Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ
14 EKONOMİ
CMYB
C M Y B
İran’da başkanlık seçimlerinden son-
ra başlayan, hafta boyunca yaygınlaşan,
güçlenen, protesto gösterilerinin, dini li-
der Hamaney’in tehditlerine rağmen
cumartesi günü de güvenlik güçleriyle
çatışmayı göze alarak devam etmesi,
özel bir “durumla” karşı karşıya oldu-
ğumuzu gösteriyor. Artık “Batı kışkırt-
ması”, rejim içi çatışma, orta sınıf tepkisi
gibi yorumlara sığmayan bu “durum”, ak-
lıma Walter Banjamin’in “Her devrimin,
bir öncekini kurtaran (hatalarından arın-
dıran-E.Y) tekrarı” (Illuminations’dan,
aktaran Zizek, Paralax View, sf. 78) ol-
duğuna ilişkin sözlerini getirdi.
İran devriminin (1978-79), bu kez,
halkın eşitlikçi ve özgürlükçü taleple-
rinin gerçekleşmesine olanak verecek bir
tekrarıyla karşı karşıya olabilir miyiz?
Bir devrimden öbürüne
Bu soruya cevap verebilmek için ön-
celikle İran devrimini kısaca anımsamak
yararlı olabilir. Cumhuriyet’te özetle-
meye çalıştığım gibi (Dizi, 26-28 Mart
2009) İran’da 1979’da aslında iki devrim
yaşandı: Biri sosyalist potansiyeller de
içeren bir demokratik halk devrimi, di-
ğeri de bu devrime sonradan katılan Si-
yasal İslamın karşıdevrimi.
Demokratik halk devrimi, üniversite
öğrencilerinin aydınların tepkisiyle, çe-
şitli sol örgütlerin inisiyatifiyle başladı,
kent orta sınıflarının katılımıyla genişledi,
işçi sınıfının katılmasıyla Şah rejimini de-
virecek güce ulaştı. Bu aşamada dev-
rime, dini duyarlıkları güçlü kır ve kent
yoksullarının da katılmaya başladığını
gördük. Bu noktadan sonra toplumsal
hareket, o zamanın en örgütlü, mali kay-
nakları en güçlü kesimini oluşturan Şii
bürokrasinin hegemonyası altına gir-
meye başladı. Şii bürokrasisinin (ruhban
sınıfının) liderliği ele geçirmesinde, Hu-
meyni’nin yalnızca siyasal İslamı kap-
sayan özgürlükçü söylemlerine kanarak
uzlaşmacı bir tutum alan, programla-
rından taviz veren sosyalistlerin,
demokratların, büyük bir katkısı oldu. Şii
bürokrasisinin, İran devriminin liderliğini
ele geçirirken Şah rejiminin ordusuyla
gizli anlaşmalar yaptığını, ardından,
sosyalist demokratik muhalefeti imha et-
meye başladığını, demokratik halk
devriminin de dinci totaliter bir düze-
nin doğuş spazmları içinde öldüğünü
gördük.
12 Haziran seçimlerinden sonra baş-
layan protesto gösterileri içinde özgür-
lükçü, demokratik taleplerin yine önce-
likle öğrencilerin, orta sınıfların inisiyati-
fiyle harekete geçirildiğini görüyoruz. An-
cak iki gözlem, bu kez işçi sınıfının ha-
rekete daha baştan katılmaya başladı-
ğını düşündürüyor. Bunlardan birincisi,
geçen 20 yılda gerçekleşen ekonomik
teknolojik dönüşümlerle ilgili. Bugün, ge-
lir düzeyine, yaşam tarzına bakarak “or-
ta sınıf” olarak algıladığımız kesimlerin
büyük bir kısmının, aslında geleneksel or-
ta sınıflardan çok farklı özellikler sergi-
lediğini, söz konusu ekonomik teknolo-
jik gelişmelere paralel olarak bilişim, hiz-
met sektörlerinde başlayan bir işçi sı-
nıfı şekillenmesinin parçası olduğu
söylenebilir. İkincisi, Tahran’dan bir
gözlemci, kentin yeni demografik yaşa-
mının iyi anlaşılamamasının protesto
gösterilerinde orta sınıf egemenliğinin
abartılması-
na yol açtığı-
nı yazıyordu
(The New
York Times,
17/06/09).
İran’da nüfu-
sun yüzde
70’i kentler-
de yaşıyor,
bunun yüzde
75’i 25 yaşın
altında. Ge-
çen 10-15 yı-
lın iç göçleri,
dünün orta
sınıf yaşam alanlarını bugün artık düşük
gelirli, çalışanlar kategorisine girecek in-
sanların yaşam alanı haline dönüştürmüş.
Umutlar ve korkular
Bugün yaşananlarla, I. Iran devrimi ara-
sında paralellik kurmak açısından iki göz-
lem daha yapılabilir. Birincisi umutlara,
ikincisi korkulara ilişkin…
Umutlardan başlarsak, sokak göste-
rilerine katılanların I. devrimin mirasını fe-
na halde hissettiğini, 1979 sloganlarını
yeniden canlandırdıklarını, özellikle ka-
dınların bu kez özgürlüklerini kimseye
kaptırmaya niyetli olmadıklarını görü-
yoruz. Bu umutlar, imkânsızı, rejiminin
demokratik-
leştirilmesini
istiyor. Rejimin
demokratikleş-
mesi için ikili
(Tanrı’nın ve
halkın) ege-
menliğin, tekil
(halkın) ege-
menliğe, dö-
nüşmesi, Şii
ruhban sınıfının
“devlet maki-
nesini” tahliye
etmesi gereki-
yor.
Ne yazık ki
bu koşulların, ülkenin, iktidarı taşıyan sı-
nıflar matrisi, devlet makinesinin totali-
ter özellikleri yüzünden, deyim yerin-
deyse “barışçı bir geçişle” gerçekleşmesi
olanaklı değil. Dini lider Hamaney’in
iradesinin hiçe sayılması, 1979’dan kal-
ma “diktatöre ölüm” sloganları siyasal İs-
lamın hegemonyasının kırılmaya, ikti-
darda kalabilmek için, cumartesi günü
olduğu gibi giderek daha çok şiddete
başvurmak zorunda kalacağını düşün-
dürüyor. Bu yüzden, başarısız totaliter
(teknik yetersizliklerinden dolayı “total”
bir egemenlik kuramamış) rejim hızla yı-
kılamadığı takdirde, bildiğimiz türden bir
askeri yarı-faşist bir rejime dönüşebilir.
Korkulara gelince; dünya medyasında
yazarların, yorumcuların büyük çoğun-
luğunun ısrarla hareketin orta sınıf özel-
liklerini abartmaları, tüm kahramanlığı-
na, haklılığına karşın kazanma sansı ol-
madığını, çatışmaların aslında rejimin
seçkinleri arasında yaşandığını, halkın pi-
yon olduğunu, adeta “timsah gözyaşla-
rıyla”, tekrar tekrar vurguladıklarını gö-
rüyoruz. Küreselleşmenin krizinin içinde,
İran’da bir halk devriminin başlamasın-
dan dünyanın efendileri çok korkuyor.
Tabii, siyasal İslamın seçkinleri de...
Böyle bir devrim 30 yıllık ivmeyi kırarak
bu beylerin emperyalizmle pazarlık gü-
cünü bir anda sıfıra indirebilir.
Klasik bir ‘durum’
Bunlar haklı korkular. Çünkü İran’da,
klasik bir devrimci süreç başladı. Birin-
cisi, hemen hiç kimse “yarın” ne ola-
cağını kestiremiyor, tarafların taleple-
ri, liderlikleri belirgin değil. İkincisi, İran’da
yönetenler eskisi gibi yönetemiyor. Yö-
netilenlerin çok dinamik ve ekonomik,
kültürel olarak etkin ve giderek tüm ulus
adına konuşmaya niyetli bir kesimi es-
kisi gibi yönetilmek istemiyor.
Ancak, bu, devrimci sürecin mutlaka
bir devrimci “duruma”, bu “durumun” da
bir devrim “olayına” yol açacağı anlamı-
na gelmiyor.
Birincisi, sürecin “devrimci duruma”
dönüşebilmesi için, bir taraftan, bugün
hareket eden toplumsal kesimlerin, eko-
nominin, toplumsal iletişimin “sinir mer-
kezlerini”, etkilemeye başlamaları, diğer
taraftan rejimin kendi içindeki hesap-
laşmanın, iktidar blokunu dağıtmaya
başlaması gerekiyor. Bu “devrimci du-
rumdan” bir devrim çıkabilmesiyse tü-
müyle öznel koşullara bağlıdır. Çeşitli sı-
nıf ve tabakalardan oluşan devrimci
dalganın içinde bir siyasi liderliğin kris-
talleşmesi, bunun da totaliter rejimin şid-
det aygırlarına karşın ayakta kalmayı ba-
şarması gerekiyor.
Bunları beklerken bir gözlem daha ya-
pabiliriz. Toplumsal yapının seçkinleri, ne
kadar farklı siyasi görüşlere sahip olur-
larsa olsunlar kitleleri koyun sürüsü gi-
bi görme noktasında birleşiyorlar. Dün
“Nisan Mitingleri” karşısında, bir taraf
“darbeciler yaptı” derken darbeci olmakla
suçlanan kimi kesimler de bu kalaba-
lıkların gerçekten kendilerine ait olduğunu
sanıyorlardı. Şimdi, seçkinler İran’a da
benzer bir biçimde yaklaşıyor. Bir taraf,
sokaklardakileri emperyalizmin desta-
bilizasyon politikalarının ürünü olarak gö-
rürken öbür taraf rejimin iç çatışmala-
rındaki tarafların araçları olarak görüyor…
Bana gelince, ben İran halkını, Bec-
kett’ten esinlenerek, “tekrar dene,
eğer başaramazsan, tekrar tekrar
dene, başarısızlığın her seferinde da-
ha muhteşem olsun” diyerek selamlı-
yorum…
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
İran Devrimi (Yeniden)
EPDK DENETİMİ
Benzin
fiyatları30
kuruşinsin
BURSA (AA) - Akaryakõt fir-
malarõ EPDK’ye tekliflerini sunar-
ken, Tüketiciler Birliği benzinin
litre fiyatõnõn en az 30 kuruş indi-
rilmesini bekliyor.
Tüketiciler Birliği Genel Başka-
nõ Nazım Kaya, EPDK’nin akar-
yakõt firmalarõna benzin fiyatlarõnõn
makul düzeye çekilmesi yolunda
verdiği sürenin önceki gün doldu-
ğunu anõmsattõ.
Kaya, EPDK’nin akaryakõt fir-
malarõna nasõl bir müdahalede bu-
lunacağõnõ merak ettiklerini dile
getirdi. Verilen süre dolmadan ba-
zõ firmalarõn benzinin litre fiyatla-
rõnda indirime gittiğini anlatan Ka-
ya, şunlarõ kaydetti: “Neden indi-
rim yapıldı? Demek ki ortada faz-
la kârlar söz konusu. Firmalar
benzini rafineriden 58 kuruştan
alıyor. 5 nakliye, yüzde 18 bayi
kârı koyduğunuzda fiyat 81 ku-
ruşa çıkıyor. Dağıtıcı firmalar
bayiden fazla yüzde 50 civarında
kârla vergi hariç benzini 1.25
TL’den satıyor. Vergiler de ka-
tıldığında fiyat 3.25 TL’ye ulaşı-
yor. Serbest piyasa, ancak bu
kadar da değil. 30 kuruş ve daha
fazla indirilmeli.”
ŞEHRİBAN KIRAÇ
Küresel ekonomik krize rağmen
dünyanõn en hõzlõ büyüyen ekono-
milerinden Çin, dünyanõn süper gü-
cü olmaya kararlõ adõmlarla ilerliyor.
Çin bir yandan üretimiyle dünya
pazarlarõnda önemli bir rakip olurken
yükselen refah seviyesi ile aynõ za-
manda dünyanõn en büyük pazarõna
dönüşüyor. Bu yõl yaklaşõk 415 mil-
yon haneye ulaşacak Çin, bu özelli-
ği ile de dünyanõn dev şirketlerinin
iştahõnõ kabartõyor.
Son 20 yõlda gerçekleştirdiği eko-
nomik atõlõmla tüm dikkatleri üzeri-
ne çeken Çin, Türkiye’deki Saban-
cõ, Koç, Zorlu gibi büyük holdinglerle
KOBİ’lerin çekim merkezi haline
geldi. Ancak Türk şirketlerinin
Çin’deki yatõrõmlarõna bakõldõğõnda
maalesef Türkiye’nin Çin’de pek
varlõk göstermediğini gözler önüne
seriyor. 2008 yõl sonu itibarõyla
Çin’e yapõlan doğrudan yabancõ ser-
maye yatõrõmõ 92 milyar dolarõ aşar-
ken Türk firmalarõnõn Çin’de yaptõ-
ğõ yatõrõmlarõn toplamõ ise 30 milyon
dolarõ bulmuyor.
Geleceğin süper gücü olmasõ bek-
lenen Çin’deki yatõrõmlar ve ekono-
mik ilişkiler için Türkiye’nin çok geç
kaldõğõna işaret eden uzmanlar, Türk
firmalarõnõn Çin’de üretim için şan-
sõnõn bulunmadõğõna işaret ediyor.
Türkiye ile Çin arasõndaki ticari
ilişkilere bakõldõğõnda ise yine Tür-
kiye’nin Çin pazarõnda etkin olma-
dõğõ göze çarpõyor. 2008’de Türki-
ye’den Çin’e 1 milyar 437 milyon
dolarlõk ihracat yapõldõ.
2009’un ilk 4 aylõk döneminde ise
288 milyon dolarlõk ihracatla Çin
Türkiye’nin ihracat yaptõğõ ülkeler
arasõnda 23. sõrada. Buna karşõlõk
2008’de Türkiye, Çin’den 15 milyar
658 milyon dolarlõk ithalat yaptõ.
Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül
ve beraberindeki işadamõ heyeti 2 ül-
ke arasõndaki ticari ilişkilerin geliş-
tirilmesi amacõyla 23-29 Haziran
tarihleri arasõnda Çin’e resmi bir
ziyaret düzenliyor.
DEİK: Ülkede gücümüz yok
Dõş Ekonomik İlişkiler Kurulu
(DEİK) Türk-Çin İş Konseyi İkinci
Başkanõ Yavuz Onay’õn verdiği bil-
gilere göre Türk firmalarõnõn Çin’de
yaptõğõ toplam yatõrõm 15 milyon do-
larõ geçmiyor.
Onay, bu nedenle Türkiye’nin
Çin’de ekonomik ve siyasi anlamda
bir gücünün bulunmadõğõnõ dile ge-
tirdi.
Yavuz Onay, şu değerlendirme-
lerde bulundu: “Biz Çin’e girişte 20-
25 yıl geç kaldık. 25 yıl önce Çin’de
yatırım yapsaydık şimdi Çin’le
rekabet edebilirdik. Ama şu anda
biz hem müteahhitlik hem de tek-
nolojik açıdan Çin’in ayarında
bir ülke değiliz. Biz 25 yıl önce fir-
malarımıza gelin Çin’e yatırım
yapın dediğimizde ‘Zaten burada
para kazanõyoruz, oraya gitmeye ne
gerek var?’ dediler. Ama şimdi
Çin başlarına bela oldu.”
ÜLKEDEKİ YATIRIMLAR
500 Türk
şirketi faaliyette
Hammadde, ucuz işgücü, maliyet avantajlarõ nedeniyle
birçok dünya devinin faaliyet gösterdiği Çin pa-
zarõnda irili ufaklõ yaklaşõk 500 Türk şirketi bulu-
nuyor.
Türk şirketlerinin Çin’de beyaz eşya kord bezi, çe-
lik, değerli madenler, plastik, inşaat, gõda ve teks-
til alanõnda girişimi bulunurken, bu yatõrõmlarõn top-
lam değerinin ise yaklaşõk 30 milyon dolarõ bulduğu
tahmin ediliyor. Çin’deki önde gelen Türk şirket-
leri ise şunlar:
Koç Holding’in beyaz eşya sektöründeki şirketi Ar-
çelik, 2000’den bu yana faaliyetlerini sürdürdüğü
Çin pazarõnda çamaşõr makinesi üretiyor. Changz-
hou bölgesinde bulunan fabrikada Beko markasõyla
üretim yapõlõyor.
Sabancõ Holding’e bağlõ KordSa firmasõ 2006 iti-
barõyla Çin’de faaliyet gösteren ABD kökenli In-
vista Group’a bağlõ IQNE Qingdao Nylon En-
terprise’yi satõn alarak Çin’de yatõrõmlara başladõ.
Şişecam 1988’de Hong-Kong’da satõş yaparak gir-
diği Çin pazarõnda, 2003’te Şişecam Shanghai Tra-
ding Company adõyla yatõrõm yaptõ.
Mühendislik, teknolojik çelik imalat ve elektro me-
kanik montaj alanlarõnda faaliyet gösteren Çimtaş
2002’de Çimtaş Ningbo’yu kurdu. Aralõk 2002 so-
nunda üretime geçen fabrika, Ocak 2003’te ihracata
başladõ.
Gürel Grubu’nun gõda şirketi Kütaş AŞ de Çinli
iki ortakla Çin’de sarmõsak işleme fabrikasõ kura-
rak fabrikadan Avrupa’ya ve Japonya’ya sarmõsak
ihracatõna başladõ.
Şanghay’da 2005’te temsilcilik açan Goldaş ve grup
firmasõ Assortie’nin Şanghay ve Hangzhou’da
mağazalarõ bulunuyor.
Hipokrat Tõbbi Malzemeler’in, ortez protez uy-
gulamasõ yapan Çinli Yongsheng şirketi ile kurduğu
ortak şirket Pekin’de faaliyet gösteriyor.
İş Bankasõ Şanghay Temsilciliği 25 Nisan 2006’da
faaliyete başladõ.
Garanti Bankasõ, 18 Mayõs 1999 tarihinde
Şanghay kentinde bir temsilcilik açtõ.
Kimya, ilaç, gõda ve maden sektörünün kullandõ-
ğõ polipropilen büyük çuval (FIBC) üreten Ünsa
Ambalaj, Çin’in Hangzhou kentinde bir fabrika ku-
rarken, Mozaik Tekstil’in de halen Çin’de Warner
teknolojisiyle Laura Baresse markasõyla iç çama-
şõrõ üretimi yapan ortaklõklarõ bulunuyor.
Silkar Madencilik, 2009 içinde doğal taş ve ma-
dencilik sektöründe hem üretim hem ihracat için
Çinli bir firma ile yatõrõm yaptõ.
Eğitim, sağlõk, eğlencede şansõmõz var
D
õş Ekonomik İlişkiler
Kurulu (DEİK) Türk-
Çin İş Konseyi İkinci
Başkanõ Yavuz Onay, şu
aşamada Türk şirketlerinin
Çin’de üretim alanõnda hiç
şanslarõnõnõn olmadõğõnõ
belirtti. Onay, şöyle devam
etti: “Bu noktadan sonra
Türkiye’nin Çin’de eği-
tim, sağlık ve eğlence
konularında şansı ola-
bilir. Eğitim, sağlık ve
eğlence konularında
Türkiye gerçekten yol almış
durumda. Üretim konusun-
da artık bizim şansımız yok.
Çünkü Çin artık üretime
doymuş. Kendi aralarında
rekabete başlamış durum-
da. Ama şu anda eğitim, sağ-
lık, eğlence işine girersek
büyük rekabet sağlayabiliriz.
Bu alanları da ertelersek ve
5 yıl sonra girersek yine ba-
şarı yakalama şansımız kal-
mayacak. Çin’e yapılacak
ihracatta da mermer ve ma-
denler alanında şansımız var.
Çin’e gündelik ürünler ve gı-
da ihraç etmeyi palanlayan
şirketlerimiz varsa, o zaman
Çin’de kendi firmamızı ku-
rup ona göre dağıtım ağımı-
zı oluşturmamızı gerekiyor.”
Onay, Türk şirketlerinin Çin
pazarõnda varlõk gösterebil-
mesi için para harcamasõ ve
uzun yõllar kalmasõ gerektiği-
ni aktardõ.
Türkiye pazarõndaki Çin ima-
jõna da değinen Onay şu yoru-
mu yaptõ: “Bizdeki kötü Çin
imajı Çinlilerin ürettiği
ürünlerden kaynaklanmı-
yor. Bizim ithalatçılarımı-
zın aldığı kötü ürünlerden
kaynaklanıyor. Bizim itha-
latçılarımız kötü ürün alıp
bir an önce ellerinden çı-
karmayı hesap ediyorlar.
Kötü malı getiren bizim ken-
di ithalatçılarımız. İyi para
verirseniz iyi mal alıyorsunuz
kötü para verirseniz kötü
mal alıyorsunuz.”
S
ilk & Cashmere, 19
yõldõr kaşmir ve ipeğin
ana vatanõ olan Çin ve
Moğolistan’da üretim
yapõyor.
Silk&Cashmere’in
Yönetim Kurulu Başkanõ
Ayşen Zamanpur
Türkiye’de hâlâ Çin
gerçeğinin yeterince
anlaşõlamadõğõndan
yakõnõyor. Zamanpur
Çin’deki deneyimlerini
ise şöyle aktarõyor:
“1990’da Çin’e ilk
gittiğimde Avrupa
ve Amerikalılar bile
henüz orada çok
yeniydiler. Dünya
çapında Amerikalı,
Avrupalı
kaşmirciler bile
bizden sonra orada
kaşmir yaptırmaya başladı. Bizim
Çin’de olma nedenimiz ucuz
işgücü veya ucuz hammadde
değil, tam tersine kaynağında
kaliteydi. İstesek de istemesek de
geleceğin süper gücü olması
beklenilen ülke. Çin artık marka
satın alıyor ya da yaratıyor. Ar-
Ge’ye büyük yatırım yapıyor.
Öncelikle Çin’e bakış açımızı
değiştirmeliyiz. Koskoca, dev bir
ülkeyi düşman ilan etmeyelim.
Değişen Çin’in ilk yıllarını onu
karşımıza alarak kaçırdık. Yine
de vakit geç değil. Çin’de ne
arıyorsanız onu bulursunuz. 5
sente Avrupalının rejecte edip
geri gönderdiği kusurlu, kötü
boyanmış, kalitesiz ürünlerini
stoktan alıp, Türkiye’de bir
kerelik fahiş fiyatla satarak
Çin’de iş yapabilirsiniz. Bu
mümkün ya da Silk & Cashmere
gibi Çin’in ihraç ettiği en pahalı
ürün olan ve yumuşak altın
denilen, gramla ihraç edilen saf
kaşmiri ve saf ipeği alabilirsiniz.
Onlarla stratejik anlaşmalar
yapıp uluslararası tasarımcılar
ekibi kurarak, marka yaratarak
da Çin üzeriden dünyaya
yayılabilirsiniz. Ortak
menfaatlerimizi gözeterek Çin’in
avantajlarını kullanarak öne
çıkmak, stratejik ortaklıklar ya da
yeni tabiriyle model ortaklıklar
kurmak zorundayız. Çin’de sadece
ucuz işgücü için varsanız, orada
olmanızı gerektiren daha anlamlı
bir gerekçeniz yoksa, stratejik bir
ticari ortaklık ya da özel bir
nedenle orta vadede orada
kalmanız anlamlı olmayacak.
Çünkü Çin artık eskisi gibi ucuz
olmayacak. Artık sadece ucuz mal
için orada olanlar geri dönüyor.”
Dünyanõn süper gücü
olma yolunda kararlõ
adõmlarla ilerleyen Çin’de
üretim değil ama sağlõk,
eğlence eğitim sektörlerinde
hâlâ şansõmõz var.
Cumhurbaşkanõ Gül’ün yarõn ticari ilişkileri geliştirmek için yolunu tutacağõ ülkede Türk yatõrõmlarõ çok sõnõrlõ
Türkiye’nin Çin’de adõ yok
TURİST GEMİSİ
Aida’nın
tercihi
Antalya oldu
ANTALYA (AA) - Avrupa’nõn
en büyük yolcu gemisi şirketlerinden
olan Aida’nõn 2010 yõlõnda gelir dü-
zeyi yüksek Avrupalõ turistleri An-
talya’ya getireceği bildirildi.
Global Yatõrõm A.Ş, Çelebi Gru-
bu ve Antmarin konsorsiyumu Port
Akdeniz tarafõndan işletilen Ortadoğu
Antalya Liman İşletmeciliği AŞ Ge-
nel Müdür Vekili Taner Güngör,
küresel krizin etkisinin azalmasõyla
Antalya limanõnõn da Avrupalõ cru-
sier şirketlerinin çekim alanõna gir-
diğini söyledi. Avrupa’nõn en büyük
cruiser şirketlerinden biri olan Ai-
da’nõn 2010 yõlõ Nisan ayõndan iti-
baren 1500 yolcu kapasiteli iki lüks
gemisinin Antalya Limanõ’na 42 se-
fer düzenleyeceğini anlatan Gün-
gör, şunlarõ kaydetti: “Küresel kri-
zin etkisinin yavaşlamasından son-
ra cruiser şirketleri de kendileri-
ne yeni pazarlar ve yeni hedefler,
yeni güzergâhlar belirledi. Yüksek
gelir düzeyine sahip yolcular An-
talya Limanı’ndan gemilere inip
binebilecek. Aida’nın sefer dü-
zenleyeceği gemiler Venedik, Girit
ve Limasol limanlarını ziyaret et-
tikten sonra Antalya’ya gelecek.
Antalya Limanı Avrupalı yolcu ge-
milerinin uğrak yeri oluyor.”
Ayşen
Zamanpur
Yavuz
Onay
19 yıl önce gitti, başarıyı yakaladı