25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 HAZİRAN 2009 / SAYI 1211 PAZAR YAZILARI Şiirselliğin esen yeli.. ADNAN BİNYAZAR Şarkı sözlerinin "Ben seni sevdim / Sen beni sevmedin" düzeysizliğine düştüğü; ya da birbiriyle ilgisi olmayan sözleri art arda sıralamanın müzik sayıldığı bir kültür (!) ortamında, Bob Dyian'ın, 47 yıl önce söylediği "Yanıtı Esen Yelde" adlı şarkısı, kişiyi ruh dinginliğine erdiriyor. Kimden geldi bu "muhteşem" sunum? "Yeni Gelin" şiirinin yazarı Metin Demirtaş'tan; "Sedirde sıra sıra / Çağla çiçeği yastıklar/ Üstünde pembe güller / Ve kuş sürüleri / Ipekle mi işledin? / Böyle canlı ve serin / Seslensem uçacak / Koklasam solacaklar... // Yerde bir kilim / Kilimde huzur / Bağdaş kurmuş oturur / Sevdayla mı dokudun? / Böyle renk renk / Nakış nakış / Desen dere olup akacak / Sevda türkü olup tütecek..." diyen, yüreği gül ağızlı bir ozandan... Onunla da kalmayıp, "Bizim de dağlarımız vardır Che Guevera / Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa" diyerek türküsünü düşünce namlusunun ucuna yerleştiren halk devrimcisinden... Şiirselliğin esen yeli, ozanlara, sözü yaratıcı kılanlara neler söyletmemiş ki!.. Soruyor Bob Dylan: "Daha ne kadar yol gitmeli ki bir insan / ona adam denebilsin? / Daha ne kadar denizlere yelken açmalı ki ak bir güvercin / Gün gelip kumda yatabilsin? / Daha ne kadar uçuşmalı ki mermiler/ Sonsuza dek yasaklanabilsin?" Sorularının sonunda yanıtın nerde olduğunu yineliyor: "Yanıtı dostum, esen yelde / Esen yelde yanıtı..." Âşık Ali Izzet özkan, "mühür" gözlü sevgilisini elle tutulmaz, gözle görülmez, ancak ağaçlar arasına akışınca yaprakları hışırdatan esen yelden niye kıskansın? Yel, bir yerden bir yere esen hava akımı.ndan başka nedir ki?.. Belki başka bir şey olmamasının yarattığı çağrışımla, ozanların dilinde çokanlamlılık kazanmış esen yel. Oysa çağrışımdan öte; buharlaşan su, yerden kalkan toz, esen yelin içinde dönenip duruyor. Dylan'ın bu kavrama gizemci bir anlam yüklemesi de bundan... Insanın adam olmasının, denizlere yelken açan ak güvercinin kumda yatmasının, uçuşan mermilerin sonsuza değin yasaklanmasının yanıtı, zerrelerin birbirine girdiği bu hava akımında... Dylan sürdürüyor sorularını: "Daha kaç yıl var olmalı ki bir dağ / Eriyip denize kavuşsun? / Daha kaç yıl var olmalı ki bazı insanlar / Bir gün özgür bırakılsın? / Daha kaç kez başını çevirebilir ki bir insan / Görmezlikten gelebilmek için?" Bunların yanıtı da esen yelde... Şarkı, şiir soluklu ise, şiirin ezgili söylenişidir. Şair ağızlı şarkıcılar, şiirini kendi yazıyor. Dylan o soydan bir şarkıcı; söylemiyle dinleyende içsel sorgulama gereksinimi yaratmasının nedeni bu: "Daha kaç kez yukarı bakmalı ki bir insan / Gökyüzünü görebilsin? / Kaç kulağı olmalı ki adamın / Ağlayan insanları duyabilsin? / Daha ne kadar insan ölmeli ki / Bu kadarı da fazla desin?" Çevremizi gözden geçirelim; kaç kişi, dağın eriyip denize kavuşmasını, bir gün özgür bırakılmayı, görmezlikten gelmemeyi düşünebiliyor?.. Gök var, göğü gören göz yok; kulak var, ağlayanı duymuyor; gözünün önünde insanlar can veriyor, "Bu kadar da fazla" deyip başkaldıramıyor... Söz, kulakları laf kalabalığıyla dolduracağına böyle şeyler duyumsatınca şarkıdır... • binyazar@gmail .com Başka bir dil mümkünMurat Daltaban, hayata dair yeni bir dil kurmanın derdinde. Bunu yalnız yapamayacağını biliyor çünkü eninde sonunda herkes bir bütünün parçası. Oyunlanyla bu bütünü bozmayı arzuluyor. Vur/Yağmala/Yeniden projesi de bu arzunun ürünü. ESRA AÇIKGÖZ V ur/YağmalaA r eniden... Birtiyatro oyunu. Demokrasi, savaş, banş, ceza ve pek çok kavrami sorguluyor. Hatice Aslan, Beste Bereket, Uğur Polat gibi 33 oyuncunun yer aldığı 10 saatlik bir tiyatro şöleni bu. Dot'un sekiz ay boyunca oynadığı 17 kısa oyunun toplu gösterimleri bugün vc 13-14 Haziran'da yapılıyor. lzlcmck sabır istiyor, ama oyundan çıküktan sonra ne siz cskisi gibi olacaksınız ne dc etrafınızdakiler her zamanki gibi görünecek. Çünkü Dot izleyicilerine oyunlanyla yeni bir dil kurduruyor. Bu dilin arkasında üç isim var; Murat ve Özlcm Daltaban ile Süha Bilal. Biz de oyunun yönetmeni Murat Daltaban ile oyunu, oynamayı, Dot'u konuştuk. - Vur/Yağlama/Yeniden Türkiye'de şimdiye kadar denenmemiş bir proje. Bunu başarmış olmak sizin için ne ifade ediyor? - 17 kısa oyunluk projeyi soluğumuz kesilmeden yapabilmek, gelecek projeler için yapabiliriz inancını verdi. - Oyun, savaş, banş, otorite, özgürlük, suç, ceza, hastalık kavramlannı kullanarak bugünün kaosunu anlabyor. Sizce en çok hangi kavramla başımız dertte? - Bence, başımız bunlann ötesinde, asıl dil yapısıyla dertte, yani bu kavramlar zamanla çoğaltılıyor, entelektüelizmle ya da cahilce boşaltılıp başka şeylerle dolduruluyor. Her kavramın karşıhğı kişiye göre değiştiğinden iletişimsizlik sürüyor. Demokrat, faşist, liberal, komünist... Hepsi birbirine kanşıyor. Bir süre sonra kaosun nereden başladığını bilemiyor, başa dönüp düzeltecek nokta bulamıyorsunuz. Bir kısır döngünün içinde kaldığınızı fark ettiğinizde de cdilgen hale getiriliyor, köşenize çekilip izlemeye başlıyorsunuz. Oyunlar da bunu anlatıyor; çözümlemeye çahştığım birçok şeyi sahneye taşıyor. - Sizin hayata karşı kurmaya çalışnğınız dil nasıl? - Ben gözlemciyim. Hayattaki yerim, daha çok okunıak ve okuduğumu kendimde temizleyip bir dile dönüştürmek üzerine. Ama sonuçta ben de mevcut bütünün parçasıyım, bu yapıyı besliyorum. - Oyun aiîşinde, "Gerçek yetişkinlere tavsiye edilir" diyor... Kim bunlar? - O hem ironi hem de gerçek bir uyarı... Oyunda argo, küfür, cinsellik gibi çocuklar için sakıncalı olabilecek motifler var. - Sadece çocuklar için değil, geleneksel tiyatro izleyicisini de zorlayan bir dil sizinki; sert, küfurîü... Seyircilerin oyunlan kaldınnakta zorlandıgi oluyor mu? - Bazcn. Kürklü Merkür'den sonra bir kadm ellcri sinirden titreyerek; "Bana bunu nasıl yaparsınız?" dedi, "Buradan eğlenmeyc gidecektim, bu halde hiçbir yere gidemem". Seyirci, tiyatronun sadece eğlencc olmadığını anlamalı. - Oyundan insanlar nasıl çıksın istiyorsunuz? ^ ^ ^ E -Böyle bir hedefimiz yok, çünkü işleri seyirci odaklı yapmıyoruz... Okuduğumda etkileniyorsam, üstünde çahştığımda oyun benim için derinleşiyorsa, bana ve yakın çevreme ait bir şeyler anlatıyorsa, ciddiye alıyorum. Seyircinin de ciddiye alması, etkilenmesi benim için yeterli. - Vur/Yağmala/Yeniden'le Afife Jale Yeni Kuşak özel Ödülü'nü, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nden de Yılın Tiyatro ödülü'nü aldunz. Türkiye'de tiyatroya farklı bir akım getirdiğiniz düşünülürse, ödüller sizin için ne ifade ediyor? - ödül hem çok arzu edilir, hem de mesafeli durma ihtiyacı uyandınr bende. Ödülü prestijiyle ya da kirliliğiyle kabul etmek zorundasınız. Alırken, yaptıklannıza, yapmak istediklerinize aykın düşmemek için dikkatli olmalısınız. Oyuncu arkadaşlanmıza da hep ödülü ego güçlendiricisi gibi bir yere yerleştirmemelerini söylüyorum. Ödüllerin asıl amacı da tiyatronun geliştirilmesi olmalı, kişilerin piyasasını, fıyatını arttırmak değil. - Söylediklerinizden sizin egonuzla ilgili sorununuz olmadığı anlaşüıyor... -Elbette var, ama tiyatroda oyun seçerken de önce oyuna karar veriyorum, sonra rolleri dağıtıyorum. Kendime oyun bulmaya çalışmıyorum. Oysa ben oyunculuktan vazgeçtiğim için yönetmenlik yapmıyorum, oynamayı çok istiyorum, ama asıl olan Dot'un yerinin saglamlaşması. Egomu tatmin etmek benim için ikinci planda. - Hem sahnede olmayı istemek ve bunu sağlayabilecek iktidara sahip olmak, hem de dengeyi korumaya çalışmak; zor olmah... Kişisel hırslannızı nasıl törpülediniz? - Başanyı paylaşabilmek, tek tek başarılı olmaktansa bir bütünü başanlı hale getirmek daha önemli. Böyle olunca zaten herkesin kişisel egosu tatmin Durunca yoruluyorum - Tiyatroya nasıl başladınız? - Üç üniversite değiştirdim, ODTÜ'yü bırakıp, Hacettepe Iktisat'a, onu bırakıp Ankarâ Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği'ne gittim, orayı da bıraktım, geziniyordum. Tiyatrocu bir arkadaşımla karşılaştım. Sonra da konservatuvar sınavına girmeye karar verdim. "Bin kişi giriyor, onu kazanıyor" dedi. "Olsun", dedim, "ne olacak bugüne kadar hiçbir şeyde başarılı olamadım, onda da bir tokat yiyeyim". Ama kazandım. - Nasıl oldu da tiyatrodan sıkılmadınız? - Sürekli kendinle uğraşıyorsun, birileri seninle uğraşıyor. İnsanları etkileyebilmek de çok güzel. - Mükemmelliyetçi biri mislz? - Aslında çok dağınığımdır, ama zamanla özlem'den mükemmelliyetçiliği öğrendim, öyle olmaya çabalıyorum. özlem ve bana çalışma kuduzu diyorlar. Seviyorum çalışmayı, rahatlatıyor. Durunca yoruluyorum. • Kendi politikanı yaraüyorsun... - Tiyatronuz ve sahneye koyduğunuz oyunlar çok politik, oysa ünlversitede politikadan hep uzak durmuşsunuz... - Üniversite zamanımda politik olmak, komünist, solcu ya da sağcı olmak demekti. 12 Eylül olduğunda üç yaşındaydım, zorlu bir çocukluk dönemiydi... - Bu döneminden size ne kaldı? - Babam hâkim olduğundan yaşananları içşrden gözlüyordu. Çok tedirgin bir ortamda büyüdüm ve anksiyetesi olan bir çocuk oldum. Hâlâ da endişeli bir adamımdır. - Ne oldu da sert sistem eleştirisi yapan oyunlan sahneleyecek kadar politik oldunuz? - Zaman zaman net olarak ayrılan, ama zaman zaman da aynı şeyi söyleyen bir sürü "izm"leri görmeye başlıyorsunuz. Bunlar öğreti haline gelince hayata başkalarının cümleleri üzerinden bakıyorsunuz. Oysa kimliğinizi keşfedebilmeniz için kendi dilinizi yaratmalısınız. Mesafeli duruşum dışarıdan bakmama sebep oldu. Bir süre sonra kendi politikanız bu olmaya başlıyor. Hiçbir sisteme, yapıya dahil olmadığınızda sırtınızı yaslayacak fikri kendiniz oluşturmak zorunda kalıyorsunuz. Böylece politik olmak tutarlı bir fikir üretmek ve arkasından gitmek demek oldu benim için. • ediliyor. Dot'ta çok farklı yaşıyoruz, elbette herkesin kişisel hırslan var, ama kimse birbirini ezmeye çahşmıyor, gerekirse uyanyorum. - Dot'u kurarken hedeilediklerinizin ne kadarını başarabildiniz? - Öngördüğüm süreden çok daha hızlı ilerledik, demek ki bir ihtiyaç varmış. Seyirci söyleyemediğini seslendirdiğinde seni sahipleniyor. Seyirci sayısı da, beklentileri de arttı. Oyuncu sayımız 35'e çıktı ve daha fazla oyuncu bizlc çalışmak istiyor. Tiyatro kontrolü ele aldı, biz ona uyum sağlamaya çalışıyoruz. Seneye galiba biraz daha büyüyecek, üç salonda oynamaya başlayacağız. -Arüaşılan risk almayı seviyorsunuz? - Riskin üzerine gitmeye çabalayan biri değilim, ama riskten de kaçmam. Riske gireyim diye değil hayatımı mahveden şeyi atayım diye ugraşınm, onun yerine bir şey koymaya kalktığımda da o biraz riskli bir alan oluyor. - Şehir tiyatrolanndan aynlmanız da böyle oldu sanınm... - Bürokrasiden, kurumsal tavrından çok sıkılmıştım. Heyecanı kahnamıştı benim için. Depresyona giriyordum, mutsuzdum, bıraktım. Dot'a adını koyarken de "bir şey" tiyatrosu olmasın, dedim; tiyatro kelimesinden, çağnştırdıklarından ve taşıdıklanndan uzak durmak istedim. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle