25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yağmur Öyle bir gürültüydü ki… Uyandım. Beni uykumdan uyandıran o ürkünç seslerin ne olduğuna bakmak için akşam açık bıraktığım pencerelerden birine doğru yü- rüdüm. Çakan bir şimşek karanlık odayı ışığa boğ- du, aynı anda yanağımı bir su damlacığı yaladı. Pen- cerenin önünde durdum, saçlarımın, yüzümün, be- denimin ıslanmasına aldırmaksızın bardaktan boşa- nırcasına yağan yağmuru izledim bir süre. Sokakta kimsecikler yoktu. Saate baktım, 4.30. Birazdan gün ağaracak, İstanbul, yağmurun temizlediği bir saba- ha uyanacaktı. Pencereleri kapatmadan iyice kurulanıp yatağıma döndüm. Uyku tutmadı. Kaldırım kenarlarına park et- miş arabalara çarpıp parçalanan, parçalanırken çı- kardığı sesler birbirine karışarak insanı ürküten bir gü- rültüye dönüşen iri yağmur damlalarını düşündüm. Hızla yağarken, yapıların duvarlarında, arabaların ka- roserlerinde, ağaçların dallarında binlere parçalanan yağmur damlaları yerde yeniden birleşiyorlar, seller oluşturuyorlardı. Öyle güçlü sellerdi ki önlerinde hiçbir şey ayakta kalamıyordu. Yağmur beni bugüne dek koruduğum gençlik ha- yallerime götürdü. Yere düşen yağmur damlacıkla- rı gibi birleşmek, güçlenmek, önünde kimsenin, hiçbir şeyin duramayacağı bir sele dönüşmek. İnsan seline, insan sellerine… Aynı amaçlar için, daha özgür, daha demokrat, da- ha adil, daha aydınlık, daha yaşanası bir dünya kur- mak için savaşım veren insanların birleşmesi bu ka- dar zor muydu? Zormuş, zormuş ki birleşemedik, sel olup önümüze çıkan gericileri, sahte demokratları, özgürlük yalan- cılarını, yurt sevgisizlerini önümüze katıp, silip sü- püremedik. Üç gün önce Ören’de üniversiteli genç bir okurum yanıma gelip bir sosyalist örgüte üye olduğunu, bu örgütü nasıl değerlendirdiğimi sormuştu. Öyle zor bir soruydu ki… Genç yoldaşıma, ilerle- miş yaşımın ve geçirdiğim bunca deneyimin artık “bir” örgütü “tutmaya” elvermediğini, tüm sosyalist ör- gütlere eşit uzaklıkta durduğumu anlattım. Somut so- rusuna gelince, adını verdiği örgütün gençlik dışın- daki hedef kitleye ulaşmakta kullandığı özgün “jar- gon/terminoloji” nedeniyle zorlandığını söyledim. Bana hak verdi, ayrıca bu “hastalığın” tüm sosyalist örgütlerde olduğunu ekledi. Saptaması doğruydu. Bırakalım sel olup akmayı, insanoğluna tarih bo- yunca yapılmış, ona en layık olan toplumsal-eko- nomik-kültürel düzenin getirilerini hepi topu iki say- fada toplam on maddelik bir manifesto olarak her- kesin anlayabileceği bir dille kaleme alıp topluma ak- tarmayı başaramıyorduk. Her sosyalist örgüt kendi köşesinden, kendi diliy- le bir türkü çığırıyor, ortaya çıkan kakofoniden kim- se bir şey anlamıyordu. Türkiye’nin sosyalist tarihinde anlaşılabilirliğin, dolayısıyla birleşilebilirliğin en önde gelen temsilcisi, 10 Temmuz 1995 günü yitirdiğimiz Mehmet Ali Ay- bar’dı. Türkiye sosyalizminin bu büyük önderinin gür sesi dışarıda yağan yağmurun sesine eşlik ediyordu. “Nasırlı eller Meclis’e!” Aybar, Türkiye sosyalizminin en anlaşılabilen, en birleştirebilen temsilcisiydi. Onun önderliğinde Tür- kiye İşçi Partisi’nin 1965 genel seçimlerinde Türki- ye Büyük Millet Meclisi’ne 15 milletvekili sokması bir rastlantı değildi. O, “55 milyon metrekare vatan top- rağı Amerika’nın işgali altındadır” dediğinde, insan- lar ne demek istediğini anlıyorlardı. Yokluğu, yok- sunluğu anlattığında da. TİP başkanlığını yürüttüğü 1962-1969 yılları arasında kalan dönem, Türkiye’de sosyalizmin yükseliş yıllarıydı. Ama bırakmadık, el- birliğiyle onun yükselttiği yapıyı didikledik, çekiştir- dik, altını oyduk, kuruttuk. Evet, yağmur damlacıkları gibi birleşmek, sel olup akmak… Mehmet Ali Aybar’ı saygıyla, sevgiyle, özlemle anar- ken, “Belki bir gün…” diyorum, neden olmasın? [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Sayõn Binali Yıldırım, Siz gerçekten “ulaştır- ma”mõzõn bakanõ mõsõnõz? Merakõmõzõn nedeni, “ulaş- tırma karşıtı” haliniz.. daha doğrusu artõk “ulaşılamama”nõn nedeni olan “karayolcu”luğa “kara sevda”nõz... Oysa Ulaştõrma Bakanlõğõ “de- miryolu uygarlığı”mõzõn yüz akõdõr. Bu nedenle Karayollarõ Genel Müdürlüğü (KGM), yarõm yüzyõlõ aşkõn bu bakanlõktan “ayrı” tutulmuştur. Bilirsiniz; 1949’daki ABD ra- porunda, Türkiye’ye “demiryo- lu yerine karayolunu geliştirin” denmişti de bu “tavsiye”ye uyu- larak, KGM Ulaştõrma Bakanlõ- ğõ’na “bağlanmadan” kurul- muştu. Böylece, “demiryolu, denizyolu, karayolu ve hava- yolu”nu ulusal çõkarlara göre “birlikte planlama” hedefi de baştan engellenmişti... İşte o yõllardan beri KGM, adeta “devlet içinde devlet” konumuyla, hem karayolu poli- tikasõnõn egemenliği, hem de Türkiye’nin “demiryolsuz” bõ- rakõlmasõnda “siyasi önder”le- rin baş tacõ olmuştur. Bizler, ulaşõmda “dışa ba- ğımlı”lõktan kurtulmak; “ulaş- tırma”nõn yüzde 95’ine karõşa- mayan bir Ulaştõrma Bakanlõğõ “ayıbı”na son vermek; ulaşõm tercihlerini “karayolu kayır- macılığı”na kapõlmadan belirle- yebilmek için, “KGM’yi de yö- neten” bir Ulaştõrma Bakanlõ- ğõ’nõ özlemle bekledik... Atatürk’ten miras bakanlõğõ- nõzõn, tüm ulaşõm sistemlerini dengeli geliştirecek bir planla- maya sahip çõkmasõnõ savun- duk... Bu nedenle hükümetinizin KGM’yi tam 55 yõl sonra asõl sa- hibi olan bakanlõğõnõza bağla- masõnõ da “içtenlikle” destekle- dik... O kadar ki bir yazõmda “Çok şükür artık demiryolu gereken yere demiryolu, karayolu ge- reken yere de karayolu plan- lanabilir...” dememe, kimi okur- lar anlam verememiş ve sor- muşlardõ; “Nasıl yani, zaten tü- mü Ulaştırma Bakanlığı’nın yetkisinde değil miydi?” Değildi Sayõn Bakan, ama şimdi artõk “yetkiniz”de... Siz ise işte böylesine umutla- rõn bakanõ olmanõza rağmen, “Boğaziçi’ne 3. köprü” ve hat- ta “Denizaltı Karayolu Tüne- li”yle, öncelikle kendi bakanlõ- ğõnõza karşõ “tarihsel bir vefa- sızlık” içinde olduğunuzun ga- liba farkõnda değilsiniz... Ülke- yi vaktiyle demir ağlarla ören ba- kanlõğõnõz emektarlarõnõn ruhla- rõnõ incittiğinizin de... Ulusal onur projemiz olan Marmaray’la yeni köprü ihti- yacõnõn da kalmayacağõnõ ka- nõtlayan “raporlar”õnõz resmi in- ternet sitenizde yayõmlanõrken, bunu hiçe sayan köprü inadõnõzõn ülkeye ve İstanbul’a büyük kö- tülük olduğunu size anõmsatan bir danõşmanõnõz yok mu? Hele şu Suriçi’ne saplanan “Karayolu Tüneli” İstanbul’un “Dünya Mirası” tarihi doku- sunun daha fazla otomobil iş- galine açõlacağõnõ nasõl gör- mezsiniz? Aynõ konuda çekin- celerini “size saygı”yla belirten büyükşehir belediyesi mimar ve şehircilerini bile nasõl üzer- siniz? Projeniz sayõsõz şehircilik sa- kõncasõ nedeniyle ve yine Mar- maray’õ yok sayan bilim dõşõlõ- ğõyla nâzõm plana bile işlene- mezken, tutup plansõz olarak ihalesini ya- pabiliyorsu- nuz! Ve yine sayõsõz bilim insanõ ile kendi ba- kanlõğõnõzõn yürekli uz- manlarõ, 3. köprünün çözüm ol- madõğõnõ ve İstanbul’un elde kalan son doğal alanlarõ için cinayet olduğunu söylerken siz, tanõmlanamaz bir umursamazlõk içindesiniz... Oysa biz, KGM’nin size bağ- lõ olmadõğõ dönemlerden beri da- yattõğõ, çevre düşmanõ bir “pa- ra toplama köprüsü”nü “sor- gulama”nõzõ beklemiştik; “ay- nen” savunmanõzõ değil... “Ba- kanlık yetkiniz”le, Karayolla- rõ’nõn keyfi uygulamalarõnõ dur- durabileceğinizi ummuştuk; ay- nõ keyfiliğe siyasal önderlik yapmanõzõ değil... Ancak öyle görünüyor ki KGM’nin bakanlõğõnõza bağ- lanmasõ, “karayolu kayırma- cılığının sizin himayenizde de sürmesi” demekmiş. Belki de cumhuriyetin ulaştõrma bakan- larõnõ, ulaştõrmanõn değil; ABD kökenli karayolcu siyasetin ba- kanlarõ yapma planõymõş... Boşuna sevinmiş, umutlan- mõşõz... Lütfen söyler misiniz; siz ger- çekten ulaştõrmaya mõ bakõyor- sunuz; yoksa 50 yõldõr başõmõza dert olan, rant düşkünü kara- yolculuğa mõ? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Ulaştõrma’nõn Bakanõ mõsõnõz? HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 15 Temmuz 15 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Deterjan Soner Önal: “Recep’in deterjanı temizlik için tek başına yetmez; son yıkamada Zahid’in parlatıcısı gerek!” Çevre Erol Barutçugil: “Türkiye’yi ilkel yaratıkların yönlendirmesine izin vermeyeceğini söyleyen Ertuğrul Günay önce çevresine baksın!” Oğlan Avni Kurtuldu: “Bilal oğlanı kışlada biri uzman çavuş iki asker koruyormuş. Hani askerlik yan gelip yatma yeri değildi!” Alanya’daki transfer ve rant hesabı! GAZETE yazıları için tarihin müsveddesi denir ya; biz de bu yıl yerel seçim öncesi 13 Şubat ve 15 Şubat’ta iki kez yazmışız: Deniz Feneri’nin parlak yıldızı Zahid Akman, okey masasından kalkmaya fırsat bulduğu zamanlarda gittiği Alanya’da ne yapıyor? Zahid Akman’ın kent merkezindeki son yeşil alanlardan ve en az iki yeni deniz feneri kuracak ranta sahip 43 dönümlük Karayolları arazisinin çevresinde bazı AKP’lilerle birlikte ellerini ovuşturarak dolaştığı doğru mu? Ne doğru dendi ne yalan! Bu arada Alanya’da belediye başkanlığı seçimini onca vaade rağmen Zahid’in arkadaşı ve AKP’nin adayı Kerim Kılıç kaybetti; ANAP’tan Hasan Sipahioğlu üçüncü kez kazandı. Ve seçimden üç ay geçtikten sonra bir şeyler oldu, Hasan Sipahioğlu AKP’ye transfer oldu! Kerim Kılıç da AKP’nin Antalya il yönetim kuruluna sokuldu... Tarihin müsveddesi için bir kez daha yazalım: Halk, yerel seçimde AKP yobazlığını ve yağmacılığını Ege ve Akdeniz kıyılarından def ederken, Hasan Sipahioğlu’nun siyasi ahlaka uymayan transferiyle Alanya’da açılan “gedik” çok önemlidir! Alanya’da bir şirkete beş yıldızlı devasa bir otel yapması veya işletmesi için Karayolları arazisi sunulabilir ya da dikkatler Karayolları’na yoğunlaştırılıp bir başka büyük yağma yapılabilir. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” HAZAR ve Ortadoğu’nun doğalgazını Avrupa’ya aktaracak boru hattı projesi Nabucco’nun imzaları Ankara’da atıldı. İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep, ortada taşınacak doğalgaz olmamasına rağmen iki ucu açık boru için parlak nutuklar attı. Sultan hazretleri, Avrupa Birliği üyeliğinin ucu açık sürecine alışık olduğu için Nabucco’da da borunun iki ucunun açık olmasını pek önemsemedi. Hazret, reklamlardaki gibi “tut şunun ucunu döşeyelim abi” demekle sorunun çözüldüğü havasındaydı. Hatta kendinden o kadar emindi ki imza töreninde İtalyan besteci Guiseppe Verdi’nin Yahudilerin Babil’den sürgün edilmesini konu alan Nabucco’sundaki “esirler korosu”nu bile sahneye çıkartmadan kendi repertuarından klasik Türk müziği dinletti! Gelelim sadede... Bülent Esinoğlu ise Nabucco için “Türkiye’nin borusu değil, Batının borusudur ve ötecek olan da Batının borusudur” diyerek şu yorumu yaptı: “Emperyalizmin kazançları: Avrupa satın aldığı hidrokarbon kaynaklarını çeşitlendirmiş oluyor; yeni arz kaynağı elde ettiği için Rusya’dan aldığı enerjinin fiyatını düşürme imkânı kazanıyor. Türkiye’nin jeopolitik avantajı ‘jeopolitik transit geçit’ ülkesine indirgeniyor; Türkiye’nin kendisi enerji üssü olsa, jeopolitik değeri daha da yükselirdi. Türkiye’ye verilecek yılda verilecek 450 milyon dolar, harcayacağı güvenlik harcamalarına yetmiyor. Rusya’nın, Türkiye’ye teklif ettiği enerji üssü olma teklifi de boşa gitmiş oluyor. Belirsizlikler: Azerbaycan ve Şah Denizi’nin ötesinden, gaz gelecek mi, gelmeyecek mi belli değil. Türkiye, AB-D adına Türki cumhuriyetlere baskı aracı olarak kullanılacak. Nabucco borusunun içinin, AB-D adına doldurulması için Türkiye taşeron olarak kullanılacak. Kendimiz, gazı Türki cumhuriyetlerinden satın alıp Avrupa’ya pazarlasa daha iyi olmaz mıydı, yani enerji üssü olmaya çalışsak daha iyi değil miydi? Şimdi Batı adına borunun içinin doldurulmasına çalışacağız. Siyasi sorunlar: Bu boru hattı gerçekleşirse, Türkiye Batı emperyalizmine daha çok bağımlı hale gelecektir. Nabucco, Türkiye ile Rusya arasındaki düşmanlığı da körükleyecektir. Siyasi iktidar, Avrupa’nın enerji sorununu kendi sorunu olarak görmektedir.” Nabucco SESSİZ SEDASIZ (!) TRT cemaatlere teslim edildi: Her kanalda ayrı yobazlık! YağmurDeniz “Demirağlar”... Atatürk’ten beri “aynı”lar!.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bireyin her tür devlet ve- sayetinden kurtarõlmasõ gerektiğini ileri süren si- yasal görüş. 2/ “Islıkçı ör- dek” de deni- len bir su ku- şu... Züppe. 3/ Sevinç belir- ten bir ünlem... Do- nuk renkli... Endo- nezya’nõn plaka imi. 4/ Çocuklarda kemiklerin çarpõl- masõ hastalõğõ. 5/ Bir bağlaç... İlaç, deva... “O” göster- me sõfatõnõn eski bi- çimi. 6/ II. Dünya Savaşõ yõllarõnda Japonlar tarafõndan kullanõlan avcõ uçağõ tipi... Solunumun az ya da çok süreli olarak durmasõ. 7/ Odunu ince marangozlukta ve kaplamacõlõk- ta kullanõlan Brezilya kökenli bir ağaç. 8/ İs- yankâr... Eski dilde yağmur. 9/ İtalya’da bir ya- nardağ... Eğreti mal. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir düşünceyi çarpõcõ ve özlü bir anlatõmla veren söz. 2/ Sofrada kullanõlan sahan altlõğõ... Tavlada “üç” sayõsõ. 3/ Bir zaman birimi... Şart- lar, koşullar. 4/ Gaziantep yöresinde yetişen be- yaz bir üzüm cinsi... Kemiklerin yuvarlak ucu. 5/ Tanrõtanõmaz.... Yünden dövülerek yapõlan bir tür kaba kumaş. 6/ Bir kabõn oylumunu ve alabileceği miktarõ hesaplama. 7/ Çinko ele- mentinin simgesi... İstanbul’un Beyoğlu semti- nin eski adõ. 8/ Amerika’da Joseph Smith tara- fõndan kurulan ve birden çok kadõnla evlenme- yi ilke edinen dinin mensuplarõna verilen ad. 9/ Çemberin çevresinin çapõna oranõnõ gösteren sa- yõ... “Sergio ---”: İtalyan sinema yönetmeni. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G A L D İ R İ K Ö Ğ E D O L A K L A K T O Z L A E R A L E M R V A A T T U B A E N C A M T A K Z U R A Y S U E Z İ Y E T R K L E A L A Z A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle