18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Seçim İçin Bilanço! - ABD’den korktuğunuz kadar Allah’tan korksaydınız, bu memleketi bu hale getirmezdiniz!.. Eskiden etkileyici sözler dilden dile dolaşırdı. Şimdi ekrandan ekrana dolaşıyor. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin geçenlerde Meclis’te yaptığı bütçe konuşması haftalardır sanal âlemde... Milletvekili İnce, öyle derin ve ince hesaplara dalmadan, iktidarın 7 küsur yıllık bilançosunu ortaya döküverdi. Bu bilançoyu her yurttaş iyice aklında tutmalıdır. Erkene alınmasa bile seçime sadece 17 ay kaldı. Söz İnce’de: Sayın milletvekilleri, memleketten insan manzaraları sunacağım sizlere. Afyon’un Kışlacık köylüleri borçlarını ödemek için böbreklerini satışa çıkardı mı? Çıkardı... Diyarbakır’da kayıt parasını ödeyemeyen bir anne, okulun halılarını yıkarken düşüp felç oldu mu? Oldu... Erzurum’da hamiline yazılı arama kararları çıkarılıyor mu? Çıkarılıyor!.. Muğla’da, Milas’ta Kore gazisi açlıktan ve soğuktan öldü mü? Öldü... Erzincan’da görevlerini yapan yargı mensuplarına “Cemaatlerime dokunursan yakarım” dendi mi? Dendi... 230 bin eğitim fakültesi mezunu bu ülkenin sokaklarında işsiz mi? İşsiz!.. Gazeteler intihar haberleriyle dolu mu? Dolu... Başbakan, camdan okuduğu yazılarla pembe tablolar çizerek, milletin canına nasıl okuduğunu saklamaya çalışıyor. Çok değil, daha 2002’de Türk Telekom Türk müydü? Türk’tü... Siz bunu Araplara sattınız mı? Sattınız... Telsim’i İngilizlere, Adabank’ı Kuveytlilere, Kuşadası Limanı’nı İsraillilere, araç muayene işini Almanlara, İzmir Limanı’nı Hong-Kongluya, Avea’yı ve MNG Bank’ı Lübnanlıya, TGRT’yi Amerikalıya, Süper FM’i Kanadalıya sattınız mı? Sattınız... Çok değil, yedi yıl önce bunlar Türk müydü? Türk’tü... Şimdi bunların hepsi yabancıların elinde. Yedi yıllık iktidarınızda özelleştirmeyle sattığınız fabrika, tersane, tesis, liman, arsa, bina sayısı kaç, biliyor musunuz? Özelleştirme İdaresinden tek tek çıkardım bunları. 721 adet. Bugüne kadar 1 fabrika yaptınız mı, 1 tane? Bunun hesabını verin! (....) Siz TEKEL’i 292 milyon dolara sattınız. Alan kişi 920 milyon dolara sattı. Çok kısa bir sürede 608 milyon dolar kâr etti mi? Etti... Şimdi siz bugün neyi konuşuyorsunuz? TEKEL işçisine vereceğiniz 25-30 milyon dolarlık parayı konuşuyorsunuz. Habur’da teröriste kibar, Ankara’da işçiye gaddar oldunuz. Bunu bütün millet görüyor.(....) Bu ülkede 10 milyon yeşil kartlı var, 9 milyon emekli var, 5 milyon asgari ücretli var, 6 milyon işsiz var. Bunlar mı zenginleşti? Bağ-Kur primini ödeyemeyen esnaf mı, ürünü dalda kalan çiftçi mi zenginleşti? Kim zenginleşti? Bu ülkede zenginleşenler var, doğru. Gemiciğini yürüten kaptanlar da var bu ülkede.. Bunları biliyoruz. Girişim dehası bakan, başbakan, cumhurbaşkanı çocukları var. Ama sizin yatacak yeriniz yok. Bunu unutmayın. (AKP sıralarından gürültüler.) Değerli arkadaşlarım, hukuk sistemimizi altüst ettiniz. Silivri’de faşist hukuk, Silopi’de liboş hukuk, Deniz Feneri’nde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz. İmralı’daki katil prensin odasına nem emici duvar kâğıdı döşettiniz. ABD’den korktuğunuz kadar Allah’tan korksaydınız bu memleketi bu hale getirmezdiniz! (AKP sıralarından gürültüler) BAŞKAN - Sayın İnce... Sayın İnce, o son cümleniz hiç uygun olmadı. Oysaki konuşmanın en, en uygun özeti de buydu!.. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Işıklar içinde olmasını dilediğimiz M. Cevdet Anday, Cumhuriyet’in ikinci sayfasında cuma günleri yazardı. Yazılarının hiçbiri “sıradan” olmadı. 1980’lerin ortalarında yayımlanan “Yiten Söz” başlıklı yazısında, B. Brecht’in “Galileo Galilei” adlı belgesel oyunu üzerine yaptığı değerlendirmeleri, insan şu son günlerde anımsamadan edemiyor. Bilindiği gibi ünlü bilgin Galile: “Dünya güneşin çevresinde dönüyor!” dediğinde, kendisini “Engizisyon Mahkemesi”nde buluvermişti. Mahkemede bu “sav”ını, Engizisyon “yargıç”larına uzun uzun anlatmış, geliştirdiği teleskoptan, yaptığı sayısız “gözlem”den ayrıntılı bir biçimde “söz” etmişti. Ne var ki yargıçlar inanmamakta direnirler. İşte Galile’nin, “söz”ün bittiği bu andaki davranışını, sahnede Galile’yi canlandıran Genco Erkal bir “jest”le bir “devinim”le (hareket) ortaya koymuş. Anday yazısında o “an”, G. Erkal’ın sanatının doruğuna çıktığını coşkuyla anlatır. Ardından, “söz”ün artık duyulmaz, anlaşılmaz ve “işlemez” olduğu yerde devinim, “eylem”, “söz”ü geriye çekip “öne” çıkar; diye sürdürür. Bilindiği gibi din kitabı da: “Başlangıçta söz vardı!” der; “Faust” ise: “Başlangıç eylemdi!” der; ardından bunların bir araya getirilmesiyle -olup duran budur- “teori ve pratik” ikilisi oluşur, ki bu yol “söz ve eylem” biçimiyle de “emek” dünyasına yansıyacaktır. Geride bıraktığımız haftanın perşembe günü, “on” aydır gazetemizin bahçesinde “Ergenekon Davası” adlı “ortaoyunu”na karşı çıkan “Simgesel Eylemciler”le birlikte, “Cevizli”ye “tütün işçileri”ne destek olmaya gittik. AKP iktidarının işçilere: “Sen artık yaşamasan da olur!” der gibi ortaya attığı “4-C” kurnazlığına emekçiler ilkin, böyle bir uygulamanın haksızlığını, “kazanılmış” hakların geri alınamayacağını var güçleriyle anlatmaya çalıştılar; duyuramayınca seslerini yükselttiler. Ama onlara: “Sen kendi sesinle kül olursun...” deniyordu. Tütün işçileri için, “Dert çok, hemdert yok”tu, çünkü seslendikleri “Yüreklerin kulakları sağır”dı, Nâzım Hikmet’in dediği gibi. Demek ki, “söz” bitmişti; söz “işlemez” olmuştu; “söz” artık “geri”de kalmıştı. “Eylem”, öne çıkmalıydı; çıktı. Cevizli’ye ulaştığımızda “kurşun gibi ağır” bir hava vardı; soluk kesiyordu. Emekçiler ve destekçileri, tütün fabrikasının önündeki alanı sıkı sıkı doldurmuşlar, konuşan işçi arkadaşlarını dinliyorlardı. İşçi temsilcileri ve işçiler, “emek” dünyasına özgü “bilim”sel “kavram”larla konuşuyorlar artık. Böylece sorunlarını ve çözümü ayakları yere basan bir söylemle dile getiriyorlar. Kazanılmış, ama Başbakan Erdoğan’ın “yok” saydığı “özlük” haklarını “yasa” diliyle, kesin bir kararlılıkla savunuyorlar. Bu “bilinç”lenmenin getirdiği “dik” duruşu da hep birlikte ortaya koyuyorlar, topluma da “Ölmek var, dönmek yok!” sloganıyla duyuruyorlar. Bu sloganı öyle “içten” öyle “yürekten”, öyle bir “inanç”la söylüyorlar ki, AKP iktidarının bunu kesinlikle çok “ciddi”ye alıp değerlendirmesi gerekir. Gerçekten, TV’de bir kadın emekçi, “Direnişimizi ölümü göze alarak sürdürüyoruz; ciddiye alınmalıyız!” diye çok haklı bir uyarıda bulunmuştu. Cumartesi akşamı da, yine bir TV kanalında “eylem”e çocuğuyla katılan bir işçi “anne”, “Bu soğukta günlerdir sokaktayız; sesimizi Emine Hanım duymalı, o da bir anne!” dediğinde, Emine Hanım, Hayrünnisa Hanım’la şen şakrak bir keyifle, eşleri Tayyip ve Abdullah beyefendilerle birlikte mutluluk içinde, İstanbul’u gündüze döndüren görkemli ışık gösterilerini izliyorlardı... Ertesi gün eylemdeki Y. Şükrü Usta; “Ölümüz dirimizden daha pahalı. Ben ölürsem ailem 1100 TL aylık alacak. Çocuklarımızı bu ‘4- C’ rezaletinden kurtarmalıyız. Ölümüne yola çıktık” diyordu. Tıpkı: “... biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dercesine... Sıcak odamızda, rahat koltuklarımızda TV’lerden izlediğimiz bu olup bitenler, “dayanışma”yı, “desteği” bize anımsatıyor mu acaba? Ne dersiniz? Hiç olmazsa, bir battaniye, bir çift çorap... Not: Başvuru için 0 312 433 49 55 ‘Yüreklerin Kulakları Sağır’ [email protected] 22 OCAK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 19 Recep: “Arabistan AB kadar önemli.” Kraldan 200 bin dolar ödül alınca! Otello Işık İşgüden: “Tiyatroda rol gereği sigara içen oyuncu hakkında tutanak tutulmuş. Sevgilisini öldüren Otello Kamil’in tutuklanması yakındır!” Haiti Hilmi Kayıhan: “Haiti depremi, emperyalizmin canavar olduğunu ispatladı: Mazlum devletler yara sarmaya, ABD mideye indirmeye uğraşıyor!” Uçurum Ertan Somunkıran: “Beraber yürüdük biz bu yollarda. Durmak yok. Uçurumun dibine kadar yola devam.” YağmurDeniz Sen müsterih ol serbülent! İKİNCİ Dünya Savaşı’nda müttefik askerleri Berlin’e girmiş, Nazilerle sokak savaşı yapıyorlar. Öyküyü Cafer Karaaslan anlatıyor: Her iki taraf da kiliselerin çan kuleleri gibi şehrin yüksek noktalarına keskin nişancılar yerleştiriyor. Amaç nokta atışıyla, karşı tarafın önemli kişilerini öldürmek. Bir gün, müttefik komutandan biri, kendi keskin nişancısının yanına çıkıyor. Çıkardığı işlerden dolayı askerini kutluyor. Zaferin çok yakın olduğu, Nazilerin her an teslim olacağını, terhis olup çoluk çocuğuna kavuşacağı günün yaklaştığını anlatıp moral verici bir konuşma yaparken karşıdaki kilisenin çan kulesinde Nazilerin keskin nişancısını görüyor. Adam güya keskin nişancı ama dürbünlü tüfekle meydanı gözetliyor; kendisi da kabak gibi ortada duruyor. Komutan, ‘Oğlum, bak düşmanın keskin nişancısı, apaçık karşında. Bir atışla indir şunu’ diyor. Asker yanıt veriyor: ‘Komutanım! Ben onu vurmak istesem çoktan vururdum. Adam karavanacı. Şimdiye kadar isabetli bir atışını görmedim. Onu vurursak bakarsınız yerine gönderecekleri asker gerçekten eskin nişancı çıkabilir!’ Kıssadan hisse: Sultan hazretlerinin serbülendi, müsterih ol; sana kimse suikast yapmaz!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TARAF gazetesi yeni bir “darbe planı” daha yumurtladı. Bir sayfa, üç sayfa değil tam 5 bin sayfa. Bülent Esinoğlu “Serde mühendislik var ya, ben de oturdum bir hesap yaptım. Bir kişinin 5 bin sayfalık bu talimatnameyi yazmak için kaç gün çalışması gerekir diye düşündüm” diyor: “Bir kişi günde en çok 10 sayfa yazabiliyor. 5 bini 10’a bölersek, 500 gün eder. Yani bir bucuk yıl. Tabii rastgele bir konu yazılıyorsa bir kişi 10 değil, 50 sayfa da yazar. Ama bu kişi askeri darbe yapacağına göre her ihtimali düşünmesi gerektiğinden günde ancak 10 sayfa dedim. Sanki darbe yapmak için 5 bin sayfaya ihtiyaç varmış gibi! Hesap işi bir yana, CIA’nın Türkiye sözcüsü gibi çalışan Taraf gazetesi, yeni bir provokasyon aracını piyasaya sürmeye başladı. Bu kez darbe tarihi 2003 yılı. Yani AKP’nin iktidarının ilk yılı. 2003 yılında hazırlanmış bu darbe planının gerekçeleri içinde Aydın Doğan’a bağlı medyaya baskılar da sıralanmış. Oysa Türkiye’de yaşayanlar hatırlayacaktır, 2003 yılında Aydın Doğan’a hiçbir kısıtlama getirilmemişti. 2003 yılı AKP’nin iktidardaki balayı yılıydı. Yabancı güç odakları, AKP’nin ulusal pazarları nasıl paylaştıracağını gözlemekteydi. Türkiye ulusal pazarlarından alacakları payların hesabını yapmaktaydılar. Yoksa bizim gibi darbe sayfalarının hesabı içinde değildiler. Uzatmayalım. CIA’nın Türkiye sözcüsü gibi çalışan Taraf gazetesi Türk ordusu ile savaşını sürdürüyor. Darbe talimatnamesi diye ortaya koydukları sözde yeni araç milletin kafasını bulandırmak ve orduyu biraz daha sindirmeye yönelik saldırının materyalidir. Zaten bundan sonra, iki general, bir albay tutuklasalar ne olur, tutuklamasalar ne olur? Sindirebilecekleri kadar sindirdiler. Bu anlamda, Amerika ve onun Türkiye’deki işbirlikçileri amaçlarına ulaşmış görünüyor. Ordu kumanda kademesi demokratlık adına konuşmaktan o kadar korkuyor ki, haftalık bilgilendirme toplantıları bile yapılmıyor. Sen, demokratlık adına ne kadar geri çekilirsen çekil, elin oğlu CIA ve içoğlanları durmuyor. Saldırıyor. Ordumuza yapılan saldırıları durduracak tek güç gene halkın kendisidir. Ve umut asıl yeşereceği yerden yeşeriyor. Sömürü ve işsizliğin yoksullaştırdığı işçi, bağımsızlık onuru kırılan yurtsever aydın artık sokaklara çıktı. Zaten Türkiye’yi birleştirecek olan güç de bu güçtür!” Yeni darbe SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kandaki şeker miktarõ. 2/ Güney- den esen yel... Si- perliksiz şapka. 3/ Ateş... Dokunma duyusu. 4/ İskambil kâğõtlarõyla oyna- nan bir tür kumar... Rütbesiz asker. 5/ Japonlara özgü çi- çek düzenleme sa- natõ. 6/ Parlak kõr- mõzõ renkte bir süs taşõ... “Şahinim var baz- larõm var / --- alõşkõn sazlarõm var” (Karacaoğ- lan). 7/ Kemiklerin için- deki yağlõ madde... Hi- malayalar’da yaşadõğõna inanõlan “Kar Adamı”na verilen ad. 8/ Şiirleri şe- riata aykõrõ bulunduğu için derisi yüzülerek öl- dürülen ünlü tasavvuf şai- ri... Bağõşlama. 9/ Saç kõl, tüy gibi deri türevlerinde bu- lunan koyu renkli pigment. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kanõ oluşturan maddelerden biri olan iri moleküllü protein. 2/ Üzeri toprak ya da otla örtülmüş saman yõ- ğõnõ... Minare, kubbe, sancak direği gibi şeylerin tepe- sinde bulunan, ay yõldõz, ya da lale biçimindeki süs. 3/ İlkel benlik... Hõristiyan tapõnağõ. 4/ Yeniçeri ocağõnõn, padişahõn gözeticiliğini yapan asker sõnõfõ... Bir tür ge- çirimsiz toprak. 5/ Tutsaklõk... Fas’õn plaka imi. 6/ İki kişi arasõndaki soğukluk. 7/ “ --- kapõlõ bir handa / Gi- diyorum gündüz gece” (Âşõk Veysel)... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 8/ Sağlõklõ... Güneş doğmadan önceki alacakaranlõk. 9/ Bir savaşõ yönetme sanatõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O K Ü L T İ Z M F A N İ N A A T T N N E K T A R A T A K S İ R U L O R A S A V M D O A V Ş A İ T İ Z A R A K A Y A N İ T A Ö R E N S P O R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle