27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 27 MART 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA DIŞ HABERLER [email protected] BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Yalan Haber Üretmenin Yolları ve Hedefleri Taraf gazetesinin birinci sayfadan manşeti; “Hocasından darbe dersleri”. Prof. Erol Manisalı Ergenekon sanığı paşalarla karargâhta buluşup kimileri için şunu bunu yapın demiş! Düpedüz ya- lan, yanıt vermek bile gereksiz. Ben her şeyi, bir ilkokul öğrencisinin bile rahatlıkla anlayacağı bir dille yazmaya alışkın olduğumdan, bu geleneği- mi bozmak istemiyorum. İlle de anlamak iste- meyenlerin de anlayacağı biçimde sunuyorum. 1) Tuncer Kılınç ve Şener Eruygur dışında di- ğer asker sanıkları hiç tanımıyorum. 2) Tuncer Kılınç ile ilk defa 7 Mart 2002’de Harp Akademileri’nde basına açık ve televizyonlardan yayımlanan seminerde karşılaştım. Bu karşılaş- manın tüm ayrıntılarını Cumhuriyet’te defalarca yazdığım gibi kitaplaştırdım da. İftira edenler de dahil, bilmeyenler alıp okuyabilir (*). Daha sonra kendisiyle, İstanbul Üniversite- si’nin Fen Fakültesi amfisinde yapılan bir semi- nerde konuşmacı olarak aynı sahneyi paylaştık. Bu, öğrencilere ve halka açık bir konferanstı. 3) Şener Eruygur ile iki defa karşılaştım. Jan- darma Genel Komutanı iken bir konferans vermek üzere Ankara’ya resmi olarak davet edildim ve 200 kadar subaya Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili konfe- rans verdim. ADD Genel Başkanı seçildikten birkaç yıl son- ra, kendisinin daveti üzerine Harbiye Orduevi’nde lokantada öğle yemeği yedik. ADD Danışma Ku- rulu’na defalarca davet edildiğim halde, hiç gi- demedim. Tabiatım gereği bu tür toplantılardan hep kaçınmışımdır. Demirel Cumhurbaşkanı iken, 12 kişilik bir yemek davetini, bir mazeretle nasıl savuşturduğumu, bana yakın olanlar çok iyi bilirler! Ankara’daki ADD Genel Merkezi toplantılarının hiçbirine katılamadığım için, benim açımdan sa- dece bir nezaket yemeği idi. Sanık olan diğer paşalardan hiçbirini tanıma fır- satım olmadı. Kendileriyle hiç karşılaşmadım. Kar- şılaştığım paşalar son 30-35 yıl içinde beni kon- ferans vermeye davet eden komutanlardır. - Hava, Deniz ve Kara Kuvvetleri’nde bir öğre- tim üyesi olarak, üniversitemin izni ile konfe- ranslara katıldım. Büyükanıt’tan Fırtına Pa- şa’ya, Güven Erkaya’dan Hasan Iğsız’a kadar çok değerli komutanların konuğu oldum. Bu arada benden ders alanlar arasında Sayın Ab- dullah Gül’ün de bulunduğunu karşı Taraf’taki- lere hatırlatırım. - Bu toplantılar akademik nitelikteydiler. 2008 yılındaki iki konferansımın konuları şunlardı: “Özelleştirilen ve Yabancıların Eline Geçen Yerli Şirketlerin Doğurduğu Riskler Nelerdir” ve “Batı’nın Soğuk Savaş Sonrasındaki Yeni Türkiye Politika- ları Nasıldır.” Taraf gazetesinin manşetine taşıdığı haber ta- mamen asılsızdır ve amacın ne olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildir. - Birileri gerçekle uzaktan yakından ilişkisi bu- lunmayan tamamen hayali bir senaryoyu san- sasyonel bir biçimde sayfalarına taşıyor. - Bu sahte malzemeyi diğer yandaş yayın or- ganları ekranlarına, sayfalarına, internete koyu- yorlar. - Böylece bir yalan fabrikası yaratılmış oluyor. Bu tür asılsız haberlerden bekledikleri ne ola- bilir; 1) Kafaları karıştırarak halkın doğrularla yanlış- ları ayırmasının önünü kesmek; ortalıkta bir ka- rartma ve bilgi kirliliği yaratmak. 2) Toplumda korku, ürperti, baskı yaratarak hal- kı sindirmek. 3) Toplumdaki güvenilen, sevilen düşünürler, akademisyenler ve yazarların bu kimliklerini ze- delemek. Bu yolla, toplumsal bilinci zayıflatmak. 4) İnsanların birbirlerine kuşku ile bakmalarına yol açarak “toplumda iletişimi kesmek, insanları birbirlerinden tecrit etmek”. 5) İnsanların, gerektiğinde haksız yere suçla- nabilmeleri için sahte malzeme yaratmak. 6) Ortalıkta sadece kendilerine ait, “istedikleri yalan haberleri yayacak” bir medya tekeli oluş- turmak. Bu yöntemler, Hitler ve Stalin dönem- lerinde de uygulanmışlardır. Bütün bunlar, psikolojik savaşın bilinen araç- larıdır. Kimi ülkeler kapalı olduğundan, açıp işgal etmek için askeri güç kullanılır; Irak’ta olduğu gi- bi. Açılmış ve biçimsel demokrasinin işlediği ül- kelerde ise bu tür sivil darbe araçları kullanılır. Bu arada bir okurum telefon etti, “Erol Hoca sık- ma tatlı canını, beterin beteri vardır, şükret ki se- ni yeren yazı yazmışlar; bunlar seni övselerdi ne yapacaktın”. Doğru, kimsenin suratına bakamazdım... (*) Avrupa’nın Askerle Kavgası, Cumhuriyet Ki- tapları, 2009. Kitabın 100 sayfası bu konuya ay- rılmıştır. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali İran’da 1978’e kadarki süreçte protesto- larda esas olarak, üniversite ve medrese öğrencileri, kentli maaşlõ orta sõnõflar, aydõnlar ve çarşõ esnafõnõn yer aldõğõnõ, devrimde or- ta sõnõf refleksinin hâkim olduğunu görüyo- ruz. Haziran 1978’den başlamak üzere bu or- tamõn değiştirğini, işçi sõnõfõnõn giderek artan sõklõktaki grevleriyle, göste- rilere katõlmaya başlama- sõyla devrimin yeni bir özel- lik kazandõğõnõ görüyoruz. Ancak işçilerin devrime ka- tõlmasõyla birlikte Şah reji- minin tepkisi de sertleşti. Kent yoksullarõnõn, fab- rika, inşaat sektörü, giderek rafineri işçilerinin orta sõ- nõflarõn hareketine katõl- masõyla birlikte, eylemler- deki protestocularõn sayõlarõ da on binlerden yüz binlere, hatta milyona ulaşmaya başladõ. Böy- lece devrim ilk kez rejimi tehdit edecek bir gü- ce ulaşõyordu. İran devrimi üzerine çalõşan araş- tõrmacõlarõn büyük çoğunluğu, Şah rejimini esas olarak işçi sõnõfõnõn bu kitlesel katõlõmõnõn devirdiğinde anlaşõyorlar. 19 Ağustos 1978’de Abadan kendinde, bir iş- çi mahallesindeki sinemada çõkan yangõn çoluk çocuk dört yüzden fazla insanõn ölümüne yol açõnca, hükümet doğrudan, daha önceki ey- lemlerde Batõlõ film- ler gösteren sinema- lara saldõran göste- ricileri suçladõ. An- cak sokaklara dökü- lenlerin hedefi rejim oldu. Ölenlerin yakõnlarõyla birlikte Abadan’da sokağa çõkanlarõn tek bir slo- ganõ vardõ: “Şah defol!” Devrimin hedefi Şah Artõk ne rejim ne SAVAK (gizli servis) de- ğil, doğrudan Şah, devrimin hedefi haline gelmişti. Şah rejimi yeniden bir seri uzlaşma refleksiyle havayõ yumuşatmaya çalõştõ. Mol- la bir aileden gelen Şerif Emami’yi Başbakan atadõ. Emami, Kadõn İşleri Bakanlõğõ’nõ kapattõ, yerine Diyanet İşleri Bakanlõğõ’nõ açtõ. Şeker Bayramõ’nda Emami, muhalefet liderleriyle an- laşarak gösterilere izin verdi; gösteriler sõrasõnda düzeni sağlamakla görevli askerleri bu kez yan sokaklara çekmeyi kabul etti. Gösteriler 4 Eylül’de, “Ordu ulusun par- çası”, “Siyasi tutuklulara özgürlük”, “Hu- meyni’yi istiyoruz” sloganlarõyla başladõ. Tahran’da 7 Eylül 1978’de gösterilere yarõm milyona yakõn insan katõldõ ve ilk kez “İslam Cumhuriyeti istiyoruz” sloganõ duyuldu. 8 Ey- lül günü ordu ve göstericiler arasõnda çatõşmalar patlak verdi. En sert çatõşmalar Tahran’da iş- çi sõnõfõ mahallelerinde yaşandõ, barikatlar kuruldu ve ordunun göstericilere helikopterlerle, tanklarla saldõrdõğõ görüldü. ‘Kara Cuma’ ola- rak tarihe geçen o gün 4 bin civarõ göstericinin yaşamõnõ yitirdiği ileri sürüldü. İslam hükümeti yerine İslam Cumhuriyeti kavramı Grevler yoğunlaşarak ve yayõlarak devam et- ti ve 16 Ekim’de, Şah’õn devrilmesini talep eden, ekonomik ve siyasi boyutlu, görkemli bir ge- nel grev gerçekleşti. Gösteriler yoğunlaşõyor, çe- şitli muhalefet güçleri arasõnda ittifak güçleni- yor, bu arada Ulusal Cephe ve Kurtuluş Hare- keti, Humeyni’yi desteklemeye karar veri- yorlar, liderliğini kabul ediyorlardõ. İran Ko- münist Partisi TUDEH ise başõndan beri Hu- meyni’yi destekliyor, “kapitalist olmayan yol” fantezisinin peşinde, adeta onun partisi gi- bi çalõşõyordu. Humeyni de geleneksel olarak ruhban sõnõfõna büyük kuşkuyla yaklaşan seküler modernist muhalefetin düşmanlõğõnõ üzerine çek- memek için, İslam Hükümeti (Hükümet-i İs- lami) kavramõ yerine İslam Cumhuriyeti kav- ramõnõ kullanmaya dikkat ediyor; söylemini so- lun, liberallerin duyarlõlõklarõna uygun bir bi- çimde düzenliyordu. Dini ton kuvvetleniyor Kasõm 1978’de gösteriler yoğunlaşõrken, ar- tõk rejimin tüm denetimi elinde kaçõrdõğõ gö- rülüyordu. 12 Kasõm günü çarşõ esnafõ, üni- versitelerde, medreselerde çalõşanlar, işyerlerinin devrim zafere ulaşana kadar kapalõ kalacağõnõ açõkladõlar. Bu kez orta sõnõf genel grev ilan edi- yordu. Aralõk ayõnda Humeyni’nin, kõrõn des- teğini almak için, mollalarõ toprak reformu vaa- diyle köylere göndermeye başladõğõnõ, aralõk ayõ ve ocak 1979 boyunca grevlerin, gösterilerin yo- ğunlaştõğõnõ, giderek daha dini bir ton kazan- dõğõnõ, Humeynici Şii hareketinin, kent yok- sullarõnõn desteğini aldõğõnõ, egemenliğinin belirginleştiğini görüyoruz. Şah 16 Ocak günü Kahire’ye uzun, sü- resiz bir “tatile” giderek tahtõnõ terk edin- ce, İran’da adeta ikili iktidar durumu oluştu. Bir tarafta Şah rejimini temsil eden Ordu Genelkurmayõ, öbür tarafta so- kakta çeşitli halk sõnõflarõndan, çeşitli ve sosyalist akõmlardan, sivil toplum örgüt- lerinden oluşan ama artõk siyasal İslamõn hegemonyasõ altõna girmeye başlamõş olan devrimci dalga. Bu sõrada Humey- ni’nin gizli bir komite kurarak ve Şah re- jiminin kalõntõlarõyla pazarlõklara otur- duğuna ilişkin söylentiler yayõlõyordu. Bu ikili iktidar, içinde, Humeyni’nin halktan, hatta müttefiklerinden gizlediği Devrim Konseyi generallerle görüşürken askeri okul öğrencileri arasõnda patlak veren silahlõ bir isyan Fedain ve Mücahi- din gibi silahlõ gerilla gruplarõnõn verdiği destek sayesinde ordunun denetiminden çõktõ. Şah’õn muhafõz alayõnõ püskürten is- yancõlar cephaneliği boşaltõp halka silah da- ğõtmaya başladõ. Artõk sosyalistlerin bir teh- dit oluşturmadõğõnõ, devrimin Şii ruhban sõ- nõfõnõn eline geçtiğinin ayõrdõna varmaya başlayan Ordu Genelkurmayõ da çatõş- malarõn solun inisiyatifiyle büyümesini en- gellemek amacõyla tarafsõz kalacağõnõ açõklayarak kõşlasõna döndü, iktidarõ “dev- rimci koalisyona”, ama pratikte Şii ruh- ban sõnõfõna teslim etti. Böylece ikili ikti- dar sona eriyor, rejim düşüyor, yeni bir dev- let ve rejim oluşmaya başlõyordu. Sol imha edildi Bundan sonraki aşamada çatõşmalar li- beraller, sosyalistler gibi, koalisyonun de- mokratik, sol ve seküler kesimiyle Şii ruhban sõnõfõnõn inşa etmeye başla- dõğõ kitlesel siyasal İslam hareketi arasõnda sürecekti. Şii hareketi, hõz- la dikkatini komünist ve sosyalistler üzerinde yoğunlaştõrdõ. Dün Şii ruh- ban hareketine, Humeyni’ye, “bun- lar anti emperyalist”, “halkçı” gibi gerekçelerle destek verenler başta, TUDEH olmak üzere ceza- evlerine doldurulup “devrim mah- kemelerinde” infaz edildiler. Fedain hareketi silahlõ bir direnişle süreci bir savaşa çevirmeye çalõştõysa da ba- şarõlõ olamadõ ve imha edildi. Bu sõ- rada Irak’õn İran’õ işgal etmeye kalkmasõyla başlayan savaş, Şii ruh- ban sõnõfõna ulusu kendi etrafõnda toplama, solun tüm kalõntõlarõnõ im- ha ederek iktidarõnõ pekiştirme, di- ni kurallara ama esas olarak Hu- meyni ve Şii ruhban sõnõfõnõn ikti- darõna dayalõ teokratik-totaliter bir re- jimi yerleştirme olanağõ sağladõ. Özetle bir demokratik devrim olarak başlayan, işçi sõnõfõnõn geniş katõlõmõyla sosyalist devrime dö- nüşme dinamikleri kazanan İran Devrimi, süreç ilerledikçe devrime daha sonra katõlan Şii ruhban sõnõ- fõ örgütlenmelerinin eline geçti. Bundan sonra da devrim demokra- tik, sosyalist içeriğini kaybedip bir din dev- letine açõlan karşõdevrime yenildi. Dev- rimci dinamik, Humeyni’nin vaatlerine ka- narak, ruhban sõnõfõna karşõ hayõrhah tavõr alan ya da onu destekleyenler kan ve şid- detle tasfiye edildiler. SÜRECEK Hareketin tarihsel ve sınıfsal zemini Şah rejimi, 1970’lerin basõnda, gelişmekte olan bir kapitalist ekonomisi, büyük petrol gelirleri, en son model silahlarla donatõlmõş görkemli ordusu, yaygõn ve olduk- ça verimli çalõşan bir devlet bürok- rasisi, halk sõnõflarõnõn kalbine kor- ku salan, her türlü muhalefeti anõn- da susturan, etkin ve acõmasõz bir iç güvenlik örgütü (SAVAK), Soğuk Savaş ortamõnda güçlü ABD ve Av- rupa desteği göz önüne alõnõnca daha on yõllarca sürmesi garanti bir iktidar gibi görünüyordu. Öyle ki 1970 yõlõnda Humeyni, “Şah reji- mini devirmek için iki asır geç- mesi gerektiğine” inanõyordu. Ancak bir kez muhalefet sesini cesaretle yükseltmeye, halk so- kaklara çõkmaya başlayõnca, Şah rejimi inanõlmaz bir çabuklukla, adeta iskambil kâğõdõndan bir ka- le gibi 18 ayda yõkõldõ gitti. Boşuna dememişler, bir kez “ezilenler dizlerinin üzerinden doğrularak ayağa kalktıklarında, yöneten- ler çok küçük görünür” diye… Gerçekten de bu görkemli dev- let görüntüsü, aslõnda, üç dinami- ğin ortak etkisiyle çürümüş, içi bo- şalmõş bir siyasi iktidarõ gizliyor- du. Birincisi İran’da kapitalizmin gelişmesine paralel oluşan yeni orta sõnõflarla ilgiliydi. Bu sõnõflar Şah rejiminin ekonomide ve kül- türde, kadõn haklarõnda getirdiği ye- nilikleri, Batõlõ modern yaşam tar- zõnõ benimsiyor, ancak Şah tara- fõndan siyaset dõşõnda bõrakõlmõş ol- maktan dolayõ gittikçe artan oran- da rejime diş biliyorlardõ. Bu ke- simler bu hoşnutsuzluklarõnõ, ulu- sal bağõmsõzlõk, siyasi demokrasi, insan haklarõ gibi modern talep- lerle, aydõnlar söz konusu oldu- ğunda da çoğu zaman sosyalist, halkçõ modeller içinde ifade ediyor, bu yüzden de sõk sõk SAVAK’õn hõşmõna uğruyorlardõ. Toplumdaki tepki 1970’lerin başõnda yeni orta sõ- nõflar ve hatta modern kapitalist ke- simler, Şah rejiminden nemalan- makla birlikte siyasi yapõya, mo- narşik devlete iyice yabancõlaş- mõşlardõ. İkincisi, Şah rejiminin modernleştirme süreci, toplumsal bölüşüm ve biyo-politik ilişkileri- ni, ekonomik ve kültürel alanda, ge- leneksek toprak sahipliği, çarşõ es- nafõ, büyük topraklarõ ve vakõflarõ yöneten, vergi toplayan Şii ruhban sõnõfõ aleyhine bozuyor ve değişti- riyordu. Bu kesimlerde hem gelir kaybõ yüzünden ekonomik neden- lerle, hem yerel düzeyde iktidarla- rõ zayõfladõğõ için, hem de Batõlõ burjuva kültürünün özellikle kadõn haklarõ, giyim kuşamõ alanlarõnda getirdiklerine karşõ gittikçe artan bir tepki oluşuyordu. Üçüncüsü, Şah rejimi, özellikle 1963 ayaklanmasõndan sonra, sol, sosyalist ve ulusalcõ-demokratik hareketi şiddetle bastõrmõş, hatta im- ha etmişti. Şah seküler muhalefet- le diyalog kurmayõ õsrarla reddet- mesine karşõlõk, çok daha geniş bir toplumsal tabana ve örgütlen- meye sahip Şii ruhban sõnõfõna kar- şõ, uzlaşma yanlõsõ (õlõmlõ) görü- nenleri destekleme, radikal olarak kabul ettiklerini bastõrma, ülke dõ- şõna sürme politikasõ izlemiş, õlõm- lõlarõ kazanmak ve güçlendirmek için onlara ekonomi, kültürel ola- naklar sağlamõştõ. Zaten bu tür bir yaklaşõm, ABD’nin bölgedeki, ko- münizme karşõ “yeşil kuşak” tak- tiğiyle de uyum halindeydi. Bu yüzden kentli orta sõnõf, ay- dõnlar ve üniversite öğrencilerinin muhalefeti devrimi tetikledi, ama eylemler kitleselleşmeye başla- yõnca, büyük başarõlar, özveri ve kahramanlõk göstermelerine karşõn kültürel ve örgütsel, nihayet aske- ri açõlardan, bõrakõnõz devrime li- derlik etmeyi, arkasõndan bile ye- tişemedi. Böylece devrim, En- gels’in de vurgulamõş olduğu gibi, sonunda örgütlenme düzeyi ve ekonomik-siyasi olanaklarõ en güç- lü olan kesimin elinde kaldõ… İran devrimi üzerine çalışan araştırmacıların çoğunluğu, Şah rejimini esas olarak işçi sınıfının kitlesel katılımının devirdiğinde anlaşıyorlar. Kent yoksullarının, fabrika, inşaat sektörü, giderek rafineri işçi- lerinin orta sınıfların hareketine katılmasıyla birlikte, protesto- cuların sayıları da yüz binlere, hatta milyona ulaşmaya başladı. Şah rejimi adeta iskambil kâğıdından bir kale gibi 18 ayda yıkıldı gitti. Şah 16 Ocak’ta tahtı terk ederken bundan sonraki çatışmalar koalisyonun demokratik, sol ve seküler kesimiyle Şii ruhban sınıfınının inşa etmeye başladığı siyasal İslam hareketi arasında sürecekti. Başta TUDEH olmak üzere Humeyni’ye destek verenler, “devrim mahkemelerinde” infaz edildiler. Humeynici Şii hareket, kent yoksullarõnõn desteğini alõrken emekçilerin grevleri giderek artõyordu İşçiler devrime katõlõyor Şah rejimi, özellikle 1963 ayaklanmasõndan sonra, sol, sosyalist ve ulusalcõ-demokratik hareketi şiddetle bastõrmõş, seküler muhalefetle diyalog kurmayõ õsrarla reddetmişti Siyasal İslamın iktidara gelmesiyle, modern yaşam tarzına tepkiler arttı. Şii ruhban sınıfının destekçilerinin ilk hedeflerinden biri de, otellerdeki alkollü içecekler oldu. TUDEH Humeyni’ye destek açıklarken kendi sonunu da hazırlamıştı. Şah’ın heykeli devrilirken... BEYAZ SARAY’DA PATRON BAYAN OBAMA Dış Haberler Servisi - Amerikan Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios, önceki gün “Yunanistan Bağımsızlık Günü” dolayõsõyla Beyaz Saray’da düzenlenen kutlamada ABD Baş- kanõ Barack Obama’yõ Büyük İskender’e benzetince, Obama evde patronun eşi Michelle Obama olduğunu söyledi. Demetrios’un kendisinden, MÖ 336-323 arasõnda Make- donya Kralõ Büyük İskender’in izinde gitmesini ve kõlõcõnõ çe- kip Yunanistan’õn bazõ sorun- larõnõ çözmesini istemesi üze- rine Obama, “Büyük İsken- der’e benzetildiğimi Michel- le’e söyleyeceğim. Daha faz- la saygı duyar mı bakacağız. Evde patronun kendisi olduğundan emin” dedi. Efsaneye gö- re Büyük İskender, “Gordion düğümünü” çö- zemeyince sabõrsõzlanarak öfkeyle kõlõcõnõ çeker ve düğümü ortadan ikiye ayõrõr. Efsaneye göre dü- ğümü çözecek kişi Asya’nõn hâkimi olacaktõr. Obama Demet- rios ile. (AP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle