25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Falso BAZI mevkiler falso kaldırmaz. O mevkilerde- kilerin çok titiz davranıp kılı kırk yarmaları, karar- larını alırken müthiş bir tutarlılık göstermeleri ge- rekir. Bu gereklilik, sabırsızlar canibinde tepki uyan- dırsa ve tempo yavaşlığı, hatta cesaretsizlik sa- yılsa da. Önceki Cumhurbaşkanı Sezer, tam tersine, bu tarz suçlamaları açıkça göğüsleme cesaretini gös- tererek, hukukçu tutarlılığıyla yapması gerekeni yapmakta hiç tereddüt etmemişti. Gül’ün falsosu, basit bir noktayla yasayı onay- larken bazı düşünceler ekleme gereğini duymuş olmasıyla ortaya çıkıyor. Kimileri bu eklemelere “şartlı onaylama, koşullu yayımlama” gibi olma- dık etiketler takmakta. Oysa devlet başkanının “ya- saları yayımlama ya da tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderme” yetkisi bu çeşit ekle- melere gerek göstermeyen çok kesin iki seçenek koymaktaydı onun önüne: Ya yayımlayacak ya da geri gönderecekti. Geri göndermek, ille de anayasaya aykırılık ge- rekçesine dayandırılmayı gerektirmiyordu; geri gönderirken belki bunu da belirtebilirdi ama, ya- sa metninde düzeltilecek, anlaşılır duruma geti- rilebilecek, kargaşalarla çelişkileri giderecek, hatta önce düşünüldüğünden daha da doğru ve yararlı kılabilecek formüller görüyorsa, tasarı ya da teklifin o açılardan da yeniden görüşülmesini uygun bulmuş olabilirdi. Meclis’le herhangi bir zıtlaşma ya da husumet havasına girmeksizin. O aşamada, bir bakıma, o da yasama süreci- nin bir parçası durumundadır. Yasamanın “mükemmelliği”ni sağlamak açı- sından. Tasarıyı hem olduğu gibi yayımlamak, hem de tereddütleri bulunduğunu ileri sürüp bunların giderilmesi için yapılacakları sıralamak, yasal ya da anayasal açıdan yerine getirilmesi gereken bir zorunluluk doğurmaz. Meclis Çankaya’nın tavsi- yelerini yerine getirmezse, yasanın kusurları olduğu gibi durur. Bir tek anayasaya aykırılık iddiası ka- lır ki, o da anamuhalefet partisinin açacağı davaya bağlıdır. Oradan anayasaya uygunluk kararı çık- sa da, verilecek hükmün öbür kusurları gidermeye yetecek kadar kapsamlı olup olmayacağı belli değildir. Falsonun bir başka yönü var ki, o çok daha önemli: Yapılan yasa değişikliğinin Meclis’ten geçiş tarzını dolaylı yoldan uygun bulmuş olma. “Çirkin” denmese de pek yakışık almayan, tartışmalı ve fırsatçılığa kaçan bir tarz: Seçilen sa- at, atlanan aşamalar, ivedicilik ve apar toparlayış bakımından. Oysa konu, göz önünde tutulması gerekli tek- nik incelikleri, özellikleri ve duyarlılıkları olan bir ko- nu. Devlet başkanının, önünde geri göndermey- le bu kusurları giderme olasılığı dururken, onay- lama imzasını atıvermesi neye yaradı? Olsa olsa, bugün cumhuriyetin temellerini sars- makta olan büyük ideolojik gerilimin hangi yanında yer aldığını belli etmek dışında? [email protected] K amuoyunda ne yazõk ki, bugü- ne kadar varlõğõnõ sürdüren bir yanlõş anlayõş ve algõ her dö- nemde egemen olmuştur. Nedir bu? Eğer bir kişi, kendisine yö- neltilen bir suçlamadan dolayõ tutuklanmõşsa, o kişi suçludur. Bu hâlâ daha bir hukuk top- lumu için gereken asgari hukuk kültürüne sa- hip olamadõğõmõzõn bir göstergesidir. Bu toplumda, hukukun evrensel ilkesi olan “ma- sumiyet karinesi”, kamuoyu algõsõnda, sos- yal alanda geçerli değildir. Oysa, bu ülkede yargõlama aşamasõnda tu- tuklananlarõn çoğunun davanõn sonucunda be- raat ettiği, cezaevlerindeki tutuklu sayõsõnõn hükümlü sayõsõndan çok olduğu gibi olgular dikkate alõnõrsa, tutuklama kurumunun, yar- gõ görevlilerinin uygulamasõndan kaynakla- nan sosyal bir yara haline dönüştüğü açõkça görülmektedir. Tutuklama cezaya dönüşüyor Bu ülkede insanlar, yasalarla pek haşõr ne- şir olmadõklarõ için, kendisine bir suçlama yö- neltilen herkesin kendisine bir suçlama yö- neltilmemiş kişilerle hiçbir farkõnõn olmadõ- ğõnõ, tutuklamanõn bir ceza olarak görüleme- yeceğini ve yalnõzca çok zorunlu durumlar- da başvurulabilecek bir geçici önlem olduğunu bilmezler. Bõrakõnõz toplumun bütününü, bu toplumun aydõnlarõ, hatta hukukçularõ bile an- lam olarak bu gerçekleri bilmezler ya da unu- turlar. Bu ülkede olmasõ gereken ile olan ara- sõnda dağlar kadar farklõlõk vardõr. Yasada ya- zan ile uygulamada olan, kişi özgürlüğü gün- deme geldiğinde çoğu zaman örtüşmez. Bu ülke, anayasasõnõn bir maddesinde öy- le yazdõğõ için kendini demokratik hukuk dev- leti olarak tanõmlar. Oysa, önemli olan yasa- da ne yazdõğõ değil, yaşamda ne olduğudur. Aslolan yaşamdõr. Bu ülkede insanlar, eğer bir savcõ tarafõndan kendilerine bir suçlama yö- neltilmişse, ortada bir eylem olup olmadõğõ, o eylemin suç olup olmadõğõ ya da o eylem- den dolayõ sorumlu olup olmadõğõ araştõrõlõp tartõşõlõncaya ve sonucunda da karara ulaşõn- caya kadar yõllarca cezaevinde yatar, hayatõ kararõr. Sonuçta, bu hayatõ karartõlan insanlarõn yarõsõndan fazlasõnõn suçsuz olduğuna hük- medilir. Bu ülkede insan özgürlüğüne, yaşamõna çok değer verilmez. Bazõlarõ bunu kan davasõ, tö- re, ekonomik çõkar vb. gibi saiklerle yapar. Ba- zõlarõ ise yasanõn kendilerine tanõdõğõ yetkiyi kötüye kullanarak, istismar ederek yapar. Tuz kokunca Bütün bunlar, başlõ başõna sosyal bir so- rundur. Ama, ya tuz kokarsa... İnsanlarõn öz- gürlüklerini, yaşamlarõnõ korusun, sahip çõk- sõn düşüncesiyle sistemde bir emniyet supa- bõ olarak yer verilen yargõ kurumu da, kişi öz- gürlükleri karşõsõnda yeterli duyarlõlõğõ gös- termeyip, sanki bir kõyma makinesi imişçesine, önüne geleni cezaevine yollamaya başlamõş- sa... Artõk o toplumsal sistemden yarar umu- lamaz, çürümüş, tükenmiştir. Sonunun nere- ye varacağõ bilinemez. Her geçen gün daha kö- tüye gitmektedir. Eğer, bir toplumun aydõn ke- simleri bile, hukukun evrensel ilkelerini bir ya- na bõrakõp, vurun abalõya diyerek, histerik çõğ- lõklarla “tutukla”, “hapset”, “hayatını ka- rart”, “infaz et” çõğõrtkanlõğõ yapõyor ve bun- dan zevk alõyorsa vay halimize. İşlenen suç ne kadar ağõr olursa olsun, bir topluma, suçlularõn cezalandõrõlamamasõn- dan daha çok, masumlarõn cezalandõrõlmasõ- nõn zarar vereceğini bilerek, içselleştirerek dav- ranmak zorundayõz. Bu görev en başta sav- cõlara, yargõçlara düşüyor. Bir savcõ, bir yar- gõç önüne konulan dosyayõ, bir belge yõğõnõ olarak görmek alõşkanlõğõ ve zihniyetini aşõp, o dosyanõn içinde bir insanõn bulunduğunu, bir insanõn özgürlüğü, yaşamõ hakkõnda karar ve- receğini duyumsayabilmelidir. Türlü çeşit kaygõ ve bahanelerle, toplumdan ve sosyal yaşamdan koparõlarak, bir fanus için- de kapalõ bir klan olarak yaşamaya mahkûm edilmiş yargõ görevlilerinin, sosyal, yaşa- yan, somut insandan etkilenmeleri de söz ko- nusu değildir. Demokrasinin sahte yandaşları Böyle bir toplumun demokrasiye sahip çõkma bilinci ve kararlõlõğõ şüphelidir. Bu ül- kede, bugünlerde yeniden gündeme getirilen askeri darbe söylentilerinin, her zaman bu ül- ke insanõnõn bilinçaltõnda olduğunu bilmemek safdillik olur. Yakõn geçmişteki acõ dene- yimler, askeri darbelerin ve sonrasõnda yaşa- nanlarõn bu ülkeye ne kadar büyük zararlar ver- diğini gösteriyor. Bunun yanõ sõra, insanlarõn da darbeler kar- şõsõndaki direncinin ne derecede olduğu sõr de- ğil. Olağan dönemlerde ve rahat zamanlarda demokrasi şampiyonluğunu kimseye bõrak- mayanlarõn, askeri darbe dönemlerinde ve he- men sonrasõnda nasõl askeri darbe taraftarlõ- ğõna geçtiğini de biliyoruz. Öyleyse, sõrtõmõzõ hiç kimseye yaslamadan demokratik bir toplumu inşa etmenin müca- delesini göstermek zorundayõz. Zor bir süreç olduğunu unutmadan ve yõlmadan. Hukuk Toplumu Olmak... Ali Selim KUŞÇU Hukukçu Toplumun demokrasiye sahip çõkma bilinci ve kararlõlõğõ şüphelidir. Bu ülkede, bugünlerde yeniden gündeme getirilen askeri darbe söylentilerinin, her zaman bu ülke insanõnõn bilinçaltõnda olduğunu bilmemek safdillik olur. G ünümüz Türkiyesi’nde siyaset ve medya orta- mõna baktõğõmõzda kaotik bir tartõşma ortamõ görmekte- yiz. Geçen yarõm yüzyõlda dün- yadaki ideolojik yaklaşõmlar ve bunun çevresinde biçimlenen tartõşma ortamõ biraz daha yu- muşarken, bizdeki saldõrganlõk ve çirkinliğin azalmadan sürdüğü gözlenmekte. Özellikle yaşam biçimleri bakõmõndan birbirinden pek de farklõ olmayan kişilerin büyük öfke patlamalarõ içinde sal- dõrgan bir tavõr sergiledikleri, bunun da toplumu gerdiği izlen- mekte. Emek için mücadele haktır Toplumsal mücadelenin en önemli rasyoneli, insanlarõn eko- nomik olarak emeklerinin hakkõnõ almak istemeleridir. Bunun da yüzyõllar boyunca süren karşõlõ- ğõ sõnõf mücadeleleri olmuştur. Dünyada geçen yirmi, otuz yõlda ortaya çõkan ideolojik değişik- likler, Sovyetler Birliği’nin da- ğõlmasõ, Avrupa’da Doğu Blo- ku’nun çökmesi, Berlin Duva- rõ’nõn kalkmasõ, Çin’in kapitalist ekonomiye geçmesi günümüz dünyasõnõn biraz daha birbirine yaklaşan ekonomik sistemlerle yönetilmesine yol açmõştõr. Tek- noloji ve iletişimdeki hõzlõ ge- lişmeler de bu değişimi kolay- laştõrmõştõr. Dolayõsõyla sõnõfsal çõkar ayrõmlarõ sürse bile bu ko- nu konjonktürel olarak eskisi gi- bi ön plana çõkmamaktadõr. Özel- likle Avrupa tarihinde kendini en belirgin biçimde gösteren eko- nomiden daha fazla pay alma ve iktidar mücadelesi, son birkaç yüzyõlda Osmanlõ İmparatorluğu ve daha sonra Cumhuriyet Tür- kiyesi’ni etkilemiştir. Ekonomik haklarõn kazanõlmasõ ve yaşam biçiminin özgürleştirilmesi ve bireyin ön plana çõkarõlmasõ mü- cadelesinde yapõlan tartõşmalar- daki heyecanõ anlamak belki mümkün ama şu anda sürmekte olan tartõşma ortamõnõn bununla pek ilgisi yok. Bugün Batõ, tarihinden kay- naklanan farklõlõklarõ, ancak de- mokrasi içinde ve uzlaşarak ya- şatabileceğini anlamõştõr. Ancak günümüz Türkiyesi’nde siyasi partilere ve medyaya hâkim olan tartõşma geleneği, Batõ etkisi al- tõnda gelişmiş olsa bile, toplum- da ayrõşma ve çatlaklara neden olacak bir noktaya sürüklen- mektedir. Tartõşmalarõn büyük kõsmõnõn ekonomik sorunlarõn çözümü, gelir düzeyinin ve yaşam stan- dardõnõn yükseltilmesiyle bir il- gisi yok. Dolayõsõyla kimse bu tartõşmalarõn toplumsal sõnõflarõn mücadelesinden kaynaklandõğõ- nõ ve yaşam standardõmõzõn yük- selmesi için zorunlu tarihsel bir süreç olduğunu söylemesin. Şöyle bir geçmişe bakõn. Cum- huriyet Halk Partisi-Demokrat Parti kavgasõ, Alevi-Sünni ça- tõşmasõ, Türk-Kürt ayrõmcõlõğõnõn körüklenmesi ve PKK terörü, 12 Eylül öncesi günde 20-25 ki- şinin öldüğü sağ-sol ortamõnda Demirel, Ecevit polemikleri. Tüm bu kavgalarõn nedeni ülke- deki ekonomik ve kültürel refa- hõn yükseltilmesi için miydi? Öyle idiyse bunlarõn sonucunda bu sağlanabildi mi? Ekonomik sistem mi değişti? Yoksa yaşam biçimlerimiz mi ye- niden düzenlendi? Hayõr hiçbiri olmadõ. Ülkedeki bugünkü du- rum, büyük ölçüde dünyadaki teknolojik gelişim ve ideolojik değişikliklerin yansõmasõ ile bi- çimlendi. Gelişmeler çatõşmalara rağ- men oldu. Tüm bu kavgalarõn bü- yük bir kõsmõ da ne yazõk ki an- lamsõz detaylar olarak tarihsel sü- reçteki yerlerini aldõ. Egoların tatmin savaşı Toplumsal koşullanma ve ez- berimiz belki siyaset ve medya- da başka bir ilişki biçiminin ola- bileceğini görmemizi engelliyor olabilir. Ancak sorunlar daha uzak görüşlü toplum önderlerinin yönlendirmesiyle daha farklõ ya- şanabilseydi, o kadar can boşu- na kaybedilmez, onarõlmasõ çok güç olan toplumsal ayrõşmalar görülmez ve milyarlarca liralõk ekonomik kayõp yaşanmazdõ. Yaşananlarõn hiç de tarihsel bir gereklilik olduğu söylenmesin. Bu topraklarda tarih daha farklõ da yaşanabilirdi. Koşullar ve belki de rastlantõlarõn etkisiyle akõl ve sağduyu biraz daha hâkim olsaydõ bugün yaşanan birçok ay- rõşma olmazdõ. Dolayõsõyla he- pimizin, özellikle siyaset ve med- yadaki toplum önderlerinin ara- da bir sakinleşip düşünmesi ve içine girdiğimiz girdap konu- sunda kafa yormasõ gerekir. Bugün siyaset ve medyada, toplum katmanlarõnõn birbirle- rinden ayrõşmasõna katkõ sağlayan o kadar çok unsur var ki... Bu insanlar farkõnda ya da de- ğil, tõpkõ kartopunun giderek ço- ğalmasõ gibi görüşlerinde kat- merleşmekte, katmerleştikçe de agresifleşmekte ve kendi düşün- ce biçiminden farklõ yorumlar olabileceğini görememektedir- ler. Bir anlamda yapõlan, egolarõn tatmin savaşõdõr. Uzlaşma kül- türünden yoksun, kişinin kendi- sini ön plana çõkaran bencil yak- laşõmlardõr bunlar. Ekonomik ve kültürel yaşam düzeyini yük- seltmek şöyle dursun, aşağõya çe- ken körler savaşõdõr bu. Farklõlõklar zenginlik kaynağõ olabilir. Bu anlamda farklõlõk, gü- zeldir. Ama unutulmasõn ki kör- lemesine bir farklõlaştõrma ve ayrõştõrmanõn sonu da bölünme ve kopuştur. Günümüzde Siyasal Tartõşma Anlayõşõ... Bugün Batõ, tarihinden kaynaklanan farklõlõklarõ, ancak demokrasi içinde ve uzlaşarak yaşatabileceğini anlamõştõr. Ancak günümüz Türkiyesi’nde siyasi partilere ve medyaya hâkim olan tartõşma geleneği, Batõ etkisi altõnda gelişmiş olsa bile, toplumda ayrõşma ve çatlaklara neden olacak bir noktaya sürüklenmektedir. Prof. Dr. Coşkun TECİMER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle