25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 14 AĞUSTOS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Ününü ve zenginliğini gümüş madenlerinden alan Bolivya’nõn Potosi kenti UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasõ listesinde yer alõyor B olivya’nõn Potosi kenti, 4 bin 890 metre yükseklikteki Cerro Rico Dağõ’nõn eteklerine kurulmuş dünyanõn en yüksek kentidir. Ününü ve zenginliğini bu dağdaki zengin gümüş madenlerinden almaktadõr. 1987 yõlõnda UNESCO, Potosi’yi Dünya Kültür Mirasõ listesine almõştõr. Gümüş madenlerinin bulunmasõyla Potosi kenti 16. yüzyõlda dünyanõn sayõlõ büyük kentlerinden biriydi. Maden arama çalõşmalarõnõ, İspanyol sömürge valisi Carlos (1545) başlatmõştõ. Binlerce İnkalõ, köle olarak maden aramalarõnda ve maden ocaklarõnda acõmasõzca çalõştõrõldõ. İlk gümüşün İspanya’ya naklinden sonra, İspanyollar, binlerce Afrika kökenli köleyi Potosi’ye taşõdõlar. Afrika gibi tropik ve sõcak bir coğrafyadan, Potosi gibi yüksek, kuru ve soğuk dağ koşullarõna getirilen Afrikalõlarõn pek azõ hayatta kalabildi. Darphanenin kurulmasõndan sonra (1672), Avrupalõlarõn akõnõna uğrayan Potosi kenti, 80 kilisesi ve iki yüz bin kişilik nüfusuyla dönemin en kalabalõk ve zengin kentleri arasõnda yer almõştõ. Her türlü lüksün, kumarõn, fuhuşun, şatafatõn yaşandõğõ bir merkezdi Potosi. Gümüş fõşkõran dağ, Cerro Rico yerlilerini yutardõ. “Yollar insan ölüleriyle doldu” diye yazar, Potosili zengin bir madenci İspanya kralõna ve devam eder: “Bütün İnka köyleri erkeksiz kaldı. Yerli kabileler madenlerin karanlık ağzına doğru çaresiz mahkûmlar gibi yürüdüler. Dışarıda dondurucu soğuk, içeride ise cehennemi maden sıcağı vardı. Gümüş madenlerinde din sömürüsüyle kandırılarak çalıştırılan her on İnkalı madenciden ancak üçü sağ çıkabildi dışarıya. Bazen altı ay madenden dışarı çıkarılmayan binlerce İnkalı, aylar sonra gökyüzünü gördüklerinde, yakıcı, keskin güneş ışıklarıyla kör oldular.” Madenlerin gerçek sahibi İnkalõ yerlilerdi. Hollanda, Alman ve Cenova bankerlerinin, İspanya tahtõnõn finansörlerinin servetlerine servet kattõlar. Avrupa’yõ bugünkü haline dönüştüren parasal birikimini sağlayanlar işte bu İnkalõ yerlilerdi. 1503-1660 yõllarõ arasõnda, İspanya’daki Andaluzya kentine filolarla tam 185 bin kilo altõn ve 16 milyon kilo gümüş taşõnmõştõr. Yüzelli yõl boyunca İspanya’ya aktarõlan gümüş miktarõ tüm Avrupa rezervlerinin üç katõna ulaşmaktaydõ. EN YOKSUL GÜNEY AMERİKA ÜLKESİ Bolivya, Latin Amerika’nõn ikinci büyük doğalgaz rezervlerine sahip olmasõna karşõn, Güney Amerika’nõn en yoksul ve yerli nüfusu en yoğun ülkesidir. 10 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 70’i yoksulluk sõnõrõnõn altõnda yaşamaktadõr. Soykõrõmla elde edilen bu hazineler büyük katliamlar sonucu, akõtõlan insan kanlarõnõn kristalleşmesinden başka nedir ki? Potosi’den geriye kalanlarõ Güney Amerika’nõn özgün ve güçlü yazarõ Eduardo Galeano şöyle yazõyor: “Tantana ve yağma hastası olan İspanyol sömürgeciler, görkemlerinin bulanık anısıyla saray ve tapınakların yıkıntılarını bıraktı arkasında. Bir de... sekiz milyon yerli ölüsü! Sadece Potosi’de sekiz milyon yerli katledilirken Kuzey, Orta ve Güney Amerika’nın yerli sahipleri Kızılderili, Aztek, Maya ve İnkalardan oluşan yağma ve soykırımın bilançosu 80 milyon insanın katlidir. Sömürgeciler gelmeden önce 70 ila 90 milyon arasında tahmin edilen yerli nüfusu sömürgecilerin gelmesinden 150 yıl sonra 3.5 milyona düşmüştür. Din sömürüsüyle, barışın simgesi bir uygarlığı sona erdiren İspanyollardan geriye ne kaldı? Oyulmuş bir dağ, yeraltı şeytanı El Tio’ya kandırılarak, çalıştırılarak katledilmiş 8 milyon İnkalı ve hayaletlerin mesken tuttuğu birkaç saray, müze, katedral ve bugün nüfusu ancak 120 bin olan yoksul bir kent.” Potosi gümüşünün, Avrupa’nõn kapitalist gelisiminin temelini oluşturduğunu yazmõştõm. Cervantes’in ‘Don Kişot’ adlõ ünlü romanõnda adõ geçen “Potosi değerinde” sözü, bir şeyin paha biçilmezliğini ifade eder. İspanyollar, 12 Ekim 1492’de yeni bir dünyayõ değil, sömürü ve kapitalizmin yolunu keşfetmişlerdir demek daha doğru olur bence. 16 yõl yaşadõğõm New York’ta, her yõl ekim ayõnda resmi tatil olarak Cenovalõ banker Kolomb adõna kutlanan Columbus gününde, ben, Amerikan medyasõ tarafõndan göz ardõ edilen Kõzõlderililerin gösterilerini el çõrparak izlerdim. Milyonlarca İnkalõnõn iskeletleri üzerinde yapõlan bu kutlamayõ siz okurlarõmõn takdirine bõrakõyorum. İnsan yiyen dağ: Cerro Rico S öz Potosi’den açõlmõşken Galeano’nun şu dizelerini okuyalõm: Potosi gümüşü çorak bir dağ bıraktı ar- dında Pasifik kıyısının barut tozu denizsiz bir harita bıraktı Oruro kalayı bir yığın dul bıraktı Bıraktıkları, sadece ve sadece bunlardı! 16. yüzyõlda, resmi bir flamada ise şöyle ifade bulmaktadõr bu zengin- lik; Ben zengin Potosi, Dünyanın hazinesi, Bütün dağların kralı, Ve bütün kralların sö- mürüsü! Potosi’deki “Casa de Moneda” müzesinde gör- düğüm ortadaki fotoğraf her şeyi anlatmaktadõr: Bir İspanyol ressam ta- rafõndan 16. yüzyõlda ya- põlan bu tablo da, kolonyal sömürü döneminde insan yiyen dağ Cerro Rico da- ğõyla özdeşleşmiş durum- daki Meryem Ana’nõn eteklerinde diz çöken Pa- pa ve İspanya Kralõ’nõn Avrupa için yarattõklarõ zenginliğe takdirleri görülüyor. Meryem Ana’nõn solundaki ve sağõndaki güneş ve ay ise And Dağlarõ’nõn kozmik simgeleri ola- rak yaratõlõş ve toprak tanrõçasõ Pachama- ma’ya ithaf edilmektedir. Dağõn iç kõsmõn- da ise İnka yerlisinin Katolik rahibe, bulduğu gümüşü sunumu resmediliyor. Arjantin ve Şili sõnõrõna yakõn tuz çölü Uyuni’den sonra ulaştõğõm Potosi kentinde, Cerro Rico madenine girmeden önce uğra- dõm madenci pazarõna. Madende çalõşan ço- cuklara hediye olarak dinamit ve koka yap- rağõ almamõ söyledi rehberim. Geleneklere uyarak, bir torba koka yaprağõ, dinamit ve özel çörekler aldõm, yaşlarõ küçük ama umutlarõ büyük Potosili madenci çocuklarõna. Da- ğõn maden ağõzlarõndaki gece bekçiliği gibi, kentin inşaat işçiliğini de kadõn- larõn yaptõğõnõ gördüm hayretler içinde. Bu emek- tar kadõnlar bana, gümüş madenlerinde çalõşan ata- larõnõn, babalarõnõn, ko- calarõnõn ve çocuklarõnõn ölümcül akciğer hastalõğõ silikoza yakalandõklarõnõ anlattõlar. Geçinme mü- cadelesini tek başlarõna veriyorlardõ. Kutsal ka- bul edilen lama iskeleti, alkol, dinamit ve koka sa- tõyorlardõ. Ve bu şekilde para kazanabildikleri için tanrõya lama kanõ içerek dua ediyorlardõ… Bütün yoksulluğuna ve eğitimsizliğine karşõn “...Özgürlüğümüz Dire- nişimizdir!” diyerek Morales’in izinde yü- rüyen günümüz İnka ruhunun uyanõşõna bütün dünya gibi bende tanõklõk ettim ve hü- zünlü ama umutlu ayrõldõm Potosi’den. To- ros’lu göçer beyanalarõmõn ve gök-çadõrlõ- larõn selamõnõ yüreğimde götürmenin o ifa- de edilemez sevinciyle… Madenciçocuklarahediye: Dinamitvekokayaprağõ Latin Amerika’da ilk yerli devletbaşkanõ:EVOMORALES 1 825 yõlõndan beri tam 193 darbeye sahne olan Bolivya, Latin Amerika’nõn en çok ezilen yok- sul halklarõndan biridir. Bolivya halkõ, tari- hinde ilk kez kendi yerli halkõndan olan bir insa- nõ 2006 seçimlerinde devlet başkanõ seçti. Bu, ko- ka çiftcisi, madenci, sendikacõ ve devrimci Mo- rales’ten başkasõ değildi. 22 Ocak 2002’de parla- mentodan uzaklaştõrõlõp kovulan Morales, dört yõl sonra aynõ tarihlerde 22 Ocak 2006’da devrimci bir başkan olarak parlamentoya geri döndü. Ve yok- sul Bolivya halkõna verdiği sözlerin tümünü yeri- ne getirdi; toprak ve su reformunu gerçekleştirdi, sağlõk hizmetleri, madenleri ve ülkenin bütün yeraltõ, yerüstü zenginliklerini millileştirdi. Başkan olarak şöyle konuştu: “Özgürlüğümüz direnişimizdir. 1825’te Bo- livya’nın kuruluşuna hiçbir yerli kabul edil- memişti. ABDde dahil Kuzey, Orta ve Güney Amerika kıtasında da durum böyleydi. Bu yüzden bizim ülkelerimiz baştan yanlış doğ- muştu! Amerika kıtasının gerçek sahibi olma- yan ‘azõnlõk beyazlarõ’, ilk anayasalarında biz Kı- zılderilileri, yerli halkları, kadınları, zencileri ve yoksulları asla insandan saymadılar.” 48 yaşõndaki Evo Morales Bolivya’nõn en büyük etnik topluluğu olan Aymaralardan geliyor. Koka üreticilerinin lideri Morales, politik mücadelesine başladõğõndan bu yana sefalet içinde yaşayan yer- li halkõnõn sözcüsü oldu. 1985 yõlõnda koka çift- çilerini ABD firmalarõna karşõ örgütlediği gerek- çesiyle hapse atõlan Evo Morales şöyle özetler mü- cadelesini: “Batı’nın zehiri, yerli halkın kutsal ilacı ko- kadır! Toprak Ana’ya teşekkürler. Koka bit- kisine teşekkürler. Bizler, And’ın yerli halkla- rı, Aymara ve Quechua’lar beyaz adamın sal- dırılarından koka yaprağı sayesinde kurtulduk. Koka asla uyuşturucu değildir. Beyaz yalanın durması gerek. Koka bizim için ilaçtır. Koka çok yaşa! Yankee evine dön!” Mama Koka sağlõk ve iyilik tanrõçasõdõr. Tanrõ- çanõn bedeninin ikiye ayrõldõğõ ve bir parçasõnõn ko- ka bitkisine dönüştüğü söylenir. Koka yaprağõnõn yararlarõna gelince: Kandaki akyuvar oranõnõ art- tõran bitki kokadõr. Tansiyonu, kan dolaşõmõnõ dü- zenler, güç verir ve yüksekliğin getirdiği basõnç far- kõnõ ayarlar. And Dağlarõ’nõn 5 bin metreye varan yüksek platolarõnda ve maden ocaklarõnda yaşayan, çalõşan İnkalõlar için vazgeçilmez bir bitkidir. Peru ve Bolivya’da kaldõğõm her otelin girişinde ikram olarak sunulan koka çayõ ve koka şekerle- meleri olmasa ne yapardõm, bilemiyorum… ‘YASAK KABUL EDİLEMEZ’ Morales, dünya liderlerinin önünde, dünyanõn en önemli siyasi arenalarõndan biri olan BM Genel Meclis’inde bir yaprağõ elinde sallayarak, “…Bu, bir yeşil koka yap- rağıdır, kokainin beyazı de- ğildir. Koka yaprağı, And Dağları’nın kültürünün, vahşi coğrafyasının ve hal- kımın umudunun simgesi- dir. Koka yaprağının, Ame- rikalı Coca-Cola şirketi sa- hipleri için yasal olup, benim ülkemde, hatta bütün dün- yada sağlık nedenleriyle kul- lanılmasının yasaklanması asla kabul edilemez...” der. FIFA’nõn 2500 metre yük- seklikte futbol oynanmaz ka- rarõnõ protesto için dağa çõkõp 6000 metrede top sektiren Morales “Devlet başkanı sek- tiriyorsa, topçular da sekti- rir!” diye FIFA’ya geri adõm attõrmõştõr. Çobanlõk yaptõğõ barakada yaşamaya devam eden Bolivya’nõn First Lady’si de bakkallõk yapan kõz karde- şi. “Bolivya’nın İkinci Defa Kuruluşu” adlõ yazõsõnda, Morales’in mücadelesini şöy- le anlatõr Eduardo Galeano: “…2002 yılının 22 Ocak’ında Evo Morales Cennet’ten kovuldu. Başka bir deyişle: milletvekili Morales parlamentodan çıkarıldı. 2006 yılının 22 Ocak’ında, yine aynı salonda, Evo Morales Bolivya Başkanı olarak kutsandı. Yani Bolivya, çoğunluğu yerli olan bir ülke olduğunu keşfetmeye başlıyor. Evo’nun ko- vulduğu dönemde, yerli bir milletvekili, yeşil bir köpekten daha ender rastlanan bir şeydi. Dört yıl sonra, yasa koyucuların çoğu koka çiğniyor -bir zamanlar kutsal parlamento alanında ya- saklanmış olan bin yıllık bir âdet. Evo’nun ko- vulmasından çok daha önce, halkı, yerliler, za- ten resmi ulustan dışlanmış durumdaydı. Bolivya’nın çocukları değildi onlar: yal- nızca elleriydiler. Yarım yüzyıldan biraz daha önce- sine dek, yerliler ne oy kul- lanabiliyordu ne de kentle- rin kaldırımlarında yürü- yebiliyordu. Evo, gayet hak- lı olarak, ilk başkanlık ko- nuşmasında, yerlilerin 1825’te de Bolivya’nın ku- ruluşuna davet edilmediğini söyledi. Bu, aynı zamanda, ABD dahil, bütün Ameri- ka’nın tarihidir. Ulusları- mız tamamen yanlış doğ- muştur. Amerika ülkelerinin bağımsızlığı, daha baştan, çok küçük bir azınlıkça gasp edilmişti. Bütün ilk anaya- salar, istisnasız, kadınları, yerlileri, siyahları, genelde yoksulları dışladı. Mora- les’in seçilmesi, en azından bu anlamda, Michelle Bac- helet’in seçilmesine denk. Evo ve Eva. Bolivya’da ilk kez bir yerli başkan, Şili’de ilk kez bir kadın başkan var. Aynı şey, Kültür Baka- nı’nın ilk kez bir siyah ol- duğu Brezilya için de söyle- nebilir. Brezilya’yı üzüntü- den kurtarmış olan kültürün Afrikalı kökleri yok mu?Irk- çı ve ataerkil hastalığına ka- pılmış bu topraklarda, bü- tün bu olup bitenin bir skan- dal olduğuna inananlar ola- caktır. Asıl skandal, bütün bunların daha önceden gerçekleşmemiş olmasıdır. Maske düşer, yüz gö- rünür ve fırtına gürler. İnanmaya yaraşır tek dil, konuşma zorunluluğundan doğan dildir. Evo’nun en vahim kusuru, insanların ona inanması; çünkü Castellano dilinde konuştu- ğunda bile ifade ettiği şey doğruluk oluyor. Cas- tellano ana dili değil, küçük hatalar yapıyor. Başkalarının seslerini taklit etme ustası dok- torlar onu cahillikle suçluyor. Vaat satıcılarıy- sa demagoji yapmakla. Amerika’da tek bir tan- rıyı, tek bir kralı ve tek bir doğruyu dayatan- larsa, onu ateistlikle suçluyor. Yerli halkların katilleriyse, kurbanlarının kendileri gibi ol- masından korkarak panik içinde titriyor. Bo- livya, onu yönetenlerin, milli marşını söylerken bile suyunu sıkıp çıkaranların takma adından başka bir şey değilmiş gibi görünüyordu. Yer- li İnkalıların aşağılanmasıysa, âdet haline ge- tirilmiş, bir kader gibi görünüyordu. Ama şu son zamanlarda, aylarda, yıllarda, bu ülke bitmek tükenmek bilmez bir halk ayaklanması halin- de yaşadı. Ardında ölülerden bir iz bırakan kesintisiz ayaklanmalar, gaz savaşlarında doruğa çıktı; ama bu süreç çok daha önce başlamıştı. Son ayaklanmalardan çok uzun zaman önce de var- dı, onlardan sonra da devam etti; ta ki Evo’nun her şeye rağmen seçilmesine kadar. Dört yüz yıl- dan fazladır, on altıncı yüzyılın ortalarından be- ri süren hazinelerin yağmalanmasına dair o es- ki hikâye, Bolivya gazı olayında tekrarlandı: Son yıllarda ayağa dikilen insanlar mermilerle de- lik deşik oldular, ama gazın başkalarının elle- rinde buharlaşmasını engellediler, Cochabam- ba ve La Paz’daki suyun özelleştirmesini geri aldılar, dışarıdan yönetilen hükümetleri de- virdiler ve gelir vergisine, IMF’nin diğer bilgece buyruklarına hayır dediler. Uygar kitle iletişimin bakış açısıyla, halkın bu patlamaları, barbarlık eylemleriydi. Bin kez gör- düm, duydum, izledim bunu: Bolivya anlaşılmaz bir ülkedir, yönetilemez, dik kafalıdır, yürü- yemez. Bunu söyleyen ve tekrar eden gazeteci- ler yanılıyor: İtiraf etmeliler, onlar için Boliv- ya görünmeyen bir ülke. Fevkalade bir şey de- ğil bu. Bu körlük, yalnızca küstah yabancılara ait kötü bir âdet değil. Bolivya kendine kör doğ- du; çünkü ırkçılık gözleri bağlayan bir ağ örer; üstelik kendilerini onları horlayanların gözleriyle görmeyi tercih eden Bolivyalıların ek- sikliği de çekilmiyor elbet. Ama, And Dağla- rı’nın yerli bayrağının dünyanın çeşitliliğine say- gı gösteriyor olmasının da bir nedeni olmalı. Di- şi gökkuşağıyla eril gökkuşağının çiftleşmesin- den doğmuş bir bayraktır o. İnka yerel dilinde, adına kanın yalımlı örtüsü denen bu dünyevi bayrağın, gökyüzündeki gökkuşağından daha fazla rengi var.” SÜRECEK Morales halkıyla dans ederken.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle