16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 2009 PERŞEMBE 16 KÜLTÜR CMYB C M Y B ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Türk Toplumunda Cehaletin Yükselişi (12) Yaşar Kemal, bir söyleşisinde dünyada bugüne kadar yapılan en iyi Homeros çeviri- lerinin, Azra Erhat ve A. Kadir tarafından ya- pılan “İliada” ve “Odysseia” çevirileri olduğu- nu söyler. Yaşar Kemal’in gerekçesi, şudur: Ho- meros, bu iki destanda aslında kökleri Anadolu kültüründe yatan bir mitolojiyi toplamıştır; bu mitolojinin kültür dili, Anadolu’nun kültür dili- dir. Bu durumda Eski Yunanca kaleme alınmış olan bu destanlara en uygun karşılıklar, doğal olarak Anadolu’nun kültür dilinde bulunmak- tadır. Destanların sanki Türkçe yazılmışçasına okunabilmeleri de bu olgudan kaynaklan- maktadır. Anadolu’nun kültür dilini bilen, bilmedikleri yönleriyle karşılaştıklarında da bu bağlamda araştırma yapmayı doğal sayan aydın kesimi- nin ülkemizdeki ağırlığı, en geç yetmişli yılla- ra doğru son bulur. Onların ardından gelen ve sayıları gittikçe artan ‘alıntı aydınları’ için önemli olan, artık yabancı kültür iklimlerinin alın- maya değer düşünsel değerlerini kendi kültü- rümüzün diline çevirmek değil, fakat neredeyse olduğu gibi alıntılamaktır. Kültürde alıntı, geti- rildiği ortamın kültür diliyle açıklanmadığı tak- dirde, ancak ne işe yarayacağı bile tam bili- nemeyen bir yama olarak kalır. Bunda bir sa- kınca görmeyen ‘aydınların’ çoğalması ise Mustafa Kemal’in daha önce alıntıladığımız 1923 tarihli Konya Demeci’nde dikkatleri çek- tiği büyük sakıncanın, yani halk ile aydınlar ara- sındaki büyük kopukluğun hortlamasına neden olur. Oysa bir zamanlar, özellikle Köy Enstitü- leri’nin devreye sokulmasıyla birlikte, bu ko- pukluk geniş ölçüde giderilmeye başlanmıştır. Türk toplumunda, ‘Cumhuriyet Aydınlan- ması’nın hemen ardından ortaya çıkan ‘alıntı ay- dınları’, iki nedenden ötürü gündeme gelir. Bi- rinci neden, kendi kültür dilini araştırıp öğren- mek yerine, düşünceleri olduğu gibi alıntıla- manın kolaylığıdır. ‘Buranın insanları’nın kültür diline çevrilmemiş düşüncelerin bu insanlarca nasıl anlaşılacağı ise ‘alıntı aydınları’na göre zaten sorulmaya değer bir soru değildir. Çün- kü bir zamanlar: “Neden hep halka inmekten söz ediyoruz da, halka çıkmaktan söz etmiyo- ruz” diye soran Sabahattin Eyuboğlu’nun ve onun gerçek aydınlanmadan yana yoldaşları- nın söyledikleri, ‘alıntı aydınları’na göre çoktan aşılmıştır! Nasıl aşılmıştır? Tamamen yanlış bir ‘Batılılaşma’ anlayışıyla! Ve bu noktada ‘alıntı aydınları’nın tembellikle- rine, daha da tehlikeli bir nitelik olan, bu ay- dınların belirleyici özelliği sayılabilecek ‘gizli ce- haletleri’ eklenir! Hemen hiçbir şeyi derinliği- ne incelemeyen, örneğin her fırsatta “Erasmus Programları”ndan söz ederken, Erasmus’un kim olduğunu bilmeye gerek duymayan, uy- garlaşmayı ve çağdaşlığı bulanık bir ‘Batı’ kavramıyla sınırlayan, Lacan’ı, Benjamin’i bi- linmesi şart sayarken, kendi ülkesinde felse- fenin seçimlik derse indirgenmesine karşı çık- mayı şart saymayabilen, kendi kültürünün ve onun dilinin sütünü emmedikçe evrenselliğe ulaşılamayacağının bilincinden uzak bu ‘gafil- ler ordusu’, bir kişinin ortalama on yılda bir ki- tap okuduğu bir ülkede en yoğun(!) felsefe, sa- nat ve toplumbilim tartışmalarına girmekten de çekinmezler! Türk toplumu, bugünkü yükselen cehaletini -az sayıda istisnaların elbette dışında-, aka- demisyenleriyle, yazarlarıyla, yazıcılarıyla, çi- zenleriyle ve çiziktirenleriyle, işte bu gafiller or- dusuna borçludur. On iki hafta boyunca sürdürdüğüm bu ko- nuya gençlerden çok olumlu tepkiler ve soru- lar geldi. Ama, yazarlar ve köşe yazarları da da- hil, hemen hiçbir kalem sahibinden bir atıf gel- medi. Anlaşılan o ki, ülkemizde, tıpkı faşizm gi- bi, cehalet de yok sayılarak ve önemsenme- yerek yükselmekte! [email protected] TBMM ulus adõna ‘tarihsel miras’õ da koruma ve yaşatmaktan sorumlu kõlõnmõştõ B ugün 89. yõlõnõ kutladõğõmõz TBMM’nin, daha ilk haftalarõnda “ta- rihsel mirasımızı koruma” kararlarõ da aldõğõnõ biliyor muyuz? Ya Cumhuriyet devrimiyle “padişahın malı” olmaktan çõkan saraylarõ, yine “ulus adına” TBMM’ye emanet ettiğimizi? Sorulara “evet” diyenler olsa bile TBMM’nin ulusal egemenliğimiz ve demokrasimizle birlikte “uygarlık birikimlerimiz”in de güvencesi kõ- lõndõğõnõ çoğumuz bilmeyiz... Dahasõ, kültürel zenginliğimizi imar rantõna kur- ban eden yasalarõn, TBMM’nin bu tarihsel so- rumluluğuyla çeliştiğini; kimi milletvekillerinin ise bunun belki de farkõnda bile olmadõklarõnõ kimse düşün(e)mez. Oysa Atatürk, daha Kurtuluş Savaşõ’na ha- zõrlanõrken kültürel değerlerin koruma altõna alõnmasõnõ “öncelikli yurt görevi” saymõş ve “ulusu temsil eden” TBMM’yi sorumlu kõlmõştõ. Bu nedenle 23 Nisan’lar, yaşadõğõmõz yurdun tüm uygarlõk ve kültür tarihine “ulusal zenginliğimiz” olarak sahiplenmemizin de yõldönümüdür... TBMM’nin kuruluşundan sadece 3 hafta son- ra, 15 Mayõs 1920’de kabul ettiği ilk hükümet programõ, “savaş ortamı”nda bakõn neyi öngö- rüyor: “...Ruhu milliyeyi nemalandıracak asa- rı tarihiye, edebiye ve içtimaiyeyi erbabına yaz- dırmak, asarı atikai milliyeyi tescil ve muha- faza eylemek, Garp ve Şark’ın müellefatı il- miye feniyesini dilimize tercüme ettirmek, ha- sılı bir milletin hıfzı hayat ve mevcudiyeti için en mühim amil olan maarif umuruna dikkat ve gayreti mahsusa ile çalışmaktır.” Nitekim Atatürk de aynõ sorumlu- luk için diyordu ki: “Bir vatanın sa- hibi olmanın yolu, o topraklarda ya- şanmış tarihi olayları bilmek, doğ- muş uygarlıkları tanıma ve sahip ol- maktan geçer.” Bu sözler, aynõ zamanda “kararlı” bir tutumun söylemiydi. Örneğin Yu- nan ordularõ İzmir’i yakarken, lisenin depolarõndaki arkeolojik eserler ABD Konsolosluğu’nca alõnarak Metropo- liten Müzesi’ne götürülmüştü. Atatürk’ün 1924’te Müzeler Müdürü Halil Edhem Eldem’i New York’a göndererek eserleri geri aldõrmasõ ise Tür- kiye’nin itibarõnõ gösteriyordu... CUMHURİYETİN MÜZELERİ Cumhuriyet devrimiyle birlikte devlet bursuyla yurtdõşõna arkeoloji öğrenimi için öğrenciler de gönderildi... Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Arif Müfit Mansel, Halet Çambel ile Halil De- mircioğlu, Atatürk’ün Türkiye’ye armağanla- rõydõ… Uygarlõk birikimlerimizin değerini, 1930’da Afet İnan’a şöyle anlatõyordu: “Güneşi ve yıldızları müşahede sayesinde takvimin esasını koyan, tabiatın en büyük kuvvet olduğunu keş- feden binlerce sene evvel yaşamış eski insanlardır...” Atatürk’ün daha Cumhuriyet ku- rulmadan müzeciliği başlattõğõ 5 Kasõm 1922 tarihli “TBMM Baş- kanlığı Genelgesi” ise dünya si- yasal tarihinde bir liderin ve parla- mentonun tarihsel mirasõ “savaş or- tamı”nda dahi sahiplenmesinin tek örneğidir. Genelgede arkeolojik ve etnografik eserlerin toplanmasõ, bugün bile hâlâ tamamla- namayan envanter çalõşmasõnõn başlatõlmasõ ve müze kurulmasõnõn önemi belirtilmişti. Yine cumhuriyetten önce 14 Ağustos 1923 ta- rihli TBMM hükümeti programõnda da müzeci- lik daha kapsamlõ yer almõş; Maarif Vekâleti’nde oluşturulan “Asar-ı Atika” Müdürlüğü “Hars” (Kültür) Müdürlüğü’ne dönüştürülerek kadrosu genişletilmişti. İşte böylesi bir süreçte, Kurtuluş Savaşõ ve iz- leyen 17 yõlda 25 arkeoloji müzesi kurulmuştur. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakülte- si’ndeki “Oyuncak Müzesi” ise TBMM’den bi- le önce, 20 Nisan 1920’de açõlmõştõr ve kaybol- makta olan yöresel oyuncaklarõn kuşaktan kuşağa anõmsanmasõnõ öngören işleviyle dünyanõn ilk ço- cuk müzesidir… Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Edir- ne, Antalya, Adana, Bergama müzeleri, Topka- põ Sarayõ, Ankara Etnografya Müzesi, Tokat, Amasya, Sinop, İzmir, Sõvas, Kayseri müzeleri 1930’dan önce hizmete girmişlerdi. Afyon, De- nizli, Çanakkale, Samsun, Van, Ayasofya, İznik, Diyarbakõr, Manisa, Alanya, Silifke, Isparta, Niğ- de, Kütahya, Tire, Kõrşehir ve İstanbul Resim ve Heykel Müzesi de 30’lu yõllarda açõldõlar… ...VE MİLLİ SARAYLARIMIZ TBMM’nin tarihsel mirasõmõzõ sahiplenme- sinde Cumhuriyet döneminde doğrudan üstlen- diği yükümlülüğü ise “saray”larõmõzõn müze iş- levleriyle yaşatõlmasõdõr. Halifeliğin kaldõrõldõğõ 3 Mart 1924 tarih ve 431 sayõlõ yasanõn 8. md’sinde şu hüküm vardõ: “Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık et- miş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut emvali menkulle- ri millete intikal etmiştir.” Böylece “ulusal mülkiyet”e geçen saraylar, başlangõçta Maliye Bakanlõğõ’na bağlõ kurulan, 1933’te ise TBMM’ye bağlanan Milli Saraylar Daire Başkanlõğõ’na devredildi. 1925’te önce Dol- mabahçe ve Beylerbeyi saraylarõ, ilerleyen yõl- larda da Yõldõz-Şale, Aynalõkavak ve Küçüksu Kasrõ, Yalova Atatürk Köşkleri, Ihlamur Kasrõ, Maslak Kasõrlarõ, Florya Atatürk Deniz Köşkü, Yõldõz Porselen ve Hereke İpekli Dokuma Halõ Fabrikalarõ ile son olarak Beykoz Kasrõ TBMM’ye emanet edildi… Umarõm Köksal Toptan, başkanõ olduğu TBMM’nin kuruluş bayramõnõ bugün “çocuk- lar”la kutlarken, demokrasimizle birlikte ulu- sumuzun evrensel kimlik değerlerini oluşturan kültürel mirasõmõzõn yaşatõlmasõndaki “cum- huriyet bilinci”ni de kutsar ve anõmsatõr... 1- 23 Nisan 1920’de TBMM açılırken, 3 gün önce oyuncak müzesi hizmete girmiş, 3 hafta sonra da ilk hükümet programında kültürel mirasın korunması öngörülmüştü… 2- Cumhuriyet devrimiyle ulusal mülkiyete geçen saraylar da TBMM’ye bağlı Milli Saraylar Dairesi’ne emanet edildi… 1 2 Kültür Servisi - İs- tanbul Bilgi Üniversitesi Karşõlaştõrmalõ Edebiyat Bölümü, yazar İhsan Oktay Anar’õn ya- põtlarõnõn akademisyen, eleştirmen, yazar ve si- nemacõlar tarafõndan farklõ yönleriyle yo- rumlanacağõ “Tarih kadar hayal, rüya kadar gerçek” baş- lõklõ bir sempozyum düzenliyor. Sempoz- yum kapsamõnda sergi objeleri, animasyonlar, video-art çalõşmalarõ, din- letiler ve doğaçlama oyunlar da yer alõyor. Mu- rat Belge, Ahmet İnam, Elif Şafak, Gürsel Korat, Handan İnci, Alâatin Ka- raca, Asuman Ka- faoğlu-Büke, Akın Tek, Be- rat Açıl, Selma Altıntaş, Ömer Türkeş, Semih Gümüş, Temuçin Tüzecan, Ersu Pekin, Haluk Örs, İlban Ertem, Turgut Berkes, Zey- nep Avcı, Ezel Akay, Mus- tafa Altıoklar ve Derviş Zaim de sempozyuma ko- nuşmacõ olarak katõlacak- lar. Etkinlik mekânõndaki sergi alanõnda; Kitab-ül Hiyel’deki üç makinenin maketi, Suskunlar’daki müzik aletleri, roman kah- ramanlarõnõn oyuncak mo- delleri, Amat kalyonunun rotasõnõ ve kahramanlarõn güzergâhlarõnõ gösteren kolajlar ve Metin Üstün- dağ’õn küratörlüğünde, usta çizerler tarafõndan hazõrlanan, yirmi beş ro- man karakterinin insan bo- yutundaki kopyalarõ da ser- gilenecek. Sempozyum 25 Nisan Cumartesi gü- nü Santralistanbul’da yapõlacak ve ilgilenen herkesin katõlõmõna açõk olacak. YOKEDİLMESİNİVASİYETETTİĞİROMAN,ÖZGÜVEN’İNTÜRKÇESİYLEYAYIMLANACAK Kültür Servisi - 1977’de yaşama ve- da eden Rus asõllõ ABD’li yazar Vladimir Nabokov’un ölümünden önce ‘yok edil- mesini’ vasiyet ettiği tamamlanmamõş son romanõ ‘The Original of Laura’, ülke- mizde 2010 yõlõnõn ilkbahar aylarõnda İle- tişim Yayõnlarõ’ndan Fatih Özgüven’in Türkçesiyle yayõmlanacak. Penguin Ya- yõnevi’nin 3 Kasõm’da İngiltere ve ABD ile aynõ anda yayõmlayacağõnõ açõkladõğõ romanõn yayõmlanma kararõ yõllar süren bir sürecin ardõndan, yazarõn oğlu Dimitri Nabokov tarafõndan alõndõ. Kararõ yü- zünden eleştirilere maruz kalan Dimitri Nabokov, kendini “Bunu dünyada hiç kimsenin, hem de benim yüzümden okumaması fikri çok rahatsız ediciydi. Kendisi de zaten hayatta olsa eninde so- nunda fikrini değiştirirdi” sözleriyle sa- vundu. ‘Kendinden nefret etme’ ve ‘yok olma isteği’ni çarpõcõ bir kara mi- zahla anlatan kitap, hafifmeşrep karõsõna çõlgõn şekilde saplantõlõ olan bir adamõ ko- nu alõyor. Nabokov, en tanõnmõş yapõtõ ‘Lolita’nõn da yakõlmasõnõ istemiş, ne ki eşi tarafõndan kararõndan caydõrõlmõştõ. Ya- yõnevi ayrõca, 2010 yõlõnda, İngilizcede ilk kez yayõmlanacak Nabokov şiirlerinden oluşan bir seçki de çõkaracağõnõ açõkladõ. Kültürel mirasõn ‘ulusal güvencesi’ Kültür Servisi - Art Dubai ve İngiliz Al Madad Derneği’nin korunmaya muhtaç çocuklar ya- rarõna başlattõğõ ‘Start’ adlõ yar- dõm projesine, bu sene Türkiye- li yönetmen ve çağdaş sanatçõ Kutluğ Ataman davet edildi. Ünlü sanatçõlar ile korunmaya muhtaç çocuklarõ bir araya ge- tirerek, çocuklara sanat aracõlõ- ğõyla destek vermeyi misyon edinen ‘Start’, bu sene Filistin ve Iraklõ savaş mağduru çocuk- lara yardõm edecek. Projenin ilk ayağõ olarak, Londra Bon- hams’da düzenlenecek müza- yedede, Ataman’õn bağõşladõğõ iki yeni resminin her biri 100 bin pound’dan açõk arttõrmaya su- nulacak. ‘Start’õn yaz aylarõnda mağdur çocuklar için oluştura- cağõ yaz eğitim kamplarõ ise projenin ikinci ayağõ. Ataman bu kamplara katõlarak, yetim ço- cuklara sanat aracõlõğõ ile terapi verilen derslerde de gönüllü ola- rak eğitmenlik yapacak. 2003’te İngiliz The Observer gazetesin- ce ‘Yılın en iyi görsel sanatçı- sı’ seçilen Ataman, Carnegie ödülüne sahip ve New York MOMA’da yapõtlarõ bulunan ilk ve tek Türkiyeli sanatçõ. Ataman ‘Start’ projesinde Nabokov’a rağmen Laura... Anar’ın ‘Puslu Kıtalar Atlası‘ romanındaki karakterlerden ‘Kubelik’... İhsan Oktay Anar Santralistanbul’da... V. Nabokov, oğlu Dimitri ile...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle