25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Kültür Yerine Kültürsüzlük mü Üretiyoruz? Bazı çok kullanılan kavramlar, örneğin geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim ‘bilgi’ kavramı gi- bi, bazen koşullar gereği çok daha güncel hale gelirler. Bu güncellik, beraberinde o kavramı da- ha dikkatli, içeriğini daha bir denetleyerek kul- lanma gereğini de getirir. Ama bizimkisi gibi, kav- ramları kullanmaktan yana eli açık, fakat o kav- ramları bilme bağlamında zihni genellikle kapalı toplumlarda bu durumun farkına varılabildiği, en- derdir. ‘Bilgi’ gibi, ‘kültür’ kavramı açısından da şim- dilerde sanırım benzer bir durumla karşı karşıyayız. Her alanda her şeyin kültüründen söz ediyoruz; ama bilimsel-nesnel ölçütleri uyguladığımızda, or- taya yine hemen her alanda kültür değil, fakat kül- türsüzlük ürettiğimiz ortaya çıkıyor. Peki bu, na- sıl olabilir? Yani kültür yerine kültürsüzlük nasıl üre- tilebilir? Bu soruya en net yanıtı sanırım değerli düşünce adamımız Prof. Dr. Bülent Özer, “Kül- tür, Sanat, Mimarlık” adlı kitabında (Yapı Yayın, Kasım 2004, İstanbul) topladığı yazılarında ver- miş. Özellikle “Kültür ve Uygarlık” başlıklı yazısında konuyu derinliğine işleyen Bülent Özer, kültür kav- ramı için ‘insanın elinden ve zihninden çıkma her şey’ tarzındaki çok geniş tanımdan ayrılıp Mclver’in ‘kültür’ ve ‘uygarlık’ arasındaki ayrımı- na ağırlık tanıyarak konuya netlik getiriyor. Buna göre kültür, “yaşayış ve düşünüş tarzımızda, günlük ilişkilerimizde, sanatta, edebiyatta, sevinç ve eğlencelerimizde tabiatımızın, mizacımızın bir ifadesidir. Bu saptamanın ardından ‘uygarlık’ ise, karşımıza kültürü üretken ve yararlı kılmanın bir olmazsa olmazı niteliğiyle çıkıyor. Buna göre uygarlık, yaşayışını etkileyen koşulları kontrol al- tına almak amacıyla insanoğlunun sarf ettiği ça- baların sonunda meydana gelen mekanizma ve ör- gütlerin tümü”dür. Bu tanımın önemi kültürün, içi- ne bütün yapılıp edilenlerin doldurulduğu bir boh- ça gibi gösterilmesi yerine, hesaplaşılan bir biri- kim sonucu ortaya çıkabilecek bir kavrama dö- nüştürülmesinde kendini gösteriyor. ‘Uygarlık’ ise bu hesaplaşmanın araçlarını ve amaçlarını sap- tayan bir ölçüt oluyor. Şöyle de diyebiliriz: Uygarlık, belli bir birikimin bugün ve gelecek için üretken ve yararlı kılınmasını sağlayan bilme süreci’dir; do- layısıyla, kültürün kendisi bilgi olmayıp bilmenin nesnesidir ve ancak bu bilme sürecinin başarısı oranında kültüre dönüşebilir. Bülent Özer, yukarıda değindiğim “Kültür ve Uy- garlık” başlıklı yazısında kültür ve kültürsüzlük ko- nusunda da şu saptamaları yapmış: “…özellikle sanat tarihi alanındaki araştırmaların, çalışmala- rın ortaya koyduğu bilimsel gerçekler, hoşa giderek üretilen, üstelik kolayca müşteri bulabilen her ha- lının, resmin, heykelin, evin, romanın ya da –gü- nümüzdeki birçok örnekte görüldüğü üzere– hal- kın ağzından bir türlü düşmeyen her melodi ve- ya şarkının özgün anlamda kültürel değere sahip olamayacağını kanıtlamıştır. Başka bir deyişle, kül- tür’ün oluşumunda vazgeçilmez bir otantiklik so- runu belirdiği gibi, kişilerin, giderek de toplumla- rın ‘kültürsüzlük’ ya da ‘sözde-kültür’ üretebile- cekleri saptanmıştır. Değişik çeşitlemeleriyle ‘ek- lektisizm’ bunun en açık göstergesidir. Nitekim, türlü faktörlerden kaynaklanabilen yabancılaşmayla özgün verilerden, otantiklikten uzaklaşılabileceği, kültür’ün de böylece yozlaşarak bir kültürsüzlüğe, yapay ya da sözde-kültür’e dönüşebileceği ger- çeği bilimsel kesinlik kazanacaktır…” Bu durumda, bilmeden üretilenler’den oluşma bir birikimi hemen ‘kültür’ diye adlandırmanın, kül- tür için düşünülebilecek en büyük tehlike oldu- ğunu söyleyebilir miyiz? acem20@hotmail.com Ü lkemiz için “Edirne’den Kars’a” derken sadece sõnõr kentlerimizi an- mayõz. Edirne, antik Hadrianopolis olarak Anadolu’yu Balkanlar’la, Kars da yüce kalesiyle Kafkasya’yla buluşturur. Bu derinliğin doğal sõnõrlarõ olan Meriç’i Yu- nanistan’la, Arpaçay’õ da Ermenistan’la pay- laşõrken çağlar boyu aynõ sularla yaşayan antik Ainos ile Ani’nin “Türkiye güvencesinde” ol- malarõ anlamlõ değil midir? “Misak-ı Milli” sõnõrlarõmõzõn, bin yõllarõn ya- şanmõşlõklarõyla kucaklaşmasõ, “Cumhuriyetin temeli kültürdür” diyen Atatürk’ün efsanevi “tarih bilinci”ni kanõtlar... Şimdi ise o muh- teşem atalarõmõzõn “sınır bekçilerimiz” yaptõ- ğõ uygarlõk köklerimizi barajlara kurban ediyor; hatta apartmanlarla boğan planlara “koruma amaçlı”! diyebiliyoruz, hele ki Enez’de... Adõnõ onurla sürdürdüğü Ainos’un, kaldõrõmlõ mermer caddelerini, çõlgõn agorasõnõ, lahitlerle donanmõş nekropolünü, hatta 2 bin yõl öncesi- nin kent kanalizasyonunu ve her yerini... özen- siz yapõlarla dolduranlar, o parasõz savaş yõlla- rõnda bile arkeolojiye kaynak ayõrabilen bir ül- kenin “çağdaş(!) yönetici”leri nasõl olabildiler? Antik yerleşimin “3 kızlar sokağı”ndaki Şafiye (Çabuk) Teyze’nin evine girerek bah- çesinde, “depo” yapõlan tarihi “Roma Hama- mı” kalõntõsõnõ inceliyoruz. 45 yõl önce “gelin” geldiğinde yõkanõlõyormuş!.. ‘İKİ LİMANLI’ KENT Keşan’dan 1 saatlik yolculuğun sonunda Meriç Deltasõ’nõ, Ege’yi ve “karşı kıyı”daki De- deağaç’õ (Aleksandrapolis) aynõ anda görünce, kuş cenneti lagün gölleri arasõndaki Enez’e de varmõş oluyorsunuz... Ya da 16. yüzyõlda Piri Reis’in “Kitab-ı Bahriye”sindeki ta- nõmla “iki limanlı” kente... Ainos’tan Meriç’e giren gemiler ta Bulgaristan’a kadar giderlermiş... Geçmişin anõtsal tanõğõ “Ainos Kalesi”ne girdiğinizde ise 1456’dan 1965’teki depreme kadar “Fatih Camisi” olarak yaşatõlan muhteşem “Ayasofya”yla karşõ- laşõyorsunuz. En ünlüsü “Hagios Gregorios Neokaiserias” olan 30’a yakõn kilise, şapel, şarap mahzenleri ve mozaik döşeme- li villa kalõntõlarõ üzerlerindeki beton yõğõnõ “20. yüzyıly” ya- põlarõnõn arasõndan “burada- yız” diyorlar... Yaklaşõk 3500 nüfuslu kentin yeni Belediye Başkanõ Ahmet Çayır, 1. Derece Arkeolojik Sit’teki 800 kadar yapõ sahibinin “ta- şınma”ya çoktan razõ olduklarõnõ belirterek di- yor ki: “Hem Ainos’u bakımlı bir ören yeri olarak yaşatacak, hem de Enezlilerin çağdaş kent ortamına kavuşmalarını sağlayacak yeni bir yerleşim projesi en büyük hayalim...” ‘TARİH’SEL PROJE Bu kutlanacak “hayal”, hani şu sadece rant yaratmak için yaygõnlaşan “kentsel dönü- şüm” uygulamalarõnda talana değil, uygarlõğa hizmet edecek bir örneğe dönüşemez mi? Bahçeli evlerden oluşan, sokaklarõ, meydan- cõklarõ, pazar yerleri, parklarõ ve sosyal, kültü- rel mekânlarõyla en çok 1000 konutluk kimlik- li bir yeni yerleşme neden kurulamasõn? Hatta belediye, kaymakamlõk, okul, kül- tür merkezi vb. yapõlar Ainos’ta kalarak tarih ve çağdaşlõk birlikte yaşanabilir. Da- hasõ bir de müze yapõlarak sayõsõz bu- luntunun Edirne’ye taşõnmasõ ya da or- talõkta kalmasõ önlenebilir. Böyle- ce Ainos beton işgalcilerinden arõ- narak Türkiye’nin Yunanistan sõ- nõrõndaki bir tarih ve turizm merkezi olabilir. Enezliler de böylesi bir beraberliğin mad- di ve manevi katkõlarõyla ku- şaktan kuşağa esenliğe kavu- şabilirler... Yeter ki TOKİ, olur ol- maz her yere kimliksiz kule- lerini sõralamak yerine, “kül- tür”e duyarlõ “kentsel yenile- me” projelerini benimsesin… ATATÜRK’ÜN İLGİSİ Ainos’un “üretken” tarihini Prof. Dr. Sait Başaran yönetimindeki kazõlar aydõnlatõyor. Sayõsõz sanat ürününden özellik- le “Doğuran Kadın” heykelciğindeki “acının gururunu gülümseyerek yaşayan” yüz ifadesi, çağlar öncesinin mucizevi becerisini kanõtlõyor... Enez’e “Trak”lardan sonra MÖ 7. yüzyõlda Aioller, sonra Midilli Adasõ’ndaki Mytileneli- ler yerleşmiş. Bizans’õn Prenslik merkeziy- miş. Fatih’in kaptanõ Has Yunus Bey’in al- masõyla da 1456’da Osmanlõ’nõn liman kenti ol- muş... Aynõ limanda 1983’e dek “gümrük” varmõş ve Yunanistan’a çeltikle, balõk ihraç edilirmiş. Belediye başkanõ diyor ki: “Bugün de turizm limanı olur; çünkü Dedeağaç feribotla sadece 10 dakika...” Enez’in Cumhuriyet dönemi serüveni ise eğer dili olsaydõ “hayatım roman” diyebileceği türden... 1924’teki mübadelede 8 Roman, 10 Türk aile kalõnca, Atatürk’ün isteği üzerine dö- nemin pehlivan ağasõ Bekir Kara işçileriyle bir- likte buraya taşõnõr. Malikânesi şimdi adõnõ ta- şõyan cadde üzerinde... Kente 1951’de Bulgaristan’dan gelen 60 ai- le arasõnda ise belediye başkanõnõn büyükleri de var. Türklerin özellikle Romanlarla yaşattõkla- rõ “hemşerilik” bilinci, aydõnlõk bir kent kül- türüyle huzur veriyor... ‘ÜNİVERSİTE’DEN BEKLENEN Başkanõn gönüllü yardõmcõlarõndan mimar Se- dat Kuru, önceki yõl “kültür ve turizm böl- gesi” ilan edilen yörenin doğasõnõ ve tarihini ko- ruyarak turizmle buluşmasõ için, yatak sayõsõ- na değil, “çevre”ye öncelik veren “dikkatli” bir planlama gerektiğini belirtiyor. 1980’lerde imara açõldõktan sonra 4 bin yaz- lõk konutun yapõldõğõ “Kışlaaltı”ndaki birkaç motelden birini işleten Sait Balcı da şunu anõmsatõyor: “Buraya adını veren tarihi ya- pı, bir ara kışla olarak kullanılsa da Os- manlı’nın yegâne deniz kervansarayı. Tek- neler Platin Dere’den girerek kervansaraya yanaşıp deve kervanlarına aktarılacak yük- lerini boşaltırlarmış. İki katlı yapının altın- da geleneksel pazar yeri, üstte konaklama odaları öngören proje ise yıllardır bekliyor...” Aynõ kõyõdan “sosyal tesisler”iyle yararlanan İstanbul ile Trakya üniversiteleri, bu projeyi uy- gulayarak Enez’e armağan edemezler mi? Türkiye’deki çeltik tarlalarõnõn yüzde 40’õnõn bulunduğu Meriç Deltasõ’daki Tuz Gölü, Pesa Gölü ve Gala Gölü’nün arasõnda sõnõrõmõzõ beklediği için 1953’te ilçe yapõlarak belediye- ye kavuşan Enez’den “dayanışma” sözü ve- rerek ayrõldõk. Aynõ göllerin armağanõ eşsiz lez- zetteki yõlan balõklarõnõn bile ta Meksika Kör- fezi’nden okyanus aşõp gelerek üremek için Ai- nos’a sõğõndõklarõnõ da öğrenerek... Meriç’in Ege’ye kavuştuğu yerde bin yõllarõn uygarlõk mirasõyla buluşuyorsunuz MİMARİNİN VE HEYKELİN MEÇHUL SANATÇILARI 1-Ainos kazılarından çıkan pişmiş toprak “Doğuran Kadın” heykelciği, acıyı gurur- la çektiğini gösteren mutlu gülümsemesiy- le eşsiz bir yapıt... 2-Kale’deki Ayasofya, 1456’dan 1965’e dek “Fatih Cami”si olarak yaşatıldı... Enez’deki ‘Sõnõr Uygarlõğõ’mõz: Ainos ‘Titanların Dönüşü’ sadece 3 kez sahnede ‘Titanların Dönüşü’ sadece 3 kez sahnede Kültür Servisi - Belçikalı tiyatro topluluğu Abattoir Fermé’nin “Mytho- barbital / Titanların Düşüşü” adlı oyunu bugün itibarıyla sadece üç kez garajistanbul’da sahnelenecek. Stef Lernous’un yönettiği, Tine Van den Wyngaert, Chiel van Berkel ve Kirs- ten Pieters’ın oynadığı oyun seyirci- yi, hayattan sıkılmaya başlayan iki ka- dın ve bir adamın fanteziler dünyası- na, söze ve konuşmaya yer vermeden taşıyor. Mit ve barbitürat(uyku hapı) sözcüklerinin bileşiminden oluşan “Mythobarbital”, Abattoir Ferme’nin görsel anlatım ve müzikle oluşturdu- ğu üçüncü sessiz yapım. Oyunun di- ğer gösterim tarihleri ise 26 ve 27 Ha- ziran. (www.garajistanbul.org) Kültür Servisi - Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, restorasyon çalõşmalarõnõn ardõndan 29 Haziran’da saat 18.00’de “Serginin Sergisi - İstanbul Resim ve Heykel Müzesi/1937 Açılış Koleksiyonu” adlõ sergi ile açõlõyor. Meclis Başkanõ Köksal Toptan tarafõndan açõlacak müzenin bu ilk sergisinde, Atatürk’ün 20 Eylül 1937’de açõlõşõnõ yaptõğõ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde o tarihte sergilenen ve müze envanterine kayõtlõ ilk koleksiyonun örnekleri yer alacak. Sergide, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid, Hüseyin Zekai Paşa, Giritli Hüseyin, Fahri Kaptan, Gedikpaşalı Cemal, İbrahim Çallı, H. Avni Lifij, Nazmi Ziya, Sami Yetik, Namık İsmail, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Ali Çelebi, Hale Asaf, Refik Epikman, Şeref Akdik, Hamit Görele, Zeki Kocamemi, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun da aralarõnda bulunduğu çok sayõda sanatçõnõn eserleri görülebilecek. Serginin küratörleri ise Prof. Dr. Semra Germaner, Prof. Dr. Zeynep İnankur, Prof. Tomur Atagök, Prof. Meriç Hızal, Prof. Ferit Özşen, Prof. Aydın Ayan ve ressam Yusuf Taktak. Sergi 15 Ağustos’a kadar açõk kalacak. (0 212 261 42 98) Açılışını Atatürk’ün 1937’de yaptığı müzede yer alan eserler yeniden sergileniyor. Namık İsmail’in ‘Harman’ adlı yapıtı sergide yer alıyor. Havel’in oyunu beyazperdede Kültür Servisi - Eski Çek Cumhuriyeti başkanõ ve oyun yazarõ Vaclav Havel, son oyunu ‘Ayrõlõş’õ filme çekecek. Filmin yapõmcõsõ Radka Kadlecova’nõn açõklamasõna göre başrollerden birini Havel’in eşi Dagmar Havel’in oynayacağõ film önümüzdeki yõl çekilecek. Çekeceği film, 72 yaşõndaki Havel’in ilk yönetmenlik girişimi olacak. Mayõs 2008’de sahnelenen oyun, politikacõlõğõn zorluğunu konu alõyor. HATİCE TUNCER K aradeniz müzi- ğinin rock yo- rumuyla geniş bir dinleyici kitlesi edi- nen ve genç müzisyen- ler için öncü olan Ka- zım Koyuncu, genç yaşta aramõzdan ayrõlõşõ- nõn 4. yõlõnda bugün mem- leketi Artvin’in Hopa ilçe- sindeki mezarõ başõnda anõla- cak. Kazõm Koyuncu’nun ağabeyi Hüseyin Koyuncu, ailenin sabah saat 09.00’dan itibaren doğum ye- ri Yeşilköy’deki (Pançol) mezar başõnda olacaklarõnõ, Kazõm’õn dostlarõnõ karşõlayacaklarõnõ belir- terek şunlarõ ifade etti: “Biz aile olarak aldığımız ka- rar doğrultusunda daha önceki yıllarda olduğu gibi sivil top- lum örgütlerinin, siyasi partilerin anmalarına katılmıyoruz. Biz her- kesi bir araya topla- yabilmek için siyasi etkinliklere katıl- mıyoruz. Acımızı paylaşan dostları mezar başında kar- şılıyoruz.” ÖDP, Halkevi, Eği- tim-Sen, SES, Tüm Bel- Sen, Ezilenlerin Sosyalist Platformu gibi siyasi parti, sen- dika ve çeşitli platformlardan tem- silcilerden oluşan Kazõm Koyuncu Anma Komitesi de anma progra- mõnõ açõkladõ. Sivil toplum örgütleri bugün sa- at 11.00’de Hopa Belediye Par- kõ’nda bir araya gelecek. Daha sonra kortej oluşturularak İnönü Caddesi üzerinden Hopa Cumhu- riyet Meydanõ’na yürüyüş gerçek- leştirilecek. Basõn açõklamasõnõn ar- dõndan araçlarla Yeşilköy’deki anõt mezara gidilerek Kazõm’õn hayata veda ettiği saat 12.58’de anma et- kinliği gerçekleştirilecek. İstanbul’da Kadõköy’deki Ka- zõm Koyuncu Kültür Merkezi ise “Üreterek Anıyoruz” söylemiy- le bir dizi etkinlik düzenledi. Ka- zõm Koyuncu Kültür Merkezi’nin etkinlikleri bugün saat 18.00’de bel- gesel gösterimiyle başlayacak. Ka- tõlmak isteyen herkesle birlikte 18.30’da kültür merkezinden çõkõ- larak tulum eşliğinde hep bir ağõz- dan Kazõm Koyuncu şarkõlarõ söy- lenerek Kadõköy Çarşõ’ya kadar yürünecek. Etkinlikler kapsamõnda 29 Ha- ziran’a kadar merkezin atölyesine devam edenlerin hazõrladõklarõ re- sim ve fotoğraflar sergilenecek, müzik atölyesi öğrencileri dinleti- ler sunacak. ‘DENİZİN ÇOCUĞU’NU DÖRT YIL ÖNCE KAYBETMİŞTİK 1 2 Kazım Koyuncu anılıyor Kültür Servisi - Sotheby’s’in bugün Londra’da gerçekleştireceği çağdaş sanat müzayedesinde ilk kez bir Türk yer alacak: ‘İsimsiz’ adlõ tablosuyla Mübin Orhon. 100 bin ile 150 bin TL değer aralõğõ ile satõşa sunulacak 1959 tarihli tablo, Orhon’un 1950 ve 1970 yõllarõ arasõnda üzerinde çalõştõğõ eserler arasõnda özel bir yere sahip. Çok etkilendiği Doğu felsefesi ve mistisizmi bu yapõtõna da yansõtan Orhon için Sotheby’s Direktörü ve Londra Uluslararasõ Çağdaş Sanat Gündüz Müzayedesi’nin başõnda bulunan Isabelle Paagman şöyle diyor: “Çağdaş Türk Sanatı müzayedesinin etkileyici başarısının -özellikle müzayedede 470 bin TL rekor değere satılan Mübin Orhon’un isimsiz tablosunun- ardından, Sotheby’s tarihinde ilk kez yaşanan bu gelişme memnuniyet verici. Bu hem Türk çağdaş sanatının koleksiyonerlerin gözündeki çekiciliğini, hem de Türk çağdaş sanatçılarının uluslararası piyasada ulaştıkları dönüm noktasını gösterir.” ULUSLARARASI MÜZAYEDE Mübin Orhon Sotheby’s’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle