Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
18 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
15
ÇALIŞANLARIN
SORULARI/SORUNLARI
YILMAZ ŞİPAL
Başkan Nixon’õn
‘Derin Gõrtlak’ Skandalõ
1972 yõlõ 17 Haziran günü, ABD’nin başkenti Washington’da bir
büroya giren hõrsõzlar polis tarafõndan tutuklanõr.
Girdikleri bina, Watergate adõnda bir otel ve iş merkezidir. Gir-
dikleri büro da, Demokrat Parti’ye aittir.
Bir süre sonra olayõ “Derin Gırtlak” adõ verilen bir “köste-
bek”ten haber alan iki gazeteci (Carl Bernstein ve Bob Wood-
ward) Demokratlarõn bürosundaki hõrsõzlõk olayõnõn içyüzüzünü
araştõrmaya başlar.
İki gazetecinin araştõrmalarõnõn sonunda, dünyanõn en büyük “te-
lekulak” skandalõ ortaya çõkar. Bu haberin ortaya çõkmasõyla Ama-
rika sarsõlõr.
Watergate binasõndaki Demokrat Parti’nin bürosuna girenler “hır-
sız değil”, Cumhuriyetçi Parti ile bağlantõlõ “Başkanın adamla-
rıdır”. Amaçlarõnõn, Demokrat Parti’nin bürosunu dinlemek için
“telekulak” cihazlarõ yerleştirmek olduğu anlaşõlõr.
Olayda Kasõm 1968’de ABD Başkanõ seçilen Richard Nixon’õn
“parmağı olduğu” ortaya çõkar, Demokrat Parti’nin telefonlarõ-
nõ gizlice dinlemek amacõyla mikrofon yerleştirmek için büroya gi-
renlerden Nixon’õn bilgisinin olduğunun bilinmesi, Başkan Nixon’õ
çok zor durumda bõrakõr...
Başkan Nixon, “Watergate Skandalı” adõ verilen bu “teleku-
lak skandalından” kurtulmak için, Adalet Bakanõ Richardson’u,
bu skandalõ araştõrmakla ve temizlemekle görevlendirir.
Adalet Bakanõ da, “Watergate Skandalı” olayõnõ, Archibald
Cox isimli bir savcõya havale eder.
Savcõ Cox, Beyaz Saray’dakilerin, Demokrat Parti bürosunda
geçen bütün konuşmalarõ teybe aldõğõnõ öğrenmiştir. Savcõ Cox,
Başkan Nixon’dan incelenmek üzere bant kayõtlarõnõn kendisine
verilmesini ister. Nixon bu isteği kesinlikle kabul etmeyip geri çe-
virir. Arkasõndan da savcõ Cox’un görevden alõnmasõ için Adalet
Bakanõ Richardson’a emir verir. Bu kez de Adalet Bakanõ, Başkan
Nixon’õn savcõ Cox’u görevden alma isteğini geri çevirir. Bu ge-
lişme üzerine, Başkan Nixon bir savcõsõna söz geçiremeyen bir Ada-
let Bakanõ ile “haklı olarak” çalõşmak istemez ve Richardson’u
deyim yerinde ise, “kapının dışına koyar”...
Artõk olaylar geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir. ABD Yük-
sek Mahkemesi, “Watergate Skandalı” işine “el koyar” ve Baş-
kan Nixon’õ bant kayõtlarõnõ savcõlara teslim etmeye zorlar. Sonunda
başka çõkõş yolu olmadõğõnõ anlayan Başkan Nixon, bant kayõtla-
rõnõ savcõlara teslim eder.
Başkan Nixon “bütün kozlarını” oynamõş ve kaybetmiştir.
Kamuoyunun gözünden düşmüş ve Amerika da arkasõndan des-
teğini çekmiştir. Ayrõca, ABD Kongresi de kamuoyunun desteğini
kaybetmiş bir başkan durumuna düşen Nixon’õ görevden almak
üzere soruşturmalara başlamõştõr...
Bir televizyon programõnõn sunucusu, Başkan Nixon’a; “Sizce
bir Amerika Başkanı, yasadışı bir şey yapabilir mi” diye sorar.
Başkan Nixon’õn da soruyu; “Bana göre yasadışı olan bir şeyi bir
Amerikan Başkanı yapmışsa, bu şey yasadışı olmaktan çık-
mıştır” diyerek yanõtladõğõ aktarõlmaktadõr... (1950’den bu yana
Küçük Amerika olmaya büyük çaba harcayan Türkiye’de bir cum-
hurbaşkanõ da bu söylemi “Anayasa bir kez delinirse bir şey ol-
maz” diyerek uygulamaya koymuştur.)
“Ava giderken avlanan” Nixon için, kendi isteğiyle başkanlõktan
ayrõlmaktan başka çõkõş yolu kalmamõştõr.
Sonuçta, Başkan Nixon’a kalan tek çıkış yolu, “istifadır”.
Televizyondan, başkanlõktan ayrõlacağõnõ kamuoyuna açõklar.
Ve 9 Ağustos 1974’te istifa eder.
Böylece, Amerika Yüksek Mahkemesi, Amerika Başkanõ için
“hukukunu” harcamamõş, Amerika hukuku için “Amerika Baş-
kanı’nı” harcamõştõr.
Bugün bu “telekulak” olayõ da, bütün dünyada “Watergate
Skandalı” olarak anõlmaktadõr.
Ve Amerikan tarihinde, Başkan Richard Nixon adõ, “İstifa eden
ilk ve tek başkandır” diye anõlõr...
Bir Amerikan başkanõnõn “istifa etmesine yol açan” bu olayõ
kamuoyuna duyuran iki “yürekli gazeteciye” Carl Bernstein ile
Bob Woodward’a, bu başarõlarõndan ve kendilerine haber sõzdõran
“Derin Gırtlak”õn kim olduğunu “bir devlet sırrından” daha iyi
sakladõklarõ için, Amerika’nõn en büyük ve saygõn ödülü olan “Pu-
litzer Ödülü” verilir.
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
18 Mayıs
Sendikalaşamazsın!
AKP iktidara geldi geleli,
Türkiye’de temel insan hakları aldı
başını gitti. Hepimizin üstü başı
haktan geçilmiyor. Hele de
işçilerin...
Liman-İş Sendikası uzmanları
Onur Bakır ve Deniz Akdoğan,
Türkiye’de sendikalaşma üzerine
bir rapor hazırlamışlar, işçilerin
sendikalaşmasını önlemek için
başvurulan yöntemleri
belirlemişler. İşte o yöntemlerden
kimileri:
“- İşçiler arasındaki siyasi görüş,
inanç, etnik köken ve benzeri
ayrımları kışkırtarak işçileri
birbirine düşürme ve işçilerin
ortak hareket etmesini engelleme.
- Hamile ya da çocuklu kadın
işçileri, sendikadan istifa etmeleri
için zorla mesaiye bırakma,
çalışma saatlerini uzatma.
- Özellikle organize sanayi
bölgeleri, sanayi siteleri ve serbest
bölgelerde işverenlerin birlikte
hareket etmesi ve sendikalaşan ya
da sendikalaşmaya meyilli olan
işçiler hakkında kara listeler
oluşturarak bu işçilerin aynı
bölgedeki farklı işletmelerde iş
bulmasını engelleme.
- Sendikalaşma sürecinin
yaşandığı işyerlerinde, çalışma
saatlerini uzatma, ücretleri
geciktirme, molaları kısaltma,
molada verilen çayı kaldırma,
servisleri kaldırma, öğle yemeği
çıkarmama.
- Sendikalaşan işçileri, eşleri ya da
çocuklarına zarar verme ile tehdit
etme.
- İşçilerin işyerlerinde kendi
aralarında konuşmalarını
yasaklama.
- İşçilerin gittiği camilerde,
imamları devreye sokarak
sendikalaşmayı engellemek için
vaaz verdirme ve telkinde
bulunma.”
Avrupa Birliği bunları bilmez mi?
Bilir bilmesine de, “etkin piyasacı”
Kopenhag ölçütlerine uyum dedin
mi, akan sular durur.
Değişim
Adı, Mümtazer
Türköne. Bir za-
manların ülkücüsü.
Şimdi hem AKP’li-
leşmiş, hem de şeş-
leştirilmiş devlet
televizyonunun vaz-
geçilmez görüş bil-
diricilerinden.
Tek ulus yaratma-
nın travma yarattı-
ğından, üniter yapı-
nın anlamsızlaştı-
ğından dem vuru-
yor.
Hazır ABD Irak’tan
çıkıyorken fırsatı ka-
çırmadan Türkiye’de
kurulu yapının de-
ğiştirilmesini, herke-
sin eşit vatandaş -
sanki değilmiş gibi-
olması gerektiğini
eviriyor çeviriyor.
Ağzı çok kalaba-
lık. “İyi şeyler ola-
cak” dedi ya, Ab-
dullah Gül’ü alıyor
Çankaya’dan, uçu-
ruyor, uçuruyor,
göklere çıkarıyor.
Dün Türkçüydü,
bugün ateşli Kürt
hakları savunucusu.
Yarın? Hiç belli ol-
maz. Duruma bakar.
Dışişleri
Araştırmacı-yazar Mus-
tafa Yıldırım, dünyayı
saran “Sivil Örümcek
Ağı”nı anlatırken Dışiş-
leri Bakanlığı’na getiri-
len Ahmet Davutoğ-
lu’ndan da söz eder:
“Moon’a bağlı Yeni
Ekümenik Araştırma
Derneği’nin çalışmala-
rına Türk gençleri de
katılıyordu. Dünya Din-
leri Gençlik Semineri’ne
Türkiye’den Ahmet Da-
vutoğlu katılmıştı. Bo-
ğaziçi Üniversitesi ‘mas-
ter’ öğrencisi Davutoğ-
lu, çalışmaların amacı-
nı ilginç sözlerle açıklı-
yordu:
- Amerika’da kendi sa-
hasında söz sahibi de-
ğişik dinlere mensup
bir grup profesörün ön-
derliğini yaptığı bu ge-
zide, amaç bilfiil yaşa-
yarak daha açık bir ifa-
de ile ‘gezici bir üniver-
site’ şeklinde, dinler
arasında diyalog ve fikir
alışverişi temin etmek-
tir. İlki geçen sene ya-
pılan bu geziye Türk
temsilciler bu sene ka-
tıldı. Gerek ABD’de ge-
rekse Kudüs’te gerçek-
ten çok değerli göz-
lemler yapma imkânı
bulduk.”
Mustafa Yıldırım’ın Da-
vutoğlu’na ilişkin bir de
dipnotu var:
“Davutoğlu, Boğaziçi
Üniversitesi’nde Şerif
Mardin’in doktora öğ-
rencisiydi.”
Yeni Dışişleri Bakanımız
iyi yetişmişlerden...
Anı, okurumuz İhsan Öğüş’ten:
“Toplumbilim öğretmenimiz Sayın
Hamdi Akverdi, yıllar önce dersinde
anlatmıştı:
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden
Prof. Dr. Cemal Arif Alagöz, bir grup
öğrencisiyle gözlem ve inceleme için
bir yurtiçi gezisine çıkar. Niğde-Ulukışla
arasında otobüslerinin yolu eşkıya tara-
fından kesilir.
Kendilerine herkesin otobüsten inmesi,
konuşulmaması, yüzükoyun yere yatıl-
ması, konuşanların cezalandırılacağı
sert bir biçimde bildirilir. Herkes oto-
büsten iner ve denileni yapar. Grupta
kız öğrencilerin de bulunması korku ve
tedirginliği arttıran başlıca nedenlerden
biridir.
Alagöz, her şeyi göze alarak, ‘Ben bir
öğretmenim, bunlar da öğrencilerim,
ders için dolaşıyoruz’ der. Eşkıya, ‘Öğ-
retmen misin? Öyleyse, biz işaret ve-
rince yolunuza devam edersiniz’ diye-
rek yoldan uzaklaşır.
Akverdi öğretmenimiz gözleri buğula-
narak; ‘Biz eşkıyasının bile öğretmene
saygısı olan bir milletin mensuplarıyız’
demişti.”
Öğüş, anısını şöyle noktalıyor:
“Bu olayı yakınlarda ülkemizde yaşadık-
larımız nedeniyle anımsadım.”
Öyle ya, eşkıyanın işi, tanımı, toplum-
daki yeri bile değişti artık: Aydınlardan
eşkıyaya saygı istenir oldu.
Saygıda değişiklik
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Nedir Bu
‘Öteki’ Düşmanlığı?
Kendisi gibi düşünmeyenleri, davranmayanla-
rı, yaşamayanları; kendine göre “öteki” olanları dış-
lamak, aşağılamak, hedef göstermek son za-
manlarda, özellikle de okumuş yazmışlar arasın-
da bir salgın hastalığa dönüştü. “Hastalık” diyo-
rum, çünkü insanları önce ötekileştirmeye, son-
ra da ötekileştirdiklerinin üzerinden prim sağla-
maya çalışmaya başka ad bulamıyorum.
Ülkemizin bir köyünde temelinde ekonomik rant
yatan ve zaman içinde yumaklaşarak çözümsüz-
leşmiş bir sorun nedeniyle bir kıyım gerçekleşiyor.
Aynı aileden bir grup 44 akrabasını çoluk çocuk de-
meden vahşice öldürüyor. Köy, 36 haneli.. ekono-
misinin kapitalist üretim ilişkilerine geçiş dönemi ya-
şadığı, üstyapısına ise feodalizmin henüz en katı bi-
çimiyle egemen olduğu bir Kürt köyü. Köyün er-
keklerinin tümü korucu yazılmış ve devlet tarafından
silahlandırılmış. Erkekleri koruculuğu kabul etmeyen
aileler ise köyü terk etmişler, gidenlerin mülklerini ka-
lanlar sahiplenmiş. Sahiplenilenler arasında giden-
lere ait alabalık çiftlikleri de var. Hangi mülk kimin ola-
cak? Temel sorun da, temel soru da bu!
Şimdi Hürriyet’te Hadi Uluengin kalkıyor, ola-
ya “Etno-sosyolojiktir” damgasını vuruyor. Ona gö-
re sorun Kürtlere özgü bir sorundur. “Yani, bizzat
Kürtlerin iç bünyesindeki çok vahim bir yaradan ce-
rahat toplamaktadır.” “Kürtler kendilerine çeki
düzen vermekle yükümlüdür. Ortadoğu Ortaçağı’nın
o dehşet töre ve zihniyetlerinden arınmaları ge-
rekmektedir. Yurttaşı oldukları ülke kadar burju-
valaşmak zorundadırlar. Zamanı çoktan gelmiştir.
Hele hele, hâlâ hüküm süren ve son örneği Bilge
köyü dehşetine yansıyan kavimsel zaafı Güney-
doğu’nun geri kalmışlığıyla açıklamaya kalkışmak,
ancak züğürt tesellidir.” (Hürriyet, 7 Mayıs 2009)
Onun “ötekisi” bugün için Kürtlerdir, onlara öğüt-
ler vermekte, öğüt verirken de aşağılamaktadır. Ko-
nu, çünkü şu sıralar tiraj getirmektedir, verimli bir da-
mar bulmuştur, o damarı günlerdir işlemektedir.
43 yaşında bir kadın anne olmak istiyor, fakat ha-
yatında bir erkek yok. Danimarka’da bir sperm
bankasına başvuruyor, aldığı spermle bir kız bebe-
ğe hamile kalıyor. Sağlık sorunları ve yaşı nedeniy-
le endişeli fakat aynı zamanda da mutlu. Konu bu ara-
da medyaya yansıyor. Özellikle “erkek kalemler” gün-
cel bir “öteki” bulmanın coşkusuyla toplumda say-
gın bir yeri olan anne adayını topa tutuyorlar. Belden
aşağı vuruşlarla din, iman, kan, soy gırla gidiyor.
Oysa tartışılan, son derece kişisel, hiç kimsenin mü-
dahil olmaya hakkı olmaması gerektiği ölçüde özel
bir konu. Ama hayır, “eleştiriler”, sperm sahibinin Da-
nimarkalı bir “domuz çiftliği işçisine” ait olma olası-
lığına kadar uzanıyor.
Allah’tan bu ülkede yüreği zengin, kafası aydınlık,
kalemi güçlü kadın yazarlar var; Güner Özkul’u
koruyorlar.
Halil İbrahim Dinçdağ Trabzon bölgesi futbol ha-
kemlerinden 33 yaşında genç bir insan. O da spor
dünyasının “ötekisi”. Çünkü o bir eşcinsel ve eşcin-
selliğini bir televizyon kanalında açıkça söyleyecek
kadar da yürekli bir insan. Ne var ki cinsel yapısı ül-
kemizde hâlâ “reyting yükseltici” bir önem taşıyor; o
halde vur vurabildiğin kadar. Ama genç hakemi eleş-
tiren bu “homofobik” spor yazarları, 1996 yılından bu
yana 13 yıldır futbol karşılaşmaları yöneten Dinçdağ’ın
bugüne kadar verdiği kararlarda cinsel kimliğinin bir
rol oynayıp oynamadığı konusunda susuyorlar. Ayıp
ettiklerinin kuşkusuz ki farkındalar, fakat “erkeklik-
lerinin” dozu ayıp etmemeye yetmiyor ne yazık ki...
Okumuş yazmışlarımızın bu çıkar sağlayıcı
“öteki düşmanlığı” topluma da yansıyor; insan-
larımız birbirine düşüyor, birbirine düşman edili-
yor. Unutulmamalıdır ki “öteki düşmanlığı” gün ge-
lir geri teper, topluma yaptığı kötülükler kimsenin
yanına kâr kalmaz.
Hastalık dört bir yanımızı sarmadan kendimize
gelelim, diyorum.
Sansar
Yoksul bir orman
köyünde doğmuş
çocukluk arkadaşımızın
küfür niyetine kullandığı
en ağır söz
“sansarlaşmak” idi.
Sansar dediğin, hırsızlığı
ile ünlü. Hiçbir şey
yapamazsa, geceleri
kümeslere süzülüyor,
köylünün tek protein
kaynağı tavuğu aşırıp
kaçıyor. Daha ne olsun!
Halk çocuğu arkadaşım;
gözü kararmış
uğursuzlara, sırttan
hançerleyenlere “sansar
herif” derken hem
yaşanmışlıktan gelen
bilincini gösterir, hem de
kötülükten özenle uzak
durulmasını öğütlerdi.
Gün devrildi Türkiye
başka bir yere
sürüklendi. Sansarlar
çoğalırken, sansara
sansar denmez oldu.
Çünkü, sansar
beyefendiden sayılıyor
artık...
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Bilginin göz-
lem, deneme ya
da duyular yo-
luyla elde edi-
lebileceğini ile-
ri süren öğreti.
2/ Çayõrlarda
yetişen ve hay-
vanlara yediri-
len küçük bir
bitki... Satrançta
bir taş. 3/ İlkel
benlik... Lor
peynirine verilen bir
başka ad. 4/ Türk mü-
ziğinde bir usul... De-
miryolu. 5/ Özenli,
düzgün... Kenar süsü.
6/ Tepkili uçak...
Ayakla vuruş. 7/ İlaç...
Kötülük, fenalõk... “Bir
--- çõkarmaya başlar
bohçamõzdan / Lavan-
ta çiçeği kokan keder-
leri” (A. M. Dõranas). 8/ Kitap getirmemiş peygamber...
Diyarbakõr’õn eski adõ. 9/ Arap yazõsõnõn düz ve köşe-
li çizgilerden meydana gelen eski bir biçimi... Hatay
ilinde bir õrmak.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Erkekte üreme sisteminin gelişmesini yönlendiren
bir dizi hormonun ortak adõ. 2/ Fas’õn plaka imi... Er-
kekliğini gidermek, iğdiş etmek. 3/ Bütün maymun tür-
lerini içine alan memeliler takõmõ... Bir gösterme sõfatõ.
4/ İslam hukukuna göre dul bir kadõnõn yeniden ev-
lenmesi için beklemesi gereken süre... Pamuk kozasõ.
5/ Endonezya’nõn plaka imi... Bir cetvel türü. 6/ Bir İn-
giliz uzunluk ölçüsü birimi... Trabzon’un Akçaabat il-
çesinde bir göl. 7/ Dövülmüş et, bulgur ve soğanla ya-
põlan õzgara köfte... Eski dilde su. 8/ Genelev işleten
kadõn... Kaş ilçesinin karşõsõndaki Yunan adasõ. 9/ İkin-
ci kez evlenen kadõnõn beraberinde götürdüğü çocuk
ya da çocuklar.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
K A R A D Ü Z E N
O V A L V A D E
K E Y T E Ğ E T
E N K A Y A
T Ü T Ü İ R A T
E S İ K V E
F E K Ü L K İ K
A L İ L G E Z İ
S A R Ü S O F O N
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
MASLAK’TAYENİBİRLEZZET
TikemarkalarõolanWhy-Bzurnailk
olarakaynõmekândaşimdi
02122766060
telefonnumarasõylakapõnõzda.