23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Ders Başı Notları... MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bir toplumu, bir ülkeyi sürekli “tedirgin”lik içinde tutarak yö- netme olasılığı var mıdır? Bu sorunun “neden” sorul- duğunu TV izlerken “Başba- kan”ın görüldüğü an ona, on, on beş saniye bakıldığında hemen anlaşılır sanıyorum. “Tedirgin” bir insan yüzünün tüm imlerini (işaret) taşıyan bir görüntü; yer yer “anlam- sız”laşan bakışlar; gittikçe yük- selen, sonunda “denetlene- meyen” bir ses, bir “patla- ma”, kameraya sularını sıçra- tan yarım sözcükler; pancar rengini almış, şişmiş bir yüz... Zaten “tedirgin”lik içinde yaşatılan insanlarımız, bu gibi görüntülerle, daha da “tedir- gin”leşmeye zorlanmıyor mu? Ayrıca geleceğe “umut”la bakması gereken “gencecik” insanlarımızın “da”, böylece “tedirgin”lik içine düşmesi, bir ülke için “yaşamsal” bir sorun oluşturmaz mı? Bugünlerde, “nöbet eyle- mi”nde buluştuğumuz dene- yimli dostlarla, bu “tedirgin”li- ğin yer yer ne denli derinleşe- ceğini gençlerde görüyor, on- larla birlikte yaşıyoruz. Anımsanacağı gibi, 5 Mart’ta Balbay’ın tutuklanmasının ar- dından başlattığımız, “Erge- nekon’dan Tutuklu ve Yargıla- nan Aydınlarımızın Yanı Ba- şındayız!” adlı “simgesel nö- bet” 200 gündür sürdürülüyor; gazetemiz Cumhuriyet’in bah- çesinde. Eyleme sürekli katılanlar ara- sında gençler, gencecikler de var. Hazal da bunlardan biri. Uzun süredir ara vermeden katılıyor “nöbet”e, tıpkı “öteki” gençler gibi. Gazeteci olmak istiyor. He- nüz yirmi yaşında. Bu yaşa öz- gü tüm güzellikleri yansıtıyor. Ülkesinin her sorunu ile ilgili. Derinleşmek istiyor kimi ko- nularda. Hep soracak bir “so- ru”su var; dahası pek çok so- rusu var. Kimisine tutarlı ya- nıtları da var ama, başka ya- nıtlar, yorumlar da arıyor. Eylem boyunca hep umut- luydu. “Balbay da çıkacak, Prof. Manisalı gibi, ötekiler gi- bi” diyordu, ta ki 14 Eylül Pa- zartesi günkü Ergenekon du- ruşmasına dek. Ertesi günü Cumhuriyet’te yayımlanan Balbay’ın ve avu- katının savunmasını okumuş, aradı. Doğrudan: “Ne zaman serbest bırakırlar?” diye sordu. Şaşırdım; sorduğu sorudan çok, sesinin ışıltısının bitmiş ol- masına. Bilemeyeceğimi söyledim; nöbet günü erken gelmesini ri- ca ettim. “Peki!” dedi, o kadar. Perşembe günü eyleme ka- tıldığında, yeni hazırladığımız “üç” sözcükten oluşan pan- kartlardan birini seçti aldı, nö- bete başladı hepimiz gibi. Ama her zamanki yerinde önlerde değildi, arkalara çekildi yanıma geldi; içini kaplayan “tedirginlik” olduğu gibi yüzü- ne vurmuştu; pankartı kaldır- dı öylece durdu. Oysa yeni pankartlara büyük bir ilgi vardı; çabucak, bir so- lukta okunuyordu. Önümüz- deki yoldan geçen arabaların sürücülerinden alkışlar, uzun uzun klakson sesleri geliyordu. Karşı kaldırımda yürüyenler de sık sık alkışlarla katılıyorlardı. Ne ki, Hazal bunların hiç ayrımında değilmiş gibiydi. Kı- sa bir süre sonra bana döndü: “Olmaz bu! Olamaz! Balbay’a yüklenen bütün suçları avuka- tı belgelere dayanarak bir bir çürüttü, bunlarla Balbay’ın suçlanamayacağını açıkça or- taya koydu; bir insanın suç- suzluğu daha nasıl ispat edi- lebilir ki? Lütfen söyleyin ba- na!” dedi. Yanıt bekliyordu so- ran üzgün bakışlarla, ama ka- rarlı bir “duruş”la. Ne diyebilirdim? Yalnızca tuttuğu pankarta baktım; “Er- genekon Savcısı BAŞBAKAN” yazıyordu. O da baktı, yanıtı al- mış gibiydi... Bu sırada Ulusal Kanal gö- revlileri gelmiş, çekime başla- mışlardı. Bahçe yine doluydu. Eylemci arkadaşlarla konuştu- lar; ama onlar da sanırım, Ha- zal’ın sesini duymak, izleyicile- rine duyurmak istiyorlardı. Hazal umutsuzluğunu, kız- gınlığını kırdı, yine o coşkulu se- siyle inandığı doğruları, yapılan yanlışları bir bir dile getirdi. Konuşmasını noktaladığında, hepimiz, sanki önceden karar- laştırılmış gibi kendimizi “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” sloganını söyler bulduk. Uzun süre sürdürdük, “Ha- zal”lar “yetiştikçe” susulma- yacağının umudu içinde. Gencecik ‘Hazal’ Tedirgin! m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Eylül OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com 25 EYLÜL 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, New York sokaklarında yürümüş. Yağmurda mı! Süre Soner Önal: “Açılım gereği etkin pişmanlıktan yararlanıp 10 yıldan fazla terör örgütünde kalanların süresi askerlikten sayılsın!” Kapama Hamza Saykan: “Hayat pahalandıkça kadınlar eve kapanıyormuş. AKP, kadınları kapatmanın yolunu bulmuş!” Birlik Ahmet Önen: “Hep birlikte ekonomiyi canlandırıyoruz; kimimiz okyanuslara gemiler salarak, kimimiz oyuncakçıdan bir gemicik alarak!” YağmurDeniz Edibe ile Kevin, Abdullah ile George MÜJDELER olsun; AKP-FG koalisyonunun “Kürt açılımı”nda yepyeni bir sürece girildi. Hükümetin başındaki Recep’in bile henüz içeriğini tam bilmediği ve her gün yeni bir ad koyduğu “Kürt açılımı”na Holivut artisti ünlü jön Kevin Costner tam destek verdi. Bu açıklamanın sıradan bir magazin asparagası olmadığını göstermek için de Edibe Sözen adındaki AKP Genel Başkan Yardımcısı, yaptığı yazılı açıklama ile ünlü jön Kevin Costner’In, açılım konusundaki gelişmeleri çok yakından izlediğini bildirerek, “Türkiye’deki açılımı candan destekliyorum” dediğini duyurdu. AKP’nin yetkili ağızlarından biri, kamuoyu ile alay etmiyor, resmen açıklama yapıyor; “Amerikalı bir artist Kürt açılımını destekliyor” diyor! Madem öyle... Madem ülkenin çivisi çıktı... Madem siyaset bu kadar ayağa düştü... Edibe Sözen’e yeni bir görev: “Tarihi fırsat” diyerek “Kürt açılımı”nı pazarlayan Çankaya’daki AKP’li Abdullah’ın da hatırı kalmasın... İlk bakışta suratı Abdullah’ı andıran bir başka Holivut artisti George Clooney ile derhal temas kurulmalı ve “açılıma tam destek” sözü alınmalı. Kaç paraysa veririz! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” SORU çok yalın: Kalleşlerden ulusal kahraman olur mu? Sorunun yanıtını Ankara’daki dostumuz Mustafa Yıldırım veriyor: “Ülkeyi yönetmekle görevlendirilen ekibin başındaki ‘açılım’ sözcüğünün altını göstermek yerine, coşkulu bir vaiz tavrıyla sesini yükseltiyor; ‘Kimse anaların gözyaşları üstünden prim yapmaya kalkmasın’ diyor. Ses mekanik, söz güzel; ama gerisi yok. Oysa soru çetin: Hangi anaların gözyaşı? Mühendisler, başlarına geleceği düşünmeden krom işletmesine gidiyorlardı. Otomatik silahlılar araçlarını durdurdular. Onları sıraya dizdiler ve mermi yağdırdılar. Kimseyle bir alıp veremedikleri de yoktu; ama öldürüldüler. Petrol sondaj kuyularında çalışan işçiler de yan yana sıralandılar ve birer mermiyle vuruldular. Köy okuluna gelen katiller, öğretmenlerin ailelerini bir odaya kapattı. Beş kişiyi yaylım ateş açarak öldürdüler. Yine bir köy okulunda öğretmeni kurşuna dizdiler. Hep öldürdüler; çünkü ABD’nin ‘gerilla savaşı’ talimatında devlet görevlilerinden ‘özenle seçilmiş hedeflerin, planlanarak nötralize edilmeleri’ yani katletmeleri yazılıydı. Hangi açılıma devam? Masum emekçileri öldürenler, kültürel haklar için mi bastılar tetiğe? Kimlerdi o katiller ve katillerin anaları ağladı mı? Savcılar onları mahkemeye çektiler mi? Yargıçlar, otomatik silahları, mühendislerin, işçilerin, öğretmenlerin bedenlerine saplanan mermileri katillere veren devletleri sorguladılar mı? Yok muydu katliamlarla ilgili gizli-açık tanıklık edecek itirafçılar? Bu katilleri ‘ulusal kurtuluş savaşçısı gerillalar’ diyerek kutsayanlar, Ağrı’nın dibinde gezenler, bu cinayetleri ‘asimilasyona tepki’ diyerek kendilerince bir zafere dönüştürebilirler! Ne var ki ABD’nin katillere yardım ettiğini bile bile, Amerika ile köklü tarihsel ilişkilerden söz eden general, ‘açılıma devam’ deyip dururken asli görevinin güvenlik olduğunu, katilleri yakalamak olduğunu unutuyor. Kürt kökenli yurttaşlar da yanılıyor: Mühendislere, işçilere, öğretmenlere kıyanlar, dünyayı kana bulayan devletlerin koruması altında onurlu bir devlet kuramazlar. Katiller ancak kalleşliğin simgesi olabilirler. Yıkıma ortaklık, ‘üniterlik’, ‘demokrasi’ nutuklarıyla ancak bir süre örtülebilir. Yıkımın yolunu açan görevliler de yargılanmaktan kurtulamazlar.” Kalleş SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ünlü Türk bilgin El Bi- runi’nin Batõ dillerindeki adõ. 2/ Rus- ya’da ve İran’da ayrõ bir sõnõf oluşturan atlõ asker... “Git, defol” anlamõnda ar- go sözcük. 3/ Kuzu sesi... Osman- lõ devletinde okul ki- taplarõnõn genel adõ. 4/ Balõkesir’in bir ilçesi. 5/ Olağanõ aşan büyüklüğü olan... Yabancõ... Bir nota. 6/ Işõk, aydõn- lõk... Vücut õsõsõ. 7/ Tokat iline özgü bir halk oyunu. 8/ İsra- il’in plaka imi... Cezayir’in para birimi. 9/ “Al- tınkökü” de denilen kusturucu bir kök... Kõrsal kesimde büyük topraklarõ olan, varlõklõ ve sözü geçer kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ IX. yüzyõl başlarõnda simgeciliğe tepki olarak Rusya’da ortaya çõkan edebiyat akõmõ. 2/ Eski- den şairi bilinmeyen şiirlerin altõna yazõlan söz- cük... Kalõn bükülmüş sicim. 3/ Belirti, nişan... Osmanlõ donanmasõnda amirale eş bir rütbe. 4/ Kõsa bacaklõ bir köpek cinsi... İki tarla arasõnda- ki sõnõr. 5/ Afrika’da yetişen ve parlak kerestesi mobilyacõlõkta kullanõlan bir ağaç... Kadastro ha- ritalarõnda parseller topluluğu. 6/ İçine soğan, sar- mõsak, maydanoz gibi malzeme katõlarak hazõr- lanmõş zeytinyağlõ yemek. 7/ Dürüst, iyi ahlak- lõ... Avrupa’nõn ikinci uzun õrmağõ. 8/ Bir mey- ve... Bir mülkü başkasõna bõrakma. 9/ Çanakka- le yöresine özgü, çeşitli sebzelerle hazõrlanan tür- lü yemeği. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A R H U N B A A S İ Ç Ö K E K R İ N G K O L A H G A Z E L R U Ç Z A R İ S N Ö K E R A H U K O L A Y A B E L İ H A T A A K A R S U A Z 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ABD Başkanı Bill Clinton’ın 1999’un son gün- lerinde TBMM’de yaptığı konuşması ayakta al- kışlanmıştı. Clinton, “21. Yüzyıl Sivil Toplum Kuruluşları’nın yüz yılı olacaktır!” diyordu. Alkışlayanlar arasında Tansu Hanım’ın parti- si DYP’nin Grup Başkanvekili sonradan AKP’li ve sonradan Milli Eğitim Bakanı ve şimdi Tayyip Bey’in Başdanışmanı Hüseyin Çelik de vardı... 21. yüzyılın, özellikle eğitim alanında ne kadar sivil toplum kuruluşlarının yüz yılı olduğuna ve ola- cağına Tayyip Bey’in iktidarı sayesinde tanık olu- yoruz. Eğitim alanındaki sivil kuruluşların en saygın- larından biri olduğunu son 20 yılda kanıtlamış olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) bir mafya karargâhı gibi sabaha karşı basılması bu dönemin en utanç verici olayıdır. Derneğin Sevgili Başkanı Profesör Türkan Saylan’ın yüzbinlerin yürüdüğü cenaze törenine iktidardan bir tek kişinin bile katılamaması ise bir toplumsal siyasi ayıptır. Dün 1 milyonun üzerinde küçük çocuğumuz ilk- öğretime başladı. Keşke ÇYDD’nin yeni başkanı Profesör Aysel Çelikel’in feryadına kulak verecek bir iktidar ol- sa: “- Cumhuriyetin 86. yılında okula başlama ola- nağından yoksun 650 binden fazla çocuğumuz var! 20 yaş altındaki gençlerimizin yüzde 15’i ilköğ- retimi bile tamamlamış değil. Bunların yarıdan çok fazlası ise kız çocuklarımız. Yükseköğrenimde okuma ve barınma felaketi ya- şanıyor!” Yüzbinlerce gencimiz, yıllarca emek verdikten sonra yükseköğrenim görmeye hak kazandıkla- rı üniversitelere yazıldılar. Onlar da önümüzdeki günlerde üniversite öğ- renimine başlayacaklar. Yaşanan ekonomik kriz sürecinde tüm zorluk- ları göze alıp çocuklarını başka illere okumaya gönderen ailelerin en büyük kaygısı çocuklarının barınaktan yoksun kalması. Yükseköğrenimdeki öğrenci sayısı 1.7 milyonu aştı. Yurt kapasitesi ise sadece 217 bin! Bu açık yüzünden öğrenciler tarikat ve cema- at yurtlarına yönelmek zorunda kalıyor. Belki de yeterince yurt binası yapılmamasının tek nedeni bu. Yükseköğrenimde, devlet yurtlarının gerçek kapasitesinin ne olduğu devlet sırrı gibi saklanıyor. Artık her ilde, en az 1 devlet üniversitesi var. Ama ne yazık ki bu üniversitede okuyan öğ- renciler için yeterli yurt yok. Neden? Vatandaşları ev sahibi yapmak üzere kurulan ve Başbakanlığa bağlı TOKİ’nin mevzuatında bir de- ğişiklik yapılamaz mı? Ve bu TOKİ yatacak yer sıkıntısı çeken binler- ce, on binlerce üniversite öğrencisine neden yurt yapımına yönelmez? Başbakanlığın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu il- gisizliği tarikat ve cemaat yurtlarının gücüne güç katmak için midir? Bu soruları TBMM’de ne Başbakan’a sorma ola- nağı vardır, ne de bakanlara! İçtüzük buna engeldir. Soru önergeleriniz, “sorularınızda yorum var!” notu ile bizzat TBMM Başkanı’nın imzasıyla iade edilir. Size de bu durumu gazete köşesinde okurlar- la paylaşmak düşer. İngilizce’yi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster Univesity ve Premier College sertifikalarına sahip, London School of Business Administration’da master yapmış, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH ? Gramer, konuşma, derslere yardımcı, sınavlara hazırlık ? İş İngilizcesi (Business English) ve İngilizce iş görüşmelerine (Interview), KPDS VE YDS hazırlık Bahariye-Kadıköy / İstanbul 0532 701 80 41 - (0216) 418 94 51
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle