25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Vekillere kırmızı plaka... Yüzleri kızarmadıktan sonra! YağmurDeniz CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Biri Çıkıp Anlatsa! Pazartesi akşamı televizyonda, Diyarbakır’da oy- nanan Diyarbakır-Fenerbahçe futbol karşılaşmasını izledim. Diyarbakırspor ligin ilk haftasında kendi sta- dında oynadığı maçta Ankaragücü ile 2-2 berabere kalmış, geçen hafta da Trabzon’da Trabzonspor’u 2- 1 yenmişti. Çekişmeli bir karşılaşma olabilir, kendi sa- hasında Fenerbahçe’den puan koparmayı başara- bilirdi. Olmadı. Maçın 26. dakikasında 1-0 öne geç- mesine karşın yenilmekten kurtulamadı. Diyarba- kırsporlu seyircilerin “dolaylı” desteğini alan Fener- bahçe karşılaşmayı 3-1 kazandı. Diyarbakırsporlu yandaşların davranışları anlaşılır gibi değildi; sahaya attıkları pet şişelerle, çakmaklarla, taşlarla kendi futbolcularının oyun düzenini bozu- yorlardı. Stat yükselticilerinden anonslar yapılıyor, Di- yarbakırsporlu futbolcular tribünlere giderek yan- daşlarının taşkınlıklarını önlemeye çalışıyorlardı. Fe- nerbahçe’nin ikinci golü de ev sahibi takımın dikka- tinin iyice dağıldığı bir sırada geldi. Ne var ki izleyiciler yenilen golle birlikte durulacakları yerde daha da taşkınlaşıyorlardı. FB’li futbolcular sa- haya atılan yabancı maddeleri topluyorlar, işi gide- rek zorlaşan hakeme götürüyorlardı. Oyunun iyice çı- ğırından çıktığı bir sırada, 77. dakikada, genç bir adam sahaya girdi, peşinde güvenlik güçleri, bir kaleden öbürüne koşarak kendini kalenin içine attı. O, yaka paça dışarı çıkartılırken yabancı madde yağmuru sü- rüyordu. Sonuna doğru bir kâbusa dönüşen ve duraklamalar nedeniyle beş dakika uzatılan karşılaşma sona erdi, oyuncular güvenlik güçlerinin koruyuculuğunda ka- zasız belasız soyunma odalarına gidebildiler. Daha sonra “olayların” kente de yayıldığını, geç sa- atlere kadar kentte yandaşlarla güvenlik güçleri arasında taş-biber gazı savaşları yaşandığını da bu- raya bir not olarak düşüyorum. Maçtan sonra, “Diyarın Sesi” adlı internet gaze- tesinde “Yazıklar olsun - Taraftarımız 3 - Diyarbakır 1” başlığı altında izlenimlerini kaleme alan Diyarba- kırlı gazeteci İsmail Aybal, “Değerli Diyarın Sesi okur- ları ve gerçek Diyarbakırlılar, hayatımda bu kadar re- zil, bu kadar utanç verici bir maç izlediğimi hatırla- mıyorum” diye yazacaktı. Takımı 1-0 öndeyken ve çok da iyi oynarken sa- hayı şişe, çakmak, maytap, taş yağmuruna tutup ken- di oyuncularının moralini bozmak, oyunu soğutmak düz mantıkla çözülmesi olası olmayan bir yandaşlık anlayışıydı. Kürt sorunu şu sıralar ülke gündeminin ilk sırasında, kamuoyunun dikkati de Kürt yurttaşlarımızın üzerinde. Diyarbakır ise Kürtlerin en yoğun olarak yaşadıkları kentlerimizden biri; özel bir önemi var. O taşkın Di- yarbakırlı futbolseverler(!), toplumun bir kesiminin -önyargıyla- Kürtleri “şiddet” ile özdeşleştirdikleri bir dönemde bu tür davranışların sorunlarının çözümü- ne olumsuz etki yapabileceğini düşünmüyorlar mı? Diyelim onlar düşünmüyorlar, düşünemiyorlar, statta başta Diyarbakırlı bir Bakan olmak üzere çok sayıda politikacı, üst düzey bürokrat, güvenlik görevlisi ve onca aklı başında insan varken, niçin birileri çıkıp da bunlara “Arkadaşlar, kendinize gelin!” demiyor? O zaman biz neyi tartışıyoruz? Boş yere mi birbiri- mize giriyoruz? Yeniden futbola dönecek olursak… Diyarbakırs- por’un beş sezon Süper Lig’de oynadıktan sonra 2006 yılında küme düştüğünde kente nasıl derin bir hüzün çöktüğünü biliyorum; sonrasında yaşanan zor- lukların ağırlığı gibi bugünkü takımın hangi özverilerle kurulduğunu da… Üç yıl önce takım küme düştü di- ye gözyaşı döken yandaşlar, bugün futbolcularının morali bozulsun, ayakları dolaşsın diye ellerinden ge- leni artlarına koymuyorlar. Bakıyorum, maçtan son- ra çıkan olaylarda polislere taş atan gençler yaşları 14-18 arası çocuklar. Birçok yaşıtları polislere taş at- tıkları için ağır cezada yargılanıyorlar, bizler de bu ço- cukları, toplumsal koşullarından, umutsuzluklarından yola çıkarak, “hafifletici nedenler” ileri sürerek ağır ce- zadan kurtarmak için çaba harcıyoruz. Yoksa havanda su mu dövüyoruz? Diyarbakırlıların aklı başındaki büyük çoğunluğu- nu dışarıda tutarak soruyorum, bu yandaşlar, bu gençler, bu çocuklar ne istiyorlar? Kendi gelecekle- rine bu kadar mı kayıtsızlar? Biri çıkıp anlatsa! [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Prof. Dr. Coşkun TECİMER Kamuoyunun özgür ve ba- ğımsızca oluşması için fi- nans ve bankacılık sektö- ründeki işadamları haber ile- ten yayın kuruluşlarına ortak olmamalıdır. Ancak burada bir eksiklik var. Yalnızca fi- nans sektöründeki kişilerin değil, reel sektöre hâkim olan işadamlarının da med- ya sahibi ya da ortağı olma- ması gerekir. Ne yazık ki Türkiye’nin yo- ğun gündeminde, ekonomik tekelleşme ve bunun getirdiği sömürü ve adaletsizlik üze- rinde pek durulmuyor. Küre- selleşmenin getirdiği rüzgâr da konjonktürel olarak bu konuların yeterince tartışıl- masına pek izin vermiyor. Tabii, birçok medya kurulu- şunun, ekonominin diğer sektörlerinde iş yapan kişi- lerin elinde olmasının da bunda büyük payı var. Basının diğer holdinglerle bağlantısının kesilmesi ge- rektiği dile getirildiğinde ba- zı gazete yazarları bu yakla- şımın doğru olmadığını, çün- kü gazete ve televizyonların bağımsız olabilmesi, hükü- metlere karşı sağlam dura- bilmesi ve devletten ilan al- madan yaşayabilmesi için ekonomik yapısının güçlü olması, bu nedenle medya sahibinin ekonominin diğer sektörlerine de girmesi ge- rektiğini söylüyor. Halbuki bu gazetecilerin görüşleri- nin tersi de geçerli. Ekonomik gücü elinde tutan medya patronu, devletle ekonomik ilişkileri iyi olduğunda hükü- metin gizli ya da açık pro- pagandacısı, tersi durumda da eleştiricisi konumuna ko- laylıkla girebilir. Örneğin bir devlet ihalesi kendisine verilmediğinde ya da belediye arazisi tahsis edilmediğinde hükümet kar- şıtı yayınlar yaptırabilir. Ya da ihalenin kendisine verilmesi için açıkça onun yandaşı bir yayın politikası izler. O zaman da gazetecilik, gazetecilik olmaktan çıkar. Ekonomik çıkarların motive ettiği, örtü- lü ya da örtüsüz bir propa- ganda ya da tehdit aracı ha- line gelir. Bunun gerçekleş- tiğini görmek için çok uzağa gitmeye gerek yok. Günü- müz örneklerine bakmak ye- ter. Medya ve özel sektör bir- likteliğinin mahsurları bu ka- darla da kalmıyor. Gazete ve televizyonlar, haber ve yo- rumlara kendi ekonomik çı- karlarına olan bilgileri kolay- lıkla sokuşturabilmekte, diğer girişimcilerin aleyhine bir ka- muoyu oluşumuna katkıda bulunabilmekteler. Dolayı- sıyla halkın objektif bilgilen- dirilmesi ve kamuoyunun öz- gürce oluşması önünde en- gel teşkil etmekteler. O za- man nerede kaldı ekonomik fırsat eşitliği? Nerede kaldı çoğulcu demokrasi? Oysa ki yalnızca medya sektöründe bulunmak, ga- zeteciyi hem siyasal otori- teye karşı, hem de medya patronuna karşı daha ba- ğımsız ve özgür kılar. Med- ya kuruluşu da tiraj, reyting ve reklamlarla ekonomik ba- ğımsızlığını sürdürebilir. Basının ekonomik olarak güçlü olmasına kimsenin iti- razı yok. Hatta böyle olması arzulanır ki eleştiri ve ka- muoyu oluşturma görevleri- ni rahatlıkla yapabilsin. Kar- şı çıkılan husus, bir haber ku- ruluşu ile ekonomik gücü elinde tutan finans ve reel sektörün tek elde toplan- ması. Amaç, kaş yapalım derken göz çıkarmamak ol- malı. Sorarım size, bir holding patronunun tekelinde olan bir gazete, bu holdinge kar- şı ne denli tarafsız olabilir? Kamuoyunu bağımsız ve öz- gür olarak nasıl oluşturabilir? Hiç kendimizi aldatmayalım. Basın, yalnızca bu sektörün insanlarından oluşur ve eko- nominin diğer unsurlarıyla ilişiği kesilirse o toplumda gerçekler daha kolay anlatı- labilir, kamuoyu daha sağlıklı oluşur. Çünkü bu durumda gazetecinin, mesleğini en iyi biçimde yerine getirme dı- şında kaygısı olmaz. Yaşamda toplumun çıkar- larını ilgilendiren tüm alan- larda gücün bir elde toplan- maması, demokrasinin ol- mazsa olmaz koşullarından biridir. Batı’da siyasal sistem ilk oluşturulurken yasama, yürütme ve yargının birbirin- den bağımsız çalışması ge- rektiği, bunun kuvvetler ay- rılığı ilkesinin gereği olduğu belirtilmişti. Daha sonra biz de bunu benimsedik. Hoş tam uygulamıyoruz, ama ilke olarak bu böyle. Öyleyse ka- mu siyasal düzeni için geçerli olan, kamuoyunun oluştu- rulmasında da geçerli olma- lıdır. Ekonomik rekabetin ya- şamsal önemi yadsınamaz. Tekelleşmeyi ve tröstleşme- yi önleyen yasalar ne için ge- rekiyorsa, medya ile diğer özel sektör ortaklığını önle- yen yasalar da onun için ge- reklidir. Ancak bu gerçek- leştirildiğinde basın gerçek anlamda dördüncü kuvvet olabilir. Birçok konuda pek eleşti- rel olabilen medyanın, çu- valdızı başkasına batırırken iğneyi de kendisine batır- masının zamanı geldi de ge- çiyor. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 26 Ağustos 26 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Görev Ahmet Önen: “Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin; elinden geleni yapma, görevini yap!” Oruç Ömer Karabey: “Ramazan’ın ilk cumasında oruç ağzıyla ilk açıklamasını ‘alçaklık ve namussuzluk’ üstüne yapan Recep’in Müslümanlığını sevsinler!” Tetikçi Faruk Yıldız: “Eskiden tetikçiler tarafından öldürülen yurtseverler şimdi tetikçi medya desteğiyle tutuklanıyor!” İlk kez bir okul yıkılırken TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin ilk devrimlerinden biri eğitim birliğini sağlamaktı. Son 50 yıldır imam hatip okullarıyla eğitim birliğinin çoktan delindiği, son birkaç yıldır Ergenekon dalgalarıyla çağdaş eğitimden yana insanların “terörist” gibi gösterilerek hapse atıldığı ve karşıdevrim sürecinin alenen yaşandığı şu günlerde yeni bir aşamaya geldik: İslamcılığı yüksek mahkeme kararıyla tescillenen AKP, yerel iktidarları eliyle çağdaş eğitim veren okulları yıkmaya başladı. İlk örnek Kemerburgaz’daki Zeynep Mutlu Vakfı Kemer Okulları’nda yaşandı. Okulların açılmasına üç hafta kala AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın adamları sabahın köründe okulu yerle bir ettiler. Bindiği “demokrasi tramvayı” ile amacına adım adım ulaşmaya çalışan liberal faşizmin ne demek olduğunu, yobaz faşistliğinin neler yapabileceğini hala anlamayanlar Kemerburgaz’a baksınlar. İslamcı iktidara biat etmeyen her kesimden herkes; ister sermayeden birileri, ister sosyeteden kimileri, ister medyanın irileri kim olursa olsun bundan böyle ayağını denk almalıdır. Yoksa okulu gibi lokali de, fabrikası da, evi de başına yıkılacaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BUGÜN Büyük Taarruz’un 87. yılı. Afyon Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz’dan dört gün sonra 30 Ağustos 1922’de Türk Ordusu, Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşı ile Büyük Zafer’i kazandı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos’ta Çalköy’de kırık bir kağnı arabasının üstüne çıkıp Türk ordusuna seslenerek “Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır” dedi ve işgalci Yunan ordusunu denize dökmek üzere tarihi buyruğunu verdi: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir.” Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Ordusu adına 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı yayımlayacak: “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü doğrultusunda huzur ve refah için...” Pardon, bu girizgâhı Çankaya’daki AKP’linin başkanlığında toplanan son Milli Güvenlik Kurulu’nun bildirisinden anımsıyoruz. Hani AKP’li Bekir Bozdağ Milli Güvenlik Kurulu’nda Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının da mutabakatı ile AKP-FG koalisyon hükümetinin başlattığı Kürt açılımının bir devlet politikası olduğunun karara bağlandığını açıklamıştı ya... Acaba Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, o bildiride teyit edilen devletin zirvesindeki büyük uyumu bozmamak için bu yıl Zafer Bayramı mesajı yayımlamasa nasıl olur? Valla iyi olur... Zaten bu tür mesajlarda temcit pilavı gibi önümüze sürülen “Türk ulusu”, “üniter devlet”, “laiklik” gibi laflar artık can sıkmaya başladı. İran’ın dini lideri Hamaney şu sıra mehdinin gelişini beklerken Türkiye’nin bir bakanı Mehdi Eker “Kürt sorunu aynı zamanda bir Türk sorunudur” dedi biliyorsunuz. Devletin zirvesinde sağlanan büyük uyumla Kürt sorununun giderek Türk sorununa dönüştüğü şu günlerde Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ kalkıp da 30 Ağustos mesajında Mustafa Kemal Paşa’nın dediği gibi “Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır” diyebilir mi? Diyemez... Savaş yıllarında yapılan bu saptamayı bugün yapamadıktan sonra lafı “üniter devlet”, diye evirip çevirerek mesaj yayımlamanın ne gereği var. İktidara biraz daha yardımcı olun İlker Bey! Mesaj SESSİZ SEDASIZ (!) (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Cin ve ver- mutla yapõlan bir içki. 2/ Ateş... İnsanõ istenmeyen se- çeneklerden bi- rini izlemeye zorlayan sorun. 3/ Meslek argo- su.... Demir ele- mentinin sim- gesi. 4/ Türk m ü z i ğ i n d e “usul” anlamõnda kul- lanõlan sözcük... Dina- mitin bulucusu olan İsveçli kimyacõ. 5/ Bacaklarõ sõmsõkõ sa- ran bir tür pantolon... Bir çocuğun her türlü durum ve davranõşla- rõndan sorumlu olan kimse. 6/ Siper, hen- dek... “Başõnõ taştan taşa vurup gezer --- su” (Fuzuli). 7/ Osmanlõ devlet ileri gelenlerinin kul- landõğõ bir bõçak türü... “ --- kapõlõ bir handa / Gidi- yorum gündüz gece” (Âşõk Veysel). 8/ Hatay ilinde bir õrmak... Arap abecesinde bir harf. 9/ Küçük bir ka- vuna benzeyen hoş kokulu meyvesi olan bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Küba’ya özgü, romla yapõlan ünlü bir kokteyl... Bir renk. 2/ Avşa Adasõ’nda yetişen ve kaliteli bir şarap veren kõrmõzõ üzüm cinsi. 3/ Demiryolu... Pasak. 4/ Eski dilde kõlõç... En uygun durum ve zaman. 5/ Bil- gisayarda, üzeri tõklanan küçük simgelere verilen ad... Boru içindeki bir akõşkanõn akõşõnõ durdurmaya ya da serbest bõrakmaya yarayan aygõt. 6/ Asur krallõğõnõn başkenti... Öğütülmüş tahõl. 7/ Vilayet... Büyük Ok- yanus ile Kuzey Buz Denizi arasõndaki boğaz. 8/ “La- bada” da denilen ve yapraklarõ sebze olarak kullanõ- lan bir bitki. 9/ İşe, eyleme dayanan... Bir İngiliz uzunluk ölçüsü birimi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y E Ş İ L B A Ş E L İ Z A N A Ş L A F O S A K A K N A S İ H A T O B E Z T İ O V E İ L E T İ A L A Z A A T E N İ L M E A Ğ K A R A T E P E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Medya, Özel Sektör Ortaklığı Doğru mu?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle