25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çotanak Üzüntüsü FINDIKLAR olgunlaşıp ürün toplanmaya başla- dı mı, hüzün bulutları sarar Karadeniz kıyılarını. Ba- tıda Akçakoca içlerinden doğuda Giresun’un Ti- rebolu’suna, hatta daha ötelere kadar. Nedir? Mevsim bereketli geçmiş, bol ürün alınmıştır. Böyle durumlar dünyanın başka yerlerinde üreticilerin bayramı olur, oraların şen şakrak in- sanları sevinçten birbirine sarılıp oynarken bizdeki bu hüzün neden? Böyle şey olur mu? Fındık üretiminde büyük farkla dünya birincisi olan Türkiye’de olur. Çünkü burada zihinler şöyle işler: Bol ürün fi- yatı düşürdüğü için emeğin karşılığı alınamayacak, yeşil tepelerdeki çalışkan insanlar eli böğründe ka- lacaktır. Akla hemen yasaklayıcı önlemler gelir; üre- tim azalmalı, fiyatlar yüksek tutulmalıdır. Toplam ürün tahminleri 600 bin tonu geçti mi, bakanlık- lar seferber olur, ekim alanları için yeni ruhsat he- sapları yapılır, yetiştiriciyi başka ürünlere çekmek için destekleme önlemleri gündeme gelir. Hangi akıllardır böyle düşünen? Kimlerin akılları? Herhalde, en başta Türkiye’nin ardından Avru- pa’nın çikolata sanayiine fındık satmaya çalışan İspanya ve İtalya gibi ülkelerin dışsatımcıları. On- lar, dünya piyasasında fiyatın düşmesini isteme- yeceklerdir. Bizde de, şimdilik ürünü işlenmeden ya da sadece kabuğunu ayıklayarak, bilemediniz biraz kavurarak dışa satanların da böyle düşün- mesi doğaldır. Belki, ülkenin toplam dışsatımın- da fındığın önemini bilen resmi görevlilerin telaşı bile anlaşılabilir. Ama, şimdilik. Acaba bu ülkenin insanları olarak, üreticisiyle, tüc- carıyla, sanayicisiyle ve politikacısıyla hep bir- likte başka türlü düşünmemiz mümkün değil mi? Dünyanın en bol ve en iyi fındığını üreten bir ül- kenin iyi düşünülmüş ve sıkı uygulanmış bir sanayi programıyla bu üstünlüğü sonuna kadar kullanması gerekmez mi? Güzel çotanağı, ısıtıcı kabuğu, yüksek besleyiciliği ve yöre insanlarına verdiği yaşama sevinciyle o değerli ürünü bol bol yetişti- rip çeşitli biçimlerde değerlendirerek satmak var- ken, çok oldu diye tasalanmak, hatta bazı yıllar ya- kıp yok etmek büyük enayilik değil midir? Bu işi bi- len ve toprağını iyi işleyen insanları başka ürünler ekmeye zorlamak emek israfından başka nedir? Ya da şöyle bakalım: Günah kavramını ve de- neyimsizliği aşıp Batı’yla rekabet edebilecek ni- telikli şarap üretmeye yönelen Türk girişimciliği, yabancı uzmanlardan iyi çikolatacılığı da öğrenip dünya piyasalarına çıkamaz mı? Akıl, eğer varsa, değerlendirilmeden bırakılacak kadar değersiz bir hammadde midir? mumtazsoysal@gmail.com 1 949’da yürürlüğe girmiş olan TC Emekli Sandığı Kanunu’nun 132. maddesi bir tek cümlelik hükümden oluşmuştur: “Bu ka- nunun mevzuu ile ilgili hü- kümler buna ek olarak yapılacak ka- nunlarda yer alır.” İlk bakõşta doğal bir durumu anlatan; yani böyle bir “uyarı” ol- masa da uyulacak olan bir yönteme gön- derme yapan bir hüküm, yasaya acaba ni- çin konmuş olabilirdi? Kõsa bir araştõrma ve parlamento prati- ğinde gözlenen kimi olaylar bu soruyu ya- nõtlamaya yetiyordu: Yasa koyucu, bu hü- kümle kendi yetkisini adeta sınırlayarak emeklilik rejimi ve Emekli Sandõğõ konusu ile ilgili olmayan başka bir konuyu dü- zenleyen bir tasarının sonuna eklenecek bir veya birkaç cümle ile Emekli Sandõğõ Yasasõ’nda değişiklik öngören hükümle- rin yasaya sokulmasõna engel olmak isti- yordu. Bunun pratik başlõca iki amacı vardõ: Bi- rincisi, başka konudaki bir yasaya yete- rince üzerinde durulmadan ekleniveren bir veya birkaç hükümle, Emekli Sandõğõ Kanunu’nun bütünlüğünün bozulması- nın önlenmesiydi. İkincisi ise, komis- yonlarda veya genel kurulda, milletve- killerinin özellikle başka bir konudaki ya- sa tasarõsõ görüşülürken, sandõğa ek ma- li yükler getiren son dakika “önerilerinin” önüne geçilmesiydi. “Sınırlayıcı Kural” Aslõnda, parlamento çalõşmalarõnda var- lõğõ şart olan “yasama işlemleri disipli- ni” açõsõndan, Emekli Sandõğõ Yasasõ’nda yer alan bu “sınırlayıcı kural”õn bütün ya- salar bakõmõndan geçerli olmasõ gerek- mektedir. Nitekim Osmanlı Meclis-i Me- busanı’ndan TBMM’ye kadar uzanan dönemde yasama pratiği böyle sürmüştür. Ne var ki, özellikle “demokrasiye ge- çiş”in ilk basamağõnda çok partili par- lamentonun oluşmasõyla birlikte, TBMM’de böyle bir disipline uyma kay- gõsõnõn, bazõ durumlarda, bir yana bõra- kõlmõş olduğu görülmüştür. Gerek komisyon başkanlarõnõn, gerek Meclis Başkanlõk Divanõ’nõn yoğun ça- balarõna karşõn, temel yasalarda bölük pör- çük değişiklikler yapan bu tür uygulama- lar önlenememiştir. Münferit “ek yasalar” uygulamasõ önlenemediği gibi, 1980’ler- den itibaren “torba yasalar” ya da “çok yasalı yasalar” yapma “itiyadı”, gitgide normal bir “usul” haline gelince, bunla- rõn içine “tıkıştırılan” kimi hükümlerle, yasama işlemleri disiplini bazõ hallerde büsbütün bir kenara bõrakõlmõştõr. “Geceyarısı Yasası” Son günlerin, asker kişileri bazõ suçlar için adliye yargõsõna tabi kõlan “geceyarısı yasası”, içeriği bir yana, riayet edilmediği takdirde mevzuatõ içinden çõkõlmaz hale getirecek yasama disiplinsizliğinin çar- põcõ bir örneği sayõlõr. Bu vesile ile, burada, bu konuda bildiğim, birkaç eski örneği de ben nakletmek istiyorum. Birinci örnek, 1960’larda üniversite denince, İstanbul ve Ankara’daki birkaç devlet kuruluşunun an- laşõldõğõ dönemde, rektör seçimi ile ilgi- lidir. İstanbul’da seçim için -o zamanki adõy- la- Fen Fakültesi Konferans Salonu’nda toplanan profesör ve doçentlerden, günlük haberleri yakõndan izlemeyen bir kõsmõ, bir iki gün önce yasada yapõlan bir maddelik değişiklikle, rektörlerin sadece bir dönem seçilebildikleri hükmünün yürürlükten kaldõrõldõğõnõ öğrendiler. Seçimi yönetmek üzere kürsüye çõkan en yaşlõ üye olan profesör, bu hükme daya- narak yeniden aday olan eski rektörü de kapsamak üzere, adaylarõ tarafsızca (!) şöyle tanõttõ: “Rektör Beyefendi ve di- ğerleri”! Başka bir örnek benim yakõndan tanõk olduğum bir olaydõr. 1962’de MSB Ka- nunlar Dairesi’nde yedek subay olarak görevli iken, bir gün öğle tatilinde daire- de benden başka kimse yokken bir albay hõşõmla içeri girdi ve benden şunu sordu: Kullanılmaları, karma nitelikli bir kamu kuruluşu olan Harita Genel Müdürlü- ğü’nün özel iznine bağlõ olan belli ölçek- teki haritalarõn, Meclis’te görüşülen bir ka- nuna eklenen bir hükümle yine bir kamu kuruluşunca izinsiz kullanõlabileceğine kim, nasõl müsaade etmişti: MSB buna na- sõl göz yummuştu? Ben, rütbem gereği bu konuda hiçbir yet- kim olmadõğõnõ belirterek kanunlarõn ya- põlõş mekanizmasõ ve bu arada tasarõlarõn Meclis’e intikalinden sonra, komisyonlarda veya Genel Kurul’da, milletvekillerinin önerileri ile bu tür değişikliklerin yapõla- bileceğini izaha çalõştõm. Albay “Bak teğmen” dedi, “bunlar, askeri bakımdan büyük önem taşıyan ve gizli bilgiler içe- ren belgelerdir; öyle rasgele kişilerin eli- ne geçmesine izin verilemez”! Son bir örnek de Türkiye’nin “vizyon sa- hibi” denilen bir başbakan tarafõndan idare edildiği dönemden: Olay, kendisine hükümeti kurma görevi verildiğinin teb- liği sõrasõnda, böyle resmi bir seremoni sõ- rasõnda hiç görülmemiş şekilde, zamanõn boylu boslu devlet başkanõnõ yakasõndan aşağõ çekip iki yanağõndan öperek ona, zõmnen, “yerini ve haddini” bildiren başbakanõn emriyle yapõlan bir yasama iş- lemiyle ilgili: Meclis’te tütün tekeli ile il- gili bir yasa tasarõsõ görüşülüyor. Yasanın hedefi Açõkça söylenmemekle birlikte yasanõn hedefi, Tekel idaresine ait bu imtiyazı or- tadan kaldırmak. Muhalefet buna di- renmektedir. Geç vakte kadar devam eden müzakerelerde bazõ iktidar millet- vekillerinin şaşõrtma vermeye yönelik birkaç önerisi ile konunun özü gözden ka- çõrõlõyor ve yasa tasarõsõ Türk Tekel İda- resi’nin imtiyazı kaldırılıp bu alanın ya- bancı tütün tekellerine ardına kadar açılmasının kabulü ile sonuçlanıyor. Ve zamanõn başbakanõ, zafer sarhoşluğu içinde, muhalefeti kastederek, iftiharla, “Geç vakit ne olduğunu anlayamadılar; golü attık, yasa bitti” diye beyanat veri- yor. Mevzuatõmõzda, bu disipline aykõrõ ola- rak yapõlan işlemlerin pek çok ürünü ol- duğu bilinmektedir. Dileğimiz, demokra- tik ülkelerin parlamentolarõnda geçerli olan ve titizlikle riayet edilen yasama di- siplininin bizim parlamentomuzda da cid- diyetle uygulanmasõdõr. Yasa Yapma Disiplini... Aydın AYBAY Mevzuatõmõzda, bu disipline aykõrõ olarak yapõlan işlemlerin pek çok ürünü olduğu bilinmektedir. Dileğimiz, demokratik ülkelerin parlamentolarõnda geçerli olan ve titizlikle riayet edilen yasama disiplininin bizim parlamentomuzda da ciddiyetle uygulanmasõdõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle