Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA
4 HABERLER
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOĞLU
Almanya Seçimleri
ve ‘III. Yolun’ Sonu
Hafta sonunda Almanya’da yapılan genel se-
çimlerde Sosyal Demokrat Parti (SDP) tarihinin en
büyük yenilgisini aldı; sermaye kesiminin “rüyası”
bir Hıristiyan Demokrat- Liberal Parti koalisyo-
nunun önü açıldı. Diğer taraftan, SDP’nin solunda
yer alan Sol Parti oylarını bir önceki seçimlerde yüz-
de 8.7’den bu seçimlerde yüzde12’ye çıkardı.
Yeşiller de oylarını yüzde 2.6 arttırdılar.
Almanya seçimlerinin sonuçları, işçi sınıfının
ekonomik, sosyal haklarına yönelik bir saldırıyla, bu
saldırıya karşı gelişecek olası direnişlerin şekillen-
direceği, yeni bir konjonktürün başlamakta ol-
duğunu düşündürüyor.
III. Yol’un beklenen sonu
“Artık sağ ve sol yok, yenilikçilik ve muhafaza-
kârlık, değişime direnenler ve değişimden yana olan-
lar, ‘Eski İşçi Partisi’ (Old Labour) ve ‘Yeni İşçi Par-
tisi’ (New Labour) var” fantezileriyle, 1990’larda söz-
de yeni bir siyaset inşa eden III. Yol’un çöküşü Der
Spiegel’e göre 2001 yılında, Danimarka’da sosyal
demokratların seçimleri kaybetmesiyle başlamış-
tı (24/09/09). Ondan sonra İsveç, Finlandiya, Yu-
nanistan, Hollanda, İtalya ve Fransa’da “yenilikçi”
sosyal demokrat partiler seçimleri kaybettiler. Pa-
zar günü bu listeye SDP de eklendi.
III. Yol’un ilk tipik örnekleri olan İngiltere’de Bla-
ir, Almanya’da Schröder hükümetlerine bakınca,
hemen dikkatimizi çekmesi gereken ama neden-
se, o günden bu yana inatla yadsınan bir gerçek-
le karşılaşıyoruz. “Klasik” (eski anlamında) sosyal
demokrasi, 19. yüzyılda, liberal demokrasiye bir
tepki olarak doğmuştu. Bireysel özgürlüklere, pi-
yasa ekonomisine, serbest rekabete dayanan ‘li-
beral demokrasi’ye karşı, sosyal demokrasi, sos-
yal adalete, ekonomik eşitliğe (toplumsal servetin
eşit dağıtılmasına) dayalı özgürlükleri savunuyor-
du. Böylece, kendilerini “yenilikçi” olarak tanım-
layanlar aslında SD öncesi bir akımın tezlerine, ya-
ni “eskiye” dönmüş oluyorlardı.
Bu “yenilikçiler”, siyasi enerjisi tükenen muha-
fazakâr partilerin misyonlarını üstlendiler, ekono-
minin önceliklerini sermayenin gereksinimlerine, fi-
nansallaşmaya göre düzenleyen neoliberal re-
formları ilerlettiler.
Ancak serbest piyasa modelinin, finansallaşmanın
yarattığı yıkımın yol açtığı toplumsal tepki giderek
bu akımlara karşı şekillenmeye başladı. 2007 yılında
başlayan “finansal şok”la birlikte, sosyal demok-
rasinin geleneksel tabanı, o güne kadar bankalar-
la ve finans kesimleriyle iç içe görünen “yenilikçi-
leri” terk ederek eşitlik, sosyal adalet, sosyal gü-
venlik gibi kavramlarla siyaset yapan, sol partile-
re ve aşırı sağın milliyetçi, hatta yabancı düşmanı
partilerine yönelmeye başladı.
Bu kez “yenilenmek” (hem de “yenilikçilerin” sav-
larını benimseyerek) sırası, muhafazakâr partiler-
deydi. Fransa’da Sarkozy kendi deyimiyle seçim-
leri “Blair çekerek” kazandı. İngiltere’de Cameron
daha genç, halkçı bir görüntü sunmaya çalışıyor.
Almanya’da Merkel, istikrar ve güven vaat ediyordu.
Böylece muhafazakâr partiler kendilerini en azın-
dan korudular, hatta güçlenmeye başladılar.
Yeni konjonktür, ‘yeni’ siyaset
Krizden çıkıyoruz diye kendimizi aldatmayalım,
çok ciddi ekonomik sorunlar, toplumsal mücade-
leler var gündemde. Mali piyasaların genişlemesi
çöküntüye dönerken (balonu sönerken) boşalan
enerji, bu kez kamu borçlarına, bütçe açıklarına ve
likiditeye gitti; buralarda yeni, sürdürülemez ge-
nişlemeler oluşmaya başladı. Mali genişleme çö-
küşe dönüşürken devreye girerek sermayeyi ko-
ruyan, yükü üstlenen devletin şimdi bu yükü bi-
rilerinin sırtına yıkması gerekiyor. Aksi takdirde şid-
detli enflasyon, yeni mali şoklar, hatta depresyon
riski ortamına geri dönmek kaçınılmaz. “Bu kez fark-
lı” demeye hazırlananların, Carmen Reinhart ve
Kenneth Rogoff’un, Financial Times’dan Martin
Wolf’un bir başyapıt dediği 800 Yıllık Mali Çılgın-
lık başlıklı kitabını tavsiye ederim. Süreç bir kez baş-
ladı mı hep aynı yolu izliyor!
Bu risklere karşı, sermaye sınıfının hızla şekil-
lenmeye başlayan politikasına ilişkin ilk işaretleri
Merkel’in zaferinden sonra hiç vakit kaybetmeden
gündeme gelen tartışmalardan izlemek olanaklı.
Sağlık sistemi, vergiler, sosyal hizmetler, eğitim ve
emeklilik sisteminde düzenlemelere (kesintilere) gi-
dilmesi gerekiyor. Ayrıca ücretlerin ihracatçı bir eko-
nomi için çok yüksek olduğu da özellikle vurgu-
lanıyor. Diğer bir deyişle sermaye sınıfı, devletin sır-
tındaki yükü emekçilere yıkacağını açıklayarak, dü-
pedüz sınıf savaşı ilan ediyor. Böylece sol açısın-
dan yeni dönemin görevi de belli oluyor: Siyasi söy-
lemin, eylemin merkezine “işçi” kavramını, yeniden,
ama “yeni orta sınıf”, “dışlanmışlar” gibi gelişme-
leri de göz önüne alarak koymak; hizmetlerini top-
luca çektiği takdirde “yapıyı” felç edebilecek bu sı-
nıfa dayanarak yeni siyaseti inşa etmek…
erginy@tr.net
http://erginyildizoglu.blogspot.com
TBB Başkanõ Özdemir Özok ve Prof. Dr. Durmuş Tezcan yasadõşõ dinlemelerin yarattõğõ tehlikeye dikkat çekti
‘Dinlemeyolgeçenhanõoldu’
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Hukukçular, gazetemiz Ankara
Temsilcisi Mustafa Balbay’õn te-
lefonlarõnõn yasal dinleme kararõn-
dan 10 ay önce de dinlenildiğinin or-
taya çõkmasõnõ değerlendirdiler.
Hukukçular, uygulamaya tepki gös-
terdiler.
Türkiye Barolar Birliği (TBB)
Başkanõ Özdemir Özok, son dö-
nemde yaşanan gelişmeler nedeniyle
dinleme konusunda söylenecek sö-
zün kalmadõğõnõ belirterek, “Tür-
kiye’de dinlemeler ilk kez örgüt-
lü suçlarla ilgili yasa kapsamında
mevzuata girdi. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de kabul edi-
yor. Ancak çok sınırlı, ölçülü,
yakalanamayan örgüt için yani
güçlü bir örgüt için dinlemeler ya-
pılabileceği ilkesi ortaya konu-
luyor” dedi. Çok sõnõrlõ dinlemenin
kamu yararõ için yapõlmasõ gerek-
tiğini anlatan Özok, “Ama Türki-
ye’de istisna yok. Yol geçen hanı
oldu. Keyfi dinleme, yasadışı din-
lemelere başvuruluyor. Türkiye
çok kötü bir noktaya girdi. Tür-
kiye’de hukukçu olmaktan sı-
kıntı yaşıyoruz. Bunları değer-
lendirirken hukuk dışı uygula-
maları yaşayan ülke olduğu ko-
nusunda kaygı duyuyoruz” de-
ğerlendirmesini yaptõ.
‘Yargıda namuslular
yılgınlığa uğradı’
İnsanlarõn birbirlerine güveninin
kalmadõğõ, sürekli olarak yargõnõn
töhmet altõnda bõrakõldõğõna işaret
eden Özdemir Özok, “Yargıdaki
namuslu unsurlar yaşananlar
karşısında yılgınlığa uğramış du-
rumdalar” dedi. İstediklerinin hu-
kukun egemen olmasõ olduğunu
kaydeden TBB Başkanõ Özdemir
Özok, şunlarõ söyledi:
“Siyaseti hukukun içine sok-
masınlar. Yargı artık ideolojilere,
politikalara, günlük popülizme
uydurulmaya çalışılıyor. Bu du-
rum kimseye yarar sağlamaz.
Yargıdan başka gidecek bir ye-
rimiz yok. Yargı evrensel değer-
leri uygulayan olsun. Devletten
yana, şahıstan yana bir yargı
kimseye yarar getirmez. Gün ge-
lir bunu savunanlara da en büyük
zararı verir. Yargının tüm par-
lamenter sistemlerde olduğu gibi
tarafsız bir erk olarak hukuka uy-
gun davranmalı.”
‘Hukuka aykırı delil’
Prof. Dr. Durmuş Tezcan da
mevzuat uyarõnca mahkeme kararõ
olmadõkça iletişimin dinlenmesi-
nin mümkün olmadõğõnõ vurguladõ.
Polis Vazife ve Selahiyet Yasasõ çer-
çevesindeki istihbarat amaçlõ din-
lemelerin de kişilere uygulanmasõ-
na olanak bulunmadõğõnõ kayde-
den Tezcan, dinleme hukuku ko-
nusunda şu değerlendirmeyi yaptõ:
“Kişilerin dinlenebilmesi için hâ-
kimden karar alınması gerekiyor.
Eğer hâkimden yasal karar al-
madan önce bir dinleme var ise
bu hukuka aykırı delil özelliği ta-
şıyor. Yasaya göre, iddianın ispatı
ancak hukuka uygun delille olur.
Hâkim kararı verirken hukuka
aykırı delillerin neler olduğunu
kararında göstermek zorunda-
dır. Hukuka aykırı delil tespit
edildiği zaman Yargıtay tarafın-
dan mutlak bozma sebebidir. Bü-
tün bunlara rağmen bu delil kul-
lanılırsa hükmün kesinleşmesin-
den itibaren 6 ay içerisinde
AİHM’ye müracaat ederek, özel
hayatın gizliliğine saldırı nede-
niyle başvuru yapmak gerekir.”
Gazetemiz Ankara Temsilcisi
Mustafa Balbay hakkõnda ilk yasal
dinleme kararõ 14 Nisan 2008 tari-
hinde alõnmasõna karşõn, bu tarihten
yaklaşõk 10 ay önce de telefonlarõ-
nõn dinlendiği ortaya çõkmõştõ.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanõ Özdemir Özok, çok sõnõrlõ dinlemenin kamu yararõ
için yapõlmasõ gerektiğini belirterek “Ama Türkiye’de istisna yok. Yol geçen hanõ oldu. Keyfi
dinleme, yasadõşõ dinlemelere başvuruluyor. Türkiye çok kötü bir noktaya girdi. Türkiye’de
hukukçu olmaktan sõkõntõ yaşõyoruz” dedi. Prof. Dr. Durmuş Tezcan da mevzuat uyarõnca
mahkeme kararõ olmadõkça iletişimin dinlenmesinin mümkün olmadõğõnõ vurguladõ.
ERTUĞRUL GÜNAY:
Darbecilerle
hesaplaşmayı
başaramadık
Türkiye’nin, 12 Eylül darbesini yapanlarõ
yargõ önünü çõkartamadõğõnõ belirten Ertuğrul
Günay, “Şimdi belki de geriye dönüp
hesaplaşma yapmak yerine onlarõn yõkmak
istediklerini yeniden inşa ederek tarihi bir
cevap verebiliriz” dedi.
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Kültür ve
Turizm Bakanõ Ertuğrul
Günay, Kültür Varlõkla-
rõ ve Müzeler Genel Mü-
dürlüğü’nün bahçesinde
kahvaltõlõ basõn toplantõsõ
düzenledi.
Gazetecilerin sorularõnõ
yanõtlayan Günay, 12 Ey-
lül askeri müdahalesini
yapanlarõn yargõlanmasõ-
nõ engelleyen anayasanõn
geçici 15. maddesinin kal-
dõrõlõp kaldõrõlmamasõ tar-
tõşmalarõnõn anõmsatõlma-
sõ üzerine, “Türkiye o
şansı ne yazık ki kul-
lanmadı. Bundan sonra
geçici 15. madde kaldı-
rılsa ne olacak?” dedi.
Günay, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Türkiye bun-
ları yapmazken, Şili, Ar-
jantin, Yunanistan yap-
tı. Yunanistan’ın dar-
becileri onlarca yıl ha-
pislerde yattılar. Ben
bunları söylüyorum, on-
dan sonra basında pole-
mik çıkıyor. Bizdekiler
de hâlâ belli kesimlerin
gözünde çok saygıdeğer
konumlar taşıyorlar.
Türkiye ne yazık ki bu
hesaplaşmalarını yapa-
madığı için demokrasi-
sini kurmakta, kurum-
sallaşmakta, kurumsal-
laştırmakta gecikti. Şim-
di belki de geriye dönüp
hesaplaşma yapmak ye-
rine onların yıkmak is-
tediklerini yeniden inşa
ederek tarihi bir cevap
verebiliriz. Yani, nasıl
halkı düşman etmek is-
tediler birbirine, nasıl
toplumun önüne korku-
lar koymak istediler, na-
sıl Türkiye’nin inanç
kümelerini ya da etnik
kökenlerini inkâr ettiler
ya da yok etmeye çalış-
tılar, şimdi bunların bir-
lik, barış, esenlik, gü-
zellik içinde yaşadığını
göstererek, Türkiye’nin
demokrasiden korkma-
sı değil, demokrasiyle
ancak yaşayabileceğini
sergileyerek belki tarihi
bir cevap verebiliriz.
‘Kör olasõn demiyorum,
kör olma da gör beni’ di-
yor ya türküde, güzel
şeyler yapalım.”
Bir gazetecinin “Yani
yargılamayalım da bes-
leyelim mi?” sözleri üze-
rine Günay, şunlarõ kay-
detti: “Evet, besleyelim
de görsünler ama iyi
şeyler yapabildiğimizi.”
Ankara’daki Atatürk
Kültür Merkezi’ni (AKM)
de “piramit taklidi” ola-
rak nitelendiren Günay,
“1980’li yıllarda alela-
cele yapılmış. Tıpkı 1982
Anayasası gibi son ka-
rarı Milli Güvenlik Kon-
seyi vermiş. 1982 Ana-
yasası’nın başında da
öyle yazardı. 1995’te
kaldırıldı. ‘Bu anayasa,
Türk milletinin meşru
temsilcisi olan Danõşma
Meclisi tarafõndan hazõr-
lanmõş ve son şekli Milli
Güvenlik Konseyi tara-
fõndan verilmiş.’ Bura-
da da öyle olmuş. Bir jü-
ri oluşturulmuş ama Ke-
nan Paşa demiş ki bu en
güzeli. Piramit zaten bi-
zim coğrafyamızda yok.
Üstelik tam piramit de
değil” dedi.
Devlet Bakanõ
Faruk Çelik,
Umman Diyanet
İşleri ve Evkaf
Bakanõ Şeyh
Abdullah bin
Mohamed Al-
Salim ile
makamõnda
yaptõğõ
görüşmede
gazetecilerin
sorularõnõ da
yanõtladõ.
(Fotoğraf: AA)
8 Kasõm’da yapõlacak mitingleri ‘suyu bulandõracak girişimler’ olarak yorumladõ
Çelik’ten Alevilere: Aceleciliğe gerek yok
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Devlet Bakanõ Faruk Çelik, 8 Kasõm’da
miting yapmaya hazõrlanan Alevi örgüt-
lerine tepki gösterdi.
Bakan Çelik, Umman Diyanet İşleri ve
Evkaf Bakanõ Şeyh Abdullah bin Mo-
hamed Al-Salim ile makamõnda bir ara-
ya geldi. Gazetecilerin Alevi çalõştaylarõ
ve Alevi örgütlerinin 8 Kasõm’da yapa-
caklarõ mitinge ilişkin sorularõnõ yanõtla-
yan Çelik, Alevi çalõştaylarõyla ilgili ara-
lõk ayõ itibarõyla bu çalõşmalarõ tamamla-
mayõ düşündüklerini ifade etti. Tüm ça-
lõştaylara katõlan ve görüş beyan eden her-
kesin düşünce ve ifadelerinin tutanakla-
ra geçtiğini, bunlarõn aralõk ayõ sonunda
kitapçõk haline getirileceğini ve ilgili ke-
simlere dağõtõlacağõnõ anlatan Çelik şöy-
le konuştu:
“İnanıyorum ki 7 çalıştaydan çıkan
neticeler de derli toplu bir şekilde özet
bilgi olarak da Bakanlar Kurulu’nda ve
yetkili kurullarda değerlendirilecek.
Böylece sonuca doğru gidilecek. Bu
çok gerilere uzanan bir olay. 1400-
1500 yıllık bir ihtilaftan bahsediyo-
ruz. Bunun bir an önce, haftada, ay için-
de çözümü gibi bir yaklaşımı, aceleci-
liği doğru bulmuyoruz. Olayların mi-
tinglerle, bir siyasi boyut kazanmasıy-
la da ilgisi yok. Kazanmasını da doğru
bulmayız. Çünkü biz samimi bir çalış-
mayı yürütüyoruz. Samimi şekilde yü-
rütülen çalışmaya katkısı olacak herkesi
davet ediyoruz, çağırıyoruz, görüşleri-
ni alıyoruz. Amaç sorun çözmektir,
yoksa suyu bulandırmak değil. Geç-
mişte yeteri kadar bulanıklıklar ya-
şanmış. Şimdi bunu durulamaya dönük
kimin elinde ne varsa buyursun katkı
sağlasın ve sorunu çözüme doğru gö-
türelim diyoruz.”
Güven erozyonu büyüyor
AB tarafõndan finanse edilen araştõrmanõn sonuçlarõna göre, Türkiye’de insanlarõn yüzde
72’si birbirine güvenmiyor, yüzde 42’si de Yahudi komşusu olsun istemiyor
İstanbul Haber Servisi - Türk
Yahudi Toplumu ve Yahudi Kül-
türünü Tanõtma Projesi’nin bul-
gularõna göre, Türkiye’de insan-
larõn yüzde 72’sinin birbirine gü-
venmediği, yüzde 42’sinin kom-
şusunun Yahudi olmasõnõ isteme-
diği, yarõdan fazla oranõn da Ya-
hudilerin MİT, yargõ, ordu, emni-
yet gibi kurumlarda bulunmasõndan
rahatsõz olacağõnõ ifade ediyor.
Avrupa Birliği (AB) tarafõndan
finanse edilen ve Beyoğlu Musevi
Hahamhane Vakfõ ile Frekans
Araştõrma şirketi tarafõndan Tür-
kiye genelini temsilen 1108 kişi ve
telefon anketi yöntemiyle gerçek-
leştirilen “Türk Yahudi Toplumu
ve Yahudi Kültürünü Tanıtma
Projesi”nin sonuçlarõ, Neva Şalom
Sinegogu’nda dün düzenlenen ba-
sõn toplantõsõyla açõklandõ.
Genel anlamda kamuoyunun
farklõ kimlik ve inançlara, özel-
de ise Musevilere bakõş açõsõnõ de-
ğerlendirmeyi amaçlayan anket
sonuçlarõna göre, Türkiye’de de-
mokrasiden memnuniyet oranõ
yüzde 25 dolaylarõndayken mem-
nun olduğunu ifade edenler daha
çok kõrsal kesim ile AKP seç-
meninden oluşuyor. Anketin “in-
sanlara güven” bölümlü araş-
tõrmasõnda, “Türkiye’nin yüzde
72’sinin birbirine güvenmedi-
ği” ortaya çõkarken, kendisini
Müslüman kimliğiyle tanõmla-
yanlarõn, karşõsõndakine en az
güveni besleyen kesim olduğu be-
lirlendi.
“Kendinizi tek bir kimlikle
tanımlayacak olsaydınız, önce-
likle hangi kimliği kendinize uy-
gun görürdünüz” sorusuna yanõt
verenlerin yüzde 51’i “Ben TC va-
tandaşıyım” dedi.
Kendisini Müslüman kimliğiy-
le tanõmlayanlar yüzde 19 oranõn-
dayken, Türk kimliğiyle tanõmla-
yanlar yüzde 19, Kürt kimliğini ifa-
de edenler yüzde 2 ile sõnõrlõ kal-
dõ. Aynõ soruda verilen yanõtlarda
kendisini TC yurttaşõ olarak ifade
eden katõlõmcõlarõn büyük bir ço-
ğunluğunun CHP seçmeni, kendi-
sini Müslüman kimliğiyle tanõm-
layanlarõn çoğunluğunun ise AKP
seçmeni olduğu belirtildi. Anke-
tin farklõ kimliklere olan yaklaşõ-
mõn ortaya konulduğu bölümünde
ise dehşet verici sonuçlar ortaya
çõktõ.
Buna göre Türkiye’de herhangi
bir Yahudi ile temasa geçenlerin
oranõ yüzde 10 ile sõnõrlõ kalõrken
komşusunun Yahudi olmasõnõ is-
temeyenlerin yüzde 42, ateist ol-
masõnõ istemeyenlerin yüzde 57,
Hõristiyan azõnlõğa mensup bir ai-
le olmasõnõ istemeyenlerin yüzde
39 olduğu belirlendi.
Bu bulgulara göre Türkiye’de
ötekine karşõ büyük bir tolerans-
sõzlõk olduğu ortaya çõktõ ve aynõ
araştõrmaya göre bu toleranssõzlõkta
büyük ölçüde belirleyici kesimin
katõ dindarlar, kõrsal kesimde ya-
şayanlar, ilkokul ve altõ eğitim
seviyesine sahip olanlar, kadõnlar
ile AKP seçmeninden oluştuğu
kaydedildi.
Ötekileştirme tırmanıyor
Araştõrmanõn son bölümünde
ise “Yahudiliğin ulus ve devlet
içindeki yerine ilişkin algılar” de-
ğerlendirildi. Kimlik ve inançlarõ
özgürce yaşama algõsõ sonuçlarõna
kendisini Müslüman olarak ta-
nõmlayanlarõn yüzde 64’ü özgür
hissettiğini belirtirken Musevilerin
ancak yüzde 54’ü özgür hissettiğini
ifade ediyor.
Toplantõ sonunda araştõrma so-
nuçlarõnõ yorumlayan Prof. Nilü-
fer Narlı ile Prof. Hakan Yılmaz,
Türkiye’de ötekileştirmenin en-
dişe verici boyutlara tõrmandõğõna
işaret ettiler.