Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Kürt Sorunu Zorluyor
Bu ülkeyi yönetenlerin geleneksel ortak özelliği,
çözüm değil, çözümsüzlük üretmeleridir. On yıllardır,
bir türlü çözüm bulunamayan, tam tersine zaman
içinde çok daha karmaşık ve kalıcılaşan sorunla-
rın başında Kürt sorunu bulunuyor. Sorun, çözü-
münü bir kez daha zorluyor.
Kürt sorununu teröre indirgemek doğru değildir;
sorun PKK terörü öncesinde de vardı. Diğerleri bir
tarafa, 1960’ların sonlarında, TİP-Türkiye İşçi Par-
tisi’nin varlığını sürdürememesinin en önemli yıkı-
cı etkeninin bu sorun olduğu bilinir. Sonrasında da
o eşsiz demokratikleşme sürecinin nasıl tıkandığı
da yaşanmıştır.
12 Eylül’ün faşizan uygulamalarının doğrudan so-
nucu doğan PKK terörü, on binlerce insanımızın ya-
şamına mal oldu. Ekonomik kaynakları kuruttu; ko-
ruculuğu ve diğer yanlış uygulamalarıyla, toplum-
sal yapıyı, barışı, dostluğu, kardeşliği sürekli ola-
rak dinamitledi; demokratikleşmeyi engelledi.
Bu nedenle, Kürt sorununa çözüm aranması yo-
lunda atılan her adım, yapılan her girişim, olumlu
karşılanmalıdır. Bu bağlamda, gazetecilerin, bilim
insanlarının, sendikaların, ticaret ve sanayi odala-
rının ve baroların katkılarını artırmaları ve genel ka-
muoyunun sorunun çözümüne odaklanması büyük
önem taşımaktadır.
Kürt sorununun çözümü, ekonomik, siyasal ve
kültürel boyutları “birlikte” “kapsamlı bir programa”
bağlanmalıdır.
Çözümün siyasal boyutu önceliklidir. Çünkü
çözüm, son noktada, siyasaldır. Çözüm yeri
TBMM’dir ve orada DTP’nin varlığı kanımca ayrı bir
“şans” sayılmalıdır. DTP, “terörü kesinlikle red-
detmesini” bilmeli ve ülke bütünlüğü içinde “barışçı
bir çözümün yol haritasının somutlaşmasına” kat-
kı yapmalıdır. Böyle bir tutum, DTP’nin tarihsel ve
toplumsal görevi ve sorumluluğudur. Çünkü Kürt
sorununun çözümünde en büyük engel, “belirsiz-
liktir”; ne istendiğinin netleşmemesidir. DTP, bu bü-
yük eksiği gidermelidir.
Geçmişte Kürt sorunu üzerine ta SHP’li günle-
rinden başlayarak kurumsal çalışmalar yapan,
demokratikleşme içerikli raporlar hazırlayan
CHP’nin, geçtiğimiz günlerde, CHP Genel Başka-
nı Deniz Baykal’ın, kanımca gecikmeli, ancak so-
mut bir biçimde, PKK’ye “Silahı bırak, af devreye
girsin” açıklaması, çözüm yönünde atılmış çok
olumlu bir adım sayılmalıdır. Önemli olan bu öner-
menin tüm taraflarca doğru değerlendirilmesi ve ya-
pıcı bir anlayışla geliştirilmesinin sağlanmasıdır.
Güneydoğu’da, toprak-insan ilişkilerinin kimi
yerleşimlerde “kapitalizm öncesi” bir özellik taşıdığı
biliniyor. Bugüne kadar, Türkiye siyasal partilerinin
tamamına yakını, DTP dahil, toprak ağalığı düze-
niyle “iş tuttu”, yani politika yaptı. Mustafa Kemal’in
Meclis’i açış konuşmalarında üç kez vurgulamasına
ve 1970’lerin başında yeniden gündeme gelmesi-
ne karşın, bölgede toprak reformu yapılmadı. Bu
ekonomik yapı, gelir bölüşümü, bireyin özgürleş-
mesi, giderek, hukuk, töre ve kadının eşitliği gibi
konularda, “çağdışılığın” bütün özelliklerini taşıyor.
Bu nedenle, Kürt sorununa yönelik çözümün, var
olan ekonomik ve toplumsal yapının değiştirilme-
sini de içermesi gerekiyor.
Bu bağlamda, bir türlü canlandırılamayan GAP-
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bu amaçla de-
ğerlendirilmesi; kamu mülkiyetindeki toprakların ve
son günlerde yeniden gündeme gelen mayınlardan
temizlenecek tarım toprağının topraksız ailelere da-
ğıtılması yoluna, “ilk adımlar” olarak, mutlaka gi-
dilmelidir.
Partiler, o bölgede, terör eylemlerine tepki gös-
terme yürekliliğini gösteren ve bunu son yedi şe-
hit verildiği günlerde bir kez daha sergileyen ve sa-
yıları 68’e ulaşan sivil toplum kuruluşlarının yapı-
cı katkılarından son noktasına kadar yararlanma-
yı ve çözümü onların katkılarıyla oluşturmayı bil-
melidir.
Kültürel alanda atılan kimi adımlara gösterilen tep-
kilerin kanıtladığı gibi, sorunun çözümü kolay de-
ğildir. Ortada bir “sorunlar yumağı” söz konusudur.
Ayrıca, her gün çok acı örneklerin de yaşandığı gi-
bi, çözümü engellemeye çalışan ya da “çözüm-
süzlüğün” sürdürülmesini isteyen, bundan çıkarı
olan iç ve dış kesimler de olabilir.
Ancak, toplumun siyasal birikimi ve bundan kay-
naklanacak ortak aklı, Kürt sorununun çözümü-
nü başarmaya, “artık” yeterli olmalıdır. Ülke siya-
seti bu sorunu gecikmeden çözme becerisini gös-
termelidir.
yakupkepenek06@hotmail.com
Mali kriz gösterdi ki, “dün dünle bir-
likte gitti…” Peki ama yarın ne olacak?
Bu soruya cevap verebilmek için kı-
yasıya (protesto gösterileri, mitingler ve
grevler dahil...) tartışmak gerekiyor.
Kimi “ekonomistlerin” dillerine doladı-
ğı “iyimserler-kötümserler” ikilemi, olup
biteni anlamaya hiç yardımcı olmadı-
ğı gibi, tartışma olasılıklarını da sabo-
te ediyor.
Aslında, bu insanları suçlamak da is-
temiyorum. Ne de olsa bir “travma” ya-
şıyorlar. “40 yıldır dünyayı anlamaya ça-
lışırken dayandıkları, entelektüel ya-
pıntı, birden bire çöktü” (Maestro Gre-
enspan)... “Dünyaları yıkıldı… Yolları-
nı bulmakta kullandıkları pusula yok ol-
du” (Merrill Lynch’in Moskova müdü-
rü Bernie Sucher). Bu “travma”, neo-
liberal dönemin şekillendirdiği, histe-
rili (daha çok kâr, daha çok getiri, da-
ha çok haz, hemen şimdi) ve yoksul-
luktan, eşitsizlikten yakınan herkesi
mızmızlanmayla suçlayan, benmer-
kezci (ve sociopath) kimliklerde dep-
remler yaratıyor. Tek yol, “bastırmaya”,
bir şey olmuyormuş gibi davranmaya
devam etmek... İkincisi, bu insanların
gözlerini kamaştıran yüzey biçimleri
dünyasında (piyasada) “iyimserliği”
destekleyecek kimi gelişmeler de yok
değil…
Çıkıyor olabiliriz…
Hiçbir resesyon, hatta depresyon,
birkaç yıldan fazla sürmüyor. Yaklaşık
18 ayı geride bıraktığımızı, bu arada pi-
yasalara trilyonlarca dolarlık destek
verildiğini, mali sektörde, sanayide
büyük temizliklerin (iflaslar, birleşme-
ler, kurtarmalar, hızla artan işsizlik)
yaşandığını düşünerek “çıkış belirtile-
ri” beklemeye başlayabiliriz.
Bu bağlamda, ekonomi basınında, en
azından “gerileme hızının gerilemeye
başladığına” ilişkin gözlemlere rastla-
mak olanaklı. İkincisi; birkaç aydır, bir
ekonomik toparlanmaya ilişkin ölçüle-
bilir belirtiler görüyoruz. Örneğin Ja-
ponya’da sanayi üretiminin yüzde 5.6
artması, Hindistan’ın yılın ilk üç ayında
büyüme hızının yüzde 5.8’e ulaşması,
yorumculara göre resesyonun sonuna
gelindiğini gösteriyor. İngiltere’de, bor-
cunu ödeyemeyenlerin, evlerinden çı-
karılanların sayısı hâlâ artmaya de-
vam ediyor olsa da, nisan ve mayıs ay-
larında ev fiyatlarında yıllık düşüş hızı
yüzde 15’ten yüzde 11’e geriledi; ma-
yıs’ta nisana göre yüzde 1.2’lik
bir artış gözlendi. Avro bölge-
sinde, “ekonomik beklenti in-
deksi” iki aydır artıyor. Borsalar
da bu iyimserliğe cevap veriyor.
Ekonomik toparlanma belirtileri
var, ama BNP Paribas’nın haftalık
raporunun işaret ettiği gibi, özel-
likle tüketici talebindeki, sanayi
üretimindeki olağanüstü zayıflık
varlığını koruyor. (Daily Economic
Spotlight, 29/05)
Diğer taraftan, bu kadar çok is-
tikrarsızlık, “zehirli varlık” yaratan
mali sektörün denetime alınma-
sı, etkinliğinin, sanayi üretimine
öncelik verecek biçimde sınırlanması,
bu sırada dünya hasılasının yüzde
1000’ini aşan kredi köpüğünün (Fi-
nancial Times, 21/05) tasfiye edilmesi
gerektiği konusunda hemen herkes
hemfikir. Ancak geçen 25 yılda eko-
nomik büyümenin yaslandığı tüketimin
yakıtı finansal sektörden ve kredi kö-
püğünden geliyordu. Şimdi tüketimi,
hatta üretimi ne destekleyecek?
Devletler mali krizi denetim altına al-
mak için büyük mali yüklerin altına gir-
diler, parasal genişleme yarattılar. Bu
mali yüklerin yönetilmesi ve tasfiyesiyle
ekonomik toparlanmanın gereksinim-
leri nasıl bağdaştırılacak? Tüm bunlarla
bağlantılı olarak, çevrede mal ihraca-
tına (dış talebe), sermaye ithalatına (dış
kredilere) dayalı, dünya ekonomisinin
motoru ABD’de mal ve sermaye itha-
latına dayalı modeller çöktü. Şimdi
ekonomik büyüme hangi modele da-
yanacak?
Bu yıl için öngörülen yüzde eksi 2.6
büyüme hızının gösterdiği gibi (dünya
ekonomisinde yüzde 2.5 ’in altı reses-
yon olarak görülür) dünya ekonomi-
sinde olağanüstü şiddette bir reses-
yon yaşanıyor. Financial Times’ta Gil-
lian Tett’in (29/05) geçen hafta vur-
guladığı gibi bu çıkış zayıf ve kırılgan
olacak, Prof. Roubini’ye göre, insan-
lığın büyük çoğunluğu uzun süre “çık-
tığımızın farkında olmayacak”.
…ama esas önemli olan
bu değil
Ama bu kez farklı bir “olayla” karşı
karşıya olmamız, resesyonun çok
şiddetli yaşanıyor olmasıyla ilgili de-
ğil. Fark, bu kez resesyonla birlikte
gündeme henüz ne yönde şekillene-
cekleri belirsiz yapısal değişikliklerin
gelmiş olmasından kaynaklanıyor.
Listenin başında, iflas eden neoli-
beral modelin yerini alacak modelin,
hatta “yeni ideoloji” ve ahlakın olası
özellikleriyle, bu değişim sürecinin
siyasi boyutlarıyla ilgili belirsizlikler var.
Serbest piyasalı, bol kredili, humma-
lı tüketim günlerine dönemeyeceğimizi
biliyoruz. Ama bundan ötesi belirsiz...
Ekonomi basınının önde gelen ka-
lemleri, analizlerinde, “iyimser-
kötümser” ikilemine hiç prim ver-
meden, bu belirsizlikler üzerinde
yoğunlaşıyorlar.
Financial Times’ın ekonomi
editörü Martin Wolf’a göre “ser-
best piyasa modelinin hege-
monyası artık geride kaldı. Bun-
dan sonra ülkeler, modellerini
kendi ulusal gereksinimlerine gö-
re oluşturacaklar”. Bu da tabii ki
küreselleşme denen olgunun ge-
leceğini tehlikeye atıyor. Bu sap-
tamalar, “devletin geri gelmesine”
ilişkin yorumlarla da uyuşuyor.
Ancak sorun şu ki devletlerin
“geri gelişi”, şirket kurtarmalarından,
devletleştirmelerin getirdiği mali yük-
lerden, ekonomik daralmanın getirdi-
ği gelir kayıplarından dolayı, “devle-
tin mali kriziyle” birlikte yaşanıyor. Da-
hası, devletler bu yeni döneme, ban-
kalara yapılan mali transferlerden,
krize giren emeklilik sistemlerinden,
yönetici seçkinleri sarsan mali skan-
dallardan, keskinleşen sınıf mücade-
lelerinden dolayı, meşruiyetlerini gi-
derek zayıflatan dinamiklerle birlikte gi-
riyorlar. Bu devletlerden, halk yararı-
na, gelir dağılımını düzeltecek politi-
kalar beklemek gerçekçi değil. Öyleyse
AB süreci gibi projelerin, liberal de-
mokrasi gibi rejimlerin geleceklerini be-
lirsizleştiren eğilimler güçleniyor.
Mali sektörün sınırlanması, borç
köpüğünün tasfiyesi, her devletin
kendi ekonomik modelini geliştirme
eğilimi, üretimi güçlendirme, ulusal
ekonominin kapasitesini koruma, ye-
ni talep bulma gereksinimiyle birle-
şince, enerji ama en önemlisi gıda ve
su krizleri ortamında, The Econo-
mist’in “neocolonialism” (yeni sö-
mürgecilik) dediği olguyu gündeme
getiriyor.
Diğer bir deyişle, dünyanın çevre ül-
kelerinin piyasalarının, doğal kay-
naklarının, dünyanın eski merkezle-
riyle, yeni yükselen merkez adayları-
nın arasında paylaşılması süreci hız-
lanıyor. Şimdilik paylaşım, verimli
toprakların, madenlerin ve su kay-
naklarının, yönetici elitlere verilen
mali veya siyasi rüşvetlerin yardımıy-
la satın alınarak ele geçirilmesi (el kon-
ması), ikili ticaret anlaşmalarıyla pi-
yasaların kapatılması, işçi haklarına
kapalı ucuz üretim platformları oluş-
turulması yöntemleriyle ilerliyor. An-
cak, bu sürecin daha şimdiden sıkış-
maya başladığını, The Economist,
The New York Times, Times Maga-
zine gibi yayınların, sömürgeciliğin
güçlenmesinden, özellikle yükselen
güçlere göndermeyle yakınmaya baş-
lamasından anıyoruz. Şimdilik eko-
nomik yolarla ilerleyen bu sürecin si-
yasi, hatta askeri yan etkilerinin nelere
olacağını da henüz bilemiyoruz.
Tüm bunları hakkıyla konuşabil-
mek ve değişime hazırlanabilmek için
“iyimser-kötümser” gibi içi boş kav-
ramları terk edip gerçekle yüzleş-
mekten başka çare yok… Dün dün-
le birlikte GİTTİ!
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Dün Dünle Birlikte Gitti...
TT borsaya yeni giren en iyi şirket
Türk Telekom’un, finans dergisi
Euromoney’in Mayõs 2009 sayõsõnda
yayõmlanan “Yükselen Avrupa Şirketleri”
sõralamasõnda borsaya yeni kote olmuş en
iyi şirket seçildiği bildirildi.
Ran Lojistik halka açılıyor
Sermaye artõrõmõna giden Ran Lojistik A.Ş.
yüzde 25,2’sini halka arz etmeye
hazõrlanõyor. Ran Lojistik halka arzdan
elde edeceği geliri antrepo ve depo
yatõrõmlarõnda kullanmayõ planlõyor.
Meyve sulu maden sodası
Freşa, meyve sulu maden sodasõ olan yeni
ürünü Mixy’yi piyasaya sundu. Yeşil elma,
vişne, kan portakalõ ve nane limon olmak
üzere dört farklõ çeşidi bulunan ürün A, B
ve C vitaminleri içeriyor.
Eti Form’dan ‘tahıllı’ bisküvi
Eti Form Tahõllõ Bisküvi’, tahõldan gelen
sağlõğõ, formuna özen gösterenler için
hazõrlandõ. İçeriğindeki zengin lifler
sayesinde kişiyi gün boyu tok hissettiren
bisküvi sindirimi kolaylaştõrõrken, kan
şekerinin ani düşüşünü de önlüyor.
Teşvik Kanunu istenilen sonucu vermedi. Kurulan şirket sayõsõ 1170 olurken sadece 130 bin kişiye iş sağlandõ
Eşitsizlik teşvikle derinleşti
ŞEHRİBAN KIRAÇ
AKP hükümetinin 2004 Mart ayõn-
da hayata geçirdiği ve kalkõnmada ön-
celikli 49 ili kapsayan 5084 Sayõlõ Ya-
tõrõmlarõn ve İstihdamõn Teşvikine
Yönelik Kanun kapsamõnda yatõrõm-
cõlar ağõrlõklõ olarak Batõ illerini ter-
cih ederken Doğu illerinde büyük
hayal kõrõklõğõ yarattõ. Teşvik kapsa-
mõndaki illerin yüzde 42’sine denk ge-
len 21 il Doğu ve Güneydoğu Ana-
dolu’da yer alõrken bu bölgelerin ya-
põlan yatõrõmlarõn yüzde 26’sõndan ya-
rarlandõğõ ortaya çõktõ. İki bölgede ya-
ratõlan istihdam diğer bölgelerle kar-
şõlaştõrõldõğõnda yüzde 20’lerde kaldõ.
Türkiye’de her yõl en az 700 bin ki-
şilik ilave istihdam yaratõlmasõ gere-
kirken 5 yõlda 49 ilde teşvikli yatõ-
rõmlarla sadece 130 bin kişiye iş sağ-
lanabildi. Hazine Müsteşarlõğõ Teşvik
ve Uygulama Genel Müdürlüğü’nün
verdiği bilgilere göre 2004 Mart ayõn-
dan 2009’un ilk çeyreğine kadarki 5
yõllõk sürede 5084 Sayõlõ Kanun kap-
samõnda enerji desteğinden yararlanan
toplam 1170 tesis kuruldu ve 130 bin
175 kişiye ilave istihdam yaratõldõ.
5084 Sayõlõ Teşvik Kanunu’nu çõktõ-
ğõ günden bu yana eleştiren işadam-
larõ ve uzmanlar sistemin bölgeler ara-
sõ eşitsizliği gidermek yerine eşitsiz-
liği derinleştirdiğine dikkat çekti.
2008 sonunda süresi dolan ancak
2009 sonuna uzatõlan 5084 Sayõlõ
Teşvik Kanunu yerine AKP’nin yeni
hazõrladõğõ yeni teşvik sistemi çalõş-
malarõ da son aşamaya geldi. Uz-
manlar yeni sistemin de bölgelerin ve
sektörlerin taleplerini karşõlamamasõ
halinde büyük hayal kõrõklõğõ yarata-
cağõna dikkat çekiyor.
Bölgeler arasõndaki gelişmişlik far-
kõnõ ortadan kaldõrmayõ amaçlayan
5084 Sayõlõ Kanun’un 5 yõllõk bilan-
çosu ise şöyle:
2004 mart ayõndan 2009’un mart
ayõna kadar 49 ilde toplam 1170 ye-
ni tesis kuruldu. 130 bin 175 kişiye ila-
ve istihdam sağlandõ.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan
ve teşvik kapsamõna giren Ardahan,
Hakkâri ve Şõrnak illerine 2004’ten bu
yana hiçbir yatõrõm yapõlmadõ ve is-
tihdam sağlanmadõ. Ağrõ, Iğdõr ve
Tunceli’ye birer yeni tesis yapõldõ.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
teşvik kapsamõna giren 6 ilde 171 iş-
letme kuruldu, 13 bin 782 kişiye iş
sağlandõ.
Doğu Anadolu’da 15 ilde 137 iş-
letme kuruldu ve 13 bin 8 kişiye ila-
ve istihdam sağlandõ.
Akdeniz’de 3 ilde 137 işletme ku-
ruldu ve 19 bin 479 kişi işe alõndõ.
Ege Bölgesi’nde 3 ilde 204 işletme
kuruldu ve 19 bin 793 kişiye ilave is-
tihdam sağlandõ.
Karadeniz Bölgesi’nde 14 ilde
335 işletme kuruldu ve 47 bin 524 ki-
şiye istihdam sağlandõ.
Çanakkale’nin Gökçeada ve Boz-
caada ilçelerinin dahil olduğu Teşvik
Kanunu’nda 2 kişilik istihdam sağ-
landõ.
EGE’DE 3 İLDE
16 BİN İSTİHDAM
Marmara Bölgesi’nde teşvik
kapsamõna giren Çanakkale’nin
Gökçeada ve Bozcaada ilçelerinde
2 kişilik ek istihdam sağlandõ.
Doğu ve Güneydoğu’da teş-
vik sistemine giren 21 ilde kuru-
lan 308 tesis ile 16 bin 782 kişi-
ye iş sağlanõrken buna karşõlõk tek
başõna Ege Bölgesi’nde 3 ilde ku-
rulan 204 işletmede 16 bin 587 ki-
şiye ilave istihdam sağlandõ.
49 ilin 21’i Doğu ve Güney-
doğu Anadolu Bölgesi’nde bulu-
nuyor. Bu da teşvik verilen ille-
rin yüzde 42’sini oluşturuyor.
Doğu ve Güneydoğu Anado-
lu’daki 21 il, 308 tesisle ancak
yüzde 26 oranõnda yararlandõ.
Doğu ve Güneydoğu Anado-
lu’daki 21 il, 26 bin 430 ilave is-
tihdam ile yüzde 20’lerde kaldõ.
Kahramanmaraş 74, Düzce
78, Uşak 117 yeni tesisle rekor kõ-
rõyor. Yine ilave istihdamda K.
Maraş 15.170, Düzce 10.263,
Uşak 7.327 ile başõ çekiyor.
‘Bu sistem baştan beri yanlıştı’
İ
stanbul Sanayi Odasõ (İSO) Yöne-
tim Kurulu Başkanõ C. Tanıl Kü-
çük, 5084 Sayõlõ Yasa kapsamõnda
belirlenen teşvik sisteminin geri kalmõş
illerin kalkõndõrõlmasõ için gerekli yatõ-
rõmlarda ve istihdamda beklenen artõşõ
sağlayamadõğõna dikkat çekti.
Küçük, Teşvik Yasasõ ile ilgili şu sap-
tamalarda bulundu: “İSO olarak, ya-
sanın bölgeler arası gelişmişlik fark-
lılıklarını gidermeye yetmeyeceği,
hatta, tam aksine, aynı bölgede bir-
birine komşu iller arasında bile fark-
lılıkların ortaya çıkmasına neden
olacağı görüşümüzü dile getirdik.
Bu yasa kapsamında da, yatırımların
yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nden ziyade belirgin bir yo-
ğunlukta Batı’ya yapıldığı görül-
mektedir. Doğu ve Güneydoğu Ana-
dolu Bölgesi’ndeki iller arasında da
belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır.”
Hükümetin üzerinde çalõştõğõ yeni teş-
vik sistemine de değinen Tanõl Küçük,
“Yanlış olan şudur ki sanayi için son
derece önemli olan teşvik sistemi
maalesef kapalı kapılar arkasında
konunun paydaşları ile paylaşılma-
dan hazırlanmaktadır. Bugüne kadar
resmi kanaldan henüz İSO’ya ileti-
len bir taslak yoktur; görüşümüz so-
rulmamıştır. Yeni sisteminde orga-
nize sanayi bölgelerine özel teşvikler
verilmeli. Bölgeler arası dengesiz-
likleri gidermek için gelişmiş yöre-
lerden kalkınmada öncelikli yörele-
re taşınacak olan yatırımlar için
özel vergisel muafiyetler tanınmalı.
Finansman ihtiyacını karşılayacak şe-
kilde unsurlar oluşturulmalı. Yerli
üretimin teşviki amacıyla iç piyasa-
dan temin edilecek makine ve teçhi-
zat için KDV desteği, KDV oranın-
dan daha fazla olmalıdır” değerlen-
dirmesinde bulundu.
GABB: Batı’nın
yararlanacağı belliydi
G
üneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB)
Başkanõ Av. Osman Baydemir, 5084 Sayõlõ Yasa kap-
samõna giren 49 ilin 21’inin Doğu ve Güneydoğu Ana-
dolu bölgelerinde yer aldõğõnõ anõmsatarak, teşviklerin bu böl-
gelerdeki istihdama yansõmasõ ancak yüzde 20’ler civarõnda ger-
çekleştiğini, 28 il ise istihdamõn yüzde 80’inden yararlandõğõna
dikkat çekti. Teşvik sisteminin bölgeler arasõ gelişmişlik farkõ-
nõ ortadan kaldõracağõna aksine farkõ derinleştirdiğini vurgula-
yan Baydemir, hükümetin kamu olarak da bölgeye ya-
tõrõm yapmadõğõnõ, örneğin 2002-2007 yõllarõnda ka-
mu turizm yatõrõmlarõnda Diyarbakõr’õn “0” lira ya-
tõrõm aldõğõnõ söyledi. Bölgeler arasõ gelişmişlik far-
kõnõ ortadan kaldõrmak için makro bir planõn ya-
põlmasõnõn şart olduğunu kaydeden Baydemir,
“Bölgeye özgü ve sektörel teşvik yasası çıkarıl-
malı. Örneğin Diyarbakır’da mermer mi var, o
zaman mermer sektörüne sadece Diyarbakır’da
teşvik verilmelidir. Ayrıca yerel dinamiklerle
planlama ve uygulama, teşviklerin ana felsefesini
oluşturmalıdır. Kaldı ki sadece teşviklerle böl-
geler arası gelişmişlik farkı ortadan kaldı-
rılamaz. Bunun için kamu da üzerine dü-
şeni yapmalı ve bölgeye istihdamı art tı-
rıcı yatırımlar gerçekleştirmelidir.” dedi.
AKP’nin geri kalmõş illeri
kalkõndõrmak için 2004’te
hayata geçirdiği 5084 Sayõlõ
Teşvik Kanunu ne sanayiciyi
ne de gittiği ili memnun etti.
Teşvikli illerin yüzde 42’sini
Doğu ve Güneydoğu illeri
oluştururken buralara yapõlan
yatõrõm yüzde 26, istihdam
yüzde 20’lerde kaldõ.
Pek çok kurum, teşvik uygulamasõnõn farklõlõğõ gidermek yerine arttõracağõna dikkat çekmişti
ŞİRKETLERDEN
OsmanBaydemir
Hükümet temsilcilerinin teşvikli
illerde övünürek açtığı işletmeler
istihdam yaratmaktan uzak kaldı.