18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 TEMMUZ 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Karlovy Vary’den Topkapı’ya Geçen hafta katıldığım bir uluslararası festivalden söz ederek başlamak istiyorum. Avrupa’nın en güzel kentlerinden birinde, Karlovy Vary’de düzenlenen ulus- lararası film festivali, gerek programı, gerekse orga- nizasyon başarısıyla beni etkileyen bir sanat etkinli- ği oldu. Doğu Avrupa’nın bu en köklü film festivali, Karlovy Vary adının dünya sanat haritasında yer almasını sağ- lamış bir etkinlik. Bu yıl, 44. kez düzenleniyordu. Çek Cumhuriyeti’nin sanat alanındaki en görkemli etkin- liği denilebilir bu festivale. 464 filmin gösterildiği, 10 bin 277 akredite festivalcinin (bunlardan 342’si yö- netmen ve yapımcı, 814’ü sinema sektörünün farklı alanlarından, 628’i ise basın mensubu) katıldığı fes- tivalde satılan bilet sayısı 131 bin 293. Festival merkezi, Karlovy Vary’nin tek yüksek kat- lı yapısı, Termal Otel’in (Sovyet etkisini güçlü biçim- de hissettiren çirkin bir yapı) üç katına yayılmış. Kü- çüklü büyüklü salonları, basın merkezi, konferans sa- lonları, kafetearyaları, barları, teknik servisleriyle tam teşekküllü bir festival ortamı... Bizim festivallerin gerçekleştirildiği mekânlarla kıyasladığınızda kıs- kanmamak elde değil. Festivalin konukları, kentin bütün otellerine dağıl- mış durumda. Ama, bu ciddi bir sıkıntı yaratmıyor. Çünkü, festival merkezi herkesin bir araya gelmesi- ni kolaylaştırıyor. Akşamları, çeşitli ülkelerin sinema kurumlarının düzenlediği partiler de ayrı bir buluşma ortamı oluşturuyor (hâlâ bir sinema kurumuna sahip olmayan Türk sinemasının sahipsizliğini gelin de ha- tırlamayın). İzlediğimiz filmleri bir başka yazıya bırakarak, bi- raz da kentten söz etmek istiyorum. Roma İmpara- toru IV. Charles (Karl olarak da telaffuz edebilirsiniz), kentin sahip olduğu doğal zenginlikleri, şifalı suları de- ğerlendirmeyi akıl ediyor; bu yüzden de kent “Karls- bad” adıyla anılmaya başlanıyor. Tarih boyunca soyluların, zenginlerin sağlık turizmine mekân olan kent, 44 yıl önce oluşturduğu film festivaliyle ulus- lararası sanat takviminde giderek sağlamlaşan bir ko- numun sahibi oluyor. Sosyalist rejimin, (Moskova ile birlikte) en büyük festivallerinden biri olan Karlovy Vary, kapitalizme geçtikten sonra, elindeki kozları daha da iyi değerlendiren bir kent olmuş. Sosyalizmin sağla- dığı altyapı ve kültürel birikimde, bir festival için en önemli unsurları hazır bulan yeni yöneticiler, ellerin- deki mimari mirası en güzel biçimde değerlendirmiş. Kentin tam ortasından geçen nehrin ve her biri bir ma- sal şatosu güzelliğindeki yapıların festivale çok şey kattığı bir gerçek. Ama, bu kadar güzel (güzelliği tüm anlamlarıyla okumak mümkün) bir seyircisi olmasaydı, aynı şeyi söyleyemezdim hiç kuşkusuz. Dünkü yazısında festivallerin bir kente sağlayaca- ğı yararlardan söz eden Hıncal Uluç’a katılmamak mümkün mü? “İzmir’i bir cazibe merkezi yapmak” baş- lıklı yazısında, yaz aylarında düzenlenecek festivallerle, festivallere davet edilecek dünya starlarıyla, bir ken- tin dünyanın çekim merkezi yapılabileceğini vurgu- luyor. Ve Efes Antik Tiyatrosu’nun, Aspendos’un Kül- tür Turizm Bakanlığı’nca gösterilere kapatılmasını eleş- tiriyor haklı olarak. Bu tür yapıların yüksek amplifi- kasyon gerektiren rock konserlerine kapatılması do- ğal, ama klasik müziğin yapıya zarar vermesi söz ko- nusu olabilir mi? Dünyanın pek çok kentinde, tarihi miras korunurken bu gibi yapılara işlev kazandırma- ya, festival ve benzeri etkinliklere tahsis etmeye özen gösterildiğini biliyoruz. Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın ve Topkapı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı’nın Topkapı Sa- rayı’nın dış avlusunu bir klasik müzik konserine tah- sis etmeleri ve gelen tepkiler karşısında geri adım at- mamaları, olumlu bir gelişmeydi. Kendilerini kutluyoruz. [email protected] [email protected] V akit gazetesinin hedef göster- mesi üzerine İdil Biret kon- serine yapõlan o dehşet verici saldõrõ üzerine düşüncelerimi üç gün bo- yunca yazdõm. Başkalarõnõn yazdõklarõ- nõ da okudum. Hâlâ beni çok, hem de çok tedirgin eden bir durum var. “Evet ama…” ve “Ancaaak…” di- ye başlayan tümceler. Anõmsayacaksõnõz: Sõvas olaylarõnõ ya- şadõğõmõz gecenin ertesi günü, henüz kat- liamõn tam bilançosu ortaya çõkmamõş- ken, en saygõn kalemler arasõnda bile hem olaylarõ kõnayõp hem de “Evet ama Sıvas’ta böyle konuşulmaz ki…”, “ Evet ama Aziz Nesin de şunu yapmasaydı…”, “Korkunç, lanetli- yoruz ancaaak o ortamda” diye baş- layan nice “hafifletici” nedenler sõralanõr olmuştu. Benim için en korkunç, en teh- likeli olan da işte tam da buydu. Sõvas’ta öyle, İstanbul’da böyle, Hakkâri’de şöyle konuşulmalõ; o yöre, o mahalle için mubah olan, bu yöre, bu mahalle için suçtur demeye başladõk mõ yanmõşõz! BUNUN ADI DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ OLAMAZ Konser’e saldõranlarõn çõkõp da “Öf- kemiz İdil Biret’e değil, kutsal avlu- da içki içenlere” demeleri, bir savunma, bir özür olamaz! (Topkapõ’nõn kutsal ol- madõğõnõ geçelim, üzerine çok yazõldõ.) Bir de nerede içki içilir, nerede içilmez diye icazet ya da fetva verilmeye bir kez başlandõ mõ yine yanmõşõz! Şurada içi- lir, burada içilmez tartõşmasõna girildi mi, sonunu getiremezsiniz. Gericiliğe, yo- bazlõğa, cehalete ne kadar ödün vere- ceksiniz? Ahlakõ metreyle, dinciliği ki- loyla, kutsallõğõ arşõnla ölçemezsiniz! Ama bu haddini bilmezler nereden, kimden cesaret alõyor, nasõl böyle dav- ranabiliyor diye elbet hesap sorabilirsi- niz! Burada, tehdit edilen, hedef alõnan bir değerler sistemi, bir yaşam biçimi- dir. Toplum muhafazakârlaştõkça, bu teh- ditlerin, bu hedef göstermelerin artaca- ğõndan hiç kuşkum yok. Bunlar arttõk- ça da daha çok şiddet sarmalõna dola- nacağõmõzdan… Olay sõrasõnda büyük bir faciayõ ön- leyenin Kültür Bakanõ olduğunu, tüm ta- nõklar belirttiler. Onun müdahalesine dek, polisin sadece seyirci kaldõğõnõ biliyoruz. O gün bugün siz, Cumhurbaşkanõ ya da Başbakan’dan bir tepki duydunuz mu? İdil Biret konserine saldõrõnõn ardõndan ve Afganistan’dan insan manzaralarõ ‘Evetama’...‘Ancak...’demeden... “D ünya basınından ve ya- kınlarımız tarafından ‘bi- zi keseceklerine’ inandırıl- dığımız bir topluluk yerine; karşımızda çok acılar çekmiş ama gururundan bir şey kaybetmemiş, vakur, nazik, tevekkül ile gülen, yardımsever, derin ve köklü bir kültürün insanları vardı. Afganistan ka- nı ve canı ile dile gelmiş, gerçek yüzü ile karşımızda duruyordu. Afgan halkı bi- zim ‘can gözümüzü’ açmıştı.” İşte şu yukarõdaki paragraf beni yakala- dõ ve bir daha bõrakmadõ. O paragrafõn pe- şinde takõlõp “Işıyan Sabahlara Doğru Af- ganistan” fotoğraflarõnõ seyre daldõm. İki usta fotoğraf sanatçõsõ Gülnur Söz- men ve Caner Şenyuva’nõn Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’ndeki fo- toğraf sergisinden söz ediyorum. 2005 yõlõnda gittiğim, gördüğüm, üzeri- ne yazõlar yazdõğõm Kâbil kentinin insan- larõ, o gün bugün savaşla yaşam arasõnda sõkõşõp kalmõşlõklarõyla belleğimde yer et- mişti. Şimdi o insanlarõn bu sõkõşõp kal- mõşlõktan daha da öteye, ruhuma seslenen suretleri karşõmda. Hem de ne sesleniş: Işõk- la, gölgeyle, gülümsemeyle, aydõnlõğõn ve karanlõğõn oyunlarõyla, kõsaca sanatsal ifa- deyle sesleniyorlar! İki sanatçõnõn deyişiyle, “Bu sergi, Af- gan halkı üzerinden ‘hepimizin aynõ bü- tünün parçalarõ olduğumuzu’” hatõrlama- mõza ve barõş yoluna bir araç. 31 Temmuz’a dek süren sergiyi kaçõrmayõn! Zaten şu bir- kaç satõr da, hiç vakit yitirmeden gidip gör- meniz içindi! [email protected] faks: 0212.257 16 50 Afganhalkõbizim‘cangözümüzü’açmõştõ TORRINI KONSERİ EMEK SİNEMASI’NA ALINDI ZÜLAL KALKANDELEN İ stanbul Caz Festivali’nin “Yeni Ozanlar” serisini her yõl büyük bir heyecanla beklerim. Bu yõl da öyle bekledim. Ancak festivalin son gününde şiddetli yağmur yağõnca, korkulan oldu ve konserin kaderi de- ğişti. Akustik folkun başarõlõ ismi Emi- liana Torrini’yi İstanbul Modern’in bahçesinde dinlemeyi umarken, kon- sere saatler kala mekânõn değiştiril- diğini öğrendik. Zorunlu olarak kapalõ bir yer bulunmuştu; ama ne yazõk ki orasõ Emek Sinemasõ’ydõ... Zaten konser için hiç uygun olma- yan salonda, bir de ek olarak hava- landõrma çok yetersizdi. Nefes alõnmaz hale gelen salonda asõl perişanlõğõ yaşayanlarsa müzisyenler oldu. İzlandalõ sanatçõ Torrini, gece bo- yunca yüzünden akan terleri silerken güler yüzünü hep korudu. Hatta “Bir daha hiç yıkanmayacağım. Bütün teri üzerimde tutup Türkiye’deydim diyeceğim” şeklinde espri bile yaptõ. Ve konser başlayalõ henüz bir saat olmuştu ki, dinleyicilere veda etti. Bis için geri dönüp birkaç şarkõ daha söyledi; ama konserin toplam süresi 1.5 saati bulmadõ. SESLE YARATILAN FARKLI KİŞİLİKLER Bunlarõ yazmamõn nedeni, festival organizasyonunu eleştirmek değil. Son anda ortaya çõkan aksiliğin gi- derilmesi için büyük ça- ba harcandõğõna eminim. Fakat o gece yaşa- nanlar, bir kez daha ke- sin olarak gösterdi ki, Emek Sinemasõ artõk hiçbir ihtiyaca yanõt vermiyor. Bu nedenle, bir an önce yenilenip tari- hi önemine yakõşõr hale getirilmeli! Salon fiziki an- lamda gerçekten sõcaktõ; ama Torrini’nin seslendirdiği duygular da sõcaktõ. İz- landa deni- lince insanõn aklõna uzaklarda soğuk bir ülke geliyor. Ama ilginçtir; o ül- keden çõkan müzikler de hep çok dokunaklõ oluyor. Emiliana Torrini’yi İzlanda müzi- ğini konu alan “Music from the Mo- on” adlõ belgeselde izlemiştim. Ül- kesindeki insanlarõn yaşama bağlan- mak için müziğe tutunduğunu anlat- mõştõ orada... Emek Sinemasõ’nda ter içinde şar- kõ söylerken gülümsemesini sağlayan da yine melodilerdi. Çocuksu sesiyle umutlardan, sevgiden söz ederken daha çok utangaç bir kõz edasõ vardõ üzerinde. SIRRI, SESİNİ KULLANMA TEKNİĞİNDE Torrini, ses rengi ve yorumu nede- niyle, ünlü İzlandalõ şarkõcõ Björk’e benzetilir çoğunlukla. Onu andõrdõğõ anlar var; ama bazõ farklõ özelliklere de sahip. 32 yaşõndaki sanatçõ, kimi şarkõlarda saflõğõndan sõyrõlõp olgun bir kadõn haline bürünüyor. Fakat hare- ketleriyle yapmõyor bunu; çünkü sah- nede hep aynõ yerde, mikrofonun önünde duruyor. Torrini’nin sõrrõ, se- sini kullanma tekniğinde. Değişik anlamlar yükledi- ği sesiyle farklõ ki- şiliklere bürünü- yor. Bu da, aldõğõ opera eğitiminin etkisi olsa gerek... Bunu özellikle 1999 albümü “Love in the Ti- me of Science”da yer alan şarkõlarõ söylediğinde gözlemlemek m ü m k ü n d ü . Trip-hop etki- sindeki tarzõy- la, Björk’ü de- ğil, daha çok Portishead’den Beth Orton’õ anõmsattõ. Emiliana Tor- rini, “Yüzükle- rin Efendisi: İki Kule” filminin bitiş jeneriği sõrasõnda çalan “Gol- l u m ’ s Song”u ses- lendirdiğinden bu yana bütün dünyada tanõndõ. Umarõm İstanbul’a tekrar gelme fõrsatõnõ bulur ve biz de daha uygun bir ortam- da dinleyebiliriz kendisi- ni... www.zulalkalkande- len.com KONYA (AA) - Osmanlõ Sadrazamõ Lala Musta- fa Paşa tarafõndan Konya’nõn Ilgõn ilçesinde Mimar Sinan’a yaptõrõlan ve son yõllarda bakõmsõz görü- nümüyle dikkat çeken külliyenin restorasyon çalõş- malarõnõn 2010 yõlõnda tamamlanmasõyla yeniden ca- zibe merkezi olmasõ planlanõyor. Konya Va- kõflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, 3 bin metrekare alana sahip yapõtõ, çalõşmalarõn ardõndan hem ticari hem kültürel amaçla kiraya ver- meyi planladõklarõnõ ve külliyenin içerisinde var ol- duğu düşünülen hamamõn da araştõrõldõğõnõ belirt- ti. Genç, eğer hamama da ulaşõlõrsa en yakõn süre- de restore edilip kullanõma açõlacağõnõ söyledi. Mimar Sinan’ın külliyesi yenileniyor Caza hava muhalefeti
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle