25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yarın 17 Nisan Bir 17 Nisan daha geldi işte!.. Köy Enstitüleri- nin kurulması için TBMM’de karar verildiği gün... Saint Exupery’nin sözünü düşündüm: “Benden başka türlü düşünen kimse, bana düşüncesiyle zarar vermek şöyle dursun, beni ço- ğaltır, düşünceme bir şeyler katar.” Bizim gibi düşünmeyenlerden korka korka bu- günlere geldik... O korku sürüp gitmekte!.. Kala- balıkları doğrulardan çok yanlışlara yöneltme, ik- tidar sahiplerinin tek silahı!.. Köy Enstitüleri, aydın yurttaş, bilgiyi benimse- mek isteyen insan yetiştirmek amaçlıydı. Köyler- de, kasabalarda yetişen çocukları, gençleri.. kendi başına düşünen, sorunları çözmeye yöne- len kafaları çoğaltmak!.. Kitaplar, yazılar, konferanslar, toplantılar, otu- rumlar yıllar yılı yaşandı... Karşı çıkanlar hep belli bir kesimin yandaşlarıydı. Ünlü atasözü ne diyor: “Cahil bırak, öyle yönet.” Hasan Âli Yücel’in, İs- mail Hakkı Tonguç’un ve arkadaşlarının ne yazık ki ancak on yıl süren çabalarını düşünmek hüzün vericidir. O büyük atılım bugüne kadar gelişerek yaşatılsaydı.. on binlerce, yüz binlerce Makal’lar, Baykurt’lar, Apaydın’lar, Başaran’lar ve benzer- leri toplum savaşımızda yer alabilseydi... Bugün seçimlerden sonra haritamızın renkli yer- leri üstüne konuşuyoruz. İşte şu bölge daha çok uyanmış, ama öteki bölgeler daha karanlıkta di- ye üzülüyoruz... Bir de Yücel’lerin, Tonguç’ların çizdiği yurt haritasına bakınca ne göreceğiz.. Köy Enstitülerinin yerleştirilmediği yurt toprağı kal- madığını... Kepirtepe, Arifiye, Kızılçullu, Ortaklar, Çifteler, Gönen, Aksu, İvriz, Düziçi, Hasanoğlan, Gölköy, Akpınar, Akçadağ, Pazarönü, Yıldızeli, Beşikdüzü, Pulur, Dicle, Erciş, Cılavuz!.. Tüm Tür- kiye’yi kaplayan aydınlık, kültür, bilim, sanat, ulu- salcılık, insan ve yurttaş sevgisi kaynakları, ocak- ları!.. Sevgili Mustafa Balbay’ın “Heyecan Yaşlan- maz” adlı yeni kitabındaki “Köy Enstitüleri” yazı- sını okuyorum: “Toplumu aydınlatmak, yönet- mekten zordur” diye başlamış, yetmiş yıl önce atı- lan uygarlık adımlarının öncüsü Hasan Âli Yücel’in şu sözleriyle bitirmiş: “Bir kişinin atacağı dev adımları değil, bin kişinin atacağı insan adımlarını özlüyorum...” PENCERE Tuz Kokarsa Ne Olacak?.. Bir dostum: - Eeee.. dedi, bu kadarı da olmaz... Hemen aklıma bir soru geliverdi: - Peki, şimdiye dek olanlar olur muydu?.. Toplum iki yıldan beri Ergenekon’da olan bi- tenlerin farkında mı?.. Değil... Gidişata bakarsanız, toplum bugün bile olan bi- tenleri yeterince değerlendiremiyor... Bir ülkede üniversite rektörlerini, profesörleri, sivil toplum örgütlerinin liderlerini ülke çapında bir sabah toparlayıp evlerini basmak ne demek?.. Bırakın üniversite profesörünü, sıradan vatan- daşı gözaltına alabilmek için gerekli kurallar ya- salarda yazılı... Tüm yasalar çiğneniyor... Ergenekon rejiminin temel kuralı şu: - Amacına ulaşmak için hukuku ve yasaları gö- zünü kırpmadan savcılara çiğneteceksin... “Eee.. bu kadarı da olmaz” diyen dostum ek- ledi: - Ama, bir bakıma Türkan Saylan’ın evini bas- maları iyi oldu... - Neden? - Hiç olmazsa toplumun bir kesimi gerçeği gör- dü, işi anladı, az da olsa bir tepki gösterdi... - Yapma... Peki, toplum neden çoğunluğuyla tepki gös- termiyor?.. Çünkü toplum cemaatleşti... Cemaatte özgürlük yoktur.. Dinci hiyerarşi vardır.. Demokrasinin d’sinin lafı cemaatte olamaz... Avrupa tarihinde demokrasi, toplum ancak din- ci hiyerarşiden kurtulunca yaşama biçimine dö- nüşebildi... Ergenekon tertibi çok iyi hazırlanmış... Türkan Saylan’ın “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” yıkılıyor, meydan Fethullah Gülen’in ce- maat örgütlenmesine bırakılıyor... Her şey hesaplı kitaplı... Sıradan vatandaş nasıl düşünmeli?.. Savcı önce vatandaşı çağıracaktır... Vatandaş, hukuk diliyle “davete icabet et- mezse” savcı polisi kullanabilir... Sabahın köründe polisi evin kapısına dayayıp odalarda ne var ne yok ortalığın altını üstüne ge- tirmek, yasalara aykırı düşen bir eylemdir... Bu eylem profesöre, yazara, emekli generale, gazeteciye, işçiye, esnafa, bozacıya, şıracıya, ma- nava yapılsa da yasalara aykırıdır... Ergenekon yasadışı eylemlerle yürütülen bir ter- tip... Yasadışı eylemi ister savcı yapsın.. İster yargıç.. Bir şey değişmez... Ya da değişir... Ne değişir?.. Hukuku, yasaları ve usul kanunlarını uygula- makla görevli kişi, hukuku, yasaları, usulü çiğnerse ne olacak?.. Et kokarsa bir şey değil... Tuz korkarsa ne olacak?.. D evleti oluşturan temel ve vaz- geçilmez ögeler vardõr. Bunlar; ülke, bu ülke üzerinde sürekli olarak yerleşmiş bir insan top- luluğu (insan ögesi) ve ülke üzerinde egemenlik kurmuş bir kamu gücü olarak özetlenir. Devlet kavramõ, belirli bir in- san topluluğunda ayrõ olarak düşünülemez. Devletin insan ögesinin belirtilmesi için çe- şitli deyimlerin kullanõldõğõ görülmektedir: Ulus, millet halk, ahali, tebaa, uyruk, nüfus gi- bi. Ama hangi deyim kullanõlõrsa kullanõlsõn, devletin insan ögesinin bireylerden (tek tek in- sanlardan) oluştuğu apaçõk bir gerçektir. Bu insanlar arasõnda hukuksal bakõmdan farklõ- lõklar olup olmamasõ, devletin niteliğiyle il- gili bir durumdur. Osmanlõ Devleti’nde, uy- ruklar (tebaa) arasõnda “Müslüman” olup ol- mamaya göre dayanan önemli statü farklarõ vardõ. Devlet hizmetine alõnma, vergi ve ki- şisel statü konularõnda görülen bu farklõlõklar, uyrukluk konusundaki anlayõşla ilgiliydi. Müslüman olmayan uyruklar (zimmiler), dinlerine ve mezheplerine göre gruplara ay- rõlmõştõ. Osmanlõ yönetiminin uygulamalarõnda bu gruplarõn her biri bir “millet” oluşturu- yordu. Buna karşõlõk, Müslüman uyruklar arasõn- da “millet” farkõ yoktu. “Sünni” mezhep- lerden birine mensup her Müslüman, örneğin Araplar, Boşnaklar haklardan yararlanmada eşit sayõlõrdõ. Osmanlõ Devleti’nin çöküş dö- neminde, Müslüman olmayan Osmanlõ uy- ruklarõ, yabancõ devletlerin müdahaleleri ve kapitülasyonlar nedeniyle, Müslüman uy- ruklara göre ayrõcalõklõ bir konuma gelmiş- lerdi. 1869 yõlõnda yayõmlanan Tabiiyet-i Osmaniye Kanunu, uyruklar arasõnda din ve mezhep farkõna son vermeyi ve bir “Osmanlı Milleti” yaratmayõ amaçlamõşsa da başarõ- lõ olamamõş; gayrimüslim uyruklar, yabancõ devletlerin korumasõndan yararlanmayõ sür- dürmüşlerdir. Cumhuriyet dönemi Bu alanda Cumhuriyet döneminin getirdi- ği ilk değişiklik, monarşilere yaraşan “tabii- yet” deyimi yerine, Cumhuriyete yakõşan “vatandaşlık (yurttaşlık)” deyiminin be- nimsenmesidir. Cumhuriyet döneminin ilk anayasasõ (1924) “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariy- le Türk ıtlak olunur (denir)” hükmünü ge- tirmiştir. Böylece, çağdaş ve laik bir vatan- daşlõk anlayõşõ benimsenmiştir. 1961 Anayasasõ, vatandaşlõk konusunu bir anayasa için oldukça ayrõntõlõ biçimde dü- zenlemiştir. İlgili maddenin birinci fõkrasõ, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağ- lı olan herkes”in Türk olduğunu belirtmiş- tir. Bu hükümle vatandaşlõğõn; õrk, dil, din, etnik köken ayrõmõndan uzak bir hukuksal bağ olduğu anlayõşõ benimsenmiştir. 1982 Ana- yasasõ’na da aynen alõnan bu hüküm, bir Ana- yasa Mahkemesi kararõnda şöyle açõklanmõştõr: “Bu ilke, evrensel bağlamda vatanı ve ulusuyla bir bütün olan Türkiye Cumhu- riyeti’nde bireysel insan hakları yönünden eşitliği sağlamak için getirilmiş, ulusu ku- ran herhangi bir etnik gruba ayrıcalık ta- nınmasını önleyen; birleştirici ve bütün- leştirici bir temel oluşturmuştur. Burada Türklük, ırka dayalı bir anlam taşıma- maktadır. Her kökenden gelen vatandaş- ların vatandaşlığı ve ulusal kimliği anla- mına gelmektedir.” Türkiye Barolar Birliği’nce R. Aybay, S. Batum, F. Bilir, E. Göztepe, K. Kanadoğ- lu, F. Sağlam, O. Uygun ve T. Ergül’ün ka- tõlõmõyla oluşturulan kurulca hazõrlanarak, 400 sayfayõ aşan bir kitap biçiminde 2007 yõlõn- da yayõmlanan Anayasa Önerisi’nde, öteki anayasal konular gibi vatandaşlõk (yurttaşlõk) da gerekçeli bir madde biçiminde düzenlen- miştir. Öneride temel ilke şöyle konulmuştur: “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurt- taşlarından oluşur.” Gerekçede şu açõklama vardõr: “Türk ulu- su, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 tarihli ‘Medeni Bilgiler’ kitabında verdiği tanım- la; köken, din, dil gibi farklılıklar dikka- te alınmaksızın yurttaşların tümü olarak ifade edilmiştir. Ulusun, tüm yurttaşlar için ortak ve birleştirici bir kavram olarak bu şekilde belirtilmesi, çağdaş anayasal ilke- lere ve günümüz demokrasi ve insan hak- ları anlayışına uygun bir yaklaşımdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ırka veya etnik kökene dayanan değil, her kökenden gelen insanların ortak kimliği anlamına gel- mektedir.” Sonuç Uyrukluk Konusunda Avrupa Sözleşmesi, vatandaşlõğõ (uyrukluğu) şöyle tanõmlamõştõr: “Uyrukluk, bir kişiyle bir devlet arasındaki hukuksal bağı ifade eder; kişinin etnik kö- kenini göstermez.” Org. Başbuğ’un “yıllık değerlendirme” konuşmasõndan sonra, vatandaşlõk konusunun, önümüzdeki dönemde siyasal ve hukuksal planda tartõşmalara konu olacağõ anlaşõl- maktadõr. Devletin temel ögelerinden biriy- le ilgili olan vatandaşlõğõn (yurttaşlõğõn) temel ilkesinin anayasa ile belirlenmesi gerekir. Bu ilke, devletin çağdaş ve demokratik niteliği açõ- sõndan da önemlidir. Vatandaşlõk, etnik, din- sel vb. ayrõmlardan uzak, kişiyle devlet ara- sõndaki hukuksal bağdõr. Türkiye Barolar Birliği’nin 2007 Anayasa Önerisi, başka önemli anayasal konularda ol- duğu gibi vatandaşlõk konusunda da araştõr- malara katkõ yapacak bir çalõşmadõr. Öneri- nin “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşur” hükmü, vatandaş- lõk konusunda ortak bir anlayõşa temel olabilir. Anayasa ve Vatandaşlõk Tanõmõ Prof. Dr. Rona AYBAY Devletin temel ögelerinden biriyle ilgili olan vatandaşlõğõn (yurttaşlõğõn) temel ilkesinin anayasa ile belirlenmesi gerekir. Bu ilke, devletin çağdaş ve demokratik niteliği açõsõndan da önemlidir. Vatandaşlõk, etnik, dinsel vb. ayrõmlardan uzak, kişiyle devlet arasõndaki hukuksal bağdõr. “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarõndan oluşur” hükmü, vatandaşlõk konusunda ortak bir anlayõşa temel olabilir. SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 7 Nisan 1940’ta ku- rulan Köy Enstitüle- ri, Atatürk’ün Ana- dolu’da başlattõğõ aydõn- lanma deviniminin ürünü ve en önemli kilometre taşõdõr. Hasan Âli Yücel ile İsmail Hakkı Ton- guç’un yaktõklarõ çoban ateşleri, Anadolu insanõnõn hayranlõkla izlediği, iye- lenip yardõmcõ olduğu ça- lõşmalar yaparak beş altõ yõl içinde, yapõlarõyla, iş- likleriyle, meyve bahçele- riyle, modern tarõm araç- larõyla ve kuşku yok ki ka- tõlõmcõ işleyişiyle halka örnek ve umut oldular. Okuma olanağõndan yok- sun on binlerce köylü ço- cuğu, bu kurumlarda uy- garlõkla, bilim ve sanatla tanõştõ. İnsanõmõzõn dünyasõnõ değiştirmeye koyulan ens- titülerde 1947 yõlõna kadar 15 bin dolayõnda öğretmen yetişti. Ancak ne yazõk ki, enstitülerde şiirsel bir coş- kuya dönüşen aydõnlan- ma / insanlaşma tutku- muz, kentsoylu takõmõnõn tutucu kanadõnõ ürküttü. Köy Enstitüleri hõzla geli- şerek aydõnlanma yürü- yüşünün başat gücü haline gelince erktekilerle çõkar- cõlar ve tutucular birbirle- riyle kenetlenmekte ge- cikmediler. Çünkü aydõn- lanma yürüyüşü durduru- lamazsa egemenlik ulusa geçecekti. Uygarlõğõn düş- manlarõ öylesine korktular ki; işi, dünya klasiklerin- den yapõlmõş çevirileri ki- taplõklardan toplatarak yakmaya kadar vardõrdõlar. Sonuçta aydõnlanma ateşi alev olup Türkiye’yi sara- madan boğuldu. Enstitülere saldõranla- rõn ağa babalarõ, 20 Mayõs 1948’de açtõklarõ imam hatip kurslarõyla işe baş- layarak Köy Enstitüle- ri’nin yerine koyduklarõ imam hatip okullarõnõn sa- yõsõnõ zamanla 600’ün üs- tüne ve bu ortamda uyuş- turulan öğrenci sayõsõnõ da yõlda yarõm milyona çõkardõlar. Şimdi bu okul- larla tarikat okullarõnda ve 70 bin kaçak Kuran kursunda, Atatürk düşma- nõ, Cumhuriyet ve de- mokrasi düşmanõ yetişti- riliyor. Aydõnlanma Ateşi Kaya ÇETİN Eğitimci-Yazar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle