18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 8 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Kapitalizmin sorunları Dünya ülkelerindeki birçok ekonomi uzmanı, kapitalizmin gelecekte nasıl gelişeceği konusunda araştırmalar yapmaktadır. Osman (Ulagay) Bey dostum da “Kapitalizmin Geleceği” adını taşıyan bil- gi dolu kısa bir söyleşi kitabı yayımladı. Bunalım- dan sonraki ekonomik beklentilerle ilgili, inceleme ve araştırma yapmak isteyenlere ışık tutucu bilgi ve değerlendirmeler içeren değerli görüşleri için ken- disini kutluyor, başarılarının sürmesini diliyorum. Sayın Ulagay gibi birçok uzman, ekonomik bu- nalımın, finansal pazardaki aksaklıklardan, küre- selleşme aşırılıklarından ve kapitalizmin içindeki so- runlardan kaynaklandığını söylemektedir. Daha önce de burada söylediğim gibi, bana göre buna- lım, “muhasebe uygulamalarındaki aksaklıklardan” doğmuştur ve gelecekte bu aksaklıkları düzeltti- ği ölçüde giderilebilecektir. Krizi yaratan asıl olay, muhasebe kurallarının gevşekliği nedeniyle eko- nomiler içindeki mikro birimlerin (işletmelerin) top- lumlara gerçek-dışı bilgiler sunmasıdır. Muhasebe uygulamaları sonucunda, işletmelerle ilgili varlık de- ğerleri ile birçok mal ve hizmetin fiyatları, oldu- ğundan yüksek gösterilmiş ve yayımlanan yüksek bilanço değerlerinin arkasındaki şirketlerle ilgili asıl gerçekler öğrenildiği zaman, şişmiş değerlerin birdenbire ortadan kalkması bunalımı yaratmıştır. Küreselleşme, bu gelişmenin kısa sürede yayıl- masına neden olmuştur. Eski Dünya Bankası Başekonomisti, eski ABD Ha- zine Bakanı, Harvard Üniversitesi eski rektörü ve Obama yönetiminin yeni Baş Ekonomi Uzmanı Pro- fesör Lawrence H. Summers, kapitalizmin gele- ceğini “kendisinden kurtarılması”na bağlamaktadır. Çünkü, dünya ekonomileri kapitalizmin içindeki beş kısır döngünün kıskacına yakalanmıştır: 1. Likidite kısır döngüsü- Bunalım içinde şişiril- miş varlık değerleri düşmüş, borçlanarak bu var- lıkları elde etmiş olanlar, bu varlıklardan bir kısmı- nı satmak zorunda kalmış, bu da varlık değerleri- nin daha da düşmesine neden olmuştur. 2. Borç yüksekliği kısır döngüsü- Önceki dö- nemde şişirilmiş varlık değerleri düşmüş, varlık de- ğerleri düşen finansal kurumların sermayeleri de azalmış ve azalan sermayeler bunların borç verme olanaklarını düşürmüş, bu gelişme de varlık de- ğerlerinin daha da düşmesine neden olmuştur. 3. Kredi hacmi hızlanma ivmesi kısır döngüsü- Ekonomi zayıfladıkça finansal sistem de zayıflamış, zayıflayan finansal sistem daha az kredi yaratmış, bu da ekonomiyi daha da zayıflatmıştır. 4. Keynezyen kısır döngü- Eskisinden daha az harcama, daha az iş, daha az iş daha düşük gelir yaratmış.. bu da daha az harcama yapılmasına ne- den olmuştur. 5. Panikleme kısır döngüsü- Bankaları güç du- ruma giren kişiler panik içinde bankalardaki mev- duatı çekerek bankalardaki kötüye gidişi hızlandırmış ve daha çok kişinin mevduatını çekmesine neden olmuş, bu da bankaları daha güç durumlara sok- muştur. Bu kısır döngüler kırılmadan kapitalizmin kurtul- ması olanağı yoktur. Bu döngüleri “verimli” dön- gülere çevirmek için uzun sürelerde kapitalizmin bu kısır döngüleri yaratması önlenmelidir. Bunun için de ekonomiye ve finansal sisteme dinginlik ka- zandırılmalıdır. Öyle inanıyorum ki, bu dinginlik, ancak ekono- minin küçük birimlerinden (işletmelerden) topluma güvenilir bilgiler yayınlanması, kişilerin bu güveni- lir bilgilerle, daha dengeli kararlar vererek ekono- mileri dengede tutabilmeleri ile sağlanabilir. İşletmelerin gerçeklerine uygun, doğru bilgilerin topluma yayınlanması sağlanmadan, ekonomide ve finansal pazarda dinginlik sağlanması olanağı bu- lunamaz. İşletmelerde muhasebe ve denetim uy- gulamaları, henüz bu düzeye ulaştırılamamıştır. [email protected] [email protected] Sorumluluğun bilincinde Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, örgütten gelen bir be- lediye başkanı. Yenimahalle’yi AKP’den geri aldı. Başarılı olması gerektiğinin bilincinde. Yaptığımız söyleşide de, bu konumunu bir kez daha ortaya koydu zaten: - CHP Yenimahalle’de neden kaybetmişti? Son seçimlerde neden kazandı? Yeniden kay- betmemek için ne yapmanız ge- rek? - CHP’nin geçen seçimleri kay- betmesinin temelinde SHP, DSP ve CHP’nin ayrı ayrı seçime girmesi ile belediye başkan adaylarının Yeni- mahalle’de tanınmaması ve eski belediye yönetiminin halkı kucak- layamaması yatıyor. CHP, son ye- rel seçimlerde ciddi bir fark yapa- rak seçimleri kazandı. Dürüst ve saydam bir belediye yönetimi va- at ettik. Kamu kaynaklarını doğru kullanacağımızı ve kamusal alan- ların kamu yararından başka amaç- larla kullanılmayacağına söz verdik. Sosyal belediyecilik yapacağımızı vaat ettik. Onun için halk bize gü- vendi ve bizi seçti. Hata yapma şansımız yok. Dü- rüst, namuslu, ilkelerden ödün ver- meden düzgün işler yapacağız. Biz hizmeti de, kaynağı da doğru kullanarak yapacağız. Kaynakları doğru kullanıp doğru ihale ve mal alımı yapacağız. Bu ülke hepimizin, diyalog halinde olarak birlikte da- ha güzel işler yapacağız. Halktan kopmadığımız ve sorunlarını gör- mezden gelmeyip çözüm ürettiği- miz zaman kaybetme gibi bir ola- sılığımız yok. - Toplumcu belediyecilikten ne anlıyorsunuz? - Bizler vatandaşların hiç çekin- meden bizimle diyaloğa geçmele- rini istedik. Muhtarlar, site yöneti- cileri bizlerle anında temasa ge- çebilirler. Ve semt toplantıları ile köy ziyaretleri yapmaya başladık. Bu- rada vatandaşlarla bir araya gelip sorunları dinledik, eksiklikleri ye- rinde inceledik. Sorunları tek tek tespit etmemiz için vatandaşlarla iletişim halinde kalmayı düşünü- yoruz. Öneriler vatandaşlardan ya- sal çerçevelerde yapmak bizden. Toplumcu belediyecilik vatandaş- la birebir iletişimde bulunmak ve iç içe olmaktır. Saat beş Fıkra, dostumuz araştırmacı-yazar Nihat Taydaş’tan: Temel, karısı Fadime ile dargındı. Ayrı odalarda yatıp kalkıyor, konuşmak gerektiğinde de yazışarak anlaşmaya çalışıyorlardı. Bir akşam Fadime, yatmak üzereyken dolabın yanındaki pusulayı gördü. Kâğıt parçasının üzerinde şunlar yazılıydı: - Sabah penu beşte uyandıraysun! Ertesi sabah sekizde uyanan Temel, yanındaki masada, şu satırların yazılı olduğu kâğıdı buldu: - Temel, hadi kalk! Saat beşe celeyi! USİAD Başkanı Fevzi Durgun’a göre, AKP’nin 2003’ten beri yaptığı belli: Likidite bol- luğundan faydalanılarak yüksek faiz politi- kasıyla Türkiye’ye para çekmek... Bu para üretime yansımış mı? Yansımamış, krizle birlikte üretim yapmak isteyenler de kö- türümleşmiş: “Üretmeyerek, borçlanarak, varlıklar satıla- rak bu kriz süreci devam ettirilmiş, yapısal so- runlara çözüm getirilmemiştir. Üretim eko- nomisi göz ardı edilmiş ve sanal bir büyüme senaryosu üzerine oturtulan ithalata dayalı ti- caret dönemi başlamıştır. Son yaşadığımız kü- resel krizle Türkiye’nin bu ekonomik politika- ları sürdüremeyeceği ortaya çıkmıştır. Türki- ye’nin üretim ekonomisini göz ardı ettiği bu süreçte en büyük zararı KOBİ’ler görmüştür. Bizim üyelerimiz de bu kriz durumundan et- kilenmişlerdir ve etkilenmeye devam etmek- tedirler. İhracatçı üyelerimizin hemen he- men tümü pazar kaybetmiş ve iş hacmi dü- zeyinde küçülme yaşamışlardır. Bu süreçte üretimlerini durduran veya rekabetçi kalabil- mek için fabrikalarını zorunlu olarak yurtdışı- na taşıyan üyelerimiz olmuştur. İç piyasaya üretim yapan üyelerimiz ise it- halatın baskısı altında küçülmekten başka bir çare bulamadılar. Mali açıdan batma aşa- masına gelmemelerine rağmen işyerini tatil ederek kapatan çok sayıda üyemiz oldu. Bizim orta ve ufak ölçekli üyelerimiz küre- sel krizin, yerli krizin etkilerini pekiştirdiği du- rumdan çok da fazla etkilenmediler; zaten ço- ğu dibe vurma aşamasındaydılar.” Sorunların çözümüne gelince... Fevzi Dur- gun, “On yıl önce söylediklerimiz geçerli” di- yor: “Yerli malı kullanalım, dediğimizde bizi marjinallikle suçlayanlar, şimdi aynı noktaya geldiler. Üyelerimizin küresel ve yerli krizler kar- şısında işletmeleri temelinde bireysel çözüm üretmeleri olası değil. Son krizle birlikte zaten sınırlı olan finansman olanakları iyice kurumuş durumda. Tek yapılacak şey, daralan iç ve dış pazarla birlikte küçülerek krizin etkilerinin ha- fifleyeceği meçhul bir zamana kadar var ola- bilmek; üyelerimiz de şu an bunu yapıyorlar. Sorunların çözümü için, ‘Ulusal Ekonomi Politika’ uygulaması çerçevesinde uzun sü- reden beri ihmal edilen planlamaya geri dö- nülmesi ve yabancı reçetelerden uzak durul- ması lazım. Kaynaklarımızı doğru kullanmamız gerekli. KOBİ’lerimizin rekabetçiliğini arttırmak için özellikle yenilenebilir enerji konusunda organize sanayi bölgesi başkanlıklarının ve diğer orta öl- çekli sanayi kuruluşlarımızın otoprodüktör ola- rak daha fazla teşvik edilmeleri teknoloji ve fi- nansman açısından da kendilerine kolaylıklar sağlanması gerekir. KOBİ’lerin enerji maliyet- lerini düşürerek rekabetçiliklerini artıracak ener- ji mikro projeleri için gerekli yasal ve teknik alt- yapı bir an önce devreye girmelidir.” Çözümler ortada. Çözecek olan aranıyor. Asıl sorunu çözmek Kural ve Değerbilirlik ERCAN YEŞİLYURT Siyasi partilerin entelektüel düzeyini belirleyen, parti li- derlerinin yeteneği ve ente- lektüel düzeyidir. Genel olarak ülkemizde liderler, kendi dü- zeylerini aşan kimseleri dışla- makta ve tasfiye etmektedirler. Sistem de genellikle düzene bağlı kişileri lider konumuna getirir ve orada tutar. Bu in- sanların ve etrafındaki kadro- ların düzeylerinin yüksek ol- ması gerekmiyor, zaten buna da ihtiyaçları yoktur. Fiilen kendilerini seçecekleri de, ken- dileri atıyorlar ülkemizde. De- mokrasi katılım demektir ama siyasi partilerimiz mümkün ol- duğunca kendi içinde bile ka- tılıma karşıdırlar. Aynen se- çimlerde yüzde 10 barajının 30 yıldır kaldırılması konusunda hiçbir girişimde bulunmamaları gibi. CHP’nin yüzde 9 oyla barajı aşamayıp parlamentoya girememiş olması bile, hiçbir şey ifade etmiyor bunlar için. Kendilerini belirli düşünce ka- lıplarının içine koyup kilitle- mişler, bu yüzden toplumda- ki entelektüel düzey bunları aş- mış durumda. Gidin herhangi bir siyasi partinin ilçelerine, illerine, hatta genel merkezle- rine durumu gözlerinizle gö- receksiniz. Bu örgüt yönetici- lerinin çoğu, kendi partilerinin ne programını ne de tüzüğü- nünü okumuştur, ne de görm- üştür. Adamların bilmek diye bir dertleri yoktur. Bilmenin onlar için hiçbir getirisi de yoktur. Bunların çoğu, bir yerlere gelmek ister (seçilmek değil), bunun yolu da yöneticilere bi- at etmektir. Yönetim bilerek bunları kişiliksizleştirmekte ki iktidarını devam ettirsin. Siyasi partiler, bir bakıma ka- mu kaynaklarının ve rantlarının bölüşüldüğü alanda mücade- le eden ve bunlardan en fazla payı kapmaya çalışan, bunu da lider ve yakın çevresinden bel- de temsilcilerine kadar uzanan bir zincirde paylaşan örgütler durumundadırlar. Bu payla- şım imkânı, parti yöneticileri arasında kişisel ve grupsal çı- karlara dayalı güçlü bir ilişki ya- ratırken, piramitin başında bu- lunan lider ve yakın çevresine de yakınlıkları ve dağılımdaki etkinlikleri nedeniyle bir otori- te sağlıyor. Bu durum da par- ti liderlerini ve çevresini ‘kar- şı konulmaz’ ve ‘vazgeçil- mez’ kılıyor. Bugünkü fiili du- rum bu. Apolitikleştirilmiş bir toplum- da katılımı sağlamak zor ama, bir yerden de başlamak gere- kiyor. En basitinden, parti üye- lerinin tümünü katıp önseçim- le aday belirlemektir. Bu üyeleri de imkânlar ölçüsünde aktif- leştirip, politikleştirmektir. Kamu yönetiminde, her şey kurala bağlanmalı ve takdir yet- kisi en aza indirilmeli ve karar- lar mutlaka denetimden geçi- rilmelidir. Siyasi kadroların tü- münde nitelik aranmalıdır. Bu seçkincilik değildir. İstanbul gi- bi tarihi bir kentin belediyesin- de, imar komisyonu başkanı, bir zamanlar makine mühendisiy- di ve komisyonda ne bir şehir- ci ne de bir mimar vardı. Bunun çözümü önce nitelik, sonra kesin kural ve dene- timdir. Bunların hiçbiri, öteki- ne tercih edilemez. Bu sırf, ka- muda değil özel sektörde de aranmalıdır. Evet, kamusuyla özeliyle bu ülke hepimizin, herkes bunun sorumluluğunu hissetmeli. Herkesin önemli bildiği, kendisini de önemli sayan ünlü birisiyle anayasa konusunda konuşurken, du- rumu yanlış bildiğini anlatmak için cebimden anayasa kitap- çığını çıkardım ve bu önemli adam “Aa anayasa bu mu?” dedi. Yani adam, anayasayı hiç görmemişti ve görüş bildiri- yordu. İşte durumumuz bu! Aman ümitsizliğe düşme- yelim, bu ülkede çok değerli ve değeri bilinmeyen çok sayıda insan var. Televizyonlarda, yıllardır san- ki kadrolu, hepsi aynı şeyleri söyleyen tipler ekonomiyi de- ğerlendiriyor. Söyledikleri şu “Piyasa ekonomisi olmadan olmaz”... Ülke ekonomisi ba- tıyor, onlar “Ne yani piyasala- rı dövelim mi?” diye yazı yazıp nutuk atıyorlar. Bildiğim, bu konuda en çok konuşması gereken iki kişi var, ikisi de DPT Müsteşarlığı yapmış, hiçbir akçeli işe bu- laşmamış. Birisi Bilsay Kuruç, diğeri İlhan Kesici. Bu iki de- ğerli insana, kimse ne yapalım diye sormuyor. İnsan bu kadar mı kıymet bilmez?!!! Solcular size sesleniyorum. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Muğla’nõn Ortaca ilçesine bağlõ turistik bir belde... Sü- merlerde sağ- lõk tanrõçasõ. 2/ T a n r õ t a n õ - maz... İstek, amaç. 3/ Bir parçanõn ağõr çalõnacağõnõ anlatan müzik terimi... İlen- me, beddua. 4/ Aynõ dinin içinde, tasav- vufa dayanan ve ki- mi ilkelerde birbi- rinden ayrõlan Tan- rõ’ya ulaşma yolla- rõndan her biri. 5/ Roma mitolojisinde aşk tanrõsõ... Çam gi- bi reçineli ağaçlarõn yağlõ ve çabuk yan- maya elverişli bölümü. 6/ Neon elementinin simgesi... Bir şey içilirken alõnan tat. 7/ Bir nok- tanõn deniz yüzeyinden olan yüksekliği... Halk di- linde bulgur pilavõna verilen ad. 8/ Yiyecek ve içe- ceklere hoş koku ve tat vermek için kullanõlan madde... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 9/ Umman’õn plaka imi... Tahta oymacõsõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Deniz, göl ve õrmaklarda ağ ve kazõklarla oluş- turulmuş balõk avlama yeri... Budacõ geleneğe gö- re, Buda’nõn aydõnlanmaya eriştiği sõrada altõn- da oturduğu ağaç. 2/ Yunan mitolojisinde tutku tanrõçasõ... Konya’nõn bir ilçesi. 3/ Kapõ ve pen- cerelerin üst eşiği... “Semaya set çekti --- ü fi- ganõm” (Karacaoğlan). 4/ Meslek, yol. 5/ Bir cins kumaş... Işõk sağlamak için kullanõlan araç. 6/ Bir soru sözü... Bir yudumda içilecek miktar. 7/ “ - -- Elkutlu”: Türk müziği bestecisi... Yemek. 8/ “Yaprak döker bir yanõmõz / Bir yanõmõz —- bah- çe” (Hasan Hüseyin)... Renk renk parlak tüyle- ri olan, iri gövdeli bir papağan. 9/ Kemiklerin yu- varlak ucu... Koşularda, önde koşarak yarõşõn tem- posunu artõran atlete verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A N O T İ Y E R A L A M A N A İ B R E A R A L Z A M K R Y A A L A C A G İ Z L A N O L İ N A İ M R A T A N T U N U S Y E L R O M U S T A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 8 AğustosTARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN Başkent Üniversitesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği geçici mezuniyet çõkõş belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. IŞIN ORPAK UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle