18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Haber Kanalları ve Medya Patronlarına! Albay Dursun Çiçek tutuklandığı gece medyada yaşanan iğrençlikler, beni gerçekten meslek adına utandırdı. O gece Habertürk’ü izliyordum. Gözlerime inanamadım. Üst üste belki 8-9 “sözde ılımlı” İslam- cı, Fethullah’tan “Fethullah Hoca Efendi Hazretleri” diye söz eden tarikatçı, liberal faşist, dönek solcu, ne ararsanız, hepsi sırayla “sahne aldılar”.“Medya”mız, tam “iktidar yağlaması” işinde eksper olmuş kişileri bir- biri peşi sıra ekrana taşımayı zorunluluk sanıyor. O gece de tüm malum isimler, us dışı açıklamala- rıyla karabasan gibi ortalığı kapladılar. Sonunda da- yanamayıp kanalı aradım. Yayın sorumlusu Ali Ça- ğatay’a “maruzatımı” aktardım. Tam o anda ekran- da, beni çıldırtmak için Mehmet Altan belirdi. “Bari bundan sonra da Yasemin Çongar’ı çıkarın, tam ra- hat edelim” dedim. Çağatay Bey tam bir sükûnet için- de “Evet, sırada o da var” deyince, “Acaba bu bir kâ- bus mu?” diye gözlerimi oğuşturdum! Çağatay, o ke- simin aranmaya ve konuşmaya hep hazır olduğunu, ancak ortada konuşacak “diğer” kesimden insan bu- lamadığından yakındı! Ben de kendisine uzun bir lis- te yollayacağımın garantisini verdim. Sonra gerçekten ekrana bu sefer Çongar çıktı ve sazı eline alıp, hemen heyecan içinde “Bir daha böy- le pislikler yaşanmasın, böyle adamlar cinayet işle- mesin” diye bu hamlenin şart olduğunu vurgulayarak açıkça “Ergenekon Terör Örgütü”nden söz etmeye cü- ret etti! O anda yine insanlığımdan utandım. Çongar, ortada bu isimle iş gören kanıtlanmış bir terör örgü- tü varmış gibi davranma densizliği bir yana, bu “ör- güt” kanıtlı “cinayet”ler işlemiş gibi ortalığa nifak to- humu saçmaya devam ediyordu. Ortalık metafizik res- sam de Chirico’nun meydanları kadar boştu anlaşı- lan… Düşünün ki, bunlar bir de en demokratik ka- nallardan birinde oluyor! Medyanın, “tarafsız” kanalları, size sesleniyorum: Nasıl bir “medya resmi ideolojisi”ne(!) teslim oldunuz da, ekrana taşıdıklarınız hep aynı nakaratları tekrar- layanlardan ibaret? Her Atatürk düşmanına yer aç- maya kendinizi mecbur mu hissediyorsunuz? Bu na- sıl çarpık bir demokrasi anlayışı? Bir tarafa “boş ka- leye gol attırmak” çok mu zevkli? NTV’ciler, ben mec- bur muyum sizin safça tarafsız sandığınız “siyasi da- nışmanınız” Ruşen Çakır’ın durmadan ekrana taşı- dığı yüzde 80 oranında makyajı akmış Cumhuriyet düş- manını her sabah seyretmeye? Siz, medya patronları, alacağınız iki borç ertelemesi ya da ihale, bu cumhuriyetin temellerini sarsmaya, en önemli servetiniz olan ifade özgürlüğünü baltalama- ya değer mi? Kendi bindiğiniz dalı kestiğinizin farkında mısınız? Tüm aydın insanlardan rica ediyorum. Bugünden tezi yok, medyanın “kaçık” oturumlarında yine aynı se- naryolar tezgâhlandığında bu kanalları telefon, e-pos- ta ve faks ile abluka altına alın, “yeter bu rezillik” di- ye bağırın. “Madem bir yanda Nazlı Ilıcak, Kürşat Bu- min, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Altan, Ali Bay- ramoğlu, Yasemin Çongar, Ergun Babahan, Feh- mi Koru gibi isimleri her yerde çıkaracaksınız, size Cumhuriyet’te yayımlanan 50 kişilik bir ‘karşı liste’yi hatırlatıyoruz” deyin! İşte size ezber bozacak, korkmadan Kemalist-sol analizler getirecek isimler sevgili medya: Artık şu za- vallı sansür ortamına son verin. Demokrasi ve özgür düşünceden bu kadar korkmayın. Ve “farklı kişi bula- madık” bahanenizi burada bitirelim: Aynı kalitede bir o kadar daha var, bunlar ilk aklıma gelen 50 isim: O. Akbal, Adnan Akfırat, Necla Arat, C. Arcayürek, Me- lih Aşık, Yalçın Bayer, C. Ataklı, B. Baykam, A. Beh- ramoğlu, Hikmet Bila, O. Birgit, O. Bursalı, Anıl Çe- çen, H. Çetinkaya, Hikmet Çiçek, Alev Coşkun, B. Coşkun, E. Çölaşan, Oktay Ekşi, Ö. Faruk Emina- ğaoğlu, Perihan Ergun, Turhan Feyizoğlu, Nihat Genç, U. Gürkan, Şengül Hablemitoğlu, Ferit İlse- ver, Sabih Kanadoğlu, Işık Kansu, Suay Karaman, Kazım Kolcuoğlu, E. Kongar, E. Manisalı, Ruhat Mengi, Alpaslan Işıklı, Fikret Otyam, Özer Ozankaya, A. Öymen, Cengiz Özakıncı, Y. G. Özden, V. Savaş, İlhan Selçuk, D. Som, Mümtaz Soysal, A. Sirmen, Sönmez Targan, Hıncal Uluç, Kadri Yamaç, Ünsal Yavuz, İbrahim Yıldız, Ü. Zileli. Bilmem bu demokratik talebi medyaya bastırarak bir fark yaratabilecek misiniz, siz sevgili okurlar… Bu psikolojik savaş, artık bu makaleden itibaren sizin el- lerinizde. Hadi telefonlara sarılın!.. [email protected];Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN 2 Temmuz’un 16. yılında da yobazın Sıvas’ta yaktığı ce- hennem ateşinin acılarıyla yü- rekler sızlıyor, bu kalkışmanın failleri bulununcaya kadar da sızı devam edecek. Çorum’la Kahraman Maraş’ın acıları dindirilmeden meydana geti- rilen ve adeta üzerine benzin dökülmüşçesine tutuşturulup sürdürülen bu katliam, İslamın alnında kara bir yazgı ola- caktır. 16. yüzyılda Anadolu’nun orta yerinde abideleşen, ulu- sun övüncü büyük halk oza- nı Pir Sultan Abdal gönüllü- lerinin derneğince Sıvas’ta dü- zenlenen anma etkinliğine ka- tılan Alevilerle Bektaşilerin ya- nında, aydınların, yazarların, sanatçıların ve folklor grupla- rının konakladıkları Madımak Oteli’ni hedefleyen yobazın kalkışması, gözle görülecek derecede planlıydı. Kentle hiçbir bağları olma- yan, dışarıdan getirilmiş söz- de Müslümanlar, cuma na- mazından sonra aralıksız ge- len gruplarla çoğalarak otele doğru önce sessiz yürüyüşe geçerler. Yığınlaşarak tekbir naralarıyla korkutucu görün- tüler sergilemeye başladıkla- rı halde güvenlik güçlerince engellenmezler. Asker grubunun başı, vila- yete ellerinde manevra fişek- lerinden başka önlemeye ya- rayacak silah olmadığını bil- dirdiği halde ilgili amirlikler tedbir almaya girişmezler. Üs- tüne üstlük o günlerin başba- kanı Tansu Çiller, kalkışanla- rı, “Vatandaşa zarar verecek iş- lemlere girişilmesin” gibi, giri- şimin aslını öğrenme gereğini duymadan adeta korumuş ve olayı pompalamış oldu. Bu kabul edilemeyecek cehen- nemi cinayet hemen, işlenirken ekranlara yansımış, vicdan sa- hiplerini dehşete düşürmüştü. Eğer haziran sonunda Ada Dostları Derneği’nin genel ku- rul engeli olmasaydı ben de ir- tica kurbanı dostlarımla bera- ber olacaktım. Tanışlarımın birçoğu şehit listelerinde doğal olarak beni de aramışlardı. Kalkışmanın hedefi öncelikle Aziz Nesin’di. Sayın Lütfi Kaleli onu, itfaiye merdiveninden yobazın -ki bu kara sakallı, kara beyinli kişi, sonradan belediye meclisi üyeliğiyle ödüllendirilmişti- yumruklayarak düşürüp öldü- rümek istemesine karşın kur- tarmıştı. Yazık ki canım kardeşim, fakülteden arkadaşım Asım Bezirci ile 35 değerli ozan, şu anda Hasret Gültekin’in “Ku- şun kanadındaki insan sevgi- sini” sazının tellerinin eşliğin- de duyurduğu sesiyle bir de dost insan Âşık Nesimi Çi- men’in curasından dökülen ezgilerini içim yanarak dinler gibi oluyorum- kurtulamadı. O akşam, olayı öğrenir öğ- renmez isimler arasında ke- sinlikle yanındadır diye dü- şündüğüm Asım’ın sevgili eşi Refika’nın adını duyamayınca merakla ve ısrarla telefonla aramaya koyuldum. Kendile- rine ulaşamayınca, o günlerin kültür bakanı, oğlum saydığım Fikri Sağlar’dan, birçoğu gi- bi Asım’ı da yangın dumanın- dan kaybetmiş olduğumuzu, Refika’nın da cenaze işlemle- ri için, onun yanına gittiğini öğ- rendim. Kurtulması olasıyken, se- mah grubundan bir grup genç kızı kurtarmak için yaptığı fe- dakârlığı öğrendiğimde -işte benim kardeşime yakışan da budur, o canı pahasına da ol- sa başka türlü yapamazdı- demiştim. Anlatılanlara göre otelin üst katındaki arka bal- konların birinden yan tarafta- ki BBP’nin bulunduğu binanın terasına atlanabiliyormuş; üç dört kızımızla Asım da can havliyle önceki birkaç kişi gi- bi oraya inmişler. BBP’liler el- lerinde sopalarla onları otele dönmeye zorlamışlar. Asım’cık kovalayıcılara, “Ben dönüyo- rum, kızları bırakın gitsinler” di- yerek ateşin içine tekrar girmiş ve canını dumanla yitirerek acı sonucu yaşamış. Hemen onlara ulaşabilmek için o tarihte SHP İstanbul il başkanı olan Yüksel Çen- gel’den özel bir uçakla beni Sı- vas’a ulaştırabilmesini ısrarla istedim. Zaten o da aynı duy- gular içindeydi. Uçağı temin etti. TYS’den yönetim kurulu üyesi Gülsüm Cengiz ve bir- kaç SHP ilçe başkanıyla Asım’la Nesimi Çimen’i İstan- bul’a getirmek amacıyla Sı- vas’a ulaştık. Acıdan taş ke- silen sevgili Refika, karşısında beni görünce boynuma sarılıp hıçkırıklı gözyaşlarıyla içinin onulmaz acısını boşalttı. He- men cenazeleri alıp dönüşe geçtik. Mazlum Çimen bizden önce oraya ulaşıp babacığını İstanbul’a getirebilmek için bir ambulans sağladığı için uçakla dönmedi.. O günlerde Oktay Akbal’ın başkanlığındaki TYS’nin me- kânı Kabataş semtindeki Set- üstü’ndeydi. Hemen ertesi gün, iki can da çiçekler içinde katafalka konup sevenlerinin selamında hazır bulunduruldu. Ailesi Nesimi’yi Karacaah- met’e taşıdı. Refika ile tüm dostlar, Asım Bezirci’yi cenaze arabasının ardından yürüyerek, Karaköy, Kasımpaşa, Okmeydanı gü- zergâhından Zincirlikuyu Me- zarlığı’nda Hakk’a yolladık. Bu uzun yürüyüşte, o günlerde İs- tanbul emniyetinde asayişten sorumlu müdür Hüseyin Ka- radağ, - ne yazık ki daha sonra Susurluk olayına adı karıştı; orada yaşamını yitirdi- başından sonuna dek kortej- den hiç ayrılmadan asayişi sağlamıştı. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 7 Temmuz Madımak’ın Dumanı Hâlâ Tütüyor!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 7 TEMMUZ 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Yavuz Kırkalı: “Yenilen pehlivan güreşe doymazmış hesabı Recep de fetokopi soruşturmasına doymuyor!” Defolu Hamza Saykan: “Defolu mallara hücum başlamış. Yeni değil, 3 Kasım 2002’den beri halkımız defolu mal peşinde!” Doğal İlker Çamkır: “Demokrasinin ne olduğunu bilmeyen zır cahillerin, faşizmi demokrasi sanmaları çok doğaldır.” İçi boş iki kelime: Hukuk devleti! TÜRKİYE’DE bir iktidarın “Meclis’te çoğunluğum var” diyerek yürütme gücünü nereye kadar kullanabileceğini sorguluyor avukat Hakan Muran: “Meclis çoğunluğu ile iktidar, diktatörlük ilan edebilir mi? Evlilikte dini nikâhı yeterli sayabilir mi? Askeri mahkemeler güvenilmezdir diyerek, askeri yargının görevini bir gecede hem de geriye dönük olarak aniden değiştirebilir mi? Sınırlar nerededir? Cevap hukukun başlangıcında yazıyor: İktidarlar seçildikten sonra, toplumun ortak sözleşmesi olan anayasanın sınırlara kadar ilerleyebilir. Bundan sonrasına geçmek isteyen iktidar toplumun ortak rızasını temin etmelidir. Aksi durumda, meşruiyetini yitirir. Avrupa Birliği taleplerine, kelime oyunlarına sığınan, gece yarısı, oldubitti kanunları yapan bir iktidar “Ne yapalım kimse uyumasaydı, derdi olan mahkemeye gitsin; bu ülkede hukuk var” derse ne olur? O ülkede, demokratik ve anayasal ilkeler tükenmiş olur! Bu ülkede sivil iktidarın derin bir keyfiyeti doğmuştur. Her tasarıya, acaba gene bir tuzak hüküm var mı diye yaklaşılacaktır. Artık anayasanın değişmezlerinden olan ‘hukuk devleti’ kavramı sadece kâğıt üzerinde hoşluk yapan ama içi boş iki kelimeden ibarettir.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG koalisyon hükümetinin başı ve İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep tarafından güvencesinin polis olduğu açıklanan rejimin adını koyma zamanı geldi de geçiyor bile: Mugalata rejimi! Eskiler, kandırmak amacıyla bilinçli olarak yapılan yanıltmaya, yanlışı doğru gibi anlatmaya, insanları yanıltmak için yapılan her türlü laf cambazlığına “mugalata” diyordu ve bu yanıltmaca işi kimilerince bir “sanat”a bile dönüştürülüyordu. AKP-FG koalisyon hükümetinin akoğlanları, sümüklüleri, liboşları, dincileri, liberal faşistleri, dönek solcuları, satılmışları, işbirlikçileri ne kadar iktidar yalakası varsa hepsi “mugalata rejimi”nin bir parçası olarak var güçleriyle çalışıyorlar. Sultan hazretlerinin bir eli yargının içinde. Hâkimleri ve savcıları koalisyon hükümeti işe alıyor, görevlendiriyor, isterse sürgüne gönderiyor isterse ödüllendiriyor. Sonra sultan hazretleri kalkıp muhalefete “yargıdan elini çek” diyor. İşte buna mugalatanın Allah’ı denir! Sultan hazretlerinin öteki eli polisin içinde. Koalisyon hükümeti kadrolar oluşturuyor, özel ekipler kuruyor, yasadışı baskınlar, dinlemeler yapıyor, orantısız güç kullanıyor. Sultan hazretleri kalkıp muhalefete “polisten elini çek” diyor. Buna da mugalatanın Allah’ı denir. Sultan hazretlerinin elleri, ayakları, gözleri, kulakları, burnu, aklı fikri askerin üzerinde. AKP-FG koalisyon hükümeti askeri kendi istediği şekilde yargılayıp mahkûm etmek için kâğıt parçalarına “belge” muamelesi yapıyor, gece yarısı yasa çıkartıyor, her sabah yeni bir “darbe girişimi” havası yaratılıyor, orduyu hedef alan ve medya üzerinden yürütülen örgütlü asimetrik psikolojik harekât olanca hızıyla sürüyor. Sonra sultan hazretleri kalkıp muhalefete “asker üzerinden siyaset yapma” diyor. İşte buna da mugalatanın Allah’ı denir. Mugalatanın en basit örneği insanlara siyahı beyaz olarak yutturmaktır ki polis gücüyle kurulmakta olan mugalata rejiminde karanlıklar içindeki kapkara siyasete zorla “ak” denmesinin istenmesi boşuna değildir. Ucu açık savcılık soruşturmalarıyla, ölümcül sonuçlar doğuran ve yargısız infaza dönüşen tutuklamalarla yargı mugalata rejiminin bir parçası haline getirildi. Polis, mugalata rejiminin silahlı gücü yapıldı. Üniversiteler teslim alındı. Dinci faşist sermaye yaratıldı. Cemaatler, sivil toplum örgütlerinin yerine kondu. Mugalata rejiminin tek hedefi kaldı; her türlü yalan ve dolanla orduyu ele geçirmek. Ona da az kaldı! Mugalata SESSİZ SEDASIZ (!) Doktoru, Recep’e fahri doktora vermiş. Reçete yazıp eline verecek değildi ya! YağmurDeniz Pehlivan BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sarmõsağõn anti- biyotik etkisi gös- teren maddelerin- den biri. 2/ İstek, arzu... Uğramõş, ya- kalanmõş, tutulmuş. 3/ Atõn, biniciyi sarsmayan bir koş- ma biçimi... Bir no- ta. 4/ Afrika’da bir ülke. 5/ Doğalgazõn önemli bir bileşeni olan gaz... İri ve boru biçiminde beyaz ya da sarõ renkli çiçeği olan bir süs bitkisi. 6/ “Ays- berg” denilen, lahana gö- rünümlü bir tür marul... Dilenci. 7/ Tepesi dar, kenarlarõ geniş bir tür fes. 8/ “Geldim işte mevsim gibi kapõna/Gözlerimde bulut, saçlarõmda —-” (A.M.Dõranas)... Bir alay işareti. 9/ İki kuzulu koyun... Tantal elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yemekten ve içkiden anlayan, bunlarõn tadõna vara- bilen kimse... “Doğar —- midelerden nur topu ihtilaller” (F.N.Çamlõbel). 2/ Gözleri görmeyen... Saygõ gösterme. 3/ İdare organlarõnõn ruhsat verirken aldõklarõ para. 4/ Kol- yos, uskumru, sardalye gibi balõklarõn ufağõ. 5/ Ölüm ce- zasõ... Necati Cumalõ’nõn, filme de aktarõlan bir oyunu. 6/ Tapõnaklarda, üzerinde kurban kesilen, günlük yakõ- lan, dinsel tören yapõlan taş masa... “Kader kedere eş ol- du/Ağladõm gözüm —- oldu” (Âşõk Veysel). 7/ Dolma yapmak için hazõrlanan karõşõm... Reçinesi hekimlikte kul- lanõlan bir ağaççõk. 8/ Fazladan kõlõnan namaz ya da tu- tulan oruç... Köpek. 9/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Müs- lümanlarõn bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra, Al- lah’a şükretmek amacõyla kestikleri kurban. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y O N C A L I A A K A N A L İ Z K A Y R A I R A U R A N E S İ M T İ S E B U E İ N E K A A T Y A K A N T O P E E L A B A T A N A R Ş İ Z M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelık mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle