Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Sevgili Türkel,
Aramızdan ayrıldığından bu yana 68 gün geçti. Şim-
di neredesin, bilmiyorum ama bulunduğun yerden bu-
rada neler olup bittiğini şiddetle merak ettiğini bili-
yorum. Daha önce sana uğurlanışının ne değin gör-
kemli, görkemli olduğu kadar da alçakgönüllü, yani
tam senin istediğin gibi olduğunu, sevenlerinin (iç-
ten sevenlerinin) sayısının bu denli çok olmasının ki-
mi insanları nasıl şaşırttığını anlatmıştım. 40’ında da
dostların Cihangir’de, senin evde toplandılar.
Bugün anlatacaklarıma gelince… Burada siyaset
de, hukuk da şirazesinden iyice çıktı. Gençlerin mo-
da deyişiyle her şey “manyaklaştı”. İnanılacak gibi de-
ğil ama iki gün öce Çağdaş Yaşamı Destekleme Der-
neği’nin İstanbul’daki Genel Merkezi basıldı, polis-
ler kopyalarını çıkarmadan bursiyer 36 bin kız çocuğu
ile 29 bin üniversite öğrencisinin kayıtlarının bulun-
duğu bilgisayar belleklerini bile alıp götürdüler. Tür-
kan Saylan Hocamız haklı olarak panik içinde; ço-
cuklar eğer bu nedenle burslarını alamazlarsa ne ya-
pacaklar, diye kaygılanıyor. Onun sağlığını merak edi-
yorsundur mutlaka; bildiğin gibi, hemoterapiye de-
vam ediyor, fakat Türk hukuku Hoca’nın sağlığı kö-
tüye gitsin diye elinden geleni yapıyor sanki. Çün-
kü onun da evi basıldı, Ergenekon Davası’na “delil
oluşturabilir” gerekçesiyle yayımlanmış makaleleri-
nin müsveddelerini bile aldı polisler; tam yarım çu-
val! Hoca o gün hastaneye gidemedi. Komşuları, dost-
ları yalnız bırakmadılar Türkan Hanım’ı. Gülriz Sururi,
Leyla Umar, Coşkun Özdemir oradaydılar.
O sıralarda İstanbul Üniversitesi’nden meslekta-
şın, aynı zamanda da kürsü başkanın Prof. Dr. Erol
Manisalı’nın evi aranıyordu. Artık ne bulunduysa (!),
Erol Hoca gözaltına alındı.
Burada olsan mutlaka heyecanlanırdın elinde ol-
madan, bana da gelirler mi, diye. Öyle ya sen de
ÇYDD’nin 2. başkanıydın. Erol Manisalı da üniver-
siteden hem meslektaşın, hem de kürsü başkanın-
dı, aynı zamanda da Cumhuriyet’te köşe komşun.
Ama yine de “keşke burada olsaydın da gelselerdi”,
demeden edemiyorum. Nasıl da çıldırtırdın adamla-
rı, bir yandan çalışma odanın o muhteşem dağınık-
lığı, öbür yandan hınzırca kısılmış o dünya güzeli ma-
viş gözlerin…
Neyse, olayı kişileştirmeyeyim, çünkü bu mektu-
bu köşemde yayımlamayı düşünüyorum. Anlayaca-
ğın, sevgili arkadaşım, toplum kötü bir sabaha
uyandı pazartesi günü. Savcı talimat vermiş, Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği’nin Türkiye genelinde
birçok temsilciliğine de baskın yapıldı, bu arada yö-
netim kurulu üyelerinden Prof. Ayşe Yüksel gözal-
tına alındı. ÇYDD’nin yanı sıra Çağdaş Eğitim Vakfı
ile 68’liler Birliği Vakfı da paylarını aldı. Vakfın genel
sekreteri Namık Kemal Boya’yı içeri aldılar. Bili-
yorsun, Doğan Grubu, Milliyet’in öncülüğünde “Ba-
ba Beni Okula Gönder” başlığı altında kız çocukla-
rını okullulaştırmayı amaçlayan başarılı bir kampan-
ya sürdürüyordu; işte o kampanyanın koordinatörü
olan Tijen Mergen de gözaltında.
Bu arada iki faal rektörle üç eski rektör de demir
parmaklıklar ardına yollandı.
Kafanı daha fazla karıştırmamak, içini daha fazla
karartmamak için gözaltına alınanların tam listesini
vermiyorum; 12. Ergenekon Seferberliği 18 ilde 60
kişiye yönelik olarak uygulandı, 43 kişi gözaltına alın-
dı, demekle yetineyim.
Tahmin edebileceğin gibi medyanın “borazan” ke-
simi büyük sevinç içinde; köşe yazarlarının bir tek par-
maklarına zil takıp göbek atmadıkları kalıyor. İki dal-
ga daha gelsin, eminim onu da yaparlar. Borazanlı-
ğın, soytarılığın sınırı, sonu yok çünkü.
Herkesin ağzında bir “Türkiye bir hukuk devletidir”
lafıdır gidiyor, olan biten de “hukuka uygun” yürü-
tülüyor zaten. Ama ya hukuk şirazesinden çıkmışsa,
olan biten de bu şirazesinden çıkmış hukuka göre yü-
rütülüyorsa, ne olacak? Kimse işin bu yanını dü-
şünmüyor. Tuhaf değil mi?
Türkel’ciğim, buradan haberler şimdilik bu kadar.
Ha, bir de “Bize teğet geçen küresel kriz” var, hü-
kümetin son açıklamasına göre ekonomide bu yıl bek-
lenen küçülme yüzde 3.6; işsizlik ise yüzde 13.5. Eko-
nomi profesörüsün ya, merak edersin diye yazdım.
Güzel yanaklarından öperim, canım arkadaşım.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Ergenekon dalgalarõnda gi-
derek keskinleşen “siyasal gö-
rüntü”, iktidarda da sõkõntõ ya-
ratmõş. Operasyonun sadece
“hükümeti eleştirenler”e yö-
nelmesini “yargı bağımsızlı-
ğı”yla açõklamak zorlaştõkça,
“huzursuz” olanlar da varmõş!
Bu duyumlarõn gerçek olmasõnõ
diliyorum...
Örneğin Süleyman Demi-
rel’in, polislerin arasõndaki Prof.
Dr. Mehmet Haberal’õ uçağõ
binerken kucaklayõp yolcu et-
mesi, aslõnda “biz”e has “vefa
kültürümüz”ü sergilemiyor
mu?
Bu erdemimizi, şimdikiler
“tümüyle unutmuş” olamazlar.
Ülkeye “üstün hizmet”leri olan
aydõnlarõmõzõ “terörle ilişki-
lendirerek” yaratõlan yersiz ge-
rilimi, “onlara ulus adına te-
şekkür ederek” gidermek, ik-
tidarõn “milli görevi” değil mi-
dir?
‘Medarı iftiharımız’
Kuruluşunun 20. yõlõnõ kut-
layan Çağdaş Yaşamı Des-
tekleme Derneği, 2009 yõlõ
“Çağdaş Yaşam Cumhuriyet
Ödülü”nü Yargõtay Onursal
C u m h u r i y e t
Başsavcõsõ Sa-
bih Kanadoğ-
lu’na verdi.
Ödül töreni, der-
nek başkanõ
Prof. Dr. Tür-
kan Saylan’õn
da örselendiği
13 Nisan’daki
“Ergenekon baskınları”ndan
3 gün önceydi..
“Cumhuriyetimizin temel
değerlerine sahip çıkanlar”a
verilen ödülü, geçen yõllarda
Muazzez İlmiye Çığ ile Fazıl
Say almõşlardõ. Saylan “çok
sevdiği” Kanadoğlu’nu, “Tür-
kiyemizin medarı iftiharı,
övünç kaynağı...” olarak ta-
nõttõ...
Kanadoğlu da Cumhuriyetin,
1919’daki “Amasya Tami-
mi”nde vurgulanan ve 1920’de
TBMM’yi yaratan “millet hâ-
kimiyeti” ilkesinden doğduğu-
nu anõmsatõrken dedi ki; “çün-
kü demokrasi, kullarla değil,
yurttaşlarla kurulabilirdi...”
‘Aydın’ olabilmek
Sabih Kanadoğlu Atatürk’ü
yitirdiğimiz yõl doğdu ve tüm ya-
şamõyla “Cumhuriyetin hu-
kukçusu” oldu. Savcõlõk ve hâ-
kimliğinin ardõndan Cumhur-
başkanõ Sezer’in 2000’de atadõğõ
Yargõtay Cumhuriyet Başsav-
cõlõğõ’ndan 2005 Mayõsõ’nda
emekliye ayrõldõ.
Özgeçmişinde “Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma
Hukuku” kitabõ da sayõlmõştõ..
tam 1232 sayfalõk eserin, her-
hangi bir hukuk yayõnõ olarak
değil, “Cumhuriyet aydını”
sorumluluğuyla ülkemize ka-
zandõrõldõğõnõ acaba kaç kişi
önemsemiştir?
Özellikle “laiklik ve de-
mokrasi”nin ödünsüz savunu-
cusu olan bir hukukçumuzun,
“en kapsamlı kitabı” acaba
neden “kültürel miras” üzeri-
nedir?
Sorunun yanõtõ “tarihî de-
ğerler” ile “aydınlanma bi-
linci” arasõndaki düşünsel bağ-
larda yatõyor. Çünkü kültürel mi-
ras insandaki “yaratıcı aklın”
ürünüdür; korunmasõ da “ay-
dınlanma”nõn en güçlü “bes-
lenme” kaynağõnõ “kuşaktan
kuşağa” aktarmak demektir.
Kültür devrimcileri
Nitekim çağdaş koruma ya-
salarõnõn “ilk”ini de bir aydõn-
lanma devrimcisi olan Victor
Hugo 1850’de milletvekiliy-
ken kaleme almõş; gerekçesini
de özetlemişti; “İnsanın kade-
re değil aklına güvenmesi için,
tarihî miras en büyük okul-
dur...”
Atatürk de aynõ bilinçle da-
ha Kurtuluş Sa-
vaşõ yõllarõndan
itibaren “uygar-
lık tarihi”mize
büyük önem ver-
di. Müzelerin ku-
rulmasõ, arkeolo-
jik kazõlarõn yay-
gõnlaşmasõ ve
geçmişle geleceği
bağlayan “ulusal mimarî”nin
kentleri bezemesi, “Türkiye
Cumhuriyeti’nin temeli kül-
türdür” sözünün ürünüdür.
“Biz 5 bin yıldır bu toprak-
lardayız” demesi ise “Anado-
lu aydını” olmasõnõn özetidir.
Cumhuriyet, kuruluş felsefe-
si de “Anadolu aydınlanma-
sı”na dayanan “müdafaa-i hu-
kuk” temelindeki bir “kültür
devrimi” değil midir?..
İşte bu tarihsel bilinç, Kana-
doğlu’nun, “kültürel birikim-
ler”imiz üzerinde yoğunlaşma-
sõnõn mayasõdõr. Kitabõn sunu-
munda özetle diyor ki; “tarih ve
çevre mirasımızın kalan de-
ğerlerini kurtarmak, onurlu
ve kimlikli geleceğin önkoşu-
ludur...” (Seçkin Yayõnevi-
2007)
Ne dersiniz? Kanadoğlu’nun
aldõğõ sayõsõz ödüller arasõna
Kültür Bakanlõğõ‘nõn, TBMM
Başkanlõğõ’nõn ya da Cumhur-
başkanlõğõ’nõn vereceği “Ana-
dolu Uygarlıkları Ödülü”nün
de katõlmasõ, özellikle şu Erge-
nekon sürecinde her yönüyle
anlamlõ olmaz mõ?
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Sabih Kanadoğlu’na
‘Anadolu Uygarlõklarõ’ Ödülü...
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
ekinci@cumhuriyet.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
HARBİ SEMİH POROY
15 Nisan
15 NİSAN 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
17
Mesai
A. Tarık Emre: “1
Mayıs bayram
olacakmış. Polislere
orantısız fazla mesai
yazmak için mi!”
T. Fikret
Attila Aşut:
“Abdülhamit
rejimine karşı
‘Kanun diye,
kanun diye, kanun
tepelendi’ diyen
Tevfik Fikret bugün
yaşasaydı ‘Darbe
diye, darbe diye,
darbe perdelendi’
derdi!”
Perçem
İstemi Sel:
“Türkiye,
Ermenilerin resmen
yok saydığı sınırı
açacakmış. Tam, tut
kelin perçeminden!”
Hür iradenin silahlı koruyucusu!
TÜRKİYE’NİN başkenti
Ankara’nın göbeğindeki Çankaya
İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün önüne
“polis günü” nedeniyle asılan
pankartta şöyle yazıyor: “Polis
demokratik ve hür iradenin
koruyucusudur.”
İlk bakışta pek de masum
görünen bu mesajı Erol Kavraz,
polisteki “f tipi” örgütlenmenin
kararlılığı ve kimilerinin cüreti olarak
yorumluyor:
“İlgili yasa polisin görevini
‘Asayişi; amme, şahıs tasarruf
emniyetini ve mesken masuniyetini
korur. Halkın ırz, can ve malını
muhafaza ve ammenin istirahatını
temin eder. Yardım isteyenlerle
yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve
acizlere muavenet eder’ diye
tanımlıyor. Anlaşılan o ki polisin
içindeki birileri Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’ndaki
‘Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk
yurdunu ve Anayasa ile tayin
edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini
kollamak ve korumaktır’ ilkesinden
vazife çıkarmış görünüyor. Emniyet
örgütü içinde kararlı bir şekilde
örgütlenen ve artık kendilerine son
derece güvendikleri anlaşılan kişiler,
bir yerlere selam durmaktan ve bir
yerlere selam göndermekten
kaçınmıyorlar. Demokrasiyi amaç
değil araç olarak görenlerin yıllardır
ağızlarına sakız yaptığı ‘hür
irade’nin koruyuculuğu’na hem de
bellerindeki tabancaya güvenerek
silahlı koruyuculuğuna
soyunabiliyorlar.”
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye
gezisinden sonra “İ. Aydın Fırıldak”ın
Obama’ya gönderdiği kişiye özel mektubu Kemal
Öncü açıklıyor:
“Gelmiş geçmiş başkanların en karizmatiği
Sayın Obama; ben Türkiye’de özellikle sol
kamuoyuna fikirleri ve yorumlarıyla, imza
kampanyalarıyla yön veren ve büyük bir haksız
yakıştırma ile ‘dönek’ olarak damgalanan
aydınlardan biriyim. Dönek olduğum külliyen
yalandır ve ben hayattaki tek ilkem olan
‘Menfaatin neredeyse oraya yanaş’ ilkesinden
bugüne dek dönmüş değilim.
Sayın Başkan; Türkiye’de dünya kamuoyuna da
seslenen açıklamalarınızda görünen o ki,
Türkiye’nin kimliğine ilişkin ABD politikasında
büyük bir değişim söz konusu ve siz bunu çok
açık bir şekilde dile getirmiş bulunmaktasınız.
Daha önce BOP çerçevesinde bize uygun
gördüğünüz ‘ılımlı İslam’ kimliğini (elbette kendi
ülkenizin çıkarları açısından) değiştirip ‘laik
demokrasi’ kimliğine vurgu yapmış olmanızı,
Atatürk’ün 1. Dünya Savaşı’nın ardından yabancı
güçlere teslim olmak ve imparatorluğu sürdürmek
seçeneği yerine farklı bir seçeneği benimseyerek
Cumhuriyeti kurmuş olmasının altını çizmenizi,
bundan sonra geliştirip pazarlayacağım
görüşlerim için bir talimat olarak not almış
bulunmaktayım.
Sayın Başkan Obama; içtenlikle ifade etmem
gerekirse, söylem değiştirip bundan böyle ılımlı
İslam yerine laik demokrasiye arka çıkmakta pek
bir sorun yaşayacağım söylenemez. Ama itiraf
edeyim ki bugüne dek ikinci cumhuriyeti
savunmuş, Atatürk’ü yerden yere vurmuş bir aydın
olarak Atatürk’ü ve kurduğu birinci cumhuriyeti
doksan derece bir dönüşle savunmam ne yalan
söyleyeyim pek kolay olmayacak. Fakat size söz
veriyorum (madem siz öyle uygun görüyorsunuz)
birden olmasa da satır aralarına serpiştirerek
başlayacağım yavaş bir değişimle, bu politikanızın
da en birinci savunucusu olacağım, ta ki temsil
ettiğiniz güç bu politikadan da vazgeçinceye kadar.
Size yazdığım bu ilk mektupta hoşgörü
sınırlarınızı zorlayıp beni bordrodan yani defterden
silmenize yol açacak bir saygısızlık riskini göze
alamadığımdan ve kendimi size özetle tanıtma
konusunda maksadın hasıl olduğundan emin
olarak en derin saygılarımı sunuyorum efendim.
Emrinizdeyim Sayın Başkanım.”
Mektup
SESSİZ SEDASIZ (!)
Erbakan
siyasete döndü!
Milli gömlekçi
geldi!
YağmurDeniz
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Televizyon
kameralarõnda
kullanõlan ve
görüntüleri al-
maya yarayan
tüp. 2/ Küçük
kitap, broşür...
Brom elemen-
tinin simgesi.
3/ Danimar-
ka’nõn plaka
imi... Ağõr ri-
timli bir İspanyol
dansõ. 4/ Doku teli...
Yalnõz iki geniş yü-
zü testereyle düzel-
tilmiş tahta. 5/ Püs-
kürtü... Küçük tahta
parçalarõyla yapõlan
döşeme. 6/ İlave...
Eskiden Karagöz
oynatõlan kahvelere
verilen ad. 7/ Bağ,
bahçe ve bostanlarda sebze ya da meyve dikmek
için ayrõlan bölümler... Tavlada “üç” sayõsõ. 8/ Ni-
ne... Evde ya da odada saygõdeğer kişilerin otur-
duğu baş köşe. 9/ Leşle beslenen yõrtõcõ bir kuş.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Bir konunun bütün yönlerini tek tek incelemek.
2/ Dar, uzun ve hafif bir yarõş kayõğõ... Sarp ge-
çit. 3/ Osmiyum elementinin simgesi... Leton-
ya’nõn plaka imi... Kötülük, fenalõk. 4/ “Hay-
riyye” ve “Hayrâbâd” adlõ mesnevileriyle ta-
nõnmõş XVII. yüzyõl divan şairi... Uzaklõk işare-
ti. 5/ 1986’da silahlõ bir saldõrõ sonucunda öldü-
rülen ünlü İsveçli siyaset adamõ. 6/ Su taşkõnõ...
Soyundan gelinen kimse. 7/ Bir tür kâğõt süsle-
meciliği... Bir cetvel türü. 8/ Huni biçiminde çu-
kur yer... “Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir
---” (Yunus Emre). 9/ Emekçi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
F İ G Ü R A T İ F
E R E Z L İ S E
O R E N O İ M
D E M R E A L İ
A S L A R İ N
L S İ R T A K İ
İ Ş K U L P Z
T A U H E O M
E N T E R T İ P
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Laik, demokratik ve
‘Anadolu’lu olmak...