21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kürt Sorunu Zorluyor Bu ülkeyi yönetenlerin geleneksel ortak özelliği, çözüm değil, çözümsüzlük üretmeleridir. On yıllardır, bir türlü çözüm bulunamayan, tam tersine zaman içinde çok daha karmaşık ve kalıcılaşan sorunla- rın başında Kürt sorunu bulunuyor. Sorun, çözü- münü bir kez daha zorluyor. Kürt sorununu teröre indirgemek doğru değildir; sorun PKK terörü öncesinde de vardı. Diğerleri bir tarafa, 1960’ların sonlarında, TİP-Türkiye İşçi Par- tisi’nin varlığını sürdürememesinin en önemli yıkı- cı etkeninin bu sorun olduğu bilinir. Sonrasında da o eşsiz demokratikleşme sürecinin nasıl tıkandığı da yaşanmıştır. 12 Eylül’ün faşizan uygulamalarının doğrudan so- nucu doğan PKK terörü, on binlerce insanımızın ya- şamına mal oldu. Ekonomik kaynakları kuruttu; ko- ruculuğu ve diğer yanlış uygulamalarıyla, toplum- sal yapıyı, barışı, dostluğu, kardeşliği sürekli ola- rak dinamitledi; demokratikleşmeyi engelledi. Bu nedenle, Kürt sorununa çözüm aranması yo- lunda atılan her adım, yapılan her girişim, olumlu karşılanmalıdır. Bu bağlamda, gazetecilerin, bilim insanlarının, sendikaların, ticaret ve sanayi odala- rının ve baroların katkılarını artırmaları ve genel ka- muoyunun sorunun çözümüne odaklanması büyük önem taşımaktadır. Kürt sorununun çözümü, ekonomik, siyasal ve kültürel boyutları “birlikte” “kapsamlı bir programa” bağlanmalıdır. Çözümün siyasal boyutu önceliklidir. Çünkü çözüm, son noktada, siyasaldır. Çözüm yeri TBMM’dir ve orada DTP’nin varlığı kanımca ayrı bir “şans” sayılmalıdır. DTP, “terörü kesinlikle red- detmesini” bilmeli ve ülke bütünlüğü içinde “barışçı bir çözümün yol haritasının somutlaşmasına” kat- kı yapmalıdır. Böyle bir tutum, DTP’nin tarihsel ve toplumsal görevi ve sorumluluğudur. Çünkü Kürt sorununun çözümünde en büyük engel, “belirsiz- liktir”; ne istendiğinin netleşmemesidir. DTP, bu bü- yük eksiği gidermelidir. Geçmişte Kürt sorunu üzerine ta SHP’li günle- rinden başlayarak kurumsal çalışmalar yapan, demokratikleşme içerikli raporlar hazırlayan CHP’nin, geçtiğimiz günlerde, CHP Genel Başka- nı Deniz Baykal’ın, kanımca gecikmeli, ancak so- mut bir biçimde, PKK’ye “Silahı bırak, af devreye girsin” açıklaması, çözüm yönünde atılmış çok olumlu bir adım sayılmalıdır. Önemli olan bu öner- menin tüm taraflarca doğru değerlendirilmesi ve ya- pıcı bir anlayışla geliştirilmesinin sağlanmasıdır. Güneydoğu’da, toprak-insan ilişkilerinin kimi yerleşimlerde “kapitalizm öncesi” bir özellik taşıdığı biliniyor. Bugüne kadar, Türkiye siyasal partilerinin tamamına yakını, DTP dahil, toprak ağalığı düze- niyle “iş tuttu”, yani politika yaptı. Mustafa Kemal’in Meclis’i açış konuşmalarında üç kez vurgulamasına ve 1970’lerin başında yeniden gündeme gelmesi- ne karşın, bölgede toprak reformu yapılmadı. Bu ekonomik yapı, gelir bölüşümü, bireyin özgürleş- mesi, giderek, hukuk, töre ve kadının eşitliği gibi konularda, “çağdışılığın” bütün özelliklerini taşıyor. Bu nedenle, Kürt sorununa yönelik çözümün, var olan ekonomik ve toplumsal yapının değiştirilme- sini de içermesi gerekiyor. Bu bağlamda, bir türlü canlandırılamayan GAP- Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bu amaçla de- ğerlendirilmesi; kamu mülkiyetindeki toprakların ve son günlerde yeniden gündeme gelen mayınlardan temizlenecek tarım toprağının topraksız ailelere da- ğıtılması yoluna, “ilk adımlar” olarak, mutlaka gi- dilmelidir. Partiler, o bölgede, terör eylemlerine tepki gös- terme yürekliliğini gösteren ve bunu son yedi şe- hit verildiği günlerde bir kez daha sergileyen ve sa- yıları 68’e ulaşan sivil toplum kuruluşlarının yapı- cı katkılarından son noktasına kadar yararlanma- yı ve çözümü onların katkılarıyla oluşturmayı bil- melidir. Kültürel alanda atılan kimi adımlara gösterilen tep- kilerin kanıtladığı gibi, sorunun çözümü kolay de- ğildir. Ortada bir “sorunlar yumağı” söz konusudur. Ayrıca, her gün çok acı örneklerin de yaşandığı gi- bi, çözümü engellemeye çalışan ya da “çözüm- süzlüğün” sürdürülmesini isteyen, bundan çıkarı olan iç ve dış kesimler de olabilir. Ancak, toplumun siyasal birikimi ve bundan kay- naklanacak ortak aklı, Kürt sorununun çözümü- nü başarmaya, “artık” yeterli olmalıdır. Ülke siya- seti bu sorunu gecikmeden çözme becerisini gös- termelidir. [email protected] Mali kriz gösterdi ki, “dün dünle bir- likte gitti…” Peki ama yarın ne olacak? Bu soruya cevap verebilmek için kı- yasıya (protesto gösterileri, mitingler ve grevler dahil...) tartışmak gerekiyor. Kimi “ekonomistlerin” dillerine doladı- ğı “iyimserler-kötümserler” ikilemi, olup biteni anlamaya hiç yardımcı olmadı- ğı gibi, tartışma olasılıklarını da sabo- te ediyor. Aslında, bu insanları suçlamak da is- temiyorum. Ne de olsa bir “travma” ya- şıyorlar. “40 yıldır dünyayı anlamaya ça- lışırken dayandıkları, entelektüel ya- pıntı, birden bire çöktü” (Maestro Gre- enspan)... “Dünyaları yıkıldı… Yolları- nı bulmakta kullandıkları pusula yok ol- du” (Merrill Lynch’in Moskova müdü- rü Bernie Sucher). Bu “travma”, neo- liberal dönemin şekillendirdiği, histe- rili (daha çok kâr, daha çok getiri, da- ha çok haz, hemen şimdi) ve yoksul- luktan, eşitsizlikten yakınan herkesi mızmızlanmayla suçlayan, benmer- kezci (ve sociopath) kimliklerde dep- remler yaratıyor. Tek yol, “bastırmaya”, bir şey olmuyormuş gibi davranmaya devam etmek... İkincisi, bu insanların gözlerini kamaştıran yüzey biçimleri dünyasında (piyasada) “iyimserliği” destekleyecek kimi gelişmeler de yok değil… Çıkıyor olabiliriz… Hiçbir resesyon, hatta depresyon, birkaç yıldan fazla sürmüyor. Yaklaşık 18 ayı geride bıraktığımızı, bu arada pi- yasalara trilyonlarca dolarlık destek verildiğini, mali sektörde, sanayide büyük temizliklerin (iflaslar, birleşme- ler, kurtarmalar, hızla artan işsizlik) yaşandığını düşünerek “çıkış belirtile- ri” beklemeye başlayabiliriz. Bu bağlamda, ekonomi basınında, en azından “gerileme hızının gerilemeye başladığına” ilişkin gözlemlere rastla- mak olanaklı. İkincisi; birkaç aydır, bir ekonomik toparlanmaya ilişkin ölçüle- bilir belirtiler görüyoruz. Örneğin Ja- ponya’da sanayi üretiminin yüzde 5.6 artması, Hindistan’ın yılın ilk üç ayında büyüme hızının yüzde 5.8’e ulaşması, yorumculara göre resesyonun sonuna gelindiğini gösteriyor. İngiltere’de, bor- cunu ödeyemeyenlerin, evlerinden çı- karılanların sayısı hâlâ artmaya de- vam ediyor olsa da, nisan ve mayıs ay- larında ev fiyatlarında yıllık düşüş hızı yüzde 15’ten yüzde 11’e geriledi; ma- yıs’ta nisana göre yüzde 1.2’lik bir artış gözlendi. Avro bölge- sinde, “ekonomik beklenti in- deksi” iki aydır artıyor. Borsalar da bu iyimserliğe cevap veriyor. Ekonomik toparlanma belirtileri var, ama BNP Paribas’nın haftalık raporunun işaret ettiği gibi, özel- likle tüketici talebindeki, sanayi üretimindeki olağanüstü zayıflık varlığını koruyor. (Daily Economic Spotlight, 29/05) Diğer taraftan, bu kadar çok is- tikrarsızlık, “zehirli varlık” yaratan mali sektörün denetime alınma- sı, etkinliğinin, sanayi üretimine öncelik verecek biçimde sınırlanması, bu sırada dünya hasılasının yüzde 1000’ini aşan kredi köpüğünün (Fi- nancial Times, 21/05) tasfiye edilmesi gerektiği konusunda hemen herkes hemfikir. Ancak geçen 25 yılda eko- nomik büyümenin yaslandığı tüketimin yakıtı finansal sektörden ve kredi kö- püğünden geliyordu. Şimdi tüketimi, hatta üretimi ne destekleyecek? Devletler mali krizi denetim altına al- mak için büyük mali yüklerin altına gir- diler, parasal genişleme yarattılar. Bu mali yüklerin yönetilmesi ve tasfiyesiyle ekonomik toparlanmanın gereksinim- leri nasıl bağdaştırılacak? Tüm bunlarla bağlantılı olarak, çevrede mal ihraca- tına (dış talebe), sermaye ithalatına (dış kredilere) dayalı, dünya ekonomisinin motoru ABD’de mal ve sermaye itha- latına dayalı modeller çöktü. Şimdi ekonomik büyüme hangi modele da- yanacak? Bu yıl için öngörülen yüzde eksi 2.6 büyüme hızının gösterdiği gibi (dünya ekonomisinde yüzde 2.5 ’in altı reses- yon olarak görülür) dünya ekonomi- sinde olağanüstü şiddette bir reses- yon yaşanıyor. Financial Times’ta Gil- lian Tett’in (29/05) geçen hafta vur- guladığı gibi bu çıkış zayıf ve kırılgan olacak, Prof. Roubini’ye göre, insan- lığın büyük çoğunluğu uzun süre “çık- tığımızın farkında olmayacak”. …ama esas önemli olan bu değil Ama bu kez farklı bir “olayla” karşı karşıya olmamız, resesyonun çok şiddetli yaşanıyor olmasıyla ilgili de- ğil. Fark, bu kez resesyonla birlikte gündeme henüz ne yönde şekillene- cekleri belirsiz yapısal değişikliklerin gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Listenin başında, iflas eden neoli- beral modelin yerini alacak modelin, hatta “yeni ideoloji” ve ahlakın olası özellikleriyle, bu değişim sürecinin siyasi boyutlarıyla ilgili belirsizlikler var. Serbest piyasalı, bol kredili, humma- lı tüketim günlerine dönemeyeceğimizi biliyoruz. Ama bundan ötesi belirsiz... Ekonomi basınının önde gelen ka- lemleri, analizlerinde, “iyimser- kötümser” ikilemine hiç prim ver- meden, bu belirsizlikler üzerinde yoğunlaşıyorlar. Financial Times’ın ekonomi editörü Martin Wolf’a göre “ser- best piyasa modelinin hege- monyası artık geride kaldı. Bun- dan sonra ülkeler, modellerini kendi ulusal gereksinimlerine gö- re oluşturacaklar”. Bu da tabii ki küreselleşme denen olgunun ge- leceğini tehlikeye atıyor. Bu sap- tamalar, “devletin geri gelmesine” ilişkin yorumlarla da uyuşuyor. Ancak sorun şu ki devletlerin “geri gelişi”, şirket kurtarmalarından, devletleştirmelerin getirdiği mali yük- lerden, ekonomik daralmanın getirdi- ği gelir kayıplarından dolayı, “devle- tin mali kriziyle” birlikte yaşanıyor. Da- hası, devletler bu yeni döneme, ban- kalara yapılan mali transferlerden, krize giren emeklilik sistemlerinden, yönetici seçkinleri sarsan mali skan- dallardan, keskinleşen sınıf mücade- lelerinden dolayı, meşruiyetlerini gi- derek zayıflatan dinamiklerle birlikte gi- riyorlar. Bu devletlerden, halk yararı- na, gelir dağılımını düzeltecek politi- kalar beklemek gerçekçi değil. Öyleyse AB süreci gibi projelerin, liberal de- mokrasi gibi rejimlerin geleceklerini be- lirsizleştiren eğilimler güçleniyor. Mali sektörün sınırlanması, borç köpüğünün tasfiyesi, her devletin kendi ekonomik modelini geliştirme eğilimi, üretimi güçlendirme, ulusal ekonominin kapasitesini koruma, ye- ni talep bulma gereksinimiyle birle- şince, enerji ama en önemlisi gıda ve su krizleri ortamında, The Econo- mist’in “neocolonialism” (yeni sö- mürgecilik) dediği olguyu gündeme getiriyor. Diğer bir deyişle, dünyanın çevre ül- kelerinin piyasalarının, doğal kay- naklarının, dünyanın eski merkezle- riyle, yeni yükselen merkez adayları- nın arasında paylaşılması süreci hız- lanıyor. Şimdilik paylaşım, verimli toprakların, madenlerin ve su kay- naklarının, yönetici elitlere verilen mali veya siyasi rüşvetlerin yardımıy- la satın alınarak ele geçirilmesi (el kon- ması), ikili ticaret anlaşmalarıyla pi- yasaların kapatılması, işçi haklarına kapalı ucuz üretim platformları oluş- turulması yöntemleriyle ilerliyor. An- cak, bu sürecin daha şimdiden sıkış- maya başladığını, The Economist, The New York Times, Times Maga- zine gibi yayınların, sömürgeciliğin güçlenmesinden, özellikle yükselen güçlere göndermeyle yakınmaya baş- lamasından anıyoruz. Şimdilik eko- nomik yolarla ilerleyen bu sürecin si- yasi, hatta askeri yan etkilerinin nelere olacağını da henüz bilemiyoruz. Tüm bunları hakkıyla konuşabil- mek ve değişime hazırlanabilmek için “iyimser-kötümser” gibi içi boş kav- ramları terk edip gerçekle yüzleş- mekten başka çare yok… Dün dün- le birlikte GİTTİ! DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Dün Dünle Birlikte Gitti... TT borsaya yeni giren en iyi şirket Türk Telekom’un, finans dergisi Euromoney’in Mayõs 2009 sayõsõnda yayõmlanan “Yükselen Avrupa Şirketleri” sõralamasõnda borsaya yeni kote olmuş en iyi şirket seçildiği bildirildi. Ran Lojistik halka açılıyor Sermaye artõrõmõna giden Ran Lojistik A.Ş. yüzde 25,2’sini halka arz etmeye hazõrlanõyor. Ran Lojistik halka arzdan elde edeceği geliri antrepo ve depo yatõrõmlarõnda kullanmayõ planlõyor. Meyve sulu maden sodası Freşa, meyve sulu maden sodasõ olan yeni ürünü Mixy’yi piyasaya sundu. Yeşil elma, vişne, kan portakalõ ve nane limon olmak üzere dört farklõ çeşidi bulunan ürün A, B ve C vitaminleri içeriyor. Eti Form’dan ‘tahıllı’ bisküvi Eti Form Tahõllõ Bisküvi’, tahõldan gelen sağlõğõ, formuna özen gösterenler için hazõrlandõ. İçeriğindeki zengin lifler sayesinde kişiyi gün boyu tok hissettiren bisküvi sindirimi kolaylaştõrõrken, kan şekerinin ani düşüşünü de önlüyor. Teşvik Kanunu istenilen sonucu vermedi. Kurulan şirket sayõsõ 1170 olurken sadece 130 bin kişiye iş sağlandõ Eşitsizlik teşvikle derinleşti ŞEHRİBAN KIRAÇ AKP hükümetinin 2004 Mart ayõn- da hayata geçirdiği ve kalkõnmada ön- celikli 49 ili kapsayan 5084 Sayõlõ Ya- tõrõmlarõn ve İstihdamõn Teşvikine Yönelik Kanun kapsamõnda yatõrõm- cõlar ağõrlõklõ olarak Batõ illerini ter- cih ederken Doğu illerinde büyük hayal kõrõklõğõ yarattõ. Teşvik kapsa- mõndaki illerin yüzde 42’sine denk ge- len 21 il Doğu ve Güneydoğu Ana- dolu’da yer alõrken bu bölgelerin ya- põlan yatõrõmlarõn yüzde 26’sõndan ya- rarlandõğõ ortaya çõktõ. İki bölgede ya- ratõlan istihdam diğer bölgelerle kar- şõlaştõrõldõğõnda yüzde 20’lerde kaldõ. Türkiye’de her yõl en az 700 bin ki- şilik ilave istihdam yaratõlmasõ gere- kirken 5 yõlda 49 ilde teşvikli yatõ- rõmlarla sadece 130 bin kişiye iş sağ- lanabildi. Hazine Müsteşarlõğõ Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgilere göre 2004 Mart ayõn- dan 2009’un ilk çeyreğine kadarki 5 yõllõk sürede 5084 Sayõlõ Kanun kap- samõnda enerji desteğinden yararlanan toplam 1170 tesis kuruldu ve 130 bin 175 kişiye ilave istihdam yaratõldõ. 5084 Sayõlõ Teşvik Kanunu’nu çõktõ- ğõ günden bu yana eleştiren işadam- larõ ve uzmanlar sistemin bölgeler ara- sõ eşitsizliği gidermek yerine eşitsiz- liği derinleştirdiğine dikkat çekti. 2008 sonunda süresi dolan ancak 2009 sonuna uzatõlan 5084 Sayõlõ Teşvik Kanunu yerine AKP’nin yeni hazõrladõğõ yeni teşvik sistemi çalõş- malarõ da son aşamaya geldi. Uz- manlar yeni sistemin de bölgelerin ve sektörlerin taleplerini karşõlamamasõ halinde büyük hayal kõrõklõğõ yarata- cağõna dikkat çekiyor. Bölgeler arasõndaki gelişmişlik far- kõnõ ortadan kaldõrmayõ amaçlayan 5084 Sayõlõ Kanun’un 5 yõllõk bilan- çosu ise şöyle:  2004 mart ayõndan 2009’un mart ayõna kadar 49 ilde toplam 1170 ye- ni tesis kuruldu. 130 bin 175 kişiye ila- ve istihdam sağlandõ. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan ve teşvik kapsamõna giren Ardahan, Hakkâri ve Şõrnak illerine 2004’ten bu yana hiçbir yatõrõm yapõlmadõ ve is- tihdam sağlanmadõ. Ağrõ, Iğdõr ve Tunceli’ye birer yeni tesis yapõldõ.  Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde teşvik kapsamõna giren 6 ilde 171 iş- letme kuruldu, 13 bin 782 kişiye iş sağlandõ.  Doğu Anadolu’da 15 ilde 137 iş- letme kuruldu ve 13 bin 8 kişiye ila- ve istihdam sağlandõ.  Akdeniz’de 3 ilde 137 işletme ku- ruldu ve 19 bin 479 kişi işe alõndõ.  Ege Bölgesi’nde 3 ilde 204 işletme kuruldu ve 19 bin 793 kişiye ilave is- tihdam sağlandõ.  Karadeniz Bölgesi’nde 14 ilde 335 işletme kuruldu ve 47 bin 524 ki- şiye istihdam sağlandõ.  Çanakkale’nin Gökçeada ve Boz- caada ilçelerinin dahil olduğu Teşvik Kanunu’nda 2 kişilik istihdam sağ- landõ. EGE’DE 3 İLDE 16 BİN İSTİHDAM  Marmara Bölgesi’nde teşvik kapsamõna giren Çanakkale’nin Gökçeada ve Bozcaada ilçelerinde 2 kişilik ek istihdam sağlandõ.  Doğu ve Güneydoğu’da teş- vik sistemine giren 21 ilde kuru- lan 308 tesis ile 16 bin 782 kişi- ye iş sağlanõrken buna karşõlõk tek başõna Ege Bölgesi’nde 3 ilde ku- rulan 204 işletmede 16 bin 587 ki- şiye ilave istihdam sağlandõ.  49 ilin 21’i Doğu ve Güney- doğu Anadolu Bölgesi’nde bulu- nuyor. Bu da teşvik verilen ille- rin yüzde 42’sini oluşturuyor.  Doğu ve Güneydoğu Anado- lu’daki 21 il, 308 tesisle ancak yüzde 26 oranõnda yararlandõ.  Doğu ve Güneydoğu Anado- lu’daki 21 il, 26 bin 430 ilave is- tihdam ile yüzde 20’lerde kaldõ.  Kahramanmaraş 74, Düzce 78, Uşak 117 yeni tesisle rekor kõ- rõyor. Yine ilave istihdamda K. Maraş 15.170, Düzce 10.263, Uşak 7.327 ile başõ çekiyor. ‘Bu sistem baştan beri yanlıştı’ İ stanbul Sanayi Odasõ (İSO) Yöne- tim Kurulu Başkanõ C. Tanıl Kü- çük, 5084 Sayõlõ Yasa kapsamõnda belirlenen teşvik sisteminin geri kalmõş illerin kalkõndõrõlmasõ için gerekli yatõ- rõmlarda ve istihdamda beklenen artõşõ sağlayamadõğõna dikkat çekti. Küçük, Teşvik Yasasõ ile ilgili şu sap- tamalarda bulundu: “İSO olarak, ya- sanın bölgeler arası gelişmişlik fark- lılıklarını gidermeye yetmeyeceği, hatta, tam aksine, aynı bölgede bir- birine komşu iller arasında bile fark- lılıkların ortaya çıkmasına neden olacağı görüşümüzü dile getirdik. Bu yasa kapsamında da, yatırımların yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden ziyade belirgin bir yo- ğunlukta Batı’ya yapıldığı görül- mektedir. Doğu ve Güneydoğu Ana- dolu Bölgesi’ndeki iller arasında da belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır.” Hükümetin üzerinde çalõştõğõ yeni teş- vik sistemine de değinen Tanõl Küçük, “Yanlış olan şudur ki sanayi için son derece önemli olan teşvik sistemi maalesef kapalı kapılar arkasında konunun paydaşları ile paylaşılma- dan hazırlanmaktadır. Bugüne kadar resmi kanaldan henüz İSO’ya ileti- len bir taslak yoktur; görüşümüz so- rulmamıştır. Yeni sisteminde orga- nize sanayi bölgelerine özel teşvikler verilmeli. Bölgeler arası dengesiz- likleri gidermek için gelişmiş yöre- lerden kalkınmada öncelikli yörele- re taşınacak olan yatırımlar için özel vergisel muafiyetler tanınmalı. Finansman ihtiyacını karşılayacak şe- kilde unsurlar oluşturulmalı. Yerli üretimin teşviki amacıyla iç piyasa- dan temin edilecek makine ve teçhi- zat için KDV desteği, KDV oranın- dan daha fazla olmalıdır” değerlen- dirmesinde bulundu. GABB: Batı’nın yararlanacağı belliydi G üneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) Başkanõ Av. Osman Baydemir, 5084 Sayõlõ Yasa kap- samõna giren 49 ilin 21’inin Doğu ve Güneydoğu Ana- dolu bölgelerinde yer aldõğõnõ anõmsatarak, teşviklerin bu böl- gelerdeki istihdama yansõmasõ ancak yüzde 20’ler civarõnda ger- çekleştiğini, 28 il ise istihdamõn yüzde 80’inden yararlandõğõna dikkat çekti. Teşvik sisteminin bölgeler arasõ gelişmişlik farkõ- nõ ortadan kaldõracağõna aksine farkõ derinleştirdiğini vurgula- yan Baydemir, hükümetin kamu olarak da bölgeye ya- tõrõm yapmadõğõnõ, örneğin 2002-2007 yõllarõnda ka- mu turizm yatõrõmlarõnda Diyarbakõr’õn “0” lira ya- tõrõm aldõğõnõ söyledi. Bölgeler arasõ gelişmişlik far- kõnõ ortadan kaldõrmak için makro bir planõn ya- põlmasõnõn şart olduğunu kaydeden Baydemir, “Bölgeye özgü ve sektörel teşvik yasası çıkarıl- malı. Örneğin Diyarbakır’da mermer mi var, o zaman mermer sektörüne sadece Diyarbakır’da teşvik verilmelidir. Ayrıca yerel dinamiklerle planlama ve uygulama, teşviklerin ana felsefesini oluşturmalıdır. Kaldı ki sadece teşviklerle böl- geler arası gelişmişlik farkı ortadan kaldı- rılamaz. Bunun için kamu da üzerine dü- şeni yapmalı ve bölgeye istihdamı art tı- rıcı yatırımlar gerçekleştirmelidir.” dedi. AKP’nin geri kalmõş illeri kalkõndõrmak için 2004’te hayata geçirdiği 5084 Sayõlõ Teşvik Kanunu ne sanayiciyi ne de gittiği ili memnun etti. Teşvikli illerin yüzde 42’sini Doğu ve Güneydoğu illeri oluştururken buralara yapõlan yatõrõm yüzde 26, istihdam yüzde 20’lerde kaldõ. Pek çok kurum, teşvik uygulamasõnõn farklõlõğõ gidermek yerine arttõracağõna dikkat çekmişti ŞİRKETLERDEN OsmanBaydemir Hükümet temsilcilerinin teşvikli illerde övünürek açtığı işletmeler istihdam yaratmaktan uzak kaldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle