Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kultur@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 2009 PERŞEMBE
14 KÜLTÜR
CMYB
C M Y B
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Tiranizmin
Çözümlemesi Üzerine...
“Tiranizm” ve “tiran” sözcükleriyle ilk kez Avus-
turya Lisesi’nde, Latince derslerimiz sırasında kar-
şılaşmıştık. Latince metinlerde, “zorbalık yöneti-
mi” ve “zorba” anlamlarına gelen bu sözcükler, es-
ki Yunanca metinlere atıflarla kullanılmıştı.
Tiranizmin kökeni bugün tam belli değil. Örne-
ğin “The Oxford Classical Dictionary” gibi bazı
önemli sözlüklerde bu kelimenin “muhtemelen”
Lydia dilinden Yunancaya geldiği belirtilmiş. An-
tikçağa ait en önemli sözlüklerden biri olan Al-
manca “Der kleine Pauly”de ise tiranizm, “Küçük
Asya – Ege kültür çevresine ait ve etimolojik kö-
keni tam olarak bilinmeyen bir sözcük” diye ta-
nımlanmış. Ama kökeni ne olursa olsun, sözcü-
ğün anlamı konusunda herhangi bir tartışma
yok. Başta Sokrates, Platon ve Aristoteles ol-
mak üzere, hemen bütün antikçağ filozoflarına gö-
re tiranizm, zorbalık temeline dayanan bir yöne-
tim biçimi. Bu arada Aristoteles, tiranizmin doğuş
çıkış şekilleri üzerinde de ayrıntılı olarak durmuş;
ona göre tiranlar, site içersindeki saygın kişilere
demagoglarca çeşitli iftiraların ve suçlamaların yö-
neltilmesiyle, kralların yasaları hiçe sayarak birer
despota dönüşmeleriyle, oligarşilerde de oligar-
şi temsilcilerinin devlet iktidarını tek bir kişiye tes-
lim etmeleriyle ortaya çıkarlar.
20. yüzyılda Avrupa edebiyatının en önemli de-
neme yazarlarından biri sayılan, Avusturya asıllı
sosyal psikolog ve filozof Manès Sperber (1905-
1984), 1937 tarihli “Tiranizmin Çözümlemesi Üze-
rine” (“Zur Analyse der Tyrannis”) başlıklı ünlü de-
nemesinde, tiranizmin, dolayısıyla da diktatörlü-
ğün geniş oylumlu bir kuramını oluşturmuştur. Ge-
çerliliğini günümüzde de koruyan bu incelemede
Sperber’in önemli çıkış noktalarından biri, tiran-
ların iktidar yolunda asla yalnız başlarına ilerle-
medikleridir. Sperber, bu konuda şöyle demek-
tedir: “Tiranizm, ister yalnız başına ister suç or-
taklarıyla birlikte olsun, sadece tiran ile sınırlı de-
ğildir; onun kendisine boyun eğenlere, yani sonuçta
onu bir tirana dönüştüren kendi kurbanlarına da
ihtiyacı vardır.” Peki ama, kimdir kendilerini kur-
ban etmeye gözünü kırpmadan hazır olan bir dik-
tatörü iktidara getiren bu kurbanlar? Sperber’e gö-
re sözü edilen kurbanlar, bir toplumda siyasi, sos-
yal ve ekonomik koşulların baskısı altında ezilen
kişiler arasından çıkar. O süreçte işbaşında olan
yönetimler bu koşulları düzeltemediklerinde ve-
ya, kendi ayrıcalıklı konumlarını ve yararlarını yi-
tirmemek için, düzeltmeye yanaşmadıklarında, yıp-
ratıcı bir günlük yaşamın kaçınılamaz gereklerinin
dışında artık olup biten her şey karşısında bir tür
kaderci duyarsızlığı sergilemeye koyulanlar, bü-
tün bu gidişi bir çırpıda iyiye dönüştürecek bir kah-
ramanın özlemini çekmeye başlarlar. Bu nokta-
da Sperber, şöyle demektedir: “Durumlarını ken-
di düzeltecek yerde mucizeler bekleyenler, son-
radan hızla birer tirana dönüşecek mucize sihir-
bazlarını iktidara getirirler.”
Bu durumda geçmişin diktatörlük yönetimleri-
ni gelecek için doğru değerlendirebilmenin en sağ-
lıklı ve bilimsel yolu, bir tiranın yalnızca kişisel özel-
likleri üzerinde durmakla yetinmeyerek, onun bel-
li bir toplumda hangi koşullarda ortaya çıkabilmiş
olduğunu incelemektir. Bugüne kadarki Hitler bi-
yografilerinin en iyisini yazdığı belirtilen İngiliz ta-
rihçisi Ian Kershaw da, bu biyografinin (Bak. Ian
Kershaw: Hitler, cilt I : Hubris, 1889-1936; Çev.
Zarife Biliz, İthaki Yayınları, İst. 2007) girişinde ay-
nı görüşü savunmaktadır: “Bu toplumun Hitler ta-
rafından niçin ve nasıl galeyana getirilebildiği
detaylı bir araştırma gerektirmektedir… Hitler’in
otoriter rejimi altında olup bitenlerden ahlaki ola-
rak bütünüyle Hitler’in sorumlu olduğunu öngö-
ren kişiselleştirilmiş bir açıklama, gerçeği bağ-
lamlarından koparmak olacaktır…”
acem20@hotmail.com
M
imaride “rölöve”, mevcut bir yapõ-
nõn tüm ölçülerinin alõnarak “tıp-
kıçizim”idir; bu nedenle Doğan
Hasol, Mimarlõk ve Yapõ Sözlüğü’nde Türkçesi
için “ölçüleme” der...
Bir tür “mimari fotoğraf” denebilecek bu ça-
lõşmada, yapõnõn tüm mekânlarõ, duvarlarõ, ta-
şõyõcõlarõ, varsa bezemeleri ve hatta sabit de-
koratif unsurlarõ, kat planlarõ, kesitler, cepheler
ve önemli kõsõmlarõnõn ayrõntõlarõ, ölçekli ola-
rak çizilir. Böylece, özellikle kültür varlõğõ ya-
põlarõn belgelenmesiyle birlikte, onarõmlarõ
için restorasyon (yenileme) projelerine temel
oluşturan veriler de elde edilmiş olur.
‘MAİL-İ İNHİDAM’ KATLİAMI
Ne var ki rölöveler, hayli zamandõr “imar du-
rumu” yerine geçmeye başladõ. Yani, binanõn
yõkõlmadan onarõmõ (gerçek restorasyonu) ye-
rine, ortadan kaldõrõlarak “benzer”inin yapõla-
bilmesi için gerekli “ölçü ve görüntüler”i
belgelemesi “yeterli” görülebiliyor!
Hele şu zamana ve bakõmsõzlõğa meydan oku-
yarak ayakta kalabilmiş eski yapõlar için dü-
zenlenen gözü kara “mail-i inhidam” (yõkõl-
maya meyilli) raporlarõ o denli acõmasõz bir kat-
liam yaratõyor ki...
İki bilinçsiz mühendisin imzasõyla artõk
“ayakta duramaz” denilen güzelim mimarlõk
örnekleri için kimi Koruma Kurullarõ’nõn al-
dõklarõ “rölövesi çıkartılarak yıkılması” şek-
lindeki kararlar, kim bilir nice el emeği, göz nu-
ru uygarlõk birikimlerimizi “betonarme tak-
litler”ine kurban ediyor...
Bu nedenlerle eski bir yapõ için ne zaman “rö-
lövesi tamam” denilse, kim bilir
hangi güzelim binanõn yerine
özensiz ve “ruhsuz” benzerleri-
nin yapõlacağõnõ düşünüp, kay-
gõlanõr oldum...
MAREV’DEKİ SERGİ
O gün, Mardin evlerinin “rölöve
sergisi”ne giderken de aynõ duygulara kapõldõ-
ğõmõ söylemeliyim. Mardin’in Dünya Mirasõ
Listesi’nde yer almasõ için UNESCO’ya “ye-
niden” yapõlacak başvuru için hazõrlanan rö-
löveleri görünceye kadar aynõ “kuşku”yu taşõ-
dõm... Çünkü Mardin, Murathan Mungan’õn
tanõmõyla “Gökyüzüne komşu bir kalenin
eteklerine kurulan bir taşkent...”
İstanbul’un Ataşehir semtindeki MAREV
(Mardin Vakfõ) merkezinde 7 Mart’ta düzen-
lenen tanõtõm toplantõsõ, Vakõf Başkanõ Fehmi
Tahincioğlu’nun konuşmasõyla başladõ; ça-
lõşmayõ yürüten MSGSÜ ekibinin yüreklendi-
ricisi Prof. Dr. Kenan Mortan’õn açõklamala-
rõyla sürdü… MAREV Yönetmenler Kurulu
Başkanõ Haluk Eldem’in ardõndan ÇEKÜL
Başkanõ Prof. Dr. Metin Sözen ile ildeki ef-
sanevi valiliğiyle tarihe geçen Temel Koçak-
lar ve eski Mardin Belediye Başkanõ Metin Pa-
mukçu da duygularõnõ paylaştõlar.
Söz bana geldiğinde, kendilerini
“Urban İstan-
bul” olarak ad-
landõran ekipten
İnci Olgun,
Bahar Ak-
sel Enşi-
ci, Çağ-
daş Saydam ve Ah-
metcan Alpan’õn sunumlarõnda “ger-
çek bir rölöve çalışması”nõn derinliklerini gör-
menin huzuru içinde itiraf ettim:
“Rölöve sözcüğünden epeydir korkuyor-
dum. ‘Koruma adõna yõkma’ya hazırlığın
aracı olmaya başladığı için... Ne var ki
şimdi MSGSÜ ekibine sadece Mardin adı-
na değil, mimarlık adına da teşekkür etmek
gerekiyor. Rölöve çalışmaları, mimarideki
eşsiz sanat ve zarafeti yaratan yaşam ve be-
ceri kültürünün tüm ayrıntılarını belgeler-
ken, sanki duyguları ve yaşanmışlıkları da
geleceğe aktarıyor...”
‘GÖNÜLLÜ’LÜĞÜN BAŞARISI
Kenan Mortan, işte bu anlamlõ çabayõ anla-
tõrken, her yõl 15 Haziran-15 Eylül döneminde
stajyer mimarlarõn Mardin’deki tarihi evlerde
rölöve çalõşmalarõ yaptõklarõnõ belirterek dedi ki:
“Çalışmalar tamamlanınca UNESCO nez-
dinde görücüye çıkılacak. 90’lı yıllarda ha-
zırlanan ve 2002 de ‘ev ödevinizi yeniden ya-
põn’ denerek reddedilen dosya, kamuya ve
merkezi yönetime ait bir çalışmaydı. Bu
kez çabalar tümüyle gönüllülüğe ve yerele da-
yanıyor...”
Urban İstanbul Grubu’nun sunumunda ise
şunlarõn altõ çizildi: “Köy yerleşimlerinin
yüzde 90’ından fazlasında nüfus 500’ün al-
tında. Ortalama hane 8 kişi. Kişi başına ge-
lir sürekli düşüyor. Tarım sektörü her 10 ça-
lışanın 7’sini istihdam ediyor... Oysa 1927 sa-
yımında bile 881 ekonomik işletme vardı ve
dokuma atölyeleri Halep ile yarışıyordu.
Dericilik ve sabunculuk yanında Savur’un
kavakları ve Midyat ile Mazıdağı’nın or-
manları (bugün hiç kalmayan ormanlar..) mo-
bilya sanayii için ciddi bir girdi oluşturu-
yordu...”
Mardin’de 1980-2000 dönemi bir
“GAP Umudu” ile yaşandõ. Ne var ki
1992’de 59 olan tesis sayõ-
sõ 12’ye, Serbest Böl-
ge’deki 25 kuruluş 1’e
düştü. Bu ekonomik geri-
leme içinde rölövelerin yarattõğõ umut ve he-
yecan için sözü yine Urban İstanbul’a bõrakõ-
yorum:
“2007’den bu yana Mardin yollarındayız!
‘Taşõn Belleği’ni ozalitlere işliyoruz. 15 gün-
lük dönemlerde 20’ye yakın mimar adayı,
dantel mimarîsi evlerin rölövelerini çıkarı-
yor. Mardin Belediyesi ‘Koruma İmar Pla-
nõ’nın yenilenmesine başlıyor. UNESCO
Dosyası kentin turizm yolunda yürüdüğünün
de belgesi olacak...”
UNESCO listesine adaylõğõnõ sürdüren kentin ‘hünerli ve zarif mimarisi’ belgelendi
Mardin’de ‘yaşam’õn rölöveleri
‘Hüzzam’a sürekli başarı ödülü
Kültür Servisi - Oyun Yazarlarõ ve
Çevirmenleri Derneği (OYÇED), ilk kez
1984-1985 sezonunda oynanan ve
aralõklarla yaklaşõk 25 yõl sahnede kalan
“Hüzzam” adlõ oyunuyla Devlet
Tiyatrolarõ’na “Sürekli Başarõ Ödülü”
verdi. OYÇED Başkanõ Prof. Dr. Hasan
Erkek, henüz genç olan derneklerinin 20
yõlõ aşkõn bir süredir oynanmakta olan
tiyatro oyunlarõnõ desteklemek için böyle
bir ödül verdiğini söylüyor. Oda
Tiyatrosu’nda düzenlenen ödül töreninin
ardõndan, Maral Üner’in bir eski İstanbul
paşasõnõn torunu olan Mahpeyker’i
canlandõrdõğõ “Hüzzam” sahnelendi.
Kültür Servisi - Kadõköy Barõş Manço Kül-
tür Merkezi’nde bugün saat 20.00’de “Re-
fik Durbaş Şiir ve Edebiyat Gecesi” ya-
põlõyor. Doğan Hızlan, Ülkü Tamer, Eray
Canberk, Enver Ercan, Cevat Çapan, Se-
mih Gümüş, Turgay Fişekçi, Erdal Alo-
va, Sadık Gürbüz’ün katõlacağõ gecenin su-
nucularõ Tilbe Saran ile
Cüneyt Türel. Etkinlik,
Kadõköy Belediyesi işbirli-
ğiyle düzenleniyor. Refik
Durbaş, yazar ve şairliğinin
yanõnda ödüllü bir gazeteci
olarak da önemli çalõşma-
lara imza attõ. Şiir, deneme,
inceleme, röportaj, antolo-
ji türlerinde çok sayõda ki-
tabõ olan Durbaş, 1992’de
gazetemizden emekli oldu
ve daha sonra değişik ga-
zetelerde köşe yazõlarõ yazmayõ sürdürdü.
Durbaş, 1979’da “Çırak Aranıyor” ile Ye-
ditepe Şiir Armağanõ’nõ, 1983’te “Nereye
Uçar Gökyüzü” ile Necatigil Şiir Ödü-
lü’nü, 1993’te “Menzil” ile Halil Kocagöz
Şiir Ödülü’nü, gazetemizde yayõmlanan
“Kapıkule’nin Vatansızları” röportajõy-
la 1989’da “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Yılın Gazetecisi Ödülü”nü aldõ.
(0 216 444 55 22)
REFİKDURBAŞGECESİBUGÜN
‘Nereye Uçar
Gökyüzü?’
Dünya
kuklalarının
İstanbul
şenliği
Kültür Servisi - İstanbul 2010 Avrupa Kül-
tür Başkenti Ajansõ Sahne ve Gösteri Sanatla-
rõ Yönetmenliği’nin desteğiyle düzenlenen
“12. Uluslararası Kukla Festivali”, 5 – 17 Ma-
yõs tarihleri arasõnda yapõlacak. Önceki akşam
Sabancõ Müzesi’nde yapõlan tanõtõm toplantõsõna
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ
Sahne ve Gösteri Sanatlarõ Sanat Yönetmeni
Dikmen Gürün ve festivalin genel sanat yö-
netmeni Cengiz Özek katõldõ. Ajans olarak
Cengiz Özek’in yanõnda olduklarõnõn altõnõ çi-
zen Dikmen Gürün, Geleneksel Türk Tiyatro-
su’nun yapõ taşlarõndan olan Karagöz ve kuk-
la gösterilerini yaşatmak için destek vermeye de-
vam edeceklerini söyledi. Bu yõl etkinlik sayõ-
sõnõn arttõğõna dikkat çeken Özek de, festival çer-
çevesinde 75 gösteri, 10 workshop, 1 uluslar-
arasõ sempozyum ve 3 sergi yapõlacağõnõ belirtti.
Festival, bu yõl Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun
yaşamasõna önemli katkõlar sağlayan Prof. Dr.
Metin And anõsõna ithaf edilirken, onur ödülü
ise “Gölgeye Övgü” sergisi dolayõsõyla İstan-
bul Modern’e verilecek.
Bu yõl festivale Fransa, Rusya Federasyonu,
Macaristan, İspanya, Brezilya, Japonya, Çek
Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, İran, İtal-
ya, KKTC ve Türkiye’den önemli topluluklar
katõlõyor. Festivalin en dikkat çekici ve öne çõ-
kan ismi, dünyaca ünlü Fran-
sõz kuklacõ
Phillippe Genty. Objelerin fantastik dili üze-
rine çalõşmalarõnõ sürdüren Genty, dans, õşõk, ob-
je, hareket ve tiyatroyu bir arada kullanõyor. Fes-
tivalde 5-6 Mayõs’ta İstanbul Modern’de yapõ-
lacak “Akdeniz Kukla Sempozyumu” konu-
yu çeşitli boyutlarõyla ele alõnacak. Ülkemizdeki
Karagöz sanatõnõn kaynağõ kabul edilen ve Prof.
Dr. Metin And’õn õsrarla üzerinde durduğu
Memlûk Gölge geleneği de özel bir sergiyle ta-
nõtõlacak. Sergiyle ilgili vurgulanmasõ gereken
bir nokta da, gölge figürleri ve kuklalarõn bir bö-
lümünün dünyanõn önde gelen müzelerinden
derlenmiş oluşu.
Festivale, Fransõz Kültür Merkezi, Kukla İs-
tanbul, Taksim Meydanõ, Profilo Kültür Mer-
kezi, Sultanahmet Meydanõ, Caddebostan Kül-
tür Merkezi, Ümraniye Meydan Alõşveriş Mer-
kezi ev sahipliği yapacak. Festival biletleri, Bi-
letix’ten ve oyunlardan bir saat önce salon gi-
şelerinden satõn alõnabilir.
(0 212 243 47 04 / 0 216 556 98 00)
Kültür Servisi - Venedik Bienali 53. Uluslararasõ
Sanat Sergisi’nde ülkemizi temsil edecek olan “Lap-
ses” projesinin küratörü Başak Şenova, sanatçõlar Ba-
nu Cennetoğlu ile Ahmet Öğüt, küratör asistanõ Naz-
lı Gürlek basõn toplantõsõyla projeyi tanõttõlar. Biena-
le, Banu Cennetoğlu ‘Katalog’, Ahmet Öğüt ise ‘İn-
filak Etmiş Şehir’ adlõ işleriyle katõlacaklar; Türki-
ye Pavyonu da bienalin ana mekânõ Arsenal’de yer ala-
cak. Şenova’nõn da vurguladõğõ gibi üç ciltlik “Lap-
ses” adlõ bir “sanatçı kitabı”nõ da içeren proje, 2008
Ekimi’nden bu yana süren yoğun bir çalõşmanõn ürü-
nü. Üç ciltlik kitapsa projeyi hazõrlarken “ne tür bir
araştırma sürecinden geçtiklerini” anlatõyor ve Şe-
nova, Jalal Toufic’in editörlüğünü yaptõğõ ikinci
ciltte, 20’yi aşkõn yazarõn “lapsus”(bellek kayması)
kavramõna farklõ açõlardan yaklaşõmlarõnõ içeren me-
tinlerin yer aldõğõna dikkat çekiyor.
Sanatçõlarõn işleri ise bu kavram üzerinden, “çev-
remizi kuşatan türlü veriler ve medya tarafından
yapılandırılan ortak bellekteki atlamalar, sekme-
ler ya da sıçramalar üzerinden, olayların ne kadar
farklı şekillerde algılanabileceğini ve dolayısıyla
farklı tarih anlatılarına yol açabileceğini gösteren”
iki proje olarak niteleniyor.
Banu Cennetoğlu ve Ahmet Öğüt’ün katõlacağõ bienal 17 Haziran’da açõlõyor
ETKİNLİK ESKİŞEHİR’DEYDİ
EgemenBerköz’ün
şiirde50.yõlõkutlandõ
Kültür Servisi - Eskişehir Osmangazi Üni-
versitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşõlaş-
tõrmalõ Edebiyat Bölümü’nce düzenlenen
etkinlikle şair, yazar, gazeteci Egemen
Berköz’ün şiirde 50. yõlõ kutlandõ. Etkin-
lik, Fen Edebiyat Fakültesi
Dekanõ Prof. Halil Buttan-
rı ve Karşõlaştõrmalõ Edebi-
yat Bölüm Başkanõ Prof.
Ali Gültekin’in açõş ko-
nuşmalarõyla başladõ. Şair,
yazar Gülsüm Cengiz’in
yönettiği panelde Müslim
Çelik, Yücel Kayıran, Ege-
men Berköz’ün şiirini kritik
ederek, örnekler vererek ta-
nõttõlar. Çelik, şairin, lise
yõllarõnda okuduğu edebiyat dergilerinden
bu yana ince, naif, özgün şiiriyle tanõştõğõnõ
belirterek; “Berköz, özerk ve özgür ol-
mayı başaramamış bir toplumda özerk
ve özgür kalmayı başarmıştır. İnsanlık
adına konuştuğundan zamana dayan-
mıştır” dedi. Kayõran, “Şiirimizin beyaz
saçlı prensi” olarak nitelediği Berköz’ün
şiirini üç ana damarõyla ele aldõ.
Kültür Servisi - İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başken-
ti Ajansõ’nõn Fatih Belediyesi işbirliğiyle sanatçõyõ ve sa-
nat üretimini desteklemek amacõyla kullanõma kazandõrdõğõ
Yenikapõ Sanat Üretim Merkezi’nin Kadõrga’daki 800 m²’lik
yeni yerine haziran ayõnda taşõnacağõ açõklandõ. Merkez,
daha önce Kadõrga Kültür Merkezi olarak kullanõlan yeni
yerinde üretim atölyeleri, video montaj ve ses kayõt stüd-
yosu, performans ve dans stüdyosu, teknik ekipman havuzu,
arşiv imkânlarõ sunarken çok amaçlõ kullanõm olanağõ sağ-
layan 600 m² büyüklüğünde bir de konferans salonuna sa-
hip olacak. Ajans yetkilileri, değişikliğin nedeninin eski ye-
rin toplumdan izole oluşu ile ulaşõm ve güvenlik sorunu-
nun bulunmasõ olduğunu; yeni yerin toplumla daha iç içe,
daha yaşayan bir merkez olduğunu söylüyor.
Kültür Servisi - Yaşayan en önemli çizgi roman us-
talarõndan Enki Bilal’in Yapõ Kredi Sermet Çif-
ter Salonu’ndaki sergisi uzatõldõ. Açõldõğõ gün-
den beri yoğun ilgi gören “Enki Bilal İstan-
bul’da” adlõ sergi, 14 Haziran 2009 Pazar gününe
kadar ziyaret edilebilecek. Gerek çizgi roman al-
bümleri, gerekse filmleriyle her zaman gündemde
kalan sanatçõnõn özgün yapõtlarõnõn Türkiye’de
ilk kez sanatseverlerle buluştuğu sergide, Mu-
rat Cem Şerbetci Koleksiyonu’na ait imzalõ-
sayõlõ serigraf ve litograf baskõlar, afişler, hey-
kel ve saat tasarõmlarõ, posta pullarõ ve kartpos-
tallar gibi yapõtlar da yer
alõyor. Bu yapõtlar arasõn-
da çok nadir bulunan Ho-
rus heykelciği ve Hyperi-
on saati de bulunuyor. Çok
yönlü bir sanatçõ olan En-
ki Bilal kendini sadece bir
çizgi romancõ ya da film
yönetmeni değil, hikâye
anlatõcõsõ olarak tanõmlõyor.
Enki Bilal
sergisi uzatõldõ...
Banu Cennetoğlu’nun yapıtı.
Türkiye iki sanatçõyla Venedik’te...
Yenikapõ’dan
Kadõrga’ya