Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
17 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Ortak Nokta
Kürt sorununa barışçı bir çözüm bulunması ka-
çınılmaz bir zorunluluktur. Bu amaçla atılan ve atı-
lacak adımlar, doğal olarak, kamuoyunu yakından
ilgilendiriyor.
Başbakan, geçen salı günü AKP Grubu’nda
yaptığı konuşma ile Kürt sorununun çözümü için bir
ortak dayanak noktası arıyor ve “İki tarafın ölen genç-
lerinin anneleri, oğullarının başında aynı duayı edi-
yorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır.
Anneler buluşabiliyor ama birileri buna karşı çıkıyor”
diyor.
Daha sonra Doğu Karadeniz gezisinde de “Türk’ü,
Kürt’ü, Laz’ı Allah için seveceğiz” sözleriyle, gö-
rüşlerini pekiştiriyor.
Çözümün asıl dayanağı ya da ortak noktası ola-
rak duygusallıkla dolu bir “aynı dua” kavramının alın-
ması doğru değildir. Bu büyük ve karmaşık sorunun
çözümünde “nesnellik” öne çıkmalıdır.
Nedeni açık. “Aynı duayı edenlerin”, gerek tarihte
gerekse günümüzde birbirlerini, üstelik “Allah adı-
na” boğazladıkları biliniyor. Aynı dinden olanların çok
sayıda ayrı ulus olduğu da bir gerçektir.
Başbakan’ın büyük yanlışı, sorunun çözümünü
“tek başına” dine dayandırması; çözüm için dini re-
ferans alması, kaynak görmesidir.
Kuşkusuz dinin birleştirici bir yönü var. Ancak Baş-
bakan’ın Kürt sorununun çözümünde hiçbir biçim-
de göz ardı etmemesi gereken gerçek anahtarlar var.
Bunlar, insanlığın ortak malı olan ve bu nedenle açı-
lım için asıl kaynak olarak alması gereken “insan-
lık değerleridir”.
İnsanlık değerleri, insanlığın binlerce yıl süren ge-
lişmesinin ürünleridir. Bu nedenle de ana kaynak ola-
rak alınmaları, Kürt sorunu gibi çok yönlü sorunla-
rın çözümünde, eğer isteniyorsa, kalıcı başarının da
yoludur.
Bu değerlerin başında “eşitlik ve özgürlük” gelir.
Bu ülkede herkesi birleştirecek olan temel değer-
ler, eşitlik ve özgürlüktür.
Eşitlik, yalnız yasalar önünde eşitlik anlamına gel-
mez. Bununla birlikte; eğitimde fırsat eşitliği ve bu-
nun eğitimin her basamağı için gerçekleştirilmesi;
yaşamın her alanında ve özellikle de iş bulmada ka-
dın erkek eşitliği; yönetim basamaklarında yüksel-
mede yalnızca bilgi, beceri ve yeteneğin esas alın-
ması eşitlik ilkesinin belirleyici yönleridir.
İkinci, ancak hiç de ikincil olmayan insanlık de-
ğeri, özgürlüktür. Özgürlük, değişik kollarıyla fark-
lı gibi görünse de bir bütünlük gösterir. Düşünce ve
anlatım; siyasal katılım; örgütlenme ve örgüt içi de-
mokratik süreçlerin işlerliği; kültür ve sanat ve bi-
limsel çalışma özgürlüklerinin tam olarak gerçek-
leştirilmesi Kürt sorununun çözümünde kilit işlevi
görür.
Eşitliğin ve özgürlüğün varlığı için hak kavramı, vaz-
geçilmezdir. Yaşama hakkı; barınma, beslenme hak-
ları; bunlarla birlikte, eğitim, işbulma, çalışma ve sos-
yal güvenlik hakları; adalet duygusunun yerleşikli-
ği; doğruluk, dürüstlük ve erdem, toplumsal doku-
nun sağlamlığının dayanaklarıdır. Bunların tamamı,
eşitliğin ve özgürlüğün altyapısı olarak toplumsal ba-
rışı ve dayanışmayı sağlarlar.
Ülkenin yurttaşlarını, oğullarını terör nedeniyle yi-
tiren anneler dahil, bir arada tutacak olan en sağ-
lam bağ, günümüzde insanı insan yapan, bu ortak
değerlerdir.
İlke ve ortak nokta olarak, “eşitlik ve özgürlüğü”
öne çıkaran bir yaklaşım, Kürt sorununa kalıcı çö-
zümün asıl kaynağı olmalıdır. Çözüm, başka nok-
talarda aranmamalı, buradan türetilmelidir. Sorunun
eşitliğe ve özgürlüğe dayalı çözümüne “öncülük” et-
mesi için geçmişte CHP Genel Başkanı’na yaptığımız
öneriler bugün de geçerliliğini, üstelik güçlenerek,
koruyor.
Ülke siyasetinin bu çok ama çok önemli yönü ek-
siktir ve bu eksiklik açılım sürecini de tam anlamıyla
topal bırakıyor.
Yanlış dayanaklarla sağlam yapılar kurulamıyor.
Başbakan’ın çözüm dayanağı aldığı ortak nokta, Kürt
sorununun çözümünün yolunu açmaz; tam tersine
bu açılımın kendisini yeni sorunların kaynağı yapar;
umutlara da, beklentilere de, topluma da bir kez da-
ha yazık olur. Oysa sorunun çözümü kesin bir zo-
runluluktur.
yakupkepenek06@hotmail.com
Geçen haftanın haberlerine göre,
İngiltere ekonomisinin durumu daha
önce sanılandan daha kötüydü, buna
karşılık Almanya ve Fransa, reses-
yondan beklenenden daha önce çık-
maya başlamışlardı. Wall Street Jour-
nal yorumunda, “Avrupa toparlanırken
ABD geride kalıyor” diyordu. The Eco-
nomist de Asya ekonomilerinin şaşırtı-
cı bir hızla toparlanmaya başladığını bil-
diriyordu. Demek ki, dünya ekonomi-
sinde resesyondan çıkış süreci belir-
ginleşiyor. Bu sırada 1980’lerden bu ya-
na kafamıza kakılan yalanlar artık göz-
ler önüne seriliyor.
Anglosakson modeli ‘nal topluyor’
İngiltere Merkez Bankası, piyasala-
ra 50 milyar sterlin daha pompalaya-
cağını açıklayarak piyasaları şaşırt-
mıştı. Enflasyon raporuysa toplumda
şok etkisi yaptı: “İngiltere’de faizleri in-
dirdik, sterlin devalüe oldu, bütçe açı-
ğı büyüyor, piyasaya likidite basmaya
devam ediyoruz”…“Hani biz esnek bir
ekonomiydik, Almanya ve Fransa re-
sesyondan çıkarken biz neden hâlâ çı-
kamıyoruz?” (BBC 14/08)
İngiltere Merkez Bankası Başkanı
Mervyn King raporu açıklarken yaptı-
ğı konuşmada, toparlanmanın daha ön-
ce öngörülenden daha yavaş geliştiği-
ni, geleceğinin belirsiz olduğunu vur-
guladı. İngiltere’de, GSMH, tepe nok-
tasına göre yüzde 6, imalat sanayi
üretimi bir önceki yıla göre yüzde 10
düşmüştü. İşsizlik özellikle genç kuşağı
etkileyerek artıyor, 1995’ten bu yana en
yüksek düzeye ulaşıyordu. The Guar-
dian’dan David Blancflower’a göre
“bu, insani bir krizi gözler önüne seri-
yordu”, “Genç ve işsiz olmak için ne ka-
dar kötü bir zamandı” (12/08). “III. Yol”
eğilimli Prospect dergisinin 23 Temmuz
sayısındaki “İngiltere iflas mı etti?”
başlıklı denemeye, belki de şimdi “evet”
diye cevap vermek gerekiyordu.
Atlantik’in öbür tarafında, Merkez
Bankası Başkanı Ben Bernanke, ye-
niden atanması tartışılırken, resesyon
bitti, çıkıyoruz gibisinden yorumlara
öncelik verir, Wall Street ekonomistle-
ri Bernanke’yi destekleyen mektuplar
yayımlarken, geçen hafta ekonomi ani-
den ters yönde işaretler vermeye baş-
ladı. ABD GSMH’sindeki gerileme de-
vam ederken veriler, perakende satış-
larda, “tüketici güven indeksinde” “bek-
lenmedik” bir düşüşe işaret ediyordu.
Dahası birçok ekonomistin ve CEO’nun
saptadığı gibi, perakende satışları to-
parlanmadan reses-
yondan çıkmak söz
konusu olamayacaktı.
Geçtiğimiz 30 yıl
boyunca Anglosak-
son modeli (serbest
piyasa), en verimli,
en esnek ve en di-
namik, hatta küre-
selleşmeye en uy-
gun ekonomik mo-
del olarak göklere çı-
karılmıştı. Bu “halk
düşmanı, soyguncu
model” (veriler bu mo-
delin en önemli özelliğinin toplumun tü-
münden, en üst yüzde1’lik kesimine
muazzam bir gelir transferi olduğunu
gösteriyor), gelişmekte olan ülkelere,
mali şantajların yanı sıra, bu propa-
ganda yalanlarıyla da kabul ettirildi. Şim-
di bu modeli dünyaya dayatan ülkele-
rin ekonomileri, serbest piyasa Aye-
tullahlarının kötülemekten asla bıkma-
dıkları Avrupa, ama özellikle Almanya
ve Fransa ekonomilerinin arkasından nal
topluyorlar. Avro bölgesinde ekonomik
daralma ikinci dört aylık dönemde
yüzde 0.1’de kalırken, Almanya ve
Fransa’da aynı dönemde yüzde 0.3’lük
bir büyümeyle resesyonun sona erdi-
ğini, yıllık yüzde 1.3’e ulaşan büyüme
oranlarının, bu iki ülkenin Çin ve Asya’da
başlayan toparlanma eğilimine katıldı-
ğını gösteriyordu (WSJ, 13/08). Neo li-
beral dogmaları kabullenmeye direnmiş
ülkelerin, krize ve küreselleşme eği-
limlerine çok daha uyumlu olduğuna iliş-
kin belirtiler de serbest piyasa Ayetul-
lahlarını şaşırtıyordu.
İki farklı kapitalizm
Geçmişte birçok kez, Anglosakson
modelinin üstünlüğüne ilişkin iddiaların
hegemonya propagandalarının ürünü
olduğunu vurgulamaya, örneğin Avro
güçlenirken Almanya ve Fransa’da ih-
racatın artmaya devam etmesine dik-
kat çekmeye çalışmıştık. Geçen hafta,
Anglosakson basınında “Neden Al-
manya ve Fransa toparlanırken biz
geride kalıyoruz” sorusuna cevap
arayan tartışmalar, birçok nedenin ya-
nı sıra, bu ihracat kapasitesinin gös-
terdiği yüksek verimlilik olgusuna da
dikkat çekiyorlardı: Almanya ve Fran-
sa’da ekonomik toparlanma, özellikle
ihracat artışı üzerinden yaşanıyor, hem
de Avro’nun tarihsel olarak güçlü bir dö-
neminde…
Bu yüksek üretkenlik, güçlü ihracat
potansiyelinin arkasındaysa, Anglo-
sakson modeli ile Avrupa modeli ara-
sındaki önemli farklardan biri yatıyor. Al-
manya ve Fransa’nın ekonomilerinde
büyüme esas olarak imalat sanayii
performansına dayanıyor. Buna karşı-
lık ABD ve İngiltere ekonomilerinde bü-
yüme esas olarak, finansal hareketle-
re, tüketimi borçlanmayla destekle-
meye dayanıyordu.
Şimdi Financial Times da bu nokta-
ya dikkat çekiyor (13/08). Halbuki,
Thatcher döneminde, FT başekono-
misti Samuel Brittan,
“Sanayi illa gerekli mi,
neden finansal hizmetler
yoluyla bir ekonomi bü-
yümeye devam edeme-
sin” diye soruyordu.
Belli ki, bu “her şeyi bi-
len” mali yayınlar, kapi-
talizmin en önemli özel-
liğinden habersizdiler ya
da bilmezden gelmele-
ri gerekiyordu: Mali sek-
tör artı değer üretimi ol-
madan yaşayamaz. Ar-
tı değer ise esas olarak
sanayide üretilir. Bu açıdan bakınca An-
glosakson modeliyle, Alman-Fransız
modelleri arasındaki en önemi fark da
ortaya çıkıyor. Aglosakson modelinde
ekonomik büyüme esas olarak başka
yerlerde üretilen artı değere el koyma-
ya (finansallaşma) dayanırken, Alman-
ya-Fransa modelinde ekonomik büyü-
me esas olarak artı değer üretimine da-
yanıyor.
Bu noktadan hareketle diğer farklar
da daha bir görünür hale geliyor. Ör-
neğin Anglosakson modeli mali spe-
külasyonlara, sürekli köpük şişirip dün-
yanın geri kalanını soymaya, toplumsal
istikrarını dış kaynaklarla (başkalarının
tasarruflarıyla) finanse etmeye dayanı-
yor. Bu modelde, çalışanların, tüketi-
cinin hemen hiçbir pazarlık gücü, ge-
lir garantisi olamıyor. Buna karşılık Al-
manya-Fransa gibi artı değer üretimi-
ne dayalı ekonomilerde toplumsal dü-
zen sanayinin performansına, emekçi
kesimlerin ücretlerinden kaynaklanan
harcama gücüne dayanıyor, mali spe-
külasyonların getirilerine, kredi köpük-
lerine değil.
Anglosakson modellerinde kapasite
fazlası /aşırı üretim sorunu kapıya da-
yanınca, tüketimi arttırmak isteyen
devlet, elinde para dağıtmaktan başka
araç olmadığını fark ediyor. Buna kar-
şılık, sanayiye dayandığı için, ücret
ilişkisinin düzenlenmesine önem ver-
mek, sosyal destek sistemlerini koru-
mak zorunda kalmış Almanya ve Fran-
sa’da devletin, tüketimi desteklemek
için piyasaya para dökmek yerine sa-
nayiye destek vermesi, altyapı yatı-
rımlarına yönelmesi söz konusu olabi-
liyor. “Otomatik düzenleyiciler” de de-
nen işsizlik ödenekleri, sağlık, konut yar-
dımları, eğitim destekleri hem işsizliğin
artışını yavaşlatıyor hem de işsiz de kal-
sa tüketicinin tüketim gücünü, en
önemlisi moralini, umudunu korumasına
olanak sağlıyor.
Diğer taraftan, Fransa ve Alman-
ya’nın, ekonomilerini zehirli varlıklardan,
ev piyasası köpüğünden göreli olarak
koruyabilmiş, dünya ekonomisi topar-
lanmaya başlar başlamaz ihracatlarını
arttırmaya başlamış olmaları, ekonomik
modellerinin küreselleşmeye (kavra-
mın cilasını kazıyıp aslında bunun ser-
mayenin çelişkilerinin mal ve sermaye
ihracatı yoluyla dışlaştırılması olarak
düşünürsek) Anglosakson modelinden
daha uygun olduğunu göstermiyor mu?
İlhan Ağabey’e yürekten geçmiş ol-
sun diyorum. Mücadele azmine, “jo-
ie de vivre”ine güveniyor, bu sağlık
sorununu da üstesinden geleceğine
inanıyorum.
‘Sanılandan Daha Kötü’, ‘Beklenenden Daha Önce’
erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
MEDLİNE BAŞLATACAK
Tõpta mobil
‘check-up’ dönemi
MURAT GÜLDEREN
Esas Holding bünyesinde faaliyet gösteren ve acil
sağlõk hizmeti veren Medline, sabit ya da cep te-
lefonuna bağlanacak tek bir aparat ile hastaneye git-
meye gerek kalmadan telefonla kan, şeker, nabõz
ve kalp basõnçlarõnõ ölçmeye hazõrlanõyor. Tele-
monitörizasyon denen bu yöntemle merkezdeki
çağrõ merkezi ile tek bir tuşla irtibat kurulup
kontrol yaptõrõlabilecek. Yaklaşõk 300 Avro de-
ğerinde olan telemonitörizasyon aletine Türkiye’de
15 milyon kişinin ihtiyacõ olduğu belirtiliyor.
Medline Genel Müdür Yardõmcõsõ Uğur Keskin, şu
anda çalõşmalarõnõ sürdürdükleri telemonitörizas-
yon sistemiyle sağlõk bilgilerinin anõnda uzman per-
sonele ulaştõrõlabileceğini belirterek “Bunun için
bir aparat bulunuyor. Bunu sabit hat ya da cep
telefonuna bağlayanlar tansiyon, şeker, kan ba-
sıncı, kalp ritmi gibi sonuçlarını anında medi-
kal ekibe geçebilecek. Bu uygulama özellikle
kronik hastalığı olanlar için önemli. Sonuçlar-
la ilgili de sağlık personelimiz hızlı bir şekilde
geri dönüş yapacak” dedi.
Bu sistem için özellikle taşra bölgelerinde hastane-
lere uzak yaşayan insanlarõn düşünüldüğünü anlatan
Keskin, aparatlarõn yaklaşõk 300 Avro civarõnda ol-
duğunu kaydetti. Türkiye’de 15 milyon kişinin kro-
nik hasta olduğunu belirten Keskin, en az 2 mil-
yon kişiyi telemonitörizasyon cihazõyla tanõştõrmayõ
planladõklarõnõ söyledi. Medline’da toplam 220 ki-
şinin çalõştõğõnõ dile getiren Keskin, “400’ü aşkın
noktada hizmet veriyoruz. 2008 yılı sonu iti-
barıyla son 4 yılda yüzde 100 büyüyerek ciro-
muzu 20 milyon TL’ ye çıkardık” dedi.
Ekonomik maliyeti 17- 24 milyar lira arasõnda hesaplanan felaket için toplanan vergi 24.1 milyar lira
Depremvergisidevletinaçõğõna
Ekonomi Servisi - İstanbul Ser-
best Muhasebeci Mali Müşavirler
Odasõ’nõn (İSMMMO) yaptõğõ he-
saplamaya göre, 2000 yõlõnda “ya-
raları sarmak” gerekçesiyle geti-
rilen “deprem vergilerinden” bu
yõl sonuna kadar elde edilecek ge-
lir 27.2 milyar lira olacak.
İSMMMO’nun “Deprem Ver-
gileri Bütçeye Yama Oldu” baş-
lõklõ derlemesine göre, ek gelir, ek
kurumlar, ek emlak, ek motorlu ta-
şõtlar vergilerinden sağlanan gelir
hariç sadece, özel işlem ve özel ile-
tişim vergileriyle 16 milyon hane-
nin yaşadõğõ Türkiye’de devletin
deprem için her aileden tahsil etti-
ği tutar aile başõna 1.7 bin liraya
ulaştõ. Kişi başõna ödenen deprem
vergisinin miktarõ da 375 lirayõ
bulacak. Maliye Bakanlõğõ Muha-
sebat Genel Müdürlüğü’nün veri-
leri, yetkililerin açõklamalarõ, DPT,
TÜSİAD ve Dünya Bankasõ‘nõn
maliyet hesaplamalarõndan yarar-
lanõlarak hazõrlanan İSMMMO’nun
araştõrmasõna göre, toplanan ver-
gilerin miktarõ, depremin öngörü-
len maliyeti aşmasõna karşõn fela-
ketin açtõğõ yaralar bir türlü sarõla-
madõ. Depremin hemen ardõndan ek
gelir ve kurumlar vergisi, ek emlak
vergisi, ek motorlu taşõtlar vergisi,
özel iletişim vergisi, özel işlem
vergisi ihdas eden 4481 sayõlõ Ka-
nunla zararlarõn karşõlanmasõ amaç-
landõ. Vergiler bu çerçevede top-
lanmaya başlandõ. 4481 sayõlõ Ka-
nun 31.12.2003 tarihi itibarõyla
yürürlükten kaldõrõlsa da özel ile-
tişim vergisi “Gider Vergileri
Kanunu” kapsamõna alõndõ.
İlk olarak cep telefonundan
bankacõlõk işlemleri ve vergi be-
yannamelerine, Spor Toto ku-
ponlarõndan Milli Piyango bilet-
lerine, uçak biletlerinden gümrük
ve pasaport işlemlerine kadar bir-
çok hizmete “depreme özel ver-
gi” getirilmişti. Bunlarõn adõna
“Özel İşlem Vergisi” ve Özel İle-
tişim Vergisi” denilmişti. Özel İş-
lem Vergisi 2004 yõlõ başõnda
kaldõrõlsa da dört yõlda bu yolla
yaklaşõk 1.8 milyar lira bütçeye ak-
tarõldõ. Kalõcõ hale gelen ve en
önemli gelir kaynağõ bugün sayõ-
larõ 65 milyonu aşan telefon abo-
nelerinden alõnan Özel İletişim
Vergisi ise 10 yõlda halkõn cebin-
den 22.3 milyar lira çõkmasõna ne-
den oldu. Böylece, 1999 ile 2009
yõlõnõn haziran ayõna kadar “dep-
rem vergileri” adõ altõnda halktan
24.1 milyar lira, eski ifadeyle
24.1 katrilyon lira toplanmõş oldu.
Özel İletişim Vergisi’nde yõl so-
nu hedefi olan 5 milyar 198 mil-
yon 913 bin lira dikkate alõndõ-
ğõnda yani 3 milyar 62 milyon 192
bin liranõn daha tahsil edileceği he-
saba katõldõğõnda depremin halka
yüklenen faturasõ yõl sonunda 27.2
milyar liraya ulaşmõş olacak.
YAHYA ARIKAN:
Harcamalar
açıklanmalı
İSMMMO Başkanõ Yahya Arıkan, halktan
toplanarak bütçe gelirleri içine yerleşti-
rilen ortalama 25 milyar liranõn hangi “yı-
kıntıyı” imar ettiğini kimsenin sorgula-
madõğõnõ belirtti. Bugüne kadar deprem
vergileriyle gerçekleştirilen hiz-
metlere ilişkin net bir bilgi-
ye ulaşmanõn pek mümkün
olmadõğõnõ ifade eden
Arõkan, verilere ilişkin
değerlendirmesinde
“Çeşitli bürokrat ve
uzmanlar tarafından
yapılan açıklamalar he-
men hemen tüm proje-
lerin yurtdışından sağla-
nan kredilerle gerçekleşti-
rildiğini ortaya koydu. Bu durumda
deprem vergilerinden toplanan para,
adresine ulaşmamıştır” dedi. İSMMMO
Başkanõ şöyle konuştu: “TÜSİAD’ın 17
milyar dolarlık (bugünkü 1.45 liralık
dolar kuru üzerinden 24.6 milyar lira)
tahmini kadar para toplanmıştır. Bu-
na karşın deprem bölgelerindeki ya-
raların tam olarak sarılamaması ve
güçlendirme çalışmalarının bitirilme-
mesi, devletin depremzedeye borçlu ol-
duğunu göstermektedir.”
İncirde3.5lira
fiyat beklentisi
TEVFİK AKBAŞ
AYDIN - Aydõn’da incir hasadõ
başlarken, gözler fiyat için TA-
RİŞ İncir Birliği’ne çevrildi. Üre-
ticinin 3.5 lira alõm fiyatõ bek-
lentisi olduğu kaydedildi. Ger-
mencik Ziraat Odasõ Başkanõ
Ali Arslan, kuru incirden yak-
laşõk 35 bin ailenin geçimini
sağladõğõnõ kaydetti. Arslan,
“2007 ve 2008 yılında yaşa-
nan kuraklık nedeniyle rekol-
tede beklenti dibe vurmuştu.
Üretici borç batağına sürük-
lenmişti. Bu yıl rekoltenin iyi
olacağına inanıyoruz. Yükleme
eylül ortasına çekilmeli. Şayet
incirimizi bir an önce ihraç
edersek, özellikle Müslüman
ülkelerde ramazan nedeniyle
iyi pazar bulacaktır” dedi.
Kuruçeşme’de bulunan Hotel Les Otto-
mans, İstanbul’dan sonra ikinci oteli Fran-
sa’nõn Limoges şehrinde açacak. 16. yüzyõlda
12 dönüm arazi üzerine inşa edilen Chateau (Şa-
to) Beaupre 2011 sonundan itibaren Les Otto-
mans markasõ ile işletilecek. İstanbul’da Hotel
Les Ottomans’ta kalan ve oteli çok beğenen İn-
giliz asõllõ mimar James Tseliki, Fransa’nõn Li-
moges şehrinde sahip olduğu ve 8 yõl eşiyle bir-
likte yaşadõğõ Beupre Şatosu’nu Les Otto-
mans adõyla işletme kararõ aldõ. Tseliki’nin, Les
Ottomans’õn sahibi Ahu Aysal’a ulaşmasõnõn
ardõndan ise geçen hafta iki yatõrõmcõ arasõnda
franchise (isim hakkõ) anlaşmasõ imzalandõ. 110
odadan oluşacak ve 30 milyon dolar yatõrõm-
la otele dönüştürülecek olan Chateau Beaupre,
2011 sonunda tamamlanarak Les Ottomans ola-
rak işletilmeye başlanacak.
Sadece, özel işlem ve
özel iletişim vergilerinden
bu yõl sonuna kadar 27.2
milyar (katrilyon)
toplanmõş olacak. Buna
karşõlõk yapõlan çalõşmalar
ve harcamalara ilişkin bir
veri ise yok.
Les Ottomans Fransız şatoya ismini verdiAhu
Aysal
James
Tseliki