25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Pandora’nõn Kutusu’ ve Ermeni Soykõrõmõ Mitolojide “Pandora” tiplemesinde, bir annenin, bir eşin, bir kõz ço- cuğunun “masumiyeti ve sevecenliği” sanki özellikle unutulmuş ve kadõn “şeytanın avukatı” olarak gösterilmiştir. Oysaki Anadolu’da anaerkil düzenin egemen olduğu dönemlerde, “Kibele”nin, toprak ve bereket tanrõçasõ olarak toplumu yönettiği söy- lenir. “Anaerkil toplumlarda yönetimi elinde bulunduran kadınlar, be- reketle özdeşleştirilmiş ve yüceltilmiştir. Her zaman ve her toplumda ‘yuvayõ yapan dişi kuştur’.” Zamanla, üretim biçimleri değişmiş, özel mülkiyet toplumlara ağõrlõğõnõ koymuş “kadınların sevgi gücünün” yerini “erkeklerin bi- lek gücü” almõş, böylece, “anaerkil” yönetim, yerini kaba kuvvete dayalõ, “ataerkil” yönetime bõrakmõştõr. (1) “Bu değişimin sembolü de, bütün felaketlerin kaynağı ola- rak anlatılan Pandora mitidir. Anaerkil düzenin evi düzenleyen ‘melek’ kadın imgesinin yerini, ataerkil düzende ‘tahripkâr’ ve uğur- suz şeytan imgesi alır.” Mitolojiye göre Zeus, “Pandora”yõ, ateşi çalõp insanlara veren Pro- mete’yi (Prometheus) ve ateşi verdiği insanlarõ cezalandõrmak için gönderir. Zeus’un buyruğuyla, bir parça toprak alõnõr, suyla karõştõrõ- lõr, içine insan sesi, insan gücü konur. Öyle bir varlõk yapõlõr ki “yüzü ölümsüz tanrıçalara, bedeni de güzelim genç kızlara” benzer. Ona ev işleri, renk renk kumaşlar do- kumasõ öğretilir. Büyülerle kuşatõlõr, yüreğine “köpek sadakati ile til- ki kurnazlığı” da konur. Sonra da boynuna altõn gerdanlõklar takõp, bahar çiçekleriyle saçlarõnõ süsleyip, göğsüne de “yalanı dolanı” doldururlar. Adõnõ Pandora ko- yarlar. “Pandora” demek tanrõlarõn armağanõ demektir. Yunan mi- tolojisine göre, Pandora yeryüzündeki ilk kadõndõr ve Zeus tarafõndan insanlõğõ cezalandõrmak için hazõrlanmõştõr. Zeus kendinden ateşi alan insanlarõ cezalandõrmak için balçõktan yapõlmõş bu tanrõsal güzellik ve zekâya sahip Pandora’yõ Promete’nin kardeşine gönderir, o da Pro- mete’nin tüm uyarõlarõna karşõn Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora’ya insanlara hediye olarak götürmesi için “içi kötülük dolu” bir kutu (ba- zõ kaynaklara göre küp ya da kavanoz) da vermiştir... Bu “kötülük- lerin kutusudur” ve asla açõlmamalõdõr. Bir süre sonra Pandora, da- yanamaz, kutuyu açar. Kutu açõlõr açõlmaz kutudaki bütün kötülükler de dünyaya yayõlõr. İş işten geçtikten sonra kutu kapatõlõr ama, çok geç kalõnmõştõr. Kutuda bir tek “umut” kalmõştõr. (2) “(..) Eskiden insanoğulları bu dünyada dertlerden, kaygılardan uzak yaşarlardı, bilmezlerdi ölüm getiren hastalıkları. Pandora açınca kutunun kapağını, dağıttı insanlara acıları, dert- leri. Bir tek umut kaldı dışarı çıkmadık, kapağı açılan dert kutu- sundan. Umut tam çıkacakken Pandora kapatmıştı kapağını, (…) O gün bugündür insanların başı dertte, toprak bela doludur, deniz be- la dolu, geceler dert doludur, gündüzler dert dolu, belalar başıboş dolaşır sessizce ölümlülerin çevresinde. (…)” Pandora’nõn kutusundan çõkan kötülükler, “insan eliyle” uygula- nõr. Bazõ toplumlarda Pandora’nõn kutusu, seçim sandõğõna dönüşür. Bunun en iyi örneğini yakõn tarihte buluruz. 2. Dünya Savaşõ’nõ çõkaran ve milyonlarca insanõ yok yere ölüme götüren, “Dünyayı yerle bir eden” Adolf Hitler de 1933’te Alman- ya’da “seçim sandığından” çõkmõştõr... Nazi Partisi’nin (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) lideriyken 1933’te Almanya’nõn başbakanõ olan ve kendisine Führer (önder-li- der) sõfatõ verilen Adolf Hitler 2. Dünya Savaşõ sonrasõnda intihar edin- ceye kadar, Alman halkõnõ peşinden sürüklemeyi başarmõştõr. Hitler’in iktidarõnda dünyanõn en büyük “soykırımı” olan Nazi soykõrõmõ, da- ha doğrusu “Yahudi soykırımı” yapõlmõş, bu soykõrõmda Romanlar, Çingeneler, Nazi karşõtõ Almanlar, engelliler, eşcinsellerden oluşan al- tõ milyonu aşkõn insan, “sessiz insanlığın” gözü önünde “göz göre gö- re” öldürülmüştür. Ne hikmetse, “soykırım” denince “tüm dünyanın aklına” aslõn- da Türklerin bir öz savunmasõ niteliğindeki, aslõ astarõ olmayan söz- de “Ermeni soykırımı” gelir de Nazilerin yaptõğõ en büyük soykõrõm olan “Yahudi soykırımı” gelmez. (1) Kibele’den Pandora’ya Kadõnõn Tarihsel Yenilgisi: Pervin Erdil (2) Mitoloji Sözlüğü: Azra Erhat (Remzi Kitabevi) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com 1 Haziran Denize İnme Koridoru Tartışmalı mayınlı araziyi gözünüzün önüne getirin: Irak’ın kuzeyinden başlayarak yaklaşık 910 kilometre uzunluğunda ve ortalama 250-500 metre derinliğindeki bir alan aşağıya doğru denize iniyor. Olaylara stratejik açıdan bakan deneyimli bir dostun deyimiyle: “Irak’ın kuzeyindeki oluşumu Akdeniz ile buluşturan proje.” Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası şirketlerin kullanımına açacağı yurt topraklarına ilişkin “garip ve düşündürücü” ısrarından vazgeçip Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’nın önerisini dinlemeli: “Türkiye’nin stratejik açıdan uluslararası sermaye tarafından kullanılmaya çalışıldığı bu günlerde Suriye sınırında yaklaşık 216 milyon metrekare büyüklüğündeki arazinin kontrolünün yabancılara verilmesine olanak sağlayacak bir yasal düzenlemenin toplum ve ülke yararına olmadığının altını çiziyoruz. Mayın temizleme işlemi hizmet satın alarak yaptırılmalıdır. Topraksız köylü ve çiftçi topraklandırılmalıdır. Mayın temizleme ve organik tarım yapma işlerinin 49 yıllığına küresel sermayeye verilmesiyle, ülkenin topraklarının başka bir ülkeye ‘kira’lanması kabul edilemez tarihsel bir hata olacaktır.” DilDerneği’neDestek Daha önce de bir duyuru yap- mıştık aynı konuda. Atatürk’ün dil devriminin izcisi Dil Derneği, küçü- cük bir bodrum katında büyük işler yapmaya çalışıyor. Daha işlevli bir ortama kavuşmak için desteğe ge- reksinimi var. Dil Derneği’nin özverili başkanı Sevgi Özel, dilseverleri bir kez daha imeceye çağırıyor: “Bir süre önce yeni bir çalışma yeri edinmek için aydınlanmacı- lardan parasal destek istemiştik; ne yazık ki bu destek beklenen dü- zeyde olamadı. Yaklaşık 25 bin li- ralık bir destek, derneğimizi ra- hatlatacaktır. Çağrımızı yineleyerek, aydınlanmanın en önemli aracı olan dilimizin gelişmesini isteyen ya da dilimiz için kaygılanan bütün dilseverlerin, bütün Atatürkçü işa- damlarının dikkatini çekmek iste- dik. Dil Derneği’ne destek olmak isteyenler, derneğin kamu yararı- na çalıştığını bilerek, Türkiye İş Bankası’nın, Mithatpaşa Şube- si’ndeki (4228) 894 952 sayılı he- sabına bağış yapabilirler. Bu çağ- rımızın yankı bulacağına, aydın- lanmacıların uzattığımız eli tuta- cağına inanıyoruz.” AST Kapanıyor Albay Reşat Çi- ğiltepe’nin onurlu öyküsü, kurtuluş ta- rihimize kazınmıştır. Albay Reşat Bey, büyük taarruz sıra- sında Mustafa Ke- mal Paşa tarafından çok önemli bir mev- zi olan Çiğiltepe’nin alınması için görev- lendirilmiştir. Yu- nan’ın direnişi karşı- sında tepenin alın- ması gecikince Al- bay Reşat, Mustafa Kemal Paşa’ya “ya- rım saat içinde te- peyi alma sözü ver- diği halde bu sözü yerine getiremediği” gerekçesiyle kendi canına kıyar. Oysa tepe, Reşat Bey’in ölümünden kısa bir süre sonra alına- caktır. Albay Reşat Bey’in torunu olan Asaf Çi- ğiltepe, 1963 yılın- da Ankara Sanat Ti- yatrosu’nu (AST) ku- rar. AST, Ankara’da tıpkı Albay Reşat Bey gibi yurtseverliğin simgesi olur. Duyduk ki, AST kendi canına kıyıyor- muş. Kapanıp İstan- bul’a taşınacakmış. Çok yazık. Bir önemli kurum daha saldırgan, ucuz po- püler kültür karşı- sında yenik düşü- rüldü! Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Vak- fı’nın (KİGEM) geçen günlerde yapılan mali genel kuruluna sunulan rapordan: “KİGEM’in ve birlikte mücadele eden- lerin 15 yıldır söylediklerinin doğruluğu bir kez daha kanıtlanmıştır. ABD ve Av- rupa ülkeleri krizin çözümünün kamu- laştırma olduğunu -geçici de olsa- vur- gularken hükümet hâlâ ‘ille de özelleş- tirme’ söylemine devam etmektedir. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, kü- resel şirketlerine ‘krizde önlem almak için önce Fransa dışındaki şirketlerini- zi kapatın ya da küçültün’ mesajını ver- miştir. Ülkemizde yabancı sermaye or- taklığı olan şirketler bu mesajını yerine getirmekte gecikmemişlerdir. Otomo- tiv sektöründe bunun örneği yaşanmış, işçilere ücretsiz izin ve işçi çıkarmalar ol- muştur. En son yaşadığımız örnek BAT’ın satın aldığı Tokat Sigara Fabri- kası’dır. Fabrika kapatılarak 2 bin işçi iş- siz kalmıştır. Bunu aile olarak ortalama 5 kişi olarak değerlendirdiğimizde 5 bin kişidir. Tokat çökmek üzeredir. Biz yola çıkarken kamu işletmelerinin özelleştirilmesini değil, ülke ekonomisi, kalkınma için gerekli olan kamu kuru- luşlarının daha iyi nasıl yönetilebilir modelini gerçekleştirmek amacını taşı- yorduk. Yanlış özelleştirme uygulama- larına karşı bunu ifade etmeye çabala- dık. Ama yeterli olamadık. Savundu- ğumuz karma ekonomi modelini yaşa- ma geçirmenin inadını ve kararlılığını gösterecek gücümüz zayıfladı. Kİ- GEM’in bugün içinde bulunduğu eko- nomik sıkıntı bunun bir göstergesidir. Özelleştirme karşısında mücadele etmiş olsa bile yenik düşen sendikalar ‘pes’ ettiler. Çünkü yalnız da kaldılar. Tek tek sendika olarak mücadelenin yalnızlığı- nı yaşadılar. Bugün bu ‘pes’ etmekten vazgeç- menin günüdür. Ülkemiz halen daha ve- rimli topraklara, verimli insan gücüne sa- hiptir. 75 milyon dinamik insan gücüne sa- hiptir. Bu güç ile Türkiye yeniden ‘ken- di kendine yetebilen’ bir ülke durumu- na gelebilir. Bunu başarmalıyız. Hükümet en acilinden ‘sosyal devlet’ olmanın gereklerini yerine getirecek önlemler almalıdır. Yalnızca ihtisas ko- misyonu raporları hazırlamakla atıl du- ruma getirilen Devlet Planlama Teşki- latı harekete geçirilmeli ve acil kalkınma planı hazırlanmalıdır.” Başarmalıyız! HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yazısı elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. GÖRÜŞ TAYFUN ÖZKAYA * Mayınlı Alan+Organik Tarım=Elmalı Şeker Bazı yöneticilerimizin mayınlı alanda organik tarım sevdası nereden çıktı? Ülkenin her yerinde bu sistem büyük hız kazandı da sıra mayınlı arazilere mi geldi? Organik tarıma karşı olduğum zannedilmesin. Ancak bu olayda organik tarımın bir halkla ilişkiler ara- cı olarak kullanıldığını düşünüyorum. Organik tarım bazılarınca mayınlı arazi konusunda saf insanları bir yere götürecek bir elmalı şeker olarak kullanılmak is- teniyor. Dünyada organik ürüne talep var mı? Var. İhracata ihtiyacımız var mı? Var. Niye karşı çıkıyor- sunuz, diye soracakları kesin. Aynı halkla ilişkiler tak- tiği, Tohum Yasası Meclis’ten geçerken de yapılmış idi. Tohum Yasası Avrupa Birliği uyum yasaları içi- ne atılmış idi. Avrupa Birliği bizden böyle bir şey is- tememiş idi. Ama olsun. Böylelikle daha kolay Meclis’ten geçeceği bazılarınca düşünülmüş ol- malı. İtiraz edenlere, Avrupa Birliği’ne niye karşı çı- kıyorsun, diye sormak daha kolaydı. Şimdi de bazı- larınca böyle düşünülmüş olmasın?.. “Organik tarı- ma, ihracata karşı mısınız?” sorusu konuyu başka yön- lere çekmek için iyi bir taktik de olabilir pekâlâ. Sorun burada organik tarım yapıp yapmamak değildir. Bazılarınca saplantı haline gelmiş tek amaç, bu arazilerin yerli veya yabancı bir veya birkaç şirkete verilmesidir. Biz diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmak koşuluyla Türk, Kürt, Arap, Sürya- ni, hatta varsa Ermeni ve Musevi topraksız veya az topraklılara bu alanda toprak verilsin. Ziraat Mü- hendisleri Odası bu şekilde 2881 aileye toprak veri- lebileceği ve 14 bin 405 kişiye iş bulunabileceğini sap- tamış. Bu kadar arazi, üstelik de 49 yıl gibi uzun bir süre için bir şirketin hegemonyasına bırakılmasın. Bir kere bu alanın birçok yerinde organik tarım ya- pılması mümkün olmayabilir. Çünkü komşunuz bol bol tarım ilacı kullanıyorsa siz isteseniz bile organik tarım için sertifika alamazsınız. Arazinin kuzeyinde vatandaşlarımız güneyinde Suriyeliler ilaçlı, kimya- sal gübreli tarım yapmaktadırlar. Organik tarım ya- pacağınız alan için ilaç kullanılmayan yeterli tampon şerit bazı yerlerde bulunamayabilecektir. Mayınlar- dan toprağa bunca yıl kimyasal maddeler sızıp sız- madığı da araştırılmalı. Diğer yandan tek bir şirketin (yerli veya yabancı) organik tarım yapmasının çevresel, ekonomik ve sos- yal yönlerden yaratacağı zararlar da düşünülmeli. Şir- ket işgücü masrafını en aza indirmek isteyecektir. Bu nedenle çoğunlukla tek bir ürünü geniş alanlar ha- linde ekip, makineleri daha çok kullanmak isteyecektir. Buna monokültür diyoruz. Bu şirket üretim sırasın- da çoğu dışarıdan ithal edilen organik ilaç ve güb- reler kullanacaktır. İthalat artacaktır. Bütün bunları yaptığınızda bu da doğaya düşman bir üretim sis- temi olacaktır. Böyle büyük işletmeler halinde, ço- ğu zaman tek ürüne ve dışarıdan alınan girdilere da- yalı tarım sistemine “endüstriyel organik tarım” den- mektedir. Bunun ekolojik, yani çevreye dost olma- yacağı açıktır. Biyoçeşitlilik azalacaktır. Bu yapı, sos- yal açıdan da hastalıklı olacaktır. Bunu tartışmak bi- le gereksiz. Kendi topraklarında çalışacak 15 bin köy- lü yerine, olsa olsa düşük ücretle çalışacak 3-4 bin kişiye iş bulunmuş olacaktır. Yeni ağa çokuluslu bir şirket olacaktır muhtemelen. Organik tarımı geliştirmek istiyorsanız bütün bir va- tan toprağı bizi bekliyor. Ancak organik tarımın da güçlü şirketlerin denetimine girdiğini biliyoruz. Organik tarım dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türki- ye’de de yolundan saptırılmıştır. Tekelleşme olmuş, şirketler ürüne konvansiyonel ürün fiyatına çok ya- kın fiyatlar vermeye başlamışlardır. Girdiler bu alan- da da sanayileşmiştir. Bu alanda büyük atılımlara ih- tiyaç vardır. Çabalar ise ya çok yetersiz ya da büyük şirketlerin çıkarlarına paraleldir. Tarım açısından yapılacak devasa işler varken, Tarım Bakanlığı dur- madan küçülme peşindedir.En güzeli, bu arazinin te- mizlendikten sonra topraksız ve az topraklı köylülere verilmesidir. Mümkünse bir kısmı organik tarım, ba- zıları da düşük düzeyde sanayi girdisi kullanarak sür- dürülebilir tarım yapar. * Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir ördek cinsi. 2/ Toprak, kum ve sa- man elemeye yara- yan iri delikli kal- bur... Optik kaydõr- ma. 3/ Hiperaktif çocuklarõ sakinleş- tirmede kullanõlan ilaç, 4/ “Çalma, hõr- sõzlõk” anlamõnda ar- go sözcük... İskoç erkeklerinin giydi- ği kõsa etek. 5/ Hay- laz, serseri, başõboş. 6/ Ha- vada buğu durumundayken akşamõn ve gecenin serin- liğiyle yerde ya da bitki- lerde toplanan küçük su damlalarõ... Eski dilde su... Bir nota. 7/ Uzak... “Tan- rõ kabul etsin” anlamõnda kullanõlan söz. 8/ Bir soru sözü... Büyük Okyanus’un güneydoğusunda zaman zaman görülen akõntõ. 9/ Hapishanede volta atõlan koridor ya da avlu... Kemiklerin yuvarlak ucu. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ “Çavuşkuşu, ibibik” gibi adlar da verilen bir kuş. 2/ Safran, amber ve misk karõştõrõlarak yapõlan güzel bir ko- ku... Cennet bahçesi. 3/ Kökü hekimlikte sürgün kesici ola- rak kullanõlan bir bitki. 4/ İri taneli bezelye... Saçõ dökül- müş olan kimse. 5/ Maden külçelerinin eritilip arõndõrõl- masõ... Baryum elementinin simgesi... Litvanya’nõn plaka imi. 6/ Japonlara özgü çiçek düzenleme sanatõ. 7/ Bursa’nõn bir ilçesi... Bir nota. 8/ Bir gösterme sõfatõ... Yahudi Is- panyolcasõ. 9/ Bir müzik parçasõnõn hangi hõzla çalõnma- sõ gerektiğini gösteren alet. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A P S A İ S İ N O N A T D O R E Ç I L A N L O Ş A T O M N E A K S İ A S İ T L U K U L U A N D S K A L A İ D E A O R O S M U M Ç İ Ç E Ğ İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Nüfus cüzdanõmõ kaybettim, hükümsüzdür. Alpaslan Kılıçarslan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle