük bir bomba düştü. Yargõtay santralõnõn ve aralarõnda İstanbul Cumhuriyet Başsavcõsõ Aykut Cengiz Engin, Sincan Ağõr Ceza Mahkemesi Başkanõ Osman Kaçmaz’õn da bulunduğu 54 yargõcõn telefonlarõnõn “dinlendi- ği” ortaya çõktõ. Telefon dinlemeleri konusunda HSYK Başkanvekili Kadri Özbek çok sert bir açõklama yaparak bu noktada “Yargı savunma konu- mundadır” dedi (13 Kasõm 2009). Bu durum tüm basõnda ciddi bir bi- çimde de alõndõ, birçok tarafsõz ya- zar aşağõda özetlenecek biçimde ya- zõlar yazdõlar. “Türkiye’de hiçbir iktidar döne- minde telefon dinlemede ölçü bu ka- dar kaçmamıştır. Türkiye artık bir korku imparatorluğuna dön- müştür. Hiç kimse güven duygusu içinde değildir.” Kimi yazarlar da özellikle yargõnõn önemli noktalarõndaki yargõçlarõn din- lenmesine “dinleme işi çığırından çıktı” biçiminde yorum getirdiler. New York Times gazetesi de “Ga- zeteciler korkudan cep telefonları- nı kapatıyor” diye yazdõ. Bu nokta- da barolar tekrar harekete geçtiler, yar- gõç dinlemelerini kõnadõlar. Bu arada Sincan Ağõr Ceza Mahkemesi Başkanõ Osman Kaçmaz hakkõnda görevi kö- tüye kullanma ve soruşturmanõn giz- liliğini ihlal iddialarõyla iddianame dü- zenlendi. Erzincan’daki olayda çok il- ginçtir şöyleki: Erzincan Cumhu- riyet Başsavcõsõ İlhan Cihaner İsmailağa ve Gülen cemaatleriyle ilgili olarak iki soruşturma yürü- tüyordu. Soruşturma aslõnda 2007 yõlõnda başlamõştõ. İsmailağa ce- maatine ilişkin soruşturma sõra- sõnda şüpheliler gözaltõnda iken, Ankara’dan Adalet Bakanlõğõ Ce- za İşleri Genel Müdür Yardõmcõsõ Çetin Şen ile o günkü Adalet Ba- kanõ Cemil Çiçek, Erzincan Sav- cõsõnõ telefonla arayarak, “Genel se- çimler öncesi kendilerinin çok zorda kalacaklarını söyleyerek gözaltındaki şüphelilerin salıve- rilmelerini” istiyor. Erzincan Baş- savcõsõ bu önerilere katõlmõyor. Yasal uygulamayõ sürdürüyor. Bu soruşturma sürerken İsmailağa ce- maatine ait mekânlarda silah bu- lunduğuna dair gelen bir ihbar mektubu üzerine, Erzurum’daki özel yetkili mahkemenin Başsavcõsõ Osman Şanal, işin içine silah gir- diği için İsmailağa cemaati soruş- turma dosyasõnõn Erzurum’a gön- derilmesini istiyor. Dosya gönderilmeden önce “müj- deli haber” telefon kayõtlarõna ge- çiyor. “Müjde arkadaşlar Erzu- rum’daki özel yetkili mahkemede yargılanacağız.” Bu arada bu cemaat soruşturmasõnõ ilk başlatan Erzincan Başsavcõsõ Ci- haner hakkõnda 26 yõla kadar hapis cezasõ ve meslekten ihraç istemiyle hakkõnda dava açõldõ. Görüldüğü gibi yargõnõn kendi içinde de ciddi bir savaş gözleniyor. Hiçbir mahkeme, hiçbir yargõç, hiçbir savcõ yaptõğõ konuşmalar ne- deniyle suçlanmamalõdõr. Yargõçlar da “onlar bizden” ya da “onlar bi- ze karşı” diye ayrõmlara tabi tutu- lursa hukukun temelleri sarsõlõr. CMYB C M Y B 6 OCAK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Kod Adı 4C Olan Kafes Planı Gözaltõlar toplumda bir titreme yarattõ. Ne oluyoruz sorusu daha yüksek perdeden çõkmaya başladõ Ergenekon davasõ konu- sunda, önemli bir ge- lişme Jenkins raporudur. Kõsaca özetleyelim: Gareth Jenkins bir İn- giliz gazetecisi, İstan- bul’da yaşõyor ve dünya gazetelerine yazõlar gön- deriyor. Türkiye ve Orta- doğu konularõnda pek çok yazõ yazdõ ve kitap yayõn- ladõ. Jenkins, Ergenekon davasõnõn 5 bin 800 sayfa tutan üç iddianamesini okudu ve inceledi. Sonun- da, Ergenekon davasõ hak- kõnda 85 sayfalõk bir rapor hazõrladõ, Jenkins görüşlerini şöy- le özetliyor: “Adaletin temeli kanıt- tır. İddianameye bakı- yorsunuz. Ergenekon di- ye bir örgütün varlığına dair tek bir kanıt yok.” “İddianameye göre Ergenekon PKK’yi kontrol ediyor. Bu ka- dar mantıksızlık olmaz. Bakın, Gladio hiçbir za- man tek bir teşkilat ol- madı. Bunun içinde bir sürü çete vardı. O za- man baştan yanlış bir model ortaya konuyor. Ergenekon; Hizbullah’ı; İBDA-C’yi, PKK’yi kontrol ediyor. Arkasın- dan Ergenekon 33 aske- ri öldürüyor. Yani her şey tek bir merkezden yönetiliyor buna göre. Nasıl iş bu?” Jenkins Raporu 2009 yõlõnda siyasal par- tiler açõsõndan gelişme- ler aşağõda özet olarak ve- rilmiştir. ? MHP genel kongresi- ni yaptõ ve Devlet Bahçe- li yeniden genel başkan seçildi. ? 1 Aralõk 2009’da ANAP ve DYP partileri yaptõklarõ genel kongre- lerle Demokrat Parti (DP) adõ altõnda birleştiler. Ge- nel başkanlõğa Türki- ye’nin deneyimli politika- cõsõ eski TBMM Başkanõ Hüsamettin Cindoruk getirildi. ? Türkiye Partisi, eski Başbakan yardõmcõsõ Ab- düllatif Şener’in başkan- lõğõnda çalõşmalarõnõ yürü- tüyor. ? Şişli Belediye Başkanõ Mustafa Sarıgül, yeni bir parti kurulmasõ yönünde çalõşmalarõnõ sürdürüyor. ? DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafõndan ka- patõlmasõndan sonra BDP Meclis’te grup oluşturma çalõşmalarõna başladõ. 2009’da yapõlan kamuo- yu anketlerinde genel ola- rak AKP’nin oy kaybetti- ği, oy oranlarõnõn yüzde 35’lere hatta yüzde 33’lere kadar düştüğü, CHP ve MHP’nin oy oranlarõnõn göreceli olarak yükseldiği belirtiliyor. Yeni siyasi oluşumlar AKP ve TSK ilişkilerinde gelinen nokta 2009 yõlõnda, iktidar-TSK ilişkileri bugüne kadar görülmediği dere- cede gergin bir düzeyde seyretti. Bu ilişkileri etkileyen ilk önemli olay “belge krizi” olarak da adlandõrõlabilir. Olayõn gelişmesi şöyledir: Taraf gazetesi, “irtica eylem pla- nı” ya da “AKP ve Gülen Hareke- tini Bitirme Planı” adõ verilen bir bel- ge yayõmladõ (Nisan 2009). Belge haberinde şunlar yer alõ- yordu. ? Belge Genelkurmay Başkanlõ- ğõ’nda hazõrlanmõş ve Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek tarafõndan im- zalanmõştõr. ? Belge Ergenekon soruşturmasõ kapsamõnda tutuklu olan Av. Serdar Öztürk’ün yazõhanesinde bulun- muştur. Belge bir anda büyük yankõ yarat- tõ. Ancak daha sonra belgenin bir fo- tokopi olduğu ve altõndaki imzanõn õs- lak olmadõğõ ortaya çõktõ. Genelkurmay Başkanõ bu belgeyi sahiplenmediği gibi, bunun kurumsal bir çalõşma olduğunu da reddetti. Haziran ayõnda yaptõğõ basõn toplan- tõsõnda Genelkurmay Başkanõ Baş- buğ, “TSK’den elinizi çekin”, “TSK hukuk dışı ve maksatlı olarak yıp- ratılıyor” dedi ve bu belgenin “im- zasız bir kâğıt parçası” olduğunu be- lirtti. Belge imzalõ mõ değil mi? Albay Çi- çek mi yazdõ, kim yazdõ? Bu gibi so- rularla bütün yaz boyunca kamuoyu işgal edildi. Sonbaharda Albay Çiçek iki kez Beşiktaş Adliyesi tarafõndan tutuklandõ ve daha sonra serbest bõrakõldõ. Ama hâlâ belgenin gerçek mi, yoksa biri- leri tarafõndan özel amaçlarla mõ ya- zõldõğõ bilinemiyor. Konu bu kez Deniz Kuvvetleri’ne sõçrõyor. Deniz Kuvvetleri’nde teğ- menler tutuklanõyor, bu arada Silah- lõ Kuvvetler’de bir dizi intiharlar olu- yordu. Bu gelişmeler olurken Başbakan Yardõmcõsõ Bülent Arınç’õn evinin önünde iki subay bir ihbar üzerine yakalandõ. Subaylarõn Arõnç’a suikast yapa- caklarõ konusunda bir suçlama ile- riye sürüldü. Bu arada cumartesi ve pazar günleri (26-27 Aralõk) Anka- ra 11. Ağõr Ceza Mahkemesi nöbetçi hâkimi tarafõndan Genelkurmay Başkanlõğõ Özel Kuvvetler bölü- münde arama yapõlmasõ kararlaştõ- rõldõ ve arama sürüyor. Konu üzerindeki kalõn sis perdesi henüz kalkmõş değil. İlk kez Genel- kurmay Başkanlõğõ’nõn en hassas bir bölümü siviller tarafõndan aranmak- tadõr. Bu konu 2010 yõlõnda önemli si- yasi gelişmelere yataklõk edecek gi- bi görünmektedir. Sonuç 2009 yõlõ Türk siyasal yaşamõnda “çalkantılı yıl” olarak siyasal tarihe geçecektir. 2009’da gerek Ergenekon konu- sunda, gerek belge konusunda, ge- rekse diğer olaylarda izlenen yol “şok etkiler” yaratarak gündemi iş- gal etme yöntemidir. Özellikle, Genelkurmay Başkan- lõğõ en gizli birimi, hatta kalbi sayõ- lan özel kuvvetler karargâhõnda ara- ma yapõlmasõ gerilimi en üst noktaya taşõdõ. Aralõk ayõnõn son günlerinde orta- lõk tam anlamõyla toz duman görü- nümü aldõ, bu karmaşa sürüyor. Kim- se olup bitenleri tam anlamõyla özüm- semiş değildir. Kamuoyu büyük bir bilgi eksikliği ve yanlõş yönlendirme (dezenformasyon) içerisindeydi. 2009 yõlõ Türk siyasal tarihine ge- rilimli, kurumlar arasõ çatõşmalarõn sertleştiği, sancõlõ bir yõl olarak ge- çecektir. Türkiye’de kurumlar arasõ çatõşma var deniliyor. Bu doğru bir yargõ de- ğildir. Aslõnda kurumlarõ ele geçirmek isteyen siyasi iktidara karşõ kurumla- rõn direnmesi söz konusudur. Bu gerilimin 2010’da da süreceği açõktõr. BİTTİ Almanya’da Eyalet Asliye Mahkemesi tarafõndan görülen ve mahkeme başkanõna göre, Almanya’da bugüne kadar görülmekte olan en geniş dolandõrõcõlõk ve yolsuzluk davasõ olarak nitelenen dava dosyasõ Şubat 2009’da Ankara’ya resmen geldi. Almanya’daki Deniz Feneri davasõ Eylül 2008’de bitti ve bu derneğin üç yöneticisi cezaevine gönderildi. Soruşturmayõ yöneten savcõnõn “asıl failler Türkiye’de” demesinden tam 13 ay sonra bu kurum ile ilgili olarak Türkiye’de ilk operasyon yapõldõ. Soruşturmayõ yöneten Ankara savcõsõnõn kararõyla Ankara’dan İstanbul’a gelen 6 kişilik polis ekibi Kanal7 televizyonunda araştõrma yaptõ. Türk kamuoyu somut kanõtlarõ olan Deniz Feneri davasõnõn sonuçlarõnõ merakla beklemektedir. D E N İ Z F E N E R İ D A V A S I Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] Başbakan dün partisinin yeni yıldaki ilk grup toplantısında konuşurken İstanbul Belediyesi’nin özelleştirerek taşeron sistemine geçirmek istediği itfaiye işçileri de, seslerini duyurmak amacıyla Saraçhane Parkı’ndaki direnişlerini sürdürüyorlardı. Yangın söndürme işçileri, taşeron düzeninin sendikasızlaştırma demek olduğunu, sadece hemşerilerine değil; Büyükşehir Belediye Başkanı’na ve hemen her konuşmasında Türkiye’nin bir sosyal hukuk devleti olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan’a da anlatmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de bugün Ankara’da olacak ve TBMM’ye ulaşmaya çalışacaklar. Onların ve TEKEL işçilerinin, 2010’a giren dünyamızda, emeği vahşi kapitalizmin iki dudağı arasından çıkacak bir düzenin eline bırakmaya kararlı olduğunu her fırsatta gösteren bir iktidar karşısında başlattıkları bu -şimdilik- küçük ama yakın gelecekte ülkeyi genel grev olarak kaplaması beklenilen eylemlerinde her sağduyu sahibi yurttaşın desteklemesini istemeliyiz. Çünkü, dünkü AKP Meclis Grubu toplantısında konuşan Erdoğan’ı izleyenler, sosyal hukuk devletinin gereklerinden ne kadar uzak olduğuna bir kez daha tanık oldular. TEKEL’i özelleştiren ve bu nedenle ilk icraata likör fabrikalarından başlayan AKP iktidarı, bu fabrikalarda çalışan 10 bin işçiye önce tütün depolarında görev vermiş. Sonra da sigara üretimini de yabancı firmalara devrettiği için, artık sarı tütünün depolanmadığını gerekçe göstererek bu 10 bin aile babasına 4-C uygulamasına evet demelerini önermiş. Dün partisinin milletvekillerine, bu önerisine başkaldıran işçileri anlayamadığını söylemeye çalışıyordu. ‘Malın kadar zekâtın olsun’ Erdoğan’a göre, tütün emekçileri hükümetin iyi niyet ve samimiyetinden habersizdiler. Çünkü, kendilerine ihbar ve hatta kıdem tazminatlarını da alarak, bu parayı başka bir yerde değerlendirebilecekleri söylenmişti. O arada 4C kapsamına da sanki bir atıfetmiş gibi girecekleri bildirilmişti. Rahmetli babam, bu tür altı boş vaatlerde bulunanlar için malları kadar zekâtları olsun derken, bir gün o çok sevdiği ülkesinin başına Erdoğan tipinde bir emek düşmanının geleceğini düşünemezdi. Kürsüdeki Başbakan, tütün işçilerinin “4C kapsamında çalışmak değil; bizi aynı koşullarla başka bir yerde çalıştırın” demelerini bile anlamak istemiyordu. O durumunu da “Herkes devletin kapısına bir kere kendisini atsın. Ondan sonra, hep orada kalsın. Böyle şey olmaz” diyebilecek kadar sosyal devlet ilkelerine yabancı olduğunu ilan etmekten çekinmeyen bir görüşün sözcüsüydü. Başbakan’ın cankurtarma simidi 4C nedir? Özelleştirmeleri teşvik etmek için bu iktidarın 2007 yılında 657 sayılı Devlet Personel Yasası’na eklediği 4C maddesi, geçici personel olarak çalıştıranların durumunu düzenlemeyi amaçlıyor. Özetle söyleyeyim. Kendisini, onca zorluğu aşarak bir kamu işyerinde çalışmaya başlayan kişiye, artık burada çalışmayacaksın. Ama istersen seninle bir yıl için sözleşme yapalım. O süre içinde 10 ay belirli bir ücret alacaksın. Sendikal haklarından da vazgeçmeyi kabul edeceksin deniliyor. Tarım İşçileri Sendikası, 4C’nin anayasanın 10, 13, 18, 51, 53, 55 ve 90’ıncı maddelerine aykırı olduğu savı ile Ankara İş Mahkemesi’ne başvurmuştu. Başvuru, herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu, angaryanın yasaklandığı, çalışanların grev ve toplusözleşme haklarını kullanabilecekleri gibi anayasal kurallar anımsatılıyordu. Sendikanın başvurunun sonucunu hâlâ alamadığı anlaşılıyor. Ama, iktidara emekçi seçmenlerin yoğun destekleri ile gelen bu hükümetin, o desteği hâlâ çantasında sanan Başbakan Erdoğan, TEKEL işçilerinin geçen yılın son haftalarında başlattıkları direnişleri sırasında niçin AKP Genel Merkezi’nin önünü seçmek istediklerini anlayamadığını da söylüyor. “İşçiler niçin bizim parti teşkilatımızın kapısına geliyorlar? Bu, parti teşkilatının değil, hükümetin kararıdır” diyor. Başbakan, Türk işçi hareketinin 50’li yıllarda ve öncelikle TEKEL işçilerinin sendikalaşması ile örgütlendiğini elbette bilmiyor. Bilseydi, Süreyya Birol’ların, Ali Rıza Arı’ların, Seyfi Demirsoy’ların, Halil Tunç’ların yaktığı kıvılcımların kısa sürede Türk-İş denilen ilk konfederasyonu nasıl oluşturduğunu da öğrenirdi. O emekçilerin bugün torun yaşında olan kuşakları, iktidarın altını parti örgütünün altını oyarak başaracaklarını iyi bildiklerini anlatmak istemiş olmalılar Başbakan’a. Dünkü yazõmõzda 2009’da dõş politakadaki gelişmeleri ve Güneydoğu açõlõmõnõ ele almõştõk. Bugün iç politikadaki gelişmelerin ana noktalarõnõ vurgulayacağõz. Korku her tarafõ sardõ Ataşehir’de ikinci Ataevi İstanbul Haber Servisi - Ataşehir Belediyesi Yeniçamlõca Ataevi’nden sonra Âşõk Veysel Ataevi’ni de hizmete açacak. Ataşehir Belediye Başkanlõğõ Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün “Ataevleri” projesi kapsamõnda kuruluş çalõşmalarõ tamamlanan Aşõk Veysel Ataevi, ilköğretim öğrencilerine ücretsiz internet, etüt merkezi, kütüphane gibi çeşitli hizmetler sunacak. Ataevinin açõlõşõ bugün saat 13.30’da Ataşehir Belediye Başkanõ Battal İlgezdi tarafõndan yapõlacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle