23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Özgürlük ve Özgürleşme Özgürlük, kişinin kendi mutluluğunu, kendini mutluluğa götürecek yolu dilediğince seçebilme hakkıdır. Akılcılık akımının önde gelen adlarından olan Alman düşünürü Immanuel Kant (1724- 1804), anayasal bir ilke olarak bireyin özgürlüğünü, “Hiç kimse benim mutluluğumun kendi anlayışı- na göre olması konusunda beni zorlayamaz, her- kes kendi mutluluğunu başkalarının özgürlüğünü sınırlamadığı ölçüde dilediği şekilde seçer” tüm- cesiyle özetliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin 3. Başkanı ve ay- nı zamanda “Bağımsızlık Bildirisi”nin düşün ba- bası olan Thomas Jefferson da özgürlüğü, “mutluluk” ile ilişkilendiriyor. “Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Yaradanları tarafından vazgeçilmez haklara sahip kılınmışlardır. Bu haklar yaşam, öz- gürlük ve mutluluğa ulaşma hakkıdır.” Özgürlüğün, bireyin mutluluğunun güvencesi ol- duğu görüşü evrensel boyutlarda kabul görmüştür. Bu kabullenme aynı zamanda “devlet”in varlık ne- denini de belirlemektedir. Hollandalı düşünür Benedictus de Spinoza’nın (1632-1677) daha 17. yüzyılda ileri sürdüğü gibi “devlet yönetiminin ama- cı özgürlüktür”. Devlet yönetiminin başvuru kitabı ise anayasadır. Anayasalar, toplumların ve o toplumların birey- lerinin özgürlük sınırlarını belirler. Anayasalar, bu sınırların genişliği ya da darlığına bakılarak de- ğerlendirilir. Bizim anayasamız toplumun ve bireylerinin özgürlük alanlarını olabildiğince daraltan çağdı- şı bir anayasadır; 12 Eylül darbecilerinin sivil iş- birlikçileri tarafından vesayet altında hazırlanmış gerici, baskıcı hükümler içeren bir metindir. Si- lahların gölgesinde, göstermelik bir halkoylama- sıyla topluma sunulmuş, karşı propagandanın ya- saklandığı koşullarda yüzde 92’lik bir çoğunluk- la onaylanmıştır. Yürürlüğe girdiği 1982 yılından bu yana üzerinde çok sayıda değişiklik yapılmasına karşın otori- ter/totaliter ruhunu korumaktadır. Bu ruhtaki bir anayasa ile yönetilen bir devletin demokratikleş- mesi de, toplumun özgürleşmesi de olası değil- dir. Dolaysıyla 1982 Anayasası tümüyle ortadan kaldırılmalı, “toplumsal uzlaşma temelinde” 21. yüzyıl insanının “nesnel” gereksinimlerini ve is- temlerini karşılayacak çağdaş, demokratik, öz- gürlükçü yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu özgür- lük kavramıyla kişisel bağ kuramayan ya da bu ba- ğın nasıl kurulacağını bilemeyen bireylerden oluşmaktadır. Çoğunluk, evrensel genel geçer olan kişi temel hak ve özgürlüklerini yaşamının vaz- geçilmezleri arasında görmemektedir. Örneğin, vazgeçilemez gereksinimlere ilişkin yapılan sos- yolojik soruşturmalarda bireylerin aklına “özgür- lük” hemen hiç gelmemektedir. Toplum, kendisini mutluluğa ulaştıracak yolun özgürlükten geçe- ceğinin bilincinde değildir. Dolayısıyla bireyler 12 Eylül Anayasası’nın ortadan kaldırılarak yerine ken- dilerinin mutluluk seçimlerini güvence altına ala- cak özgürlükçü bir anayasanın hazırlanması doğ- rultusunda savaşımcı bir görünüm sergileme- mektedirler. Özgürlük, bireylerin zihninde doğup geliştikten sonra siyasal isteme dönüşen, sürece bağlı bir kavramdır. Günümüzde aydınların görevi özgür- lük bağlamında bireylerin, dolayısıyla toplumun bi- linçlendirilmesinde, bilinçlenme sürecinin yaşama geçirilip hızlandırılmasında motor işlevini üst- lenmektir. Ne var ki toplumun özgürleşmesi yolunda mo- tor işlevini üstlenecek aydınların önce kendileri- ni özgürleştirmeleri, dayatmacı, yetkeci davranış biçimlerinden kendilerini kurtarmaları gerekmek- tedir. Toplumun geniş kesimleriyle gerekli bağların kurulması da bu kurtuluşa bağlıdır. Bu ülkenin emekten, demokrasiden, özgürlük- ten, barıştan yana yurtsever insanlarının, iktida- rın birbiri ardınca kurduğu gündem tuzaklarına düşmeyip kendi gündemlerini oluşturmalarının za- manı çoktan gelmiştir, geçmektedir. “Kentleşme Şûrası’na katıl- maktan büyük bir memnuni- yet duyuyorum. Sayın Bakan’a başarılar diliyor; emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” 151 kurum ve kuruluştan 300’e yakõn uzman katõlõmcõyla bir yõl çalõşan Kentleşme Şûrasõ’nõn 4- 7 Mayõs’taki “Genel Kurul”unu bu sözlerle açan Cumhurbaşka- nõ Abdullah Gül, beğeni topla- yan konuşmasõnõ şöyle tamam- lamõştõ: “Hepinize şunu hatırlatmak istiyorum; mademki uzmanlar hep bir araya geldiniz, ma- demki günlerce çalışıldı, ma- demki yüzlerce, binlerce tebliğ sunuldu ve bütün bunlar de- ğerlendirildi; o zaman netice- lerini hep beraber, artık alma zamanı gelmiştir. Bununla ilgili yasal düzenlemeler gerekiyor- sa, bunların süratli bir şekilde Meclis’ten geçmesi gerekir.” (Cumhurbaşkanlõğõ internet si- tesi) Bu sözler henüz kulaklarõ- mõzdayken, ardõ ardõna ortaya çõ- kan yeni yasa tasarõlarõnda ise ne görelim? Kõyõ belediyelerinde imarõn hükümete bağlanmasõn- dan TOKİ’nin kendi kendisine imar hakkõ vermesine; ağaçlan- dõrma yönetmeliğinde orman ta- lanõna göz yumulmasõndan kamu arazilerine ayrõcalõklõ imar ola- naklarõna kadar, tümü Kentleşme Şûrasõ kararlarõnõn “tam tersi” düzenlemeler... Yani yakõnda Abdullah Gül’ün önüne “şûrada öngörülen” yön- de değil, “sakıncalı” bulunan ye- ni yasalar gelecek... Sayõn Cum- hurbaşkanõ acaba soracak mõ: “Kentleşme Şûrası boşuna mı yapıldı; şûra kararları göster- melik miydi?” Stratejik ‘Dağınık’lık Ankara Sheraton otelinde ger- çekleşen konaklamalar, yemek ikramlarõ ve toplantõlarla, yüz- lerce katõlõmcõnõn uçaklarla taşõ- narak, Cumhuriyet tarihinin bel- ki de en pahalõya mal olan ulu- sal teknik çalõşmasõnõn “Türki- ye’nin Ortak Aklı” tanõmõyla ilan edilen sonuç bildirgesini okuyunuz... Değişik alanlarda kurulan ko- misyonlarõn binlerce sayfa tutan raporlarõndan süzülerek Bayõn- dõrlõk ve İskân Bakanõ Mustafa Demir tarafõndan kamuoyuna açõklanan bildirgede deniyor ki: “Türkiye’de planlamada bü- tüncül bir bakış açısının geliş- tirilmesi gerekmektedir. Mev- cut çok parçalı kurumsal yapı ve dağınık planlama yetkileri, yeni bir çerçeve kanunla gide- rilmelidir..” İzleyen günlerde TBMM Baş- kanlõğõ’na sunulan TOKİ Yasa- sõ değişikliğinde ise dağõnõk plan- lama yetkileri bu kez “darma- dağın” edilmekte, mekânsal planlamadaki parçalanma ise do- ruğa çõkmakta... Yine Sayõn Bakan’õn “İşte yeni stratejimiz” dediği bildir- gede şu da vurgulanõyor: “Kent planlarıyla ulaşım planları bütünleşik olarak ha- zırlanmalıdır...” İstanbul’da ise başta 3. Boğaz Köprüsü, kent içi oto-tüneller ve As- ya-Avrupa Otomobil Tüp Geçişi ise kent planõyla bü- tünleşmesi bir yana, “met- ropoliten kararlara aykı- rı” olduğu için “planlara bile işlenemiyor”. Aynõ bildirgede beledi- yelerin imar yetkilerini “doğru” kullanmalarõ için de bakõn ne deniyor: “Yerel yö- netimlerin yetkin ve yeterli uzman kadroları arttırılmalı, kararlarda katılım, saydamlık ve hesap verilebilirliğin arttı- rılmasına yönelik önlemler alınmalıdır...” Şûra bunu söylerken, kõyõ be- lediyelerinde imarõ bakanlõklara bağlatan yasa tasarõsõnda ise ka- tõlõmcõlõk bir yana, halkõn imar planõ çalõşmalarõnõ “görme”si bile mümkün değil; çünkü yasa çõkarsa planlar artõk Ankara’da yapõlacak! Hesap vermek şöyle dursun, bilgi bile alõnamaya- cak... Mimar Bayõndõrlõk Bakanõ bil- dirgeyi okuduktan sonra demiş- ti ki: “Şûra kararlarının haya- ta geçirilmesi ve izleme süreci başlatılmış bulunmaktadır. Yaşanabilir kentler için ülke- mizin bu şûra ile somutlaştır- dığı ortak akla duyduğumuz inancı bir kez daha vurgula- yarak kamuoyuna saygıyla arz ederiz.” Keşke önce milletvekillerine arz edilseydi... Yoksa onca zaman, emek, masraf ve heyecanla yapõlan şû- ra göstermelik miydi? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Kentleşme Şûrasõ ‘Göstermelik’miydi? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 8 Temmuz 8 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Eşeklik Vedat Akbaşak : “Lokman suresi 19. ayette ‘Sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir” diyen Allah, bağırmayı hitabet sanatı değil eşeklikle eşdeğer tutuyor!” Ak-süre Sühan Şen: “Kâğıt parçası için savcılığa başvuru süresi üç gün; Deniz Feneri dosyasını savcılığa gönderme süresi bir yıl!” İtiraf Ertan Somunkıran: “Gizli tanık uygulaması, kanıtsız yargılamanın itirafıdır.” Sultanın paslaşıp paylaşmaları SORUN nedir? Paslaşmak mı, paylaşmak mı? Paslaşarak paylaşmak mı yoksa paslaşmadan paylaşmak mı? Sanırım sorulardaki sorun değil ama AKP-FG koalisyonunun başı ve İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in kimsecikler tarafından algılanamayan sorunu bambaşka! Sultan hazretleri, ana muhalefet lideri Deniz Baykal’ı “Cumhurbaşkanına yol göstermek alışkanlığı ile” suçlarken “geçmişte bu tip paslaşmalar yapıldığını” söyleyerek bir bakıma alan genişlettiğin farkında değil. Hedefi Ahmet Necdet Sezer’di ama farkında olmadan gelmiş geçmiş cumhurbaşkanlarının tümünü suçladı. Her söylediğine yüzde 100 inanarak doğruyu yalandan ayırmadan konuşan, gözü kara bir inançla bütün engelleri yıkıp geçebileceğini sanan son yüzyılın otorite ve buyurganlık abidelerinden biri olan sultan hazretlerinin bugüne dek kimlerle neyi nasıl paylaştığını anımsatmak gerekiyor. Eleştiriyi paslaşmak olarak algılayan sultan hazretleri, Gulbettin Hikmetyar’dan El Kadı’ya, Sami Ofer’den El Beşir’e, İsmail Haniye’den Saad Hariri’ye Kral Faht’a ve de Talabani’den Barzani’ye uzanan yakın çevresiyle nasıl paslaşıp neyi paylaştığını unutmuş görünüyor. Paslaşıp paylaştıklarını sıralamaya başlayınca akgeneral Yaşar Büyükanıt bile kuyruğun arkalarında kalıyor! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” OSMANLI tahtında boğazlanarak tahttan indirilen Deli İbrahim’in 11 yaşındaki oğlu 4. Mehmet namı diğer Avcı Mehmet adındaki çocuk oturuyordu ve yıllardan 1653’tü. O yıl Sadrazam Tarhuncu Ahmet Paşa, Osmanlı tarihinde ilk kez mali bütçe yapmaya kalkıştığı için çocuk sultanın emriyle idam edildiğinde 20 Mart’tı. İstanbul’daki idamdan tam bir ay sonra Avrupa’nın bir başka başkenti Londra’da parlamento basılacaktı. 20 Nisan 1653’te general Oliver Cromwell, 40 kadar silahlı askerle bastığı İngiliz parlamentosunu bir nutuk çektikten sonra feshedecekti. İngiliz parlamentosunun basılması, Cromvell’in monarşiyi kaldırıp kısa bir süreliğine de olsa İngiltere’de cumhuriyet ilan etmesi İstanbul’da saltanat sürenleri hiç ama hiç ilgilendirmeyecekti. Cromwell 1658’de öldüğünde, yerine geçen oğlu Richard 1660’ta alaşağı edildiğinde, 1661’de İngiltere’de yeniden monarşiye dönüldüğünde, Kral 2. Charles’ın Cromwell’in tahnit edilmiş cesedini mezarından çıkarıp işkence yaptırdığında ve başını kestirerek saltanatı boyunca geçirildiği kazıkta tutmasında İstanbul’dakileri ilgilendiren bir durum olmayacaktı. 4. Mehmet’in iktidarı 1687 yılına kadar sürecekti. Ömer Gemici’nin 356 yıl sonra Cromwell’in nutkunu anımsatması doğal olarak bugün Ankara’da “demokrasi havariliği” yapanları da hiç ilgilendirmeyecekti: “Oturumunuzu sonlandırmaya geldim. Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenize artık kalıcı bir son vermeye geldim. Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmak dışındaki her şey! Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkar adına satılığa çıkaranlar, birkaç kuruş için Tanrı’ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsun erdem kalmadı mı? Bir parça vicdan da mı yok? Atım kadar bile dindar değilsiniz! Altın sizin yeni Tanrı’nız olmuş! Satılığa çıkarmadığınız bir değer de kalmadı. Sizi çıkarcı sürüsü, bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızla kirletiyorsunuz! Tanrı’nın kutsadığı bu meclisi, ahlak yoksunu davranışlarınızla hırsızların ini haline çevirdiniz! Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız. Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız. Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı! Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim. Vay halinize! Şimdi derhal defolun! Acele edin rüşvetin köleleri! Acele edin, gidin! Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!” Tarihten SESSİZ SEDASIZ (!) Yargı iktidara bağlanıyor. AKP mülkün temelidir! YağmurDeniz UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com “Ortak aklımız”ın anı fotoğrafı! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1. Güney Kut- bu’nda yaşa- yan bir kuş. 2/ D ö n ü m ü n dörtte biri ka- dar olan alan ölçüsü... Gele- neksel Japon şarkõlarõna ve- rilen ad. 3/ Adlarõ sõfat ya- pan bir yapõm eki... Kahramanma- raş’õn bir ilçesi. 4/ Sahip, malik... Lan- tan elementinin sim- gesi... Bir nota. 5/ Leşle beslenen yõrtõ- cõ bir kuş. 6/ Eti ye- nen bir tür mürek- kepbalõğõ. 7/ Olum- suzluk belirten bir önek... Bir nota... Nazilerin politikasõnda Germen õrkõndan kimse- lere yakõştõrõlan ad. 8/ Sinir hücrelerinde bulunan protein... Belirtiler. 9/ Denizcilikte yedek olarak kullanõlan ince halat. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Su kõyõlarõnda yaşayan çok iri bir kuş. 2/ Bu- laşõk yõkanan musluk teknesi... Tanrõtanõmaz. 3/ Hollanda’nõn plaka imi... Bir işi yaptõrabilme gü- cü... “Kõnamazlar güzel sevse yiğidi/Güzel sev- mek koç yiğide... değil” (Karacaoğlan). 4/ Ku- şaktan kuşağa geçen kalõtõmsal öğe... Asurlular tarafõndan Anadolu’da kurulan ticaret kolonile- rine verilen ad. 5/ Hawaii Adalarõ’na özgü, gitara benzer dört telli çalgõ. 6/ Güzel, hoş, latif... Yi- yecek bulamayan, yoksul kimse. 7/ Bir pey- gamber... Belirti, ipucu. 8/ Doğu Anadolu’ya öz- gü bir halkoyunu. 9/ Yeşile çalar toprak rengi... Bir ilimiz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G A R L İ S İ N U M U D U Ç A R R A H V A N F A M S O M A L İ E T A N K A L A A T O M D E K A Z İ Z İ Y E İ Ç İ Y N A N İ K M E L E Ş T A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle