Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
28 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
THY Uçağı “Fosil Gibi”
CNN’de “Katar Havayolları” reklamlarına hiç rast-
ladınız mı?
Dünyanın en iddialı havayolları arasına katılan şir-
ketin “imajı”; albenili bir hostesin çağla yeşili gözle-
riyle tanımlanıyor. Arap şeyhlikleri bile “markalaşır-
ken”, “kadını” öne çıkarmaya, vurgulamaya özen gös-
teriyorlar. Bir de THY’nin 1 milyon dolarlık Kevin Cost-
ner reklamlarını göz önüne getirin…
İşlenen mesaj ne?
Erkek yolcu!
THY derken insanın aklına “silik bej takımlı”, geç-
kin bir erkek yolcu -saçları dökülmüş Kevin Costner-
geliyor. Pes yani… Bu kadar olur…
Dünyanın belli başlı havayolları reklamlarında “ka-
dınca konukseverlik”, “kadınca dokunuş”, “kadınca
bakış”… “incelik”, “zarafet”, “ihtimam” gibi kadınca
unsurlar kullanılırken; bizimkiler ne yapıyor?
Ulusal havayolunu da “erkekleştiriyorlar”. Diğer ifa-
deyle “AKP”leştiriyorlar. Havayollarının, havaalanlarının
“AKP’leşmesi”; billboard’lardaki “bikini reklamlarına”,
“cihat açmakla” başlamıştı…
Apronda “deve kesmeye” varan yoğun “AKP’leş-
me” badem bıyıklı Genel Müdür Temel Kotil’den, gi-
derek kadrolara ve yolculara dek sirayet etti. İş o nok-
taya geldi ki; uçaklarda “Erkek yolcu yanında otur-
mam!” diye tutturan; şimdiye dek eşi benzeri görül-
memiş isteklerle ortaya çıkan, “harem selamlık” isteyen
ve bunu uçak ahalisine dayatan yolcular türedi…
“Dışı kalaylı, içi alaylı” zihniyet
Uluslararası markalaşmada evet büyük atılım ya-
pan THY; hatırı sayılır bir dönüşüm geçirdi ama bu
dönüşüm geçmişte, ’90’lı yıllara damgasını basan
Cem Kozlu döneminde yaşandı.
Bunu; THY ile sürekli seyahat eden bir yolcu ola-
rak, bizzat kişisel deneyimlerim üzerinden tereddüt
etmeksizin söyleyebilirim.
THY’de “iyileşme” adına ne gördüysek -“güveni-
lirlik, servis, rötarlarda azalma”- Cem Kozlu döneminde
gördük. Kozlu ve Kozlu ile birlikte başarılarıyla anı-
lan genel müdür Yusuf Bolayırlı’nın yönetimden uzak-
laşmasıyla şirket bu “dışı kalaylı, içi alaylı” AKP an-
layışının eline düştü. Bu zihniyetle “küresel havayo-
lu” olma iddiasına sahip çıktılar. Ve yüzlerine gözle-
rine bulaştırdılar. Bir havayolu düşünün ki; “küresel
yeni imaj adına” bir Hollywood kıdemlisine göz
kırpmadan milyon dolar harcıyor...
O sevimsiz ve manasız reklamın ayı dolmadan da-
ha, “kokpitte eğitim alan pilottan”, “yakıt tasarrufu-
na” uzanan birbirinden korkunç iddialarla çevrelenen
trajik bir kazayla “küresel haber” oluyor...
Hızlı tren kazasını anımsayın
“CNN’ in Uğur Cebeci”si sayılan Richard Quest
25 Şubat günü; ara vermeden sürdürdükleri yayın-
larda “Böylesi görülmedi!” makamından, “Öyle ina-
nılmaz iddialar ortada dolaşıyor ki, çok ilginç(!) bir ka-
za bu!” dedi. Diyebildi. İtalya’dan “Repubblica” ga-
zetesi; “küresel krizle” ilintilendirdiği “yakıt tasarrufu”
savına başlı başına bütün bir sayfa ayırdı. Ve THY uça-
ğının kaza sonrası görüntüleri için; “Gövdesi üç par-
çaya ayrılmış bir fosil gibi” ifadesini kullandı.
Uluslararası medyanın bir numaralı gündemine dö-
nüşen ulusal havayolumuzun imajı şimdi bu sevgili
okurlar: “Tarlada bir fosil!” Olay dünyaya böyle yan-
sırken, sorumlu mevkilerdekiler, her zaman olduğu
gibi; kabahati kendinden başka herkeste arıyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım: “THY’nin başa-
rısı gölgelenmeye çalışılıyor” diyor. Hatırlayın... Beş
yıl önceki hızlı tren kazasını da; “kıskananların husumet
ve garezi” ile “kem gözlerin nazarıyla” açıklamıştı.
“Her şey Allah’tan”, “ilahi tecelli” söylemleriyle ta-
rihe geçen o korkunç “hızlı tren kazasının zihniyeti”
ile, Schiphol’de “küresel biçimde” bugün dünyaya faş
olan “zihniyet” aynı...
Global köy TV’lerinin yayınları halefine, kör kör par-
mağım gözüne can kayıplarını reddeden yanıltıcı açık-
lamalar için şimdi ne diyor Bakan?
“İlla can kaybını arttırmaya yönelik özel gayret mi
gösterseydik?” “Hızlı tren kazasında” ne demişti:
“Bunu siyaset aracı yapanları halka şikâyet ediyo-
rum. Bunu ayıp sayıyorum!”
Başkalarını hep böyle başkalarına şikâyet ede-
cekler… Zeytinyağı gibi üste çıkıp, hiç hesap ver-
meyecekler...
“Dışı kalaylı başarılar”, hep onların olacak…
“İçi alaylı” başarısızlıklar, öksüz ve yetim kalacak…
Brecht’in dediği gibi “Her halk hak ettiği yönetime
kavuşur” diyeceğim ama içim yanıyor. Tekirdağ
uçağında yaşamını yitiren tüm yurttaşların yakınla-
rına başsağlığı diliyorum.
nilgun@cumhuriyet.com.tr
Şiddete Karşı Edebiyat
Edebiyatçılar Derneği
Başkanı Gökhan
Cengizhan’ın, derneğin
geçen hafta sonunda
yapılan genel kurul
konuşmasından:
“Ülkemizin siyasal
atmosferi, deyim
yerindeyse boz bulanık.
Bütün değerlerimizin altüst
olduğu bir dönemden
geçiyoruz. Şiddet olgusu,
günümüzde, tüm sanal
imgeleriyle,
bilgisayarlarımıza, dolayısıyla
odalarımıza kadar girdi. Şiddetin,
daha doğrusu kaba güç kullanımının,
eğlenceye ve tüketime dönüştüğü
bir toplumda yaşıyoruz; şiddet,
sürekli bir anomi olarak üretiliyor.
Popüler kültürde çok yaygın
imgelere sahip olan şiddet olgusu,
her türlü yazılı/görsel metinde, birer
eğlence ve tüketim aracı olarak
kullanılabiliyor. Bu yüzden şiddet
artık başıboştur ve belki bir sonraki
kurbanın kim olacağının
fazlaca bir önemi kalmamıştır.
Savaşın, şiddetin, cinayetin,
lincin, zulmün olmadığı bir
dünyaya duyduğumuz
hasreti, tercüme değil, asli
yazımızla dile getirelim; barış
içinde bir arada yaşama
kültürünü tehdit eden her
türlü girişime, insan hayatı ve
insan onuru adına karşı
çıkmanın, etik olanaklarını
çoğaltalım. Ne tür yazılar,
siyasal gündeme olumlu
anlamda etki edebilir, örneğin,
ortalama insanımızın şiddet algısını
olumlu anlamda dönüştürebilir,
bütün bunları ürün düzeyinde
düşünelim ve en önemlisi, ortak
paydalarımızı belirleyelim.”
Düşes
Tavla, şans
oyunu sanılsa
da, akla
dayanır. Tıpkı
siyaset gibi.
Sözgelimi,
devlet
televizyonunu
etnik dillere
açtın mı,
Hadise‘nin
dümtekleyen
göbeği kadar
hızlandırırsın
işleri.
Fırsat, bu
fırsat... Adam
çıkar, TBMM’de
istediği dilde
konuşur, atar
zarını, kapatır
şeş kapısını.
Apışır kalırsın.
Koltuğunun
altına verirlerken
federasyonu,
geleye talim
edersin.
Eğitimde Ayrıcalık
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Yasası’nda bir küçük değişiklik ile
TOBB’nin kuracağı okullara, tıpkı Bil-
kent Üniversitesi’ne yapıldığı gibi “ay-
rıcalık” tanındı. Hem de, okul Doğu’da
ya da Batı’da, nerede kurulursa kurul-
sun...
Yasaya göre, TOBB Üniversitesi
kampuslarında çalışan personelin üc-
retlerinden kesilen gelir vergileri, 25 yıl
süreyle özel bir hesapta toplanacak ve
bu paralardan öğrencilerin bir bölü-
müne burs verilecek...
Yasalar karşısında tüm vatandaş ve
kuruluşların eşit olduğunu vurgulayan
CHP’li Akif Hamzaçebi, yasaya karşı
çıktı. Gerekçelerini de sıraladı:
“Yapılması gereken, eğer ilköğretim
ve ortaöğretimde biz özel okulu teşvik
etmek istiyorsak bunu iki tane vakıf üni-
versitesi için yapmayalım, bütün vakıf
üniversiteleri için de yapmayalım; bu
okulları kim kuruyorsa onlar için yapa-
lım. Eşitlik ilkesi bunu gerektirir. Eğer ka-
munun bu kadar kaynağı varsa, vergi
gelirlerinden bu kadar vazgeçme lük-
süne sahipsek ülke olarak, bütün ilk-
öğretim okulu kuranları teşvik etmemiz
gerekir ve bu teşvik de bütçeden nakit
desteğiyle olur. ‘Personelinin vergi ge-
lirlerini bana ödeme, bununla git öğ-
renciye burs ver’ şeklinde bir uygula-
ma disiplinsizliktir.
Bakın, istediği yerde, Ankara’da da
kurulabilir bu okul. Ankara’daki okulun
öğrencilerinin yüzde 70’ine burs veri-
lecek. Kamunun bu kadar bol kaynağı
yok, bu kadar vergi gelirimiz yok ki bun-
lardan vazgeçelim.
Devlet üniversiteleri için, Erzurum
Atatürk Üniversitesi Vakfı’nın, Van Yü-
züncü Yıl Üniversitesi Vakfı’nın kuracağı
ilköğretim ve ortaöğretim okulu için bu
teşviki neden vermiyoruz?”
Susuz köye çamaşır makinesi da-
ğıtmanın adı “sosyal devlet ilkesi gereği”
olan bir ülkede kamu üniversitesine “ay-
rıcalık” tanımak elbette lüks olur!
ÖZ-DER’in en önemli hedefi,
dershanelerde çalışan
öğretmenlerin ekonomik-
demokratik haklarını savunacak
güçlü bir sendikalaşma
hareketine taban sağlamak.
Örgütlenmeye öncülük edenlere
göre, dershaneler başlangıçta
çalışanlar açısından ekonomik
getirisi iyi olan, temel mantık
olarak öğrencilerin okulda
aldıkları eğitim ve öğretimi
destekleyen kurumlardı. Ancak
dershaneciliğin kontrolsüz
büyümesiyle diğer ticaret
alanlarından kâr hırsıyla gelen
tüccarlar, “eğitimi” bir kenara
iterek sektöre girdiler:
“Rekabet büyüdükçe, eğitim
anlamında yararından çok zararı
olan ‘bire bir etüt’ adı altında
uygulanan, öğrenciyi ve
öğretmeni gereksiz yere yoran,
öğrenciyi okuldan ve dersten
uzaklaştıran bir yöntem
geliştirildi. Okulda dersi
dinlemeyen, öğretmenini
önemsemeyen öğrenci, nasıl olsa
dershanede öğrenirim mantığıyla
okuldan ve dersten uzaklaştı.”
Dershane öğrencisi açısından
gelinen nokta burasıydı. Ya
dershane öğretmeni? ÖZ-
DER’in bu konudaki saptamaları
da çarpıcı:
“Rekabet ve öğrenci sayısı
arttıkça, dershane sayısı
fazlalaştıkça, öğrenci kaybeden
dershane sahipleri kayıt
ücretlerini düşürdü. Kayıt
ücretlerinin düşmesi, o kurumda
çalışan sadece öğretmen değil
tüm emekçileri etkiledi. Artık
daha çok iş, daha az ücret
mantığı gelişmeye başladı. Bu
arada MEB öğretmen alımlarını
KPSS adı altında sınava
dönüştürünce devlet kapısında
iş bulamayan binlerce öğretmen
adayı, son bir umutla dershane
sektörüne yöneldi. Bu durum
dershane kurucularının arayıp da
bulamadığı ucuz işgücü ordusu
yarattı. Gelinen bu süreçte
kurucular daha az ücretle daha
çok iş yapan öğretmenleri tercih
eder oldu. Dershane çalışanları,
yavaş yavaş çağdaş köleler
durumuna geldi.”
ÖZ-DER, öğretmenlik
mesleğinin saygınlığının ve
onurunun yeniden
kazanılmasında “yardımlaşma,
dayanışma, üretme, paylaşma,
örgütlenme”nin önemine
inanıyor ve o yönde de ilerliyor.
Yeni Bir Örgütlenme
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Yabancõ korku-
su, yabancõlardan
nefret etme. 2/ Bir
şeyi sevmeye, iste-
meye ya da yap-
maya içten yönel-
me... Berilyum ele-
mentinin simgesi.
3/ Satrançta bir
taş... Üzerine çivi
çakõlacak ayakkabõ
geçirilen kundura-
cõ aracõ. 4/ İki kulp-
lu ve dibi sivri antik tes-
ti. 5/ İlave... “Mavi ça-
nakta cacõk / Peynirli ---
getirdiler / İstanbul’da-
yõm sanki” (Nâzõm Hik-
met). 6/ Çorak, verimsiz
toprak... Uğur, talih. 7/ At
bakõcõsõ... Bir nota. 8/
Yerölçümünde kullanõ-
lan taksimatlõ cetvel...
Büyük ve süslü çadõr. 9/
İnsan, hayvan ve bitkile-
rin yapõsõnõ inceleyen bilim dalõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Tatsõz ve çok konuşan, geveze... Anadolu halklarõ-
nõn en eski ana tanrõçasõ. 2/ Madenleri yontmada kul-
lanõlan çelik araç... Değişmez, kati. 3/ Çekişme, kavga...
Beyoğlu semtinin eski adõ. 4/ Dört yõlda bir düzenlenen
büyük spor etkinliği. 5/ Parlak kõzõl renk. 6/ Kemikle-
rin yuvarlak ucu... Ateş... Rõhtõmõn su üstünde olan bö-
lümü. 7/ Başõboş gezen hayvan sürüsü... “ ---’ye almak”:
Biriyle ya da bir şeyle alay etmek. 8/ Temize çõkarma,
aklama... Sõnõr nişanõ. 9/ Notada durak işareti... Un eler-
ken dökülmemesi için yere serilen örtü.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
A V İ C E N N A
V İ D A L A N Ü
E Z A N İ B E R
R E D O L A M A
R T A T B O T
O P E R A T İ F
E R K R E Y O N
S E M A İ A B A
S E S G R İ L
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com28 Şubat
Küresel Isınmanın
Dönüm Noktası
SADIK ÇELİK
5 Şubat 2009 tarihinde Tür-
kiye Büyük Millet Meclisi Ge-
nel Kurulu’nda alınan karar-
la Türkiye’nin Kyoto proto-
kolü çerçeve sözleşmesine
katılması resmen kabul edil-
di. Türkiye aldığı bu kararda
ne kadar samimi; protokolü
çevresel kaygılarla mı yoksa
şekilsel olarak, prosedürü
uygulamak için mi imzala-
dı?
Bunu önümüzdeki günler
gösterecek, 2012’de yürür-
lükten kalkacak olan bir pro-
tokolün imzalanmasının çok
da anlamlı olmadığının, son
iki yıl öncesine kadar hâlâ se-
ra gazı salımı artış hızında
dünya birincisi olan Türki-
ye’nin hele hele şimdi küre-
sel mali kriz nedeniyle sera
gazı emisyonlarını önlemeye
yönelik şu ana kadar her-
hangi bir tedbir alamaması,
bundan sonra da almasının
güç olacağının altını uzman-
lar çizmektedir, tam da bu
noktada.
Küresel mali krizin etkileri-
nin 2012’ye kadar süreceği
tahmin edilmektedir. Krizden
en çok etkilenen otomotiv
sektörüne (ABD, AB, Türkiye)
destek önceliği verilmesine,
veriliyor olmasına, verilmesi
zorunluluğuna ve krizden hâ-
lâ ders alınmamasına da çev-
reci örgütler tepki göster-
mekteler.
Küresel ısınma hakkında
bildiklerimiz, genel olarak
mevsimlere bakıp; yaz çok sı-
cak geçti, kış ise ılık. İşte, kü-
resel ısınma düzeyinde kalı-
yor. Bilimsel verilere ise maa-
lesef bize ulaştırıldığı kadarı
ile sahibiz.
Bu konudaki çalışmaların
birçoğu ya büyük petrol ve
otomotiv şirketlerinin yön-
lendirmesiyle yürütülüyor ya
da diğer uluslararası tekelle-
rin çıkarları doğrultusunda
bilgi ve veriler manipüle edi-
lerek onların süzgeç ve filt-
relerinden geçtikten sonra
bize ulaşıyor. Gerçeklerin öy-
le olmadığını, daha 20 yıl ön-
ce, 23 Haziran 1988’de NA-
SA’nın iklimbilimcisi James
Hansen, bir senato komis-
yonunda yeryüzü atmosfe-
rinde sera gazı etkisi tespit et-
tiğini, bunun da dünyanın ik-
limini değiştirdiğini, yani in-
sanların dünyayı ısıttığını ifa-
de etti.
Aynı James Hansen, bu
tarihten tam yirmi yıl sonra,
yine senato komisyonunun
karşısına geçer ve kendi ifa-
desiyle “küresel ısınma
bombasını” etkisiz hale ge-
tirmek için artık çok geç ol-
duğunu ilan eder. Küresel
ısınmayla sadece dünyaya
ne yaptığımızı değil, kendi-
mize ne yaptığımızı, gelecek
kuşakların kaderiyle nasıl oy-
nadığımızı düşünerek acil ön-
lem planlarını artık uygula-
malıyız.
Kyoto’ya Türkiye’nin taraf
olmasıyla birlikte protokolün
ülkeye nelere mal olacağı ya
da ne gibi faydalar sağlaya-
cağı şu an tartışılan güncel
konular arasında, dileğimiz
hem ülkemize hem dünyaya
olumlu etkilerinin olmasıdır.
Kuşkumuz Türkiye’nin yü-
kümlülük altına gireceği 2013
yılına kadar gerekli altyapıyı
nasıl hazırlayabileceğimizdir.
Protokolün ülkemiz ve dün-
yamız için bir yükümlülük
değil geleceğimize yönelik
tedbir olarak algılanması
önemlidir.
Protokolün en önemli baş-
lığı enerji. Türkiye’nin alter-
natif enerji kaynaklarının sa-
dece yüzde 2’sini kullanıyor
olması, bu konuda ne kadar
açmazda olduğumuzu, ener-
jide dışa bağımlılıkta son 30
yılda affedilmez yanlış ener-
ji politikalarının neden oldu-
ğunu yine Enerji Bakanlığı’nın
verileri somut bir biçimde
ortaya koymaktadır. Enerji
üretiminde sırasıyla en fazla
kömür, doğalgaz ve petrol
kullanılmaktadır, bu üç ener-
ji kaynağının toplam enerji
üretimindeki payı yüzde
94’tür.
Yine ulaşımda da durumu-
muz hiç iç açıcı değildir. Yur-
tiçindeki yük taşımacılığının,
yolcu taşımacılığının yüzde
95’i karayolu taşımacılığı ile
yapılıyor, bir de buna yaşlı
araç parkını da ilave ederse-
niz, Türkiye’nin egzoz emis-
yonu açısından da oldukça
sıkıntılı bir durumla karşı kar-
şıya olduğunu görürsünüz.
Kyoto protokolünün imza-
lanması ile birlikte, şayet yü-
kümlülüklerin gereğini yerine
getirirsek, hem egzoz emis-
yonunun azaltılması sağla-
nacak hem de zengin alter-
natif enerji kaynaklarını kul-
lanıma sokarak enerjide dışa
bağımlılığı azaltmış olacağız.
Bütün bunlara rağmen, im-
zalanan çerçeve sözleşmesi
ile 2009’un aralık ayında Ko-
penhag’da yapılacak olan
15. Taraflar toplantısında Tür-
kiye’nin söz ve karar hakkı ol-
ması önemli kendisini ifade
etmesi açısından.
2012’den sonraki post-
Kyoto dönemi ile ilgili karar
alma sürecinde yer alacak ol-
mamıza olanak sağlayacak,
çünkü bundan önceki Kyoto
görüşmelerinde yükümlülük-
ler belirlenirken Türkiye bu
sürece taraf değildi, şimdi
durum farklı.
Müzakerelerde Türkiye, ge-
tirilmesi muhtemel ağır yü-
kümlülüklere karşı Kopen-
hag’da kendisini savunabilme
imkânına böylece sahip ola-
caktır. Bunun için de 2013
hedeflenerek şimdiden, za-
man yitirilmeden yol haritası
hazırlanmalı, aksi takdirde
Türkiye büyük sorumluluk-
ların altına girecektir.
Gazilerimizin Tedavi ve
Rehabilitasyonları İçin
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
ELELE VAKFI
Yapı Kredi Bankası Ankara
Cebeci Ş. 01 00000 1 YTL
Tel: 0312 431 99 36, www.elele.org.tr