18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yüksek Sesle Düşünmek Yargıç Kadir Kayan, yargının yeşil ışık yakmasıyla Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığı’ndaki incelemelerini sürdürüyor. Sayın yargıcın araştırma/inceleme sonuçlarını büyük olasılıkla “devlet sırrı” kapsamına sokulacağı için biz sokaktaki yurttaşlar öğrenemeyeceğiz. Bu doğal, çünkü başka ülkelerde de “devlet sırrı” bağlamında bir saydamlık söz konusu olmuyor. Öyleyse bu konu bizi neden böylesine yakından ilgilendiriyor? İlkin bir saptama yapalım; günümüz dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de askeri darbelerin nesnel koşulları mevcut değil. Dolayısıyla “askeri darbe” söylemi bir “siyasal tehdit” olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor, bu açıdan bakıldığında Ergenekon davası adı verilen süreç de büyük ölçüde “şişirilmiş bir balon” ya da “hukuk skandalı” gibi tanımlamaları hak ediyor. Süreç uzadıkça aylardır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan arkadaşımız Mustafa Balbay, Prof. Mehmet Haberal, Doğu Perinçek gibi gazetecilerin, aydınların, parti liderlerinin suçsuzluğuna inananların sayısı da giderek artıyor. “Ergenekon” üst başlığı altında çok sayıda dava yürüyor. Bu davalarda yargılanan sanıkların tümü için “sütten çıkmış ak kaşık” diyebilir miyiz? Bu sanıklardan bir bölümünün geçmişte ne tür karanlık işler çevirdikleri yıllardır yazılıp çiziliyor, dolayısıyla da bunların işledikleri suçlardan yargılanarak hak ettikleri cezalara çarptırılmaları toplumun ortak beklentisi. Ne var ki bunlarla salt düşündükleri, konuştukları, yazdıkları için suçlu gösterilmek istenen insanların aynı kefeye konularak yargı önüne çıkarılmaları hukuku zedeliyor, inandırıcılığını yitirmesine neden oluyor. Bir süredir ise “irticai eylem planı belgesi”, “AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast girişimi”, “Yargıç Kadir Kayan’ın askeri araçlarla izlenmesi” gibi senaryolaştırılmış dehşet oyunlarıyla haşır neşir oluyoruz. Bu savları aklı başında kimse ciddiye almasa da olaylar toplumun bir kesiminde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı bir “saldırı” olarak değerlendiriliyor. Ben bu değerlendirmelere katılmıyorum, çünkü hükümet ile TSK arasında orduyu “antidemokratik eğilimli unsurlardan arındırma” konusunda bir uzlaşmaya varıldığını, bu senaryoların da bu arındırma işine meşruiyet kazandırma/yol açma nedeniyle sahnelendiğini düşünüyorum. Eğer TSK içinde bu eğilimde unsurlar varsa bile sayıları hükümete yakın medyanın varsaydığı ölçüde fazla olmamalı, çünkü TSK kendi rutin işleyişiyle bu unsurları bünyesinden çıkartıyor. Kalan unsurlar ise geçmişte görevleri olmadığı halde toplum mühendisliğine soyunan yüksek rütbeli birtakım subayların günümüze uzantılarıdır. Söz konusu yüksek rütbeli subayların bir bölümü TSK’ye 12 Eylül Darbesi döneminde katılmışlar ve ülkemiz demokrasisinin canına okuyan darbeciler tarafından eğitildikleri de bir gerçektir ve bir askerin üstleri tarafından nasıl eğitilmişse astlarını da öyle eğiteceği gözden uzak tutulmamalıdır. Her TSK mensubunun tüm yurttaşlar gibi ülke sorunları üzerinde düşünmeye, düşündüklerini de özgürce açıklamaya hakkı olmalı, fakat bu hak sorunları silah zoruyla çözmeyi denemek olarak anlaşılmamalıdır. Geçmişte kendisinde bu hakkı gören askerleri tanıdık ve kendilerine verilen ülkeyi ve toplumu dış düşmanlara karşı savunma/koruma görevini “iç düşmanlar” yaratmak, güçlerini “iç düşmanlar” üzerinde yoğunlaştırmak olarak anlayıp uyguladıklarını gördük. 12 Eylül döneminde 634 bin kişi gözaltına alındı. Binlercesi işkenceden geçti, tutuklandı. Aileleriyle birlikte yaklaşık 2.500.000 insanımız mağdur oldu. Bu zihniyette olan, kendi halkını “düşman” gören darbecilerin gözlerinin yaşına bakılmadan yargılanmaları, cezalandırılmaları gerekmez miydi? Olmadı, yapılmadı. Neden? Düşünelim, derim. Yeni yõla nasõl bir “siyasal sü- reç”le girdiğimizin en kõsa ta- nõmõnõ sevgili Aydın Boysan yaptõ: “Beni en büyük üzüntü- ye sokan demokrasinin dolan- dırıcılığa dönüşmüş olması” (Cumhuriyet Dergi - 20 Aralõk). Şaşõrdõğõmõz, kaygõlandõğõmõz her olayda yõllarõn birikimine dayanan bu gözlemin derinliği- ni görebiliriz… Özellikle “çevre” konusunda ise dolandõrõcõlõk bir yana, en acõ- masõz doğa katliamlarõna da ay- nõ “demokrasi” söylemleriyle karar verilmiyor mu? Örneğin 2009’un en gözde sözleri ara- sõndaki şu “ortak akıl” terane- si... Ağaca, çiçeğe, suya, topra- ğa en “akıl dışı saldırı”larõ ya- panlar; suçlarõnõ “demokra- tik”leştirmek için “ortak akıl- la karar veriyoruz” demeye başladõlar. Tõpkõ Köyceğiz ve yö- resini “antik cennet”e dönüş- türen ünlü “Yuvarlakçay”daki acõmasõz “ağaç soykırımı” gi- bi... Tõpkõ, Abant yakõnlarõn- daki “Samandere Şelalesi”nde süren “orman katliamı” gibi... Her ikisinde de doğaya saldõ- rõnõn nedeni, -yöre sakinlerinin itirazlarõna rağmen- “demokra- tik açılım” sürecinde karar ve- rilen Hidro Elektrik Santralı (HES) projeleri... Üstelik onay- lõ “ÇED Raporları”nda da yi- ne şu “ortak akıl”la varõlan “uygun” görüş var! Sandras’da Vahşet Güney Ege’nin çağlar boyun- ca bereket kaynaklarõndan Yu- varlakçay, yazõn bile zirvesinde karlarõn erimediği ünlü Sandras Dağı’ndan doğuyor… Eşsiz or- man ve çevre zenginliğinin “can suyu” olarak çok sayõda köyün ekim alanlarõnõ da suladõktan sonra Köyceğiz Gölü’ne kavu- şuyor. Çayõn bu “yaşamsal”lõ- ğõna rağmen insafsõzca HES’e teslim edilmesine ise sadece Köyceğizlilerin değil, kimsenin aklõ almõyor… Doğaya “acımasız”lõk öylesi dorukta ki, köylülerin ve bölge halkõnõn direnişini etkisiz kõlmak için, proje alanõndaki çoğu anõt- sal nitelikli en az 400 yaşõndaki çõnarlar dahil binlerce ağaç yõl- başõndan önce kesilmeye baş- landõ... Koruma Kurulu’na in- celeme fõrsatõ bile tanõnmadan yasadõşõ gerçekleşen katliama karşõ, aralarõnda bölgedeki be- lediye başkanlarõnõn, Muğla Üni- versitesi’nin ve çok sayõda STK’nin de bulunduğu “direniş platformu” günlerdir eylem üs- tüne eylem düzenliyor. Yeni yõla çevre düşmanlõğõnõ kõnama etkinlikleriyle giren plat- formdan Köyceğiz Belediye Baş- kanõ Salih Erbay diyor ki; “Asıl amaç Sandras Dağları’nın su- yuna el koymak olmalı; çünkü buradan üretilecek elektriğin daha fazlası bir başka yoldan da sağlanabilir. HES proje- siyle, neredeyse olduğu gibi şişelenebilecek kalitedeki San- dras suyunu ele geçirmeye ça- lışıyorlar.” (Cumhuriyet Ege - 25 Aralõk) 2009’dan 2010’a devredilen eğer ger- çekten “demokrasi” ise kendini “insan” kabul eden herkesin tepki gösterdiği; aklõ başõnda herkesin “vic- dansızlık” dediği bu akõl almaz katliam du- rur… Eğer Aydõn Boy- san’õn tanõmõ bir kez daha hak- lõ çõkarsa, Yuvarlakçay’õ katle- denler için, biz yine de “edep” sõnõrõnõ aşmadan bir sõfat bula- biliriz; ama tarih ne yazar bilin- mez... ‘Ağlayan Kaya’ ağlıyor Abant Gölü’ne 7-8 km. uzak- lõktaki Samandere Şelalesi’nin bulunduğu dünya güzeli yeşil va- dimiz de yeni yõlõ “gözden ırak” bir ağaç katliamõyla karşõladõ. Yi- ne “HES” için gerçekleştirilen doğa düşmanõ uygulamada, va- di ve yamaçlardaki ağaç kesimi sürüyor... Vahşeti fark eden yöre sakini Cumhuriyet okuru, büyük bölü- mü heyelan bölgesi olan vadideki olasõ toprak kaymalarõnõ önleyen ağaçlarõn yok edilmesinin fa- cialara da davetiye çõkarttõğõnõ bildirdi. Nerede biteceği belli ol- mayan bu katliama karşõ köylü- ler ve çevrede yaşayanlar çare- sizlik içindeler... Okurumuz di- yor ki: “Ağlayan Kaya - Derdin köyü arasındaki 6 km’lik do- ğa harikası ağaçlı yol da artık tarih olacak.” Herkesin yeni yõlõnõ bir kez da- ha kutluyorum; Köyceğiz ve Abant katilleri ile onlara izin ve- renler, göz yumanlar ve tepkisiz kalanlar hariç... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Köyceğiz’den Abant’a... ‘Yõlbaşõ’ Katliamlarõ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY 6 OCAK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Domuz gribi aşıları elde kaldı. Domuzları da aşılasınlar! Nimet Selahattin Karababa: “Murat Belge ‘Darbe yapılacak olursa bizim gibiler sağ kalmaz’ demiş. Bunun gibilere ya ‘fasulye gibi kendini nimetten sayıyor’ ya da ‘bokum diye tezeğe karışıyor’ derler!” Ordu Levent Kırılmaz: “AKP, Ordu ilinin adının değişmesi için Meclis’e önerge vermeli!” Dolmabahçe Gülfatma Carlık: “Kozmik odaya yerleşen hâkim Kadir Kayan, Recep’le Yaşar’ın Dolmabahçe’deki ‘devlet sırrı’na da bir el atsa ya!” YağmurDeniz Kuzeyde Türkiye, güneyde Mısır! ÇANKAYA’DAKİ AKP’li Sayın Abdullah yasama, yürütme ve yargı organlarının başındaki AKP’lilerle (birkaç yüksek yargıç henüz AKP’li değil) yaptığı “zirve” toplantısından bir gün önce tecrübeli dönek gazeteciler Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ı köşküne davet ederek televizyonda koyu bir “muhabbet”e daldı! Programı seyreden Rana Pamir anlatıyor: “Sayın Abdullah, Türkiye’nin ne kadar önemli bir ülke olduğunu söylemek için ‘Değerli dostum Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek geçenlerde Türkiye’ye ziyarete geldiğinde masanın üstüne dünya haritasını açtım. Bir baktık ki kuzeyde Türkiye, güneyde Mısır’ dedi.” Çankaya’daki AKP’linin basın düzeltmeni Hacı Sever’e sorarsak şöyle demek istemiştir: “Sayın Abdullah, dünya haritasını önce sağdan sola doğru yan çevirmiş ve ‘Bak, doğuda Türkiye, batıda Mısır’ dedikten sonra haritayı bu kez soldan sağa doğru yan çevirmek suretiyle ‘Bak, şimdi batıda Türkiye, doğuda Mısır’ diyerek Türkiye’nin yeni dış politikasının bir ekseninin doğuda öteki ekseninin batıda olduğunu anlatmışlardır. Sayın Hüsnü de haritayı çok beğenmiş ve yeni dış politikasının “eksen-el şark ve eksen-ül garp” olacağını beyan etmişlerdir. Durum bundan ibarettir!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TİYATRO sanatçısı Utku Erişik, “Silivri’nin yoğurdu”ndan söz ediyor: “2008’de Mustafa Kemal’i ‘savaş suçlusu’ ilan ederken, 2009’da Barack Obama’ya Nobel Barış Ödülü verip, mizaha pabucunu ters giydiren dünya, daha da ilginç ve komik bir hal almakta. 2010, 1920’de imzalanan Sevr’in de 90. yıldönümü! Bakalım ülkemizi bu yıl neler bekliyor: Sevr’e giden süreç, Mondros’la başlamıştı; o yüzden bugün de, Yeni Sevr’e giden süreç, Yeni Mondros’la başlatılmıştır. Mondros’un o ünlü maddesindeki gibi, bugün de ordu terhis ettirilmektedir! 90 yıl arayla yaşanan 1920 ve 2010 süreçlerinin aynılığı, bugünkü Silivri ile dünkü Malta’nın aynılığını da düşündürmektedir. Milli Mücadele dönemimizde Malta sürgünleri, Ergenekon’daki gibi ‘dalga dalga’ gerçekleştirilmişti. 19 Ocak 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Webb’in, ‘Görünürde memleketi işgal etmediğimiz halde, valilerini tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz. Polislerini yönetiyor, istediğimiz her şeye el koyuyoruz’ demesi de bugünkü ‘kozmik gündem’e ışık tutmaktadır. Ne büyük bir rastlantıdır ki; bu toprakların utanç verici tarihi boyunca hep emperyalizmle kol kola dans etmiş olan dinci gericiliğin odağı haline geldiği Anayasa Mahkemesi’nce onaylanan bir partinin, AKP’nin iktidarında her gün herkesin gözü önünde yeni ‘dalga’lar yaşanmaya devam etmektedir. Dünkü sürgünler Malta’yaydı, bugünkü sürgünlerin istikameti ise, Silivri. Biliyoruz, Silivri yoğurduyla ünlüdür. Bu ‘yoğurt’la bugün Türk ulusunu uyutacaklarını sananlar, şunu unutmasınlar ki; yoğurt aynı zamanda en güçlü anti-oksidandır, yani vücudu mikroplardan temizler! Bir başka deyişle, ‘adam’ın ‘hasta’ olmasını önler! Şunu da hemen anımsatalım, Sultan Vahdettin 16 Kasım 1922’de, Yıldız Sarayı’nın hiç kullanılmayan Malta kapısından gizlice çıkarılarak, Malta’ya kaçırılmıştır. Bugünkü Vahdettinler de şunu iyi bilsin ki, onun da sonu, bugünkü Malta olabilir! Tıpkı vatansever asker ve yazarları Malta’ya sürgüne gönderip susturayım derken, sonunda kendi Malta’ya düşen Vahdettin gibi!” Yoğurt SESSİZ SEDASIZ (!) HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Yuvarlakçay’da “yılbaşı” partisi... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Biberiye, hasalban” gibi adlar da verilen, yapraklarõ güzel kokulu bir bitki. 2/ İstek, arzu... Ege Bölge- si’nin, “ulusal park” kapsamõ- na da alõnan en yüksek dağõ. 3/ Hemencecik, derhal... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanõlan deyim sözü. 4/ Bar- yum elementinin sim- gesi... Seyrek dokun- muş bir tür kumaş. 5/ Bilgiçlik taslayan kim- se... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 6/ Neptünyum elementi- nin simgesi... Bir renk. 7/ “Kenarõn dilberi nazik de olsa --- olmaz” (Nabi). 8/ Muğla’nõn bir ilçesi... Kansõzlõk. 9/ Bir sayõ... “ --- kaş- larõnõ çatar/Gamzesi sineme batar” (Karacaoğlan). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tüylü ve çekirdekli meyvesi olan dikenli bir ağaç- çõk. 2/ Deriyle kaplõ bir çeşit Eskimo kayõğõ... Yüce, yüksek. 3/ “Çamaşırcı ayı, rakun” gibi adlar da ve- rilen memeli hayvan... I. Dünya Savaşõ’nda İngilizlerle birlikte savaşan Avustralyalõ ve Yeni Zelandalõ kuv- vetler. 4/ Halk müziğinde bağlama çalma tekniklerin- den biri. 5/ Sarma, kuşatma... Olumsuzluk belirten bir önek. 6/ Pasaklõ, kõlõksõz... Afrika’da bir ülke. 7/ Kü- çük mağara... Denizcilerinki gibi geniş ve yatõk yaka. 8/ Gösterişli, çalõmlõ... Bir nota. 9/ Çanakkale’nin, pey- niriyle ünlü ilçesi... Pamuk kozasõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D İ Y A L E K T E D İ N İ M A F V A L A E T N A Ş B L O K A J İ R İ Z S A F R O K F O R N E M N E N İ Ş T E E D İ K M A R O T E L P L İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle