21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Meraklar ve Sorular HER gün haber, yorum, suçlama, savunma bombardımanına uğrayan halk, yanıtları bilmek ve öğrenmek ister. Medya, gazeteleri, dergileri, radyoları ve televizyonlarıyla bu merakı karşılamaya ve bir öl- çüde de gidermeye çalışır. Ama, asıl karşılama ve giderme ödevi ya da sorumluluğu resmi ma- kamların değil midir? Mayın temizleme işini alalım. Gömülen mayınları temizlemek gömenin ödevi olduğu gibi, işin ne olduğunu da herkesin anlayabileceği ölçüde anlatma sorumluluğu da gömene düşer. Bu so- rumluluk yeterli ölçüde yerine getirilmemişse, me- raklar daha da çoğalıp büyüyecektir. Kabul edelim ki, son olayda temizleme işi ile te- mizlenen toprağı birilerine verme konusunu bir- birine bağlamanın hikmeti anlaşılmadı. O zaman, merak: Temizliği yapmanın maliyeti yüksek ve devle- tin gücü buna yetmiyor da toprağın ürünlerini sa- tarak o maliyeti karşılamak düşünüldüyse, daha ihale bile açmadan İsrail’in adı ve toprak gelirinin miktarı nasıl kestirilebilmiştir? Temizleme işini asker çalıştırarak başarmak var- ken, yabancı şirket aramak niye? “Mayın temiz- leme tehlikeli işlem; askeri tehlikeye atamayız” düşüncesi mi? Yoksa, düpedüz parasızlık mı? “Yok, öyle değil; teknolojik donanımımızın yeter- sizliğidir asıl neden” deniyorsa, şirkete para ver- mek yerine aynı parayla en son mayın temizleme teknolojisini alıp onu kullanacakları eğitmek başarılamaz mıydı? Üstelik, ordunun kendi ma- yınını bile toplayamayacak duruma düşmesine üzülen halkın gönlü de alınmış olmaz mıydı? Durumun sivil ve asker makamlarca bu tür so- ruları tam yanıtlayabilecek ölçüde aydınlatılmadığı kesindir. Başka bir örnek: Yıllardır, AB’ye tam üyelik ye- rine “ayrıcalıklı ortaklık” önerenler var. Bunun ne olduğunu bilen de yok, anlatan da. O zaman soruluyor: Kimin ayrıcalığı? Türkiye’nin mi, AB’lilerin mi? Nelerde, kime ayrıcalık? Öyle anlaşılıyor ki, bu düşünceyi öne sürenler- den Fransa’nın hiç çalışması yok; Almanya’nın bi- raz var, ama gizli. Bu durumda, Ankara ön alıp ay- nı konuda çalışarak kendi önerisiyle ortaya çıka- maz mı? “Tam üyelik ısrarıyla sürekli kapınızı çal- mayı bırakıyoruz” diyerek. Madem ayrıcalık sözü ediliyor, o halde şöyle ay- rıcalıklar istemeliyiz: Gümrük Birliği’nin bizden ya- na yontulması; üye olmayan Norveç’le İsviç- re’ye Schengen vizesinde tanınan kolaylığın bi- ze de tanınması; Kıbrıs’la ilgili ısrardan vazgeçil- mesi. Bunlar ve başka alanlarda istenecek ko- laylıklar yıllardır başının eti yenen Türkiye’yi ra- hatlatabilir; tam üyeliğin bağlayıcılıklarından en- dişe duyan Türkiye bu modelle daha rahat eder ve bölgedeki ağırlığını daha da arttırır. Geçerli yolun bulunup anlatılması için, hep me- raklı vatandaşın soru sorması mı beklenmelidir? [email protected] 1 956’dan itibaren mayõn döşemek için istimlak edilen Türkiye-Suriye sõnõ- rõndaki yaklaşõk 360.000 dekar arazi- ye, çeşitli tarihlerde yaklaşõk 650.000 adet mayõn yerleştirildi. Ottowa Konferansõ’nda alõnan kararlar gereği, bu arazideki büyük can ve mal kayõplarõna yol açan mayõnla- rõn 2014 yõlõna kadar temizlenmesi gere- kiyor (ki Ottowa kararlarõ ayrõntõlõ okunursa 10 yõl ek süre daha alabileceğimiz görülür). Bu konuyla ilgili hazõrlanan yasa tasarõsõ Meclis’in üç haftadan beri tõkanmasõna neden oldu. Meclis içinde ve dõşõnda ma- yõn tasarõsõna yapõlan etkili muhalefet ve yo- ğun kamuoyu baskõsõ, AKP grubunda da kri- ze neden olarak hükümetin tasarõyõ ko- misyona geri çekmesini sağladõ. Suriye sõ- nõrõndaki mayõnlarõn temizlenmesini içeren tasarõnõn kabul edilen maddeleri tekrir-i mü- zakere ile yeniden görüşülecek. AKP, muhalefetin ve kamuoyunun õsrarcõ olduğu “arazinin 44 yıllığına temizleye- cek şirkete tarımsal amaçlı kullanımı için verilmesini” öngören hükmün tasarõdan çõ- karõlmasõ ve Genelkurmay’õn istediği iha- lenin bedeli karşõlõğõ NAMSA’ya verilme- si gibi alternatiflerin de yer aldõğõ formül- lerin yeniden genel kurulda görüşülmesini 2 Haziran 2009 Salõ gününe erteledi. Hiç kimse mayõnlarõn temizlenmesine kar- şõ değil; karşõ çõkõlan, itiraz edilen, temiz- lenecek arazilerin 44 yõllõğõna bu temizle- me karşõlõğõ temizleyecek kuruluşa verile- cek olmasõdõr. Aklõmõza gelen ilk soru, bu mayõnlarõ ken- di ellerimizle yerleştirdik de neden kendi im- kân ve olanaklarõmõzla temizlemeyi ger- çekleştiremiyoruz? Yurttaşlarõmõzõ üzen, bu yasa tasarõsõndaki acziyet ve ulusal çõkar- lara aykõrõlõklardõ. Meseleyi, temizlemeyi ve arazinin kul- lanõlmasõnõ ayrõ ayrõ düşünerek yasalaştõr- mak ortak akõldõ, sonunda AKP’nin de bu noktaya gelmiş olmasõ olumlu bir davra- nõştõr. Kazanan Türkiye olacaktõr. Kiralamak satmaktır İşin temizleme tarafõna bakõldõğõnda doğ- rusu bunu Genelkurmay’õn yapmasõ, ken- dimizin yapmasõdõr.. ancak Genelkurmay’õn bu konu hakkõnda neden TSK’nin mayõn te- mizleme işini yapamayacağõna dair açõk- lamalarõnõ da dikkate almamõz, önemse- memiz gerekmektedir. TSK’nin doğru adres olarak gösterdiği, dünyada bu konuda uzman olan NATO’nun lojistik destek birimi, NATO İkmal ve Bakõm Teşkilatõ’nõn (NAMSA) pek çok so- runlu bölgede mayõn temizlemesini çok ucu- za yaptõğõ biliniyor: NAMSA 5 yõlda Sõrbistan-Karadağ, Be- larus, Tacikistan, Ukrayna ve Arnavut- luk’ta 4.1 milyon mayõnõ 4.2 milyon dola- ra imha etmiş. Buradaki maliyetler, daha ön- ce eski Maliye Bakanõ Kemal Unakı- tan’õn “600 milyon dolar ile 1.2 milyar dolar arasında”.. dediği maliyetlerle kar- şõlaştõrõldõğõnda çok daha avantajlõ gözük- mektedir. NAMSA’nõn maliyetleri ile 306.000 dekar verimli ve stratejik arazinin 44 yõllõğõna feda edilmesi başka hesaplarõn söz konusu olabileceğini insanõn aklõna ge- tirmekteydi. Çünkü 44 yõllõğõna kiralamak aslõnda satmak demektir; hele hele kirala- nan bu topraklar sõnõr bölgesindeyse ve de İsrailli bir firmaya devredilmesi söz konu- su ise bu, ülkemizin sõnõr güvenliği açõsõn- dan çok önemlidir. Temizleme konusu bu şekilde kullanõm karşõlõğõ olmadan çö- zümlenirse sorunun bir tarafõ halledilmiş olacak, bu da tahmin edilen kuruluşa, te- mizleme karşõlõğõ 44 yõllõğõna kullanõm hakkõnõ ortadan kaldõrmõş olacaktõr. Uluslararası petrol şirketleri Gözden kaçan diğer bir önemli husus da, bu arazilerin bir kõsmõ üzerinde uluslararasõ petrol şirketleri tarafõndan da 1950’lerden beri ruhsatlandõrma yaparak işletme hak- larõna sahip olmalarõdõr. Bu topraklarõn daha sonra askeri mayõnlõ bölge haline getirilmesinden dolayõ arazi üzerindeki petrol arama ve çõkartma faaliyetlerini ger- çekleştirememişlerdir. İşte, tam da bu noktada birileri hedef sap- tõrmaya, asõl amaçlarõnõ ve gerçeği gözden kaçõrtmaya çalõşõyor olmasõnlar? Söz ko- nusu olan ulusal çõkarlarõmõz ise, bu top- raklarda organik veya konvansiyonel tarõm yapõlarak elde edilecek 50-100 milyon dolarlõk sebze meyvenin getirisine rağmen; bölgedeki insanlara aş ve iş, istihdam ya- ratacak olmasõna rağmen, bunlarõn ötesin- deki büyük resme bakma zorunluluğu- muz vardõr. Söz konusu olan hem Ortado- ğu coğrafyasõnõn kontrolü, hem petrol ve doğal kaynaklarõmõzõn yönetilmesi ve iş- letilmesi, hem de sõnõr güvenliğimizdir. Böl- genin petrol ve doğal kaynaklarõnõn mül- kiyet sorunlarõnõn kamu yararõna çözüme kavuşturulmasõndan sonra askeri bölge olan mayõnlõ arazinin temizlenmesi, sivil- leştirilmesi gerçekleştirilmelidir. Sõnõrõn uluslararasõ bir firmaya verilmesi duru- munda bir anlaşmazlõk olursa, geçerli ola- cak Türk yasalarõ değil, uluslararasõ tahkim olacaktõr. Halihazõr durumda, TPAO’nun açtõğõ kuyularõn onundan elde edilen, bugünkü petrol fiyatlarõyla, yõllõk 250 milyon dolarlõk gelirden de olunmasõ işten bile değildir. Bu gelirin en az 50-100 katõ gelir getirecek pet- rol rezervlerinin de olduğu tahmin edil- mektedir. Bu bağlamda, bölge insanõnõn da çõkar ve menfaatleri göz ardõ edilmeden, yeraltõ ve yerüstü kaynaklarõnõn paydaşlõ- ğõ adaletli bir biçimde düzenlenmelidir. Görüldüğü gibi mayõnlõ arazi konusu; içe- risinde görünmez pek çok farklõ, gizli ma- yõnlarõ muhafaza eden, pek çok gizli açõ- lõmõ olan, pek çok farklõ ekonomik ve po- litik okumanõn yapõlabileceği bir satranç tahtasõdõr. Diğer tarafta, herkes Osmanlõ tarihini okusun, İsrail devletinin Filistin, Arap topraklarõ üzerinde nasõl kurulduğunu öğ- rensin. Bu mayõnlõ araziler üzerindeki kuş- ku yaratan konulardan bir tanesi de tarihin tekerrür edecek olmasõ endişesidir. Mayõnlõ Arazi Yasa Tasarõsõ Hakkõnda... Sadık ÇELİK SHP MYK üyesi Mayõnlõ arazi konusu; içerisinde görünmez pek çok farklõ, gizli mayõnlarõ muhafaza eden, pek çok gizli açõlõmõ olan, pek çok farklõ ekonomik ve politik okumanõn yapõlabileceği bir satranç tahtasõdõr. Dinlenen - Dinleyen... Dinlenmeyen - Dinlemeyen... Y akõn yõllara değin, baş- kasõnõ dinlemek çok ayõp karşõlanõrdõ. Gü- nümüzde ise “70 bin kişinin dinlendiği”ni, küçümseyen bir ağõzla açõkladõ bir bakan. Geçen yõlõn Genelkurmay Başkanõ Büyükanıt, “Beni de dinlediler!” demesin mi? So- rumlu bakan, paşaya anõnda yanõtõ yapõştõrdõ: “Neden ge- reğini yapmadınız?” Gereği yapõlõrsa, yani hak aranõrsa işler düzelecek sanõr- sõnõz. Anayasa Mahkemesi Baş- kanvekili de dinlenenlerden! Osman Paksüt, bunu öğren- diği gün, suç duyurusunda bu- lundu. Gereğinin yapõlmasõnõ istiyordu. Yapõldõ. Yanõt olarak “Yanlışlıkla...” dendi, konu kapandõ. Toplumsal sõkõntõlarõmõz “dinlenmeyen” ile “dinleme- yen” sözcüklerinde saklõdõr. Kimse kimseyi dinlemiyor. Dinlemeyen, başkasõnõn so- runlarõna eğilir mi? Mersinli çiftçi ile Başbakan Tayyip Bey’in iki cümlesi bu nedenle tarihe geçti. Dertlerle ezilen Mersinli çift- çi, son bir umutla Başbakan’a yaklaştõ, “Anam ağladı!” de- di demedi, “Ananı da al, git!”le karşõlandõ. Fransa kra- liçesinin, “Açız!” ünlemesiyle sarayõ saranlara söylediği “Ek- mek bulamıyorsanız pasta yiyin!” sözüyle tartarsak, aca- ba hangisi ağõr gelir? Uygarlõk tarihinin omurgasõ, yönetenle yönetilenin gelgitle- rinden oluşuyor. Birbirlerine bakõşõ ölçüyü, düzeyi belirliyor. Tek kanatlõ kuşun uçtuğu, he- nüz görülmedi. Uçmak değil, adõm atamõyo- ruz. Mersinli çiftçinin yerinde işadamõ düşünelim. Başbakan’õn davranõşõ aynõ olabilir miydi? Düzenin temeli, bileşik kap- lar kuralõ. Bir toplumda her şey bozulur da, dil sağlõklõ ka- labilir mi? Anlatõm, açõklõğõnõ yitiriyor. Aslõnda kargaşa önce dilde başlatõlõyor. MÖ yaşamõş bilge Konfüçyüs, boşuna dememiş, “Bir ülkeyi yönetmeye çağ- rılsam, ilkin dilin kusursuz ol- masını sağlarım.” Kişisel amaçlar için sözcükler eğiliyor, bükülüyor, içi boşaltõlõyor. “Dinlemek”, saygõn bir sözcük aslõnda. Şimdilerde bu sözcük, topluma korku saçar oldu... Nusret ERTÜRK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle