22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Doç. Dr. YILDIZ SERTEL Yirminci yüzyılın bu büyük şairi bizim. Bizim Kurtuluş Sa- vaşımızın, dünya barışının, bü- yük insanlığın şairi. Onu bütün ciddiyetimizle anmak borcu- muz. Bunu yapmıyor muyuz? Son yıllarda Nâzım; filmler, belge- seller, hakkında yazılan kitap- lar, televizyon yayınları ve tö- renlerle gerçekten anılıyor. Bu da beni sevindiriyor. Çünkü, yurtdışında sık sık beraber ol- duğum bu dev şairin büyük dertlerinden biri de şuydu: “Bütün dünya beni tanıyor, kendi halkım beni tanımıyor” derdi ve gözleri dolu dolu olurdu. Çünkü kendi yurdun- da şiirleri uzun süre yasaklan- mıştı. Bir provokasyon yü- zünden 12 yılını hapiste geçi- ren bu dünya şairine borcu- muzu ödüyor muyuz? Sanatlarıyla şairi halkın önü- ne seren sanatçılarımıza; Gen- co’lara, Fazıl Say’lara, Liva- neli’lere selam. Nâzım Hikmet Vakfı’nın, değişik gençlik ör- gütlerinin, kültür merkezinin katkıları büyük. Yazılan kitap- lar deste deste. Memet Fu- at’tan Sertel’lere, Müjdat Ge- zen’den A. Behramoğlu’na kadar pek çok yazar kitap yayımladı hakkında. En son yayınevine verilen kitabın adı da şu: “Nâzım Hikmet Ço- cuklarla”. İlkokul çocuklarına Nâzım’ı tanıtmak hedefini gü- den bu kitabı biz yazdık: Öğ- retmen Leman Tecimer ve ben. Bu kitap, Nâzım Hikmet Dostları Grubu’nun aldığı bir karar üzerine yazıldı. Birkaç ay- lık ömrü olan bu grup; Sertel Gazetecilik Platformu, CU- MOK - SOS Çevre Gönüllüle- ri gibi kurumlardan oluşuyor, Nâzım Hikmet Vakfı’nın des- teğiyle pek çok işler yapıyor. Yukarda adı geçen büyük sa- natçılarımızın hepsi bunun içinde; başta “Mavi Gözlü Dev” filminin yapımcıları olmak üzere. Bu grubun en son girişimi nedir biliyor musunuz? Bir Nâzım Hikmet Anıtı. Mar- mara Üniversitesi Güzel Sa- natlar Fakültesi öğrencisi Tür- kay Çotuk bu anıtı hazırla- maya başladı. Kadıköy Bele- diyesi Başkanı Av. Selami Öztürk’ün onayıyla Anıt çok yakında Caddebostan Kültür Merkezi’ne yerleştirilecek. Hep beraber görkemli bir açılış tö- reni yapacağız. Bu ve daha birçok girişim yüzünden hummalı bir faaliyet içindeyiz. En önemlisi, Anıt için gereken meblağı bir araya ge- tirmekte bayağı zorlanıyoruz. Biz böyle kan ter içinde çalı- şırken, bir de ne görüyoruz? Gazetelerde, hayatlarında Nâ- zım’ı birkaç defa görmüş olan kişilerle çarşaf çarşaf söyleşi- ler. Bu söyleşilerde şair hak- kında gerçek bir bilgi verilme- diği gibi, gerçekler de çarpıtı- lıyor: Mustafa Kemal’in Nâ- zım’ı daveti bir emire dönü- şüyor. Nâzım’ın verdiği yanıt- ta ise hiç ilgisi olmayan Safi- ye Ayla işin içine karışıyor. Er- kin gemisinde işkence gören Nâzım’ı görmeye gidenler bu- nu bir marifetmiş gibi anlatıyor. Şairin babasının Kadıköy’de- ki evine defalarca gitmişimdir. Bu, cumbalı küçük evin bir köşk olduğunu bu yazılardan öğrendim. Kısacası, Nâzım’ı anmak, onu halka, gençliğe tanıtmak için böyle mugalatalara, ciddi olmayan yazılara hiç ihtiyaç yok. Onu ciddiyetle anacak güçteyiz. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ İsyan!.. Günlerdir ağzımı bıçak açmıyor.. Günlerdir, yakıcı bir sıcaklık, durmaksızın yüre- ğime akıp duruyor.. Günlerdir, kocaman bir hüzün, dağlar kadar öfkeye dönüşüp göğsümün üzerin- de taşınması olanaksız bir ağırlık oluşturuyor.. Gün- lerdir, için için haykırıyorum.. Ve günlerdir, hep ay- nı soruyu soruyorum: - Böyle adalet olur mu?.. Bırakın, “insanın yaşam hakkı her şeyin üs- tündedir” diye bas bas bağıran evrensel hukuk il- kesini bir yana, hangi vicdan, hangi insani duygu, bir insanın göz göre göre ölüme yol almasına gö- zünü kapayabilir? Ama işte, oluyor! Binlerce, on binlerce insana yaşam armağan etmiş, binlerce doktor yetiştirmiş, neredeyse yoktan bir üniversite yaratmış, bu ülkenin yüz akı bir bilim insanı, Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın yaşama hakkı, he- pimizin gözleri önünde çiğneniyor, yok ediliyor!.. O zaman yazmaya elim varmamıştı… Dostu olmaktan büyük onur duyduğum sevgi- li Yurtkuran’ı üç hafta önce Silivri “kampusu”nda, kalın bir camın ardında gördüğümde bitkin oldu- ğu, vücudunu saran acılara metanetle göğüs gerdiği o denli belliydi ki.. Yine de pırıl pırıl gü- lümsemiş, kendi durumuna hiç değinmeden di- leğini söylemişti: - Halkımıza gerçekleri anlatın, size güveni- yoruz!.. O ziyaretin ardından, önce Sevgili Fatih Hilmi- oğlu yüz felci geçirip hastaneye kaldırıldı. Hemen sonrasında da Sevgili Yurtkuran, hangi vicdan öl- çüsüne sığdığını bir türlü anlayamadığım “ret ka- rarları” sonucu adeta ölümle yüz yüze bırakıldı... Yurtkuran 17 Nisan’da tutuklandığında kanser ameliyatı için bıçak altına yatmasının üzerinden he- nüz bir ay geçmişti ve acilen radyoterapiye girmesi gerekiyordu.. 2.5 aydır bu tedavi yapılamıyor. Tam üç kez tüm raporlarla mahkemeye başvuruldu. Her defasında reddedildi!. Yurtkuran’ın kalp damar- larından birinin de yüzde 90 tıkalı olduğu raporla sabitti. Silivri’de bir diğer damarının da yüzde 60 tıkandığı ortaya çıktı. Bu nedenle şimdi radyote- rapi yapılamıyor. Önce kalp ameliyatı geçirmesi ge- rekiyor.. - Ve o hâlâ tutuklu!.. Tutuklu olduğu için ameliyat olacağı hastaneyi bile seçemiyor!. Eşinin refakatçi olma isteği bile, inanılması güç ama, hastane raporunda “zorun- ludur” yerine “uygundur” sözcüğü geçtiği için Si- livri Savcılığı tarafından reddediliyor… - Ve ben isyan ediyorum!.. Yanaşma medyanın alçakça intikam çığlıkları- na, bu baskıya boyun eğenlere, sesini çıkarma- yanlara isyan ediyorum.. Ve topluma sesleniyorum: - Görmüyor musunuz, her gidenle biraz da- ha eksiliyor, biraz daha yok oluyorsunuz.. Ölü bir toplum olmaya doğru son sürat koşu- yorsunuz.. Çok yazık... Bir yurtsevere mektup (XIV) Sevgili kardeşim Balbay, sizleri ziyaretimden bu yana üç hafta geçti.. Ne kadar çok şey sığdı şu kı- sacık günlere.. bir yandan hastanelere taşınan yurt- severler için yüreğimiz sızlıyor, diğer yandan in- sanları düpedüz “salak” yerine koyan düzmece fo- tokopilerin manşetlerde tartışılmasını gülmekten ağlayarak izliyoruz!.. Sen olsaydın, “insan aklına hakaret” derdin, eminim… Pazar günüm gururla karışık gözyaşı fırtınası için- de geçti!.. Cumhuriyet’i okurken gözüm “Canım babam Mustafa Balbay’a” satırlarına takıldı. Bazılarının sürüngenleştiği, birilerinin “kuytu kö- şelere” tam siper yattığı bir dönemde küçücük bir kızın, “Ben kalemini satmamış bir Atatürkçünün kızıyım ve hep öyle kalacağım” diye haykırma- sı, itiraf edeyim uzun süre ağlattı beni.. Yağmur’un amcası olmaktan onur duydum.. En kısa zaman- da kızımı alıp kızına gidiyorum, haberin olsun!.. Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dı- şarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin olanca sı- caklığı, gücü ve kararlılığı ile kucaklıyorum… e-posta: [email protected] Nâzım Hikmet’i Ciddiyetle Analım KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Haziran HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 25 HAZİRAN 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, Avrupa basınına kızmış. İran’daki mollalar da kızıyor! Kafir Necati Cebe: “Tahran sokaklarında kan akıyor. Molla demokrasisinde muhalif, kâfir sayılır!” Balyoz Zehra Top: “Sevgili Atatürk; öyle sağlam temel atmışsın ki; valisi de bakanı da balyozla bile yıkamıyor!” Fotokopi Yavuz Kırkalı: “Sahte belgeye bakıp yorum yapanlar ‘Mütareke Basını’ndaki işbirlikçilerin fotokopisidir!” YağmurDeniz Tarikatçının teşekkür üçkâğıdı FETOŞ’UN adamları, düzenledikleri “Uluslararası Türkçe Olimpiyatı”na destek verenlere tam sayfa gazete ilanıyla teşekkür etmişti. CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, CHP’li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok da tarikatçıların teşekkürüne mazhar olunca “ne oluyor” diye meraklanmıştık. Olan şuymuş. Mustafa Akaydın, Zaman gazetesinin adının geçtiği bir çevreden gelen yoğun istek üzerine 7-8 kişilik yabancı bir çocuk grubunun belediyeyi ziyaretine izin vermiş. Ziyaret 15 dakika sürmüş; hepsi bu kadar. Aziz Kocaoğlu ne kimseye randevu vermiş ne de kimseyi kabul etmiş; “olimpiyat” dedikleri organizasyondan haberi bile olmamış. Özdemir Özok ise AKP’li Meclis Milli Eğitim Komisyonu Başkanı hemşerisi Mehmet Sağlam’ın “Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı da ziyaret edecekler, size de gelsinler” demesi üzerine 9-12 yaş arası 15 kadar yabancı çocuğa Türkiye Barolar Birliği’nin yeni binasını gezdirip öğle yemeği yedirdikten sonra birer çanta hediye etmiş. Özok, “Birilerinin kovasına su taşıyor muyuz diye düşünmeden de edemedim. Verdikleri teşekkür ilanıyla iyi niyetli olmadıklarını anladım” dedi. Olay, tipik bir istismar olayı! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ANKARA’DAKİ dostumuz Mustafa Yıldırım “Gerçek özgürlükçülük zor iştir, fırsatçılıksa çok kolay” diyerek söze giriyor: “Bir kez ilkesiz kestirmeciliğe yakalandınız mıydı, yanardönerlik kaçınılmaz olur. İlkesiz, İran diktasının ABD’ye diklenmesine sığınarak faşizmi savunuyor! İlkesiz, İran diktasının yayılmacılığının kanlı oyunlarını bilmezden geliyor. İlkesiz, kendi ülkesinde halkın özgürlüğünü savunurken (ABD’ye karşı savaşımını desteklediğini sanarak) İran diktasına selam yolluyor. İlkesiz, İran diktasının militanlarından oluşan Kudüs Ordusu’nun Türkiye dahil birçok ülkede gerçekleştirdiği kanlı suikastları anımsamıyor. İlkesiz, Ayetullahların Türkiye Cumhuriyeti’ni düşman olarak ilan ettiklerini; Cumhuriyetimizi yıkmaya yeltenen kim varsa desteklediklerini; Türkiye’den sayısız militana İran’da istihbarat, bombacılık, suikastçılık eğitimi verildiğini de biliyor ama aldırmıyor. Aralarında Batı hesabına ajanlık yapma olasılığı bulunan kişilerin de bulunabileceği çok doğal olan İran gençliğinin ölümü göze alarak ayaklanmasını karalamak için işi George Soros’a bağlıyor da, o gençliğin çoğunluğunu görmek istemiyor. İlkesizlik başa beladır; olaylar bilgisine ve geçmişin kanıtlarına bağlı kalmaksızın ipe sapa gelmez önyargılarla Ayetullahları ve Kudüs Ordusu’nu desteklerseniz gün olur o gerçekler ayağınıza dolanıverir. Özgürlük isteyenleri Sorosçulukla sınırlıyorlar da, ABD’nin ‘Örümcek Ağı’nı unutuveriyorlar. Suçlamak kolaycılığına kaçarsanız, Türkiye’deki ‘Örümcek Ağcıları’nın, ‘Quantum liberalleri’nin İran milliyetçisi sözde dindarlarla işbirliklerini bir türlü anlayamazsınız! ABD egemenlerinin, İsrail’in devlet çetelerinin, Batı Avrupa kartel merkezlerinin Ortadoğu’yu, Asya’yı, Afrika’yı yeniden kolonileştirmelerine karşı nasıl savaşım veriyorsak, din örtüsü altına saklanmış İran yayılmacılığına, Ayetullah diktasına karşı da öyle savaşım vereceğiz. Ortadoğu’da İsrail yayılmacılığına, zulümlere nasıl karşı duruyorsak, Kerkük’te soykırıma nasıl başkaldırıyorsak, Tahran’ın kanlı oyunlarına da o denli şiddetle karşı duracağız. ABD ve Batı Avrupa egemenlerinin yurdumuzun içini karıştırmaları karşısında nasıl dikleniyorsak, Tahran’ın Türkiye’de Cumhuriyetimizi yıkmaya yeminli şebekesine de öyle öfkeleneceğiz! Kısaca ilkesiz, tam bağımsızlığın anlamını, insanın özgürlüğünü ve insanca yaşama erdemini dün anlamamıştı, yarın da anlayamayacak!” İlkesiz SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tütün fidele- rini örtmek için kullanõlan hasõr ya da ottan örtü. 2/ Toprak, kum ve saman ele- meye yarayan iri delikli kalbur... Tavlada kullanõ- lan oyun aracõ. 3/ Bir bitki has- talõğõ... “Gör- dek” de denilen bir balõk. 4/ Güzel sa- nat... Amerika’da ya- şayan bir cins papa- ğan. 5/ Kuran’da adõ geçen sekiz cennetten dördüncüsünün adõ... Osmanlõ devletinde iki alaydan oluşan askeri birlik. 6/ Parlak kõrmõ- zõ renkte bir süs taşõ... Kayseri ilinde, önemli bir kuş alanõ olan göl. 7/ Afyonkarahisar’õn Emirdağ ilçesinin eski adõ. 8/ Demirlemek üzere olan bir gemi- de çõpa ucunun suya değecek kadar indirilmesi... Po- lonyum elementinin simgesi. 9/ Ardahan ilinde bir õlõ- ca ve madensuyu... Düzme, sahte. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuş tuzağõ. 2/ Saban demiri ya da pullukla açõlan su yolu... İnce deri ya da ince kabuk. 3/ Kimi top oyun- larõnda oyunculardan birinin topu başkasõna geçirme- si... Düğme deliği. 4/ Utanma, hayâ... İri yarõ, güçlü kuv- vetli ve erkeksi kadõn. 5/ Mutluluk ve refah içinde ya- şayõş... Osmanlõ devletinde il ile ilçe arasõnda yer alan yönetim birimi. 6/ Sözsüz oynanan köy seyirlik oyun- larõnõn genel adõ... Bir burç adõ. 7/ Bir tür fes. 8/ Ada- pazarõ Ovasõ’na verilen bir başka ad... İtalya’nõn en uzun õrmağõ. 9/ Tümör... Özellikle giyim ve ev eşyasõ yapõ- mõnda kullanõlan, sert, dayanõklõ ve esnek bir madde. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 U Z U N G Ö L S L O T A N İ S A U N N E O D İ M Y A M A N L A R Ö O Y O K B R A B A J İ T E Ü Z E N G İ A L K A S A R İ K İ K E L A Y N A K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KOOP-C’DEN DUYURU Mahallemiz sakinlerinden Onursal Prof. Doç. Dr. Mine KADİROĞLU’nun “Eğitimde Edebiyat ve Sanat Tarihinin Yeri” başlõklõ söyleşisi için 28 Haziran 2009, Pazar günü Çantaköy Kõr Kahvemizde buluşuyoruz. İZLENCE Saat 12.30 Kır Kahvesinde Toplanma Saat 12.30 – 13.30 Öğle Yemeği Saat 13.30 – 15.00 Söyleşi Saat 15.00 – 16.00 Serbest zaman Saat 16.00 Dönüş NOT: Saat 11.00’de Taksim AKM önünden araç kaldõrõlacaktõr. İLETİŞİM: 0212 291 89 82 -83 / 0533 769 73 99 web: koop-c.org / e-posta: [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle