21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Dikkat Mayın Var! Suriye sınırımız boyunca uzanan 216 kilometre- kare büyüklüğündeki topraklara yerleştirilmiş ma- yınlardan temizlenmesi karşılığında organik tarıma son derecede elverişli olan toprakların 44 yıllığına işletilmesine izin veren yasa taslağının Meclis’te gö- rüşülmeye başlanması, gündemde yoğun bir bi- çimde tartışılmakta olan ‘Kürt Açılımı’nı bile solla- mış görünüyor. Aslında çok sayıda ülkenin başka ülkelerden ta- rım alanları satın almaları ya da belli süreler için ki- ralamaları yeni değil. Yeni ve şaşırtıcı olan AKP li- derinin ağırlığını koyarak söz konusu yasayı ‘yan- gından mal kaçırırcasına’, önünü ardını hesap et- meden muhalefetin, dahası bizzat iktidar partisinin önemli sayıda vekilinin direnmesine karşın Mec- lis’ten geçirme çabası içinde olmasıdır. O kadar ki tasarının komisyona çekilmesine karşın AKP lide- ri yasanın ilk şekliyle geçmesinde ısrarından vaz- geçmiş görünmemektedir. Zira basına yaptığı açıklamada grup toplantısında konuyla ilgili her şe- yi açıklayacağını ve vekillerini ikna ederek yasanın geçmesini sağlayacağını beyan ederek çoğu zaman olduğu gibi bir kez daha ‘aklın yolunu’ seçmeye- ceğini ortaya koymuş bulunmaktadır. Mayınlı arazilerin temizlenmesi, bunu kimin, na- sıl, ne karşılığında gerçekleştirebileceği kimse için sır değil. Yeter ki konunun enine boyuna tartışıl- masına, geçmiş deneyimlerin gözden geçirilmesi- ne ve konunun uzmanlarına kulak verilmesine za- man tanınsın. Sorun AKP’nin çok bilinmeyenli, son derecede karmaşık bir konuda hiçbir ön hazırlığa, ülke çapında tartışılmasına gerek görmeyen tutu- mundan kaynaklanmaktadır. Ve bu aceleci tutumu bazı kuşkuları haklı olarak beraberinde getirmek- tedir. Nitekim muhalefet kimin, kimlerin kollandığının peşine düşmüştür. AKP’nin ünlü ‘aslanlar gibi sa- tarım’ furyasında yaşanan bazı şaibeli olduğu sav- lanan girişimleri henüz belleklerde tazeliğini koru- maktadır. Bu tür konularda uzman olduğu kadar de- neyimli ve güvenilir bir örgüt olan BM Tarım ve Gı- da Örgütü’nün (FAO) de altını önemle çizdiği gibi tarım alanlarının yabancı ülkelere kiralanmasının ye- teri şeffaflıktan yoksun olmaları çeşitli yolsuzluklara yol açmaktadır. Nisan ayının ortasında Le Monde gazetesi ko- nuyla ilgili olarak yayımladığı bir incelemede tarımsal alanlara giderek artan bir hızla el konulmak isten- diği olgusunu irdelemektedir. O kadar ki Tanrı’nın hemen her günü bir ülkenin bir başka ülkeden ta- rım alanı satın aldığı ya da kiraladığı haberi gel- mektedir. Bu eğilim kuşkusuz, nedensiz değil. Dün- ya tarım üretiminin taşkınlar, iklim değişiklikleri, ku- raklık ya da düpedüz kâra dönük spekülasyonlar yüzünden gerilemesi ve bunun sonucu olarak ta- rım ürünlerinin fiyatlarının yükselerek yer yer sos- yal patlamalara yol açması, yabancı ülkelerde ta- rım alanlarına sahip olmanın önde gelen nedenle- ri arasında. Biraz da bu yüzden son yıllarda ulus- lararası finans basınında ‘kiralık ve satılık tarım ara- zisi’ ilanları daha çok görülmektedir. ‘Dünya Gıda Şoku’ yazarı Jean-Yves Carfantan söz konusu şo- kun çoktan kapımıza dayandığını ileri sürmektedir. Çin, Güney Kore, Arap Emirlikleri, Japonya ve Suu- di Arabistan bugün ulusal topraklarının dışında 7.6 milyon hektar tarım alanında üretim yapmaktadır. Grain adını taşıyan sivil toplum örgütüne göre 2007-2008’de tarım ürünlerindeki fiyat artışları, tıp- kı 1970 yılındaki kriz gibi çok sayıda özel yatırım- cıyı yabancı tarım alanlarına yöneltmiştir. Grain’in 2008 Ekim ayında yayımladığı rapor ‘Tarım Alan- larına El Koyma’ adını taşıyordu. Rapora göre gü- nümüzdeki finansal kriz çok sayıda finans ve gıda sanayi şirketinin, emekli fonları ve spekülatif fon- ların türev pazarlarından çekilerek yeni stratejik ak- tif saydıkları tarım alanlarına yoğunlaştıkları görül- mektedir. Yabancı ülkelerin tarım alanlarıyla ilgilenenler salt bunlarla sınırlı değil. Çok sayıda ülke de benzer kay- gılarla aynı eğilimleri sergilemektedir. Carfantan’a göre bunlar daha fazla kâr elde etmekten çok gı- da güvenliği nedeniyle hareket etmektedirler. Or- tadoğu’daki petrol monarşileri üç yıldan bu yana ya- bancı ülkelerde tarım arazileri kiralamışlar ya da sa- tın almışlardır. Katar Endonezya’da, Bahreyn Fili- pinler’de, Kuveyt Birmanya’da büyük tarım alanları kapatmıştır. Türkiye’nin de Suudi Arabistan ve Ka- tar’la benzer girişimler içinde olduğu sanılmakta- dır. Çin’in yabancı ülkelerde tarım alanları kiralama- sı ve bunu ekonomisinin öncelikleri arasında say- masının şaşırtıcı bir yanı yok. Ülke dünya tarım nü- fusunun yüzde 40’ına sahip. Buna karşılık, yine Car- fantan’a göre, dünyanın ekilebilir topraklarının sa- dece yüzde 9’uyla yetinmek zorunda. Japonya ve Güney Kore ise gerekli gıdanın yüzde 60’ını dış ül- kelerden sağlamaktadır. 2008 yılı sonunda Libya li- deri Kaddafi, Ukrayna’da, petrol ve gaz karşılığında tarım alanları kiralama anlaşması yaptığını açıkla- mıştır. Ürdün ise bu konuda Sudan’la anlaşma yo- lundadır. Avrupa ülkeleri de yarışın dışında değil. France Agricole dergisine göre Romanya’nın eki- lebilir tarım alanlarının yüzde 15’i (15 milyon hek- tar) Avrupa ülkelerinin elindedir. Gerçek o ki, topraklarını satan ya da uzun süre- lerle kiraya veren ülkeler için durum sanıldığı kadar parlak değildir. Üretimin arttırılması, teknoloji trans- ferleri genellikle lafta kalmakta, araziyi sahiplenen malı bütünüyle götürmektedir. Toprağın pazarlan- ması öncelikle yöre halkının topraksız köylüleri için tehdit oluşturmaktadır. Gezegende 2.8 milyar köy- lü yaşamaktadır. (Le Monde, 14.04.09) Açlık sını- rında yaşayan halkın dörtte üçü kırsal alanlarda ba- rınmaktadır. Aile tarımının büyük teknik ve serma- ye destekli tarım işletmeleriyle rekabetiyse söz ko- nusu değildir. Bu yüzden bu eğilim aile tarımının da sonu anlamına gelmektedir. Örneğin Madagas- kar’da yatırımcı ülkeyle yöre halkı arasında çatış- ma çıkmış, Güney Kore yatırım grubu Daewoo’nun ülkede 1.3 milyon hektar tarım alanı edindiğini açık- laması sosyal patlamalara yol açmıştır. Afrika’da köylüler, ekilebilir toprakların kiralanması ya da sa- tılması konularının bütünüyle dışında bırakılmışlardır. Yabancı yatırımcılar ve onların yerel ortaklarıyla ka- palı kapılar ardında kotarılan işler şeffaflıktan uzak- tır ve bu nitelikleriyle de her türlü yolsuzluğun kay- nağıdır. AKP anlaşılmaz (ya da anlaşılır) inadından vaz- geçip, sorunun apaçık ortada olan akılcı çözümü- ne dönmelidir. Devlet mayınları söker, organik ta- rım BM Tarım ve Gıda Örgütü’nün ve ziraat oda- larımızın denetiminde, yörenin topraksız köylüleri- nin katılacağı kooperatifler eliyle yapılır!.. Bir annenin çocuğunun bayrağa sarõlõ tabutuna bakõp şöyle mi düşüneceksiniz: ‘Artõk özgürüm’ Anma günü değil utanç günü CINDY SHEEHAN (*) Filistinlilerin haklarõ konulu El Avda (Geri Dönüş) Konferansõ’na katõlmak üzere Sacramento’ya uçakla giderken, duyuru yapan pilotun sesi kabinden yayõlmasõna rağmen sanõrõm yolcularõn çoğu bunu fark etmedi ama ben duydum. Kaptan pilot hepimize “özgürlüğümüz için ölen cesur askerlerimizi unutmamamızı” anõmsatmak amacõyla iç hattan seslendi. Bu 11 Eylül sonrasõ paranoyaklõk paradigmasõ içinde olmamõza rağmen, eğer iniş için kemerim bağlõ olmasaydõ yerimden fõrlayarak kabine gidecek, pilota oğlumun Irak’ta öldüğünü ve bu dünyadaki hiç kimsenin, onun ölümü yüzünden zerre kadar daha özgür olmadõğõnõ bildirecektim. Aslõna bakõlõrsa, oğlumun kafasõnõn, kanõnõn ve hayatõnõn toprağa karõştõğõ, binlerce kilometre uzaktaki yabancõ ülke Irak’õn halkõ daha özgür değil; eğer hayattan, hürriyetten ve mülkiyetten azade olmak özgürlük sayõlmazsa. Eğer işkence ve süresiz gözaltõ özgürlük farz edilirse, o zaman pilot haklõ olabilir, yine de bu suçlarõ özgürlük olarak farz etseniz bile öyle değildir. Amerika’da, oğlum öldüğü için daha özgür değiliz, hatta artõk ülkemiz gerekli izin, sebep olmadan bizi gizlice takip edebiliyor, havalimanõna 100 gramlõk el kremi götüremiyoruz ve metal dedektöründen ayakkabõlarõmõzla geçemiyoruz. Haklar Bildirgesi’ndeki bir hakkõmõzõ uygulamak istediğimizde ise önceden belirlenmiş “ifade özgürlüğü” bölgelerine sürülürüz. (Halk deyişiyle; “her neyi protesto ediyorsak, hemen çenemizi kapayıp bundan vazgeçmemiz” söylenir ve kesime götürülen hayvanlar gibi ağõllarõmõza sürülürüz.) Amerikan toprağõnda “ifade özgürlüğü” hakkõmõz olduğunu düşünüp hareket ettiğimizde çoğu kez bize acõmasõzca davranõlõr. Anma gününün olduğu hafta sonunda haberleri izlerseniz, ölen ABD askerlerinin sõra sõra beyaz mezar taşlarõnõn görüntülerine rastlarsõnõz. Vatanseverlik müzikleri yükselir ve “kahramanlarımızı unutmamamız” anõmsatõlõr. ABD için katledilen milyonlar Casey öldürülmeden önce, onun doğum günü hazõrlõklarõ için koşturur ve 1979 anma günündeki doğumundan beri aile geleneği olduğu üzere barbekü hazõrlõğõ yaparken böyle bir mesaj zar zor bilincimde yer tutardõ. Anma günü ile Casey’nin doğum gününün ailem için böyle anlam değiştireceğini bilseydim, bu kanlõ ülkenin değil benim olanõ korumak için, bu azõlõ kõyõlardan kaçõp kurtulurdum. Benimle birlikte bakõn o mezartaşlarõna gururla veya aldõrmazlõkla. Ben şimdi onlara korku, pişmanlõk, acõ ve adalet özlemiyle bakõyorum. Ölen 1 milyondan fazla Iraklõnõn görüntülerini göremezsiniz. Sadece tasvir edebilmek amacõyla, Irak’ta öldürülen her kişi için ortalama bir buçuk metre ayõrdõğõmõzõ ve bu kişileri sõrtüstü dizdiğimizi farz edelim. Bu korkunç dizi Los Angeles’tan Oregon eyaletindeki Portland’e kadar uzanõr. Otobanda yaklaşõk 1530 kilometrelik sürüş mesafesi. Eğer kaçmak zorunda bõrakõlan Iraklõlarõ sayarsak, Los Angeles ile Portland arasõnda 4 kere daha gidip gelmemiz gerekir. ABD Kâra Dayalõ Askeri İmparatorluğu için katledilen, sayõlarõ Amerika’da hiçbir zaman hesaplanmayan, çok insan var. Oradaki savaşta ölen milyonlar bir yana, Vietnam’daki insanlar hâlâ ABD tarafõndan ülkelerine dökülen toksinler yüzünden ölüyor. Biz Obama’nõn savaş suçlarõnõ görmezden gelerek kişisel görüntümüzü kurtarõrken bõrakõn Afganistan’daki kõrõm kõzõşsõn! Bu emperyal saldõrganlõk suçu uğruna cenazeler fotoğraflanmaya başlandõğõnda göğsünüzde bir parça gurur hissedecek misiniz? Bir annenin çocuğuna ait cansõz bir bedenin içinde olduğu bayrağa sarõlõ tabuta bakõp şöyle mi düşüneceksiniz: “Artık özgürüm.” Obama başkan olduğunda ölmek daha mõ iyi? Bütün bunlarõn göz önünde bulundurulmasõ gereken çetin ama gerçek bir yönü de, askeri mezarlõklardaki tabutlarda yatan bu askerlerin kaçõnõn imparatorluk için tutulmuş kiralõk katiller gibi masum insanlarõ öldürdüğü veya onlara işkence yaptõğõ. Bence bu birçok açõdan çok derinden üzüntü verici. Sürüklenerek ölüme götürüldü Bunlar içinde bir tek tesellim varsa, o da oğlumun ölümüne sebep olan göreve gitmeyi cesurca reddetmiş olduğunu öğrenmemdir. Ama tam anlamõyla sürüklenerek araca bindirildi ve dakikalar sonra, doğasõna ve görgüsüne uygun olmayan bir şeyi yapmaya zorlanmadan önce öldü. Casey her zaman benim kahramanõm olacak ama o ABD emperyalizminin bir kurbanõydõ ve onun ölümü kimseye özgürlük sağlamadõğõ gibi, gurur değil utanç getirdi. Elbette her gün yaptõğõm gibi, anma gününde onun bu anlamsõz ölümüne yas tutuyorum. Fakat Amerika’da Askeri Endüstriyel Kompleks “vatanseverlik” kara cüppesi altõnda suçlarõnõ işleyebilsin diye savaşõn yüceltileceği bir güne ihtiyacõmõz yok. Filistin’den Afrika’ya ve Güney Amerika’ya kadar, küresel ekonomik egemenlik arayõşõmõz her gün insanlarõ öldürüyor, hasta ediyor, sakat bõrakõyor , baskõ altõnda tutuyor. Her gün yaklaşõk 25 bin çocuk açlõktan ölüyor. Ben bu gerçekleri kabullenmiyorum ve ülkemle gurur duymuyorum. Anma gününde kederli zamanõmõ sadece tüm dünyada savaşlarda ölen onca insana değil, o insanlarõn ABD imparatorluğunun görülmeyen ve umursanmayan kurbanlarõ olduğu gerçeğine de yas tutarak geçiriyorum. (*) ABD askeri oğlu Irak’ta öldürüldükten sonra katõldõğõ protesto eylemleriyle savaş karşõtõ hareketin simgelerinden olan “barış annesi”. İngilizceden çeviren: Engin Esen (Truthout haber-yorum sitesi, ABD, 25 Mayıs 2009) Casey her zaman benim kahramanım olacak ama o ABD emperyalizminin bir kurbanıydı ve onun ölümü kimseye özgürlük sağlamadığı gibi, gurur değil utanç getirdi. Her gün yaptığım gibi, anma gününde onun bu anlamsız ölümüne yas tutuyorum. Fakat Amerika’da Askeri Endüstriyel Kompleks “vatanseverlik” kara cüppesi altında suçlarını işleyebilsin diye savaşın yüceltileceği bir güne ihtiyacımız yok. VALENTİN RAHMANOV Gürcistan’da 9 Nisan’dan beri protestolarõnõ sürdüren muhalefetin son tavrõnõ anlamak mümkün değil. Muhalefet, gösterileri başkentten taşraya kaydõrdõ. İlk gösteriler, Batum’da yapõlõyor. Bundan sonra sõra Kutaisi kentine gelecek. Tiflis’te de gösterilerin devam edecek olmasõna rağmen, asõl ağõrlõğõn taşraya kaydõğõ anlaşõlõyor. İşin tuhaf yanõ şu ki, muhalefet liderleri İrakli Alasaniya, Nino Burjanadze, Levov Geçeçiladze ve İrakli Okruaşvili, hiçkimse onlarõ başkentten kovmadõğõ halde, protesto gösterilerini taşraya kaydõrmaya karar verdiler. Oysa Tiflis, sadece yönetim merkezi değil, her yönüyle ülkenin kalbi durumunda. Kentin nüfusu, 1.5 milyon, ki bu, ülke nüfusunun üçte biri. Dolayõsõyla, ülke çapõnda sonuç alõnabilecek gösteriler, ancak burada düzenlenebilirdi. Peki, protestolarõ diğer kentlere kaydõrmak, muhalefete iktidar yolunu açar mõ? Çok zor. Zira, taşra şehirleri, devletten aldõklarõ geniş yardõm nedeniyle, Devlet Başkanõ Mihail Saakaşvili’ye bağlõ durumdalar. Bunlara bakarak söylemek gerekiyor ki, muhalefet bu yaptõğõyla, iktidara gelmeye aday bir siyasi güç yerine, turneye çõkmõş bir tiyatro kumpanyasõ izlenimini veriyor. İşin diğer bir tuhaf yanõ, muhalefetin, hiçbir şekilde anayasanõn ve yasalarõn dõşõna çõkmayacağõnõ söylemesi. Oysa, muhalefetin çoğunluğu, en başta da Burjanadze, Saakaşvili’nin bütün mahkemeleri kendisine tabi hale getirdiğini, basõn dahil ülkedeki her şeyin onun kontrolü altõnda olduğunu belirtiyor. Eğer her şey onlarõn dediği gibiyse, o zaman, tamamen yasalara bağlõ kalarak acaba nasõl iktidara gelmeyi düşünüyorlar? Gerçekten tuhaf olan bir başka ayrõntõ ise muhalefetin tavõrlarõnda. Muhalefet, Saakaşvili’nin en katõ tavõr gösterdiği ilk günlerde sokak eylemlerine hõz vererek gelişmeleri denetim altõna alabilir ve iktidardan ayrõlmaya niyeti olmadõğõnõ söyleyen Saakaşvili’yi alaşağõ edebilirdi. Oysa muhalefet frene basmayõ seçti. Bir diğer tuhaf nokta ise muhalefetin yol kesme eylemleriyle ilgili. Saakaşvili’nin muhalifleri, otoyollarõ trafiğe kapatma tehdidinde bulundu, fakat sonra, Saakaşvili’den hiçbir uzlaşma sinyali gelmemesine rağmen, bu eylemi geniş çaplõ uygulamaya sokmadõ. Oysaki, bu, iktidarõ zor durumda bõrakarak uzlaşmaya kõsa sürede varõlmasõnõ sağlayabilirdi. Bütün bu tuhaflõklarõ, birkaç nedene bağlõ olarak açõklamak mümkün olabilir. Birincisi, bunlar, muhalefetin kendisini henüz iktidara gelmeye hazõr olmadõğõnõ hissetmesinden kaynaklanõyor olabilir. Belki de, muhalif liderler, protestonun yöntemleri konusunda uzlaşamadõlar. Veya, Saakaşvili’nin muhalif liderlerle yaptõğõ müzakerelerin sonuçsuz olduğu açõklanmasõna rağmen, iktidarla muhalefet arasõnda bir uzlaşmaya varõlmõş olabilir. Fakat, neden ne olursa olsun, Kviris Plitra gazetesinin de belirttiği üzere, halkõn yarõdan fazlasõ, iktidarla muhalefet arasõndaki müzakerelerden bir sonuç çõkmayacağõnõ düşünüyor. Üstelik bu durum, iktidarõn değil, muhalefetin prestijini zedeliyor. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Rus Resmi Haber Ajansı RİA Novosti, 22 Mayıs) NORMA RANGERİ “Silvio Berlusconi bir başka Mussolini değil, ama İtalya için bir tehlike ve kötü bir örnek.” İtalyan politikasõnõ değerlendiren Avrupa’nõn saygõn gazetelerinden Financial Times böyle yazdõ. Kamuoyu düşüncesinin siyasi diyalektiğin öznesi olduğu ülkelerde İtalyan iç siyasetinde yaşananlar medyanõn birinci gündem maddesi oldu. Yabancõ ülke gözlemcilerini kaygõlandõran her türden eleştirel yaklaşõmõ hiçe sayan bir başbakan. Berlusconi’yi dünyanõn başlõca medya organlarõnõn birinci sayfasõna taşõyan nedenler ortada; Noemi konusunda La Repubblica gazetesinin yönelttiği sorularõ yanõtlamayõ reddetmesi, muhalefet yapan herkesi yalanlama girişimleri, parlamenterlerin sayõsõnõn indirilmesi konusundaki demagojik yaklaşõmlarõ, yargõ sistemini hedef alan sert tavrõ, medyada siyasi içerik ve çizginin dõşõnda kalan magazinel bir yaklaşõmla boy göstermeyi tercih etmesi... Beceriksiz İtalyan solu ise muhalefeti temsil eden Demokrat Parti’nin (PD) salõncağõnda sallanõyor. Başlangõçta Veronica- Berlusconi kõsaca karõ koca arasõna girmemeye özen göstereceklerini söyleyen PD Genel Başkanõ Dario Franceschini, İtalyanlara seslenerek “Çocuklarınızı Berlusconi gibi bir babanın eğitmesine izin verir miydiniz” diye sorarak sõnõrõnõ aştõ. Franceschini’nin bu gereksiz çõkõşõ karşõsõnda başbakanõn çocuklarõ babalarõnõ savundular ve Franceschini’yi eleştirdiler. Franceschini’nin Berlusconi’nin babalõğõ konusundaki yorumu ikincil derecede önemli bir konu; çünkü sorunlar yumağõ Berlusconi’nin Arcore’deki villasõnõn yaldõzlõ duvarlarõndan daha önce dõşarõ taşmaya başladõ. Avrupalõ gözlemcilerin kaygõlõ yaklaşõmõ Berlusconi’nin 18 yaşõndaki Napolili Noemi’yle olan dostluğu üzerinde odaklandõ. Çifte ahlaklõ İtalya’da gerçekleşmesi mümkün olmasa da bu meselede başbakan saydam olmalõ. Solcu politikacõlarõn çoğu Berlusconi’yi köşeye sõkõştõrmak, siyasi sahneden uzaklaştõrmaktan yana. Geçen salõ gecesi RAI 3’teki bir programa konuk olan Kültür Bakanõ Sandro Bondi (bir zamanlar komünistti), Franceschini ile Noemi konusunda başbakana soru yönelten La Repubblica gazetesi yayõn yönetmeni Enzo Mauro’yu hedef alarak, “Utanmanız gerekir!” dedi. Bondi’nin ardõndan hükümetin sert göçmen politikasõyla tanõnan İçişleri Bakanõ Roberto Maroni (Maroni de bir dönem solcuydu) canlõ yayõn bağlantõsõnda “Noemi konusunda Berlusconi’nin La Repubblica’ya verebileceği en güzel yanıt s.... git diyebilmek olmalı” cüretini gösterdi. Berlusconi hükümetinde dõşişleri bakanõ olarak görev yapan Franco Frattini ise dõş basõnõ “kötü ve onursuz” olarak tanõmladõ. ‘Tedaviye ihtiyacı var’ Hararetli geçen programa katõlan bir başka konuk Radikaller’in üyesi, siyasetci Marco Pannella’ydõ. İtalya’daki siyaset gündeminde yaşananlarõ protesto etmek için 15 Mayõs’tan bu yana açlõk grevi yapan Pannella, Berlusconi’nin artõk seçim başarõsõyla yetinmediğini, seçim zaferinin ötesinde bir şeyler aramak ihtiyacõnda olduğuna dikkat çekti. Pannella’nõn yorumu İtalya’da mevcut güncel siyasetin içine girdiği koşullarõ yerinde değerlendiren, sağlõklõ bir teşhis. Birkaç hafta önce Pannella’nõn yorumunu Berlusconi’nin eşi Veronica Lario da “Eşim iyi değil, tedaviye ihtiyacı var” diyerek başka şekilde ifade etmişti. Veronica, yaşlõ canavarõn sağ siyaset için düşündüğü yeni kadõn adaylarõ, genç kõzlarõn model olmak amacõyla çektirdiği fotoğraf albümlerinde aramasõna gönderme yapmõştõ. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (Il Manifesto, 28 Mayıs 2009) Hedefi belli olmayan Gürcü muhalefeti TURNEYE ÇIKMIŞ TİYATRO KUMPANYASI GİBİ Saakaşvili yönetimini protesto gösterilerini sürdüren muhalefet, gösterileri taşraya kaydõrdõ. Ancak muhalefetin taşrada başarõlõ olma şansõ çok zayõf. ‘İtalya için kötü örnek’ 26 Mayıs 2009 International Herald Tribune
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle