Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2010 CUMA
6 HABERLER
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
İstanbul’u Sevmek,
Türkiye’yi Sevmek...
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
İktidar, yandaş şirketlerin yanıltıcı
anketlerinin ardına saklanarak kendini
teselli ederken, bağımsız kuruluşların
yaptığı son araştırmalar, “AKP yüzde
yirmilere düştü” diyen CHP Genel
Başkanı Deniz Baykal’ı bir kez daha
haklı çıkardı. Görülüyor ki, milleti işsizlik,
yoksulluk ve zam batağında inim inim
inleten AKP tepetaklak gidiyor!..
SONAR Araştırma Şirketi’nin 3-13
Ocak tarihlerinde, 15 büyük kentte 3 bin
kişiyle yüz yüze anket yöntemiyle yaptığı
son çalışmaya göre bugün seçim olsa
AKP yüzde 29.5, CHP yüzde 27.11,
MHP yüzde 20.41 oy alacak.
Peki, AKP niçin tükenişe gidiyor?..
Ankete katılanların bu soruya verdiği
yanıtlar halkın ıstırabına da tercüman
oluyor. Yurttaşların büyük bölümü
“ekonomik sorunlar, pahalılık ve
işsizlik”ten yakınmış. Ankete katılanların
36.66’sı ise “Önümüzdeki 6 ay içerisinde
kendi ekonomik durumunuzun nasıl
olacağını düşünüyorsunuz?” sorusuna
“Bugünden daha kötü” yanıtını vermiş.
Yani anlayacağınız önümüzdeki altı ay
içerisinde AKP’nin durumu bugünkünden
çok daha vahim olacak!..
Sosyal çöküntü yaratan AKP
döneminde 50’den fazla işadamı iflas
nedeniyle intihar etti. On binlerce işyeri
kapandı, yüz binlerce insan işsiz kaldı.
Yurdun dört bir yanında hırsızlık,
soygun ve cinayetler arttı, ekonomik
bunalımlar yüz binlerce yuvayı yıktı, terör
büyüdü, Kürt açılımı fiyaskosu kardeş
kavgasına yol açtı! Ordunun bilinçli
olarak yıpratıldığı bir süreçte devletin
kritik kurumları birbirine düşürüldü!
Baskı ve yıldırma politikalarıyla ülkeyi
tek parti faşizmine götüren AKP ise
beceriksizliğini, satılık kalemlerin
iftiralarla gündemde tuttuğu darbe ve
suikast hikâyeleriyle gizlemeye
çalışıyor!..
Anketler yalnızca AKP’nin iktidarda
fazla bile kaldığını göstermiyor, halkın
CHP’ye yönelik umudunun giderek
büyüdüğünü de gözler önüne seriyor.
İşbirlikçi basın ve liboş çevreler
CHP’ye ve Baykal’a ne kadar saldırırsa
saldırsın yurttaş uyanıyor ve AKP’nin
gerçek yüzünü artık çok daha net
görüyor!..
Evet, son dönemde gerek laikliği hedef
alanlara, gerek ülkenin içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik buhranın takıyyecilerine
ve gerekse devlet yönetiminde âciziyet
yaratanlara ısrarla haddini bildiren Deniz
Baykal bir kez daha haklı çıktı...
Yurttaş, Tayyip Erdoğan ve
tayfasından desteğini çekerken, ülkeyi
adam gibi yönetecek yeni bir iktidarı
işaret ediyor!..
Boşuna dememişler, “Yolcudur abbas
bağlasan durmaz!..”
Baykal Haklı Çıktı...
Yağmur çamur demeden otoban
kenarlarında yalınayak mendil satan sabiler!..
Ya da bir gecekondunun balçıkla sıvanmış
kapı eşiğinde; kuru bir somun parçasını
küçük dişleriyle kemiren biçare yavrular!..
Dilenci çetelerinin öldüresiye dövdüğü
Bedrettin’ler!..
“Seni seviyorum” cümlesiyle törenin
cenderesinde ölüme sürüklenen
Meryem’ler!..
Evet, ne zaman yoksulluk ve
cehaletin pençesinde kıvranan bir
çocuk görsem aklıma Başbakan’ın
o bahtsız, mantıksız ve utanılacak
konuşması gelir:
“Üç çocuk yapın!..”
Dün internet sitelerinde, ölüm
korkusunun son anlarını yaşayan
Urfalı Hüseyin’in dehşete yenilmiş
gözlerini gördüğümde de
Başbakan’ın o hesapsız kitapsız
sözlerini düşündüm!..
Yüreğim sıkıştı, gözyaşım içime
aktı, hüzün ve kahır benliğimde
çaresizliğe dönüştü!..
Anne Hayriye Erçal gazetecilere, “Oğlum
ağlayarak ‘köpek elimi ısırdı’ dedi. Eşim
çalışmaya Mersin’e gitmişti. Ben de kadın
başıma bir yere gidemezdim. Aradan 40 gün
geçtikten sonra oğlum sudan, ışıktan
korkmaya başlayınca hastaneye getirdik”
diyerek gözyaşı dökmüştü...
Kolluca köyünde oturan 8 yaşındaki
Hüseyin Erçal’ı kim öldürdü biliyor
musunuz?.. Parmağını ısıran bir köpeğin
bulaştırdığı kuduz değil... Köpeğin ısırdığı bir
çocuğun derhal doktora götürülmesi
gerektiği bilincine ulaştırılmayan annesi de
değil...
Hatta, devlet GAP’a 18 milyar dolar
harcamasına karşın, Harran’ın göbeğinden
kalkıp Çukurova’ya ırgatlığa gitmek
zorunda kalan babası da değil...
Suçlu, o anayı hastalık-doktor
ilişkisini kuramayacak kadar cahil;
babayı ise gurbet elde ekmek
peşinde koşacak kadar işsiz ve
çocuklarından ayıracak kadar
çaresiz bırakan hükümetlerdir!.. Ve
tabii ki, cehalet ve yoksulluğu
yenmek yerine “üç çocuk yapın”
diye ahkâm kesen tuzu kuru
siyasetçiler!..
Siz, bu ülkede yoksulluktan
çatırdayan yuvalara ve bir torba
kömürle köleleştirdiğiniz zavallılara,
ekmek, sağlık ve mutluluk
getirdiniz mi ki, onlardan çocuk yapmasını
istiyorsunuz?..
Harranlı Hüseyin bu dünyadan “küçücük”
bir tabutla göç etti, “gemicik”le değil!.. Onun
ölüm haberi bugün “ufacık” da olsa
“damatcık”ın gazetesinde çıkar mı bilemem!..
Ama şu bir gerçek ki, Hüseyin’in “minnacık”
elleri kalubelaya kadar Tayyip ve
benzerlerinin yakasında olacaktır!..
Harranlı Hüseyin’i Kim Öldürdü?..
“İran rejimini uyarıyoruz; Kürt halkına karşı bu tutumdan
vazgeçiniz. Aksi durumda yapılanlar cevapsız
kalmayacak.”
Yukarıdaki açıklama yapıldığında takvimler 11 Kasım
2009’u gösteriyordu... Açıklamayı PKK’nin İran’daki
uzantısı Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) yapmıştı.
Tepkinin merkezinde PJAK üyesi İhsan Fetahiyan’ın
idam edilmesi vardı.
Tehdidin ardından olanlar oldu! Motosikletli iki kişi 18
Ocak akşamı İran’ın Hoy kentindeki evinden çıkan bölge
savcısı Veli Hacı Hulizade’yi çapraz ateşe tuttu. Olay
yerinde yaşamını yitiren Hulizade, Azeri kökenliydi ve
mahkemelerdeki tutumu nedeniyle PJAK’ın tepkisini
çekiyordu. Savcıyı vuran iki kişi PJAK’ın askeri kanadı
Doğu Kürdistan Güçleri (HRK) üyesiydi.
Örgüt Hulizade’ye yönelik suikastı dün üstlendi.
Açıklamada, 2007’de idam edilen PJAK’lı Hasan Hikmet
Demir ile 6 Ocak 2010’da idam edilen Fesih Yasemini’ye
yönelik cezaların da Hulizade tarafından verildiğine dikkat
çekildi.
PJAK daha önce İran Devrim Muhafızları’na bağlı
“Aşura Ordusu”na komutanlık yaptığı öne sürülen
Hulizade’yi “Kürt düşmanı” ilan etmişti!
Yüzlerce PKK’linin tutuklu bulunduğu İran’da, aralarında
PJAK’lıların da yer aldığı 20 siyasi hükümlü idam edilmeyi
bekliyor. İdam edileceklerden biri de Urmiye Cezaevi’nde
yatan Şırnak nüfusuna kayıtlı Ferhat Çalış...
BDP’li Akın Birdal’ın idamları durdurması için
Ahmedinejad’a gönderdiği mektup işe yarar mı
bilemiyorum, ama anlaşılan İran ordusunun iki yıldır süren
operasyonlarıyla iyice kıskaca giren PJAK, suikastlarla
tabanına moral, Tahran yönetimine ise gözdağı vermeye
çalışıyor!
PKK Savcı Vurdu!..
17 Ocak günü, Türkiye’nin bütün
gazetelerinde, İstanbul, kentin 7 farklı
merkezinde -eşzamanlı olarak- düzenlenen
açılış etkinlikleriyle, artık “resmen” Avrupa’nın
kültür başkenti oluyordu.
Bütün gazetelerde tam bir sayfada, şu dile
getiriliyordu: Bu yıl, İstanbul’un 8.500 yıllık
kültürel birikimini her yönüyle gün ışığına
çıkarma, sergileme ve paylaşma yılıdır; bu yıl,
hem tarihsel mirası koruyup onu yeniden
canlandırma, hem de yaşayan kültürü
geliştirme yılı olacaktır.
İstanbul, 2010 yılı boyunca Avrupa’nın kültür
başkentidir.
Özetle, bu yıl, “katılım” yılı; bu yıl, “eğitim”
yılı, “koruma yılı”, “yaratma” yılı, “işbirliği”
yılıdır.
Tüm İstanbul’u, tüm Türkiye’yi bu enerjiye
ortak olmaya; katılmaya, paylaşmaya ve bu
enerjiden yararlanmaya davet ediliyor.
Heyecanlı bir çağrı, katılmamak mümkün
mü?
İstanbul’un böyle bir heybetli çağrısı yeni
değildir; eskilere gider. Ne var ki, Cumhuriyet
Devrimi, bu çağrıyı bütün yurda dağıtır.
Topyekûn bir kalkınma olacak. Özellikle de,
Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle...
Sürmez...
İslam Enstitüleri ve imam hatip her şeye
egemen olur.
Kuran kursları, besleme kılığı, art arda şeriat
partileri.
2002’de AKP iktidarları.
Türkiye’nin yeni Ortadoğu politikası; “One
minute” sonrası, yeni anayasa ve referandum
hesapları.
TEKEL işçilerinin haklı direnişi; AKP’nin
devleti zaafa uğratması ve korku toplumu
olmamızı hızlandırması; “Abdi İpekçi mezarda,
bir yanda da Ağca’yı kahraman yapmaya
hazırlanan medya var”; yıllarca Türk ve dünya
kamuoyunu meşgul eden Abdi İpekçi’nin katili
ve Papa suikastçısı Mehmet Ali “para
kazanmak için”, her türlü tezgâhın peşinde
koşuyor olamaz mı?
Mustafa Balbay’ın tutukluluğunun 320 günü
aştığı bir ortamda, İkinci Ergenekon
Davası’nda savunmasına başlayan eski
Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan’ın
sorusu: “Hayatımın en trajikomik davasında
yargılanmaktayım” diyor ve Çapan, ruhen
anlaşmayacağı “milliyetçi, ulusalcı” bir grupla
yargılandığını söylüyor (Cumhuriyet, 19 Ocak
2010).
Ne yargılama!?
1923 Devrimi’ni yapanların, bir iki
duraksamadan sonra, 1930’ların dayattığı
koşullarda “devletçi” bir inşa yolunda
yürüdüklerini biliyoruz. O yöntemin
kaybettikleri kazandıklarının yanında küçük
kalır.
Asıl kaybettiklerimiz 1979’dadır: 1979’da,
başka bir yola girilir.
Liberal denen bir doğrultuda, Turgut Özal,
yolları ardına değin açar: Devletin sadece
seyirci olduğu, bir furya dönemi; sırtını devlete
dayamış kişilerin kalkınma devri. Üstelik, hem
de Doğu’da, devlete bir fedakârlık dönemi
açılmıştır; o da terk edilir: Hayvancılık ve tarım
çöker. Geçmişte tek tük görülen Kürt göçü,
bunun eseri Doğu’da yaygınlaşır.
Göç, başta İstanbul’adır...
İstanbul, kimliğini gitgide yitirir: Gitgide
hantallaşan bir kentte çöküş görülür: Kurban
bayramları bir hayvan boğazlamaya dönüşür;
kentlileşemeyenler sayıca kente egemendir;
İstanbul’da bir “imar faşizmi” başlar...
İstanbul’da çözülme, bütün o bölgede açıktır.
İstanbul’u sevme, aslında o kenti ayakta tutan
bütün geleneklere de sahip olmayı
gerektirmiyor mu?
Türkiye’de, Cumhuriyet Devrimi’ne sahip
çıkma, İstanbul’da olup bitenlere de karşı
çıkmayı çağırıyor. Türkiye’yi sevme ile
İstanbul’u sevme iç içedir...
Hrant Dink’in katillerini ararken de öyledir...
Alman gazeteci Valeska von Roques, Pa-
pa’ya Komplo-Papa II. Jean Paul Suikastı-
nın Perde Arkası adlõ kitabõnda Papa suikas-
tõnõn perde arkasõnõ, dava dosyasõndaki delillere
dayanarak ele alõyor. Roques, Bulgarlara ve
KGB’ye yüklenilmek istenen suikastõn perde ar-
kasõnda Batõlõ istihbarat örgütleriyle CIA’nõn ol-
duğunu söyleyerek “Polonyalı Papa’ya yapı-
lan suikast eldeki son verilere göre Vatikan
içindeki güçlerle Batı’nın politik çıkarla-
rından oluşmuş lezzetsiz bir yemeği andır-
maya devam ediyor” diyor.
Mesleğinin 23 yõlõnõ Spiegel muhabiri olarak
Newyork, Washington ve Roma’da geçiren Va-
leska von Roques, kitabõnda Ağca’nõn daha li-
sedeyken Adolf Hitler üzerine çok
coşkulu şiirler yazõp, okul avlusu-
nun duvarlarõna Nazi sloganlarõ ka-
raladõğõ için cezalandõrõldõğõnõ be-
lirtiyor. Üniversitedeyken de Ma-
latya’dan okul arkadaşõ Oral Çelik
ile soygunlara başladõklarõnõ, ikilinin
fanatik ‘Bozkurt’ üyesi olduğunu an-
latan Roques, “1978 yılının sonun-
da Ağca’nın değişik banka hesap-
larında toplam on bin dolar para bi-
rikmiştir. Hesaba para yatıran kişi her de-
fasında Ağca’nın imzasını taklit etmişti. Pa-
raların hangi kaynaktan gelmiş olduğu bu-
güne kadar açıklığa kavuşturulamamıştır”
diyor.
Gizli operasyonun üyeleri
Ağca’nõn askeri cezaevinden kaçõrõldõktan
sonra şefi olarak gördüğü Abdullah Çatlı’nõn
yanõnda saklandõğõnõ, 1980’de İran’a giriş yap-
tõğõ tarihte Amerikalõlarõn rehine kurtarma gi-
rişiminin çakõştõğõna dikkat çekiyor. Ağca’nõn
1980 darbesindan sonra yurtdõşõna çõkan ve
Avusturya’da konfor içinde yaşayan Çatlõ ve Çe-
lik’i ziyaret ettiğini Papa projesinin de bu ara-
da iyice olgunlaştõğõnõ anlatan Roques, kitabõnda
Ağca’nõn Papa suikastõnõ da tek başõna yap-
madõğõna dair belgelere yer veriyor.
Ağca’nõn Bulgarlar aleyhine verdiği ifade-
lerinin de
gerçekdõşõ-
lõğõnõn tes-
pit edildi-
ğini, ‘Bul-
gar te-
zi’nin kanõtsõz kal-
dõğõnõ ifade ediyor. Papa suikastõnõ, kapitalist ve
komünist dünya arasõnda propaganda savaşõn-
da Batõ’nõn çevirmiş olduğu dolaplardan en kö-
tüsü olarak değerlendiren Roques, şöyle devam
ediyor: “Bu suikastla suçun büyük bir bö-
lümünü Bulgarlar ve KGB’ye yükleyip,
Sovyetler Birliği’ni ‘kötülüğün imparatorluğu’
olarak damgalamak, onu uygar ülkeler lis-
tesinden silmek, iki kutup arasında başlamış
olan yumuşamayı göz ardı etmek, Polon-
ya’daki istikrarsızlığı daha da arttırmak hat-
ta Sovyetler’in bu ülkeyi işgalini kışkırtmak
amaçlanıyordu. Bu çok şeytanca plandı.”
Ağca ve yandaşlarõ olan Çatlõ ve Çelik’in sa-
dece birer Bozkurt olmadõklarõnõ, birçok Batõ ül-
kesinde görülen gizli operasyonun üyeleri ol-
duklarõnõ vurguluyor. İkinci Dünya Savaşõ’ndan
sonra olasõ bir Rus saldõrõsõnda cephe gerisin-
de suikastlar, sabotajlar düzenleyip düşmanla
mücadele etmek için yaşama geçirildiklerine
dikkat çekiyor.
Gizli depolardaki NATO silahlarõ ve patlayõcõ
maddelerini kullandõklarõnõ, önceleri Amerikan
ordusunun elemanlarõ tarafõndan eğitildikleri-
ni belirtiyor. Batõ Almanya’nõn 1977’de kurduğu
antiterör timi GSG9’un da bilgilerini sağcõ te-
röristlerle paylaştõğõna dikkat çekerek devam edi-
yor: “Abdullah Çatlı, Batı Almanya’da 8 haf-
talık eğitim kursuna katıldı. Ağca’nın tu-
tuklanmasından sonra Oral Çelik ve Ab-
dullah Çatlı, Fransız gizli servisinin koruması
altında bu ülkede yaşamını sürdürdü. İsviçre
gizli servisi ile CIA’nın Ankara’da konuş-
lanmış elemanları Çatlı’nın İsviçre’de öz-
gürlüğüne kavuşmasını sağladılar. Çatlı,
İtalyan teröristi Stefano delel Chiaie’nin eş-
liğinde elini kolunu sallayarak ABD’ye giriş-
çıkış yaptı.”
Suikastın kaynağı ABD’de
Ağca’ya suikast görevini başkalarõnõn adõna
verenin, bozkurtlarõn yüklenicisi, silah ve uyuş-
turucu tüccarõ Beker Çelenk olduğunu belirten
Roques, Bulgaristan’a gelen İtalyan gizli ser-
visi Sismi’nin elemanõnõn ona yönergeler ver-
diğini, tanõnmõş neofaşist Avusturyalõ Horst
Grillmayer’in de silahlarõ temin ettiğini anla-
tõyor. Avusturya’da silahlarla gözaltõna alõnan
Grillmayer’in, Batõ Almanya Haberalma Ser-
visi adõna görevde olmasõ sebebiyle serbest bõ-
rakõldõğõnõ kaydediyor.
“Papaya suikast komplosunun gerçek
kaynağı ABD’dedir” diyen Roques, CIA’nõn
uzaktan da olsa suikastla ilişkisinin olduğunu
belirtiyor. Sismi’nin ajanõnõn yayõmlanmamõş
anõlarõnda bütün gerçeklerin göz önünde oldu-
ğunu, bu anõlarõ incelediğini ve ajanõn yazõla-
rõyla dosyadaki verilerin bire bir örtüştükleri-
ni kaydediyor. Ajanõn anõlarõna göre, Sen Piyer
Alanõ’nda bulunan Amerikalõ iki keskin nişancõ,
Ağca silahõnõ havaya kaldõrdõğõnda Papa’ya ateş
ederek öldürecekti, son dakikada bu plandan
vazgeçildi.
Vatikan’da İstenmeyen Papa
Roquse, o dönemde Vatikan’da bir iç savaş
olduğuna dosyadaki belgelerin de kanõt oluş-
turduğunu söylüyor. Suikastõn Vatikan içerisinde
destek gördüğüne değinerek “Suikastın ar-
dından Papa, Vatikan’ı yöneten ruhban sı-
nıfı kardinallerin tutuklusu olmuştu... Vati-
kan’da istenmediğinin bilincindeydi. Böyle-
ce hep seyahat eden bir Papa oldu” diyor.
Suikast dosyasõndaki belgelerin, Ağca’nõn
olaydan önce bir Vatikan ziyaretinde Fati-
ma’nõn üçüncü sõrrõnõn içeriği konusunda Pa-
pa’dan altõ ay önce bilgilendirildiğini kayde-
derek, Ağca’nõn 2000’de İtalya’dan ayrõlõrken
“Sevgili Katolikler, ben sizi seviyorum...
Uzaklaşın kendi Papa’sını öldürmek istemiş
olan bu Vatikan’dan” dediğine dikkat çekiyor.
Roques, kitabõnõn sondeyiş bölümüne 1 Ocak
2008’de yaptõğõ ekte de Oral Çelik’in Temmuz
2002’de baskõsõ yapõlan “Sırrın Sırrı” kita-
bõndan bazõ noktalara değinerek “Suikastı
başka türlü yorumlayarak Vatikan içinde-
ki kimi güçlerin oynamış olduğu rolü önem-
siz göstermek için çeşitli yollar denenmişti...
CIA’nın ve İtalyan gizli servisleri Sismi ve Di-
gos’un rolleri, bugüne kadar sis perdesi ar-
kasında kalmıştır” diyor.
- BİTTİ -
Alman gazeteci Roques kitabõnda suikastõn Batõ istihbarat örgütleriyle CIA’nõn işi olduğunu yazdõ
Papasuikastõnõnperdearkasõ
Oybirliği ile iptal edildi
Anayasa Mahkemesi, askerlere sivil yargõ yolunu açan düzenlemeyi anayasaya aykõrõ buldu
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
- Anayasa Mahkemesi, askerlere
“Anayasal düzene karşı suçlar”,
“terör” ve “çete” suçlarõnõ işlemele-
ri halinde sivil yargõ yolunu açan dü-
zenlemeleri oybirliğiyle iptal etti.
AKP, söz konusu düzenlemeyi,
TBMM geçen yõl haziran ayõ sonun-
da tatile girmeden önce gece geç sa-
atlerde Genel Kurul gündemine geti-
rerek muhalefete “fark ettirmeden”
geçirmişti. CHP, tartõşma yaratan dü-
zenlemenin iptali için Anayasa Mah-
kemesi’ne başvurdu. İptal istemini
görüşen Anayasa Mahkemesi kararõ-
nõ açõkladõ. Açõklamada, yasanõn 7.
maddesiyle 5271 sayõlõ Ceza Muha-
kemesi Yasasõ’nõn 250. maddesinin (3)
numaralõ fõkrasõnõn değiştirilen son
tümcesinde yer alan “... halinde ...”
sözcüğünün iptaline oybirliğiyle karar
verildiği belirtildi. Söz konusu fõkra-
nõn son cümlesinde geçen “hali dahil”
ibaresi “halinde” şeklinde değiştiril-
mişti. Değişiklikle, “... Savaş ve sı-
kıyönetim hali dahil askeri mahke-
melerin görevlerine ilişkin hüküm-
ler saklıdır” hükmü, “... Savaş ve sı-
kıyönetim halinde askeri mahke-
melerin görevlerine ilişkin hüküm-
ler saklıdır” olmuştu. Aynõ madde-
deki “... halinde ...” sözcüğünün
önünde yer alan “... savaş ve sıkıyö-
netim ...” ibaresinin oyçokluğuyla
iptaline karar verildi.
İptal edilen bölümlerin yürürlüğü-
nün oyçokluğuyla durdurulduğu ifa-
de edilen basõn duyurusunda, yasanõn
“Bu kanunla, 5271 sayılı kanunun
3. ve 250. maddesinde yapılan de-
ğişiklik hükümleri, yürürlüğe gir-
diği tarihte devam etmekte olan
soruşturma ve kovuşturmalarda
da uygulanır” şeklindeki geçici 1.
maddesindeki “... ve 250’nci ...” iba-
resinin iptal isteminin ise oybirliğiy-
le reddine karar verildiği belirtildi.
Şimdi ne olacak?
Eski düzenlemeye göre, askeri ki-
şilerin askeri mahalde işledikleri askeri
suçlar askeri savcõlõklarca soruşturu-
lup mahkemelerce yargõlamalarõ ya-
põlõyordu. Anayasa Mahkemesi’nin ka-
rarõyla “darbe ve cunta” suçlamala-
rõ da dahil askeri kişiler, görev yap-
tõklarõ dönemle ilgili suçlamalarla
karşõ karşõya kaldõklarõnda askeri sav-
cõlõklar tarafõndan soruşturulacak.
Ergenekon davasõ da mahkemenin
kararõndan etkilenecek. Dosya kap-
samõndaki askerlerin, görevde olduk-
larõ dönemle ilgili suçlamalar yönün-
den dosyalarõ askeri savcõlõğa iletile-
cek. Ancak bu kişilerin emekli ol-
duktan sonraki döneme ilişkin suçla-
malar bakõmõndan ise sivil mahkemede
yargõlanmalarõna devam edilecek.
Anayasa hukukçularõ, Ergenekon dos-
yasõndaki askeri kişilerle ilgili yüksek
mahkemenin kararõndan sonra yargõ-
lamaya devam edilmesi durumunda
Yargõtay’õn mahkeme kararõnõ da ge-
rekçe göstererek bozacağõ uyarõsõnda
bulundu. Ergenekon davasõnda yar-
gõlanan emekli orgeneraller Hurşit
Tolon ile Şener Eruygur’un dosya-
larõ, görevde olduklarõ dönem ile
emekli olduktan sonraki bölüme iliş-
kin suçlamalarda ikiye bölünecek.
Eski kuvvet komutanlarõ Aytaç Yal-
man ve İbrahim Fırtına ile emekli
Oramiral Özden Örnek’õn görev yap-
tõklarõ döneme ilişkin sorgulanmala-
rõ nedeniyle dosyalarõnõn askeri sav-
cõlõğa gönderilmesi gerekecek.
‘Dosyalar
askeri
yargıya
devredilsin’
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer, düzenlemenin iptali konusunda,
“Bu karardan sonra adli soruşturma, kovuşturma ve yargısal kararlar geçerli değildir.
Askerlerle ilgili elinde dosyası bulunan eksiksiz olarak askeri yargıya devretmelidir” dedi.
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk de “Görevli mahkemelerin yetkisinden alınan da-
vaların yine askeri mahkemelere devredilmesi gerekiyor. Anayasanın 145’inci maddesinin
1. ve 2. fıkrası yürürlükteyken yapılan değişiklikler anayasaya aykırıdır” diye konuştu.