22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2010 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ İstanbul’u Sevmek, Türkiye’yi Sevmek... TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com İktidar, yandaş şirketlerin yanıltıcı anketlerinin ardına saklanarak kendini teselli ederken, bağımsız kuruluşların yaptığı son araştırmalar, “AKP yüzde yirmilere düştü” diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı bir kez daha haklı çıkardı. Görülüyor ki, milleti işsizlik, yoksulluk ve zam batağında inim inim inleten AKP tepetaklak gidiyor!.. SONAR Araştırma Şirketi’nin 3-13 Ocak tarihlerinde, 15 büyük kentte 3 bin kişiyle yüz yüze anket yöntemiyle yaptığı son çalışmaya göre bugün seçim olsa AKP yüzde 29.5, CHP yüzde 27.11, MHP yüzde 20.41 oy alacak. Peki, AKP niçin tükenişe gidiyor?.. Ankete katılanların bu soruya verdiği yanıtlar halkın ıstırabına da tercüman oluyor. Yurttaşların büyük bölümü “ekonomik sorunlar, pahalılık ve işsizlik”ten yakınmış. Ankete katılanların 36.66’sı ise “Önümüzdeki 6 ay içerisinde kendi ekonomik durumunuzun nasıl olacağını düşünüyorsunuz?” sorusuna “Bugünden daha kötü” yanıtını vermiş. Yani anlayacağınız önümüzdeki altı ay içerisinde AKP’nin durumu bugünkünden çok daha vahim olacak!.. Sosyal çöküntü yaratan AKP döneminde 50’den fazla işadamı iflas nedeniyle intihar etti. On binlerce işyeri kapandı, yüz binlerce insan işsiz kaldı. Yurdun dört bir yanında hırsızlık, soygun ve cinayetler arttı, ekonomik bunalımlar yüz binlerce yuvayı yıktı, terör büyüdü, Kürt açılımı fiyaskosu kardeş kavgasına yol açtı! Ordunun bilinçli olarak yıpratıldığı bir süreçte devletin kritik kurumları birbirine düşürüldü! Baskı ve yıldırma politikalarıyla ülkeyi tek parti faşizmine götüren AKP ise beceriksizliğini, satılık kalemlerin iftiralarla gündemde tuttuğu darbe ve suikast hikâyeleriyle gizlemeye çalışıyor!.. Anketler yalnızca AKP’nin iktidarda fazla bile kaldığını göstermiyor, halkın CHP’ye yönelik umudunun giderek büyüdüğünü de gözler önüne seriyor. İşbirlikçi basın ve liboş çevreler CHP’ye ve Baykal’a ne kadar saldırırsa saldırsın yurttaş uyanıyor ve AKP’nin gerçek yüzünü artık çok daha net görüyor!.. Evet, son dönemde gerek laikliği hedef alanlara, gerek ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik buhranın takıyyecilerine ve gerekse devlet yönetiminde âciziyet yaratanlara ısrarla haddini bildiren Deniz Baykal bir kez daha haklı çıktı... Yurttaş, Tayyip Erdoğan ve tayfasından desteğini çekerken, ülkeyi adam gibi yönetecek yeni bir iktidarı işaret ediyor!.. Boşuna dememişler, “Yolcudur abbas bağlasan durmaz!..” Baykal Haklı Çıktı... Yağmur çamur demeden otoban kenarlarında yalınayak mendil satan sabiler!.. Ya da bir gecekondunun balçıkla sıvanmış kapı eşiğinde; kuru bir somun parçasını küçük dişleriyle kemiren biçare yavrular!.. Dilenci çetelerinin öldüresiye dövdüğü Bedrettin’ler!.. “Seni seviyorum” cümlesiyle törenin cenderesinde ölüme sürüklenen Meryem’ler!.. Evet, ne zaman yoksulluk ve cehaletin pençesinde kıvranan bir çocuk görsem aklıma Başbakan’ın o bahtsız, mantıksız ve utanılacak konuşması gelir: “Üç çocuk yapın!..” Dün internet sitelerinde, ölüm korkusunun son anlarını yaşayan Urfalı Hüseyin’in dehşete yenilmiş gözlerini gördüğümde de Başbakan’ın o hesapsız kitapsız sözlerini düşündüm!.. Yüreğim sıkıştı, gözyaşım içime aktı, hüzün ve kahır benliğimde çaresizliğe dönüştü!.. Anne Hayriye Erçal gazetecilere, “Oğlum ağlayarak ‘köpek elimi ısırdı’ dedi. Eşim çalışmaya Mersin’e gitmişti. Ben de kadın başıma bir yere gidemezdim. Aradan 40 gün geçtikten sonra oğlum sudan, ışıktan korkmaya başlayınca hastaneye getirdik” diyerek gözyaşı dökmüştü... Kolluca köyünde oturan 8 yaşındaki Hüseyin Erçal’ı kim öldürdü biliyor musunuz?.. Parmağını ısıran bir köpeğin bulaştırdığı kuduz değil... Köpeğin ısırdığı bir çocuğun derhal doktora götürülmesi gerektiği bilincine ulaştırılmayan annesi de değil... Hatta, devlet GAP’a 18 milyar dolar harcamasına karşın, Harran’ın göbeğinden kalkıp Çukurova’ya ırgatlığa gitmek zorunda kalan babası da değil... Suçlu, o anayı hastalık-doktor ilişkisini kuramayacak kadar cahil; babayı ise gurbet elde ekmek peşinde koşacak kadar işsiz ve çocuklarından ayıracak kadar çaresiz bırakan hükümetlerdir!.. Ve tabii ki, cehalet ve yoksulluğu yenmek yerine “üç çocuk yapın” diye ahkâm kesen tuzu kuru siyasetçiler!.. Siz, bu ülkede yoksulluktan çatırdayan yuvalara ve bir torba kömürle köleleştirdiğiniz zavallılara, ekmek, sağlık ve mutluluk getirdiniz mi ki, onlardan çocuk yapmasını istiyorsunuz?.. Harranlı Hüseyin bu dünyadan “küçücük” bir tabutla göç etti, “gemicik”le değil!.. Onun ölüm haberi bugün “ufacık” da olsa “damatcık”ın gazetesinde çıkar mı bilemem!.. Ama şu bir gerçek ki, Hüseyin’in “minnacık” elleri kalubelaya kadar Tayyip ve benzerlerinin yakasında olacaktır!.. Harranlı Hüseyin’i Kim Öldürdü?.. “İran rejimini uyarıyoruz; Kürt halkına karşı bu tutumdan vazgeçiniz. Aksi durumda yapılanlar cevapsız kalmayacak.” Yukarıdaki açıklama yapıldığında takvimler 11 Kasım 2009’u gösteriyordu... Açıklamayı PKK’nin İran’daki uzantısı Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) yapmıştı. Tepkinin merkezinde PJAK üyesi İhsan Fetahiyan’ın idam edilmesi vardı. Tehdidin ardından olanlar oldu! Motosikletli iki kişi 18 Ocak akşamı İran’ın Hoy kentindeki evinden çıkan bölge savcısı Veli Hacı Hulizade’yi çapraz ateşe tuttu. Olay yerinde yaşamını yitiren Hulizade, Azeri kökenliydi ve mahkemelerdeki tutumu nedeniyle PJAK’ın tepkisini çekiyordu. Savcıyı vuran iki kişi PJAK’ın askeri kanadı Doğu Kürdistan Güçleri (HRK) üyesiydi. Örgüt Hulizade’ye yönelik suikastı dün üstlendi. Açıklamada, 2007’de idam edilen PJAK’lı Hasan Hikmet Demir ile 6 Ocak 2010’da idam edilen Fesih Yasemini’ye yönelik cezaların da Hulizade tarafından verildiğine dikkat çekildi. PJAK daha önce İran Devrim Muhafızları’na bağlı “Aşura Ordusu”na komutanlık yaptığı öne sürülen Hulizade’yi “Kürt düşmanı” ilan etmişti! Yüzlerce PKK’linin tutuklu bulunduğu İran’da, aralarında PJAK’lıların da yer aldığı 20 siyasi hükümlü idam edilmeyi bekliyor. İdam edileceklerden biri de Urmiye Cezaevi’nde yatan Şırnak nüfusuna kayıtlı Ferhat Çalış... BDP’li Akın Birdal’ın idamları durdurması için Ahmedinejad’a gönderdiği mektup işe yarar mı bilemiyorum, ama anlaşılan İran ordusunun iki yıldır süren operasyonlarıyla iyice kıskaca giren PJAK, suikastlarla tabanına moral, Tahran yönetimine ise gözdağı vermeye çalışıyor! PKK Savcı Vurdu!.. 17 Ocak günü, Türkiye’nin bütün gazetelerinde, İstanbul, kentin 7 farklı merkezinde -eşzamanlı olarak- düzenlenen açılış etkinlikleriyle, artık “resmen” Avrupa’nın kültür başkenti oluyordu. Bütün gazetelerde tam bir sayfada, şu dile getiriliyordu: Bu yıl, İstanbul’un 8.500 yıllık kültürel birikimini her yönüyle gün ışığına çıkarma, sergileme ve paylaşma yılıdır; bu yıl, hem tarihsel mirası koruyup onu yeniden canlandırma, hem de yaşayan kültürü geliştirme yılı olacaktır. İstanbul, 2010 yılı boyunca Avrupa’nın kültür başkentidir. Özetle, bu yıl, “katılım” yılı; bu yıl, “eğitim” yılı, “koruma yılı”, “yaratma” yılı, “işbirliği” yılıdır. Tüm İstanbul’u, tüm Türkiye’yi bu enerjiye ortak olmaya; katılmaya, paylaşmaya ve bu enerjiden yararlanmaya davet ediliyor. Heyecanlı bir çağrı, katılmamak mümkün mü? İstanbul’un böyle bir heybetli çağrısı yeni değildir; eskilere gider. Ne var ki, Cumhuriyet Devrimi, bu çağrıyı bütün yurda dağıtır. Topyekûn bir kalkınma olacak. Özellikle de, Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle... Sürmez... İslam Enstitüleri ve imam hatip her şeye egemen olur. Kuran kursları, besleme kılığı, art arda şeriat partileri. 2002’de AKP iktidarları. Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikası; “One minute” sonrası, yeni anayasa ve referandum hesapları. TEKEL işçilerinin haklı direnişi; AKP’nin devleti zaafa uğratması ve korku toplumu olmamızı hızlandırması; “Abdi İpekçi mezarda, bir yanda da Ağca’yı kahraman yapmaya hazırlanan medya var”; yıllarca Türk ve dünya kamuoyunu meşgul eden Abdi İpekçi’nin katili ve Papa suikastçısı Mehmet Ali “para kazanmak için”, her türlü tezgâhın peşinde koşuyor olamaz mı? Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 320 günü aştığı bir ortamda, İkinci Ergenekon Davası’nda savunmasına başlayan eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan’ın sorusu: “Hayatımın en trajikomik davasında yargılanmaktayım” diyor ve Çapan, ruhen anlaşmayacağı “milliyetçi, ulusalcı” bir grupla yargılandığını söylüyor (Cumhuriyet, 19 Ocak 2010). Ne yargılama!? 1923 Devrimi’ni yapanların, bir iki duraksamadan sonra, 1930’ların dayattığı koşullarda “devletçi” bir inşa yolunda yürüdüklerini biliyoruz. O yöntemin kaybettikleri kazandıklarının yanında küçük kalır. Asıl kaybettiklerimiz 1979’dadır: 1979’da, başka bir yola girilir. Liberal denen bir doğrultuda, Turgut Özal, yolları ardına değin açar: Devletin sadece seyirci olduğu, bir furya dönemi; sırtını devlete dayamış kişilerin kalkınma devri. Üstelik, hem de Doğu’da, devlete bir fedakârlık dönemi açılmıştır; o da terk edilir: Hayvancılık ve tarım çöker. Geçmişte tek tük görülen Kürt göçü, bunun eseri Doğu’da yaygınlaşır. Göç, başta İstanbul’adır... İstanbul, kimliğini gitgide yitirir: Gitgide hantallaşan bir kentte çöküş görülür: Kurban bayramları bir hayvan boğazlamaya dönüşür; kentlileşemeyenler sayıca kente egemendir; İstanbul’da bir “imar faşizmi” başlar... İstanbul’da çözülme, bütün o bölgede açıktır. İstanbul’u sevme, aslında o kenti ayakta tutan bütün geleneklere de sahip olmayı gerektirmiyor mu? Türkiye’de, Cumhuriyet Devrimi’ne sahip çıkma, İstanbul’da olup bitenlere de karşı çıkmayı çağırıyor. Türkiye’yi sevme ile İstanbul’u sevme iç içedir... Hrant Dink’in katillerini ararken de öyledir... Alman gazeteci Valeska von Roques, Pa- pa’ya Komplo-Papa II. Jean Paul Suikastı- nın Perde Arkası adlõ kitabõnda Papa suikas- tõnõn perde arkasõnõ, dava dosyasõndaki delillere dayanarak ele alõyor. Roques, Bulgarlara ve KGB’ye yüklenilmek istenen suikastõn perde ar- kasõnda Batõlõ istihbarat örgütleriyle CIA’nõn ol- duğunu söyleyerek “Polonyalı Papa’ya yapı- lan suikast eldeki son verilere göre Vatikan içindeki güçlerle Batı’nın politik çıkarla- rından oluşmuş lezzetsiz bir yemeği andır- maya devam ediyor” diyor. Mesleğinin 23 yõlõnõ Spiegel muhabiri olarak Newyork, Washington ve Roma’da geçiren Va- leska von Roques, kitabõnda Ağca’nõn daha li- sedeyken Adolf Hitler üzerine çok coşkulu şiirler yazõp, okul avlusu- nun duvarlarõna Nazi sloganlarõ ka- raladõğõ için cezalandõrõldõğõnõ be- lirtiyor. Üniversitedeyken de Ma- latya’dan okul arkadaşõ Oral Çelik ile soygunlara başladõklarõnõ, ikilinin fanatik ‘Bozkurt’ üyesi olduğunu an- latan Roques, “1978 yılının sonun- da Ağca’nın değişik banka hesap- larında toplam on bin dolar para bi- rikmiştir. Hesaba para yatıran kişi her de- fasında Ağca’nın imzasını taklit etmişti. Pa- raların hangi kaynaktan gelmiş olduğu bu- güne kadar açıklığa kavuşturulamamıştır” diyor. Gizli operasyonun üyeleri Ağca’nõn askeri cezaevinden kaçõrõldõktan sonra şefi olarak gördüğü Abdullah Çatlı’nõn yanõnda saklandõğõnõ, 1980’de İran’a giriş yap- tõğõ tarihte Amerikalõlarõn rehine kurtarma gi- rişiminin çakõştõğõna dikkat çekiyor. Ağca’nõn 1980 darbesindan sonra yurtdõşõna çõkan ve Avusturya’da konfor içinde yaşayan Çatlõ ve Çe- lik’i ziyaret ettiğini Papa projesinin de bu ara- da iyice olgunlaştõğõnõ anlatan Roques, kitabõnda Ağca’nõn Papa suikastõnõ da tek başõna yap- madõğõna dair belgelere yer veriyor. Ağca’nõn Bulgarlar aleyhine verdiği ifade- lerinin de gerçekdõşõ- lõğõnõn tes- pit edildi- ğini, ‘Bul- gar te- zi’nin kanõtsõz kal- dõğõnõ ifade ediyor. Papa suikastõnõ, kapitalist ve komünist dünya arasõnda propaganda savaşõn- da Batõ’nõn çevirmiş olduğu dolaplardan en kö- tüsü olarak değerlendiren Roques, şöyle devam ediyor: “Bu suikastla suçun büyük bir bö- lümünü Bulgarlar ve KGB’ye yükleyip, Sovyetler Birliği’ni ‘kötülüğün imparatorluğu’ olarak damgalamak, onu uygar ülkeler lis- tesinden silmek, iki kutup arasında başlamış olan yumuşamayı göz ardı etmek, Polon- ya’daki istikrarsızlığı daha da arttırmak hat- ta Sovyetler’in bu ülkeyi işgalini kışkırtmak amaçlanıyordu. Bu çok şeytanca plandı.” Ağca ve yandaşlarõ olan Çatlõ ve Çelik’in sa- dece birer Bozkurt olmadõklarõnõ, birçok Batõ ül- kesinde görülen gizli operasyonun üyeleri ol- duklarõnõ vurguluyor. İkinci Dünya Savaşõ’ndan sonra olasõ bir Rus saldõrõsõnda cephe gerisin- de suikastlar, sabotajlar düzenleyip düşmanla mücadele etmek için yaşama geçirildiklerine dikkat çekiyor. Gizli depolardaki NATO silahlarõ ve patlayõcõ maddelerini kullandõklarõnõ, önceleri Amerikan ordusunun elemanlarõ tarafõndan eğitildikleri- ni belirtiyor. Batõ Almanya’nõn 1977’de kurduğu antiterör timi GSG9’un da bilgilerini sağcõ te- röristlerle paylaştõğõna dikkat çekerek devam edi- yor: “Abdullah Çatlı, Batı Almanya’da 8 haf- talık eğitim kursuna katıldı. Ağca’nın tu- tuklanmasından sonra Oral Çelik ve Ab- dullah Çatlı, Fransız gizli servisinin koruması altında bu ülkede yaşamını sürdürdü. İsviçre gizli servisi ile CIA’nın Ankara’da konuş- lanmış elemanları Çatlı’nın İsviçre’de öz- gürlüğüne kavuşmasını sağladılar. Çatlı, İtalyan teröristi Stefano delel Chiaie’nin eş- liğinde elini kolunu sallayarak ABD’ye giriş- çıkış yaptı.” Suikastın kaynağı ABD’de Ağca’ya suikast görevini başkalarõnõn adõna verenin, bozkurtlarõn yüklenicisi, silah ve uyuş- turucu tüccarõ Beker Çelenk olduğunu belirten Roques, Bulgaristan’a gelen İtalyan gizli ser- visi Sismi’nin elemanõnõn ona yönergeler ver- diğini, tanõnmõş neofaşist Avusturyalõ Horst Grillmayer’in de silahlarõ temin ettiğini anla- tõyor. Avusturya’da silahlarla gözaltõna alõnan Grillmayer’in, Batõ Almanya Haberalma Ser- visi adõna görevde olmasõ sebebiyle serbest bõ- rakõldõğõnõ kaydediyor. “Papaya suikast komplosunun gerçek kaynağı ABD’dedir” diyen Roques, CIA’nõn uzaktan da olsa suikastla ilişkisinin olduğunu belirtiyor. Sismi’nin ajanõnõn yayõmlanmamõş anõlarõnda bütün gerçeklerin göz önünde oldu- ğunu, bu anõlarõ incelediğini ve ajanõn yazõla- rõyla dosyadaki verilerin bire bir örtüştükleri- ni kaydediyor. Ajanõn anõlarõna göre, Sen Piyer Alanõ’nda bulunan Amerikalõ iki keskin nişancõ, Ağca silahõnõ havaya kaldõrdõğõnda Papa’ya ateş ederek öldürecekti, son dakikada bu plandan vazgeçildi. Vatikan’da İstenmeyen Papa Roquse, o dönemde Vatikan’da bir iç savaş olduğuna dosyadaki belgelerin de kanõt oluş- turduğunu söylüyor. Suikastõn Vatikan içerisinde destek gördüğüne değinerek “Suikastın ar- dından Papa, Vatikan’ı yöneten ruhban sı- nıfı kardinallerin tutuklusu olmuştu... Vati- kan’da istenmediğinin bilincindeydi. Böyle- ce hep seyahat eden bir Papa oldu” diyor. Suikast dosyasõndaki belgelerin, Ağca’nõn olaydan önce bir Vatikan ziyaretinde Fati- ma’nõn üçüncü sõrrõnõn içeriği konusunda Pa- pa’dan altõ ay önce bilgilendirildiğini kayde- derek, Ağca’nõn 2000’de İtalya’dan ayrõlõrken “Sevgili Katolikler, ben sizi seviyorum... Uzaklaşın kendi Papa’sını öldürmek istemiş olan bu Vatikan’dan” dediğine dikkat çekiyor. Roques, kitabõnõn sondeyiş bölümüne 1 Ocak 2008’de yaptõğõ ekte de Oral Çelik’in Temmuz 2002’de baskõsõ yapõlan “Sırrın Sırrı” kita- bõndan bazõ noktalara değinerek “Suikastı başka türlü yorumlayarak Vatikan içinde- ki kimi güçlerin oynamış olduğu rolü önem- siz göstermek için çeşitli yollar denenmişti... CIA’nın ve İtalyan gizli servisleri Sismi ve Di- gos’un rolleri, bugüne kadar sis perdesi ar- kasında kalmıştır” diyor. - BİTTİ - Alman gazeteci Roques kitabõnda suikastõn Batõ istihbarat örgütleriyle CIA’nõn işi olduğunu yazdõ Papasuikastõnõnperdearkasõ Oybirliği ile iptal edildi Anayasa Mahkemesi, askerlere sivil yargõ yolunu açan düzenlemeyi anayasaya aykõrõ buldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Anayasa Mahkemesi, askerlere “Anayasal düzene karşı suçlar”, “terör” ve “çete” suçlarõnõ işlemele- ri halinde sivil yargõ yolunu açan dü- zenlemeleri oybirliğiyle iptal etti. AKP, söz konusu düzenlemeyi, TBMM geçen yõl haziran ayõ sonun- da tatile girmeden önce gece geç sa- atlerde Genel Kurul gündemine geti- rerek muhalefete “fark ettirmeden” geçirmişti. CHP, tartõşma yaratan dü- zenlemenin iptali için Anayasa Mah- kemesi’ne başvurdu. İptal istemini görüşen Anayasa Mahkemesi kararõ- nõ açõkladõ. Açõklamada, yasanõn 7. maddesiyle 5271 sayõlõ Ceza Muha- kemesi Yasasõ’nõn 250. maddesinin (3) numaralõ fõkrasõnõn değiştirilen son tümcesinde yer alan “... halinde ...” sözcüğünün iptaline oybirliğiyle karar verildiği belirtildi. Söz konusu fõkra- nõn son cümlesinde geçen “hali dahil” ibaresi “halinde” şeklinde değiştiril- mişti. Değişiklikle, “... Savaş ve sı- kıyönetim hali dahil askeri mahke- melerin görevlerine ilişkin hüküm- ler saklıdır” hükmü, “... Savaş ve sı- kıyönetim halinde askeri mahke- melerin görevlerine ilişkin hüküm- ler saklıdır” olmuştu. Aynõ madde- deki “... halinde ...” sözcüğünün önünde yer alan “... savaş ve sıkıyö- netim ...” ibaresinin oyçokluğuyla iptaline karar verildi. İptal edilen bölümlerin yürürlüğü- nün oyçokluğuyla durdurulduğu ifa- de edilen basõn duyurusunda, yasanõn “Bu kanunla, 5271 sayılı kanunun 3. ve 250. maddesinde yapılan de- ğişiklik hükümleri, yürürlüğe gir- diği tarihte devam etmekte olan soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanır” şeklindeki geçici 1. maddesindeki “... ve 250’nci ...” iba- resinin iptal isteminin ise oybirliğiy- le reddine karar verildiği belirtildi. Şimdi ne olacak? Eski düzenlemeye göre, askeri ki- şilerin askeri mahalde işledikleri askeri suçlar askeri savcõlõklarca soruşturu- lup mahkemelerce yargõlamalarõ ya- põlõyordu. Anayasa Mahkemesi’nin ka- rarõyla “darbe ve cunta” suçlamala- rõ da dahil askeri kişiler, görev yap- tõklarõ dönemle ilgili suçlamalarla karşõ karşõya kaldõklarõnda askeri sav- cõlõklar tarafõndan soruşturulacak. Ergenekon davasõ da mahkemenin kararõndan etkilenecek. Dosya kap- samõndaki askerlerin, görevde olduk- larõ dönemle ilgili suçlamalar yönün- den dosyalarõ askeri savcõlõğa iletile- cek. Ancak bu kişilerin emekli ol- duktan sonraki döneme ilişkin suçla- malar bakõmõndan ise sivil mahkemede yargõlanmalarõna devam edilecek. Anayasa hukukçularõ, Ergenekon dos- yasõndaki askeri kişilerle ilgili yüksek mahkemenin kararõndan sonra yargõ- lamaya devam edilmesi durumunda Yargõtay’õn mahkeme kararõnõ da ge- rekçe göstererek bozacağõ uyarõsõnda bulundu. Ergenekon davasõnda yar- gõlanan emekli orgeneraller Hurşit Tolon ile Şener Eruygur’un dosya- larõ, görevde olduklarõ dönem ile emekli olduktan sonraki bölüme iliş- kin suçlamalarda ikiye bölünecek. Eski kuvvet komutanlarõ Aytaç Yal- man ve İbrahim Fırtına ile emekli Oramiral Özden Örnek’õn görev yap- tõklarõ döneme ilişkin sorgulanmala- rõ nedeniyle dosyalarõnõn askeri sav- cõlõğa gönderilmesi gerekecek. ‘Dosyalar askeri yargıya devredilsin’ Eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer, düzenlemenin iptali konusunda, “Bu karardan sonra adli soruşturma, kovuşturma ve yargısal kararlar geçerli değildir. Askerlerle ilgili elinde dosyası bulunan eksiksiz olarak askeri yargıya devretmelidir” dedi. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk de “Görevli mahkemelerin yetkisinden alınan da- vaların yine askeri mahkemelere devredilmesi gerekiyor. Anayasanın 145’inci maddesinin 1. ve 2. fıkrası yürürlükteyken yapılan değişiklikler anayasaya aykırıdır” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle