Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2009 PAZAR
14 KÜLTÜR
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
Barenboim ve
Düşündürdükleri…
Yalnız bu haftanın değil, yılların en müthiş kon-
seriydi İstanbul Müzik Festivali’nin kapanış konse-
ri. Daniel Barenboim’un La Scala Filarmoni Or-
kestrası’nı hem yönettiği hem solist olarak katıldı-
ğı konserden söz ediyorum…
O gece Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda tek boş yer
yoktu. Beklenti yüksekti. İstanbul dinleyicisi bek-
lentisinin bin kat karşılığını aldı. O dev salonda ben
bunca yoğun sessizlik hiç duymamıştım.
Önce festivalin onur ödülünü, “Yaşam Boyu Ba-
şarı Ödülü”nü aldı, artından Beethoven’in 3 No’lu
Piyano Konçertosu ve Berlioz’un Fantastik Sen-
fonisi’yle biz ölümlü dinleyicileri “uçurdu”.
Konserden birkaç saat önce, ayağının tozuyla,
uçaktan inip basın toplantısı yapmıştı. Oradaydım.
Ona sorulan soruların çoğu politikti. Oysa o ısrarla
politik bir kişiliği olmadığını söylüyordu. Politik de-
ğil insancıldı. Hayatta ne yaptıysa “adalet duygu-
suyla”, ayırımcılığa karşı yapmıştı ve yapacaktı. İs-
rail vatandaşıyken, Filistin vatandaşlığı alması (Ay-
nı zamanda Arjantin ve İspanyol vatandaşlığı da var
ama Berlin’de yaşıyor), Ramallah’da konser ve
müzik okulları, Edward Said’le birlikte barış çabaları,
İsrailli ve Arap genç müzisyenlerle “Doğu – Batı Di-
vanı” Orkestrası’nı kurmaları (Ah ne çok özlüyordu
o eşsiz dostunu), Gazze şeridinin işgalden arındırı-
lıp altyapısının yeniden inşa edilmesi çağrısı vb… Bü-
tün bunlar hep o adalet duygusundandı…
Konser sırasında bir ara gözyaşlarımı tutamadım.
(Beethoven’deydi. İkinci bölümde, piyanonun çok
ağırlık kazandığı, belki de eserin en şiirsel ve herkesin
soluğunu tuttuğu bölümündeydi…)
Eserin olağanüstülüğü, yorumdaki duyarlık…
Ama işte belki de bu adalet duygusuydu beni ağ-
latan. Ah bu adalet duygusu ne çok cesaret gerek-
tiriyordu!
Her gün her yanda onlarca senaryo üretilip, o se-
naryoları izlemekten yorgun düşen insanların ülke-
siydi benimkisi! O senaryolarla insanları hapse tık-
tığımız, ölüme mahkûm ettiğimiz bir ülke… Eko-
nomisi yüzde 13.8 oranında küçülürken, ekonomi,
işsizlik, açlık değil de “Ergenekon” tartışılan, geç-
mişte olmuş değil de olamamış darbeleri cezalan-
dırmaya çalışan bir hükümetin yönettiği ülke… Hü-
kümet başının davanın savcısı olduğunu ilan ettiği
ülke…
Beethoven’in piyano konçertosunun Rondo bö-
lümünde piyanoyla orkestranın uyumuna ve “oyun-
ları”na kapıldım... Gece yarıları kelime oyunlarıyla
Meclis’ten kanun geçirmek de bir “oyun” muydu?
Daha ne oyunlar bekliyordu bizi? Rondo’da tekrar-
lar boyunca, iktidarın bu ülkeyi İslamileştirme ça-
balarından hiç vazgeçmeyeceği aklıma düştüyse de
ardından gelen güçlü Allegro, aklı, bilimi, adalet duy-
gusunu güçlendirdi!
İkinci bölümde dinlediğimiz Berlioz’un “Fantastik
Senfonisi” bestecinin kara sevdasından, karşılık gör-
meyen aşkından kaynaklanmış bir eser. Bir başya-
pıt. Büyük orkestra için müthiş görkemli, tutkulu,
abartılı bir eser… Barenboim ve La Scala Orkes-
trası’nın titiz ve mükemmeli yakalayan yorumuyla beş
bölüm birbirini izlerken ben içimden bu konser hiç
bitmese, hiç bitmese diye dua ediyordum.
Bu konser hiç bitmese… Yarın sabah uyandığımda
gazetelerde yeni komplolar, yeni senaryolar oku-
masam… Fotokopi belgeler, iki dudaktan kin, inti-
kam niyetine dökülen iftiralar ortalıkta uçuşmasa…
Kana kan intikam çığlıkları atılmasa… Sıvas’ta din-
meyen bir yara için, Madımak Oteli için Kültür Ba-
kanı Ertuğrul Günay verdiği sözü tutsa…
Bu konser hiç bitmese… Atatürk’ü sevmek,
saymak suça dönüştürülmese…
Bu konser hiç bitmese… Barenboim’un deyişiy-
le “dünyayı anlamamıza neden olan”, “tüm insani duy-
guları ifade eden” müziğe yaşamımızda daha çok yer
açabilsek… Kavgaya değil, müziğe…
zeynep@zeyneporal.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
Kültür Servisi - Caz nağmeleri, bugün hem İstan-
bul sularõnda hem de sokaklarõnda çõnlayacak.
İstanbul Caz Festivali’nin geleneksel Caz Va-
puru, saat 11.00’de Kabataş İskelesi’nden yola
çõkarak Anadolu Kavağõ’na gidecek. Vapur
keyfine bu yõl New Orleans cazõna funk ve new
wave esintileri katan New Wave Brass Band, re-
pertuvarõnda caz standartlarõndan ünlü müzi-
kallere binbir parça bulunan İstanbul Saksafon
Quartet ve DJ Umut Akgül eşlik edecek. Saat
16.00’da tekrar Kabataş’a dönecek vapurdan ilk
ayrõlacaklar New Orleans Band olacak, çünkü
topluluk saat 18.00’de Ortaköy Meydanõ’nda da
sokaklarõ şenlendirecek.
KAYA ÖZSEZGİN
Türkiye’de çağdaş anlamda re-
sim-heykel müzeciliğinin mi-
lat tarihi, Beşiktaş’ta Ata-
türk’ün öncü girişimiyle kurulmuş
olan ilk resim-heykel müzemizi ve
1937’yi gösteriyor. O tarihten bu ya-
na geçen şunca yõl, kuruluştan öncekine
kõyasla ne kadar mesafe alabildiğimiz
konusunda ciddi bir hesap yapmayõ zo-
runlu kõldõğõ gibi, yapamadõklarõmõzõ
düşündükçe çağdaşlõğa hak kazan-
makta yaya kalmanõn ağõr sorumlulu-
ğunu bir kez daha düşünmeye yönel-
tecektir bizi. Bugün bünyesinde üç bi-
ne yakõn yapõtõ barõndõran müzemiz,
kaynağõ Elvah-õ Nakşiye koleksiyonuna
dayanan yapõsõyla, aynõ zamanda Ba-
tõlõlaşma kültürümüzün kurumlaşma
aşamasõndaki somut bir göstergesi ol-
ma özelliğini yansõtmasõ bakõmõndan
önem taşõmaktadõr.
Dolmabahçe Sarayõ’ndan tahsis edil-
miş bir mekânda hizmet vermekte
olan müze, özellikle 1960’lõ yõllardan
bu yana eskiyen ve giderek yõpranan bi-
nanõn yarattõğõ sorunlarla boğuşmak, sõ-
nõrlõ ödeneklerle bu sorunlarõn üste-
sinden gelmek zorunda kalmõş, bitmek
bilmeyen kapanma-yeniden açõlma
süreçleri içinde neredeyse umutsuz
bir gündem maddesi olarak basõnõn il-
gi odağõna yerleşmek gibi bir talihsiz-
liği hep yaşayagelmiştir.
Yakõn zamana kadar çözümü umut-
suz bir sorun olarak süregelen Resim-
Heykel Müzesi’nde, üç yõl kadar önce
Devlet Planlama Teşkilatõ’ndan akta-
rõlan bir fonla bakõm ve onarõm çalõş-
malarõnõn başlayacağõ haberi duyul-
duğunda, müzenin kurtuluşu için yeni
bir milat tarihinin başladõğõ umudunu
paylaştõk hepimiz ister istemez. Mü-
zenin “ma’kûs talihi” yenilmiş mi ola-
caktõ böylece? Çatõdan başlayarak bu-
gün de sürmekte olan onarõm ve res-
torasyon çalõşmalarõ ciddi biçimde ele
alõnõnca, Milli Saraylar Dairesi’ne
bağlõ bu kurumun, artõk bürokratik ve
parasal engelleri aşarak yeni bir döne-
min eşiğine geldiği yolundaki beklen-
tilerimiz gerçekleşme aşamasõna gel-
miş oluyordu.
‘SERGİNİN SERGİSİ’
Kültür kurumlarõ için öngörülen
destek, her tür siyasal ve politik yatõ-
rõmõn uzağõnda, devletin geleceğine iliş-
kin bir yatõrõmdõr ve öyle olmalõdõr. An-
cak öyle olabildiğinde, o kurumlarõn ya-
şama mal olduğundan ve sürekli bir
oluşumla güçlenmesinden söz edile-
bilir. İstanbul Resim-Heykel Müzesi,
özellikle son yõllarda başka kurumla-
ra “ödünç” verdiği yapõtlarla, nere-
deyse sanki miadõnõ doldurmuş ve bir
kenarda yazgõsõna boyun eğmiş bir mü-
ze görüntüsü taşõrken, şimdi önünde-
ki taşlaşmõş engelleri aşarak yeni bir
canlanmaya mõ tanõklõk ediyor? Umut-
larla ve beklentilerle yaşamaya alõşmõş
olan bizler için yeni bir umut işareti ol-
sa da, onun ötesinde kapsayõcõ bir an-
lamõ da yok değildir bu tür bir “can-
lanma”nõn.
Ama daha işin başõnda bulunduğu-
muz ve sõnõrlõ denebilecek bir ödenekle
başlatõlan bu canlanmanõn arkasõndan
gelmesi zorunlu olan ikinci aşama ya-
tõrõm ve çalõşmalar önemlidir asõl. Mü-
zenin restorasyonu dõşõnda, bugün
“Serginin Sergisi” başlõğõ altõnda se-
çilerek teşhir edilen 140 yapõt, 1937’de-
ki açõlõşõn anõsõnõ belleklerimizde ta-
zeleme fõrsatõnõ verecektir bize. Ancak
o tarihten bu yana koleksiyona katõlan
yapõtlar, müzenin bugünkü mekânõ
baz alõnarak teşhirine olanak verme-
yecek bir sayõ oluşturduğuna göre, bir
ek yapõya da ihtiyaç göstermektedir.
Ayrõca bu yönde gündeme gelmesi ge-
reken çözümün, müze deposunda bi-
rikmiş yapõtlarõn durumu göz önüne
alõndõğõnda “muaccel” olduğu da kuş-
ku götürmez.
Dünyanõn başka yerlerinde çağdaş
müzecilik, tarihsel yapõlarla yeni inşa
tekniklerinin devreye girdiği modern
yapõlar arasõnda, iki seçenek doğrul-
tusunda gelişmektedir. İstanbul Resim-
Heykel Müzesi, birinci seçeneğin Tür-
kiye ayağõnda, tarihsel misyonuyla
örtüşen yapõsallõğõ nedeniyle de her şe-
ye karşõn yaşatõlmasõ gereken bir ku-
rumdur.
(kaya ozsezgin@yahoo.com.tr)
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki ‘Serginin Sergisi’nde 140 kadar yapõt sergileniyor
Resim ve Heykel
Müzesi, 1937’de
Atatürk’ün öncü
girişimiyle açõlmõştõ.
Üç yõldõr süren
restorasyonu 2010’da
tamamlanacak olan
müzede düzenlenen
‘Serginin Sergisi’,
1937’deki açõlõşõn anõsõnõ
belleklerde tazeleme
fõrsatõ veriyor.
Prof. MESUT İKTU:
Geçen yõl, Mimar Sinan
Güzel Sanatlar
Üniversitesi’nin kuruluşunun
125. kuruluş yõlõnõ kutladõk,
126 yõlõnda da müzede
yaşanan olumlu gelişmeler
bizi çok mutlu etti. Bugün
gelinen nokta, müzenin ne
kadar emin ellerde olduğunun
da bir ifadesidir. Bu sergi
üniversitemiz mensuplarõnõn
elbirliğiyle çalõştõğõ,
uluslararasõ başarõ noktasõna
ulaştõğõ bir noktadõr. Bir sanat
insanõ olarak, sanatla içten
ilgilenenlere büyük saygõ
duyuyorum.
BERAL MADRA:
Benim için son derece
önemli ve anlamlõ
bir açõlõş bu. Bu müzemiz,
çok uzun süre kapalõ kaldõ,
sonra açõldõ. Ben de
1979’daki açõlõşõnda etkin
olan insanlardan biri
olduğum, müzenin restore
ediliyor oluşu benim için çok
şey ifade ediyor. Bir de şu
var, insanlarõn Türkiye
tarihini bir de resimler
üzerinden okuyabilmesi
mümkün bu sergiyle.
Serginin düzenini, asõlõş
biçimini çok beğendim.
Resimler, ayrõca Türk
modernizmini çok güzel
yansõtõyorlar.
AYDIN CUMALI:
Resimler çok güzel
sergilenmiş. Türk
resminde hiçbir koleksiyonda
olamayacak kadar çok seçkin
eser var burada. Şeker
Ahmet Paşa’dan
başlõyorsun, birdenbire
karşõna Halil Paşa çõkõyor;
Türk resminin kurucusu.
Hayran kaldõm... Biz bunlarõ
eskiden uygun olmayan
koşullarda görüyorduk. Bu
müzeyi sahiplensinler, bu
yapõtlar yurtdõşõnda da ilgi
görecek nitelikte...
BEDRİ BAYKAM:
Yõllardõr İRHM’nin içinde
bulunduğu durum her
birimiz için kanayan yaraydõ.
Burada bu kapõlardan içeri
girdiğimizde bir aydõr insan
görmemiş bir bekçi, size ters
ters bakardõ. İnsan girip
çõkmõyordu ve Türk
modernizminin en önemli
çõkõş yõllarõnõn tüm
şaheserleri, sanki işkence
içinde yavaş bir ölüme terk
edilmişti. Bugün bu ayõptan
kurtulduğumuzu tescil ederek
bu mutlu günü yaşõyoruz.
Buna emeği geçen
MSGSÜ’ye başta olmak
üzere bu sergiye katkõ veren
herkese çok teşekkür
ediyoruz. Sonuçta genç
öğrenciler genç sanatçõlar
sanatseverler, Bedri
Rahmi’den Osman
Hamdi’ye kadar Türk
modernizminin temel
taşlarõnõn en güzel eserlerini
burada bulacaklar.
Prof. ZEYNEP İNANKUR
(Müze Danışma Kurulu
üyesi):
Şu anda Türkiye’nin resim
ve heykel sanatõ açõsõndan
en önemli bir müzesi bu.
Hem bina yenilendi hem
resimler ortaya çõktõ. Bu bina
bu amaçla Atatürk
tarafõndan verildi, dolayõsõyla
bu binanõn korunmasõ
gerekli... Bu yapõtlar bu
binaya da çok yakõşõyor.
Resimlerin birlikte oluşu çok
önemli. Tabii ki yetmiyor
ama bir başka bina da
verilirse çok iyi olur.
1937’ninbellektazelemesi
‘Türkmodernizmini
güzel yansõtõyorlar’
Ali Avni Çelebi’nin ‘Maskeli Balo’ adlı yapıtı da sergideki tablolar
arasında. (Tuval üzerine yağlıboya 140x187 cm. Ayrıntı)
Kültür Servisi - Semaver Kumpanya, İKSV ve Cultures France’ın
düzenlediği ‘Fransa’da Türk Yılı’ etkinlikleri çerçevesinde,
bugün 15.30’da Fransa’nın Lille şehrinde Işıl Kasapoğlu’nun
yazıp yönettiği ‘Nasreddin Hoca’ adlı oyunu sahneleyecek.
Maison Folie de Lille Moulins ve Lille3000’in ortaklaşa dü-
zenledikleri “Europe XXL” adlı etkinliğin programında yer
alan ve halk kahramanı Nasreddin Hoca ve geleneksel Türk
tiyatrosunun Meddah’ını buluşturan oyun, ilk kez 1980’li yıl-
larda sahnelenmişti. Tansu Biçer, Aylin Çalap, Serkan Kes-
kin ve Sibel Altan’ın rol aldığı oyunun kukla, dekor tasarı-
mı ve uygulaması Karina Cheres’e ait. Başta Fransa olmak
üzere Avrupa’nın çeşitli kentlerinde ve Avrupa festivallerinde
yaklaşık beş yüz kez sahnelenen ‘Nasreddin Hoca’, 2003’te
New York’ta Mayfest Festivali’nin yanı sıra 2005’te Sofya
Kukla Festivali’nde de ülkemizi temsil etmişti.
‘NasreddinHoca’Fransa’da
UNESCO, kentin 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasõ hatõrõna kararõnõ erteledi
ÖZLEM GÜVEMLİ
İ
stanbul’un “Dünya Kültür Mirası Lis-
tesi”nden çõkarõlõp çõkarõlmayacağõ yö-
nündeki kararõn bir yõl sonraya ertelen-
mesi, “UNESCO Dünya Mirası Komitesi,
2010 Avrupa Kültür Başkentliği sürecine za-
rar vermemek için radikal bir karar al-
maktan kaçındı” olarak yorumlandõ. Komi-
tenin artõk uygulama görmek istediği Tarihi Ya-
rõmada’da 2010 Şubat ayõna kadar olumlu adõm-
lar atõlmasõ gerekiyor.
Mimarlar Odasõ İstanbul Büyükkent Şube
Başkanõ Eyüp Muhcu, UNESCO’nun
2002’den itibaren Tarihi Yarõmada’daki uy-
gulamalarla ilgili İstanbul’a sert eleştirilerde bu-
lunduğunu ve eleştirinin dozunu giderek art-
tõrdõğõnõ belirtti. Bu eleştirilere karşõn İstanbul’un
bugüne dek “Risk Altındaki Kültür Mirası
Listesi”ne alõnmamasõnõ, komitenin işlerin
daha da kötüye gitmesinden duyduğu endişe-
ye bağlayan Muhcu, “Komite radikal bir ka-
rar almanın eşiğine geldi. Ancak 2010 sü-
recinde İstanbul’un daha fazla zarar gör-
memesi için kentin dünya ölçeğinde taşıdı-
ğı değerlerin önemini bir kez daha vurgu-
layarak olumsuz bir karardan geçici olarak
imtina etti. Yöneticilerin artık kente karşı so-
rumluluklarını yerine getirmesini bekliyo-
ruz” dedi. Muhcu, komitenin şu an radikal bir
karar almadõğõnõ ancak son ilerleme raporu dik-
kate alõndõğõnda 2010 sonrasõnda İstanbul’un
listeden çõkartõlabileceğini vurguladõ.
‘UNESCO BİZDEN BIKTI’
Uluslararasõ Anõtlar ve Sitler Konseyi’nin
(ICOMOS) kurucularõndan ve konseyin Tür-
kiye Ulusal Komitesi Üyesi Prof. Dr. Cevat Er-
der, UNESCO’nun kararõnõ “bıkkınlığın yan-
sıması” olarak niteledi. Komitenin İstanbul’a
yaptõğõ her ziyaretin ardõndan kentten üzülerek
ayrõldõğõnõ anlatan Erder “Heyet 7 yıldır İs-
tanbul’a gidip geliyor ve 7-8 maddelik öne-
rilerinin yerine getirilmesi için belediye
yetkililerine adeta yalvarıyorlar. Ama olum-
lu bir adım atılmıyor. İstanbul ile ilgili ha-
zırlanan son rapor da bunu gösteriyor. Ra-
por, daha öncekilere göre daha sert, gerçekçi
ve acı bir tablo çiziyordu” diye konuştu. Er-
der, incelemeye gelen heyetin ICOMOS’ta ken-
dilerine “Risk altındaki dünya mirası liste-
sine alırsak 2010 süreci zarar görür mü” di-
ye sorular yönelttiğine dikkat çekerek “Bu en-
dişe ile alacakları kararı 1 yıl erteledikleri-
ni düşünüyorum. Komitenin hiçbir önerisi
bugüne dek yerine getirilmedi. Umarım bi-
zi utandıracak bir duruma düşmeyiz” dedi.
UNESCO Dünya Mirasõ İzleme Komitesi
Üyesi Prof. Dr. Deniz İncedayı da komitenin
bir yõl süre tanõmasõna karşõn hazõrlanan en son
ilerleme raporunun çok ciddi eleştiriler taşõdõ-
ğõnõn altõnõ çizdi. İncedayõ “Komite, artık alan
yönetimi planında uygulamaya yönelik
olumlu adım görmek istiyor. 2010 sürecini
düşünüp ek süre verdiler. Aslında verilen sü-
re de çok kısa. 3 yılda yapılamayanlar şubata
kadar nasıl yapılacak?” dedi. İstanbul’un,
“Dünya Kültür Mirası” listesinden çõkarõlmasõ
2006’da Litvanya’nõn Vilnius kentinde, 2008’de
de Kanada’nõn Quebec kentinde düzenlenen
UNESCO toplantõlarõnda gündeme gelmişti. 2
toplantõda da eksikliklerini düzeltmek üzere ek
süre alan İstanbul’a İspanya’da da ek süre ve-
rilerek 3. bir şans tanõndõ.
İstanbul, önümüzdeki yõl
“Dünya Kültür Mirasõ
Listesi”nden çõkarõlabilir mi?
Uzmanlara göre, kararõn bir
yõl sonraya ertelenmesi
kentin, 2010 Avrupa Kültür
Başkenti sürecinde zarar
görmemesi için.
İstanbul’a bir şans daha
Cücenoğlu Gürcistan’da
Kültür Servisi - Tuncer Cücenoğlu’nun
Kadõncõklar, Kõzõlõrmak ve Çõğ adlõ üç oyunu
“Oyunlar” başlõğõ altõnda Tiflis Litera
Yayõnevi’nce Varlam Nikoladze’nin çevirisiyle
Gürcistan’da yayõmlandõ. Yayõnevi, yazarõn
‘Şapka’, ‘Boyacõ’ ve ‘Ah Bir Yoksul Olsam’
adlõ oyunlarõnõ da yayõmlamaya hazõrlanõyor.
Kemal Sunal anıldı
Kültür Servisi - Türk sinemasõnõn usta
oyuncusu Kemal Sunal, vefatõnõn 9. yõlõnda
Zincirlikuyu Mezarlõğõ’ndaki mezarõ başõnda
anõldõ. Anma törenine, Sunal’õn eşi Gül, kõzõ
Ezo ve annesi Saime Sunal katõldõ. Törene,
Mardin’de vatani görevini yaptõğõ öğrenilen Ali
Sunal katõlamazken, askerden babasõna hitaben
yazdõğõ mektup okundu. Bir gazetecinin,
“törene sanat dünyasõndan katõlõmõn az
olduğunu” ifade etmesi üzerine Gül Sunal,
eşinin arkadaşlarõnõn hepsinin kendisini
aradõğõnõ, bunun bir anma toplantõsõ
değil, ailece yapõlan bir dua
olduğunu söyledi.
CAZ FESTİVALİ’NDE BUGÜN
Caz sokaktan
denize her yerde