18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kültür Servisi - 16. Uluslararasõ İstanbul Caz Festivali’nde ‘Ustalarla Buluşmalar’ dizisi kapsamõnda üç usta müzisyen bugün saat 20.30’da Aya İrini’de aynõ sahnede buluşuyor. Perdesiz gitar virtüözü Erkan Oğur, Azerbaycan’õn ünlü sesi Alim Qasimov ve kemençe üstadõ Derya Türkan’dan Azeri muğamlarõ ve Anadolu türkülerini bir arada dinleyebilirsiniz. Oğur, yeni sesler ve enstrümanlarla deneme yapmaktan çekinmeyen üretken bir besteci. Fars ve Türk motifleri içeren geleneksel muğamlarõn yetkin icracõsõ Qasimov ise 1999 UNESCO Müzik Ödülü’nün sahibi. Klasik kemençe virtüözü Türkan ise Kudsi Ergüner ve Civan Gasparyan ile yaptõğõ ortak projelerle tanõnõyor. Günün bir diğer konseri “Genç Caz” dizisi kapsamõnda saat 19.30’da Nardis Jazz Club’da gerçekleşecek A.K.A Trio konseri. 2007’de bir araya gelen topluluk flamenko ve caz eğitimi alan Alper Yakın, bas gitar ve kontrbasçõ Alper Sonat ve İlhan Akdeniz’den davul dersleri alarak müziğe başlayan Koray Kaplan’dan oluşuyor. CMYB C M Y B 10 TEMMUZ 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] “Rasin’in portreleri önünde dur- duğumda gözbebekleri ile karşıla- şırım. Bakarken ‘bakõlan’ olduğum duygusuna kapılırım...” Kõsa bir süre önce Rasin Arse- bük’ün stüdyosunda ressamla sohbet ederken Melh Cevdet Anday’õn bu sözlerini düşünmeden edemedim. Ra- sin’in önceki ve şimdiki çalõşmalarõ arasõnda gidip gelirken aynõ duyguya, “Bakılan olduğum” duygusuna ben de kapõldõm. İşte Atatürk, işte Muh- sin Ertuğrul ve daha niceleri bana ba- kõyordu... Hem de dünden, yõllar ön- cesinden değil, bugünden bakõyor- lardõ... BEYİNSEL VE RUHSAL BİLİŞİM Bir yanõ Marmara Denizi’ne ve ta- rihi yarõmadaya; öteki yanõ Pera’nõn barok balkon ve pencerelerine bakan büyülü bir me- kân Rasin’in stüdyosu ve ya- şadõğõ yer. 85 yaşõnõn tüm biri- kimi, ama aynõ zamanda dinme- yen gençliğin coş- kusuyla çalõşmayõ sürdürüyor. Konuşmamõz, onun portreleri üze- rine yoğunlaşõyor. Rasin’e göre portre, resmini yaptõ- ğõ kişinin beyinsel ve ruhsal bileşi- minin işaretlerini verdiği alan. Ona gö- re, portre tüm bir yaşam... Portre, ha- yatõn yansõmasõ... Portredeki yüz, sa- dece bir yüz değil, o yüzün ait oldu- ğu insandõr da! Rasin’e göre, her yüz, bir yaşam- öyküsü anlatõyor. En yalõn biçimde söylemek gere- kirse, Rasin için portre sanatõ benzet- meyle, ben- z e t m e y e çalõşmakla ya da ger- çeğin tak- lidiyle hiç ama hiç ilintili değil. Tam aksine, gerçeğin taklidinden kaçõnmak ya da o tuzağa düşmemek için çeşitli yöntemlere başvuruyor. Bundan yõllar önce Türkan Say- lan’a yazdõğõ bir mektupta şöyle di- yordu Rasin: “Ben, öteden beri, sanki portre ya- pabiliyormuşum gibi bir inanca sa- hibim. Bu inancın yüklediği tanık- lık görevinin bilinciyle, ülkemizin bazı çok güzel insanlarının portre- lerini yapma cesaretini gösterdim. Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday, Halikarnas Balõkçõsõ... (araya ben ekleyeyim: Cemal Reşit Rey, Nâzõm Hikmet) Atatürk’e ge- lince...” Atatürk’e gelince... Elbet onun da portresini yapmõştõ sanatçõ. Ancak ül- kemizde Atatürk ilkeleri çiğnendik- çe, gerici çõğlõklarõ yükseldikçe, o portreyi yeniden yapma tutkusu ka- rabasana dönüşecek, portreyi yeniden ele alacak, yõllarca uğraşacaktõr. (Bunlarõ tüm ayrõntõlarõyla Türkan Saylan’a anlattõğõ mektubun tamamõ daha önce Aydõnlõk dergisinde ya- yõmlanmõştõ.) MÜZELER, KURUMLAR UYUYOR MU? Müzeler, kurumlar uyuyor mu? Bugün sadece Atatürk portresi de- ğil, stüdyodaki tüm portrelere baktõ- ğõmda, evet sanki dünden değil, yõllar öncesinden değil de bugünden bana “bakıyorlarmış” duygusuna kapõl- mam boşuna değil. Çünkü o gözbe- beklerinde eleştirel bakõşõ yakalõyor ressam. Portre bittiğinde Rasin’in duyduğu, büyük bir sevinç... İşte Rasin’le o büyülü mekânda sohbet ederken ondaki bu yaratma se- vincine, çalõşma coşkusuna tanõklõk ediyorum. Peki, bu portreleri çeşitli kurumlar, çeşitli müzeler alsalar da, herkes gör- se... Bu düşüncemi dile getirdiğim an, Rasin konuyu değiştiriyor. Anlõyorum ki, bugüne dek böyle bir talep gel- memiş. İşte o nedenle sözü hiç dolandõr- madan, açõk seçik ben soruyorum: Bu ülkede bulunan çeşitli resmi ya da özel müzeler, eğitim kurumlarõ, kültür ve sanat kuruluşlarõ uyuyor mu? [email protected] Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten’õn konseri, Açõkhava’nõn yerçekimiyle bağõnõ kopardõ MURAT BEŞER Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten; bu üç usta, elektrik ba- sõn en büyük markalarõ. Üçü de farklõ ku- şaklarõn, özelliklerin ve müzikal renkle- rin mensubu. Ortak palette her biri ana renk, ikili yan yana gelişlerinde ise ara renkleri oluşturuyorlar. Velhasõlõkelam, kusursuz bir tablo oluşturmak için hiçbir eksikleri yok, dinleyiciden, izleyiciden gayrõ. Şükürler olsun, kriz koşullarõnda Don Kişot cesaretiyle gerçekleştirilen Caz Festivali çerçevesinde boy ve yaş sõra- lamasõyla isim koyduklarõ ortak projeleri SMV konserinde bu da eksiksizdi, Açõk- hava iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalõktõ. İşleri yüzde yüz şov bu üç hõnzõr he- rifin. Baştan sona yüksek teknik ve yük- sek cambazlõk sergiliyor, bas gitar kõlõ- ğõna sokulmuş makineli tüfekleriyle ha- bire birbirlerinin, sonra marka değerle- rinin birleştirilmesinden oluşmuş bir ‘Voltran’ gibi hep birlikte seyircinin üze- rine ateş açõyorlar. Heavy Metal müzis- yenlerinin sahne gösterilerini andõran figürler çekiyorlar. TEK BAŞINA VE BİR ARADA Albümlerindeki gibi “Maestro” ile açõ- lõp “Thunder” ile devam eden konser- de, parçalarõn altyapõsõ cazõn seksenli yõl- larõnda alõnmõş kadar basit, sade ve diji- tal. Memnuniyet verici şekilde, albüm- lerinde gözlemlediğimiz bir sorunu aşmõş olduklarõ gözlemleniyor; müzikalitenin ağõr teknik gövde gösterisinin altõnda kal- masõ riski, ki bu durum konseri oldu- ğundan daha lezzetli kõlõyor. Arada bir yer değiştirse de, aralarõndaki görev paylaşõmõ temelde değişmiyor; Miller müziğin altõnõ, Clarke üstünü, Wooten ise ikisi arasõnda kalan her yeri dolduruyor. Aldõklarõ uzun, tatminkâr solo pasaj- larda Aslõ’nõn Ferhat’õ rolünü kahra- manca oynuyorlar, dağlarõn eteklerinde. Wooten’õn kendine has yaratõcõ tek- niklerle bezeli gövde gösterisi, zekâ dolu oyunlarla, muzip bir teatrallikle süs- lenmiş. Marcus’un Miles ile ünlenen parçasõ “Tutu” eşliğinde arada selvi boylu bas klarnetini de hüzünle eline al- dõğõ yalnõzlõk dakikalarõnda, dudak uçuklatan tõnõ ve tarz çeşitlemeleri, şa- şõrtõcõ kontrpuanlar dikkat çekiyor. Clar- ke’nin pasajõ ise hepsinden başka. Ba- şõ göğe değen usta, elinde oyuncak gi- bi kalan koca kontrbasõyla önce klasik gitar çalarcasõna ağõr ve dramatik bir ya- põ kuruyor, ardõndan “Milano” adlõ bestede onu İspanyol melodileri arasõnda bir perküsyona dönüştürüyor. Adõnõ bilmiyoruz, ama son karede ge- ceyi mutluluk konusunda bir tõk önde ka- payan seyirciyi görüyoruz. Müzisyenle- rin imzalayarak fõrlattõklarõ trampet de- risini kapan talihliydi o muhterem insan. [email protected] İşleri yüzde yüz şov olan bu üç hõnzõr, konserde baştan sona yüksek teknik ve yüksek cambazlõk sergiledi. ŞİRİN PANCAROĞLU’NDAN BİR İLK Kültür Servisi- Arpist Şirin Pancaroğlu’nun, XIII-21 Le Baroque Nomade’õn müzik yönetmeni Jean- Christophe Frisch’le birlikte geliştirdiği yeni projesi, Fransa’nõn Nantes kentindeki festivalde büyük bir beğeniyle izlendi. Osmanlõ Çeng’i ile Avrupa’daki kardeş çalgõsõ “arpa doppia”yõ (çift düzenekli arp) bir araya getiren proje, aynõ zamanda kültürlerarasõ bir diyalog oluşturuyor, bir “hayal”i gerçekleştiriyor. Çeng’i farklõ platformlara taşõyarak bir ilki gerçekleştiren Şirin Pancaroğlu ile Jean- Christophe Frisch’in buluşmasõ, geçmiş müziklerin düşsel bir birlikteliğini ortaya koyuyor. Konser, 8 Ekim günü Paris’te Petit Palais’de, daha sonra 10 Nisan’da da İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yinelecek. Ustalar ve gençlerle her telden caz İKİ SERGİNİN DE SÜRESİ UZATILDI ‘Mimozalı Kadın’ SabancıMüzesi’nde Kültür Servisi - Sabancõ Üniversitesi Sakõp Sabancõ Müzesi’nin ev sahipliği yaptõğõ “Batõ’ya Yolculuk - Türk Resminin 70 Yõllõk Serüveni (1860 - 1930)” ve “Lizbon Bir Başka Şehirden Hatõralar” sergileri yoğun ilgi nedeniyle 2 Ağustos’a dek uzatõldõ. İbrahim Çallõ’dan, Feyhaman Duran’a kadar Türk resim sanatõnõn en önemli temsilcilerinin eserlerinin yer aldõğõ ve küratörlüğünü Ferit Edgü’nün yaptõğõ ‘Batõ’ya Yolculuk’ sergisine, ayrõca Osman Hamdi Bey’in eşini resmettiği ve İstanbul Resim Heykel Müzesi’nden getirilen “Mimozalõ Kadõn” adlõ tablo da eklendi. (0 212 277 22 00) Ressam Rasin Arsebük’le portreler üzerine... Her yüz bir yaşamöyküsü anlatır... SMV, farklı kuşaktan ve tarzdan üç müzisyenin başarılı projesi. MİCHAEL JACKSON ANISINA Bir izleyicinin geçir- diği rahatsızlık nede- niyle 15 dakika geç başlatılıp, 100 dakika boyunca Açıkhava’nın yerçekimiyle bağını ko- partan SMV konseri, “Grits” ile kapanıyor. Bis için döndüklerinde olup olabilecek en gü- zel hediyeyi veriyorlar bize; Stanley Clarke’ın efsane albümüne adını veren “School Days” ile. Parçanın or- tasında Wooten’ın vo- kalleri solo basla üst- lendiği formatta uzun uzun “Beat It” çalarak Michael Jackson’a muhteşem bir saygıda bulunuyor ve seyirciyi bir kez daha fethedi- yorlar. Çeng ile arp buluştu Dört telde üç cambaz Mimozalı Kadın Erkan Oğur
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle