Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr
CMYB
C M Y B
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Kültür Yerine
Kültürsüzlük mü
Üretiyoruz?
Bazı çok kullanılan kavramlar, örneğin geçen
haftaki yazımda sözünü ettiğim ‘bilgi’ kavramı gi-
bi, bazen koşullar gereği çok daha güncel hale
gelirler. Bu güncellik, beraberinde o kavramı da-
ha dikkatli, içeriğini daha bir denetleyerek kul-
lanma gereğini de getirir. Ama bizimkisi gibi, kav-
ramları kullanmaktan yana eli açık, fakat o kav-
ramları bilme bağlamında zihni genellikle kapalı
toplumlarda bu durumun farkına varılabildiği, en-
derdir.
‘Bilgi’ gibi, ‘kültür’ kavramı açısından da şim-
dilerde sanırım benzer bir durumla karşı karşıyayız.
Her alanda her şeyin kültüründen söz ediyoruz;
ama bilimsel-nesnel ölçütleri uyguladığımızda, or-
taya yine hemen her alanda kültür değil, fakat kül-
türsüzlük ürettiğimiz ortaya çıkıyor. Peki bu, na-
sıl olabilir? Yani kültür yerine kültürsüzlük nasıl üre-
tilebilir? Bu soruya en net yanıtı sanırım değerli
düşünce adamımız Prof. Dr. Bülent Özer, “Kül-
tür, Sanat, Mimarlık” adlı kitabında (Yapı Yayın,
Kasım 2004, İstanbul) topladığı yazılarında ver-
miş. Özellikle “Kültür ve Uygarlık” başlıklı yazısında
konuyu derinliğine işleyen Bülent Özer, kültür kav-
ramı için ‘insanın elinden ve zihninden çıkma her
şey’ tarzındaki çok geniş tanımdan ayrılıp
Mclver’in ‘kültür’ ve ‘uygarlık’ arasındaki ayrımı-
na ağırlık tanıyarak konuya netlik getiriyor. Buna
göre kültür, “yaşayış ve düşünüş tarzımızda,
günlük ilişkilerimizde, sanatta, edebiyatta, sevinç
ve eğlencelerimizde tabiatımızın, mizacımızın bir
ifadesidir. Bu saptamanın ardından ‘uygarlık’
ise, karşımıza kültürü üretken ve yararlı kılmanın
bir olmazsa olmazı niteliğiyle çıkıyor. Buna göre
uygarlık, yaşayışını etkileyen koşulları kontrol al-
tına almak amacıyla insanoğlunun sarf ettiği ça-
baların sonunda meydana gelen mekanizma ve ör-
gütlerin tümü”dür. Bu tanımın önemi kültürün, içi-
ne bütün yapılıp edilenlerin doldurulduğu bir boh-
ça gibi gösterilmesi yerine, hesaplaşılan bir biri-
kim sonucu ortaya çıkabilecek bir kavrama dö-
nüştürülmesinde kendini gösteriyor. ‘Uygarlık’ ise
bu hesaplaşmanın araçlarını ve amaçlarını sap-
tayan bir ölçüt oluyor. Şöyle de diyebiliriz: Uygarlık,
belli bir birikimin bugün ve gelecek için üretken
ve yararlı kılınmasını sağlayan bilme süreci’dir; do-
layısıyla, kültürün kendisi bilgi olmayıp bilmenin
nesnesidir ve ancak bu bilme sürecinin başarısı
oranında kültüre dönüşebilir.
Bülent Özer, yukarıda değindiğim “Kültür ve Uy-
garlık” başlıklı yazısında kültür ve kültürsüzlük ko-
nusunda da şu saptamaları yapmış: “…özellikle
sanat tarihi alanındaki araştırmaların, çalışmala-
rın ortaya koyduğu bilimsel gerçekler, hoşa giderek
üretilen, üstelik kolayca müşteri bulabilen her ha-
lının, resmin, heykelin, evin, romanın ya da –gü-
nümüzdeki birçok örnekte görüldüğü üzere– hal-
kın ağzından bir türlü düşmeyen her melodi ve-
ya şarkının özgün anlamda kültürel değere sahip
olamayacağını kanıtlamıştır. Başka bir deyişle, kül-
tür’ün oluşumunda vazgeçilmez bir otantiklik so-
runu belirdiği gibi, kişilerin, giderek de toplumla-
rın ‘kültürsüzlük’ ya da ‘sözde-kültür’ üretebile-
cekleri saptanmıştır. Değişik çeşitlemeleriyle ‘ek-
lektisizm’ bunun en açık göstergesidir. Nitekim,
türlü faktörlerden kaynaklanabilen yabancılaşmayla
özgün verilerden, otantiklikten uzaklaşılabileceği,
kültür’ün de böylece yozlaşarak bir kültürsüzlüğe,
yapay ya da sözde-kültür’e dönüşebileceği ger-
çeği bilimsel kesinlik kazanacaktır…”
Bu durumda, bilmeden üretilenler’den oluşma
bir birikimi hemen ‘kültür’ diye adlandırmanın, kül-
tür için düşünülebilecek en büyük tehlike oldu-
ğunu söyleyebilir miyiz?
acem20@hotmail.com
Ü
lkemiz için “Edirne’den Kars’a”
derken sadece sõnõr kentlerimizi an-
mayõz. Edirne, antik Hadrianopolis
olarak Anadolu’yu Balkanlar’la, Kars da yüce
kalesiyle Kafkasya’yla buluşturur.
Bu derinliğin doğal sõnõrlarõ olan Meriç’i Yu-
nanistan’la, Arpaçay’õ da Ermenistan’la pay-
laşõrken çağlar boyu aynõ sularla yaşayan antik
Ainos ile Ani’nin “Türkiye güvencesinde” ol-
malarõ anlamlõ değil midir?
“Misak-ı Milli” sõnõrlarõmõzõn, bin yõllarõn ya-
şanmõşlõklarõyla kucaklaşmasõ, “Cumhuriyetin
temeli kültürdür” diyen Atatürk’ün efsanevi
“tarih bilinci”ni kanõtlar... Şimdi ise o muh-
teşem atalarõmõzõn “sınır bekçilerimiz” yaptõ-
ğõ uygarlõk köklerimizi barajlara kurban ediyor;
hatta apartmanlarla boğan planlara “koruma
amaçlı”! diyebiliyoruz, hele ki Enez’de...
Adõnõ onurla sürdürdüğü Ainos’un, kaldõrõmlõ
mermer caddelerini, çõlgõn agorasõnõ, lahitlerle
donanmõş nekropolünü, hatta 2 bin yõl öncesi-
nin kent kanalizasyonunu ve her yerini... özen-
siz yapõlarla dolduranlar, o parasõz savaş yõlla-
rõnda bile arkeolojiye kaynak ayõrabilen bir ül-
kenin “çağdaş(!) yönetici”leri nasõl olabildiler?
Antik yerleşimin “3 kızlar sokağı”ndaki
Şafiye (Çabuk) Teyze’nin evine girerek bah-
çesinde, “depo” yapõlan tarihi “Roma Hama-
mı” kalõntõsõnõ inceliyoruz. 45 yõl önce “gelin”
geldiğinde yõkanõlõyormuş!..
‘İKİ LİMANLI’ KENT
Keşan’dan 1 saatlik yolculuğun sonunda
Meriç Deltasõ’nõ, Ege’yi ve “karşı kıyı”daki De-
deağaç’õ (Aleksandrapolis) aynõ anda görünce,
kuş cenneti lagün gölleri arasõndaki Enez’e de
varmõş oluyorsunuz... Ya da 16. yüzyõlda Piri
Reis’in “Kitab-ı Bahriye”sindeki ta-
nõmla “iki limanlı” kente... Ainos’tan
Meriç’e giren gemiler ta Bulgaristan’a
kadar giderlermiş...
Geçmişin anõtsal tanõğõ “Ainos
Kalesi”ne girdiğinizde ise
1456’dan 1965’teki depreme kadar
“Fatih Camisi” olarak yaşatõlan
muhteşem “Ayasofya”yla karşõ-
laşõyorsunuz. En ünlüsü “Hagios
Gregorios Neokaiserias” olan
30’a yakõn kilise, şapel, şarap
mahzenleri ve mozaik döşeme-
li villa kalõntõlarõ üzerlerindeki
beton yõğõnõ “20. yüzyıly” ya-
põlarõnõn arasõndan “burada-
yız” diyorlar...
Yaklaşõk 3500 nüfuslu kentin
yeni Belediye Başkanõ Ahmet
Çayır, 1. Derece Arkeolojik
Sit’teki 800 kadar yapõ sahibinin “ta-
şınma”ya çoktan razõ olduklarõnõ belirterek di-
yor ki: “Hem Ainos’u bakımlı bir ören yeri
olarak yaşatacak, hem de Enezlilerin çağdaş
kent ortamına kavuşmalarını sağlayacak
yeni bir yerleşim projesi en büyük hayalim...”
‘TARİH’SEL PROJE
Bu kutlanacak “hayal”, hani şu sadece rant
yaratmak için yaygõnlaşan “kentsel dönü-
şüm” uygulamalarõnda talana değil, uygarlõğa
hizmet edecek bir örneğe dönüşemez mi?
Bahçeli evlerden oluşan, sokaklarõ, meydan-
cõklarõ, pazar yerleri, parklarõ ve sosyal, kültü-
rel mekânlarõyla en çok 1000 konutluk kimlik-
li bir yeni yerleşme neden kurulamasõn?
Hatta belediye, kaymakamlõk, okul, kül-
tür merkezi vb. yapõlar Ainos’ta kalarak
tarih ve çağdaşlõk birlikte yaşanabilir. Da-
hasõ bir de müze yapõlarak sayõsõz bu-
luntunun Edirne’ye taşõnmasõ ya da or-
talõkta kalmasõ önlenebilir. Böyle-
ce Ainos beton işgalcilerinden arõ-
narak Türkiye’nin Yunanistan sõ-
nõrõndaki bir tarih ve turizm
merkezi olabilir. Enezliler de
böylesi bir beraberliğin mad-
di ve manevi katkõlarõyla ku-
şaktan kuşağa esenliğe kavu-
şabilirler...
Yeter ki TOKİ, olur ol-
maz her yere kimliksiz kule-
lerini sõralamak yerine, “kül-
tür”e duyarlõ “kentsel yenile-
me” projelerini benimsesin…
ATATÜRK’ÜN İLGİSİ
Ainos’un “üretken” tarihini Prof.
Dr. Sait Başaran yönetimindeki kazõlar
aydõnlatõyor. Sayõsõz sanat ürününden özellik-
le “Doğuran Kadın” heykelciğindeki “acının
gururunu gülümseyerek yaşayan” yüz ifadesi,
çağlar öncesinin mucizevi becerisini kanõtlõyor...
Enez’e “Trak”lardan sonra MÖ 7. yüzyõlda
Aioller, sonra Midilli Adasõ’ndaki Mytileneli-
ler yerleşmiş. Bizans’õn Prenslik merkeziy-
miş. Fatih’in kaptanõ Has Yunus Bey’in al-
masõyla da 1456’da Osmanlõ’nõn liman kenti ol-
muş...
Aynõ limanda 1983’e dek “gümrük” varmõş
ve Yunanistan’a çeltikle, balõk ihraç edilirmiş.
Belediye başkanõ diyor ki: “Bugün de turizm
limanı olur; çünkü Dedeağaç feribotla sadece
10 dakika...”
Enez’in Cumhuriyet dönemi serüveni ise
eğer dili olsaydõ “hayatım roman” diyebileceği
türden... 1924’teki mübadelede 8 Roman, 10
Türk aile kalõnca, Atatürk’ün isteği üzerine dö-
nemin pehlivan ağasõ Bekir Kara işçileriyle bir-
likte buraya taşõnõr. Malikânesi şimdi adõnõ ta-
şõyan cadde üzerinde...
Kente 1951’de Bulgaristan’dan gelen 60 ai-
le arasõnda ise belediye başkanõnõn büyükleri de
var. Türklerin özellikle Romanlarla yaşattõkla-
rõ “hemşerilik” bilinci, aydõnlõk bir kent kül-
türüyle huzur veriyor...
‘ÜNİVERSİTE’DEN BEKLENEN
Başkanõn gönüllü yardõmcõlarõndan mimar Se-
dat Kuru, önceki yõl “kültür ve turizm böl-
gesi” ilan edilen yörenin doğasõnõ ve tarihini ko-
ruyarak turizmle buluşmasõ için, yatak sayõsõ-
na değil, “çevre”ye öncelik veren “dikkatli”
bir planlama gerektiğini belirtiyor.
1980’lerde imara açõldõktan sonra 4 bin yaz-
lõk konutun yapõldõğõ “Kışlaaltı”ndaki birkaç
motelden birini işleten Sait Balcı da şunu
anõmsatõyor: “Buraya adını veren tarihi ya-
pı, bir ara kışla olarak kullanılsa da Os-
manlı’nın yegâne deniz kervansarayı. Tek-
neler Platin Dere’den girerek kervansaraya
yanaşıp deve kervanlarına aktarılacak yük-
lerini boşaltırlarmış. İki katlı yapının altın-
da geleneksel pazar yeri, üstte konaklama
odaları öngören proje ise yıllardır bekliyor...”
Aynõ kõyõdan “sosyal tesisler”iyle yararlanan
İstanbul ile Trakya üniversiteleri, bu projeyi uy-
gulayarak Enez’e armağan edemezler mi?
Türkiye’deki çeltik tarlalarõnõn yüzde 40’õnõn
bulunduğu Meriç Deltasõ’daki Tuz Gölü, Pesa
Gölü ve Gala Gölü’nün arasõnda sõnõrõmõzõ
beklediği için 1953’te ilçe yapõlarak belediye-
ye kavuşan Enez’den “dayanışma” sözü ve-
rerek ayrõldõk. Aynõ göllerin armağanõ eşsiz lez-
zetteki yõlan balõklarõnõn bile ta Meksika Kör-
fezi’nden okyanus aşõp gelerek üremek için Ai-
nos’a sõğõndõklarõnõ da öğrenerek...
Meriç’in Ege’ye kavuştuğu yerde bin yõllarõn uygarlõk mirasõyla buluşuyorsunuz
MİMARİNİN VE HEYKELİN MEÇHUL
SANATÇILARI
1-Ainos kazılarından çıkan pişmiş toprak
“Doğuran Kadın” heykelciği, acıyı gurur-
la çektiğini gösteren mutlu gülümsemesiy-
le eşsiz bir yapıt...
2-Kale’deki Ayasofya, 1456’dan 1965’e
dek “Fatih Cami”si olarak yaşatıldı...
Enez’deki ‘Sõnõr Uygarlõğõ’mõz: Ainos
‘Titanların
Dönüşü’
sadece 3 kez
sahnede
‘Titanların
Dönüşü’
sadece 3 kez
sahnede
Kültür Servisi - Belçikalı tiyatro
topluluğu Abattoir Fermé’nin “Mytho-
barbital / Titanların Düşüşü” adlı
oyunu bugün itibarıyla sadece üç kez
garajistanbul’da sahnelenecek. Stef
Lernous’un yönettiği, Tine Van den
Wyngaert, Chiel van Berkel ve Kirs-
ten Pieters’ın oynadığı oyun seyirci-
yi, hayattan sıkılmaya başlayan iki ka-
dın ve bir adamın fanteziler dünyası-
na, söze ve konuşmaya yer vermeden
taşıyor. Mit ve barbitürat(uyku hapı)
sözcüklerinin bileşiminden oluşan
“Mythobarbital”, Abattoir Ferme’nin
görsel anlatım ve müzikle oluşturdu-
ğu üçüncü sessiz yapım. Oyunun di-
ğer gösterim tarihleri ise 26 ve 27 Ha-
ziran. (www.garajistanbul.org)
Kültür Servisi - Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi,
restorasyon çalõşmalarõnõn
ardõndan 29 Haziran’da saat
18.00’de “Serginin Sergisi -
İstanbul Resim ve Heykel
Müzesi/1937 Açılış Koleksiyonu”
adlõ sergi ile açõlõyor.
Meclis Başkanõ Köksal Toptan
tarafõndan açõlacak müzenin bu ilk
sergisinde, Atatürk’ün 20 Eylül
1937’de açõlõşõnõ yaptõğõ İstanbul
Resim ve Heykel Müzesi’nde o
tarihte sergilenen ve müze
envanterine kayõtlõ ilk
koleksiyonun örnekleri yer alacak.
Sergide, Şeker Ahmet Paşa,
Süleyman Seyyid, Hüseyin Zekai
Paşa, Giritli Hüseyin, Fahri
Kaptan, Gedikpaşalı Cemal,
İbrahim Çallı, H. Avni Lifij,
Nazmi Ziya, Sami Yetik, Namık
İsmail, Feyhaman Duran,
Hikmet Onat, Ali Çelebi, Hale
Asaf, Refik Epikman, Şeref
Akdik, Hamit Görele, Zeki
Kocamemi, Nurullah Berk,
Cemal Tollu, Bedri Rahmi
Eyüboğlu’nun da aralarõnda
bulunduğu çok sayõda sanatçõnõn
eserleri görülebilecek. Serginin
küratörleri ise Prof. Dr. Semra
Germaner, Prof. Dr. Zeynep
İnankur, Prof. Tomur Atagök,
Prof. Meriç Hızal, Prof. Ferit
Özşen, Prof. Aydın Ayan ve
ressam Yusuf Taktak. Sergi 15
Ağustos’a kadar açõk kalacak.
(0 212 261 42 98)
Açılışını
Atatürk’ün
1937’de
yaptığı
müzede yer
alan eserler
yeniden
sergileniyor.
Namık
İsmail’in
‘Harman’
adlı yapıtı
sergide yer
alıyor.
Havel’in oyunu beyazperdede
Kültür Servisi - Eski Çek Cumhuriyeti
başkanõ ve oyun yazarõ Vaclav Havel, son
oyunu ‘Ayrõlõş’õ filme çekecek. Filmin
yapõmcõsõ Radka Kadlecova’nõn
açõklamasõna göre başrollerden birini
Havel’in eşi Dagmar Havel’in oynayacağõ
film önümüzdeki yõl çekilecek. Çekeceği
film, 72 yaşõndaki Havel’in ilk yönetmenlik
girişimi olacak. Mayõs 2008’de sahnelenen
oyun, politikacõlõğõn zorluğunu konu alõyor.
HATİCE TUNCER
K
aradeniz müzi-
ğinin rock yo-
rumuyla geniş
bir dinleyici kitlesi edi-
nen ve genç müzisyen-
ler için öncü olan Ka-
zım Koyuncu, genç
yaşta aramõzdan ayrõlõşõ-
nõn 4. yõlõnda bugün mem-
leketi Artvin’in Hopa ilçe-
sindeki mezarõ başõnda anõla-
cak.
Kazõm Koyuncu’nun ağabeyi
Hüseyin Koyuncu, ailenin sabah
saat 09.00’dan itibaren doğum ye-
ri Yeşilköy’deki (Pançol) mezar
başõnda olacaklarõnõ, Kazõm’õn
dostlarõnõ karşõlayacaklarõnõ belir-
terek şunlarõ ifade etti:
“Biz aile olarak aldığımız ka-
rar doğrultusunda daha önceki
yıllarda olduğu gibi sivil top-
lum örgütlerinin, siyasi
partilerin anmalarına
katılmıyoruz. Biz her-
kesi bir araya topla-
yabilmek için siyasi
etkinliklere katıl-
mıyoruz. Acımızı
paylaşan dostları
mezar başında kar-
şılıyoruz.”
ÖDP, Halkevi, Eği-
tim-Sen, SES, Tüm Bel-
Sen, Ezilenlerin Sosyalist
Platformu gibi siyasi parti, sen-
dika ve çeşitli platformlardan tem-
silcilerden oluşan Kazõm Koyuncu
Anma Komitesi de anma progra-
mõnõ açõkladõ.
Sivil toplum örgütleri bugün sa-
at 11.00’de Hopa Belediye Par-
kõ’nda bir araya gelecek. Daha
sonra kortej oluşturularak İnönü
Caddesi üzerinden Hopa Cumhu-
riyet Meydanõ’na yürüyüş gerçek-
leştirilecek. Basõn açõklamasõnõn ar-
dõndan araçlarla Yeşilköy’deki anõt
mezara gidilerek Kazõm’õn hayata
veda ettiği saat 12.58’de anma et-
kinliği gerçekleştirilecek.
İstanbul’da Kadõköy’deki Ka-
zõm Koyuncu Kültür Merkezi ise
“Üreterek Anıyoruz” söylemiy-
le bir dizi etkinlik düzenledi. Ka-
zõm Koyuncu Kültür Merkezi’nin
etkinlikleri bugün saat 18.00’de bel-
gesel gösterimiyle başlayacak. Ka-
tõlmak isteyen herkesle birlikte
18.30’da kültür merkezinden çõkõ-
larak tulum eşliğinde hep bir ağõz-
dan Kazõm Koyuncu şarkõlarõ söy-
lenerek Kadõköy Çarşõ’ya kadar
yürünecek.
Etkinlikler kapsamõnda 29 Ha-
ziran’a kadar merkezin atölyesine
devam edenlerin hazõrladõklarõ re-
sim ve fotoğraflar sergilenecek,
müzik atölyesi öğrencileri dinleti-
ler sunacak.
‘DENİZİN ÇOCUĞU’NU DÖRT YIL ÖNCE KAYBETMİŞTİK
1
2
Kazım Koyuncu anılıyor
Kültür Servisi - Sotheby’s’in bugün
Londra’da gerçekleştireceği çağdaş sanat
müzayedesinde ilk kez bir Türk yer
alacak: ‘İsimsiz’ adlõ tablosuyla Mübin
Orhon. 100 bin ile 150 bin TL değer
aralõğõ ile satõşa sunulacak 1959 tarihli
tablo, Orhon’un 1950 ve 1970 yõllarõ
arasõnda üzerinde çalõştõğõ eserler
arasõnda özel bir yere sahip. Çok
etkilendiği Doğu felsefesi ve mistisizmi
bu yapõtõna da yansõtan Orhon için
Sotheby’s Direktörü ve Londra
Uluslararasõ Çağdaş Sanat Gündüz
Müzayedesi’nin başõnda bulunan Isabelle
Paagman şöyle diyor: “Çağdaş Türk
Sanatı müzayedesinin etkileyici
başarısının -özellikle müzayedede 470
bin TL rekor değere satılan Mübin
Orhon’un isimsiz tablosunun-
ardından, Sotheby’s tarihinde ilk kez
yaşanan bu gelişme memnuniyet verici.
Bu hem Türk çağdaş sanatının
koleksiyonerlerin gözündeki
çekiciliğini, hem de Türk çağdaş
sanatçılarının uluslararası piyasada
ulaştıkları dönüm noktasını gösterir.”
ULUSLARARASI MÜZAYEDE
Mübin Orhon
Sotheby’s’de