18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Utanmak İstemiyorsak... Osmanlı’da şeriat geçerliydi... Ne demekti bu?.. Kişinin hayatına o dönemde İslamın din kural- ları damgasını basardı... Peki, ya Osmanlı coğrafyasında yaşayan Er- meniler, Rumlar, Yahudiler ne yaparlardı?.. Onlar için de şeriat geçerliydi... Ama, İslam şeriatı değil... Hıristiyan şeriatı.. Musevi şeriatı.. Lozan Antlaşması’na bu nedenle kurallar kon- muş; Yahudi, Rum, Ermeniler ‘azınlık’ olarak ya- şamak hakkını sürdürmekte öncelik kazanmış- lardı... Ne zamana kadar?.. Atatürk Cumhuriyeti laikliği benimseyip Yurt- taşlık Yasası’nı (Medeni Kanun) 1926’da benim- seyince, Avrupa’da 1789’dan sonra geçerli ya- şam hukuku Türkiye’de geçerli oldu... Müslüman Türklerin bu çağdaşlık atılımı ülke- deki Rum, Yahudi ve Ermenileri etkiledi; çünkü artık Lozan kapsamındaki azınlık haklarına gerek kalmamıştı; “medeni haklar” Hıristiyan toplumlarda da özümsendi... Türkiye Cumhuriyeti hukukta ‘azınlık’ önyargı- sını aştı... Ne var ki Batı’dan esinlenen hukukun geçer- lik kazanması hayatı ne sürede tümüyle kapsa- yabilecekti?.. Türkler, Ermeniler, Rumlar 1914’ten 1922’ye dek süren yıllarda başlarından geçenleri unutabile- cekler miydi?.. Komşu komşuya, yan yana, yazgı birliği için- de yaşamak olanakları savaşlarda ve işgallerde karşı karşıya gelen insanlar için kolay değildir... Kimi zaman olanaksızdır... ‘Tehcir’le Ermeniler, ‘Mübadele’ ile Rumlar, Ana- dolu’dan ‘zoraki göç’le ayrıldılar; ama, özlemle- rini ve hınçlarını diyasporalara taşıdılar... Sorunsuz olanlar kimlerdi?.. Yahudiler... Öyle görünüyor ki, bugün sayıları çok azalsa da Yahudiler de sıkıntı içine girmişlerdir... Neden?.. Çünkü bütün Müslüman coğrafyasını kapsayan Yahudi düşmanlığı, ılımlı İslamcı modeli benim- seyen Türkiye’ye de yansıdı... Kim ne derse desin bu ilkel düşmanlığın laik- likten başka ilacı yoktur... Ermenistan’la anlaşmak için çırpınan AKP ik- tidarının İsrail’le boğuşmaya doğru sürüklenme- sinin mantığı nedir?.. Ne olursa olsun, Türkiye’nin başı belada... Diyasporalarıyla birlikte düşünüldüğü zaman uluslararası düzeyde çok boyutlu bir coğrafya oluşturan yakınlarımız kimler?.. Ermeniler.. Rumlar.. Yahudiler.. Bir de Kürtleri bu listeye ekleyince ortaya çı- kacak sorunları varın siz hesap edin... “Ilımlı İslamcı Devlet Modeli”ni öngören Ame- rikan marifeti siyaset, bu durumda Türkiye’nin var- lığını dinamitlemekten başka ne işe yarayabilir?.. Laiklik.. Çağdaş hukuk.. İnsanın insanlığı.. Ve bağımsızlık.. Türkiye tüm etnik gruplarını çağdaşlığın pota- sında yoğurabildiği zaman sorunlarını çözebilir... Bugün ülkemizde yoğunlaşan Yahudi düş- manlığı hepimiz için utancın ta kendisi olmalı... Y eryüzü tanrõsõ piyasa (kapi- talizm), dünya ve insanlõğõ öf- kesiyle bir kez daha sallõyor. Uzunca bir süre iyilik modunda ol- masõnõn rehavetiyle müritlerine baş döndürücü servetler bahşeden, ancak karşõlõğõnda suiistimal, nankörlükle karşõlaşan kõzgõn tanrõ piyasa, şim- dilerde yine intikam ve verdiklerini geri almanõn peşinde. Üstelik öylesine aç ve kõzgõn ki, müritlerinin kalesinde tapõnağõna sunduğu onca kurban, adak ritüelleri öfkesini yatõştõrmaya yetmedi. O şimdi dünya ölçeğinde kurban arayõşõnda. Aslõnda tanrõnõn öfkesi pek de haksõz sayõlmaz. Neden derseniz, kendisinden çok ‘atribüs’ü paraya ta- põnan bir avuç taşkõn müridinin zehirli türev ürünlerindeki hatalarõ, itibarõnõ feci zedeledi de ondan. Şimdi de onun ve ülkesinin kredibilitesi, gücü dün- yada sorgulanmakta: Hatta hüküm- ranlõğõnõn kalesi Amerika’da bile. Çünkü bu kriz hükümranlõğõ sü- recinde belli aralõklarla tutulduğu histeri nöbetlerinden sonuç ve etki- leri açõsõndan çok daha ciddi. İlerle- yen süreçte önlem alõnmazsa dünya ekonomisinin resesyon, hatta Paul Craugman’a göre 1930’lar benzeri şiddetli bir depresyonla tehdit edile- bileceği, servetlerin geri alõndõğõ iş- şizlik ve yoksulluğun tõrmanacağõ bu dönem, yeni siyasi, ekonomik, sos- yal oluşumlara hatta tehlikelere ge- be. Görünen o ki tanrõ piyasa belli bir süre gücünü, o yõkmaya çalõştõğõ devletle, ülkesi ABD ise çok kutup- lu düzene kayma tandansõndaki dün- yayõ diğer güçlerle paylaşmak zo- runda kalacak. Refahõn Geri Alõnmasõ Aynur MELETLİ PROFESÖR Tahsin Bekir Bal- ta, Osmanlı’nın son döneminde sık sık, cumhuriyet yıllarında da zaman zaman ortaya çıkan “tensikat” po- litikasını, yani kamu görevlileri sa- yısını eksiltip memur çıkarmaya git- meyi şiddetle eleştirir, bunun özel- likle Türkiye’ye hiç yakışmadığını söylerdi. Yönetim hukukunda içte ve dışta ün kazanmış bilim adamlarından biri rahmetli, “Devletin hiç yapmadığı bir yığın hizmet dururken dairelerdeki fazla memurları işten çıkarmak kadar büyük yanlış olamaz” der, doğru çözümün “fazla” görevlileri “eksik” hizmet alanla- rına aktarmanın en doğru çare olduğu- nu savunurdu. Durum hâlâ değişmemiştir. Bütün ka- mu hizmetlerinin tam görüldüğünü kim id- dia edebilir? Bırakın eksiksiz görmek, hiç el atılmamış bir yığın kamu hizmeti yok mu? Devlet yönetim birimlerinde ge- reksiz yığılma varsa oralardaki fazlayı ye- ni hizmetler için kullanmak, bulunabile- cek çarelerin en basiti değil midir? Ama çoğu zaman, böyle çareleri düşünme zahmetine bile katlanılmaz. Ne yazık ki, “devlet” denince tüyleri diken diken olan, kamu hizmeti şevkini yüreğinde duymayan, çabuk kazanç yolları varken kamu görevine girmeyi enayilik sayan zihniyetin yaygınlaşması, bu çeşit düşüncelerin kapısını çoktan ka- padı. Kamu hizmeti niteliğindeki işlet- melerin özelleştirilip talan edilmesiyle başlayan furya, zamanla en temel gö- revlerin parça parça edilip taşeronlara ve- rilmesine kadar varmıştır. Şimdi kökeni bu ülkede olmayan ama dışa bağımlılık yüzünden bu ülkeyi de içine alan bir krizde, bu kez memur ye- rine işçiyi sokağa atmak yine tek çare sa- yılmaya başlandı. Sonuç, üretimin azal- masıdır. Böylelikle, yeni bir kısırdöngü içine gi- rilmekte: Dıştaki “talep” azaldı diye üre- tim kısılarak “arz” azaltılıyor; bu yüzden işsiz ordusu artıp ceplerdeki para eksi- lince içteki talep azalarak üretim kısılıp iş- çi çıkarılarak kriz büyüyor. İnsanlar, sanki Keynes diye bir iktisatçı dünyadan geçme- miş gibi çaresizleşip şaşkın- laşmakta. Konu, borca batık büyük işadamlarının baskısıyla IMF’den kredi dilenmeye kadar varıyor. Böylece, oranın koşul- ları yüzünden yeniden yatırım- sızlığa ve üretimsizliğe doğru gidilecek. Oysa, pratik çözümleriyle ünlü Gün- gör Uras da yazdı: Büyük yabancı borçlanmalara girmeden, lastiği kuru- duğu için duran üretim tulumbasını üst- ten azıcık su akıtarak çalıştırıp birazcık kamu yatırımıyla ekonomi canlandırıla- bilir. Ya da yığılı kalitesiz linyiti torbala- ra doldurup bedava dağıtmak yerine, krizden önce bile nefessiz kalan doku- ma ve kapkacak gibi yerli sanayi dalla- rına sipariş verilerek onların ürünleri su fiyatına çarşılara dağıtılıp fakir fukaraya sunulsa. Öyle anlaşılıyor ki, 1930’ların başlan- gıcında olduğu gibi devleti devreye sok- madan pusulasız kapitalizmin krizini kurtarmanın yolu bulunmayacak. [email protected] AÇI MÜMTAZ SOYSAL Tensikatla Kriz Durur mu? Devamı 17. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle