19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ Prof.Dr. YAKUT IRMAK ÖZDEN Kadın Bakış Açısından Su Türkçemizde, suyun yaşamsal niteliğini vurgula- yan pek çok deyim vardır: “Su gibi aziz ol’’ deriz bi- ze bir bardak su getirene… Yine en güzel dilekleri- mizden biri, genç bir insana “Su getirenlerin çok ol- sun’’ şeklindedir. Hemen belirteyim ki, bu suyu ge- tiren, ister mutfaktan, ister daha uzaktaki bir kaynak ya da çeşmeden olsun, genellikle bir kadındır. Ger- çekten de Asya’nın, Afrika’nın kırsal kesimlerinde ve gecekondu bölgelerinde, çoğu kez kilometrelerce yol yürüyerek, ailelerine suyu testilerle, bidonlarla taşı- yanlar hep kadınlardır. Türkiye’de de çeşme başlarında kuyruk yapanların büyük çoğunluğu kadındır. Belki bu zorlukları ya- şadıkları için, belki de yaşamsal olanın değerini er- keklerden önce kavradıkları için, kadınların suyu da- ha tasarruflu kullandıklarını biliyoruz. Nitekim suyun akıllıca kullanımını özendiren yeni projelerde, top- lumsal cinsiyet boyutunun da hesaba katıldığını gö- rüyoruz. Suyun, bireysel açıdan sağlığımızla ilişkisine ge- lince, hemen hepimiz, bedenimizin yüzde 60’ını aş- kın kısmının sudan oluştuğunu, bu suyun 1/5’ten faz- lasını yitirmenin ölümcül sonuçlara yol açtığını ve ya- şamımızı sağlıklı olarak sürdürebilmek için günde 1.5 - 2 litre su tüketmemiz gerektiğini biliyoruz. Gene biliyoruz ki, tükettiğimiz su, kokusuz, renk- siz ve berrak olmanın yanı sıra, insan sağlığına za- rarlı mikroorganizmalar ve kimyasallar içermemeli, ancak sağlığımız için gerekli mineralleri yeterli ve den- geli miktarda taşımalıdır. Son 40 yılda su havzalarının yarısını yitiren Tür- kiye’de, gene bu dönemdeki göçün doğrultusu hep doğudan batıya doğru gelişti. Bu dinamizmanın so- nucu, şu anda toplam nüfusumuzun yüzde 18’ i İs- tanbul’da, yüzde 40’ı da Marmara ve Ege’de yaşa- makta. Oysa su havzalarının büyük çoğunluğu da do- ğuda. Burada bir parantez açarak, DSÖ’nün klasik sağlık tanımını anımsayalım. “Sağlık, yalnızca be- densel, ruhsal ve zihinsel değil, aynı zamanda sos- yal tam bir iyilik halidir.” Bu tanım uyarınca insan bi- yolojik ve sosyo-kültürel çevresinin, içinde yaşadı- ğı ekolojik sistemin bir parçası olarak ele alınmalı- dır. Öte yandan DSÖ’nün 1978’de aldığı, Türkiye’nin de taraf olduğu karara göre su, koşullardan bağımsız olarak, bireylere mutlaka ulaştırılması gereken bir sağ- lık hizmetidir. Dolayısıyla su, ticarileştirilecek bir me- ta değil, bir temel insan hakkıdır. Durum böyleyken 2000’li yıllarda suyla bağlantı- lı olarak verilen kredilerin yüzde 90’ının özelleştirme koşuluna bağlı olduğunu görüyoruz. Kanımızca, su konusunda, Türkiye için alınması ge- reken önlemler şöyle sıralanabilir. 1) Makro düzeydeki önlem, nüfus artışı ve kent- leşmenin olabildiğince denetim altına alınarak göç- lerin yönlendirilmesidir. 2) Bir ulusal su yasası çıkarılmalı. 3) Yeraltı suları korunmalı, kaynakları kirletenler be- delini ödemeli. 4) Tüm sektörlerde su tasarrufu sağlanmalıdır. 5) Yukarıda da belirttiğimiz gibi, nüfusumuzun ço- ğunluğu batıya kaymakta, ama su havzalarımızın bü- yük kısmı doğuda kalmaktadır. Bununla birlikte bu- radaki suların havza dışına taşınması, o havzanın eko sistemini bozacağı hatta yok edeceği için, uygun bir çözüm değildir. Su havzaları entegre bir biçimde yö- netilmelidir. 6) İçilebilir ve kullanılabilir su, insanlara, çevreyi ay- rıca kirleten plastik şişelerde değil, su borularıyla ulaş- malıdır. 7) İnsanların, temiz su tüketmenin yanı sıra bu su hakkında doğru bilgiye sahip olma hakları da var- dır. Kadın bakış açısından, yazdıklarımı şöyle ta- mamlamak istiyorum: Kadın, analık işleviyle yaşamı sürdüren cins ola- rak, elbette yıkıcı savaşlardan değil, barıştan yana- dır. Kalıcı bir barış da, ancak adil ve eşitlikçi bir dü- zen temelinde oluşur. *Bu bildiri 14 - 15 Mart 2009’da yapılan Kadın ve Su çalıştayında sunulmuştur. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geride bıraktığımız 3 Mart günü “Devrim Yasaları”nın ka- bulünün 85. yılıydı. Yedi yıllık AKP iktidarının bu yasaları neye döndürdü- ğünü, topluma bir kez daha anlatmak için KAD(*) tarafın- dan yapılan toplantıda Prof. Dr. Erendiz Atasü, Dr. Barış Doster ile Mustafa Balbay da konuştu. Ayakta bile yer bulunama- yan açık oturum, Balbay’ın; “Biz de dirençle yolumuzu sürdüreceğiz!” vurgulamasıy- la son bulmuştu. Konuşması süresince bas- tırmakta zorlandığı, kabına sığmaz coşkusunu, bu vurgu- laması üzerinde toplayarak salıvermişti salona. Dinlediğimiz o günkü üçün- cü konuşmasıydı. İki tane da- ha vardı. Kısa bir süre kitap- larını imzalarken, toplumu hem sarsan hem “kaynaştıran” gü- cünü toplamıştı bile, öteki iki konuşması için. Bir gün sonra tutuklandı... Ölçülmüş, biçilmiş tam ye- rinde bir “vuruş”tu. Seçimlere daha 24 gün vardı. Kullan, kullanabildiğince! Ne ki, bir devinim (hareket) oldu. Balbay’ın tutuklanması- nı basın özgürlüğüne de ağır bir “darbe” olarak gören türlü gazetelerdeki yazarlar Cum- huriyet’e akın ettiler; Balbay’ın kitaplarını onun adına imzala- mak üzere. Olağanüstü ve alabildiğine yankı uyandıran bu olay, “tez- gâh”lanan oyunun etkisini azaltabilirdi. Önlem gecikme- di; Balbay’a ait olduğu ileri sü- rülen, adaletin elinde ve koru- masında bulunduğu(!) söyle- nen “belge”ler basına sızdırı- lıverdi. Böylece “tezgâh”ın ikinci perdesi açılmış, bilinen “o” basın sahneye buyur edilmiş- ti. Bunlar büyük bir “tutku”yla, doymazlıkla, “duyunçsuz” bir tutumla birbirleriyle yarışırca- sına Balbay’a saldırmaya baş- ladılar. Balbay’ın tutuklanmasına, ardından da “intikam nöbeti”ne girip kendinden geçen bu ba- sının tutumuna dayanamayan Cumhuriyet’in yürekli okurla- rı da, gazetelerinin bahçesin- de “Balbay’ın Yanı Başın- dayız Nöbeti!”ni başlattılar, bu adı vererek. Nöbet, katılımcıların gün geç- tikçe çoğalmasıyla sürüyor. Yoğun kar yağışında bile ara verilmedi; kimse yerinden kı- pırdamadı, “nöbet” sürdürüldü. Ve “sürecek”; okurlar karar- lı. Çünkü onlar bu “nöbet”le -aynı zamanda- Balbay’ın kö- şesi “GÜNDEM”de, yıllarca belirttiği gerçeklerin de “arka- sındayız” diyorlar. Dolayısıyla bu “nöbet”, R.T. Erdoğan’ın artık “Başbakan” niteliklerinden uzaklaştığının bildirilmesidir bir bakıma. “Laiklik” karşıtı bir odak du- rumuna gelmiş olan partisi AKP’nin, hâlâ iktidarda bu- lunmasının, Türkiye’yi daha nerelere taşıyacağının sorgu- lanmasıdır. “Sivil Darbe”ye karşı bir tepkidir. “Koyunlaştırılma”ya başkaldırıdır. Fabrikaların, yöneticilerin beceriksizliği yüzünden ka- pandığını söyleyen Başbakan Erdoğan’ın, “işsiz” ve “aç” ka- lanlarla adeta dalga geçmesi- ne dikkat çekmektir. Gerçi, “Cumhuriyet Miting- leri”nde milyonlar alanları dol- durdu da sonuç ne oldu, diye soranlar için, bu bir “avuç”luk karşı koyuşun hiçbir anlamı ol- mayabilir. Ama yazarımız Orhan Bur- salı’nın Pazar günkü yazısın- da “Cumhuriyet mitinglerinin gizilgücü (...) bugün olmasa bi- le yarın bu ülkede çok şey yapabilir” görüşünden biz bir “avuç” nöbetçi pek bir “güç” aldık; çarşamba gününden bu yana, “Cumhuriyet Mitingle- ri”ne vurulmak istenen “suçlu” damgasıyla salınan “korku” sonucu, “koyun sürüsü” ya- ratılırken... Öte yanda, yoldan geçen ki- milerinin bahçeye girerek bize katılmalarının etkisi ise elle tutulur bir “destek” beş on dakikalık süreyle de olsa... Katılımcı pek “yürekli” genç- lerin en sevdiği slogan: “Biz susarsak kim konuşacak!” Bu- nu bütün güçleriyle seslendi- riyorlar. “Koyun sürüsü”ne döndü- rülmeye, “koyunlaşma”ya karşı olanlar bir araya gelelim!.. (*) Kadın Araştırmaları Der- neği. Balbay’ın Yanı Başındayız Nöbeti [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com27 Mart OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 27 MART 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Obama’dan önce dokuz kamyon eşyası geldi. Taşınıyor galiba! Ortak Necati Cebe: “Harp Akademileri Komutanı, Türk ve Çin ordularının ortak tatbikat yapmasını önermiş. Aman Ergenekon savcıları duymasın!” Emekli Aydın Türkaydın: “Bir tarafta Kepenek, bir tarafta Alim. Bir emekli olarak ne olacak benim halim?” Enerji Yakup Yavuzer: “Hikmetyar’ın dizleri dibine çökmek, Anıtkabir’de sap gibi dikilmekten daha az enerji gerektirir!” YağmurDeniz Dedi mi demedi mi cambazlığı AKP’NİN sayın cumhurbaşkanı yaptığı Abdullah Gül “Kürdistan” dedi mi demedi mi sorusuna Ceyhun Balcı’nın yanıtıdır: “Gül’ün yanı başında bulunan ve önemli bölümünün yandaş olduğu kuşku götürmez gazetecilerden bir tek Hasan Cemal Kaya ‘demedi’ diye ısrar ettiğine göre, ‘demiş olma’ olasılığı ağır basıyor! İster demiş olsun, isterse dememiş; pek de önemi yoktur bunun! Bu bakımdan, ‘dedi mi, demedi mi’ tartışmasını ‘cambaza bak, cambaza’ söylemiyle bağdaştırmak yanlış olmaz! Amaç pekiştirmek ve kabullendirmek ise hiç kuşku duyulmasın ki; sonuç alınacaktır! Demedi diyen tek olsa da, olası bir kamuoyu tepkisi karşında ‘demedi’ seçeneğinin hızla devreye sokulması hiç de olmayacak şey değildir. Şu anda olduğu gibi kamuoyu tepkisinin neredeyse ‘hiç’ düzeyinde olması söz konusu olursa eğer ‘demiş’ olmasında da sakınca olmayacaktır. Birkaç yıl öncesindeki ‘kırmızı çizgiler’ giderek pembeleşip yok olmaya yüz tuttuğuna göre ‘dedi mi, demedi mi’ tartışmasına takılıp kalmanın anlamsızlığı çok daha iyi anlaşılacaktır. Çember giderek daraltılıp, bir dönem ülkenin çok önemli güvenlik sorunu karşısında önemli katkılar verdiği bilinen insanları birer birer susturulurken ve hatta özgürlükleri kısıtlanırken bundan daha iyi ipucu bulunabilir mi öze ilişkin bilgi edinmek için? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Mehmet’in çağ atlattığı yurdumun Bolu Dağı’nda bir ambulans helikopter düşüyor. Düştüğü yerin koordinatlarını Fransa’dan öğreniyoruz! Sonra bu acı gerçeği yalanlayıp, “Evvel Allah, biz bulduk” diyoruz. Derken; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun seçim gezisi için bindiği helikopter Kahramanmaraş’ın Berit Dağı’nda düşüyor. Birkaç saat içinde yetkililer konuşuyor ve helikopterin yerini saptıyoruz, karlı dağdaki enkaza ulaşıyoruz, Yazıcıoğlu’nu ilk tedavisi için alarma geçirilen Elazığ Devlet Hastanesi’ne sevk ediyoruz. Aradan birkaç saat daha geçip de düşen helikopterdeki altı kişiden biri bile kurtarma ekiplerinin yardımıyla veya kendiliğinden herhangi bir hastaneye gelmeyince uyanıyoruz ve gecenin ilerleyen saatlerinde sil baştan enkazın yerini saptama çalışmalarına yeniden başlıyoruz. Helikopterin sinyali, cep telefonu sinyali bir işe yaramıyor; gece görüş sistemleriyle havalanan helikopterler, kar taşıtları bir işe yaramıyor. Çağ atlayan yurdumun teknolojisi hiçbir işe yaramıyor. Ertesi gün öğle saatlerine doğru teknolojinin nimetlerinden bir kez daha yararlanıyor ve bu kez düşen helikopterdeki gazetecinin, 112 Acil’le yaptığı dramatik telefon konuşmasını dinliyoruz. Sultan hazretlerinin çağ atlattığı yurdumun çağdaş teknolojide ulaştığı en üst noktanın her türlü telefon görüşme kayıtlarını medyaya başarıyla servis etmek olduğunu bir kez daha anlıyoruz. İktidarı devirmek için ayrılıkçı terör örgütüyle, komünist terör örgütüyle, şeriatçı terör örgütüyle ve henüz örgütlenmemiş başka teröristlerle işbirliği yapan kuvvet komutanlarının kurduğu nevi şahsına münhasır terör örgütüne üye olanların kendi aralarında yaptıkları telefon görüşmelerine benzemese de 112 Acil’deki görevlinin düşen helikopterdeki gazeteciye telefonda söyledikleri çağ atlayan yurdumun fotoğrafını çekmeye yetiyor: Arap bozması tipik bir Ortadoğu ülkesi. Bu arada yerel yöneticilerimizi seçmek üzere yarından sonra sandık başına gidiyoruz. Nasıl olsa çağ atladığımız için Amerika’dan ithal bilgisayar programlarıyla alacağımız seçim sonuçlarını artık pek merak etmiyoruz! Dram SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Adõya- man’õn bir il- çesi. 2/ Tarla- larda sele kar- şõ taştan yapõl- mõş set... Kar yağmõş bir ala- na bakma so- nucu ortaya çõ- kan göz ka- maşmasõ. 3/ Giyimde, eş- yada, harcamada aşõ- rõ gitme... Osmanlõ toprak düzeninde yõllõk geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik. 4/ Kaz Dağõ’nda ya- şadõğõna ve ermiş ol- duğuna inanõlan ef- sanevi kişi. 5/ Halk dilinde ayrana veri- len ad... Rusya’nõn plaka imi... Radyum elementinin simgesi. 6/ Yer ölçme işlerinde kullanõlan dereceli ve işaretli sõ- rõk... İslamlõktan önceki Türk edebiyatõnda “ata- sözü” anlamõnda kullanõlan sözcük. 7/ Uzak... İş- lenilen, yapõlan, görülen iş. 8/ Fõrõnda ekmek, bö- rek, çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek. 9/ Yahya Kemal’in hece ölçüsüyle yazdõğõ tek şii- ri... Küçük tekke. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ankara’nõn bir ilçesi. 2/ Otlak... Bahçe sula- mak için açõlmõş ark. 3/ Bir tür petrol lambasõ... “Gübreliğe inip konan kargalar/ --- bahçede gül kadrini ne bilir” (Karacaoğlan). 4/ Manisa’nõn Alaşehir ilçesinde çõkan bir madensuyu. 5/ Bir renk... Doğu Slav halkõ... Eski Mõsõr’da güneş tan- rõsõ. 6/ Kimse, kişi... İleri sürülerek savunulan dü- şünce. 7/ Asya’da bir ülke... İkinci. 8/ Tekneler- deki hamuru kazõmaya yarayan araç. 9/ Yön gös- termek için belli yerlere konulan işaret... Açõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 R A Y O N İ Z M E Ş E L E K A B P T E F E N N İ L E K İ B E K S İ B İ S A F E T K O N K E N N U A N A R A F R İ M L A İ T İ S T R A T E J İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 BÖBREK SAĞLIĞINIZA DİKKAT EDİN 0 212 557 70 70 / PBX
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle