18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Hali Dahil - Halinde! İşte, zurnanın zırt dediği notanın sorusu: - Hizmete açılması beklenen yeni Ergenekon duruşma salonu mu daha lüks ve geniş.. Yoksa yeni inşa edilen Yüce Divan Salonu mu?.. Türkiye’de, geleceğe inanmak için çok sebep var: Yüce Divan Salonu çok daha geniş: Yeni Ergenekon salonunu İstanbul Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı tanıttı: 1000 metreka- re ve 740 kişilik. Anayasa Mahkemesi’nin yeni binasındaki Yü- ce Divan Salonu ise, 1500 metrekare ve 1000 kişilik. Bu ülkenin bir kısım müteahhitleri ile mimar- larının sağduyusu ve basireti hâlâ çok sağlam. Bu bile çok önemli bir güvence. “Yüce Divan” denilince, ne yazık ki akla hemen, “iktidar” geliyor. “İktidar” denilince de kaçınılmaz olarak Cum- hurbaşkanı ile hükümet arasındaki tavşana kaç tazıya tut paslaşması. Askerlerin sivil yargıda yargılanmasına te- reddütsüz onay veren Cumhurbaşkanı, bu ona- ya tereddütle bir temenni notu ekledi: “Tereddütler giderilmeli!” İyi mi? Hem, “giderilmesi gereken tereddütler” oldu- ğunu itiraf ediyor, hem de “tereddütsüz” onay- lıyor. Bu ne onay, bu ne tereddüt turşusu? Tarihi sözdür: - Çankaya noterlik değildir? Keşke noterlik olsaydı, noktasına sürükleni- yoruz. Noterler bile, tereddüt varsa onaylamaz! Hele onaylamışsa dibine bir de temenni no- tu eklemez! Hukukta tereddüt olur mu? Olursa bu tereddüt temenni notuyla giderilir mi? Bu bir! İkincisi, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in onaydan sonraki açıklamaları hukuksuzluğun sa- mimi itirafıdır! Çiçek açıkça, “Gül’ü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz!” anlamına şunları söylüyor: - Askeri suç netleştirilmelidir. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları hukuki güvenceye kavuşturulmalıdır! Bu sözlerin anlamı açıktır: 1- Yasanın onaylanmasıyla, askeri suç tanımı belirsiz hale gelmiştir. 2- Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları olmak üzere komutanlar artık hukuki güvence- den yoksun durumdadır. Bunun açık uçlu tek sonucu vardır: Bir sayın işgüzar savcı çıkarsa, bir bahane ile komutan- lar için her an, durumdan vazife ve kelepçe çı- kartabilir. Sayın eski Adalet Bakanı Çiçek’e bu uyarısıyla hukukçu sorumluluğu AKP’liliğinin önüne geç- tiği için teşekkür etmeli ve çiçek göndermeliyiz: Türkiye’de kurumlar hukuken o kadar zayıflı- yor ki, her ebattaki züğürt tesellisine muhtaç ha- le geliyoruz. Cumhurbaşkanı gerekçesinde Avrupa norm- larını hatırlatıyor. O zaman zurnanın zırt diyeceği asıl Avrupa nor- munu da konuşmalıyız: - Avrupa normlarında, hakkında resmi evrak- ta sahtekârlık, kalpazanlık, suç işlemek üzere ör- güt oluşturmak dosyası olan ve 7 yıldan beri gö- revde kalan bir tek başbakan var mıdır? MERİÇ VELİDEDEOĞLU 112 yıl önce, 1897’de düz- mece (sahte) bir belgenin “fotokopi”sini yayımlayan “Le Matin” gazetesi, Fransa’nın ne denli altüst olacağını biliyor- du. Yayımladığı, 1894 yılında görülen “Dreyfüs Davası”na neden olan “düzmece” bel- geydi. Le Matin’in okuyucuların- dan bir bankacı, belgedeki el- yazısını tanıyıverir. Yazı, mah- kûm olan Dreyfüs’e değil, otuz yıllık bir müşterisine ait- tir. Böylece Yüzbaşı Drey- füs’ün suçsuz olduğu açığa çıkıyordu. Ne ki, onu mahkûm eden askeri “yargı” ve “yü- rütme” (hükümet) bunu zaten biliyorlardı. Alsace Loren’i, Almanya’ya kaptırmanın hesabının sorul- masını önlemek için, bu da- vaya, halkı “oyalayacak” bir “can simidi” gibi sarılmıştı Fransız Hükümeti. Dolayısıy- la yapılan yargılamanın ne denli “göstermelik” olduğu şimdi kesinlik kazanıyordu. Olup bitene sessiz kalıp “suç ortağı” olmak istemedi- ğini belirten, dönemin ünlü ya- zarı Emil Zola, hemen Le Fi- garo gazetesinde durumu halka açıklayan yazılarına başlar. Dreyfüs, Musevi olduğun- dan o sıralarda Fransa’yı sa- ran Yahudi karşıtlığını körük- leyen ve hükümet yanlısı ga- zeteler, anında Zola’ya saldı- rıya geçerler. Onun da “Ya- hudi Sendikası”nın üyesi ol- duğunu bildirirler. Oysa böyle bir sendika, kuruluş ya da “örgüt” yoktur. İktidarı eleştirenleri sustur- mak, sindirmek için yaratılan “düş”sel bir örgüttür bu; gü- nümüz diliyle “sanal”dır. Sonunda Emil Zola, Cum- hurbaşkanı Felix Faure’a, “Suçluyorum!” başlıklı ünlü mektubunu yazar. Mektubu yayımlamayı yalnızca “Au- ror” gazetesi kabul eder. Ay- rıca gazete, mektubu ilan olarak da (200.000) basıp, Paris duvarlarına asar. İnsan hakları tarihinde de onurlu yerini alacak olan bu mektup-bildiri, gerekse ar- dından yaşanan süreç, o sı- rada Fransa’da “güçler ayrı- lığı” olmasına karşın, “yürüt- me”nin “yasama”ya -askeri de olsa- “yargı”ya el atması- nın, bunları amaçları doğrul- tusunda yönlendirmesinin, bir ülke için ne tehlikeli so- nuçlar yaratacağının tarihsel bir “uyarı”sıdır. Kuşkusuz gü- nümüzde de geçerli olan. Toplumun tutumuna gelin- ce; Fransız halkının büyük bir bölümü Zola’nın arkasın- dadır. “Aydınlar” adı verilen bir “birlik” oluşturulur. Tüm ör- gütler; sosyalisti, başkaldırı- cısı, işçisi, insan haklarını ko- ruyanı, ünlü yazarlar (Anatol France), bilim adamları hep- si bu oluşumun içinde yer alır. Eylemin biri biter, biri baş- lar. Durmak, ara vermek, bık- mak, umutsuzlanmak yok- tur... Yine de Zola’yı mahkeme- ye çıkarırlar. Tarihe “Emil Zo- la Davası” adıyla geçecek olan yargılamada, yazarın karşısında yine bir “düzmece belge” vardır. Ama belgenin kendisi yok- tur. Dava boyunca, hem Zo- la hem avukatları belgeyi is- terlerse de “belge” ortaya çıkmaz. Ne ki, “yürütme”nin avucundaki “yargı” Zola’yı mahkûm eder. “Hakikat toprağa gömülün- ce, onun orada daha da bü- yüdüğünü” söyleyen Zola’nın saptaması, bu “düzmece bel- ge” için de geçerli olur. Dal budak saran olay, sıkı bir araştırmayla ele alınınca bel- ge bulunur, bu da “düzme- ce”dir. Kuşkusuz davalar düşer. Ne var ki, her iki “yargılama” da Fransa’nın alnına kara bir damga gibi yapışır kalır. Ama, “güçler ayrılığı”nın “söz”de kalıp uygulanmama- sının getireceği tehlikeleri göstermesi bakımından çok önemlidirler. Öte yandan, “ırkçı”lığın “Zo- la Davası”ndan sonra Fran- sa’da gittikçe azalması da dikkat çekici olarak bulunur. Komşu Alman halkı da bir “Dreyfüs Olayı” bir “Zola Da- vası” yaşasaydı, o “niteliksiz adam”ı seçip başlarına getir- mezler, böylece o korkunç “soykırım” da belki olmazdı, diye düşünülüyor. Ama yine de, “niteliksiz adam”a “nitelik” kazandırma- ya çalışmanın bir anlamı ol- madığının örneklenmiş olma- sının da önemi vurgulanıyor. Gerçekten Hitler’e yani bir “niteliksiz adam”a, üniversi- telerde günde iki değil ister- seniz üç kez “doktor” cüppesi giydirilseydi, ona kesinlikle bir “nitelik” kazandırılamazdı. Çünkü, Ziya Paşa’dan esin- lenerek ve -var olduğuna inandığım- hoşgörüsüne sı- ğınarak: “Zer dûz cüppe giy- dirsen, niteliksiz adam, yine ni- teliksiz adamdır”. Ve bir ülkenin yönetimi böy- le bir adamın ağzını açıp ka- pamasına bağlıysa, “düzme- ce belgeler” o ülkede uçuşur, bunlara dayanan bitmez tü- kenmez sorgulamalar, tutuk- lamalar, yargılamalar sürer durur. Daha da acısı, ülkenin insanları tüm bu olup bitene alışır; suspus olur; kıpırda- madan öyle oturur, izler... Bizim gibi mi, ne dersiniz? Zer dûz: Altın işlemeli. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik mynet.com Düzmece Belgeler [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Temmuz OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 10 TEMMUZ 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Yeni mezun polisler, Recep’in şarkısını söylemiş. Para ve düdük hikâyesi! Köpekler Şeyda Cebeci: “Kendisine emanet edilen köpekleri bile öldüren polis, rejimin teminatı nasıl olacak?” Teşhis Avni Kurtuldu: “Oyuncak bebeklerden tahrik olan Cüppeli Ahmet Hoca, ‘Hüseyin Üzmez Hastalığı’na yakalanmış!” Şûra Soner Önal: “Bundan böyle albayların ve generallerin terfi işlemleri Yüksek Sivil Şûra tarafından yapıla!” YağmurDeniz Güngören’deki İzzet Ünver Lisesi’nde İSTANBUL Güngören’deki İzzet Ünver Lisesi’nde bir öğretmenin denetiminde öğrencilere “cumhurbaşkanları panosu” hazırlatılmış; cumhurbaşkanlarının görev dönemlerinde yaşanan önemli olaylar anlatılmış. Panoda kaçınılmaz olarak Mustafa Kemal Atatürk adı geçiyor ama Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı olduğundan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğundan söz edilmiyor. Ahmet Necdet Sezer’in döneminde ise kayda değer hiçbir olay olmadığı anlaşılıyor. AKP’nin “sayın cumhurbaşkanı” yaptığı Abdullah Gül’e gelince, en önemli olay şuymuş: “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinden ayrı olarak ikinci bir tören düzenlenmiştir. Bu uygulamaya göre Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu yöneticiler öğlen saatlerinde düzenlenen törene katılmış, ancak akşam düzenlenen yemekli resepsiyona katılmayarak Türk Silahlı Kuvvetleri kendi 29 Ekim resepsiyonunu vermiştir.” Camiye, kışlaya ve okula siyaseti soktukları yetmiyormuş gibi şimdi de “otomatik pilot”a bağladıkları okullara askeri cumhuriyet düşmanı gösterecek politikaları sokuyorlar. Okul tabelalarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kısaltması “T.C”yi kaldırmaları boşuna değil! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG koalisyonu, kurulmakta olan “mugalata rejimi”nde önemli bir adım daha attı ve mugalatanın Allah’ı sayılabilecek “gece yarısı yasası” AKP’nin “sayın cumhurbaşkanı” yaptığı şahıs tarafından aynen onaylandı. Şıracının şahidi bozacı ise Recep’in tasdikçisi de Abdullah’tır! Gelelim mugalataya yani insanları kandırmak için yanlışı doğru olarak göstermeye, laf cambazlığı yapmaya! Bir: Avrupa Birliği, yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama gibi her türlü hortumculukla (örneğin Deniz Feneri) daha etkin mücadele edilmesi için Türkiye’den gerekli yasal düzenlemeleri yapmasını istemiştir. İki: Hükümet bu amaçla Türk Ceza Kanunu’nda bazı maddelerin değiştirilmesini öngören tasarıyı Meclis’e sevk etmiş ve Meclis’in tatile gireceği günün gecesinde tasarı görüşülmüştürr. Üç: Gece yarısı iktidar tarafından verilen bir önerge ile tasarıda askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını sağlamak üzere “kel alaka” bir değişik yapılmıştır. Dört: Sadece bir kelime oyunu ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun bir maddesinde yapılan değişiklikle Genelkurmay Başkanı dahil her görev ve rütbedeki askerin, “darbe hazırlığı içinde olduğuna ilişkin” herhangi bir ihbar üzerine sivil savcılar tarafından sorgulanmasının ve ortada dolaşan bir “kâğıt parçası” ile komutanların sivil mahkemelerde yargılanmasının yolu açılmıştır. Beş: Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına yönelik Avrupa Birliği’nin herhangi bir “kriter”i yoktur; askeri mahkemelerde yargılanan askerler nedeniyle Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde herhangi bir ceza almamıştır. Altı: Avrupa Birliği’nin askeri mahkemelerle ilgili beklentisi sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının ortadan kaldırılmasıdır ki Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bu tür yargılamalar nedeniyle sürekli mahkûm olmaktadır. Yedi: Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması konusu uzmanlarca tartışılmadan, konunun tarafı olan askerlerin görüşü sorulmadan, Meclis komisyonlarında ele alınmadan tam bir oldubittiye getirilmiştir. Sekiz: AKP-FG koalisyonunun gece yarısı operasyonundaki amaç Ergenekon’da çok daha büyük yeni dalgalar yaratacak yasal zemini bir oldubitti ile hazırlamaktır fakat değişiklik anayasa hukukçularına göre Anayasa’nın 145. maddesine aykırıdır! Mugalatanın Allah’ı SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Savaş gemi- lerinde, subay- lara ya da dev- let büyüklerine yapõlan tören- de çalõnan dü- dük. 2/ Alçak e n l e m l e r d e esen düzenli rüzgâr... Nazi- lerin politika- sõnda Germen õrkõn- dan kimselere yakõş- tõrõlan ad. 3/ Özel bir cam kap içinde likör, şarap ve madensuyu karõştõrõlarak hazõrla- nan içki... Kum falõ. 4/ Yurdumuzda kurul- muş yirmi bir köy enstitüsünden biri. 5/ Küçük mağara... Kur- naz, açõkgöz... Köpek. 6/ Yassõ ve dar biçimli me- tal parça... Toprak üstündeki yükseklik. 7/ Yok et- me, giderme . 8/ Kesici araçlarõn kabõ... Tiyatroya uygulanan masal. 9/ Bin yõllõk dönem. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İslamõn doğduğu dönemde Ortadoğu’da yõldõ- za tapõnanlarõn dini. 2/ Uluslararasõ Çalõşma Ör- gütü’nün simgesi... Koşuk. 3/ Leylak rengi, açõk mor... Halk edebiyatõnda, dört dizeden oluşan ve yedili hece ölçüsüyle yazõlan şiir türü. 4/ Belirti... Brezilya’nõn para birimi. 5/ Antalya’nõn bir ilçe- si... Kabadayõ. 6/ İzmir’in Selçuk ilçesindeki ün- lü antik kent... Hayvanlara vurulan damga. 7/ İs- tanbul’un bir semti... Cinsiyet. 8/ İçinde katõ bir madde erimiş bulunan sõvõ... Rutenyum elementi- nin simgesi. 9/ Bireyler arasõnda ortak simgeler sis- temiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alõşverişi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A Ğ D A D İ A A S A N A B A S Ğ E L L İ V A D A L A K K A A N K Ö K T A D A L K O Z A K İ B İ K Z İ R A A V A T A R B A S A A K A B E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle