18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İ kinci Dünya Sava- şõ’nõn güç koşulla- rõnda Köy Enstitü- leriyle, yeni bir Kurtu- luş Savaşõ coşkusu ya- şanõyordu ülkede. O ortamda tanõdõm mi- mar Mualla Eyüboğ- lu’nu, Hasanoğ- lan’da… Orta boylu, aydõnlõk yüzlü, çiçeği burnunda bir mimar… Kendi evindeymiş gibi rahattõ. Hanidiyse, ko- şup bir harç teknesinin sapõna yapõşacaktõ. Öğretmenimiz Saba- hattin Eyüboğlu’nun kardeşiymiş. Gönüllü gelmiş Hasanoğlan’a. “Her olanağı sağ- larız ona, yeter ki pa- niklemesin” demiş Tonguç. Ne panikle- mesi, yapõ kolu baş- kanlõğõnõ üstlenmiş, dört elle sarõlmõştõ işi- ne. Sabahõn köründen akşam karanlõğõna dek, coşkuyla katõlõyordu imeceye. Yapõlarõn, ta- şõ, tuğlasõ sõrtõndan ge- çiyordu sanki. Öğren- cilerin, uygulamalar içinde yetişmesine özen gösteriyordu. Arada bir, öbür Köy Enstitülerine de koşu- yor, Pazarören’in genel planõnõn uygulamasõnõ denetliyordu. Kayseri-Pazarören’e gidişlerinde, yöreyi in- celiyor, halkla kucakla- şõyor, onlarõn yüzyõl- lardan süzülüp gelen yaratõcõlõklarõyla üret- tiklerini, özgün Afşar ürünlerini değerlendi- riyordu. Eşek kolanla- rõndan yaptõğõ kemeri, seve seve giydiği nakõşlõ yün çoraplarõ, kilim par- çalarõndan yapõlmõş ye- leğiyle Anadolu ekinini giyiniyordu. Ankara’ya indi mi, yabancõ modalarõ izle- yen bayanlarõn gözle- rini kamaştõrõyordu. Afşar kilimleriyle, heybeleriyle, özgün ba- kõr kaplarla donatõyor- du yaşadõğõ yeri. Sesi güzeldi. Her gezisinden yeni türkülerle dönü- yordu. Hele gerçekleştirdiği dinlenme yeri, Bağ- evi… Tasarõmõ, gereç- leriyle özgün bir yapõ. Ekinimizin solunduğu iç açõcõ bir yaşam köşe- si… Duvarlarda, içer- dekileri gülümseten Nasreddin Hoca, Ka- ragöz resimleri… Kitap raflarõ, satranç köşesi, bağ ile bütünleşen geniş bir balkon… Şöyle bir mektup al- mõştõ ağabeyi Eyüboğ- lu’ndan: “Bedros’a, senin Bağevi için, üç tane alicengiz pano yap- tırdım. Sakın duvar- lara başka bir şey koymayın. Açık hava tiyatrosu için, bir va- gon heykel ve frizle geleceğim. Venüs’le Samatrak dökülüyor. Yontucu Nusret Su- man’la birlikte geli- yoruz. Hidayet’e söy- le, çamur hazırlasın.” Yapõ kolu, yontu işi- ne de el attõ. İstasyon tepesindeki Rodin’in Düşünen Adamõ kara- rõnõ verip ayağa kalk- mõş, tohum saçmaya başlamõştõ. “Tohum Saçan Köylü”’yü, Nusret Suman’õn öğ- rencileri gerçekleştir- mişti. Öbür yontularõ da… “Tonguç mu, Yücel mi, Bedreddin mi ko- nuşan, Tarlalarda, işlik- lerde bir imece coş- kusu, Yıldızların parladı- ğı anlar mı tarihte, Ders veriyor, Sok- rates, Montaigne, Eyüboğlu Katmış ellerini, gözlerini buraya her enstitü, Toprakta, Cılavuz, İvriz sıcaklığı, yapı- larda ter kokusu” Bir enstitülüydü mi- mar Eyüboğlu da artõk. Öğretmenler dinlenme yeri, açõk hava tiyat- rosu, tiyatronun yanõ başõnda yarõm kalan özgün müzik kolu ya- põsõ… Yarõm kaldõğõ için sonradan enstitü düşmanlarõnca uçaktan bakõldõğõnda, “orağa benziyor” diye suçla- nan yapõ… Allahtan kimseler uçağa bine- rek, o yapõya, yukarõ- dan bakmadõ da, Tür- kiye komünist olmak- tan kurtuldu. Ama Köy Enstitüle- ri, aydõnlõk eğitim emekçileri, karalama- lardan, kõyõmlardan kurtulamadõ. Köylü yontusu bile, Stalin’e benziyor denerek, Re- şat Şemsettin Sirer döneminde yõktõrõldõ. Talim Terbiye üyeli- ğinden, Yüksek Köy Enstitüsü öğretmenli- ğinden ayrõlan, 4489’a göre maaşõyla Paris’e giden Eyüboğlu, kar- deşi Mualla’ya uzaktan şöyle sesleniyordu: “Gördük nasıl yer- miş Hasanoğlan, Nasıl belli değilmiş satan satılan, Nasıl yeşerirmiş in- san Ve nasıl biçilirmiş” Mualla da, İstanbul’a dönerek saraylarõn ona- rõm işlerinde çalõşmaya başladõ. Yõllar önce Sabahattin Eyüboğlu, sonra ressam Bedri Rahmi; “Hoşça kal!” dediler dünyaya… Şimdi de bacõlarõ, Mualla Eyüboğlu… Ama yineliyor Bedri Rahmi’nin dizelerini; “Biz dünyadan gi- der olduk, Kalanlara selam olsun, Ama hep böyle gi- decekse dünya, Kalanlara haram olsun” Anõsõna saygõyla…. A KP’nin 2007 Genel Seçimle- ri’nden yüzde 47’lik bir oy oranõyla çõkmasõ, toplumun geniş kesimlerinde haklõ bir endişe doğurmuştu. Seçim gecesi Başbakan Erdoğan’õn “uzlaşma ve diyalog” yönündeki mesajlarõna rağmen, AKP’nin siyasi gündemi kendi istediği gi- bi belirleyeceği endişesi artmaktaydõ. AKP’nin, bu dönemde “diyalog ve uzlaş- ma” adõna yaptõğõ tek icraat, Meclis Baş- kanlõğõ’na, muhalefet partilerinin ve sivil toplumun da onay verdiği Köksal Top- tan’õn seçtirilmesiydi. Köksal Toptan, Meclis Başkanlõğõ dönemi boyunca, gerçek bir “demokrat” gibi dav- ranarak, iktidar ve muhalefet partileri ara- sõnda diyaloğu teşvik etti, yasalarõn uzlaş- ma ile belirlenmesi için çaba gösterdi, Meclis’i õlõmlõ bir biçimde yönetti. Aslõn- da Köksal Toptan bu tutumuyla, iktidar par- tisi AKP’nin toplumsal meşruiyetine de kat- kõ yapmaktaydõ. Ancak zaman zaman bu “dengeli” tutumu nedeniyle, parti içinde memnuniyetsizliklere yol açtõğõ da ka- muoyuna yansõdõ. Bu gelişmeler ve hükümetin genel seçi- me giderken izleyeceği ana politikalar, yeni Meclis Başkanõ’nõn belirlenmesi sü- recinde etkili oldu. AKP, õlõmlõ, uyumlu ve diyalog yanlõsõ Köksal Toptan’õ kenara alõp, Meclis Başkanlõğõ’na çekirdek kad- rodan Mehmet Ali Şahin’i seçtirdi. Meh- met Ali Şahin’in, başõndan itibaren R.Tay- yip Erdoğan’õn en yakõn siyaset arkadaş- larõndan biri olduğu ve düşünceleriyle AKP’nin “çelik çekirdeğini” temsil ettiği bilinmektedir. AKP bu dönemde de kendi gündemine uygun politikalarõ gündeme getirerek, üze- rinde uzlaşma sağlanmayan konularõ Mec- lis’e taşõyarak tartõşmayõ büyütecektir. İz- leyeceği gerginlik politikalarõ sonucunda, “Benim önüm siyaseten de kesiliyor. Bana daha fazla yetki vermeniz gerekir” diyerek, mağduriyetini meşrulaştõrmak yo- luyla kamuoyunu oluşturarak erken seçime gidecektir. AKP hükümeti toplumda yeterli bir tar- tõşma olmadan ve uzlaşma sağlanmadan, kendi gündemine uygun adõmlar atmaya ça- lõşarak siyaseti sertleştirecektir. Bu amaç- la, üzerinde 367 oyçokluğu aranan bir ve- ya iki önemli konuyu, bu dönemde Meclis’e getirerek yasalaştõrmaya çalõşacaktõr. So- nuçta, kamuoyunda yaşanacak sert tartõş- malar ve yaratõlan gerginlik ile hükümet er- ken seçime gidecektir. Buna örnek, hükümetin “Kürt açılımı” adõyla sunduğu değişikliklerdir. Toplumsal mutabakat arayõşõ yerine iki büyük kitle par- tisi olan CHP ve MHP’yi dõşlayarak sür- dürdüğü bu açõlõm çalõşmalarõ, toplumda ve siyasetteki kutuplaşmanõn ilk belirtisidir. Bu konudaki değişiklikleri yõl başõndan önce Meclis’ten geçireceği yönünde Erdoğan’õn sinyali, konuyu zamana yayarak tartõşma- nõn süreceğinin göstergesidir. Bu sorunun çözümü toplumun tümünün beklentisidir. Herkesi tatmin edecek bir çözüme kimse karşõ çõkmaz. CHP ve MHP’nin de içinde olacağõ bir çözüm, meseleyi partiler ve si- yaset üstü bir alanda ele alarak bulunabilir. Ancak AKP, baştan bu yolu tõkamõştõr. Do- layõsõyla, yakõn gelecekte Meclis’te sert tar- tõşmalara tanõk olunmasõ hiç de şaşõrtõcõ ol- mayacaktõr. Bir diğer konu anayasa değişikliğinin ye- niden gündeme taşõnmasõ ihtimalidir. AKP, seçimlerin öncesinde kapsamlõ bir anaya- sa paketini yeniden Meclis’e getirebilir. Yi- ne üzerinde yeterince tartõşma yapõlmadan, siyasetin ve sivil toplumun bütünü tarafõn- dan hazmedilmeden yeni bir anayasanõn apar topar çõkarõlmaya çalõşõlmasõ, siyase- ti sertleştirecek ve toplumu gerecektir. İş- te bu koşullarda, AKP, Meclis’i yönetecek kişinin, diyalogdan yana olan Köksal Top- tan yerine, soyadõ gibi şahin olan Mehmet Ali Şahin’in olmasõ gereğine karar ver- miştir. Kõsacasõ, yeni dönemde Meclis Başkan- lõğõ’nda Mehmet Ali Şahin değişiminin şif- resi, siyasetin hõzla sertleşerek, AKP’nin kendi gündemini dayatmaya çalõşacak ol- masõdõr. Meclis Başkanlõğõ Değişiminin Şifreleri Bülent TANLA 22. Dönem İstanbul Milletvekili Meclis Başkanlõğõ’nõn değişimi siyasetin önümüzdeki dönem daha da sertleşeceğini ve genel seçimin zamanõndan erken yapõlacağõnõ gösteriyor. Mimar Mualla Eyüboğlu... Bir enstitülüydü mimar Eyüboğlu da artõk. Öğretmenler dinlenme yeri, açõk hava tiyatrosu, tiyatronun yanõ başõnda yarõm kalan özgün müzik kolu yapõsõ… Yarõm kaldõğõ için sonradan enstitü düşmanlarõnca uçaktan bakõldõğõnda, “orağa benziyor” diye suçlanan yapõ… Mehmet BAŞARAN CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Demiryolu Ayıpları MAKİNA Mühendisleri Odası Genel Sekrete- ri Ali Ekber Çakar’ın yayımladığı “Ulaşımda De- miryolu Gerçeği” raporuna göre Türkiye demir- yolları, hat uzunluğu bakımından sonuncu, ka- za sayısı bakımından da açık arayla birinciymiş Avrupa’da. Sadece 11 bin 4 kilometre demiryolumuz var. Bunun 9 bin 24 kilometresi 1950 öncesinden kal- ma. Osmanlı borçlarını da üstlenen parası kıt Cumhuriyet, hiç borç almadan, 1950’ye kadar her yıl ortalama 172 kilometre demiryolu yaparak, toplam 4 bin 465 kilometreyle önceki şebekeyi iki misline çıkarmayı başarmış. Ama 1950’den sonraki rakamlar tam bir yüz ka- rası: 59 yılda topu topu 2 bin kilometreyi bile bul- mayan yeni yol döşenmiş, eski şebekenin de an- cak bir kısmı yenilenmiş. Kaza çokluğunun baş- lıca nedeni bu. Demiryolu ayıpları bundan ibaret değil ki.. Türkiye, ileri teknolojide üretim yaptığı hal- de ülkesinin başka yerlerine demiryoluyla bağ- lı olmayan koskoca Erdemir tesisleriyle, belki de dünyanın tek demir-çelik fabrikasını barındırıyor Karadeniz Ereğli’de. Zonguldak’ın Kozlu’su ile Ereğli’nin Armutçuk’u arasında 30 kilometreden de az tutacak demiryolu bağlantısı hâlâ kurula- madı. Fabrikanın yanı başındaki kömür yalnız de- niz yoluyla gelmekte, çelik sanayii ürünleri ülkenin iç yerlerine Düzce karayolu üzerinden kamyon- larla taşınmakta. Eskiden transit limanı olarak bilinen Trabzon, demiryolu bağlantısı olmadığı için söndü. Kara- deniz kıyısı boyunca deniz taşımacılığı ile iç mer- kezlere uzanacak demiryolu taşımacılığını bü- tünleştirici bir ulaşım sistemi yerine anlamsız “sa- hil yolu” ucubesiyle denizin de karanın da canı- na okundu. Sözde büyük merkez Antalya’nın demiryolu yok. Plansızlığın, savurganlığın, akılsızlığın bu ka- darı fazla değil mi? Demiryolu yerine karayolunun tercih edilme- si, Ali Ekber Çakar’ın anlatımıyla “NATO üyeli- ği”nin bir sonucu mudur? Yoksa, ekonominin ge- neline musallat olmuş “otomotiv çıkarcıları”nın şa- hane bir başarısı mı söz konusu? Bazı durumlarda karayolu taşımacılığının pra- tikliğini elbet kimse yadsıyamaz. Ama, özellikle petrolü ve kauçuğu olmayan, o alandaki ima- latçılığı montajcılıktan ve yan sanayicilikten öte- ye geçmeyen 75 milyonluk bir ülkenin otomoti- ve teslim olması da hiçbir mantıkla izah edilemez. Her alanda iyi yetişmiş insanı hiç de eksik ol- mayan Türkiye’de bir damlacık bile akıl da mı kal- mamıştır ki, coğrafyanın bütün olanaklarını iyi kul- lanıp her türlü taşımacılığı birbiriyle uyumlu kul- lanmak varken böylesine aşikâr bir tuzağa düş- müşlükten bir türlü çıkılamamıştır?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle