24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Kuvayi Milliye Şehitleri Siz toprak altõnda derin uykudayken Düşmanõ çağõrdõlar Satõldõk Uyanõn Biz toprak üstünde derin uykulardayõz Kalkõp uyandõrõn bizi Şehitler kuvayi milliye şehitleri Mezardan çõkmanõn vaktidir . N. Hikmet O nbaşı Mahmut, Osmanlı – Rus savaşõnda Erzu- rum cephesinde, Palan- döken dağlarõ eteklerin- de savaştõ. Bir gece sa- baha karşõ baskõna uğra- dõlar. Daha çadõrdaki ya- taklarõndan kalkmadan, düşmanõn top atõşõyla, mermileriyle sarsõldõlar. Toparlanmaya zaman bulamadan, askerlerin çoğu yaşamlarõnõ yitirdi- ler. Onbaşı Mahmut, ilk şaşkõnlõğõ geçtikten sonra silahõna sarõldõ, ça- dõrdan dõşarõya çõktõ, düş- mana karşõlõk verdi. An- cak çok zora düşmüşler- di. Düşman sayõca çok fazlaydõ. Askerlerimizin çoğu yok olmuşlardõ. Sa- vaş alanõnõ terk etmekten başka çare yoktu. Birden çadõrõn yakõnlarõnda ko- mutanõ olan yüzbaşõyõ gördü. Yüzbaşõ şoktan, atõna binmeye çalõşõrken bir ayağõ üzengide öyle- ce kala kalmõştõ. Seslen- di ancak duymadõğõnõ gördü. Onu öyle bõraka- mazdõ. Yüzbaşõyõ da sõr- tõna vurdu ve birlikte vu- ruşarak çekilmeye baş- ladõlar. İki yerinden ya- ralandõ ama sõrtõndaki komutanõnõ bõrakmadõ. Savaş alanõndan epey uzaklaştõktan sonra bir dereden geçtiler. Sõrtõn- daki yüzbaşõ, dereyi ge- çerken kendine geldi. Ne olduğunu, nerede olduk- larõnõ sordu. Yüzbaşõyõ sõrtõndan indirdi, olanla- rõ anlattõ. Birlikte uzak- laştõlar. Onbaşı Mahmut daha sonra Ruslara tutsak düştü. İki yõl Yalta da tutsak kamplarõnda kaldõ. Sonra birkaç arkadaşõy- la birlikte kamptan kaç- mayõ başardõlar. Kara- deniz üzerinden Türki- ye’ye geldiler. Onbaşı Mahmut yedi yõl asker- lik yaptõ. Cepheden çep- heye koştu. Savaş bit- tikten ve Cumhuriyet kurulduktan sonra mem- leketinde çiftçilik yap- maya başladõ. Mahmut Ertuğrul yaşamõnõ yi- tirdiği 1961 yõlõna kadar Mahmut Ağa olarak çevresinde sevilen ve sa- yõlan bir kişi oldu . Onlar bize tam bağõm- sõz, onurlu, põrõl põrõl, geleceğe güvenle bakan, tüm dünyada saygõ ile anõlan bir ülke bõraktõlar. Sonra da sessizce atlarõ- na binip, geldikleri gibi gittiler. Onlar gittiler, biz uy- kulara daldõk. Sonra Me- nemen’de Kubilayı kes- tiler . Sonra Sıvas’ta otuz yedi aydõnõ diri diri yak- tõlar. Sonra ülkemizi ka- çak kuran kurslarõ ve imam hatip okullarõ ile donattõlar. Laikliğe karşõ eylem- lerin odağõ olduğu en yüksek mahkeme kararõ ile belirlenen bir siyasal partiye ülkemizin ve ulusumuzun yazgõsõnõ teslim ettiler. Tarikatlar, cemaatler, gözbebeği ya- põldõ. Sonra, AB diyerek, kü- reselleşme diyerek, ABD diyerek, stratejik ortaklõk diyerek, TSK’yi sindir- diler. En değerli ekono- mik kaynaklarõmõzõ, top- raklarõmõzõ yabancõlara sattõlar. Ülkemizi adõm adõm bir din devletine götürmeye çalõştõlar. De- mokrasi diyerek, kuva- yimilliyecilerin uğrun- da gözlerini kõrpmadan yaşamlarõnõ yitirdikle- ri ülkemizi bölmeye ça- lõşanlara göz yumdular. Tam bağõmsõzlõğõ sa- vunmak suç sayõlõr oldu. Atatürkçü olmak tutu- culukla, darbecilikle bir tutulur oldu. Gericiliğe, bölücülüğe karşõ olan- lar, devleti soyanlara kar- şõ savaş verenler, darbe- ci, tutucu gibi gösteril- meye çalõşõldõ. Demok- rasi diyerek, karşõ gö- rüşte olanlar, yönetime karşõ olanlar, Cumhu- riyet döneminde hiç gö- rülmemiş bir biçimde, bir hukuk devletinde hiç görülemeyecek bir bi- çimde hukuk kurallarõna, yasalara aykõrõ eylem- lerle gözaltõna alõndõlar, darbeci diyerek tutuk- landõlar. Devleti yönetenlerin, en küçük bir yolsuzluk söylentisinden bile uzak- ta olmasõ gerektiği, Cumhuriyetimizin ol- mazsa olmaz ilkelerin- dendi. Geçmişte en kü- çük söylentilerle bile kar- şõ karşõya kalan yöneti- cilerin görevlerinden ay- rõlmalarõ bir erdem, bir dürüstlük örneği olarak bilindi hep. Ama bu er- demden, bu dürüstlük- ten uzaklaşõldõ şimdi. Devleti yönetenler, do- kunulmazlõk korumasõ arkasõna gizlenerek yar- gõdan kaçtõlar. Hiç kork- madan ve hiç gitmeye- ceklerini sanarak, akçeli suçlar işlediler. Ülkenin gençleri, koca koca okul- larõ bitirdikleri halde, iş- siz, parasõz dolaşõrken işçiler ekonomik kriz di- yerek işten çõkarõlõrken ülkeyi yönetenlerin ço- cuklarõ köşeyi dönüyor- lar. Nereden sağlandõğõ belli olmayan paralarla görülmemiş biçim- de varsõllaşõyorlar. Yol- suzluklarõ yapanlar, hiç utanõp sõkõlmõyorlar. On- lar sõkõlmõyorlar ama bu ülkeyi bize bõrakanlarõn kemikleri sõzlõyor. Kuvayimilliyeciler, Cumhuriyeti kuranlar, bu güzel ülkeyi kendile- rine miras olarak kalmõş gibi değil, bizlerden borç almõş gibi gördüler ve bize tam bağõmsõz, terte- miz bõraktõlar. Bizler de ülkemizin gelecek ku- şaklara ait olduğunu bi- liyoruz. Gericilerden, bö- lücülerden, sömürgeci- lerden arõndõrõlmõş bir ülkeyi gelecek kuşaklara bõrakmak hepimizin bor- cudur. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kaptanlar ŞU satırların yazıldığı sırada, Amsterdam ha- vaalanına birkaç yüz metre kala sert iniş ya- pan THY uçağının başına gelenlerle ilgili hiç- bir teknik açıklama yapılmış değil. Bu bilme- ce çözülmeden ve teknik nedenler bilinmeden olasılıklar üzerinde yazıp konuşmak çok saç- ma olur. Bildiğimiz tek şey, pilotlardan ikisinin Hava Kuvvetleri kökenli ve son derece deneyimli ha- vacılar oluşlarıdır. Stajyer sayılabilecek üçün- cüsünün kumanda mevkiinde bulunup da kazaya yol açmış olabileceğini düşünmek ise, bu gibi mesleklerin temel kurallarını bil- memek olur. Denizcilikte boğazlara ve li- manlara girerken olduğu gibi havacılıkta da alanlara inerken baş yetkinin ve sorumluluğun en kıdemli ve deneyimli olanda bulunması, es- ki deyimle, “eşyanın tabiatı”na uygun tek çö- züm değil midir? O insanlarda zamanla oluşan meslek ahla- kı, en riskli anlarda en ehil ve en deneyimli ola- nın en çok sorumluluk yüklenmesini gerekti- rir. Kazaların son anlarında da, gemilerde ba- tışın son raddesine ve en son insanın tekne- yi terk edişine kadar süvarinin köprü üstünde kalması temel kuraldır; hatta sevgili gemisiy- le birlikte sulara gömülen kaptan öyküleri de çoktur. New York’ta Hudson nehrine iniş yapma zorunda kalan uçağın başpilotunun da en son yolcu tahliye edilinceye kadar işbaşın- dan ayrılmadığı, herkes indikten sonra bile, uçak batarken bir kez daha kuyruğa kadar gi- dip gelerek kimsenin geride kalmadığından emin olmak istediği yazılmadı mı? Devletleri gemilere, iktidarların tepelerin- dekileri de kaptanlara benzetmek belki bü- tün teşbihlerin en sıradan olanıdır. Böyle olduğu içindir ki, devletlerin ve top- lumların zor dönemlerden geçişlerinde görev sorumluluğunu bir yana bırakıp şu ya da bu bahaneyle işbaşından uzaklaşanlara hiç iyi gözle bakılmaz. Hele devlet batarken herkesten önce kaçıp paçayı kurtarmak isteyenler, daha önce ne denli kahramanca davranmış olurlarsa ol- sunlar hiç affedilmez. Mütareke günü gelir gel- mez bir Alman denizaltısıyla yurtdışına kaçan İttihatçılar unutulabilir mi? Son yıllarda yaptığı önemli sıçramalarla dünyanın seçkin havayollarından biri du- rumuna gelen THY’yi yıpratmak için özellikle rakip ülkelerde kollarını sıvamış ve sıvayacak olanların çoğalması kimseyi şaşırtmamalı. Ama o çabalar yüzünden şehit pilotların ha- tırasına leke sürülmesini önlemek devletin ve ulusal medyanın başlıca ödevi olmalıdır. [email protected] PENCERE AKP 29 Mart’ı Kullanmak İstiyor... Aydın Ayaydın dünkü çocuk değil, hayatla de- neyimi pekişmiş, önemli görevlerde bulunmuş bir kişi, Vatan’daki köşesinde okuduğum gözlem- lerinden birkaç satırı aktarıyorum... Diyor ki Ayaydın... “DSP Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül gibi ben de geçmişte seçim çalışmaları yaptım ve birçok seçim kampanyası gördüm. Ama, Sarıgül’ün seçim ofisine gittiğimde şaş- kınlığımı gizleyemedim. Beş katlı bina sabahın o saatinde hıncahınç dolu.” “... burası bir seçim ofisi değil, adeta bir parti- nin genel merkezi ve binlerce kişi arı gibi çalışı- yor...” Seçim merkezini dolaşıp gözlemlerini anlatan Ayaydın, Sarıgül’e diyor ki: “- Artık yeter... Biraz da sokaklarda halkın sa- na bakışını görelim...” Ayaydın’ın uzun yazısından bir tümce daha oku- yalım: “Bir arka sokaktan geçiyoruz; daha önce mez- belelik olan bu alanın çim halı döşenmiş olduğunu görüyorum. Pencerelerden neredeyse kendisini camdan atacak kadar coşkulu insanlar Sarıgül’e öpücük gönderiyor; bitişikteki lise öğrencileri camlardan sarkıyor; ‘Sarıgül buraya, Sarıgül bu- raya’ diye tempo tutuyor.” (Vatan, 27 Şubat 2008) Sarıgül’ü tanırım... Coşkulu mu coşkulu bir kişidir... Yaşama sevincini siyasal hayatına aşılamış, benliğini ‘hizmet’ ile özdeşleştirmiş, Şişli’nin gerçek ‘Başkan’ı olarak halkça benimsenmiştir... Şişli’de yaşayan seçmen, bir önyargısı ya da güdülenmesi yoksa Sarıgül’e kesinlikle oy verir... 29 Mart’ta ne olacak?.. Kişiliğiyle Sarıgül gibi öne çıkmış adaylara oy vermek aklın ve sağduyunun gereğidir... Parti bu gibi durumlarda önemli değil... Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen, Dikili’de Osman Özgüven gibi kişiliği parti tabelasını çok- tan aşmış adaylar için tartışmanın yeri yok... Ama, bu adaylar dışında, CHP’nin durumunu gözden geçirmek, kaçınılmaz bir uygarlık dava- sının yerel seçimleri aşan içeriğini oluşturuyor... Çünkü 29 Mart, AKP’nin yüklediği anlamıyla, neredeyse bir ‘referandum’ içeriği kazanmaya başladı... 29 Mart’ta AKP’nin genel oy oranı yükselirse, bu parti RTE - FETO ikilisinin ılımlı İslamcı ideo- lojisi yönünde büyük bir atak yapmaya hazırla- nıyor... Öyleyse Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye’yi ko- rumak isteyen seçmenin nasıl oy vereceği aşa- ğı yukarı bellidir... Sarıgül gibi yıldızı parlayan ve kazanması bek- lenen ünlü adaylara (partisine bakmadan) oy ver- mek... Ama, kazanması kuşkulu ilerici adayların bu- lunduğu bölgelerde oyları bölmemek ve CHP’ye yöneltmek... Ülkede aydınlanmış seçmenler Atatürk’ün kur- duğu çağdaş ve laik Cumhuriyetin elden gitme- sini istemiyorlarsa -hiç olmazsa bu kez- oylarını bölük pörçük, eksik bir perişanlıkta heder et- mezler... B u yazõnõn başlõğõ şarkõlarõn “en kibarı” olarak nitelenen “Bir Bahar Akşamı Rast- ladım Size”den alõntõdõr. Bir kõş akşamõnda Davos’ta cereyan eden ve asla diplomasinin kibar örneklerinden biri olarak niteleyeme- yeceğimiz Erdoğan-Peres tartõşmasõ, bize bu şarkõyõ anõmsatmõştõr. Davos olayõ, Türkiye’de artõk en ince ayrõntõlarõna kadar herkes tarafõndan bi- linmekte, okur-yazar olmayanlar bile İngilizce “one minute” ve “excuse me” sözcüklerini öğrenmiş bulunmaktadõrlar. Ayrõca, Başbakan Erdoğan da Şimon Peres’e Davos’taki karşõ çõkõşõ ile bir ef- saneye ve Davos Fatihi’ne dönüştürül- meye çalõşõlmaktadõr. Gazze’de katledilen bebek ve çocuk- larõn hesabõnõ Peres’e soran Erdoğan, hiç kuşku yok ki yerden göğe kadar haklõdõr. Ama, bu çõkõşõn çok uzun ve kahredici bir suskunluktan sonra gerçekleşmiş olma- sõ kamuoyunda kuşkular uyandõrmakta- dõr. Çünkü Irak’ta on bir Türk askerinin ba- şõna çuval geçirildiği zaman, Başbakan Erdoğan susmuştur. Yüz binlerce Azerbaycan Türkü Hocalõ katliamõna uğradõğõnda ve yerlerinden yurtlarõndan sürüldüğünde susmuştur. Çinliler tarafõndan Doğu Türkistan’daki soydaşlarõmõza yapõlan işkenceler kar- şõsõnda susmuştur. Afganistan’da, Ebu Gureyb’de, Gu- antanamo’da işkence altõndaki Müslü- manlarõ görmezlikten gelip susmuştur. Iraktaki Türkmenler, Kerkük’te, Mu- sul’da, Telafer’de katledildiklerinde, mallarõna mülklerine el konulduğunda susmuştur. Erdoğan, ABD Irak’õ işgal ettiğinde, “Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini” açõklamõş ama aynõ Irak’ta yüz binlerce insan, Amerikalõlar tarafõndan öldürü- lürken susmuştur. Başbakan Erdoğan, ayrõca Ortado- ğu’da akan kanõn sebebi olan “Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev almamış mıydı?” Kõbrõs Rum kesimi, uluslararasõ ku- rallar çiğnenerek Avrupa Birliği’ne alõn- dõğõnda da susmamõş mõydõ? Bütün bu örnekler ve daha niceleri ya- şanõrken Türkiye Cumhuriyeti’nin “onur ve gururu” çiğnenmemiş miydi? Başbakan o zamanlar boynu alabildi- ğine bükük dururken neden şimdi birden diklenmiş ve yandaşlarõnõn söylemiyle “Dünya Liderliği”ne(!), “Davos Fa- tihliği”ne soyunmuştur? O, eğer bu diklenmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu koruma işlevinde içtenlikli ise çok kimsenin merak ettiği gibi, neden hâlâ İsrailli pi- lotlarõn Konya’da eğitim görüp tatbikat yapmalarõna izin vermektedir? Neden CHP’nin parlamentoda önerdiği “İsra- il’i Kınama” bildirisine imza vermeye yanaşmamaktadõr? Erdoğan, bu yaklaşõmõnõn ilerde Tür- kiye’nin karşõsõna farklõ taleplerle bir bu- merang gibi döneceğini hiç hesaplama- dan dünyanõn bir “terör örgütü” olarak kabul ettiği Hamas’õn sözcülüğünü niçin üstlenmektedir? Durum çok açõktõr. Başbakan “gu- rur-onur” çiğnenmesine izin verme- mek maskesi altõnda, “dış politikamızı örseleyerek” içerdeki yerel seçimler için “imaj yatırımı” yapmaktadõr. Çünkü, Türk milletine iktidarõ döne- minde reel ekonominin durma noktasõ- na geldiğini, işsizliğin arttõğõnõ, Cum- huriyet tarihindeki en büyük cari açõk, iç ve dõş borçla karşõ karşõya olduğumuzu, para eden tüm taşõnmazlarõmõzõn satõlõp bittiğini, iletişim sektörünün tamamõnõn, bazõ limanlarõmõzõn ve pek çok banka- mõzõn neden yabancõlarõn eline geçtiği- ni, bütün bunlara ek olarak “Deniz Fe- neri yolsuzluğu ve de Siemens’te rüş- vet” iddialarõ gibi çeşitli yolsuzluklarõ “açıklayamamaktadır.” Bu nedenle yerel seçimlere önceden planlanmõş ol- ma olasõlõğõ çok yüksek bir “kahraman yaratma” senaryosu ile ilk adõmõnõ at- makta, “Davos skandalı” ile “gündemi değiştirip” tüm olumsuzluklarõ “teset- türe” sokmaktadõr. İşte şimdi yakõn geçmişte yaşanan olaylarõ anõmsayarak “Daha önceleri ne- redeydiniz?” hesaplaşmasõnõ yapma- nõn tam zamanõdõr. ‘Daha Önceleri Neredeydiniz?’ Prof. Dr. Necla ARAT Yerel seçimlere önceden planlanmõş olma olasõlõğõ çok yüksek bir “kahraman yaratma” senaryosu ile ilk adõmõnõ atmakta, “Davos skandalõ” ile “gündemi değiştirip” tüm olumsuzluklarõ “tesettüre” sokmaktadõr. Bir Kuvayimilliyeci... Erol ERTUĞRUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle