23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
î 7 HAZİRAN 2009 / SAYI 1211 Babam, annem, oğlum nerede? ESRA AÇIKGÖZ 1. Sayfanın devamı A ilesi, ceset bulunduktan sonra suç duyurusunda bulundu. Ocak'ın en son Terörle Mücadele Şubesi'nde görüldüğü yönündeki tanıklıklara rağmen yargılamadan sonuç alınamadı. Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'ne (AİHM) başvuruldu. AİHM, "yaşam hakkı"nı ihlal ettiği için Türkiye'yi mahkûm etti. Aslında Emine Ocak şansh kayıp yakınlanndan... Bu ne mi demek? Bunun için çocuğuna dair hiçbir bilgiye ulaşamayan, başında yas tutacak bir mezar bile bulamayan anneleri diıılemeniz gerekiyor. Ya da babasının nerede olduğunu soran çocuğuna yanıt veremeyen bir eşi... Yıllardır kayıp yakınlan ve "Kayıplara Karşı Uluslararası Komite" (ICAD) gibi kurumlann mücadeleleriyle geliştirilen toplumsal baskı ile itirafçılann, JİTEM elemanlannın itiraflan ve Ergenekon iddianamesindeki kimi bilgiler sonucunda bazı yerlerde kazılar yapıldı. Şimdi kayıp yakınlan, sonucu bekliyor, tek istedikleri sevdiklerinin cesetleri... Yıllar sonra Galatasaray Lisesi önünde kayıp yakınlarının sesi de bu yüzden yeniden yükseliyor: "Kayıplan durdurun, kaybedenler yargılansın." Aileler, geçen hafta da Istanbul Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen Kayıplar Mahkemesi'nde kaybedenleri yargıladılar. Nazilerden bugüne "Gece ve Sis"... Kaybetme politikası dünyada kayıtlara 1920'lerde geçiyor. Sistematik olarak uygulanmasıysa, Hitler faşizmiyle gerçekleşiyor. Ünlü "gece ve sis" kararnamesiyle "istenmeyen kişiler," esrarengiz bir biçimde gözaltına almıyor ya da kaçınhyor. Tıpkı 15 Ocak 1919'da Berlin'de "kaybedilen" Rosa Luxemburg gibi. Geçen hafta, Berlin'deki Charite Hastanesi'nin anatomi deposunda bulunan başsız, ayaksız ve elsiz cesedin Luxemburg'e ait olduğunu açıkladı hastanenin Adli Tıp Bölüm Başkanı Prof. Dr. Michael Tsokos. Nazilere göre bu yöntem, açık infazlardan, idamlardan çok daha etkili ve caydıncı. Çünkübir süre sindirse de yoğun bir isyan duygusu da yaratan idam ve infazlann aksine, "kaybetme"nin yarattığı psikolojik yıkım, korku daha etkili. Savaş sonrası ABD'ye götürülen deneyimli SS şefleri, ABD istihbarat birimlerinde "kaybetme" politikasının da öğreticileri oluyor. Nazilerden öğrenilen "kirli savaş" deneyimi Yunanistan Iç Savaşı'nda, Vietnam'da, Laos ve Kamboçya'da denendikten sonra Latin Amerika'da uygulamaya sokuluyor. Böylece 1970'lerden itibaren, Latin Amerika'da ABD desteğiyle yapılan darbeler döneminde kitlesel bir hal alıyor. Kayıplann sayısı Guetamala'da 1966'dan beri 38 bin, Arjantin'de 30-40 bin, Şili'de ise 1973-83 yıllan arasında 1600-2500 arası olarak veriliyor. Arjantin'de kayıplann yaklaşık yüzde 4O'ı kadın. • BÎR MEZAR ARIYORUM... Faruk Eren, 12 Eylül'ün ilk "kaybı" Hayrettin Eren'in kardeşi. Ağabeyi kaybedildiğinde o sadece 16 yaşındaydı. Ağabeyini kaybetmenin yükü ağırdı, ama anne babasının yaşadığı acılan görmek daha da zordu. Yaşanabilecek en büyük acının evlat acısı olduğunu daha o yaşta öğrendi. "O dönemde annem bir röportajda, 'Çiçeklerle donatacak bir mezar anyorum' diyordu. Onu bile çok gördüler. Şu anda annem 82, babam 84 yaşında. 30 yıldır oğullanna ne olduğunu bilmiyorlar, hâlâ mezar anyorlar" diyor. Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980'de Istanbul Saraçhane'de gözaltına alındı, önce Karagümrük Karakolu'na götürüldü, sonra Gayrettepe'ye. Ailesi, gözaltı defterinde adını gördü, ancak siyasi şubeden gelen yanıt kesindi: "Böyle bin gözaltına alınmadı." Faruk Eren o günden beri "kayıp." BÎRBlRÎMtZE DOYAMADIK Dicle Anter'in gözleri hâlâ nemleniyor babasını anlatırken. Diyarbakır'da 20 Eylül 1992'de öldürüldü gazeteci-yazar Musa Anter. Böyle bir acı, yıllar geçse de azalmıyor, unutulmuyor. "Babamm öldürülmesinin acısı ölünceye kadar bitmeyecek" diyor, "Babamla çok uzak kaldık, ben evdeyken o cezaevindeydi, büyüdüğümde 25 yıl Avrupa'da kaldım. Tam açığı kapatacağım derken... Babam öldürüldüğünde 40'ıma gelmiştim, onunla daha çok şey paylaşabileceğim yaştaydım. Birbirimize doyamadık. Her gün kalktığımda onu yanımda anyorum. Keşke bir on sene daha yaşayabilseydi. Hep 90'ıma kadar yaşayacağım derdi, hayata bağlı biriydi." Devletten istediği tek şey var oğul Anter'in; isimleri bilinen katillerin yargılanması... Bir de sorusu var: "Hukuk var, demokrasi var, deniyor. Hangi hukuk, hangi demokrasiden bahsediliyor. Biz niye görmüyoruz bunu?" AFFETMEYECEĞİM... Zübeyde Tepe, tepkili. "O kadar çok anlattık ki bunlan" diyor, "kitaplar yazıldı. Kayıplanmızı haykırdık, ama duyulmadı, duyuhnuyor." Haksız sayılmaz. Oğlu Ferhat Tepe'nin gözaltına alınıp kaybedilmesinin üzerinden 16 yıl geçti, ama katilleri hâlâ bulunamadı! Tepe'nin cesedi, işkence edilmiş halde 8 Ağustos'ta bir ihbar üzerine Hazar Gölü'nde bulundu. Davalar, takipsizlikle sonuçlandı. Ailesi, AlHM'e başvurdu. Türkiye, "gerekli araştırma ve soruşturmayı yapmadığı" gerekçesiyle tazminata mahkûm edildi. Anne Tepe'nin öfkesi geçmeyecek, ta ki bütün kaybedilenler açıklanana ve sorumlulan yargılanana kadar... HERKES TEHLtKE ALTTNDA... Bunlar buzdağının sadece görülen yüzü... Çünkü kayıplara dair çok aynntıh bilgi yok. Kayıp ailelerinin başvurulan ve yapılan çalışmalar sonucu tespit edilen kayıp sayısı 1250 olsa da, resmi olmayan bilgiler 17 bin kayıp olduğunu gösteriyor. "Kayıplara Karşı Uluslararası Komite" (ICAD), Türkiye Seksiyonu sorumlusu Havali Mengi, bu konuda doğru veriler edinebilmek için kayıp yakınlanna ulaşmaya çalıştıklannı anlatıyor. Kimi zaman da aileler onlan buluyor. ICAD'ın kuruluşunda da kayıp aileleri etkili olmuş. "Hasan Ocak Kampanyası" sonrasmda Şili, Kolombiya, Uruguay, Filipinler, Sri Lanka, Zaire, Irak, Filistin, îngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerdeki kayıp yakınlan ve insan haklan savunuculannm Türkiye'ye gelmesiyle kurulan ICAD, gözaltında kayıplar sorununun uluslararası olduğunu ve bunda çokuluslu tekellerin büyük rolü bulunduğunu belirtiyor. Gözaltında kayıplara karşı örgütlü mücadelenin başlangıç yeri Latin Amerika. Arjantin'deki "Plaza de Mayo Anneleri"nin mücadelesi birçok ülkeye örnek oluyor. 27 Mayıs 1995'ten beri her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri'nin ilham kaynağı da onlar. Peki, kim bu "kaybedilenler?" Yanıtı Mengi'den: "öldürülen, kaçınlan, kaybedilenler arasında Hüseyin Toraman, Düzgün Tekin, Kenan Bilgin gibi sosyalistler, devrimciler; Vedat Aydın gibi insan haklan savunuculan, Musa Anter gibi halk bilgeleri, avukatlar, sendikacılar, parti mensuplan var." Kısacası, haksızhğa tahammül edemeyen, muhalif herkes için bu "kader" çok da uzakta durmuyor. Türkiye'de bir devlet politikası olarak gözaltında kaybetmelerin Ittihat Terakki'den bugüne kadar var olduğunu hatırlatıyor Mengi. Bupolitika, 1990'lardan sonra sistematik ve kitlesel hale geliyor; özellikle de Doğu'da. Diyarbakır İnsan Haklan Derneği'nin verdiği rakamlar da bunu doğruluyor; 1982-91 yıllan arasında kaybedilenlerin, faili meçhul cinayetle ya da yargısız infazlarla öldürülenlerin sayısı 62 iken, 1992-99 arasında 1270'eçıkıyor. Olağanüstü Hal Bölgesi'nde 1991-2000 yıllan arasında resmi rakamlara göre 750, sivil toplum örgütlerine göre ise 2500 faili meçhul cinayet işlendiğini söylüyor Mengi, dönemin faillerinden, Susurluk kahramanlanndan Mehmet Ağar'ın 1000 operasyondan söz ettiğini de hatırlatarak... Rakamlar kolayca söyleniyor ya, onlann her biri, bir baba, ana, oğul, kız, eş, kardeş... ICAD, daha fazla kayıp olmasın, diye uğraşıyor. Yeni kaybedilen biri olduğunda hemen hukuki girişimlerde bulunuyor, kamuoyunu bilgilendirip, baskı oluşturuyor. Gözaltında kaybetmenin, devletlerin halka ve onun örgütlü güçlerine karşı uyguladığı özel bir baskı, yok etme, korkutma, sindirme çalışması olduğunu vurguluyor Mengi. Yani bu bir devlet terörü; gizli cezaevleri, farklı işkence ve katliam metotlan da bunun parçası. "Kaybetmenin" toplumsal belleği sihnesi, sansürlemesi, sessizlikten oluşan yeni karanhklan çoğaltması da cabası. Kaybedilenlerin bulunamaması ise bu terörün başka bir yüzü. Hele de arkada kalanlar için... Gerçekleşmeyeceğini bildikleri halde umut etmekten vazgeçememek... FAILLER HESAP VERECEK... Mengi, kaybedilenlerin bazılannrn, ortaya çıkanlan itirafçılar ve yürütülen kararlı mücadele sonucu bulunduğunu söylüyor. Tıpkı Bahri ve Metin Budak gibi. 1994'te kaybolmuştu 61 yaşındaki Bahri Budak ve 14 yaşındaki torunu Metin. 1 Mayıs 2005'te koyunlannı otlatan Abdulbaki Budak, eski bir dere yatağında, toprağın hemen altında bazı kemik parçalanna, giysilere rastladı. Bahri ve Metin Budak'ın cesetlerine işte böyle ulaşıldı... JİTEM tarafından kaçınlan ve katledilen Murat Aslan'ın babası, itirafçı Abdulkadir Aygan'm beyanlanndaki kanıtlan izleyerek oğlunun cesedini buldu... "Devletin bir kontrgerilla örgütlenmesi olan JİTEM'in eski elemanlannın itiraflan ve bu itiraflar sonucu yapılan kazılar, binlerce üısanın kaybedilmesüıe ilişkin gerçekleri ortaya koyuyor" diyor Mengi. 5 Haziran 1995'te kaçınlan ve kaybedilen Hasan Ergul'un bedenine de bu itiraflar sonucunda, Silopi'de kimsesizler mezarhğında ulaşıldı. Hasan Ergul, üç yaşındaki oğlunu götürdüğü Silopi Devlet Hastanesi dönüşünde kaçınlmış... Mengi'ye göre bu cinayetlerin failleri belli; başbakanıyla, bakanlanyla, emniyet müdürleriyle, silahlı güçleriyle, korucusuyla, fail devletin kendisi. Kayıplann sayısınm ve öykülerinin tespiti amacıyla bağımsız bir heyet oluşturulmasını istiyor, bir kirli savaş suçu olan kayıplann faillcrinin yargılanması için savaş suçlan mahkemesi kurulmasını da. "Devlet" diyor, "Ergenekon davasında, birkaç kontrgerilla elemanını da göstermelik olarak yargılayarak, yaptığı katliamlann, işkencelerin, gözaltmda kayıplann üzerini örtmeye çalışıyor. JİTEM'in kurucusu olarak bilinen Veli Küçük, Arif Doğan, Levent Ersöz işlenen siyasi cinayetlerden ötürü yargılanmalı, JİTEM örgütlenmesi ve onun yeni biçimleri dağıtılmalı. Tüm kayıplann akıbeti ortaya çıkanlana ve başta devletin başındakiler olmak üzere tüm failler hesap verinceye kadar mücadele sürecek." Acil yapılması gerekenlerden biri de, gözaltının kaldınlarak, yakalananlann doğrudan hâkim önüne çıkanlması. Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'in zorla kaybedilmeleri yasaklayan ve ailelerinin kaybedilenle ilgili gerçeği öğrenmesine olanak sağlayan "Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme"sini hâlâ imzalamadığını da hatırlamakta yarar var. "Kaybolma"nm böylesi kolay olduğu bir ülkede, son aylarda yaşanan tutuklamalan, KESK'e yapılan operasyonlan görüp, korkmamak elde değil. Korkuya ve kayıplara engel olmak için Galatasaray Lisesi'ndeki sese katılmak gerekiyor: "Kayıplan Durdurun, Kaybedenler Yargılansın." •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle